Nasıl görüneceğine ben karar veririm: A’dan Z’ye beden aşağılama

Nasıl göründüğümüz neden önemli? Nasıl görünmemiz gerektiğini kim belirliyor? Narinlik zorbalığı nedir? Beden aşağılamanın ne gibi sonuçları var? Kimin ne dediği önemli değil deyip geçsek olmaz mı? Doç. Dr. Temmuz Gönç Şavran yazdı.

Beden aşağılama özellikle sosyal medyada her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Kimi zaman ünlü biri giyimi, makyajı ya da kiloları nedeniyle kimi zaman da bir siyasetçinin eşi, ama çoğunlukla kadınlar, görünüşleri nedeniyle eleştiri ve bazen de nefret dolu mesajların hedefi oluyor.

Kişiyi bedeninde var olduğu iddia edilen bir kusurdan dolayı utandırma ya da gerçekte var olmayan bir standarda dayanılarak insanları bedenlerinin şekline, büyüklüğüne veya görünüşüne dayalı olarak ayıplama olarak tanımlanabilecek beden aşağılama (body shaming), zaman zaman bedenin kullanılma biçimine de yönelik olabiliyor. Bir kadının çok makyaj yapması ya da hiç yapmaması, başını örtmesi veya yeterince örtmemesi, eteğinin çok kısa veya çok uzun olması vb. benliğiyle ilgili ilettiği her türlü mesaj düşmanca bir tutumla karşılaşabiliyor.

Beden aşağılama davranışlarında aşağılamaya konu olan, aslında sadece fiziksel görünüm değil. Şişman, zayıf, çirkin veya koyu tenli gibi yaftalar, ideal kabul edilen bir kalıpla, toplumsal hiyerarşiyi ve (özellikle) kadınların disipline edilmesiyle ilgili ahlaki etiketler aslında. Mesela şişmanlık zayıf iradenin, kendini kontrol edememenin veya tembelliğin bir belirtisi olarak görülür, çirkinlik ise filmlerde ve romanlara düşmanlara, çizgi filmlerde kötü karakterlere ve canavarlara yakıştırılır. Hatta bu kalıplar çocukluktan itibaren masallarla iletilir; mesela Külkedisi’nin “kötü” kız kardeşlerinden biri fazla “sıska”, diğeri fazla “şişko”dur ya da Güzel ve Çirkin masalında çirkin korkutucu bir canavardır, güzele layık olması ancak büyünün bozulup güzelleşmesiyle mümkün olur. Yani bedensel görünüm, ahlaki niteliklerin de bir yansıması olarak kabul edilir.

Peki, ahlaki mükemmelliğin bedene yansımış hali tam olarak nedir, daha önemlisi, bunu kim belirler?

Kadın bedenine ait normları kim belirliyor?

Ataerkil sistem içinde kadın ve bedenle ilgili iki önemli eksen var; birincisi kadının bedene indirgenmesi, ikincisi de kadın bedeninin disipline edilmesi.

Pisagor’un Milat’tan önce yazdıklarından[efn_note]Pisagor M.Ö. 6. yüzyılda düzenlediği karşıtlık tablosunda erkeklik iyi olduğu düşünülen belirlilik, açıklık, etkinlik, hareketlilik ve aydınlıkla, kadınlar ise kötü olduğu düşünülen belirsizlik, düzensizlik, muğlaklık, edilgenlik, durağanlık ve karanlıkla ilişkilendirilmiştir. Bu temel tablo, Batı düşünce tarihinin ilk dönemleri boyunca insanlığın özünde erkek olduğu düşüncesinin bir yansıması ve erkeklik ve kadınlık arasında kurulan efendi köle ilişkisine benzer ilişkinin ana temelidir. Bu konuda temel bir tartışma için bkz. Lloyd, Genevieve (1996). Erkek Akıl (Çev. Muttalip Özcan). İstanbul: Ayrıntı.[/efn_note] itibaren erkeklerin akılla, kadınların bedenle ve duygularla ilişkili görülmesinin (ve sınırlandırılmasının) pek çok sonucundan biri de kadınlar için bedenin erkekler için olduğundan daha önemli bir hale gelmesi. Kadınların eğitime, istihdama, bağımsız gelire, kamusal alana erişimlerinin büyük ölçüde kısıtlandığı yüzyıllar boyunca beden, kadınların toplumda bir statüye ulaşmasını sağlayacak en önemli aracı idi. Kadınların iyi bir statüye erişmesinin neredeyse tamamen evliliğe bağlı olduğu çağlar boyunca kadınlar akılları değil, bedenleri üzerinden değerlendirildiler. Ataerkil sistemin kadınlar için belirlediği bu standartlar aynı zamanda birer disiplin aracıydı. Örneğin Avrupa’da 15. yüzyıldan itibaren ideal kadın bedeni bir kum saatine benzemek üzere sıkı korselerle tahrip edildi[efn_note]Beli aşırı incelterek göğsü ve kalçaları, yani doğurganlıkla ilgili kısımları öne çıkaran bu korseler ve taşıması son derece zor olan ağır kıyafetler hem kadınların fiziksel hareketlerini kısıtlıyor hem de iç organları tahrip ederek, solunumu zorlaştırarak, kemik yapısını bozarak kadın sağlığına zarar veriyordu.[/efn_note] ama toplum tarafından saygı gören bir kadın olmak bu kıyafetleri giymeyi gerektirdiği için kadınlar korseleri giymeye yüzyıllarca devam etmek zorunda kaldılar. Benzer şekilde Çin’in bazı bölgelerinde kadınların ayaklarının küçük ve zarif olması gerektiği düşüncesi yüzünden kadınlar çocukluklarından itibaren ayaklarının büyümesini engelleyen sıkı, bazen tahtadan yapılmış ayakkabılar giymek zorunda kaldılar. Günümüzde sıkı korseler veya tahta ayakkabılar yok, ama olması gereken kadın bedeni kavramı hâlâ varlığını koruyor.

