Rus Barış Gücü Karabağ’dan neden çekiliyor? Güney Kafkasya’da barış yakın mı?

Rus Barış Gücü’nün Karabağ’dan çekilmesi, bölge ülkeleri için ne anlama geliyor? Paşinyan’ın 1915 Olayları ile ilgili kullandığı “Medz Yeğern” sözcükleri ne anlama geliyor? Paris-Bakü hattındaki gerilim, Güney Kafkasya’yı nasıl etkiliyor? Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş yazdı.

Dünya Gazze ve İsrail-İran çatışmasına odaklanmışken, Güney Kafkasya’da dikkat çekici bir gelişme yaşandı: Rus Barış Gücü, görev süresi dolmadan Karabağ’dan çekildi.

Azerbaycan’ın 2020’deki Karabağ zaferinden sonra Rusya liderliğinde, 10 Kasım 2020’de Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasıyla Karabağ’a iki bin Rus Barış Gücü askeri yerleştirilmişti. Antlaşmanın dördüncü maddesi gereği, Rus Barış Gücü, Ermenistan güçlerinin çekilmesiyle eş zamanlı olarak bölgeye konuşlandırılmış ve askerlerin bölgede 5 yıl boyunca kalacağı konusunda karara varılmıştı. Taraflardan herhangi biri bu hükmü, sürenin bitiminden 6 ay önce feshetmediği takdirde, barış gücü askerlerinin görev süresinin otomatik olarak bir sonraki 5 yıl için uzatılacağı da belirtilmişti.

Ancak, antlaşmanın süresi dolmadan Rus Barış Gücü’nün Karabağ‘dan çekilmeye başladığı Nisan ayı ortasında yetkililer tarafından doğrulandı. 10 Kasım 2025’te bitmesi planlanan süreden önce Rus birliklerin çekilmesi, akıllarda birçok soru işaretleri de uyandırdı. Taraflardan biri mi geri adım attı, yoksa bu karar mutabakatla mı alındı, henüz netlik kazanmamış olsa da bazı ihtimaller giderek güçlenmekte.

Rus Barış Gücü neden çekildi?

Barış gücünün erken çekilmesinde birden fazla faktörden bahsetmek mümkün.

Birincisi, küresel gelişmelerin Rusya üzerinde yaratmış olduğu gerginlik. Bu noktada özellikle Ukrayna Savaşı ve diğer küresel meselelerin Rusya’nın elini zorlaştırdığı da biliniyor. Azerbaycan’ın da bu süreci bir fırsat olarak değerlendirdiğini belirtmek gerek.

Bir diğer husus ise son günlerde Ermenistan’ın yüzünü Batı’ya çevirmiş olması. Ermenistan bunu yaparken adım adım Rusya’nın tepkisi çekecek adımlar da atıyor. Şubat 2024’te Ermenistan, 2002’de Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan’ın bir araya gelmesiyle kurulan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) üyeliğini dondurdu, bu karar Rusya-Ermenistan arasında yeni bir tartışma konusu yaratmıştı. Ermenistan’ın tarihi hamisi olan Rusya’dan yüzünü Batı’ya çevirmesine karşılık Rusya’nın da bölgede Azerbaycan’ı yanına çekme düşüncesi de bu süreci tetiklemiş olabilir.

Öte yandan özellikle ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Ermenistan’ı son yıllarda silahlandırmasının da bu süreçte önemli bir payı olduğu biliniyor. Özellikle de Fransa’nın bir süredir Ermenistan’a askerî eğitim, savunma, zırhlı araçlar ve hava savunma sistemleriyle ilgili sunduğu destek de Rusya’yı rahatsız ediyor. Tıpkı diğer bölge ülkeleri gibi Rusya da Fransa’nın bu adımının bölgede silahlanma yarışını kızıştırdığını düşünüyor. Bu nedenle de söz konusu çekilmeyi Rusya’nın bölgede yalnızlaşmasının da vermiş olduğu bir etki kapsamında değerlendirmek mümkün. Bu açıdan barış gücünün çekilmesi, Batı’nın bölgede Ermenistan’ı, Rusya’nın ise Azerbaycan’ı kendi yanına çekme hamlesi olarak da görülebilir.

Rus Barış Gücü’nün çekilmesi bölge güçleri için ne anlama geliyor?

Özellikle Türkiye açısından bakıldığında, küresel ölçekte yaşanan gelişmeleri Ankara jeopolitik konumu gereği derinden hissediyor.  Ayrıca Rusya ile iyi ilişkileri olan bölgesel bir aktör olarak da Türkiye çekilmeyi yakından takip ediyor. Rus Barış Gücünün çekilmesi bölgede Türkiye’nin elini daha da güçlendireceği için Türkiye çekilmeye sıcak bakıyor.

