Hindistan’ın medeniyet krizi

Uzaktan bakanların bazılarına masal ülkesi gibi gelse de Hindistan bir medeniyet krizi yaşıyor. Hindistan’ı Hindistan yapan değerlerin yerini almaya çalışan Hindu milliyetçiliği ülkenin iç ve dış siyasetini nasıl etkiliyor? Yakında nüfusu Çin’inkini geçecek olan Hindistan neden önemli?

Bir yandan uzay çalışmalarıyla kendisinden söz ettiriyor, bir yandan da milyonlarca vatandaşının tuvalete erişiminin olmamasının yol açtığı sosyal sorunlarla boğuşuyor.

Yazılım cenneti, Silikon Vadisi’nin arka bahçesi diye tanımlanıyor, bilgisayar teknolojileri ve guruları yetiştirmesiyle biliniyor. Ancak 12,5 milyon insanın yaşadığı, denetimi altındaki Keşmir’de yalnızca interneti değil, telefonu bile kesmesi yüzünden bugünlerde gündemden düşmüyor.

Fakat hakkında kesin olan bir şey var: Çelişkiler yumağı olsa da Hindistan, yükselen bir güç olarak öne çıkıyor ve gelecekte de dünya siyasetinin belirleyici güçlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor.

Türkiye ile bağına bakınca da, ikili ilişkilerin her açıdan büyük bir potansiyele sahip olduğunu fakat yollarının da gittikçe ayrıştığını söylemek mümkün. Zira Asya-Pasifik’te yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan ve dünyanın gidişatını belirleyecek olan kutuplaşmada Hindistan ve Türkiye iki ayrı kampta kalacakmış gibi gözüküyor.

Hindistan neden önemli?

Dünyanın ağırlık merkezi haline gelmeye başlayan Asya siyasetinin kalbinde oluşu, kültürel çeşitliliği, 2020’lerde nüfusunun Çin’i bile geride bırakacak olması, son yıllarda yüzde 7.5’lere varan büyüme oranları, Hindistan’ı öne çıkaran sebeplerden bazıları.

Ancak ülke bir yandan küresel siyaset sahnesindeki hacmini genişletirken, bir yandan da sosyal sermaye noktasında önemli bir gerileme yaşıyor.

Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir’de uyguladığı baskıcı politikalar ve nüfusunun üçte biri Müslüman olan Kuzeydoğu’daki eyaleti Assam’da yaşayan neredeyse iki milyon kişinin resmi makamlarca tutulan listeler uyarınca “yabancı” ilan edilip ötekileştirilmesi gibi krizlerin yanında, ülkede alt kastlar ve kadınlara yönelik şiddet haberleri de gittikçe artıyor.

Dünyanın ağırlık merkezi haline gelmeye başlayan Asya siyasetinin kalbinde oluşu, kültürel çeşitliliği, 2020’lerde nüfusunun Çin’i bile geride bırakacak olması, son yıllarda yüzde 7.5’lere varan büyüme oranları, Hindistan’ı öne çıkaran sebeplerden bazıları.

Hindistan’daki ekonomik büyüme büyük ama onunla doğru orantılı bir biçimde gelir dağılımındaki adaletsizlik ve sosyal eşitsizlik de artıyor.

Hindistan’daki medeniyet krizi

Bütün bunların hız kazanmasında da, ülkenin geçirdiği dönüşümde de elbette 2014 yılında iktidara gelen Başbakan Narenda Modi yönetiminin payı büyük. Benim iddiamsa, ülkenin aslında bir medeniyet krizi içinde olduğu ve krizin gidişatının hem ülkenin hem dünyanın geleceğini ilgilendirdiği yönünde.

Hindistan’ın medeniyet krizinin ne olduğunu anlamak için, siyasetini; siyasetini anlamak için de ülkedeki sosyal düzeninin en önemli parçası olan kast sistemini anlamak gerekiyor.

Hindistan’ta bugüne kadar alt kastlarla bazen imtiyazların dağıtıldığı patronaj ilişkisi kurarak, bazen de yoksullukla mücadele etmeye çalışarak onayını alan siyasal partiler, ancak ve ancak üst kastların desteğini de sağlarlarsa iktidar olmayı başardılar. Yani Hindistan’da alt kastların desteği önemli ama üst kastların desteği, iktidarda kalmanın zorunlu koşulu.

