Suriye savaşından servet kazananlar

2011’den bu yana süren Suriye’deki savaş milyonlarca insanı yerinden etti, ülke içinde de halkın geniş kesimlerini yoksulluğa mahkum etti. Ama aynı zamanda her savaş gibi çoğu zengininin servetini artırdı, savaşı fırsata çeviren yeni zenginler yarattı. Financial Times gazetesinin konu hakkındaki kapsamlı analizi..

“Bu yaz Suriyeli iki erkek kardeş bir Avrupa seyahatine çıktı. Fakat onların hikayesi, ülkelerinde sekiz yıldır devam eden ve tahminen yarım milyondan fazla insanın hayatına mal olan savaştan kaçabilmek için yola çıkan pek çok Suriyelinin yaptığı gibi, lastik bir botun üzerinde Ege Denizi’ni geçip bir Yunan adasına ulaşmaya çalışarak başlamadı.

Önce uçakla Cannes’a inen, sonra da yola Ferrari’leri ile devam eden kardeşler, abartılı harcamalarını sosyal medyada gözler önüne sererken, tatillerini partileriyle meşhur Yunan adası Mikonos’a geçerek taçlandırdı.

Muhammed ve Ali, Suriye’nin en zengin adamı ve aynı zamanda Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın da kuzeni ve çocukluk arkadaşı olan Rami Mahluf’un oğulları.”

Ekonomi ve iş dünyasına yönelik haberler yapan İngiliz gazetesi Financial Times’ın Ortadoğu muhabiri Chloe Cornish tarafından kaleme alınmış makale, işte bu cümlelerle başlıyordu.

Cornish kapsamlı haber analizinde, Suriye Savaşı’nın yarattığı ekonomiyi, savaş sırasında servetine servet katanları, gözden düşenleri, savaşı fırsata dönüştüren yeni zenginleri, ne tür işler yaptıklarını, bağlantılarını ve sistemin yürümesini sağlayan kilit ismi tüm detaylarıyla anlatıyor, önemli iddiaları ortaya koyuyor. Haberde adı geçen isimlerden hiçbiriyse gazeteciyle görüşmeyi veyahut haberde geçen iddialar hakkında yorum yapmayı kabul etmemiş.

Cornish’in Suriye ekonomisine dair çizdiği genel tablo çarpıcı. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük göç hareketine yol açan, Suriye’deki iç savaş, 12 milyondan fazla insanı yerini yurdunu terk etmeye mecbur bıraktı, ülkenin sosyal dokusunu bozdu, ekonomisini alt üst etti. 2015 yılı itibariyle Suriyelilerin yüzde 80’inden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Muhabirin aktardığına göre, Şam’da insanlar bir yandan elektrik ve gaz kesintileri ile mücadele ederken, diğer yandan da devlet tarafından dağıtılan yemeklik yağ ve ekmek için kuyruklarda saatlerce bekliyor, bazılarıysa ayda sadece bir kez et alabiliyor.

Savaş, orta sınıfı yok ederken, kimi zenginleri zenginleştirmiş, yoksullarla aralarındaki uçurumu da büyütmüş. Savaş öncesinde 60 milyar dolar seviyesinde olan gayrisafi yurtiçi hasılanın 2016’da 15 milyar dolar seviyesine gerilediği tahmin ediliyor. Ülkede işgücü ciddi şekilde azalmış durumda. Rüşvetse alıp başını gitmiş, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’ne göre, Suriye, dünyada yolsuzluğun en yaygın olduğu ikinci ülke.

Fakat her savaşta olduğu gibi burada da kazananlar var. İşte Suriye Savaşı’nın çok bilinmeyen yüzünü ‘savaşın kazananlarını’ anlatan haber analizin özeti:

Sanayici bir aileden gelen Halepli iş adamı Mazen, zengin savaş tüccarlarından oluşan yeni bir sınıfın ortaya çıktığını söylüyor. Eskiler bunlara “yeni yüzler” adını veriyor. “Nasıl para kazanıyorlar, bilmiyoruz. Bazen kendimize acaba biz mi yanlış işteyiz, diye soruyoruz,” diyor Mazen.

Bu kesim, amiyane tabirle ülke ekonomisinin iliğini kemiğini sömürerek bir servet kazandı. Yerle bir olan şehirlerden çalınan inşaat demirlerini eritmekten uluslararası yaptırımlar kapsamında yasaklanmış petrol anlaşmalarına aracılık etmeye, yardım çalışanlarına otel odası satmaya kadar, paranın izini sürerek bugünün Suriyesinin karanlık işlerine ulaşmak mümkün.

Ciddi şekilde zenginleşen bu kesimler, ülkenin geri kalanı yerle bir olduğu halde, ticaret ve petrol akışının devamlılığını sağlayarak ve rejim yanlısı milislere maddi kaynak sunarak, rejimin ayakta kalmasına da yardımcı oldu.

Yaptırımların eksiltemediği servet ve Suriye’de yeni rant ekonomisi

1971 yılında iktidara gelen Esad ailesi, o tarihten bu yana Suriyeli seçkinlerle muhtelif ittifaklar içine girdi. Hafız Esad ve başında bulunduğu Baas partisi döneminde Suriye sosyalist bir ülkeydi. Çevresine topladığı partililer de çoğunlukla kendisi gibi Alevi askerlerden oluşuyordu.

2000 yılındaysa, Şam’daki devlet başkanlığı sarayının anahtarlarını eline alan Beşşar, babasının uzak durduğu Batılı hükümetler nezdinde ülkesini daha cazip hale getirecek değişiklikler yapmakla işe başladı.

2000-2011 yılları arasında binin üzerinde kanun ve kararname çıkararak, ekonominin dışa açılmasını sağlayacak neoliberal bir program ortaya koydu. Geleneksel imalat sektörü bir kenara bırakılarak hizmet ve emlak sektörlerine yatırım yağdırılırken, 2005-2010 arasında gayrisafi yurtiçi hasıla iki kat arttı.

Ancak yeni ekonomide fırsatlar eşit dağıtılmamıştı. Büyüme iki katına çıkarken, yoksulluk sınırının altında yaşayan Suriyelilerin sayısı da aynı nispette arttı. Beşşar, kendi seçkinlerinin elinde daha da büyük bir ekonomik güç toplanmasına neden oldu.

2006’da, içeriği kamuoyuna sızan diplomatik bir telefon görüşmesinde, ABD’li bir yetkili “Esadları Suriye’yi bir aile şirketi gibi yönetmekle” eleştiriyor, “bu şirketin çarkını döndürenin de yozlaşmış sınıflar olduğunu” ifade ediyordu.

