Biden ABD’yi kurtarabilecek mi?

ABD tarihinin gördüğü en yüksek oyla başkan seçilen Joe Biden’dan beklenti büyük. Peki vadettiği gibi ABD’yi birleştirip, dünyada yükselen popülizmin hızını kesebilecek mi? Biden’ın uzun siyasi hayatında, trajedilerle, iniş çıkışlarla dolu geçmişinde cevaba dair ipuçları bulmak mümkün.

Noel’den bir hafta önceydi, Amerikalıların reklam panolarında görüp, hayran olduğu mükemmellikte bir çift, şık evlerinin salonundaki şöminenin önünde oturmuş, sohbet ediyordu. Kadın, bir yandan yakınlarına gönderecekleri kartlara ailesi adına mutluluk dileklerini yazarken eşi heyecanla anlatıyordu; Washington’da neler yapacağını, planlarını, hayallerini, hırslarını… Kadın birden dönüp sordu: “Her şey çok güzel, bundan sonra ne olacak Joey?” Sorunun cevabı bir gün sonra geldi.

O gün Joey başkent Washington’a gitti. Yeni ofisini düzenliyordu yanında da kız kardeşi vardı. Eşi Neilia, Noel alışverişini tamamlamak için Wilmington, Delaware’de kaldı. Gün içinde üç çocuğuyla birlikte arabaya binip Noel ağacı seçmeye gittiler.

Saat öğleden sonra 15:00’e yaklaşırken Joey’nin Washington’daki ofisinin telefonu çaldı, kız kardeşi Valerie açtı, ahizeyi yerine koyduktan sonra “Küçük bir kaza olmuş eve dönsek iyi olacak” dedi. Ama o bunun küçük bir kaza olmadığını biliyordu.

Joe Biden yıllar sonra anılarını yazarken, “Bunu iliklerimde hissetmiştim” diyecekti.

18 Aralık 1972 günü, Biden eşi Neilia’yı ve henüz 1 yaşındaki kızları Naomi’yi trafik kazasında kaybetti; 2 oğlu, 4 yaşındaki Beau ve 3 yaşındaki Hunter ise ağır yaralandı.

Oysa daha bir gün önce 30 yaşındaki çiçeği burnunda senatör Biden, eşiyle kariyer heyecanlarını paylaşıyordu. Bu trajik hikaye, ABD’nin 46’ıncı başkanı seçilen Joseph Robinette Biden Jr.’ın hayatının bir özeti gibi.

Hem şanslı hem şanssız bir hayat

Biden’ın yaşamı, inişler, çıkışlar ve bitmeyen döngülerle dolu. Amerikan basını ondan bir ‘survival’ yani ayakta kalma hikayesi diye söz ediyor, uzun yıllardır arkadaşı olan senatör Ted Kaufman, “Tanıdığım en şanssız ve en şanslı insan” diyor.

Gerçekten de onunla ilgili hemen her notun başına bir ‘en’ koymak mümkün.

78 yaşındaki Biden ABD’nin en yaşlı başkanı, aynı zamanda ABD senatosuna seçilen en genç beşinci isim. Delaware eyaletinin en uzun görev yapan senatörü. Demokrat Parti’nin başkan adaylığı yarışını iki kere kaybetmesine rağmen siyasi kariyerinin en geç evresinde, ABD tarihinin en çok oy alarak seçilen başkanı.

Zorlu çocukluk yılları

ABD’nin Kennedy’den sonra seçtiği ikinci Katolik başkan, Pensilvanya’da orta halli, 4 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, okul yılları pek kolay değildi çünkü Biden kekemeydi. ABD gibi, okullarda zorbalık kültürünün çok yaygın olduğu bir ülkede, akranları Joe Biden’ın özgüvenini epey zedelemiş.

O günleri atlatmasında en çok annesinin güçlü desteğini hatırlıyor.

Joe Biden Katolik okulunda okurken, bir gün rahibe kekemeliğiyle dalga geçince, koyu Katolik olan annesi o rahibeyi karşısına alıp, “Bir daha oğlumla bu şekilde konuşursan, gelip o kafandaki başlığı yırtarım” demiş.

Annesinin bu sağlam duruşu ona da güç vermiş, ayna karşısında şiir okuya okuya, 20’lerinin başında bu sorunu aşmış.

Ama Trump’la seçim öncesi çıktığı başkanlık tartışması canlı yayınında Biden’ın yer yer tekleyip, hafifçe kekelemesi, “Acaba Trump, Biden’a geçmişindeki zorbaları mı hatırlatıyor?” sorusunu akla getirdi.