Zaten Modi’nin liderliğini yaptığı Hindistan Halk Partisi’ne (BJP) iktidar yolu, kendisinden önce iktidarda olan Kongre Partisi’nin alt kastlara eğitim ve istihdam imkânlarını genişleten bir dizi kararı yüzünden üst kastların desteğini kaybetmesi üzerine açılmıştı. BJP’nin iktidara gelmesini sağlayan bir diğer çok önemli etken de, ülkede gittikçe artan Hindu milliyetçiliği ve BJP’nin Hindu milliyetçiliği üzerine inşa ettiği Hindutva ideolojisi.

Hindistan’ın bugünkü dış politikasında da, yaşadığı sosyal sorunların bir kısmında da payı olan bu ideolojiye geçmeden önce, BJP’nin iktidarını konsolide etmesini sağlayan başka bir unsuru da eklemekte fayda var: 1970’lerdeki tarımsal dönüşüm politikalarıyla güçlenen orta kastların kurduğu ve bugün ülke ittifak siyasetinin en önemli aktörleri haline gelen bölgesel partilerin de desteği.

Hindistan’da alt kastların desteği önemli ama üst kastların desteği, iktidarda kalmanın zorunlu koşulu.

Hindistan’ın bugün gündemde olmasını sağlayan yapı BJP. Aslen üst kastların partisi olan BJP, Hindutva ideolojisiyle alt kastların desteğini alırken, ittifak siyasetiyle orta kastları da yanına çekmeyi başarmış durumda.

Hindutva nedir?

Hindutva aslında radikal bir fikir demetine karşılık geliyor. Hindu bireyin davranışlarını şekillendiren, kutsal topraklarda (Hindistan) bir Hindu Ulusu (Rashtra) inşa etmek isteyen ve en büyük ötekisi olarak Müslümanları gören Hindutva, özellikle 1990’lardan bu yana Hint siyasetine şekil veriyor.

1992’de Ayodya bölgesinde bir camiye Hindu’ların saldırmasının ardından isyanlar çıkmış ve bine yakın kişi ölmüştü. 2002’de de, o dönemde Modi’nin Valisi olduğu Gucurat Eyleti’nde yine Müslümanlar hedef alınmış, yaklaşık iki bin kişi ölmüş, binlerce yağma ve tecavüz gerçekleşirken müdahale etmeyen polis eleştirilmişti. İşte bu olaylarla iyice siyasal bir hareket niteliğine kavuşan Hindutva, 2014’ten beri iktidarda olan Modi yönetimiyle birlikte, iç ve dış politikadaki gündemlere yön veren ideoloji olmaya başladı.

Modi yönetiminin imza attığı tartışmalı birçok düzenleme Hindutva gündemiyle gelişti; eğitimde müfredatı yeniden şekillendirmesinden ülkedeki medreselerin reforme edilmesine; Müslümanlara yönelik Hac yardımının kaldırılmasından ülke tarihinin yeniden yazımı için kurulan Tarih Komisyonu’na kadar… Keşmir’e vatandaşlık, mülk sahipliği ve temel haklarla ilgili kendi kurallarını koyabilme yetkisi veren Anayasa’nın 370. maddesinin değiştirilmesi, Assam Eyaleti’nde halkı çeşitli evraklar sunmak suretiyle kimliklerini ve yerliliklerini ispatlamaya zorlayan düzenlemeler de aynı ideolojinin yansımaları.

Dış politikada Hindu milliyetçiliği etkisi

İç politikada bu kadar etkili olan ve gerilim yaratan Hindutva, dış politikanın şekillenmesinde de belirleyici oluyor. 2014 yılında, henüz iktidarının ilk aylarındayken Vatandaşlık Yasası’nı değiştirerek dünyadaki tüm Hinduları doğal vatandaşları ilan eden Modi yönetimi, ABD’den Körfez ülkelerine kadar diasporasının güçlü olduğu tüm ülkelerde harekete geçti.

En önde gelen gündem olarak Pakistan ile yüksek gerilimi takip eden Modi yönetimi, özellikle Keşmir üzerinden “İslami terör” söylemini hiç bırakmadı. Sri Lanka’dan Afganistan’a kadar yükselen şiddetin en önemli müsebbibini Pakistan üzerinden İslam olarak işaret etti.