Diplomatlara ve yaptırım dosyalarında yer verilen iddialara göre, bu yozlaşmış sınıfın en tepesindeki isim, Rami Mahluf’tu. Bahsi geçen telefon görüşmesinde Mahluk’tan “yozlaşmışlık timsali” olarak bahsediliyordu. Mahluf, ilk olarak 2008 yılında kamuda yolsuzluk suçlamasıyla ABD’nin yaptırımına uğradı, 2011’de sonrasında da yaptırımlar sürdü.

Suriye asıllı İsviçreli siyasal ekonomi uzmanı Joseph Daher’e göre, “Rami Mahluf’un savaş döneminde yeni kaçakçılık güzergahlarını devreye sokarak, yeni iş fırsatlarına yatırım yaparak servetini daha da büyütmüş olması kuvvetle muhtemel”.

Mahluf’un servetinin boyutunu tahmin etmek hemen hemen imkansız. Kurduğu imparatorluğun ülkedeki petrol, doğalgaz, bankacılık, inşaat sektörlerinde ve gümrüksüz satış mağazacılığı alanında yatırımları var. Mahluf’un şirketleri arasında değer bakımından uzun yıllar ilk sırada oturan, Suriye’nin iki GSM operatöründen biri olan Syriatel idi.

Mahluf’un ayrıca bir paravan şirket üzerinden özel bir havayolu şirketinde de büyük hissedar olduğuna ve 2011 yılı değeri 2 milyar dolar olarak tahmin edilen Cham Holdings’in dörtte bir hissesini elinde bulundurduğuna inanılıyor.

Internette haklarında çıkan haberlerde, Mahluf’un oğlu Muhammed’in, kendi zevki doğrultusunda tasarlanmış 43 milyon dolar değerinde özel bir jeti olduğu ve kişisel servetinin 2 milyar doları bulduğu belirtiliyor.

Şimdilerde dokunulmaz denilen Mahluf’un bile artık güvende olmadığına dair söylentiler dolaşıyor. Esad’ın ülke üzerindeki kontrolünü ve geçmişteki rant ekonomisini yeniden tesis etmeye başladığı şu süreçte, Suriyeli iş insanları ve analistler, Mahluf’un da imparatorluğunun bir kısmından vazgeçmeye mecbur kaldığını söylüyor.

Esad ailesi, uzun yıllar Rami Mahluf’un karıştığı iddia edilen yolsuzlukları dizginleme gereği duymadı. Suriyeli iş insanları, Mahluf’un şirketlerini zorla ellerinden alacağından o kadar endişe ediyorlardı, ki cazip bir hedef haline gelmemek için yüksek ciro yapmamaya çalışıyorlardı. Mazen o dönemi şöyle anlatıyor: “Büyüyelim mi, büyümeyelim mi diye sürekli tartışırdık. Çünkü çok büyürseniz, hedef haline gelme riski var.”

Ama şimdilerde dokunulmaz denilen Mahluf’un bile artık güvende olmadığına dair söylentiler dolaşıyor. Esad’ın ülke üzerindeki kontrolünü ve geçmişteki rant ekonomisini yeniden tesis etmeye başladığı şu süreçte, Suriyeli iş insanları ve analistler, Mahluf’un da imparatorluğunun bir kısmından vazgeçmeye mecbur kaldığını söylüyor.

Mahluf’un elinden çıkan varlıklar arasında, Syriatel’de sahip olduğu çoğunluk hissesi ile yöneticileri arasında Esma Esad’a yakın bir ismin bulunduğu söylenen Bustan Vakfı da var.

Syriatel ile ilgili olarak görüştüğümüz Avrupalı bir diplomat, meselenin özünün, Mahluf’un varlıklarına el koyması olduğunu söylerken, bu hamlenin Esad’ın iktidarını sağlamlaştırma isteğiyle paralel olduğunu da ekliyor.

Bir süre önce mecliste yaptığı bir konuşma esnasında muhtemel bir yolsuzluk soruşturmasına değinen Suriye Başbakanı İmad Hamis, “Önümüzdeki haftalarda sürpriz isimler duyacağız. Kimse kanundan üstün değildir,” dedi.

İş dünyasına özel haberler yayınlayan Syria Report adlı web sitesinin editörü Cihad Yazci, “Mahluf’un başına gelenlerin, Beşşar’dan çok açık bir uyarı olduğunu; işadamının Esad’la arasındaki o son derece özel ilişkinin sonunun geldiğini” düşünüyor.

Yazci’ya göre, Mahluf’a karşı yürütüldüğü iddia edilen operasyon, Suriye ekonomisinin tepesinde, savaş sürecinde rejime yardım eden ve oluşan kaos ortamını fırsata çeviren yeni vurguncular lehine ciddi bir yer değişikliğini işaret ediyor.

Savaşın yeni zenginleri

Şam’daki Four Seasons, heybetli yapısıyla adeta bir kaleyi andırıyor. Şehrin en ünlü lüks oteli, savaş sırasında çalışanlarını burada konaklatan BM tarafından da yapısal açıdan güçlendirilmiş. Gecelik oda fiyatlarının 487 euro’dan başladığı otelde junior suite tipi geniş odaların fiyatı 718 euro. Suriye’de devlet memuru maaşı ise 36 euro civarında.

Otel, kamuoyuna açıklanmayan bir bedel karşılığında geçtiğimiz yıl Suudi prens El-velid bin Talal’dan satın alındı. Alıcı, daha önce adı pek de duyulmamış biri olan Samer Foz’du.

Suriye’nin kıyı kesiminden gelme bir Sünni olan 46 yaşındaki minyon yapılı Foz, ülkenin yeni zenginlerinin adeta sembol ismi oldu. Bu yeni yeni palazlanan kudret simsarlarının önemli bölümünü, üretimin çöktüğü, dolayısıyla da ithal veya kaçak ürünlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan savaş ekonomisi koşullarında işlerini büyüten tüccarlar oluşturuyor.

Joseph Daher’e göre, “bu yeni isimlerin en önemli özelliği, rejime aracılık etmeleri”. Batı kaynaklı yasaklar nedeniyle petrol satamayan Suriye devleti, yabancı ortaklar bulabilmek için araya bu tür komisyoncuları sokmak zorunda kaldı. Foz da iş bağlama konusundaki becerisi ve Suriye dışına çıkabiliyor oluşu ile Esad ailesinin gözüne girmeyi başardı.

Savaşın başında Foz’un elindeki tek avantaj, bir Türk pasaportu, Birleşik Arap Emirlikleri ile olan bağlantıları ve ailesinin 1988 yılında kurduğu ve ağırlıklı olarak gıda ürünleriyle iştigal eden taşımacılık şirketiydi. Şamlı işletmeci Rana, “Savaştan önce bu Samer Foz denen adamın ismini duyan yoktu,” diyor. Ancak Paris’teki Amerikan Üniversitesi’nden mezun Foz, elindeki varlıkları en iyi şekilde değerlendirmeyi bildi.