Azerbaycan’a hem Karabağ zaferinde önemli bir destek sağlamış olması hem de sonrasında imzalanan Şuşa Beyannamesi açısından da Türkiye çekilmeye büyük bir önem atfediyor. Ayrıca “tek millet iki devlet” şiarının da burada önemli bir rolü bulunuyor. Bu nedenle Türkiye için Karabağ’da huzur ve istikrarın sağlanması önemli.

Öte yandan Türkiye, Rusya ile ilişkilerde de kilit bir role sahip. Özellikle de Ukrayna Savaşı’yla birlikte öne çıkan arabuluculuk rolü tüm tarafların takdirini topladı. Bu nedenle Türkiye taraflara eşit bir mesafede durmaya özen gösterse de gerektiğinde net bir şekilde tavrını da ortaya koyuyor. Bu çerçevede Türkiye’nin 5 Nisan 2024’te Brüksel’de ABD ve AB’nin Ermenistan ile yapılan zirveye tepkisi önemli. Bu zirvenin bölgede gerginliği tırmandıracağını belirten Türkiye, Batı’nın bu adımının tarafsızlık yaklaşımını zedeleyeceğini resmi düzeyde açıklıkla ifade etti. Azerbaycan’ı dışlayan bu inisiyatifin, barışa hizmet etmekten ziyade Güney Kafkasya‘nın yeni bir jeopolitik çekişme alanına dönüşmesine zemin hazırlayacağını dile getirdi.[1]

Bu yönüyle Karabağ’dan Rus Barış Gücü’nün çekilmesi bölgesel barış ve huzurun sağlanmasında hızlandırıcı bir etki yaratabilir. Ancak bu süreçte Batı dünyasının da bölgeyi silahlandırma ve Ermenistan üzerinden Rusya’ya mesaj gönderme politikasına son vermesi gerekiyor.

Rus Barış Gücünün çekilmesiyle oluşacak boşluğun kimin tarafından doldurulacağı İran için önemli. Bu nedenle şimdilik net bir tavır ortaya koymasa da ileride Türkiye’nin bu boşluğu doldurması İran’ı mutlu etmeyecektir.

Fransa-Azerbaycan ilişkileri neden gergin?

Fransa ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin gerilmesinin temelinde Karabağ zaferinin önemli bir payı var.  Karabağ zaferi AB ülkelerinin yüzünü bu bölgeye çevirmesinde adeta bir dönüm noktası oldu.

Soruna çözüm bulmak için kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu üyesi bir ülke olarak Fransa’nın Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların çözümü konusunda aktif bir rol alması gerekirken bölgede gerginliği tırmandırıcı adımlar atıyor. Bu nedenle Fransa ve Azerbaycan arasında uzun bir süredir soğuk rüzgarlar esiyor.

Azerbaycan son olarak İspanya’nın Granada kentinde Ermenistan, Fransa, Almanya liderleri ve AB Konseyi Başkanı ile yapılan toplantıya da katılmama kararı almıştı. Söz konusu toplantının Azerbaycan karşıtı bir format içerdiğini ifade eden Bakü’nün bu kararının arkasında Fransa’nın hem AGİT Minsk Grubu’ndaki tutumu hem de Karabağ Savaşı ve sonrasında Ermenistan’a yönelik tutumu var. Bakü ayrıca Türkiye’nin de bu toplantıya katılmasını istemiş ancak AB üyesi ülkeler özellikle de Fransa ve Almanya’nın bu öneriyi kabul etmemeleri üzerine Azerbaycan da zirveyi katılmayarak protesto etmişti.

Buna mukabil taraflar arasında gerginliği tırmandıran bir diğer önemli gelişme ise 5 Nisan 2024’teki Brüksel Zirvesi’ne Azerbaycan’ın davet edilmemesi oldu. Brüksel’de Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın katılımıyla bir zirve gerçekleştirildi. Zirveye Azerbaycan davet edilmeyerek dışlandı.

Bu zirvede Ermenistan’a 270 milyon avroluk bir hibe desteği kararı alındı. Türkiye bu zirvenin tarafsızlık yaklaşımını zedeleyeceğini belirtti. Ayrıca atacakları adımlarda bölgenin parametrelerini dikkate almaları ve taraflara eşit mesafede yaklaşmaları çağrısında bulundu.

Fransa-Azerbaycan arasındaki bir diğer gerginlik konusu ise diplomasi alanında görüldü.  Kriz her iki ülke diplomatlarının diplomaside “Persona non grata” olarak bilinen “istenmeyen kişi” ilan edilmesiyle iyice gün yüzüne çıktı. Azerbaycan “Diplomatik statüleri ile uyuşmayan davranışta bulundukları” gerekçesiyle Fransa Büyükelçiliği’nde çalışan iki kişiyi ‘istenmeyen kişi’ ilan etti.  Daha sonra Fransa “mütekabiliyet” gereği iki Azerbaycan diplomatını “istenmeyen adam” ilan etti. Böylece iki ülke arasındaki diplomatik kriz giderek daha da büyüdü.