Üstelik bu örneklerde ideal kadın bedeni kültüre bağlı olarak değişirken küreselleşme ile birlikte artık dünya genelinde kabul edilen belirli bir standart var. Bu standart, bir yandan kadının nasıl görünmesi (ince, narin, tüysüz, yumuşak, beyaz ve kırışıklık, sarkma olmayan) diğer yandan nasıl davranması (itaatkâr, sakin, kibar, sessiz, iddiasız) gerektiğine yönelik normlar oluşturuyor. Bu yüzden bazı kadınlar ameliyatlara giriyor, kimyasallar kullanıyor ve görünümlerini ideal kabul edilen bedene yaklaştırmaya çalışıyorlar.

Erkeklerin kadınlar kadar beden aşağılamasına maruz kalmamalarının nedenleri üzerine de düşünmek gerekiyor. Erkekler hâlâ akıl, eğitim, istihdam, gelir ile daha fazla ilişkilendiriliyor. Kadınlar, eğitim alsalar, meslek edinseler ve ekonomik bağımsızlıklarını kazansalar bile güzellik ve yaş üzerinden aynı anda bir dekorasyon nesnesi ve kuluçka makinesi işlevi görecek bir bedene indirgeniyor.

İdeal bedene ulaşmak mümkün mü?

Bu güzellik normları dışarıdan bir zorlamayla dayatılmıyor, kadınlar çocukluklarından itibaren oynadıkları bebekler, dinledikleri masallar, izledikleri reklamlarla bu ideali içselleştirip normal olarak görmeye başlıyor ve Foucault’nun tabiriyle kendi kendilerinin gardiyanı oluyorlar. Kendilerine dikte edilen normalin sınırları içinde kalmaya uğraşıyorlar çünkü norma uymamak sonucunda elde edilecek olan özgürlük, toplum tarafından yargılanmak ve normal dışı kabul edilmek karşısında çok az önem taşıyor.

Kadın bedeninin disipline edilme sürecini açıklamak için Foucault’nun düşüncelerinden yararlanan Sandra L. Bartky[efn_note]Bartky, Sandra Lee (1998). “Foucault, femininity and the modernization of patriarchal power”. Rose Weitz (Ed). The Politics of Women’s Bodies: Sexuality, Appearance and Behavior. Oxford: Oxford University Press. ss. 25-45.[/efn_note] kadınların narin, güzel ve zayıf olmaları yönündeki beklentilerin yarattığı baskıyı “narinlik zorbalığı” kavramıyla ifade ediyor. Zira bir kadının ideal sayılan şekilde görünebilmesi için günde 24 saatin yetmediği bir rutini tekrarlaması gerekir: Diyet yemeklerin hazırlanması, yüz ve vücut için gündüz ve gece kremleri, canlandırıcı masajlar, yüz maskeleri, saçlara bakım yapmak, şekillendirmek, sonra bozup temizlemek, makyaj yapmak, makyaj temizlemek, genel ve bölgesel egzersizler. Güzellik uzmanlarının neyi hangi saatte ve kaç dakika yapacağımızı bile dikte ettiği bu rutin Bartky’ye göre başkaları tarafından belirlenmiş kurallara uyarak yaşamak zorunda olan mahkumların hayatına benzer. Üstelik kadınlar bunu gönüllü olarak yapar ve içselleştirdikleri güzellik standartlarına uyabilmek için zamanlarının ve paralarının çoğunu bedenleri, saçları, ciltleri, makyajları için harcarlar.

Bartky şuna da dikkat çeker: Kadınlar diyet, egzersiz, kozmetik ve estetik için harcadıkları zamanı ve parayı kendi eğitimleri ve gelişimleri için kullansalardı, kamusal alanda erkeklerle daha iyi rekabet edebilecek vasıflara sahip olabilirlerdi ve belki de erkeklerin koyduğu güzellik normlarını, yani yaşamlarını kontrol etmeye yönelik disipline edici normları reddedebilirlerdi. Ama kadınlar güzel görünme isteğini sanki doğalmış ve kaçınılmazmış gibi gördükçe ve bu normları onayladıkça bu normlara direnmek imkânsız bir hale geliyor, narinlik zorbalığı varlığını sürdürüyor.