Joseph Daher’e göre, “bu yeni isimlerin en önemli özelliği, rejime aracılık etmeleri”. Batı kaynaklı yasaklar nedeniyle petrol satamayan Suuriye devleti, yabancı ortaklar bulabilmek için araya bu tür komisyoncuları sokmak zorunda kaldı. Foz da iş bağlama konusundaki becerisi ve Suriye dışına çıkabiliyor oluşu ile Esad ailesinin gözüne girmeyi başardı.

Diğer şirketlerin kapanmasıyla oluşan rekabet boşluğundan faydalanan Foz, temel gıda ürünlerinin yanı sıra, başka kritik ithalat kalemlerinde ve petrol sahası hizmetlerinde de varlık göstermeye başladı. Tüm bunlar sayesinde Beşşar Esad nezdinde gittikçe daha önemli bir yer edinen iş adamı, özellikle 2015 sonrasında sorunlu varlıkları uygun fiyatlara kapatarak imparatorluğunu hızla büyüttü.

Holdingin portföyünde bir şeker rafinerisi ve bir un fabrikası, bir otomobil montaj fabrikası, bir demir döküm tesisi ve bir çelik haddehanesi, Suriye bankalarında hisse ve bir ilaç fabrikası ile Foz’un eski sahibinin Esad ile ters düşmesinin ardından satın aldığı bir kablo üretim şirketi yer alıyor.

Şık takım elbiseler giyip saçlarını jöleyle geriye doğru yapıştırarak Wall Street borsacıları gibi görünmeyi seven Foz, ticaretini savaşın yıktığı ülkesiyle de sınırlamıyor. Mesela bu yılın Nisan ayında Suriye, Lübnan ve çeşitli Avrupa başkentleri arasında gidip gelen küçük bir jetin kuyruğundaki “FOZ” yazısı dikkatlerden kaçmadı. Kamuoyuna sızan Panama Belgeleri’nde uçağın Samer Foz adlı biri ile bağlantılı olduğu bilgisi yer alıyordu.

Kimi yetkililer, Foz’u, adeta bir kapalı kutu olan Şam’ın iç yüzüne ışık tutması açısından faydalı buluyor. Stockholm, Londra ve Paris gibi Avrupa şehirlerini sıkça ziyaret eden Foz, buralarda genellikle Four Seasons otellerinin çatı katı suitlerinde kalmayı tercih ediyor.

Lübnan’da bir medya şirketi olan Foz, Arabisk dergisine verdiği bir demeçte, Ankara’nın güneyinde bir altın madeni işlettiğini ve Bodrum’da da beş yıldızlı bir otel yaptırmakta olduğunu söyledi.

Ancak bu yıl şansı o kadar da yaver gitmedi. Aman Holding, Şam’da üç rezidans ve yedi apartmandan oluşacak 312 milyon dolarlık lüks bir sitenin inşaat işini almıştı. Ancak inşaat yapılacak arazi devlet tarafından istimlak edilmişti ve ayrıca Avrupa Birliği de Ocak ayında projenin Foz’un da aralarında bulunduğu yatırımcılarına yaptırım uygulama kararı aldı.

Diplomatlara göre, söz konusu yaptırımlar, Suriye’nin yeniden inşasına talip olanlara “Mülkiyet haklarına saygı göstermezseniz cezasını çekersiniz” anlamında bir mesaj. Uluslararası çevrelerdeki pozisyonu zayıflamaya başlayan Foz ve şirketleri, son olarak Haziran ayında ABD’nin yaptırımlarına hedef oldu. Washington, işadamının tüm Amerikan doları varlıklarını dondurma kararı aldı.

Ailesi Suriye dışında yaşayan Foz, kendisine bir de St. Kitts ve Nevis pasaportu edindi. Yaptırımlar yüzünden seyahat engeli olsa da Türkiye ve Dubai’ye gidip gelebiliyor. Şimdilerde çok göz önünde olmasa da muhtemelen para kazanmaya devam ediyordur.

Tehlikeli ticaret ve Katırcı Kardeşler

Foz’un girdiği en alengirli ilişkiler Suriye’dekiler. İşadamının, kendisi gibi savaş döneminde yükselen Halepli kardeşler Hüsam ve Bera Katırcı ile de iş yaptığı iddia ediliyor. Milletvekili olan Hüsam, kardeşlerin daha popüler olanı. Kendisini, kardeşiyle finanse ettikleri rejim yanlısı milislerle birlikte, üzerinde üniforma, gözünde güneş gözlükleri ile verdiği fotoğraflardan biliyoruz. Yerel işadamlarına göre, Hüsam’ın Esad’ın gözüne girmesini sağlayan da işte bu milislere verdiği destek.

Katırcı kardeşler, düşman hattını aşarak ticaret yapabilmek için tehlikeli işbirliklerine girmek zorundaydı. Suriyeli analist İmad’a göre, “iki kardeş, her türlü ortama girecek kadar da gözü karaydı”.

Suriye’nin ana petrol rezervleri ülkenin doğusunda yer alıyor. İç savaş sırasında el değiştiren bu bölgedeki petrol sahaları, 2014-2016 arasında IŞID’in kontrolü altında kaldı. Günde 40,000 varil petrol çıkaran örgüt, bunu da Suriyeli ve Iraklı alıcılara satıyordu.

IŞİD’in başkent ilan ettiği Rakka’da doğan Katırcı kardeşlerin de bu alıcılar arasında olduğuna inanılıyor. ABD ve AB, hem bu iddialar hem de rejime yönelik destekleri nedeniyle Katırcı kardeşleri de yaptırım listesine aldı.

Katırcı Kardeşler, Suriye Demokratik Güçleri tarafından çıkarılan petrolü alıp, sahip oldukları tanker filosuyla bu rafinerilere taşıyor.

Şu anda Suriye’deki petrol sahaları, ülkenin kuzeydoğusunda yarı özerk bir bölge kurmak isteyen, ABD destekli Kürt güçlerinin elinde. Ancak rafinerilerin Esad’a ait noktalarda olması, rejimle anlaşmayı zorunlu kılıyor. İşte Katırcılar, Suriye Demokratik Güçleri tarafından çıkarılan petrolü alıp, sahip oldukları tanker filosuyla bu rafinerilere taşıyor.

Bir insani yardım kuruluşunda tedarik zinciri sorumlusu olarak görev yapan Ahmed, “Katırcıların onlarca tankeri var. Her gün Rojava’dan aldıkları petrolü Humus ve Banyas’taki rafinerilere taşıyorlar,” diyor.

ABD Hazine Bakanlığı, Bera Katırcı’nın İran’dan Suriye’ye petrol ithal eden Lübnanlı bir şirketi elinde bulundurduğunu ifade ederken, iş insanları ve analistler de, Katırcı kardeşlerin Suriye’deki yasadışı petrol ticaretinin bir numaralı ismi olduklarını öne sürüyor.