Hindistan’ın Pakistan ve Bangladeş’i de içine alarak yeniden bölünmemiş haliyle tasavvur edildiği, bölünmemiş Hindistan argümanı dış politikanın şekillenmesinde etkili.

Ancak Modi yönetiminin Hindutva gündemiyle ilgili olarak belki de en önemli dış politik argümanı “Akhand Bharat” (Bölünmemiş Hindistan). Hindistan’ın Pakistan ve Bangladeş’i de içine alarak yeniden bölünmemiş haliyle tasavvur edildiği bu yaklaşım, Hindutva gündeminin jeopolitik tahayyülü olarak nitelendirilebilir.

Yeni bir Mahatma Gandi arayışı

Hindistan’a sınır ötesi hayaller kurduran, hatta ABD liderliğinde tasavvur edilen Hint-Pasifik jeopolitiğinin en önemli aktörü olduğunu hissettiren Hindutva fikrinin, diğer yandan ülkede derinden muhalif bir taban hareketini beslediğini söylemek de yanlış olmaz. Zira, bugüne kadar belli idealler, değerler ve ilkeler üzerine bina edilmiş Hindistan’da, Modi yönetiminin dışlayıcı ve hatta fiziksel alandan atıcı politikaları toplumsal güvene ve aidiyet hissine önemli bir darbe vuruyor. Ülke bir taraftan Hindistan medeniyeti gibi büyük bir vizyon üzerinden pazarlanmaya çalışılıyor; ama diğer taraftan da dar ulus-devlet kalıplarıyla hareket edilerek sosyal denge sarsılıyor.

Bu açıdan Keşmir ve Assam krizleriyle aslında ülkenin bir medeniyet krizi yaşadığı ve yeniden bir medeniyet inşası iddiasında olan Hindistan’ın yükselişinin test edildiği iddia edilebilir. Nitekim maddi anlamdaki yükselişini fikirsel anlamda destekleyemediği tartışılmaya başlanan Hindistan’da ihtiyaç duyulan çoğulcu, kapsayıcı politikalara binaen yeniden Mahatma Gandi’ye vurgu yapılması Modi yönetiminin bir çıkış stratejisine ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Gandi tartışmaları, önümüzdeki süreçte belki de Hindu milliyetçiliğinin karşısında duran en önemli gayri resmi kurum olarak stratejik bir konuma yerleşebilir.

Ekonomik ve toplumsal bir kriz içerisinde olmasına rağmen Hindistan, Asya siyasetinin en kritik aktörlerinden biri olmayı sürdürüyor. ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinde, Çin’e karşı oluşturmaya çalıştığı dengede, İran ile ilişkilerden Afganistan’a kadar tüm politikalarında kritik bir pozisyona sahip olan Hindistan, Türkiye için doğrudan çatışma ya da işbirliği alanı muhatabı olarak görülmüyordu. Fakat bu durum yakın bir zamanda değişebilir.

Asya kutuplaşmasında Hindistan, ABD, Japonya ve Avustralya ile bir dörtlü oluşturuyor. Buna karşılık Pakistan ve Malezya ile yakınlaşan ilişkileri, Çin’in Kuşak-Yol projesine olumlu bakması, Türkiye’nin ABD karşıtı cephede yer alabileceğinin işareti olarak görülebilir.

Türkiye ile ayrı kamplara doğru

Türkiye, Hindistan’ın düşman bellediği Pakistan ile ilişkilerini her geçen gün geliştiriyor. Keşmir meselesinde de açıkça Pakistan’a destek veriyor. Hatta bu desteği BM’ye taşımayı ve orada dillendirmeyi de üstlendi. Türkiye’nin Pakistan’ın yanında yer almasına karşılık, BM toplantılarında Modi’nin Ermenistan ve Güney Kıbrıslı liderlerle aynı masada görüntü vermesiyle Hindistan’ın üstü kapalı bir mesaj gönderdiği söylenebilir. Oysa Türkiye, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın 2017’deki Hindistan ziyaretiyle ilişkilerin daha ileri seviyeye taşınabileceğini göstermişti. Fakat Modi yönetiminin özellikle ekonomik ilişkilerde beklenen adımları atmaması, Türkiye’yi daha da Pakistan tarafına kaydırdı.

Türkiye’nin Hindistan ile doğrudan bir çatışma alanına sahip olmamasına karşın, iki ülkenin giderek kutuplaşan Asya siyasetinde aynı cephelerde yer almadığının da altını çizmek gerekiyor.