Sosyal medyanın rolü ne?

Beden aşağılama yüz yüze etkileşim sürecinde de görülen bir olgu ama sosyal medya bunu çok daha kolaylaştırdı ve etkisini artırdı. Zira ilk olarak, sosyal medya bireylere gündelik hayatta muhtemelen hiç karşılaşamayacağı insanlarla etkileşime girme olanağı sunuyor.

İkincisi sosyal medyada başkalarını aşağılayan kişiler sınırlarını kendi belirledikleri bir anonimlik kazanabiliyor, böylece davranışlarının sonuçlarından kaçınabiliyor. Üçüncüsü, sosyal medyada yapılan bir aşağılama kolaylıkla hedefinin dışına çıkabiliyor, yüz yüze etkileşimde söz konusu olmasa da bu durumda sosyal medya kullanan ve aşağılamaya konu olan özelliğe sahip yüzlerce, binlerce kadının kendinden utanmasına neden olabiliyor.

Sosyal medyada beden aşağılamaya yönelik mesajlar siber saldırganlığa (cyber agression) giriyor. Bu konuda yapılan çalışmalar bu davranışın iki temel nedenden kaynaklandığını gösteriyor, ilki sosyal normların uygulanmasıyla, ikincisi ise sosyal statü ve sosyal hiyerarşiyle ilgili.[efn_note]Felmlee, Diana; Inara Rodis, Paulina & Zhang, Amy. 2020. Sexist Slurs: Reinforcing Feminine Stereotypes Online. Sex Roles. 83, 16-28.[/efn_note] İlkinde sosyal medyaya bir kadının bedenini veya görünüşünü aşağılamaya çalışanların amacı, fiziksel özellikler de dahil olmak üzere geleneksel toplumsal cinsiyet normlarını ve kalıp yargılarını yüceltip pekiştirmek. Bu yüzden bu normlara direnen veya uymayan kişileri küçük düşürmeye çalışan mesajlar gönderiyorlar. İkinci neden ise, aşağılayıcı mesajlar yazanların bu davranış sayesinde kendi grupları içinde gördükleri saygının artacağına, statülerinin iyileşeceğine ya da en azından dikkat çekeceklerine, daha fazla insan tarafından fark edileceklerine inanmaları.

Sadece Twitter’da günde yaklaşık beş yüz bin saldırgan cinsiyetçi mesaj yazılması4, yüzbinlerce erkek ve kadının, sosyal medyada başkalarının görünümlerine saldırarak kendi statülerini güçlendirmeye çalıştıklarını ortaya koyuyor.

Ayna benliklerimiz

Aşağılamaya, utandırmaya yönelik düşmanca mesajların insanlarda özgüven kaybı başta olmak üzere çeşitli psikolojik sorunlara, hatta intihar düşüncesine yol açtığı ve bu tip mesajların hedefinde ağırlıklı olarak kadınların olduğu çeşitli çalışmalarla çoktan ortaya kondu.[efn_note]Backe, E. L., Lilleston, P., & McCleary-Sills, J. (2018). Networked individuals, gendered violence: A literature review of cyberviolence. Violence and Gender, 5(3), 135–146[/efn_note] İster sosyal medyada ister yüz yüze etkileşimle gerçekleşsin, beden aşağılama ile başa çıkmak son derece zor olduğu için bununla karşılaşan pek çok kadın hayatında büyük değişiklikler yapmak zorunda kalabiliyor.

Fazla kaslı olduğuna dair mesajlar alan ve jimnastiği bırakan olimpik jimnastikçi Tutya Yılmaz gibi bazı kadınlar geri plana geçip belki görünmez olmaya, 78 kiloyken geçirdiği mide küçültme ameliyatı sonrası vefat eden Özge Şeker gibi bazı kadınlar sağlıklarını tehlikeye atmaya, doğum kiloları nedeniyle kendini eleştiren mesajları herkesten önce kendi atan Bergüzar Korel gibi bazı kadınlar ise işi şakaya vurmaya yöneliyor ama tepkileri ne olursa olsun bütün kadınlar üzerlerindeki baskının farkındalar. Bu örneklere son zamanlarda fiziksel özellikleri eşinin hayranları tarafından eleştirilen oyuncu Gupse Özay’ın, eşi tarafından henüz loğusayken kilo vermeye zorlanan model Tülin Şahin’in ve siyasi karşıtlığın da etkisiyle fiziği çok çirkin yorumlara konu edilen siyasetçi Binali Yıldırım’ın eşi Semiha Yıldırım’ın yaşadıkları eklenebilir. Üstelik bu tip mesajlar ancak trajik veya medyatik sonuçları olduğunda medyada gündem oluyor, bu tip mesajlara sessiz kalan yüzlerce, binlerce kadının maruz kaldığı psikolojik şiddet görünmez bir şekilde varlığını sürdürüyor.

Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü önemsiz deyip geçmek mümkün değil mi? Benliğin oluşum süreci düşünüldüğünde, pek de mümkün değil aslında. Sosyolog Cooley’nin[efn_note]Cooley, Charles Horton. (1922). Human Nature and the Social Order. New York: Charles Scribner’s Sons.[/efn_note] teorisine göre başkalarıyla kurduğumuz sosyal etkileşim olmadan kendimiz hakkında bir fikre sahip olamayız. İnsanlar başkaları tarafından nasıl algılandıklarını gözlemler ve kendi benliklerini bu gözlem sonucuna göre oluştururlar, ki Cooley buna “ayna benlik” adını verir. Ayna benlik sürecinde damgalanmak ya da ağır olumsuz yorumlara maruz kalmak bireyin kusurlu ve önemsiz bir benlik geliştirmesine yol açabilir.

Beden aşağılama en yakınlarımızdan da geliyor

En önemli noktalardan biri de şu ki, beden aşağılama her zaman düşmanlardan veya düşmanca tutum içinde olanlardan gelmiyor. Annelerin kızlarına veya arkadaşların birbirine kilo alması – vermesi, kas yapması veya daha fazla kas yapmaması, saçını, makyajını değiştirmesi gerektiği hakkındaki görüşlerini söylediğini binlerce kere duymuşuzdur. Benlik oluşum sürecinde yakın çevresi tarafından normal sınırlarına çekilmeye çalışan kadınlar, daha sonra yabancılardan gelen tepkilere de çok şaşırmıyor. Halbuki bir kadının nasıl görünmesi gerektiği sosyal ve kültürel faktörler tarafından dikte edildiğinde kimliğinin bir kısmı çiğnenir, yok sayılır ve sosyal standartlar tarafından üzerine yeniden bir kimlik yazılır.

Bu durumun özgüven eksikliğinden çok daha önemli sonuçları olduğunu vurgulayan Hilda Lindemann Nelson hasarlı kimliklerle ilgili kitabında,[efn_note]Lindemann Nelson, Hilda. (2001). Damaged Identities, Narrative Repair. New York: Cornell University Press.[/efn_note] en ağır sonucun kişinin bilincinin içine sızılması olduğunu söylüyor: Eğer bir birey baskın bir grubun kendine veya benzerlerine yönelik dışlayıcı, önemsemez veya sömürücü anlayışını kendi benliğinin bir kısmı olarak kabul ederse kendini ahlaki açıdan saygı görmeye layık bir benlik olarak algılayamaz. Bu nedenle beden aşağılama sadece insanı mutsuz kılan bir davranış veya ağır bir eleştiri olarak görülemeyecek kadar önemli bir davranış.

Ne yapmak lazım?

Beden aşağılamaya karşı çeşitli adımlar atıldığı söylenebilir. Örneğin kadınlara yönelik güzellik standartlarının hedeflediği tek tip güzellik anlayışına karşı çıkan ve farklılık arayan bir firma, normların dışında bir yüze sahip olan bir mankeni (Armine Arutyunyan) marka yüzü yaptı. Barbie bebeklerini üreten firma, gerçek dışı ölçülerine yönelik eleştiriler nedeniyle önce sağlıklı bir kadının ölçülerine sahip olan yeni bir bebek tasarlamaya, sonra daha kilolu, daha uzun veya kısa olan, standart güzellik ölçülerinin dışına çıkan bebekler üretmeye başladı. Güzel ve Çirkin masalının aksine Shrek’te büyü bozulunca güzel olan çirkinleşti, ama değerini kaybetmedi. Beden olumlama hareketi, insanların bedenleriyle barışık olmasına dayanan yeni bir kültürel zemin yaratmaya çalışıyor. Buna rağmen ataerkil kültürün çocukluktan itibaren masallarla, sonra reklamlarla dayattığı ve diğer insanların da gardiyanı olduğu güzellik normları insanların beden ve benlik algısını zedelemeye devam ediyor.

Siber zorbalığa ve beden aşağılamaya karşı direnme biçimleri elbette mümkün, ama bunun için toplumsal cinsiyet bilinci, kalıp yargıları aşabilecek bir benlik, bu benliği olunmayabilecek eşitlikçi bir sosyal çevre gerekiyor.

Beden aşağılamaya son vermenin tek yolu, kadını bedene indirgeyen ve kendi belirlediği güzellik ve davranış normlarını dayatan ataerkil ideolojiyi görmek, anlamak, ona direnmek, onu zayıflatmak ve değiştirmek. Değişene kadar şunu bıkmadan sürekli tekrarlamak gerekiyor: Kadınlar (ve erkekler de elbette) nasıl isterlerse öyle görünebilirler, değerlerini görünümleri belirlemez.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun hakkında politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

Temmuz Gönç Şavran
Temmuz Gönç Şavran
Prof. Dr. Temmuz Gönç Şavran – Anadolu Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi. Sağlık sosyolojisi, çalışma sosyolojisi, toplumsal cinsiyet alanlarında çalışmalarını sürdürüyor. Yurt içi ve yurt dışında yayınlanmış çeşitli yayınları var.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Nasıl görüneceğine ben karar veririm: A’dan Z’ye beden aşağılama

Nasıl göründüğümüz neden önemli? Nasıl görünmemiz gerektiğini kim belirliyor? Narinlik zorbalığı nedir? Beden aşağılamanın ne gibi sonuçları var? Kimin ne dediği önemli değil deyip geçsek olmaz mı? Doç. Dr. Temmuz Gönç Şavran yazdı.