Her şeye rağmen Joe Biden okul hayatını etkili konuşmanın elzem olduğu hukuk fakültesine kadar taşıdı. Fakat Syracuse Üniversitesi’ndeki karnesi pek parlak değildi. 85 kişilik bölümün 75’incisi olarak mezun oldu. Sonra da annesinin tüm endişelerine rağmen hukuk yerine siyasette karar kıldı.

İntihal skandalı

Hayatındaki büyük trajediden 5 yıl sonra yeniden aile kurmak için ikinci bir şans yakaladı Biden, tıpkı ilk eşi gibi bir öğretmen olan Jill Biden’la 1977’de evlendi. Bir de kızları oldu. Onun hayatına girişiyle politik kariyeri de hareketlenmeye başladı.

1987’de gözünü Oval Ofis’e diken Biden, Demokrat Parti’nin başkan adaylığı için yarışa girdi ama bu deneme kısa sürede hüsranla bitti. Çünkü Biden’ın yaptığı ateşli konuşmalardan birini, İngiliz İşçi Partisi liderlerinden Neil Kinnock’un konuşmasından alıntıladığı ortaya çıktı.

O dönem gazeteler bu olayı biraz deşince bunun Biden’ın ilk intihal skandalı olmadığı anlaşıldı. 1965’te hukuk fakültesi yıllarında da, çalışmalarından birinde intihal saptanmış, o yılı yeniden okuması gerekmişti.

Biden bunlar ortaya çıkınca suçlamaları kabul ederek, “Yanlış yaptım ama hiçbir şekilde art niyetim yoktu” diyecekti.

Bu başarısız denemeden 20 yıl sonra, 2007’de, artık Washington’ın kıdemli bir senatörü olan Biden bir kez daha Beyaz Saray yoluna çıktı.

İntihal konusu yine gündeme geldi, bir röportajda bu konu sorulduğunda “Hata yaptım, söylediklerimle ilgili atıfta bulunmadım ve bu benim kibirliliğimden kaynaklandı. İyi hazırlanmamıştım, başkan olmayı hak etmiyordum…” cevabını verdi.

Yıllar sonra Beyaz Saray

Biden, Hillary Clinton ve Barack Obama karşısında adaylık sürecinde varlık gösteremedi, Demokrat Partililerin Biden’a desteği %1’in altında kaldı. Ama şansı bir kez daha dönmek üzereydi.

Obama Clinton’la girdiği yarışı kazanıp, adaylığını garantileyince asıl büyük sınav için yanına Biden’ı seçti. Biden’ın işçi sınıfı kökleri, Obama’nın ekonomik toparlanma mesajını özellikle Ohio ve Pensilvanya gibi kilit eyaletlerde mavi yakalı seçmene iletebilmesi için kritik önemdeydi. Bu kez Biden kazananlar kulübündeydi. 20 Ocak 2009’da Obama ABD’nin 44’üncü başkanı, Biden da 47’inci başkan yardımcısı oldu.

8 yıllık Beyaz Saray döneminde başkanın perde arkasındaki danışmanı rolünü üstlendi, kritik zamanlarda Senato’daki güçlü bağlantılarını kullandı. Obama üzerinde ciddi etkisi vardı. Parti içinde de desteği arttı ama 2016’da Obama dönemi sona ererken başkanlık yarışına girmedi zira yine ailevi bir trajedinin gölgesindeydi.

Yıllar önceki o feci trafik kazasından yaralı kurtulan büyük oğlu Beau, beyin kanseri nedeniyle 2015’te henüz 46 yaşında hayatını kaybetti.

Biden’ın Beyaz Saray’a dönmek için bir 4 yıl beklemesi gerekti. Joe Biden, kutuplaşmanın iyice derinleştiği, Trump ile geçen çalkantılı dönemin ardından ABD tarihinin en sıkıntılı günlerinde göreve talip oldu.

Hangi Biden?

Joe Biden’ın siyasi kariyerine yakından bakıldığında, zaman içinde aynı konularda farklı tutumlar sergilediğine rastlamak mümkün. Savaş karşıtı mı yoksa yanlısı mı, gerçek bir insan hakları savunucusu mu yoksa konjonktüre göre hareket eden bir pragmatist mi? Hayatının köşe başları, bu soruların yanıtları hakkında da fikir veriyor.

Gençliğinde Vietnam Savaşı sırasında astım geçirdiği gerekçesiyle – ki bugün hâlâ tartışılıyor – zorunlu askerlikten muaf olmayı başarmış. O günlerde bir savaş karşıtıymış. 1991’de de Körfez Savaşı’na karşı oy veren senatörlerden biriyken 2002’deyse Irak işgaline yeşil ışık yaktı. Üstelik Senatoda da Bush’un arkasında durup bu kararını savundu. Bugün ise Irak ve Afganistan’dan ABD askerlerin tamamını çekmeye karşı.