Her ne kadar Trump yönetimiyle ticari konularda bazı sorunlar yaşasa da, Hindistan, ABD, Japonya ve Avustralya ile bir dörtlü oluşturuyor. Buna karşılık Pakistan ve Malezya ile yakınlaşan ilişkileri, Çin’in Kuşak-Yol projesine olumlu bakması, Türkiye’nin ABD karşıtı cephede yer alabileceğinin işareti olarak görülebilir.

Son BM Genel Kurul toplantılarında Keşmir meselesini gündeme getiren ülkelerin Türkiye, Çin, Pakistan ve Malezya olması da Asya siyasetinde yeni bir dörtlü kurulduğu yorumlarına yol açtı.

Sonuç olarak Batı Asya stratejisi kapsamında, bugüne kadar Körfez ülkelerinden İran ve İsrail’e kadar birçok ülkeyle ilişkilerini geliştirmek için politika üreten Hindistan’ın yakın zamanda Türkiye ile ilgili pozitif bir gündemi olduğunu söylemek zor. Hâlbuki Türkiye ile ilişkileri geliştirmek, sıkışmış Keşmir siyasetinde gerilimi kontrol altına alabilecek bir açılıma karşılık gelebilirdi.

Fakat Türkiye yine de bu yükselen ‘çelişkiler yumağı’ ülkeyle ilgilenmeli zira dünyanın ekseni Asya’ya kayıyor.

Hayati Ünlü
Hayati Ünlü
Dr. Hayati Ünlü - Doktorasını Eylül 2019’da “Hindistan’da Hakim Parti Sistemi’nin Değişimi: Kurumsalcı Bir Analiz” teziyle İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı’nda tamamladı. Ünlü’nün çalışma alanları, başta Hindistan olmak üzere Pakistan, Afganistan ve İran coğrafyalarına dair karşılaştırmalı siyasal kurumlar, devlet-toplum ilişkileri, milliyetçilik ve siyasal partilerdir. Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM)’da çalışmalarına devam eden Ünlü, aynı zamanda Türkiye Maarif Vakfı’nda Başkanlık Müşaviri olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Hindistan’ın medeniyet krizi

Uzaktan bakanların bazılarına masal ülkesi gibi gelse de Hindistan bir medeniyet krizi yaşıyor. Hindistan’ı Hindistan yapan değerlerin yerini almaya çalışan Hindu milliyetçiliği ülkenin iç ve dış siyasetini nasıl etkiliyor? Yakında nüfusu Çin’inkini geçecek olan Hindistan neden önemli?

Bir yandan uzay çalışmalarıyla kendisinden söz ettiriyor, bir yandan da milyonlarca vatandaşının tuvalete erişiminin olmamasının yol açtığı sosyal sorunlarla boğuşuyor.

Yazılım cenneti, Silikon Vadisi’nin arka bahçesi diye tanımlanıyor, bilgisayar teknolojileri ve guruları yetiştirmesiyle biliniyor. Ancak 12,5 milyon insanın yaşadığı, denetimi altındaki Keşmir’de yalnızca interneti değil, telefonu bile kesmesi yüzünden bugünlerde gündemden düşmüyor.

Fakat hakkında kesin olan bir şey var: Çelişkiler yumağı olsa da Hindistan, yükselen bir güç olarak öne çıkıyor ve gelecekte de dünya siyasetinin belirleyici güçlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor.

Türkiye ile bağına bakınca da, ikili ilişkilerin her açıdan büyük bir potansiyele sahip olduğunu fakat yollarının da gittikçe ayrıştığını söylemek mümkün. Zira Asya-Pasifik’te yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan ve dünyanın gidişatını belirleyecek olan kutuplaşmada Hindistan ve Türkiye iki ayrı kampta kalacakmış gibi gözüküyor.

Hindistan neden önemli?

Dünyanın ağırlık merkezi haline gelmeye başlayan Asya siyasetinin kalbinde oluşu, kültürel çeşitliliği, 2020’lerde nüfusunun Çin’i bile geride bırakacak olması, son yıllarda yüzde 7.5’lere varan büyüme oranları, Hindistan’ı öne çıkaran sebeplerden bazıları.

Ancak ülke bir yandan küresel siyaset sahnesindeki hacmini genişletirken, bir yandan da sosyal sermaye noktasında önemli bir gerileme yaşıyor.

Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir’de uyguladığı baskıcı politikalar ve nüfusunun üçte biri Müslüman olan Kuzeydoğu’daki eyaleti Assam’da yaşayan neredeyse iki milyon kişinin resmi makamlarca tutulan listeler uyarınca “yabancı” ilan edilip ötekileştirilmesi gibi krizlerin yanında, ülkede alt kastlar ve kadınlara yönelik şiddet haberleri de gittikçe artıyor.

Dünyanın ağırlık merkezi haline gelmeye başlayan Asya siyasetinin kalbinde oluşu, kültürel çeşitliliği, 2020’lerde nüfusunun Çin’i bile geride bırakacak olması, son yıllarda yüzde 7.5’lere varan büyüme oranları, Hindistan’ı öne çıkaran sebeplerden bazıları.

Hindistan’daki ekonomik büyüme büyük ama onunla doğru orantılı bir biçimde gelir dağılımındaki adaletsizlik ve sosyal eşitsizlik de artıyor.

Hindistan’daki medeniyet krizi

Bütün bunların hız kazanmasında da, ülkenin geçirdiği dönüşümde de elbette 2014 yılında iktidara gelen Başbakan Narenda Modi yönetiminin payı büyük. Benim iddiamsa, ülkenin aslında bir medeniyet krizi içinde olduğu ve krizin gidişatının hem ülkenin hem dünyanın geleceğini ilgilendirdiği yönünde.

Hindistan’ın medeniyet krizinin ne olduğunu anlamak için, siyasetini; siyasetini anlamak için de ülkedeki sosyal düzeninin en önemli parçası olan kast sistemini anlamak gerekiyor.

Hindistan’ta bugüne kadar alt kastlarla bazen imtiyazların dağıtıldığı patronaj ilişkisi kurarak, bazen de yoksullukla mücadele etmeye çalışarak onayını alan siyasal partiler, ancak ve ancak üst kastların desteğini de sağlarlarsa iktidar olmayı başardılar. Yani Hindistan’da alt kastların desteği önemli ama üst kastların desteği, iktidarda kalmanın zorunlu koşulu.

Zaten Modi’nin liderliğini yaptığı Hindistan Halk Partisi’ne (BJP) iktidar yolu, kendisinden önce iktidarda olan Kongre Partisi’nin alt kastlara eğitim ve istihdam imkânlarını genişleten bir dizi kararı yüzünden üst kastların desteğini kaybetmesi üzerine açılmıştı. BJP’nin iktidara gelmesini sağlayan bir diğer çok önemli etken de, ülkede gittikçe artan Hindu milliyetçiliği ve BJP’nin Hindu milliyetçiliği üzerine inşa ettiği Hindutva ideolojisi.

Hindistan’ın bugünkü dış politikasında da, yaşadığı sosyal sorunların bir kısmında da payı olan bu ideolojiye geçmeden önce, BJP’nin iktidarını konsolide etmesini sağlayan başka bir unsuru da eklemekte fayda var: 1970’lerdeki tarımsal dönüşüm politikalarıyla güçlenen orta kastların kurduğu ve bugün ülke ittifak siyasetinin en önemli aktörleri haline gelen bölgesel partilerin de desteği.

Hindistan’da alt kastların desteği önemli ama üst kastların desteği, iktidarda kalmanın zorunlu koşulu.

Hindistan’ın bugün gündemde olmasını sağlayan yapı BJP. Aslen üst kastların partisi olan BJP, Hindutva ideolojisiyle alt kastların desteğini alırken, ittifak siyasetiyle orta kastları da yanına çekmeyi başarmış durumda.

Hindutva nedir?

Hindutva aslında radikal bir fikir demetine karşılık geliyor. Hindu bireyin davranışlarını şekillendiren, kutsal topraklarda (Hindistan) bir Hindu Ulusu (Rashtra) inşa etmek isteyen ve en büyük ötekisi olarak Müslümanları gören Hindutva, özellikle 1990’lardan bu yana Hint siyasetine şekil veriyor.