Görüldüğü üzere Fransa’nın Ermenistan ve Azerbaycan’a yönelik attığı adımların temelinde AB’nin bölgeye dair politikalarının önemli bir yeri bulunuyor. Bu nedenle Fransa-Azerbaycan arasındaki krizin temelinde de aslında Doğu-Batı bloklaşmasının önemli bir payı var. ABD ve AB üyesi ülkeler Fransa üzerinden Ermenistan’ı Rusya’dan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu yolda bazen Ermenistan’ı silahlandırarak, bazen de mevcut sorunların çözümünde “tek muhatap” kabul ederek gerçekleştiriyor. Bu tutum ise Fransa-Azerbaycan ilişkilerinin daha da gerginleşmesine neden oluyor.

Fransa Azerbaycan-Ermenistan arasındaki tüm meselelerde hem Ermenistan tarafını tutarak hem de Azerbaycan’ı devre dışı bırakarak Batı’nın Erivan’a desteğinin sözcülüğünü yapıyor.

Fransa Ermenistan’ı neden silahlandırıyor?

Sınır belirleme komisyonları aracılığıyla bölgede yer almaya çalışan Fransa gerek AB’nin hibe programları gerekse de Ermenistan’a yönelik askerî alanlardaki desteğiyle son günlerde uluslararası gündemden düşmüyor.

Karabağ Savaşı’nda Ermenistan’ın yanında yer alan Fransa ise, savaşın ardından Erivan’a önemli oranda silah ve mühimmat desteği sağlamaya özen gösteriyor. Özellikle de askerî iş birliği, savunma, güvenlik, mühimmat ve eğitim gibi alanlarda iş birliği ve hibe destekleriyle bölgede adından sıkça söz ettiriyor. Fransa’nın bu tutumu ise Bakü-Paris hattındaki gerilimin ana nedeni olarak görünüyor.

Azerbaycan ise Paris’in bu tutumunu bölgeyi ABD ve AB bütçesinden silahlandırmak olarak tanımlıyor.

Azerbaycan, Karabağ Savaşı’nın ardından Doğu ile Batı dünyası arasında bir denge politikası izlemeye de çalışıyor. Bu konuda özellikle Türkiye, İngiltere ve İsrail ile önemli bir mesafe kat etmiş durumda. Ancak bu süreçte Fransa’nın söz konusu tutumu Azerbaycan’ın bu politikasını sekteye uğratma potansiyeli de taşıyor.

Paşinyan’ın 1915 söylemi

Her ne kadar Azerbaycan – Ermenistan haricindeki aktörlerden süreci farklı yönlendirme girişimleri olsa da Ermenistan cenahında olumlu adımlar var.

Bilindiği üzere tüm dünyada 1915 Olayları sırasında hayatını kaybedenleri anma günü olarak 24 Nisan’ın ayrı bir önemi vardır. Bu tarihi tanımlamak için dünyada devletlerin hangi sözcüğü kullandıklarına dair tartışmalar da her yıl gündeme damgasını vurur. Özellikle ABD’nin 24 Nisan’ı nasıl adlandıracağı herkesin merakta beklediği bir tarihtir. Bu açıdan Ermenistan tarihinde ilk defa üst düzey bir lider tarafından 24 Nisan için “soykırım” yerine Ermenicede Մեծ եղեռն “Medz Yeğern” yani “Büyük Felaket” sözcüğünün kullanılması oldukça önemli. İktidardaki partisi Sivil Sözleşme’nin siyaset okulu için hazırlanan “Ermenistan Cumhuriyeti’nin Sosyal Psikolojisi” konulu hitabında “Büyük Felaket” ve “Kırım” ifadelerini kullanan Paşinyan Erivan’da ciddi bir tartışma başlattı.

Bu konu dünyada olduğu gibi Ermenistan’da adeta bir tabuya dönüşmüş durumda. Örneğin Fransa’da bu konuda farklı bir ifade kullanmanız cezalandırılmanıza sebebiyet verebilir. Bu açıdan Paşinyan’ın 24 Nisan öncesi kullandığı bu ifadeleri zamanlama açısından manidar.

Dahası Erivan’da muhalefet ve diaspora baskısına rağmen Paşinyan’ın bu tutumu ülkede tarihi tabuların da yıkabileceğinin önemli bir emaresi olarak da kabul edilebilir. Ayrıca Paşinyan’ın yakın bir tarihte Ermenistan armasında yer alan Ağrı Dağı’yla ilgili olarak kullandığı “Bzimle ne ilgisi var” ifadeleri de bu noktada kritik öneme sahip.