Biden, son seçim öncesi bir bağış toplama etkinliğinde, erken yaşlardan beri siyahların eşitliğini savunan sivil haklar hareketiyle içli dışlı olduğunu söyledi. Atlantik dergisinde Biden’ın siyasi kariyerini analiz eden New York City Üniversitesi profesörlerinden Peter Beinart’a göreyse durum farklı. Beinart, Biden’in erken dönem siyasi kariyerini, ırksal entegrasyona karşı beyaz tepkisinin şekillendirdiği tespitini yapıyor ve siyah çocukları okula ulaştırmak için başlatılan otobüs hareketini örnek veriyor.

Bahsettiği, ABD’deki okullarda siyahlara yönelik ayrımcılığı bitirmek için 1950’lerin sonlarında başlatılan bir uygulama. Siyah çocuklar otobüslerle beyazların okuduğu okullara götürülüyordu. Çünkü siyah nüfusun çoğu beyazların gittiği okullara uzakta oturuyordu ve ulaşım imkanları yoktu. 1971’de yüksek mahkeme otobüs uygulamasının bir entegrasyon aracı olarak daha fazla kullanılabileceğine karar verdi. Yani uygulama yaygınlaşacaktı. Beyaz aileler bundan hiç hoşlanmadı. Onların oyunu kaybetmek istemeyen siyasetçiler bu karara karşı kolları sıvadı. Uygulama karşıtı olanlar arasında senatörü olduğu Delaware’in seçmeninden gelen baskıya direnemeyen Biden da vardı.

Fikir değiştirdiği diğer konu ise kürtaj. ABD’de her seçim dönemi politikacılara sorulan kürtaj konusunda koyu Katolik Biden’ın tavrı 1970’lerden beri netti, bir kürtaj karşıydı, ensest ve tecavüz hallerinde dahi devletin kürtaj için para ayırmasına karşı çıkıyordu. Bu tavrı 2019’a kadar sürdü. Ancak son seçim öncesi Demokrat Parti’nin diğer başkan adaylarıyla katıldığı bir toplantıda devletin parasının kürtaj için kullanılmasını engelleyen düzenlemeyi artık desteklemediğini söyledi.

LGBT hakları konusunda da benzer bir tutum sergilediği gözleniyor. 2000’lere kadar eşcinsel evliliklere karşı olan Biden 2012’de NBC’ye verdiği röportajda bu pozisyonunu da değiştirdiğini ilan etti.

Biden’ın geçmişinden yansıyanlar geleceğe de ayna tutar nitelikte. Amerikan yerleşik siyasetinin genetiğine işlemiş pragmatizm belli ki Joe Biden’ın genetik kodlarına da iyice nüfuz etmiş.

Şimdi ABD’nin pandeminin en çok kayıp veren ülkesi olmasından ekonomiye, sokak eylemlerinden keskin bölünmelere uzanan kabarık bir liste önündeyken de pragmatizmini kuşkusuz konuşturacak.

ABD şimdi ne yöne gidecek?

Biden atacağı ilk adımın, 1,9 trilyon dolarlık bir kurtarma planı olacağını ilan etti. Amaç pandeminin etkilerini azaltıp, ekonomiyi canlandırmak.

İkinci acil müdahale gerektiren konu ise sokaktaki durum.

Zira hem Kongre binasını işgale varan Trump yanlısı beyazların öfkesi hem de kısa süre önce siyahların sokaklara taşmasına yol açan olayların ardında yıllardır biriken meseleler var.

Ekonomist Daron Acemoğlu Project Syndicate’teki yazısında, pandemi öncesi ABD’de resmî işsizlik rakamlarında rekor düzeyde düşüşler olduğunu ve borsanın müthiş bir yükseliş gösterdiğini ama tüm bunların ABD’nin geneline hizmet etmediğini, ABD’de üniversite diploması olmayanlar için iyi işlerin ortadan kalktığını ve bu kaygı verici durumun, ekonomi politikaları revize edilmeden kendi kendine tersine dönmeyeceği, tespitini yapıyor.

Acemoğlu’nun bahsettiği üniversite diploması olmayan kesimdeki beyaz seçmenin son iki seçimde de ağırlıklı olarak Trump’a oy verdiğini hatırlatalım. Sorunun çözümü için, en az iki temel değişiklik gerektiğini savunan Acemoğlu, “Tüm yaratıcılığımızı işgücünün yerini alan otomasyona yatırmayı bırakmalı ve büyük şirketlerin ekonomik ve sosyal yaşam üzerindeki artan ideolojik etkisini tersine çevirmeliyiz” diyor.