Beden aşağılama özellikle sosyal medyada her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Kimi zaman ünlü biri giyimi, makyajı ya da kiloları nedeniyle kimi zaman da bir siyasetçinin eşi, ama çoğunlukla kadınlar, görünüşleri nedeniyle eleştiri ve bazen de nefret dolu mesajların hedefi oluyor.

Kişiyi bedeninde var olduğu iddia edilen bir kusurdan dolayı utandırma ya da gerçekte var olmayan bir standarda dayanılarak insanları bedenlerinin şekline, büyüklüğüne veya görünüşüne dayalı olarak ayıplama olarak tanımlanabilecek beden aşağılama (body shaming), zaman zaman bedenin kullanılma biçimine de yönelik olabiliyor. Bir kadının çok makyaj yapması ya da hiç yapmaması, başını örtmesi veya yeterince örtmemesi, eteğinin çok kısa veya çok uzun olması vb. benliğiyle ilgili ilettiği her türlü mesaj düşmanca bir tutumla karşılaşabiliyor.

Beden aşağılama davranışlarında aşağılamaya konu olan, aslında sadece fiziksel görünüm değil. Şişman, zayıf, çirkin veya koyu tenli gibi yaftalar, ideal kabul edilen bir kalıpla, toplumsal hiyerarşiyi ve (özellikle) kadınların disipline edilmesiyle ilgili ahlaki etiketler aslında. Mesela şişmanlık zayıf iradenin, kendini kontrol edememenin veya tembelliğin bir belirtisi olarak görülür, çirkinlik ise filmlerde ve romanlara düşmanlara, çizgi filmlerde kötü karakterlere ve canavarlara yakıştırılır. Hatta bu kalıplar çocukluktan itibaren masallarla iletilir; mesela Külkedisi’nin “kötü” kız kardeşlerinden biri fazla “sıska”, diğeri fazla “şişko”dur ya da Güzel ve Çirkin masalında çirkin korkutucu bir canavardır, güzele layık olması ancak büyünün bozulup güzelleşmesiyle mümkün olur. Yani bedensel görünüm, ahlaki niteliklerin de bir yansıması olarak kabul edilir.

Peki, ahlaki mükemmelliğin bedene yansımış hali tam olarak nedir, daha önemlisi, bunu kim belirler?

Kadın bedenine ait normları kim belirliyor?

Ataerkil sistem içinde kadın ve bedenle ilgili iki önemli eksen var; birincisi kadının bedene indirgenmesi, ikincisi de kadın bedeninin disipline edilmesi.

Pisagor’un Milat’tan önce yazdıklarından[efn_note]Pisagor M.Ö. 6. yüzyılda düzenlediği karşıtlık tablosunda erkeklik iyi olduğu düşünülen belirlilik, açıklık, etkinlik, hareketlilik ve aydınlıkla, kadınlar ise kötü olduğu düşünülen belirsizlik, düzensizlik, muğlaklık, edilgenlik, durağanlık ve karanlıkla ilişkilendirilmiştir. Bu temel tablo, Batı düşünce tarihinin ilk dönemleri boyunca insanlığın özünde erkek olduğu düşüncesinin bir yansıması ve erkeklik ve kadınlık arasında kurulan efendi köle ilişkisine benzer ilişkinin ana temelidir. Bu konuda temel bir tartışma için bkz. Lloyd, Genevieve (1996). Erkek Akıl (Çev. Muttalip Özcan). İstanbul: Ayrıntı.[/efn_note] itibaren erkeklerin akılla, kadınların bedenle ve duygularla ilişkili görülmesinin (ve sınırlandırılmasının) pek çok sonucundan biri de kadınlar için bedenin erkekler için olduğundan daha önemli bir hale gelmesi. Kadınların eğitime, istihdama, bağımsız gelire, kamusal alana erişimlerinin büyük ölçüde kısıtlandığı yüzyıllar boyunca beden, kadınların toplumda bir statüye ulaşmasını sağlayacak en önemli aracı idi. Kadınların iyi bir statüye erişmesinin neredeyse tamamen evliliğe bağlı olduğu çağlar boyunca kadınlar akılları değil, bedenleri üzerinden değerlendirildiler. Ataerkil sistemin kadınlar için belirlediği bu standartlar aynı zamanda birer disiplin aracıydı. Örneğin Avrupa’da 15. yüzyıldan itibaren ideal kadın bedeni bir kum saatine benzemek üzere sıkı korselerle tahrip edildi[efn_note]Beli aşırı incelterek göğsü ve kalçaları, yani doğurganlıkla ilgili kısımları öne çıkaran bu korseler ve taşıması son derece zor olan ağır kıyafetler hem kadınların fiziksel hareketlerini kısıtlıyor hem de iç organları tahrip ederek, solunumu zorlaştırarak, kemik yapısını bozarak kadın sağlığına zarar veriyordu.[/efn_note] ama toplum tarafından saygı gören bir kadın olmak bu kıyafetleri giymeyi gerektirdiği için kadınlar korseleri giymeye yüzyıllarca devam etmek zorunda kaldılar. Benzer şekilde Çin’in bazı bölgelerinde kadınların ayaklarının küçük ve zarif olması gerektiği düşüncesi yüzünden kadınlar çocukluklarından itibaren ayaklarının büyümesini engelleyen sıkı, bazen tahtadan yapılmış ayakkabılar giymek zorunda kaldılar. Günümüzde sıkı korseler veya tahta ayakkabılar yok, ama olması gereken kadın bedeni kavramı hâlâ varlığını koruyor.