Bir bütün olarak bakıldığında gerek Paşinyan’ın kullandığı ifadeler gerekse de uluslararası konjonktür tarafları hiç olmadığı kadar barışa yaklaştırdı. Bu nedenle Paşinyan’ın “Medz Yeğern” ifadesi ve attığı diğer adımlar Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi yolunda atılan önemli adımlar.

Ayrıca son olarak Ermenistan’ın işgal ettiği 4 köyü Azerbaycan’a iadesi de bu kapsamda değerlendirilmesi gereken uzun zamandır beklenen tarihi adımların devamı mahiyetindedir. Bu adım da Erivan’ın Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan’la ilişkilerini de normalleştirme çabası içinde olduğunu gösteriyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında Güney Kafkasya’da yeni bir dönem başlıyor. Bu hassas süreçte tarafların attığı adımlar büyük sorumluluklar getiriyor. Bu tarihi fırsatın da kaçırılmaması gerekiyor. Çünkü eski Sovyet coğrafyasında, bölgesel aktörlerin küresel aktörlerle olan mücadelesi, bu kez küçük devletler üzerinden yürütülüyor. Dolayısıyla Rus Barış Gücü’nün çekilmesi ve Fransa-Azerbaycan arasındaki gerginlik, aslında Doğu ve Batı dünyası arasındaki çekişmenin önemli bir yansıması. Bu bağlamda, Paşinyan’ın 1915 Olayları’na ilişkin ifadeleri de küresel ve konjonktürel gelişmelerle doğrudan ilgili. Güney Kafkasya’nın yeni bir jeopolitik çekişme alanına dönüşmemesi için barışçıl adımların öncelikli olması elzem. Aksi halde, yaşanacak en küçük bir istikrarsızlığın kelebek etkisiyle herkesi etkileyeceği ve bedeli herkesin ödeyeceğini unutmamamız gerekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Nisan 2024’te yayımlanmıştır.

[1] No: 55, 4 Nisan 2024, Ermenistan, ABD ve AB Arasında 5 Nisan 2024 Tarihinde Brüksel’de Düzenlenecek Üçlü Toplantı Hk. https://www.mfa.gov.tr/no_-55_-ermenistan–abd-ve-ab-arasinda-5-nisan-2024-tarihinde-bruksel-de-duzenlenecek-uclu-toplanti-hk.tr.mfa Erişim Tarihi: 20.04.2024.

Yıldız Deveci Bozkuş
Yıldız Deveci Bozkuş
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2012 yılında YÖK Bursu ile Amerika’da University of California, Los Angeles (UCLA)'da Ermeni sorunu, diaspora ve parlamento kararları üzerine çalışmalar yaptı. 2019 yılında ise TÜBİTAK bursuyla İngiltere'de Osmanlı- Ermeni modernleşme tarihi ve gayrimüslimler üzerine araştırmalar gerçekleştirdi. Tarih, Uluslararası İlişkiler ve Dil-Edebiyat disiplinlerini bir arada çalışan Deveci Bozkuş; Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Ermeni Sorunu, İnsanlığa Karşı Suçlar, Soykırım vb. konularda çeşitli eğitimler almış olup uzun yıllar Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nde Güney Kafkasya Uzmanı olarak görev yaptı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da Review of Armenian Studies ve Ermeni Araştırmaları dergilerinin editörlük görevlerinde bulundu. Deveci Bozkuş ayrıca Polis Akademisi ve Türk Tarih Kurumu’nda Ermeni sorunu ve Ermeni dili konularında araştırmacılara ve akademisyenlere yönelik çeşitli eğitimler ve seminerler de verdi. Halen Ankara Üniversitesinde görev yapan Deveci Bozkuş, Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Soğuk Savaş, 1915 Olayları ve Soykırım konularıyla ilgili çeşitli dersler veriyor. Deveci Bozkuş modernleşme, terör, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, diaspora, Dağlık Karabağ sorunu, parlamento kararları vb. alanlarda ulusal ve uluslararası akademik platformlarda Türkiye’yi temsil eden akademisyenler arasında yer almakta olup bu konularla ilgili çok sayıda ulusal ve uluslararası projeler üretti. Ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda kitap, makale, proje ve araştırma çalışmaları bulunan Deveci Bozkuş ayrıca dış politika ve Kafkasya, Ermeni sorunu, Dağlık Karabağ Sorunu vb. konularda televizyon programlarına konuk olarak katılıyor ve İngilizce, Almanca, Farsça, Ermenice ve Osmanlıca (Matbu-Rika) biliyor. Kafkasya, Ermeni sorunu ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine dair analizleri çeşitli basın kuruluşları ve stratejik araştırma merkezlerinde yayınlanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Rus Barış Gücü Karabağ’dan neden çekiliyor? Güney Kafkasya’da barış yakın mı?