1992’de Ayodya bölgesinde bir camiye Hindu’ların saldırmasının ardından isyanlar çıkmış ve bine yakın kişi ölmüştü. 2002’de de, o dönemde Modi’nin Valisi olduğu Gucurat Eyleti’nde yine Müslümanlar hedef alınmış, yaklaşık iki bin kişi ölmüş, binlerce yağma ve tecavüz gerçekleşirken müdahale etmeyen polis eleştirilmişti. İşte bu olaylarla iyice siyasal bir hareket niteliğine kavuşan Hindutva, 2014’ten beri iktidarda olan Modi yönetimiyle birlikte, iç ve dış politikadaki gündemlere yön veren ideoloji olmaya başladı.

Modi yönetiminin imza attığı tartışmalı birçok düzenleme Hindutva gündemiyle gelişti; eğitimde müfredatı yeniden şekillendirmesinden ülkedeki medreselerin reforme edilmesine; Müslümanlara yönelik Hac yardımının kaldırılmasından ülke tarihinin yeniden yazımı için kurulan Tarih Komisyonu’na kadar… Keşmir’e vatandaşlık, mülk sahipliği ve temel haklarla ilgili kendi kurallarını koyabilme yetkisi veren Anayasa’nın 370. maddesinin değiştirilmesi, Assam Eyaleti’nde halkı çeşitli evraklar sunmak suretiyle kimliklerini ve yerliliklerini ispatlamaya zorlayan düzenlemeler de aynı ideolojinin yansımaları.

Dış politikada Hindu milliyetçiliği etkisi

İç politikada bu kadar etkili olan ve gerilim yaratan Hindutva, dış politikanın şekillenmesinde de belirleyici oluyor. 2014 yılında, henüz iktidarının ilk aylarındayken Vatandaşlık Yasası’nı değiştirerek dünyadaki tüm Hinduları doğal vatandaşları ilan eden Modi yönetimi, ABD’den Körfez ülkelerine kadar diasporasının güçlü olduğu tüm ülkelerde harekete geçti.

En önde gelen gündem olarak Pakistan ile yüksek gerilimi takip eden Modi yönetimi, özellikle Keşmir üzerinden “İslami terör” söylemini hiç bırakmadı. Sri Lanka’dan Afganistan’a kadar yükselen şiddetin en önemli müsebbibini Pakistan üzerinden İslam olarak işaret etti.

Hindistan’ın Pakistan ve Bangladeş’i de içine alarak yeniden bölünmemiş haliyle tasavvur edildiği, bölünmemiş Hindistan argümanı dış politikanın şekillenmesinde etkili.

Ancak Modi yönetiminin Hindutva gündemiyle ilgili olarak belki de en önemli dış politik argümanı “Akhand Bharat” (Bölünmemiş Hindistan). Hindistan’ın Pakistan ve Bangladeş’i de içine alarak yeniden bölünmemiş haliyle tasavvur edildiği bu yaklaşım, Hindutva gündeminin jeopolitik tahayyülü olarak nitelendirilebilir.

Yeni bir Mahatma Gandi arayışı

Hindistan’a sınır ötesi hayaller kurduran, hatta ABD liderliğinde tasavvur edilen Hint-Pasifik jeopolitiğinin en önemli aktörü olduğunu hissettiren Hindutva fikrinin, diğer yandan ülkede derinden muhalif bir taban hareketini beslediğini söylemek de yanlış olmaz. Zira, bugüne kadar belli idealler, değerler ve ilkeler üzerine bina edilmiş Hindistan’da, Modi yönetiminin dışlayıcı ve hatta fiziksel alandan atıcı politikaları toplumsal güvene ve aidiyet hissine önemli bir darbe vuruyor. Ülke bir taraftan Hindistan medeniyeti gibi büyük bir vizyon üzerinden pazarlanmaya çalışılıyor; ama diğer taraftan da dar ulus-devlet kalıplarıyla hareket edilerek sosyal denge sarsılıyor.

Bu açıdan Keşmir ve Assam krizleriyle aslında ülkenin bir medeniyet krizi yaşadığı ve yeniden bir medeniyet inşası iddiasında olan Hindistan’ın yükselişinin test edildiği iddia edilebilir. Nitekim maddi anlamdaki yükselişini fikirsel anlamda destekleyemediği tartışılmaya başlanan Hindistan’da ihtiyaç duyulan çoğulcu, kapsayıcı politikalara binaen yeniden Mahatma Gandi’ye vurgu yapılması Modi yönetiminin bir çıkış stratejisine ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Gandi tartışmaları, önümüzdeki süreçte belki de Hindu milliyetçiliğinin karşısında duran en önemli gayri resmi kurum olarak stratejik bir konuma yerleşebilir.