Ekonomideki sorunlar toplumsal dokudaki ayrışmayı derinleştirme etkisine sahip. Orta ve alt gelir düzeyindeki beyazlar, popülist hareketlerin de kışkırtmasıyla imtiyazlarını kaybettiklerine, göçmenlerin işlerini çaldıklarına, küreselleşmenin aleyhlerine işlediğine inanıyor. ABD’de siyahlar ise sistemin beyazları kayırmasından, bitmeyen adaletsizliklerden, fırsat eşitsizliğinden dertli. İlk siyah başkan Obama döneminde dahi bunların değişmemiş olmasına içerliyorlar.

“Dış politikamın temeli insan hakları olacak” diyen bir başkanın, önce kendi evinde ABD’de siyahların maruz kaldığı hak ihlallerini çözmesi beklenir ama ABD’nin insan haklarından daha ziyade başka ülkelere müdahale gerekçesini anladığı yakın tarihli hadiseler de ortadayken, pratikte işlerin pek öyle işlemediği görülüyor.

Üstelik şimdi son seçimde ve sonrasında ortaya çıkan tablo kutuplaşmanın hiç olmadığı kadar derinleştiğini, iki parti seçmenin ortak zemininin iyice erozyona uğradığını gösteriyor. Bu da köklü değişimler için Cumhuriyeçilerin de desteğine ihtiyaç duyacak Biden’ın, siyahlar lehine köklü değişimler yapmak için çok kararlı olsa dahi zorlanması demek.

ABD’deki karışıklık dünyanın süper gücünün uluslararası yaklaşımlarıyla da yakından ilişkili.

Şimdi Biden seçim kampanasında vaat ettiği gibi yeniden Paris İklim Anlaşması’na katılıp, Avrupa’yla yan yana durup, uluslararası işbirliğini gözeten politikalar izlerken hep hassas bir dengeyi gözetmek zorunda.

Zira Trump’a oy veren 74 milyondan fazla ABD’li onu bunların tam tersini yaptığı için destekledi. Siyasetin içinden gelmeyen, ülkeyi de şirketleri gibi yönetmek isteyen Trump’ın bir şeyleri kendi lehlerine değiştirmekte olduğuna inanıyorlardı. O yüzden olan bitenden sadece Trump’ı sorumlu tutup, onu başkanlığa taşıyan temel sorunları ele almaz ve reform yapmazsa Biden için de alarm zilleri çalmaya başlayabilir.

ABD’nin 46’ıncı başkanı seçilen Joe Biden’ın ABD’yi birleştirebilmesi için her kesimi asgari mutlu etmesi gerekiyor.

Sonra da ABD’nin dünya liderliğini sürdürmesine, güvenilir bir küresel oyuncu olmaya, Çin tehlikesini bertaraf etmeye çalışacak.

Türkiye politikası nasıl olacak?

Biden döneminde Türkiye ve bölgede işlerin nasıl gideceği de çokça konuşulup tartışılıyor elbette.

Joe Biden’ın ulusal güvenlik ekibinin Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne, eski başkan Obama döneminde birlikte mesai yaptığı Brett McGurk’ü getirmesi ABD’nin yeni dönemdeki Orta Doğu politikasıyla ilgi olumsuz sinyal olarak algılandı.

Türkiye karşıtı mesajları ve bölge politikalarıyla bilinen bir ismin böyle güçlü bir pozisyona gelmesi doğal olarak rahatsızlık yaratıyor.

Ama Biden’ın konu Türkiye’ye geldiğinde de ilişkilerdeki devasa sorunlara rağmen, pragmatist zihniyetle hareket etmesi sürpriz olmaz.

Zira Biden gibi, Soğuk Savaş yıllarından beri Washington’ın yerleşik siyasetinin bin bir koridorundan geçmiş yarım asırlık bir siyasetçinin, Türkiye gibi son derece kritik önemdeki bir ülkeyi gözden çıkarmanın sonuçlarını göze alması zayıf bir ihtimal.

Peki Biden, çok ince ayarlar gerektiren bu devasa sorunları, 4 yılda çözebilir mi?

Başka şansı yok.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

Zeynep Özyol
Zeynep Özyol
Zeynep Özyol - Televizyon habercisi - gazeteci. 1996’dan itibaren ATV, CNN Türk, Tempo, Al JAzeera gibi ulusal ve uluslararası medyada çalıştı. Kariyerinin önemli bölümünde dünya haberlerini takip etti, CNN Türk’te Dış Haberler, Tempo’da Haber Müdürü olarak çalıştı. Haber programları, belgeseller hazırlayıp sundu. İkinci Filistin İntifadası’nı, AB zirvelerini, Kıbrıs Referandumu’nu, ABD ve Avrupa’daki seçimleri yerinde izledi, özel röportajlar yaptı. 2006’da Cnn International’ın gazetecilik bursuyla Atlanta’ya gitti. 2015-2016 akademik yılnda kazandığı Knight-Wallace Fellowship ile University of Michigan’da değişen gazetecilik üzerine çalışmalar yaptı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Biden ABD’yi kurtarabilecek mi?