Rus Barış Gücü’nün Karabağ’dan çekilmesi, bölge ülkeleri için ne anlama geliyor? Paşinyan’ın 1915 Olayları ile ilgili kullandığı “Medz Yeğern” sözcükleri ne anlama geliyor? Paris-Bakü hattındaki gerilim, Güney Kafkasya’yı nasıl etkiliyor? Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş yazdı.

Dünya Gazze ve İsrail-İran çatışmasına odaklanmışken, Güney Kafkasya’da dikkat çekici bir gelişme yaşandı: Rus Barış Gücü, görev süresi dolmadan Karabağ’dan çekildi.

Azerbaycan’ın 2020’deki Karabağ zaferinden sonra Rusya liderliğinde, 10 Kasım 2020’de Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes antlaşmasıyla Karabağ’a iki bin Rus Barış Gücü askeri yerleştirilmişti. Antlaşmanın dördüncü maddesi gereği, Rus Barış Gücü, Ermenistan güçlerinin çekilmesiyle eş zamanlı olarak bölgeye konuşlandırılmış ve askerlerin bölgede 5 yıl boyunca kalacağı konusunda karara varılmıştı. Taraflardan herhangi biri bu hükmü, sürenin bitiminden 6 ay önce feshetmediği takdirde, barış gücü askerlerinin görev süresinin otomatik olarak bir sonraki 5 yıl için uzatılacağı da belirtilmişti.

Ancak, antlaşmanın süresi dolmadan Rus Barış Gücü’nün Karabağ‘dan çekilmeye başladığı Nisan ayı ortasında yetkililer tarafından doğrulandı. 10 Kasım 2025’te bitmesi planlanan süreden önce Rus birliklerin çekilmesi, akıllarda birçok soru işaretleri de uyandırdı. Taraflardan biri mi geri adım attı, yoksa bu karar mutabakatla mı alındı, henüz netlik kazanmamış olsa da bazı ihtimaller giderek güçlenmekte.

Rus Barış Gücü neden çekildi?

Barış gücünün erken çekilmesinde birden fazla faktörden bahsetmek mümkün.

Birincisi, küresel gelişmelerin Rusya üzerinde yaratmış olduğu gerginlik. Bu noktada özellikle Ukrayna Savaşı ve diğer küresel meselelerin Rusya’nın elini zorlaştırdığı da biliniyor. Azerbaycan’ın da bu süreci bir fırsat olarak değerlendirdiğini belirtmek gerek.

Bir diğer husus ise son günlerde Ermenistan’ın yüzünü Batı’ya çevirmiş olması. Ermenistan bunu yaparken adım adım Rusya’nın tepkisi çekecek adımlar da atıyor. Şubat 2024’te Ermenistan, 2002’de Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan’ın bir araya gelmesiyle kurulan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) üyeliğini dondurdu, bu karar Rusya-Ermenistan arasında yeni bir tartışma konusu yaratmıştı. Ermenistan’ın tarihi hamisi olan Rusya’dan yüzünü Batı’ya çevirmesine karşılık Rusya’nın da bölgede Azerbaycan’ı yanına çekme düşüncesi de bu süreci tetiklemiş olabilir.

Öte yandan özellikle ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Ermenistan’ı son yıllarda silahlandırmasının da bu süreçte önemli bir payı olduğu biliniyor. Özellikle de Fransa’nın bir süredir Ermenistan’a askerî eğitim, savunma, zırhlı araçlar ve hava savunma sistemleriyle ilgili sunduğu destek de Rusya’yı rahatsız ediyor. Tıpkı diğer bölge ülkeleri gibi Rusya da Fransa’nın bu adımının bölgede silahlanma yarışını kızıştırdığını düşünüyor. Bu nedenle de söz konusu çekilmeyi Rusya’nın bölgede yalnızlaşmasının da vermiş olduğu bir etki kapsamında değerlendirmek mümkün. Bu açıdan barış gücünün çekilmesi, Batı’nın bölgede Ermenistan’ı, Rusya’nın ise Azerbaycan’ı kendi yanına çekme hamlesi olarak da görülebilir.

Rus Barış Gücü’nün çekilmesi bölge güçleri için ne anlama geliyor?

Özellikle Türkiye açısından bakıldığında, küresel ölçekte yaşanan gelişmeleri Ankara jeopolitik konumu gereği derinden hissediyor.  Ayrıca Rusya ile iyi ilişkileri olan bölgesel bir aktör olarak da Türkiye çekilmeyi yakından takip ediyor. Rus Barış Gücünün çekilmesi bölgede Türkiye’nin elini daha da güçlendireceği için Türkiye çekilmeye sıcak bakıyor.