Katırcıları tanıyan Halepli sanayici Tahir, kardeşlerin Fırat’ın doğusundan ciddi miktarlarda pamuk ve buğday alımı da yaptıklarını söylüyor. Söz konusu bölge, IŞİD’in bu yıl geri püskürtülmeden önce mevzi tuttuğu son noktaydı.

Tahir’e göre, “rejim yanlısı milislere maddi destek sağlayan, besleyip bakan ve orduda alacaklarından daha fazla maaş veren” Katırcılar, bu hızlı yükselişlerini kısmen düşman hattını aşarak ticaret yapabilmelerine borçlu olmakla birlikte, milisleri finanse ederek Esad hükümetine bağlılıklarını göstermeleri de kardeşlerin zenginleşmelerinin yolunu açan bir etken oldu.

Hurdadan elde edilen servet

2012’ye gelindiğinde rejim artık reform çağrısında bulunanlara yönelik baskıları iyice arttırmıştı. Gözaltındaki gençlerin işkenceyle öldürülmesi sonrasında protestoların ilk başladığı yerlerden biri de Derayya idi.

Göstericiler askerlere çiçek verip su ikram ederken, rejim güçleri şehri bombaladı. İnsan hakları gruplarının verdiği bilgiye göre, o yılın Ağustos ayında rejim yanlısı milis ve askerler yaklaşık 500 kişiyi katletti.

Suriye’de bunlar olurken, ülkenin Olimpiyat Oyunları’na katılmaya hak kazanan ilk binicisi, Londra’da atıyla engellerin üzerinden atlıyordu. Ahmed Sabir Hamşo şaibeli bir yarışmacıydı. Gencin çelik ve inşaat malzemeleri kralı olarak bilinen babası Muhammed, Esad rejimine verdiği destek nedeniyle zaten uluslararası yaptırımların hedefindeydi.

ABD Hazine Bakanlığı’ndan David Cohen, 2011 yılında verdiği bir demeçte, “Muhammed Hamşo’nun servetini rejime yakın isimlerle olan bağlantıları sayesinde elde ettiğini; Beşşar Esad, kardeşi Mahir Esad ve Suriye’de hükümet eliyle uygulanan şiddetin diğer aktörleriyle işbirliği yaptığını” ifade etti.

Savaşın yarattığı yıkımda bir kazanç fırsatı gören Hamşo, Mazen’in tabiriyle “şeytan değil, fırsatçı”. Suriye içinde ve dışında iş dünyasının tanınmış isimleri arasında yer alan, aynı zamanda milletvekili sıfatı da taşıyan Hamşo, madeni ürünler, at yetiştiriciliği, dondurma imalatı gibi birçok farklı alanda faaliyet gösteren Hamşo International Group’un başında bulunuyor.

Hamşolar, servetlerinin önemli bir kısmını kendilerine “Hamşo’nun adamları” diyen asker ve milislerin harabeye dönen şehirlerden çaldıkları hurda metallerden elde etti.

ABD’li yetkililer ve Suriyeli iş insanları, Hamşo’nun başarısının Suriye Arap Ordusu’nda tümgeneral olarak görev yapan Mahir Esad ile arasındaki yakın ilişkiden kaynaklandığı konusunda hemfikir. Mahir, ağabeyinden sonra ülkenin en güçlü adamı olarak görülüyor.

Geçmişte Hamşo için çalışan Yussef ise, “Hamşo, yalnızca zengin bir iş adamı değil, Mahir Esad’ın da adeta gölgesi. Mahir olmadan Hamşo bir hiç,” diyor.

Suriye’nin yeniden inşa sürecinde ülkeye yatırımcı çekmek için Körfez ülkeleri nezdinde yürütülen çalışmalara liderlik eden Hamşo, geçtiğimiz Ağustos ayında düzenlenen Şam Uluslararası Fuarı’nda Körfezli iş adamlarını ağırladı. ABD, yatırımcıları söz konusu etkinliğe katılmamaları yönünde uyarmıştı.

Hamşolar, servetlerinin önemli bir kısmını kendilerine “Hamşo’nun adamları” diyen asker ve milislerin harabeye dönen şehirlerden çaldıkları hurda metallerden elde etti.

Derayya, Ağustos 2016’da rejim tarafından ele geçirildi. Ancak şimdilerde Türkiye’de sürgünde olan Derayyalı memur İyad’a göre, rejime bağlı milisler ile Mahir komutasındaki Dördüncü Zırhlı Tümen, kentte temizliğe çok önceden başlamıştı. Ağustos ayında varılan anlaşma ile kent tamamen tahliye edilirken, içindeki metal malzemeler de öylece kaldı.

İyad, kentteki metallerin nasıl toplandığını şöyle anlattı: “Dördüncü Tümen, şehre modern araç gereçler ve büyük makineler sokarak en küçük çelik parçasına varıncaya kadar çıkardı. Hatta betonların içindeki çelikleri bile ayırıp aldılar. Suriye’de bunu yapabilecek ekipmanlara sahip tek bir işadamı var: Muhammed Hamşo.”

Hamşo ve Mahir Esad, Dördüncü Tümen’in Derayya’yı yağmalayarak çıkardığı hurda metalin Hamşo’nun fabrikasında işlenmesi konusunda anlaştı. İyad “Üç yıldır şehirdeki çeliği yağmalaya yağmalaya bitiremediler. Derayya’nın eski şehir denilen tarafında oturanlar hâlâ evlerine gidemiyor. Hamşo’nun adamlarının oradaki işi hâlâ bitmedi çünkü,” diyor. İnsan hakları grupları da, yağmacılığın maddi olarak teşvik edilmesi yüzünden Suriye’deki yıkımın daha da kötü boyutlara ulaştığı konusunda uyarıyor.

Batılı diplomatlara yönelik olarak bu yıl hazırlanan bir rapora göre, Esad ailesinin Suriye ekonomisi üzerindeki hakimiyeti, tarafsız iş insanlarının hareket alanını da kısıtlayan bir faktör. Etana araştırma servisinin raporunda, “Rejim, başına kendi adamlarını yerleştirdiği göstermelik şirketlerden oluşan ve yargı sisteminin de yol verdiği bir sistem işletiyor. Bu sistem, rejimin büyük patronlarının ortaklığı olmadan ciddi boyutta hiçbir ticari faaliyete izin vermiyor,” ifadelerine yer veriliyor.

Şirketleri yöneten kuklalar kolayca değiştirilebilir kişiler ve hepsi de Esad’ın acımasız muhakemesine bağlı durumda. Savaş simsarlarının gelip geçici olduğu bu tabloda görünen o ki değişmeyen tek bir isim var: Beşşar Esad.