Ekonomik ve toplumsal bir kriz içerisinde olmasına rağmen Hindistan, Asya siyasetinin en kritik aktörlerinden biri olmayı sürdürüyor. ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinde, Çin’e karşı oluşturmaya çalıştığı dengede, İran ile ilişkilerden Afganistan’a kadar tüm politikalarında kritik bir pozisyona sahip olan Hindistan, Türkiye için doğrudan çatışma ya da işbirliği alanı muhatabı olarak görülmüyordu. Fakat bu durum yakın bir zamanda değişebilir.

Asya kutuplaşmasında Hindistan, ABD, Japonya ve Avustralya ile bir dörtlü oluşturuyor. Buna karşılık Pakistan ve Malezya ile yakınlaşan ilişkileri, Çin’in Kuşak-Yol projesine olumlu bakması, Türkiye’nin ABD karşıtı cephede yer alabileceğinin işareti olarak görülebilir.

Türkiye ile ayrı kamplara doğru

Türkiye, Hindistan’ın düşman bellediği Pakistan ile ilişkilerini her geçen gün geliştiriyor. Keşmir meselesinde de açıkça Pakistan’a destek veriyor. Hatta bu desteği BM’ye taşımayı ve orada dillendirmeyi de üstlendi. Türkiye’nin Pakistan’ın yanında yer almasına karşılık, BM toplantılarında Modi’nin Ermenistan ve Güney Kıbrıslı liderlerle aynı masada görüntü vermesiyle Hindistan’ın üstü kapalı bir mesaj gönderdiği söylenebilir. Oysa Türkiye, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın 2017’deki Hindistan ziyaretiyle ilişkilerin daha ileri seviyeye taşınabileceğini göstermişti. Fakat Modi yönetiminin özellikle ekonomik ilişkilerde beklenen adımları atmaması, Türkiye’yi daha da Pakistan tarafına kaydırdı.

Türkiye’nin Hindistan ile doğrudan bir çatışma alanına sahip olmamasına karşın, iki ülkenin giderek kutuplaşan Asya siyasetinde aynı cephelerde yer almadığının da altını çizmek gerekiyor.

Her ne kadar Trump yönetimiyle ticari konularda bazı sorunlar yaşasa da, Hindistan, ABD, Japonya ve Avustralya ile bir dörtlü oluşturuyor. Buna karşılık Pakistan ve Malezya ile yakınlaşan ilişkileri, Çin’in Kuşak-Yol projesine olumlu bakması, Türkiye’nin ABD karşıtı cephede yer alabileceğinin işareti olarak görülebilir.

Son BM Genel Kurul toplantılarında Keşmir meselesini gündeme getiren ülkelerin Türkiye, Çin, Pakistan ve Malezya olması da Asya siyasetinde yeni bir dörtlü kurulduğu yorumlarına yol açtı.

Sonuç olarak Batı Asya stratejisi kapsamında, bugüne kadar Körfez ülkelerinden İran ve İsrail’e kadar birçok ülkeyle ilişkilerini geliştirmek için politika üreten Hindistan’ın yakın zamanda Türkiye ile ilgili pozitif bir gündemi olduğunu söylemek zor. Hâlbuki Türkiye ile ilişkileri geliştirmek, sıkışmış Keşmir siyasetinde gerilimi kontrol altına alabilecek bir açılıma karşılık gelebilirdi.

Fakat Türkiye yine de bu yükselen ‘çelişkiler yumağı’ ülkeyle ilgilenmeli zira dünyanın ekseni Asya’ya kayıyor.

Hayati Ünlü
Hayati Ünlü
Dr. Hayati Ünlü - Doktorasını Eylül 2019’da “Hindistan’da Hakim Parti Sistemi’nin Değişimi: Kurumsalcı Bir Analiz” teziyle İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı’nda tamamladı. Ünlü’nün çalışma alanları, başta Hindistan olmak üzere Pakistan, Afganistan ve İran coğrafyalarına dair karşılaştırmalı siyasal kurumlar, devlet-toplum ilişkileri, milliyetçilik ve siyasal partilerdir. Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM)’da çalışmalarına devam eden Ünlü, aynı zamanda Türkiye Maarif Vakfı’nda Başkanlık Müşaviri olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x