Azerbaycan’a hem Karabağ zaferinde önemli bir destek sağlamış olması hem de sonrasında imzalanan Şuşa Beyannamesi açısından da Türkiye çekilmeye büyük bir önem atfediyor. Ayrıca “tek millet iki devlet” şiarının da burada önemli bir rolü bulunuyor. Bu nedenle Türkiye için Karabağ’da huzur ve istikrarın sağlanması önemli.

Öte yandan Türkiye, Rusya ile ilişkilerde de kilit bir role sahip. Özellikle de Ukrayna Savaşı’yla birlikte öne çıkan arabuluculuk rolü tüm tarafların takdirini topladı. Bu nedenle Türkiye taraflara eşit bir mesafede durmaya özen gösterse de gerektiğinde net bir şekilde tavrını da ortaya koyuyor. Bu çerçevede Türkiye’nin 5 Nisan 2024’te Brüksel’de ABD ve AB’nin Ermenistan ile yapılan zirveye tepkisi önemli. Bu zirvenin bölgede gerginliği tırmandıracağını belirten Türkiye, Batı’nın bu adımının tarafsızlık yaklaşımını zedeleyeceğini resmi düzeyde açıklıkla ifade etti. Azerbaycan’ı dışlayan bu inisiyatifin, barışa hizmet etmekten ziyade Güney Kafkasya‘nın yeni bir jeopolitik çekişme alanına dönüşmesine zemin hazırlayacağını dile getirdi.[1]

Bu yönüyle Karabağ’dan Rus Barış Gücü’nün çekilmesi bölgesel barış ve huzurun sağlanmasında hızlandırıcı bir etki yaratabilir. Ancak bu süreçte Batı dünyasının da bölgeyi silahlandırma ve Ermenistan üzerinden Rusya’ya mesaj gönderme politikasına son vermesi gerekiyor.

Rus Barış Gücünün çekilmesiyle oluşacak boşluğun kimin tarafından doldurulacağı İran için önemli. Bu nedenle şimdilik net bir tavır ortaya koymasa da ileride Türkiye’nin bu boşluğu doldurması İran’ı mutlu etmeyecektir.

Fransa-Azerbaycan ilişkileri neden gergin?

Fransa ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin gerilmesinin temelinde Karabağ zaferinin önemli bir payı var.  Karabağ zaferi AB ülkelerinin yüzünü bu bölgeye çevirmesinde adeta bir dönüm noktası oldu.

Soruna çözüm bulmak için kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu üyesi bir ülke olarak Fransa’nın Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların çözümü konusunda aktif bir rol alması gerekirken bölgede gerginliği tırmandırıcı adımlar atıyor. Bu nedenle Fransa ve Azerbaycan arasında uzun bir süredir soğuk rüzgarlar esiyor.

Azerbaycan son olarak İspanya’nın Granada kentinde Ermenistan, Fransa, Almanya liderleri ve AB Konseyi Başkanı ile yapılan toplantıya da katılmama kararı almıştı. Söz konusu toplantının Azerbaycan karşıtı bir format içerdiğini ifade eden Bakü’nün bu kararının arkasında Fransa’nın hem AGİT Minsk Grubu’ndaki tutumu hem de Karabağ Savaşı ve sonrasında Ermenistan’a yönelik tutumu var. Bakü ayrıca Türkiye’nin de bu toplantıya katılmasını istemiş ancak AB üyesi ülkeler özellikle de Fransa ve Almanya’nın bu öneriyi kabul etmemeleri üzerine Azerbaycan da zirveyi katılmayarak protesto etmişti.

Buna mukabil taraflar arasında gerginliği tırmandıran bir diğer önemli gelişme ise 5 Nisan 2024’teki Brüksel Zirvesi’ne Azerbaycan’ın davet edilmemesi oldu. Brüksel’de Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın katılımıyla bir zirve gerçekleştirildi. Zirveye Azerbaycan davet edilmeyerek dışlandı.

Bu zirvede Ermenistan’a 270 milyon avroluk bir hibe desteği kararı alındı. Türkiye bu zirvenin tarafsızlık yaklaşımını zedeleyeceğini belirtti. Ayrıca atacakları adımlarda bölgenin parametrelerini dikkate almaları ve taraflara eşit mesafede yaklaşmaları çağrısında bulundu.

Fransa-Azerbaycan arasındaki bir diğer gerginlik konusu ise diplomasi alanında görüldü.  Kriz her iki ülke diplomatlarının diplomaside “Persona non grata” olarak bilinen “istenmeyen kişi” ilan edilmesiyle iyice gün yüzüne çıktı. Azerbaycan “Diplomatik statüleri ile uyuşmayan davranışta bulundukları” gerekçesiyle Fransa Büyükelçiliği’nde çalışan iki kişiyi ‘istenmeyen kişi’ ilan etti.  Daha sonra Fransa “mütekabiliyet” gereği iki Azerbaycan diplomatını “istenmeyen adam” ilan etti. Böylece iki ülke arasındaki diplomatik kriz giderek daha da büyüdü.