Bu yazı ilk kez 31 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Suriye savaşından servet kazananlar

2011’den bu yana süren Suriye’deki savaş milyonlarca insanı yerinden etti, ülke içinde de halkın geniş kesimlerini yoksulluğa mahkum etti. Ama aynı zamanda her savaş gibi çoğu zengininin servetini artırdı, savaşı fırsata çeviren yeni zenginler yarattı. Financial Times gazetesinin konu hakkındaki kapsamlı analizi..

“Bu yaz Suriyeli iki erkek kardeş bir Avrupa seyahatine çıktı. Fakat onların hikayesi, ülkelerinde sekiz yıldır devam eden ve tahminen yarım milyondan fazla insanın hayatına mal olan savaştan kaçabilmek için yola çıkan pek çok Suriyelinin yaptığı gibi, lastik bir botun üzerinde Ege Denizi’ni geçip bir Yunan adasına ulaşmaya çalışarak başlamadı.

Önce uçakla Cannes’a inen, sonra da yola Ferrari’leri ile devam eden kardeşler, abartılı harcamalarını sosyal medyada gözler önüne sererken, tatillerini partileriyle meşhur Yunan adası Mikonos’a geçerek taçlandırdı.

Muhammed ve Ali, Suriye’nin en zengin adamı ve aynı zamanda Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın da kuzeni ve çocukluk arkadaşı olan Rami Mahluf’un oğulları.”

Ekonomi ve iş dünyasına yönelik haberler yapan İngiliz gazetesi Financial Times’ın Ortadoğu muhabiri Chloe Cornish tarafından kaleme alınmış makale, işte bu cümlelerle başlıyordu.

Cornish kapsamlı haber analizinde, Suriye Savaşı’nın yarattığı ekonomiyi, savaş sırasında servetine servet katanları, gözden düşenleri, savaşı fırsata dönüştüren yeni zenginleri, ne tür işler yaptıklarını, bağlantılarını ve sistemin yürümesini sağlayan kilit ismi tüm detaylarıyla anlatıyor, önemli iddiaları ortaya koyuyor. Haberde adı geçen isimlerden hiçbiriyse gazeteciyle görüşmeyi veyahut haberde geçen iddialar hakkında yorum yapmayı kabul etmemiş.

Cornish’in Suriye ekonomisine dair çizdiği genel tablo çarpıcı. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük göç hareketine yol açan, Suriye’deki iç savaş, 12 milyondan fazla insanı yerini yurdunu terk etmeye mecbur bıraktı, ülkenin sosyal dokusunu bozdu, ekonomisini alt üst etti. 2015 yılı itibariyle Suriyelilerin yüzde 80’inden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Muhabirin aktardığına göre, Şam’da insanlar bir yandan elektrik ve gaz kesintileri ile mücadele ederken, diğer yandan da devlet tarafından dağıtılan yemeklik yağ ve ekmek için kuyruklarda saatlerce bekliyor, bazılarıysa ayda sadece bir kez et alabiliyor.

Savaş, orta sınıfı yok ederken, kimi zenginleri zenginleştirmiş, yoksullarla aralarındaki uçurumu da büyütmüş. Savaş öncesinde 60 milyar dolar seviyesinde olan gayrisafi yurtiçi hasılanın 2016’da 15 milyar dolar seviyesine gerilediği tahmin ediliyor. Ülkede işgücü ciddi şekilde azalmış durumda. Rüşvetse alıp başını gitmiş, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’ne göre, Suriye, dünyada yolsuzluğun en yaygın olduğu ikinci ülke.

Fakat her savaşta olduğu gibi burada da kazananlar var. İşte Suriye Savaşı’nın çok bilinmeyen yüzünü ‘savaşın kazananlarını’ anlatan haber analizin özeti:

Sanayici bir aileden gelen Halepli iş adamı Mazen, zengin savaş tüccarlarından oluşan yeni bir sınıfın ortaya çıktığını söylüyor. Eskiler bunlara “yeni yüzler” adını veriyor. “Nasıl para kazanıyorlar, bilmiyoruz. Bazen kendimize acaba biz mi yanlış işteyiz, diye soruyoruz,” diyor Mazen.

Bu kesim, amiyane tabirle ülke ekonomisinin iliğini kemiğini sömürerek bir servet kazandı. Yerle bir olan şehirlerden çalınan inşaat demirlerini eritmekten uluslararası yaptırımlar kapsamında yasaklanmış petrol anlaşmalarına aracılık etmeye, yardım çalışanlarına otel odası satmaya kadar, paranın izini sürerek bugünün Suriyesinin karanlık işlerine ulaşmak mümkün.

Ciddi şekilde zenginleşen bu kesimler, ülkenin geri kalanı yerle bir olduğu halde, ticaret ve petrol akışının devamlılığını sağlayarak ve rejim yanlısı milislere maddi kaynak sunarak, rejimin ayakta kalmasına da yardımcı oldu.

Yaptırımların eksiltemediği servet ve Suriye’de yeni rant ekonomisi

1971 yılında iktidara gelen Esad ailesi, o tarihten bu yana Suriyeli seçkinlerle muhtelif ittifaklar içine girdi. Hafız Esad ve başında bulunduğu Baas partisi döneminde Suriye sosyalist bir ülkeydi. Çevresine topladığı partililer de çoğunlukla kendisi gibi Alevi askerlerden oluşuyordu.

2000 yılındaysa, Şam’daki devlet başkanlığı sarayının anahtarlarını eline alan Beşşar, babasının uzak durduğu Batılı hükümetler nezdinde ülkesini daha cazip hale getirecek değişiklikler yapmakla işe başladı.

2000-2011 yılları arasında binin üzerinde kanun ve kararname çıkararak, ekonominin dışa açılmasını sağlayacak neoliberal bir program ortaya koydu. Geleneksel imalat sektörü bir kenara bırakılarak hizmet ve emlak sektörlerine yatırım yağdırılırken, 2005-2010 arasında gayrisafi yurtiçi hasıla iki kat arttı.

Ancak yeni ekonomide fırsatlar eşit dağıtılmamıştı. Büyüme iki katına çıkarken, yoksulluk sınırının altında yaşayan Suriyelilerin sayısı da aynı nispette arttı. Beşşar, kendi seçkinlerinin elinde daha da büyük bir ekonomik güç toplanmasına neden oldu.

2006’da, içeriği kamuoyuna sızan diplomatik bir telefon görüşmesinde, ABD’li bir yetkili “Esadları Suriye’yi bir aile şirketi gibi yönetmekle” eleştiriyor, “bu şirketin çarkını döndürenin de yozlaşmış sınıflar olduğunu” ifade ediyordu.