ABD tarihinin gördüğü en yüksek oyla başkan seçilen Joe Biden’dan beklenti büyük. Peki vadettiği gibi ABD’yi birleştirip, dünyada yükselen popülizmin hızını kesebilecek mi? Biden’ın uzun siyasi hayatında, trajedilerle, iniş çıkışlarla dolu geçmişinde cevaba dair ipuçları bulmak mümkün.

Noel’den bir hafta önceydi, Amerikalıların reklam panolarında görüp, hayran olduğu mükemmellikte bir çift, şık evlerinin salonundaki şöminenin önünde oturmuş, sohbet ediyordu. Kadın, bir yandan yakınlarına gönderecekleri kartlara ailesi adına mutluluk dileklerini yazarken eşi heyecanla anlatıyordu; Washington’da neler yapacağını, planlarını, hayallerini, hırslarını… Kadın birden dönüp sordu: “Her şey çok güzel, bundan sonra ne olacak Joey?” Sorunun cevabı bir gün sonra geldi.

O gün Joey başkent Washington’a gitti. Yeni ofisini düzenliyordu yanında da kız kardeşi vardı. Eşi Neilia, Noel alışverişini tamamlamak için Wilmington, Delaware’de kaldı. Gün içinde üç çocuğuyla birlikte arabaya binip Noel ağacı seçmeye gittiler.

Saat öğleden sonra 15:00’e yaklaşırken Joey’nin Washington’daki ofisinin telefonu çaldı, kız kardeşi Valerie açtı, ahizeyi yerine koyduktan sonra “Küçük bir kaza olmuş eve dönsek iyi olacak” dedi. Ama o bunun küçük bir kaza olmadığını biliyordu.

Joe Biden yıllar sonra anılarını yazarken, “Bunu iliklerimde hissetmiştim” diyecekti.

18 Aralık 1972 günü, Biden eşi Neilia’yı ve henüz 1 yaşındaki kızları Naomi’yi trafik kazasında kaybetti; 2 oğlu, 4 yaşındaki Beau ve 3 yaşındaki Hunter ise ağır yaralandı.

Oysa daha bir gün önce 30 yaşındaki çiçeği burnunda senatör Biden, eşiyle kariyer heyecanlarını paylaşıyordu. Bu trajik hikaye, ABD’nin 46’ıncı başkanı seçilen Joseph Robinette Biden Jr.’ın hayatının bir özeti gibi.

Hem şanslı hem şanssız bir hayat

Biden’ın yaşamı, inişler, çıkışlar ve bitmeyen döngülerle dolu. Amerikan basını ondan bir ‘survival’ yani ayakta kalma hikayesi diye söz ediyor, uzun yıllardır arkadaşı olan senatör Ted Kaufman, “Tanıdığım en şanssız ve en şanslı insan” diyor.

Gerçekten de onunla ilgili hemen her notun başına bir ‘en’ koymak mümkün.

78 yaşındaki Biden ABD’nin en yaşlı başkanı, aynı zamanda ABD senatosuna seçilen en genç beşinci isim. Delaware eyaletinin en uzun görev yapan senatörü. Demokrat Parti’nin başkan adaylığı yarışını iki kere kaybetmesine rağmen siyasi kariyerinin en geç evresinde, ABD tarihinin en çok oy alarak seçilen başkanı.

Zorlu çocukluk yılları

ABD’nin Kennedy’den sonra seçtiği ikinci Katolik başkan, Pensilvanya’da orta halli, 4 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, okul yılları pek kolay değildi çünkü Biden kekemeydi. ABD gibi, okullarda zorbalık kültürünün çok yaygın olduğu bir ülkede, akranları Joe Biden’ın özgüvenini epey zedelemiş.

O günleri atlatmasında en çok annesinin güçlü desteğini hatırlıyor.

Joe Biden Katolik okulunda okurken, bir gün rahibe kekemeliğiyle dalga geçince, koyu Katolik olan annesi o rahibeyi karşısına alıp, “Bir daha oğlumla bu şekilde konuşursan, gelip o kafandaki başlığı yırtarım” demiş.

Annesinin bu sağlam duruşu ona da güç vermiş, ayna karşısında şiir okuya okuya, 20’lerinin başında bu sorunu aşmış.

Ama Trump’la seçim öncesi çıktığı başkanlık tartışması canlı yayınında Biden’ın yer yer tekleyip, hafifçe kekelemesi, “Acaba Trump, Biden’a geçmişindeki zorbaları mı hatırlatıyor?” sorusunu akla getirdi.