Üstelik bu örneklerde ideal kadın bedeni kültüre bağlı olarak değişirken küreselleşme ile birlikte artık dünya genelinde kabul edilen belirli bir standart var. Bu standart, bir yandan kadının nasıl görünmesi (ince, narin, tüysüz, yumuşak, beyaz ve kırışıklık, sarkma olmayan) diğer yandan nasıl davranması (itaatkâr, sakin, kibar, sessiz, iddiasız) gerektiğine yönelik normlar oluşturuyor. Bu yüzden bazı kadınlar ameliyatlara giriyor, kimyasallar kullanıyor ve görünümlerini ideal kabul edilen bedene yaklaştırmaya çalışıyorlar.

Erkeklerin kadınlar kadar beden aşağılamasına maruz kalmamalarının nedenleri üzerine de düşünmek gerekiyor. Erkekler hâlâ akıl, eğitim, istihdam, gelir ile daha fazla ilişkilendiriliyor. Kadınlar, eğitim alsalar, meslek edinseler ve ekonomik bağımsızlıklarını kazansalar bile güzellik ve yaş üzerinden aynı anda bir dekorasyon nesnesi ve kuluçka makinesi işlevi görecek bir bedene indirgeniyor.

İdeal bedene ulaşmak mümkün mü?

Bu güzellik normları dışarıdan bir zorlamayla dayatılmıyor, kadınlar çocukluklarından itibaren oynadıkları bebekler, dinledikleri masallar, izledikleri reklamlarla bu ideali içselleştirip normal olarak görmeye başlıyor ve Foucault’nun tabiriyle kendi kendilerinin gardiyanı oluyorlar. Kendilerine dikte edilen normalin sınırları içinde kalmaya uğraşıyorlar çünkü norma uymamak sonucunda elde edilecek olan özgürlük, toplum tarafından yargılanmak ve normal dışı kabul edilmek karşısında çok az önem taşıyor.

Kadın bedeninin disipline edilme sürecini açıklamak için Foucault’nun düşüncelerinden yararlanan Sandra L. Bartky[efn_note]Bartky, Sandra Lee (1998). “Foucault, femininity and the modernization of patriarchal power”. Rose Weitz (Ed). The Politics of Women’s Bodies: Sexuality, Appearance and Behavior. Oxford: Oxford University Press. ss. 25-45.[/efn_note] kadınların narin, güzel ve zayıf olmaları yönündeki beklentilerin yarattığı baskıyı “narinlik zorbalığı” kavramıyla ifade ediyor. Zira bir kadının ideal sayılan şekilde görünebilmesi için günde 24 saatin yetmediği bir rutini tekrarlaması gerekir: Diyet yemeklerin hazırlanması, yüz ve vücut için gündüz ve gece kremleri, canlandırıcı masajlar, yüz maskeleri, saçlara bakım yapmak, şekillendirmek, sonra bozup temizlemek, makyaj yapmak, makyaj temizlemek, genel ve bölgesel egzersizler. Güzellik uzmanlarının neyi hangi saatte ve kaç dakika yapacağımızı bile dikte ettiği bu rutin Bartky’ye göre başkaları tarafından belirlenmiş kurallara uyarak yaşamak zorunda olan mahkumların hayatına benzer. Üstelik kadınlar bunu gönüllü olarak yapar ve içselleştirdikleri güzellik standartlarına uyabilmek için zamanlarının ve paralarının çoğunu bedenleri, saçları, ciltleri, makyajları için harcarlar.

Bartky şuna da dikkat çeker: Kadınlar diyet, egzersiz, kozmetik ve estetik için harcadıkları zamanı ve parayı kendi eğitimleri ve gelişimleri için kullansalardı, kamusal alanda erkeklerle daha iyi rekabet edebilecek vasıflara sahip olabilirlerdi ve belki de erkeklerin koyduğu güzellik normlarını, yani yaşamlarını kontrol etmeye yönelik disipline edici normları reddedebilirlerdi. Ama kadınlar güzel görünme isteğini sanki doğalmış ve kaçınılmazmış gibi gördükçe ve bu normları onayladıkça bu normlara direnmek imkânsız bir hale geliyor, narinlik zorbalığı varlığını sürdürüyor.