Görüldüğü üzere Fransa’nın Ermenistan ve Azerbaycan’a yönelik attığı adımların temelinde AB’nin bölgeye dair politikalarının önemli bir yeri bulunuyor. Bu nedenle Fransa-Azerbaycan arasındaki krizin temelinde de aslında Doğu-Batı bloklaşmasının önemli bir payı var. ABD ve AB üyesi ülkeler Fransa üzerinden Ermenistan’ı Rusya’dan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu yolda bazen Ermenistan’ı silahlandırarak, bazen de mevcut sorunların çözümünde “tek muhatap” kabul ederek gerçekleştiriyor. Bu tutum ise Fransa-Azerbaycan ilişkilerinin daha da gerginleşmesine neden oluyor.

Fransa Azerbaycan-Ermenistan arasındaki tüm meselelerde hem Ermenistan tarafını tutarak hem de Azerbaycan’ı devre dışı bırakarak Batı’nın Erivan’a desteğinin sözcülüğünü yapıyor.

Fransa Ermenistan’ı neden silahlandırıyor?

Sınır belirleme komisyonları aracılığıyla bölgede yer almaya çalışan Fransa gerek AB’nin hibe programları gerekse de Ermenistan’a yönelik askerî alanlardaki desteğiyle son günlerde uluslararası gündemden düşmüyor.

Karabağ Savaşı’nda Ermenistan’ın yanında yer alan Fransa ise, savaşın ardından Erivan’a önemli oranda silah ve mühimmat desteği sağlamaya özen gösteriyor. Özellikle de askerî iş birliği, savunma, güvenlik, mühimmat ve eğitim gibi alanlarda iş birliği ve hibe destekleriyle bölgede adından sıkça söz ettiriyor. Fransa’nın bu tutumu ise Bakü-Paris hattındaki gerilimin ana nedeni olarak görünüyor.

Azerbaycan ise Paris’in bu tutumunu bölgeyi ABD ve AB bütçesinden silahlandırmak olarak tanımlıyor.

Azerbaycan, Karabağ Savaşı’nın ardından Doğu ile Batı dünyası arasında bir denge politikası izlemeye de çalışıyor. Bu konuda özellikle Türkiye, İngiltere ve İsrail ile önemli bir mesafe kat etmiş durumda. Ancak bu süreçte Fransa’nın söz konusu tutumu Azerbaycan’ın bu politikasını sekteye uğratma potansiyeli de taşıyor.

Paşinyan’ın 1915 söylemi

Her ne kadar Azerbaycan – Ermenistan haricindeki aktörlerden süreci farklı yönlendirme girişimleri olsa da Ermenistan cenahında olumlu adımlar var.

Bilindiği üzere tüm dünyada 1915 Olayları sırasında hayatını kaybedenleri anma günü olarak 24 Nisan’ın ayrı bir önemi vardır. Bu tarihi tanımlamak için dünyada devletlerin hangi sözcüğü kullandıklarına dair tartışmalar da her yıl gündeme damgasını vurur. Özellikle ABD’nin 24 Nisan’ı nasıl adlandıracağı herkesin merakta beklediği bir tarihtir. Bu açıdan Ermenistan tarihinde ilk defa üst düzey bir lider tarafından 24 Nisan için “soykırım” yerine Ermenicede Մեծ եղեռն “Medz Yeğern” yani “Büyük Felaket” sözcüğünün kullanılması oldukça önemli. İktidardaki partisi Sivil Sözleşme’nin siyaset okulu için hazırlanan “Ermenistan Cumhuriyeti’nin Sosyal Psikolojisi” konulu hitabında “Büyük Felaket” ve “Kırım” ifadelerini kullanan Paşinyan Erivan’da ciddi bir tartışma başlattı.

Bu konu dünyada olduğu gibi Ermenistan’da adeta bir tabuya dönüşmüş durumda. Örneğin Fransa’da bu konuda farklı bir ifade kullanmanız cezalandırılmanıza sebebiyet verebilir. Bu açıdan Paşinyan’ın 24 Nisan öncesi kullandığı bu ifadeleri zamanlama açısından manidar.

Dahası Erivan’da muhalefet ve diaspora baskısına rağmen Paşinyan’ın bu tutumu ülkede tarihi tabuların da yıkabileceğinin önemli bir emaresi olarak da kabul edilebilir. Ayrıca Paşinyan’ın yakın bir tarihte Ermenistan armasında yer alan Ağrı Dağı’yla ilgili olarak kullandığı “Bzimle ne ilgisi var” ifadeleri de bu noktada kritik öneme sahip.