Her şeye rağmen Joe Biden okul hayatını etkili konuşmanın elzem olduğu hukuk fakültesine kadar taşıdı. Fakat Syracuse Üniversitesi’ndeki karnesi pek parlak değildi. 85 kişilik bölümün 75’incisi olarak mezun oldu. Sonra da annesinin tüm endişelerine rağmen hukuk yerine siyasette karar kıldı.

İntihal skandalı

Hayatındaki büyük trajediden 5 yıl sonra yeniden aile kurmak için ikinci bir şans yakaladı Biden, tıpkı ilk eşi gibi bir öğretmen olan Jill Biden’la 1977’de evlendi. Bir de kızları oldu. Onun hayatına girişiyle politik kariyeri de hareketlenmeye başladı.

1987’de gözünü Oval Ofis’e diken Biden, Demokrat Parti’nin başkan adaylığı için yarışa girdi ama bu deneme kısa sürede hüsranla bitti. Çünkü Biden’ın yaptığı ateşli konuşmalardan birini, İngiliz İşçi Partisi liderlerinden Neil Kinnock’un konuşmasından alıntıladığı ortaya çıktı.

O dönem gazeteler bu olayı biraz deşince bunun Biden’ın ilk intihal skandalı olmadığı anlaşıldı. 1965’te hukuk fakültesi yıllarında da, çalışmalarından birinde intihal saptanmış, o yılı yeniden okuması gerekmişti.

Biden bunlar ortaya çıkınca suçlamaları kabul ederek, “Yanlış yaptım ama hiçbir şekilde art niyetim yoktu” diyecekti.

Bu başarısız denemeden 20 yıl sonra, 2007’de, artık Washington’ın kıdemli bir senatörü olan Biden bir kez daha Beyaz Saray yoluna çıktı.

İntihal konusu yine gündeme geldi, bir röportajda bu konu sorulduğunda “Hata yaptım, söylediklerimle ilgili atıfta bulunmadım ve bu benim kibirliliğimden kaynaklandı. İyi hazırlanmamıştım, başkan olmayı hak etmiyordum…” cevabını verdi.

Yıllar sonra Beyaz Saray

Biden, Hillary Clinton ve Barack Obama karşısında adaylık sürecinde varlık gösteremedi, Demokrat Partililerin Biden’a desteği %1’in altında kaldı. Ama şansı bir kez daha dönmek üzereydi.

Obama Clinton’la girdiği yarışı kazanıp, adaylığını garantileyince asıl büyük sınav için yanına Biden’ı seçti. Biden’ın işçi sınıfı kökleri, Obama’nın ekonomik toparlanma mesajını özellikle Ohio ve Pensilvanya gibi kilit eyaletlerde mavi yakalı seçmene iletebilmesi için kritik önemdeydi. Bu kez Biden kazananlar kulübündeydi. 20 Ocak 2009’da Obama ABD’nin 44’üncü başkanı, Biden da 47’inci başkan yardımcısı oldu.

8 yıllık Beyaz Saray döneminde başkanın perde arkasındaki danışmanı rolünü üstlendi, kritik zamanlarda Senato’daki güçlü bağlantılarını kullandı. Obama üzerinde ciddi etkisi vardı. Parti içinde de desteği arttı ama 2016’da Obama dönemi sona ererken başkanlık yarışına girmedi zira yine ailevi bir trajedinin gölgesindeydi.

Yıllar önceki o feci trafik kazasından yaralı kurtulan büyük oğlu Beau, beyin kanseri nedeniyle 2015’te henüz 46 yaşında hayatını kaybetti.

Biden’ın Beyaz Saray’a dönmek için bir 4 yıl beklemesi gerekti. Joe Biden, kutuplaşmanın iyice derinleştiği, Trump ile geçen çalkantılı dönemin ardından ABD tarihinin en sıkıntılı günlerinde göreve talip oldu.

Hangi Biden?

Joe Biden’ın siyasi kariyerine yakından bakıldığında, zaman içinde aynı konularda farklı tutumlar sergilediğine rastlamak mümkün. Savaş karşıtı mı yoksa yanlısı mı, gerçek bir insan hakları savunucusu mu yoksa konjonktüre göre hareket eden bir pragmatist mi? Hayatının köşe başları, bu soruların yanıtları hakkında da fikir veriyor.

Gençliğinde Vietnam Savaşı sırasında astım geçirdiği gerekçesiyle – ki bugün hâlâ tartışılıyor – zorunlu askerlikten muaf olmayı başarmış. O günlerde bir savaş karşıtıymış. 1991’de de Körfez Savaşı’na karşı oy veren senatörlerden biriyken 2002’deyse Irak işgaline yeşil ışık yaktı. Üstelik Senatoda da Bush’un arkasında durup bu kararını savundu. Bugün ise Irak ve Afganistan’dan ABD askerlerin tamamını çekmeye karşı.