Diplomatlara ve yaptırım dosyalarında yer verilen iddialara göre, bu yozlaşmış sınıfın en tepesindeki isim, Rami Mahluf’tu. Bahsi geçen telefon görüşmesinde Mahluk’tan “yozlaşmışlık timsali” olarak bahsediliyordu. Mahluf, ilk olarak 2008 yılında kamuda yolsuzluk suçlamasıyla ABD’nin yaptırımına uğradı, 2011’de sonrasında da yaptırımlar sürdü.

Suriye asıllı İsviçreli siyasal ekonomi uzmanı Joseph Daher’e göre, “Rami Mahluf’un savaş döneminde yeni kaçakçılık güzergahlarını devreye sokarak, yeni iş fırsatlarına yatırım yaparak servetini daha da büyütmüş olması kuvvetle muhtemel”.

Mahluf’un servetinin boyutunu tahmin etmek hemen hemen imkansız. Kurduğu imparatorluğun ülkedeki petrol, doğalgaz, bankacılık, inşaat sektörlerinde ve gümrüksüz satış mağazacılığı alanında yatırımları var. Mahluf’un şirketleri arasında değer bakımından uzun yıllar ilk sırada oturan, Suriye’nin iki GSM operatöründen biri olan Syriatel idi.

Mahluf’un ayrıca bir paravan şirket üzerinden özel bir havayolu şirketinde de büyük hissedar olduğuna ve 2011 yılı değeri 2 milyar dolar olarak tahmin edilen Cham Holdings’in dörtte bir hissesini elinde bulundurduğuna inanılıyor.

Internette haklarında çıkan haberlerde, Mahluf’un oğlu Muhammed’in, kendi zevki doğrultusunda tasarlanmış 43 milyon dolar değerinde özel bir jeti olduğu ve kişisel servetinin 2 milyar doları bulduğu belirtiliyor.

Şimdilerde dokunulmaz denilen Mahluf’un bile artık güvende olmadığına dair söylentiler dolaşıyor. Esad’ın ülke üzerindeki kontrolünü ve geçmişteki rant ekonomisini yeniden tesis etmeye başladığı şu süreçte, Suriyeli iş insanları ve analistler, Mahluf’un da imparatorluğunun bir kısmından vazgeçmeye mecbur kaldığını söylüyor.

Esad ailesi, uzun yıllar Rami Mahluf’un karıştığı iddia edilen yolsuzlukları dizginleme gereği duymadı. Suriyeli iş insanları, Mahluf’un şirketlerini zorla ellerinden alacağından o kadar endişe ediyorlardı, ki cazip bir hedef haline gelmemek için yüksek ciro yapmamaya çalışıyorlardı. Mazen o dönemi şöyle anlatıyor: “Büyüyelim mi, büyümeyelim mi diye sürekli tartışırdık. Çünkü çok büyürseniz, hedef haline gelme riski var.”

Ama şimdilerde dokunulmaz denilen Mahluf’un bile artık güvende olmadığına dair söylentiler dolaşıyor. Esad’ın ülke üzerindeki kontrolünü ve geçmişteki rant ekonomisini yeniden tesis etmeye başladığı şu süreçte, Suriyeli iş insanları ve analistler, Mahluf’un da imparatorluğunun bir kısmından vazgeçmeye mecbur kaldığını söylüyor.

Mahluf’un elinden çıkan varlıklar arasında, Syriatel’de sahip olduğu çoğunluk hissesi ile yöneticileri arasında Esma Esad’a yakın bir ismin bulunduğu söylenen Bustan Vakfı da var.

Syriatel ile ilgili olarak görüştüğümüz Avrupalı bir diplomat, meselenin özünün, Mahluf’un varlıklarına el koyması olduğunu söylerken, bu hamlenin Esad’ın iktidarını sağlamlaştırma isteğiyle paralel olduğunu da ekliyor.

Bir süre önce mecliste yaptığı bir konuşma esnasında muhtemel bir yolsuzluk soruşturmasına değinen Suriye Başbakanı İmad Hamis, “Önümüzdeki haftalarda sürpriz isimler duyacağız. Kimse kanundan üstün değildir,” dedi.

İş dünyasına özel haberler yayınlayan Syria Report adlı web sitesinin editörü Cihad Yazci, “Mahluf’un başına gelenlerin, Beşşar’dan çok açık bir uyarı olduğunu; işadamının Esad’la arasındaki o son derece özel ilişkinin sonunun geldiğini” düşünüyor.

Yazci’ya göre, Mahluf’a karşı yürütüldüğü iddia edilen operasyon, Suriye ekonomisinin tepesinde, savaş sürecinde rejime yardım eden ve oluşan kaos ortamını fırsata çeviren yeni vurguncular lehine ciddi bir yer değişikliğini işaret ediyor.

Savaşın yeni zenginleri

Şam’daki Four Seasons, heybetli yapısıyla adeta bir kaleyi andırıyor. Şehrin en ünlü lüks oteli, savaş sırasında çalışanlarını burada konaklatan BM tarafından da yapısal açıdan güçlendirilmiş. Gecelik oda fiyatlarının 487 euro’dan başladığı otelde junior suite tipi geniş odaların fiyatı 718 euro. Suriye’de devlet memuru maaşı ise 36 euro civarında.

Otel, kamuoyuna açıklanmayan bir bedel karşılığında geçtiğimiz yıl Suudi prens El-velid bin Talal’dan satın alındı. Alıcı, daha önce adı pek de duyulmamış biri olan Samer Foz’du.

Suriye’nin kıyı kesiminden gelme bir Sünni olan 46 yaşındaki minyon yapılı Foz, ülkenin yeni zenginlerinin adeta sembol ismi oldu. Bu yeni yeni palazlanan kudret simsarlarının önemli bölümünü, üretimin çöktüğü, dolayısıyla da ithal veya kaçak ürünlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan savaş ekonomisi koşullarında işlerini büyüten tüccarlar oluşturuyor.

Joseph Daher’e göre, “bu yeni isimlerin en önemli özelliği, rejime aracılık etmeleri”. Batı kaynaklı yasaklar nedeniyle petrol satamayan Suriye devleti, yabancı ortaklar bulabilmek için araya bu tür komisyoncuları sokmak zorunda kaldı. Foz da iş bağlama konusundaki becerisi ve Suriye dışına çıkabiliyor oluşu ile Esad ailesinin gözüne girmeyi başardı.

Savaşın başında Foz’un elindeki tek avantaj, bir Türk pasaportu, Birleşik Arap Emirlikleri ile olan bağlantıları ve ailesinin 1988 yılında kurduğu ve ağırlıklı olarak gıda ürünleriyle iştigal eden taşımacılık şirketiydi. Şamlı işletmeci Rana, “Savaştan önce bu Samer Foz denen adamın ismini duyan yoktu,” diyor. Ancak Paris’teki Amerikan Üniversitesi’nden mezun Foz, elindeki varlıkları en iyi şekilde değerlendirmeyi bildi.