Sosyal medyanın rolü ne?

Beden aşağılama yüz yüze etkileşim sürecinde de görülen bir olgu ama sosyal medya bunu çok daha kolaylaştırdı ve etkisini artırdı. Zira ilk olarak, sosyal medya bireylere gündelik hayatta muhtemelen hiç karşılaşamayacağı insanlarla etkileşime girme olanağı sunuyor.

İkincisi sosyal medyada başkalarını aşağılayan kişiler sınırlarını kendi belirledikleri bir anonimlik kazanabiliyor, böylece davranışlarının sonuçlarından kaçınabiliyor. Üçüncüsü, sosyal medyada yapılan bir aşağılama kolaylıkla hedefinin dışına çıkabiliyor, yüz yüze etkileşimde söz konusu olmasa da bu durumda sosyal medya kullanan ve aşağılamaya konu olan özelliğe sahip yüzlerce, binlerce kadının kendinden utanmasına neden olabiliyor.

Sosyal medyada beden aşağılamaya yönelik mesajlar siber saldırganlığa (cyber agression) giriyor. Bu konuda yapılan çalışmalar bu davranışın iki temel nedenden kaynaklandığını gösteriyor, ilki sosyal normların uygulanmasıyla, ikincisi ise sosyal statü ve sosyal hiyerarşiyle ilgili.[efn_note]Felmlee, Diana; Inara Rodis, Paulina & Zhang, Amy. 2020. Sexist Slurs: Reinforcing Feminine Stereotypes Online. Sex Roles. 83, 16-28.[/efn_note] İlkinde sosyal medyaya bir kadının bedenini veya görünüşünü aşağılamaya çalışanların amacı, fiziksel özellikler de dahil olmak üzere geleneksel toplumsal cinsiyet normlarını ve kalıp yargılarını yüceltip pekiştirmek. Bu yüzden bu normlara direnen veya uymayan kişileri küçük düşürmeye çalışan mesajlar gönderiyorlar. İkinci neden ise, aşağılayıcı mesajlar yazanların bu davranış sayesinde kendi grupları içinde gördükleri saygının artacağına, statülerinin iyileşeceğine ya da en azından dikkat çekeceklerine, daha fazla insan tarafından fark edileceklerine inanmaları.

Sadece Twitter’da günde yaklaşık beş yüz bin saldırgan cinsiyetçi mesaj yazılması4, yüzbinlerce erkek ve kadının, sosyal medyada başkalarının görünümlerine saldırarak kendi statülerini güçlendirmeye çalıştıklarını ortaya koyuyor.

Ayna benliklerimiz

Aşağılamaya, utandırmaya yönelik düşmanca mesajların insanlarda özgüven kaybı başta olmak üzere çeşitli psikolojik sorunlara, hatta intihar düşüncesine yol açtığı ve bu tip mesajların hedefinde ağırlıklı olarak kadınların olduğu çeşitli çalışmalarla çoktan ortaya kondu.[efn_note]Backe, E. L., Lilleston, P., & McCleary-Sills, J. (2018). Networked individuals, gendered violence: A literature review of cyberviolence. Violence and Gender, 5(3), 135–146[/efn_note] İster sosyal medyada ister yüz yüze etkileşimle gerçekleşsin, beden aşağılama ile başa çıkmak son derece zor olduğu için bununla karşılaşan pek çok kadın hayatında büyük değişiklikler yapmak zorunda kalabiliyor.

Fazla kaslı olduğuna dair mesajlar alan ve jimnastiği bırakan olimpik jimnastikçi Tutya Yılmaz gibi bazı kadınlar geri plana geçip belki görünmez olmaya, 78 kiloyken geçirdiği mide küçültme ameliyatı sonrası vefat eden Özge Şeker gibi bazı kadınlar sağlıklarını tehlikeye atmaya, doğum kiloları nedeniyle kendini eleştiren mesajları herkesten önce kendi atan Bergüzar Korel gibi bazı kadınlar ise işi şakaya vurmaya yöneliyor ama tepkileri ne olursa olsun bütün kadınlar üzerlerindeki baskının farkındalar. Bu örneklere son zamanlarda fiziksel özellikleri eşinin hayranları tarafından eleştirilen oyuncu Gupse Özay’ın, eşi tarafından henüz loğusayken kilo vermeye zorlanan model Tülin Şahin’in ve siyasi karşıtlığın da etkisiyle fiziği çok çirkin yorumlara konu edilen siyasetçi Binali Yıldırım’ın eşi Semiha Yıldırım’ın yaşadıkları eklenebilir. Üstelik bu tip mesajlar ancak trajik veya medyatik sonuçları olduğunda medyada gündem oluyor, bu tip mesajlara sessiz kalan yüzlerce, binlerce kadının maruz kaldığı psikolojik şiddet görünmez bir şekilde varlığını sürdürüyor.

Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü önemsiz deyip geçmek mümkün değil mi? Benliğin oluşum süreci düşünüldüğünde, pek de mümkün değil aslında. Sosyolog Cooley’nin[efn_note]Cooley, Charles Horton. (1922). Human Nature and the Social Order. New York: Charles Scribner’s Sons.[/efn_note] teorisine göre başkalarıyla kurduğumuz sosyal etkileşim olmadan kendimiz hakkında bir fikre sahip olamayız. İnsanlar başkaları tarafından nasıl algılandıklarını gözlemler ve kendi benliklerini bu gözlem sonucuna göre oluştururlar, ki Cooley buna “ayna benlik” adını verir. Ayna benlik sürecinde damgalanmak ya da ağır olumsuz yorumlara maruz kalmak bireyin kusurlu ve önemsiz bir benlik geliştirmesine yol açabilir.

Beden aşağılama en yakınlarımızdan da geliyor

En önemli noktalardan biri de şu ki, beden aşağılama her zaman düşmanlardan veya düşmanca tutum içinde olanlardan gelmiyor. Annelerin kızlarına veya arkadaşların birbirine kilo alması – vermesi, kas yapması veya daha fazla kas yapmaması, saçını, makyajını değiştirmesi gerektiği hakkındaki görüşlerini söylediğini binlerce kere duymuşuzdur. Benlik oluşum sürecinde yakın çevresi tarafından normal sınırlarına çekilmeye çalışan kadınlar, daha sonra yabancılardan gelen tepkilere de çok şaşırmıyor. Halbuki bir kadının nasıl görünmesi gerektiği sosyal ve kültürel faktörler tarafından dikte edildiğinde kimliğinin bir kısmı çiğnenir, yok sayılır ve sosyal standartlar tarafından üzerine yeniden bir kimlik yazılır.

Bu durumun özgüven eksikliğinden çok daha önemli sonuçları olduğunu vurgulayan Hilda Lindemann Nelson hasarlı kimliklerle ilgili kitabında,[efn_note]Lindemann Nelson, Hilda. (2001). Damaged Identities, Narrative Repair. New York: Cornell University Press.[/efn_note] en ağır sonucun kişinin bilincinin içine sızılması olduğunu söylüyor: Eğer bir birey baskın bir grubun kendine veya benzerlerine yönelik dışlayıcı, önemsemez veya sömürücü anlayışını kendi benliğinin bir kısmı olarak kabul ederse kendini ahlaki açıdan saygı görmeye layık bir benlik olarak algılayamaz. Bu nedenle beden aşağılama sadece insanı mutsuz kılan bir davranış veya ağır bir eleştiri olarak görülemeyecek kadar önemli bir davranış.

Ne yapmak lazım?

Beden aşağılamaya karşı çeşitli adımlar atıldığı söylenebilir. Örneğin kadınlara yönelik güzellik standartlarının hedeflediği tek tip güzellik anlayışına karşı çıkan ve farklılık arayan bir firma, normların dışında bir yüze sahip olan bir mankeni (Armine Arutyunyan) marka yüzü yaptı. Barbie bebeklerini üreten firma, gerçek dışı ölçülerine yönelik eleştiriler nedeniyle önce sağlıklı bir kadının ölçülerine sahip olan yeni bir bebek tasarlamaya, sonra daha kilolu, daha uzun veya kısa olan, standart güzellik ölçülerinin dışına çıkan bebekler üretmeye başladı. Güzel ve Çirkin masalının aksine Shrek’te büyü bozulunca güzel olan çirkinleşti, ama değerini kaybetmedi. Beden olumlama hareketi, insanların bedenleriyle barışık olmasına dayanan yeni bir kültürel zemin yaratmaya çalışıyor. Buna rağmen ataerkil kültürün çocukluktan itibaren masallarla, sonra reklamlarla dayattığı ve diğer insanların da gardiyanı olduğu güzellik normları insanların beden ve benlik algısını zedelemeye devam ediyor.

Siber zorbalığa ve beden aşağılamaya karşı direnme biçimleri elbette mümkün, ama bunun için toplumsal cinsiyet bilinci, kalıp yargıları aşabilecek bir benlik, bu benliği olunmayabilecek eşitlikçi bir sosyal çevre gerekiyor.

Beden aşağılamaya son vermenin tek yolu, kadını bedene indirgeyen ve kendi belirlediği güzellik ve davranış normlarını dayatan ataerkil ideolojiyi görmek, anlamak, ona direnmek, onu zayıflatmak ve değiştirmek. Değişene kadar şunu bıkmadan sürekli tekrarlamak gerekiyor: Kadınlar (ve erkekler de elbette) nasıl isterlerse öyle görünebilirler, değerlerini görünümleri belirlemez.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun hakkında politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

Temmuz Gönç Şavran
Temmuz Gönç Şavran
Prof. Dr. Temmuz Gönç Şavran – Anadolu Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi. Sağlık sosyolojisi, çalışma sosyolojisi, toplumsal cinsiyet alanlarında çalışmalarını sürdürüyor. Yurt içi ve yurt dışında yayınlanmış çeşitli yayınları var.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x