Biden, son seçim öncesi bir bağış toplama etkinliğinde, erken yaşlardan beri siyahların eşitliğini savunan sivil haklar hareketiyle içli dışlı olduğunu söyledi. Atlantik dergisinde Biden’ın siyasi kariyerini analiz eden New York City Üniversitesi profesörlerinden Peter Beinart’a göreyse durum farklı. Beinart, Biden’in erken dönem siyasi kariyerini, ırksal entegrasyona karşı beyaz tepkisinin şekillendirdiği tespitini yapıyor ve siyah çocukları okula ulaştırmak için başlatılan otobüs hareketini örnek veriyor.

Bahsettiği, ABD’deki okullarda siyahlara yönelik ayrımcılığı bitirmek için 1950’lerin sonlarında başlatılan bir uygulama. Siyah çocuklar otobüslerle beyazların okuduğu okullara götürülüyordu. Çünkü siyah nüfusun çoğu beyazların gittiği okullara uzakta oturuyordu ve ulaşım imkanları yoktu. 1971’de yüksek mahkeme otobüs uygulamasının bir entegrasyon aracı olarak daha fazla kullanılabileceğine karar verdi. Yani uygulama yaygınlaşacaktı. Beyaz aileler bundan hiç hoşlanmadı. Onların oyunu kaybetmek istemeyen siyasetçiler bu karara karşı kolları sıvadı. Uygulama karşıtı olanlar arasında senatörü olduğu Delaware’in seçmeninden gelen baskıya direnemeyen Biden da vardı.

Fikir değiştirdiği diğer konu ise kürtaj. ABD’de her seçim dönemi politikacılara sorulan kürtaj konusunda koyu Katolik Biden’ın tavrı 1970’lerden beri netti, bir kürtaj karşıydı, ensest ve tecavüz hallerinde dahi devletin kürtaj için para ayırmasına karşı çıkıyordu. Bu tavrı 2019’a kadar sürdü. Ancak son seçim öncesi Demokrat Parti’nin diğer başkan adaylarıyla katıldığı bir toplantıda devletin parasının kürtaj için kullanılmasını engelleyen düzenlemeyi artık desteklemediğini söyledi.

LGBT hakları konusunda da benzer bir tutum sergilediği gözleniyor. 2000’lere kadar eşcinsel evliliklere karşı olan Biden 2012’de NBC’ye verdiği röportajda bu pozisyonunu da değiştirdiğini ilan etti.

Biden’ın geçmişinden yansıyanlar geleceğe de ayna tutar nitelikte. Amerikan yerleşik siyasetinin genetiğine işlemiş pragmatizm belli ki Joe Biden’ın genetik kodlarına da iyice nüfuz etmiş.

Şimdi ABD’nin pandeminin en çok kayıp veren ülkesi olmasından ekonomiye, sokak eylemlerinden keskin bölünmelere uzanan kabarık bir liste önündeyken de pragmatizmini kuşkusuz konuşturacak.

ABD şimdi ne yöne gidecek?

Biden atacağı ilk adımın, 1,9 trilyon dolarlık bir kurtarma planı olacağını ilan etti. Amaç pandeminin etkilerini azaltıp, ekonomiyi canlandırmak.

İkinci acil müdahale gerektiren konu ise sokaktaki durum.

Zira hem Kongre binasını işgale varan Trump yanlısı beyazların öfkesi hem de kısa süre önce siyahların sokaklara taşmasına yol açan olayların ardında yıllardır biriken meseleler var.

Ekonomist Daron Acemoğlu Project Syndicate’teki yazısında, pandemi öncesi ABD’de resmî işsizlik rakamlarında rekor düzeyde düşüşler olduğunu ve borsanın müthiş bir yükseliş gösterdiğini ama tüm bunların ABD’nin geneline hizmet etmediğini, ABD’de üniversite diploması olmayanlar için iyi işlerin ortadan kalktığını ve bu kaygı verici durumun, ekonomi politikaları revize edilmeden kendi kendine tersine dönmeyeceği, tespitini yapıyor.

Acemoğlu’nun bahsettiği üniversite diploması olmayan kesimdeki beyaz seçmenin son iki seçimde de ağırlıklı olarak Trump’a oy verdiğini hatırlatalım. Sorunun çözümü için, en az iki temel değişiklik gerektiğini savunan Acemoğlu, “Tüm yaratıcılığımızı işgücünün yerini alan otomasyona yatırmayı bırakmalı ve büyük şirketlerin ekonomik ve sosyal yaşam üzerindeki artan ideolojik etkisini tersine çevirmeliyiz” diyor.