Bir bütün olarak bakıldığında gerek Paşinyan’ın kullandığı ifadeler gerekse de uluslararası konjonktür tarafları hiç olmadığı kadar barışa yaklaştırdı. Bu nedenle Paşinyan’ın “Medz Yeğern” ifadesi ve attığı diğer adımlar Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi yolunda atılan önemli adımlar.

Ayrıca son olarak Ermenistan’ın işgal ettiği 4 köyü Azerbaycan’a iadesi de bu kapsamda değerlendirilmesi gereken uzun zamandır beklenen tarihi adımların devamı mahiyetindedir. Bu adım da Erivan’ın Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan’la ilişkilerini de normalleştirme çabası içinde olduğunu gösteriyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında Güney Kafkasya’da yeni bir dönem başlıyor. Bu hassas süreçte tarafların attığı adımlar büyük sorumluluklar getiriyor. Bu tarihi fırsatın da kaçırılmaması gerekiyor. Çünkü eski Sovyet coğrafyasında, bölgesel aktörlerin küresel aktörlerle olan mücadelesi, bu kez küçük devletler üzerinden yürütülüyor. Dolayısıyla Rus Barış Gücü’nün çekilmesi ve Fransa-Azerbaycan arasındaki gerginlik, aslında Doğu ve Batı dünyası arasındaki çekişmenin önemli bir yansıması. Bu bağlamda, Paşinyan’ın 1915 Olayları’na ilişkin ifadeleri de küresel ve konjonktürel gelişmelerle doğrudan ilgili. Güney Kafkasya’nın yeni bir jeopolitik çekişme alanına dönüşmemesi için barışçıl adımların öncelikli olması elzem. Aksi halde, yaşanacak en küçük bir istikrarsızlığın kelebek etkisiyle herkesi etkileyeceği ve bedeli herkesin ödeyeceğini unutmamamız gerekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Nisan 2024’te yayımlanmıştır.

[1] No: 55, 4 Nisan 2024, Ermenistan, ABD ve AB Arasında 5 Nisan 2024 Tarihinde Brüksel’de Düzenlenecek Üçlü Toplantı Hk. https://www.mfa.gov.tr/no_-55_-ermenistan–abd-ve-ab-arasinda-5-nisan-2024-tarihinde-bruksel-de-duzenlenecek-uclu-toplanti-hk.tr.mfa Erişim Tarihi: 20.04.2024.

Yıldız Deveci Bozkuş
Yıldız Deveci Bozkuş
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2012 yılında YÖK Bursu ile Amerika’da University of California, Los Angeles (UCLA)'da Ermeni sorunu, diaspora ve parlamento kararları üzerine çalışmalar yaptı. 2019 yılında ise TÜBİTAK bursuyla İngiltere'de Osmanlı- Ermeni modernleşme tarihi ve gayrimüslimler üzerine araştırmalar gerçekleştirdi. Tarih, Uluslararası İlişkiler ve Dil-Edebiyat disiplinlerini bir arada çalışan Deveci Bozkuş; Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Ermeni Sorunu, İnsanlığa Karşı Suçlar, Soykırım vb. konularda çeşitli eğitimler almış olup uzun yıllar Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nde Güney Kafkasya Uzmanı olarak görev yaptı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da Review of Armenian Studies ve Ermeni Araştırmaları dergilerinin editörlük görevlerinde bulundu. Deveci Bozkuş ayrıca Polis Akademisi ve Türk Tarih Kurumu’nda Ermeni sorunu ve Ermeni dili konularında araştırmacılara ve akademisyenlere yönelik çeşitli eğitimler ve seminerler de verdi. Halen Ankara Üniversitesinde görev yapan Deveci Bozkuş, Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Soğuk Savaş, 1915 Olayları ve Soykırım konularıyla ilgili çeşitli dersler veriyor. Deveci Bozkuş modernleşme, terör, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, diaspora, Dağlık Karabağ sorunu, parlamento kararları vb. alanlarda ulusal ve uluslararası akademik platformlarda Türkiye’yi temsil eden akademisyenler arasında yer almakta olup bu konularla ilgili çok sayıda ulusal ve uluslararası projeler üretti. Ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda kitap, makale, proje ve araştırma çalışmaları bulunan Deveci Bozkuş ayrıca dış politika ve Kafkasya, Ermeni sorunu, Dağlık Karabağ Sorunu vb. konularda televizyon programlarına konuk olarak katılıyor ve İngilizce, Almanca, Farsça, Ermenice ve Osmanlıca (Matbu-Rika) biliyor. Kafkasya, Ermeni sorunu ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine dair analizleri çeşitli basın kuruluşları ve stratejik araştırma merkezlerinde yayınlanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x