Joseph Daher’e göre, “bu yeni isimlerin en önemli özelliği, rejime aracılık etmeleri”. Batı kaynaklı yasaklar nedeniyle petrol satamayan Suuriye devleti, yabancı ortaklar bulabilmek için araya bu tür komisyoncuları sokmak zorunda kaldı. Foz da iş bağlama konusundaki becerisi ve Suriye dışına çıkabiliyor oluşu ile Esad ailesinin gözüne girmeyi başardı.

Diğer şirketlerin kapanmasıyla oluşan rekabet boşluğundan faydalanan Foz, temel gıda ürünlerinin yanı sıra, başka kritik ithalat kalemlerinde ve petrol sahası hizmetlerinde de varlık göstermeye başladı. Tüm bunlar sayesinde Beşşar Esad nezdinde gittikçe daha önemli bir yer edinen iş adamı, özellikle 2015 sonrasında sorunlu varlıkları uygun fiyatlara kapatarak imparatorluğunu hızla büyüttü.

Holdingin portföyünde bir şeker rafinerisi ve bir un fabrikası, bir otomobil montaj fabrikası, bir demir döküm tesisi ve bir çelik haddehanesi, Suriye bankalarında hisse ve bir ilaç fabrikası ile Foz’un eski sahibinin Esad ile ters düşmesinin ardından satın aldığı bir kablo üretim şirketi yer alıyor.

Şık takım elbiseler giyip saçlarını jöleyle geriye doğru yapıştırarak Wall Street borsacıları gibi görünmeyi seven Foz, ticaretini savaşın yıktığı ülkesiyle de sınırlamıyor. Mesela bu yılın Nisan ayında Suriye, Lübnan ve çeşitli Avrupa başkentleri arasında gidip gelen küçük bir jetin kuyruğundaki “FOZ” yazısı dikkatlerden kaçmadı. Kamuoyuna sızan Panama Belgeleri’nde uçağın Samer Foz adlı biri ile bağlantılı olduğu bilgisi yer alıyordu.

Kimi yetkililer, Foz’u, adeta bir kapalı kutu olan Şam’ın iç yüzüne ışık tutması açısından faydalı buluyor. Stockholm, Londra ve Paris gibi Avrupa şehirlerini sıkça ziyaret eden Foz, buralarda genellikle Four Seasons otellerinin çatı katı suitlerinde kalmayı tercih ediyor.

Lübnan’da bir medya şirketi olan Foz, Arabisk dergisine verdiği bir demeçte, Ankara’nın güneyinde bir altın madeni işlettiğini ve Bodrum’da da beş yıldızlı bir otel yaptırmakta olduğunu söyledi.

Ancak bu yıl şansı o kadar da yaver gitmedi. Aman Holding, Şam’da üç rezidans ve yedi apartmandan oluşacak 312 milyon dolarlık lüks bir sitenin inşaat işini almıştı. Ancak inşaat yapılacak arazi devlet tarafından istimlak edilmişti ve ayrıca Avrupa Birliği de Ocak ayında projenin Foz’un da aralarında bulunduğu yatırımcılarına yaptırım uygulama kararı aldı.

Diplomatlara göre, söz konusu yaptırımlar, Suriye’nin yeniden inşasına talip olanlara “Mülkiyet haklarına saygı göstermezseniz cezasını çekersiniz” anlamında bir mesaj. Uluslararası çevrelerdeki pozisyonu zayıflamaya başlayan Foz ve şirketleri, son olarak Haziran ayında ABD’nin yaptırımlarına hedef oldu. Washington, işadamının tüm Amerikan doları varlıklarını dondurma kararı aldı.

Ailesi Suriye dışında yaşayan Foz, kendisine bir de St. Kitts ve Nevis pasaportu edindi. Yaptırımlar yüzünden seyahat engeli olsa da Türkiye ve Dubai’ye gidip gelebiliyor. Şimdilerde çok göz önünde olmasa da muhtemelen para kazanmaya devam ediyordur.

Tehlikeli ticaret ve Katırcı Kardeşler

Foz’un girdiği en alengirli ilişkiler Suriye’dekiler. İşadamının, kendisi gibi savaş döneminde yükselen Halepli kardeşler Hüsam ve Bera Katırcı ile de iş yaptığı iddia ediliyor. Milletvekili olan Hüsam, kardeşlerin daha popüler olanı. Kendisini, kardeşiyle finanse ettikleri rejim yanlısı milislerle birlikte, üzerinde üniforma, gözünde güneş gözlükleri ile verdiği fotoğraflardan biliyoruz. Yerel işadamlarına göre, Hüsam’ın Esad’ın gözüne girmesini sağlayan da işte bu milislere verdiği destek.

Katırcı kardeşler, düşman hattını aşarak ticaret yapabilmek için tehlikeli işbirliklerine girmek zorundaydı. Suriyeli analist İmad’a göre, “iki kardeş, her türlü ortama girecek kadar da gözü karaydı”.

Suriye’nin ana petrol rezervleri ülkenin doğusunda yer alıyor. İç savaş sırasında el değiştiren bu bölgedeki petrol sahaları, 2014-2016 arasında IŞID’in kontrolü altında kaldı. Günde 40,000 varil petrol çıkaran örgüt, bunu da Suriyeli ve Iraklı alıcılara satıyordu.

IŞİD’in başkent ilan ettiği Rakka’da doğan Katırcı kardeşlerin de bu alıcılar arasında olduğuna inanılıyor. ABD ve AB, hem bu iddialar hem de rejime yönelik destekleri nedeniyle Katırcı kardeşleri de yaptırım listesine aldı.

Katırcı Kardeşler, Suriye Demokratik Güçleri tarafından çıkarılan petrolü alıp, sahip oldukları tanker filosuyla bu rafinerilere taşıyor.

Şu anda Suriye’deki petrol sahaları, ülkenin kuzeydoğusunda yarı özerk bir bölge kurmak isteyen, ABD destekli Kürt güçlerinin elinde. Ancak rafinerilerin Esad’a ait noktalarda olması, rejimle anlaşmayı zorunlu kılıyor. İşte Katırcılar, Suriye Demokratik Güçleri tarafından çıkarılan petrolü alıp, sahip oldukları tanker filosuyla bu rafinerilere taşıyor.

Bir insani yardım kuruluşunda tedarik zinciri sorumlusu olarak görev yapan Ahmed, “Katırcıların onlarca tankeri var. Her gün Rojava’dan aldıkları petrolü Humus ve Banyas’taki rafinerilere taşıyorlar,” diyor.

ABD Hazine Bakanlığı, Bera Katırcı’nın İran’dan Suriye’ye petrol ithal eden Lübnanlı bir şirketi elinde bulundurduğunu ifade ederken, iş insanları ve analistler de, Katırcı kardeşlerin Suriye’deki yasadışı petrol ticaretinin bir numaralı ismi olduklarını öne sürüyor.