Ekonomideki sorunlar toplumsal dokudaki ayrışmayı derinleştirme etkisine sahip. Orta ve alt gelir düzeyindeki beyazlar, popülist hareketlerin de kışkırtmasıyla imtiyazlarını kaybettiklerine, göçmenlerin işlerini çaldıklarına, küreselleşmenin aleyhlerine işlediğine inanıyor. ABD’de siyahlar ise sistemin beyazları kayırmasından, bitmeyen adaletsizliklerden, fırsat eşitsizliğinden dertli. İlk siyah başkan Obama döneminde dahi bunların değişmemiş olmasına içerliyorlar.

“Dış politikamın temeli insan hakları olacak” diyen bir başkanın, önce kendi evinde ABD’de siyahların maruz kaldığı hak ihlallerini çözmesi beklenir ama ABD’nin insan haklarından daha ziyade başka ülkelere müdahale gerekçesini anladığı yakın tarihli hadiseler de ortadayken, pratikte işlerin pek öyle işlemediği görülüyor.

Üstelik şimdi son seçimde ve sonrasında ortaya çıkan tablo kutuplaşmanın hiç olmadığı kadar derinleştiğini, iki parti seçmenin ortak zemininin iyice erozyona uğradığını gösteriyor. Bu da köklü değişimler için Cumhuriyeçilerin de desteğine ihtiyaç duyacak Biden’ın, siyahlar lehine köklü değişimler yapmak için çok kararlı olsa dahi zorlanması demek.

ABD’deki karışıklık dünyanın süper gücünün uluslararası yaklaşımlarıyla da yakından ilişkili.

Şimdi Biden seçim kampanasında vaat ettiği gibi yeniden Paris İklim Anlaşması’na katılıp, Avrupa’yla yan yana durup, uluslararası işbirliğini gözeten politikalar izlerken hep hassas bir dengeyi gözetmek zorunda.

Zira Trump’a oy veren 74 milyondan fazla ABD’li onu bunların tam tersini yaptığı için destekledi. Siyasetin içinden gelmeyen, ülkeyi de şirketleri gibi yönetmek isteyen Trump’ın bir şeyleri kendi lehlerine değiştirmekte olduğuna inanıyorlardı. O yüzden olan bitenden sadece Trump’ı sorumlu tutup, onu başkanlığa taşıyan temel sorunları ele almaz ve reform yapmazsa Biden için de alarm zilleri çalmaya başlayabilir.

ABD’nin 46’ıncı başkanı seçilen Joe Biden’ın ABD’yi birleştirebilmesi için her kesimi asgari mutlu etmesi gerekiyor.

Sonra da ABD’nin dünya liderliğini sürdürmesine, güvenilir bir küresel oyuncu olmaya, Çin tehlikesini bertaraf etmeye çalışacak.

Türkiye politikası nasıl olacak?

Biden döneminde Türkiye ve bölgede işlerin nasıl gideceği de çokça konuşulup tartışılıyor elbette.

Joe Biden’ın ulusal güvenlik ekibinin Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne, eski başkan Obama döneminde birlikte mesai yaptığı Brett McGurk’ü getirmesi ABD’nin yeni dönemdeki Orta Doğu politikasıyla ilgi olumsuz sinyal olarak algılandı.

Türkiye karşıtı mesajları ve bölge politikalarıyla bilinen bir ismin böyle güçlü bir pozisyona gelmesi doğal olarak rahatsızlık yaratıyor.

Ama Biden’ın konu Türkiye’ye geldiğinde de ilişkilerdeki devasa sorunlara rağmen, pragmatist zihniyetle hareket etmesi sürpriz olmaz.

Zira Biden gibi, Soğuk Savaş yıllarından beri Washington’ın yerleşik siyasetinin bin bir koridorundan geçmiş yarım asırlık bir siyasetçinin, Türkiye gibi son derece kritik önemdeki bir ülkeyi gözden çıkarmanın sonuçlarını göze alması zayıf bir ihtimal.

Peki Biden, çok ince ayarlar gerektiren bu devasa sorunları, 4 yılda çözebilir mi?

Başka şansı yok.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

Zeynep Özyol
Zeynep Özyol
Zeynep Özyol - Televizyon habercisi - gazeteci. 1996’dan itibaren ATV, CNN Türk, Tempo, Al JAzeera gibi ulusal ve uluslararası medyada çalıştı. Kariyerinin önemli bölümünde dünya haberlerini takip etti, CNN Türk’te Dış Haberler, Tempo’da Haber Müdürü olarak çalıştı. Haber programları, belgeseller hazırlayıp sundu. İkinci Filistin İntifadası’nı, AB zirvelerini, Kıbrıs Referandumu’nu, ABD ve Avrupa’daki seçimleri yerinde izledi, özel röportajlar yaptı. 2006’da Cnn International’ın gazetecilik bursuyla Atlanta’ya gitti. 2015-2016 akademik yılnda kazandığı Knight-Wallace Fellowship ile University of Michigan’da değişen gazetecilik üzerine çalışmalar yaptı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x