Katırcıları tanıyan Halepli sanayici Tahir, kardeşlerin Fırat’ın doğusundan ciddi miktarlarda pamuk ve buğday alımı da yaptıklarını söylüyor. Söz konusu bölge, IŞİD’in bu yıl geri püskürtülmeden önce mevzi tuttuğu son noktaydı.

Tahir’e göre, “rejim yanlısı milislere maddi destek sağlayan, besleyip bakan ve orduda alacaklarından daha fazla maaş veren” Katırcılar, bu hızlı yükselişlerini kısmen düşman hattını aşarak ticaret yapabilmelerine borçlu olmakla birlikte, milisleri finanse ederek Esad hükümetine bağlılıklarını göstermeleri de kardeşlerin zenginleşmelerinin yolunu açan bir etken oldu.

Hurdadan elde edilen servet

2012’ye gelindiğinde rejim artık reform çağrısında bulunanlara yönelik baskıları iyice arttırmıştı. Gözaltındaki gençlerin işkenceyle öldürülmesi sonrasında protestoların ilk başladığı yerlerden biri de Derayya idi.

Göstericiler askerlere çiçek verip su ikram ederken, rejim güçleri şehri bombaladı. İnsan hakları gruplarının verdiği bilgiye göre, o yılın Ağustos ayında rejim yanlısı milis ve askerler yaklaşık 500 kişiyi katletti.

Suriye’de bunlar olurken, ülkenin Olimpiyat Oyunları’na katılmaya hak kazanan ilk binicisi, Londra’da atıyla engellerin üzerinden atlıyordu. Ahmed Sabir Hamşo şaibeli bir yarışmacıydı. Gencin çelik ve inşaat malzemeleri kralı olarak bilinen babası Muhammed, Esad rejimine verdiği destek nedeniyle zaten uluslararası yaptırımların hedefindeydi.

ABD Hazine Bakanlığı’ndan David Cohen, 2011 yılında verdiği bir demeçte, “Muhammed Hamşo’nun servetini rejime yakın isimlerle olan bağlantıları sayesinde elde ettiğini; Beşşar Esad, kardeşi Mahir Esad ve Suriye’de hükümet eliyle uygulanan şiddetin diğer aktörleriyle işbirliği yaptığını” ifade etti.

Savaşın yarattığı yıkımda bir kazanç fırsatı gören Hamşo, Mazen’in tabiriyle “şeytan değil, fırsatçı”. Suriye içinde ve dışında iş dünyasının tanınmış isimleri arasında yer alan, aynı zamanda milletvekili sıfatı da taşıyan Hamşo, madeni ürünler, at yetiştiriciliği, dondurma imalatı gibi birçok farklı alanda faaliyet gösteren Hamşo International Group’un başında bulunuyor.

Hamşolar, servetlerinin önemli bir kısmını kendilerine “Hamşo’nun adamları” diyen asker ve milislerin harabeye dönen şehirlerden çaldıkları hurda metallerden elde etti.

ABD’li yetkililer ve Suriyeli iş insanları, Hamşo’nun başarısının Suriye Arap Ordusu’nda tümgeneral olarak görev yapan Mahir Esad ile arasındaki yakın ilişkiden kaynaklandığı konusunda hemfikir. Mahir, ağabeyinden sonra ülkenin en güçlü adamı olarak görülüyor.

Geçmişte Hamşo için çalışan Yussef ise, “Hamşo, yalnızca zengin bir iş adamı değil, Mahir Esad’ın da adeta gölgesi. Mahir olmadan Hamşo bir hiç,” diyor.

Suriye’nin yeniden inşa sürecinde ülkeye yatırımcı çekmek için Körfez ülkeleri nezdinde yürütülen çalışmalara liderlik eden Hamşo, geçtiğimiz Ağustos ayında düzenlenen Şam Uluslararası Fuarı’nda Körfezli iş adamlarını ağırladı. ABD, yatırımcıları söz konusu etkinliğe katılmamaları yönünde uyarmıştı.

Hamşolar, servetlerinin önemli bir kısmını kendilerine “Hamşo’nun adamları” diyen asker ve milislerin harabeye dönen şehirlerden çaldıkları hurda metallerden elde etti.

Derayya, Ağustos 2016’da rejim tarafından ele geçirildi. Ancak şimdilerde Türkiye’de sürgünde olan Derayyalı memur İyad’a göre, rejime bağlı milisler ile Mahir komutasındaki Dördüncü Zırhlı Tümen, kentte temizliğe çok önceden başlamıştı. Ağustos ayında varılan anlaşma ile kent tamamen tahliye edilirken, içindeki metal malzemeler de öylece kaldı.

İyad, kentteki metallerin nasıl toplandığını şöyle anlattı: “Dördüncü Tümen, şehre modern araç gereçler ve büyük makineler sokarak en küçük çelik parçasına varıncaya kadar çıkardı. Hatta betonların içindeki çelikleri bile ayırıp aldılar. Suriye’de bunu yapabilecek ekipmanlara sahip tek bir işadamı var: Muhammed Hamşo.”

Hamşo ve Mahir Esad, Dördüncü Tümen’in Derayya’yı yağmalayarak çıkardığı hurda metalin Hamşo’nun fabrikasında işlenmesi konusunda anlaştı. İyad “Üç yıldır şehirdeki çeliği yağmalaya yağmalaya bitiremediler. Derayya’nın eski şehir denilen tarafında oturanlar hâlâ evlerine gidemiyor. Hamşo’nun adamlarının oradaki işi hâlâ bitmedi çünkü,” diyor. İnsan hakları grupları da, yağmacılığın maddi olarak teşvik edilmesi yüzünden Suriye’deki yıkımın daha da kötü boyutlara ulaştığı konusunda uyarıyor.

Batılı diplomatlara yönelik olarak bu yıl hazırlanan bir rapora göre, Esad ailesinin Suriye ekonomisi üzerindeki hakimiyeti, tarafsız iş insanlarının hareket alanını da kısıtlayan bir faktör. Etana araştırma servisinin raporunda, “Rejim, başına kendi adamlarını yerleştirdiği göstermelik şirketlerden oluşan ve yargı sisteminin de yol verdiği bir sistem işletiyor. Bu sistem, rejimin büyük patronlarının ortaklığı olmadan ciddi boyutta hiçbir ticari faaliyete izin vermiyor,” ifadelerine yer veriliyor.

Şirketleri yöneten kuklalar kolayca değiştirilebilir kişiler ve hepsi de Esad’ın acımasız muhakemesine bağlı durumda. Savaş simsarlarının gelip geçici olduğu bu tabloda görünen o ki değişmeyen tek bir isim var: Beşşar Esad.

Bu yazı ilk kez 31 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x