Ters giden bir şeyler var Suudi Arabistan Krallığı’nda

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın uygulamaya çalıştığı dış politika üst üste darbeler alıyor. Ülke içinde prensten memnun olmayanların da harekete geçtiği iddiaları var. Prens, bu durumdan kurtulmak için ne gibi diplomasi hamlelerine hazırlanıyor? National Interest dergisinin konuyla ilgili analizi.

Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu binasında hunharca öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölüm yıldönümü olan 2 Ekim’de yapılan anma toplantılarıyla, cinayet emrini verdiğinden kuvvetle şüphelenilen Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bir Salman’ın bu eyleminden ötürü adalet karşısına çıkarılamasa da, en azından vicdanlarda mahkûm olduğu kanıtlamış oldu.

MbS olarak da bilinen Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’in tek sorunu, Kaşıkçı cinayetindeki rolünün her daim hatırlanacak olması değil, yürüttüğü dış politika da ciddi sorunlarla yüz yüze. Ülke içinde de kendisinden memnuniyetsizlik duyanların harekete geçtiği iddiaları var.

Amerika’nın önde gelen dış ilişkiler dergilerinden biri olan The National Interest’te, Matthew Petti imzasıyla yayınlanan ve son günlerde Suudi Arabistan Krallığı’nda arka arkaya yaşanan gelişmeleri değerlendiren “Suudi Arabistan kuşatma altında: Krallık sessizce parçalanıyor mu?” adlı makalede, MbS’in bir zamanlar Suud monarşisinin umut vadeden yüzü olarak gösterildiği hatırlatılıyor ancak yakın bir dönemde dış politikada yenilgi üstüne yenilgi yaşadığı ve ülke içerisinde şikayetlerle karşı karşıya olduğu da anımsatılıyor.

Shakespeare’in tiyatro eseri Hamlet’in ünlü repliğine atıfla, “çürümüş bir şeyler var Suudi Arabistan Krallığı’nda” diye başlayan yazı, MSB’nin etrafını saran sorunlar karşısında, İran ile ilişkilerini düzeltmeye çalışabileceğine ancak bunun da riskli bir hamle olacağına dikkat çekiyor:

“Hükümdarlığına iddialı bir dış siyaset yaklaşımı ile başlayan MbS, ABD Başkanı Donald Trump’ı İran’a karşı kışkırttı, Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki savaşı tırmandırdı ve Katar’daki rakiplerini ciddi şekilde abluka altına aldı. Fakat bu politikalar şimdilerde bir bir elinde patlıyor.

“Eylül ayının son gününde Husi isyancılar, Yemen sınırında bir Suudi mekanize kolunu etkisiz hale getirerek yüzlerce askeri esir alırken, bu olayın ardından kraliyet ailesi korumalarından birinin esrarengiz bir şekilde öldürülmesi, ülkede tehlike çanlarının çalmasına neden oldu.”

Ülkesinin geleceğinden endişe eden bir Suudi olsaydınız, MbS’nin önünüzdeki ilk engel olduğu sonucuna varmak çok da zor olmasa gerek.

Suudi Arabistan içinde rahatsızlık

Makale bütün bu olayların arkasında Krallık içindeki bazı güçlerin olabileceğine dikkat çekiyor.

Yazıda görüşüne başvurulan ve Amerikan dış politikasını çatışmacılıktan, uluslararası barışa doğru çekmeyi amaç edindiğini söyleyen düşünce kuruluşu Quincy Institute’un Başkan Yardımcısı Trita Parsi’nin şunları söylediği de aktarılıyor:

“Görüştüğüm birçok Suudi, olup bitenlerin arkasında, hükümet unsurları olabileceğini dile getiriyor. Zira bu hükümet unsurlarına göre, MbS izlediği politikalarla Suudi Arabistan’ı zora soktu. Ülkesinin geleceğinden endişe eden bir Suudi olsaydınız, MbS’nin önünüzdeki ilk engel olduğu sonucuna varmak çok da zor olmasa gerek.”

Bu hükümet unsurlarının kimler olabileceğine değinmeyen yazıda, yakın bir dönemde arka arkaya yaşanan gelişmeler de hatırlatılıyor:

“14 Eylül’de Abkayk’daki bir kükürt arıtma tesisine drone ve füzelerle düzenlenen saldırı, Suudilerin petrol ihracat kapasitesini yarıya indirdi. Ancak geçtiğimiz hafta sonu (29 Eylül) yaşananlar, en kötüsünü belki de henüz görmediğimizi gösterdi.

Felaketlerle dolu o hafta sonu, Yemen’deki Suudi yanlısı hükümete karşı ayaklanan İran destekli Husi ordusundan gelen bomba gibi bir iddia ile başladı. Husilere ait bir televizyon kanalına konuşan Tuğgeneral Yahya Said, Suudi Arabistan’ın Necran kenti yakınlarında düzenledikleri bir sınır ötesi saldırıda üç Suudi tugayının etkisiz hale getirildiğini duyurdu.

Binlerce askerden oluşan üç tugayın gerçekten bozguna uğratılıp uğratılmadığını veya çatışmanın nerede gerçekleştiğini doğrulamak imkânsızdı. Esir alınanların çoğu da sivil giyimliydi.

Ortadoğu Enstitüsü’ne bağlı Gayrı Resmi Diplomasi Diyalog Girişimi’nin kurucu direktörü Randa Slim, ‘Bunların Suudiler tarafından tutulmuş Pakistanlı paralı askerler olduğuna dair haberler var. Koalisyon güçleri bünyesindeki Yemenli askerler olduklarını söyleyenler de var. Ayrıca Husilerin dürüstlük konusundaki sicili da oldukça tartışmalı ve kötü,’ diyor.”

Saray içerisinde ciddi bir savaş yaşanmakta olduğuna ilişkin olarak ortaya atılan söylentiler dedikodu kazanının daha da kaynamasına neden oldu.

Krallığın içinde kim, kimi niye öldürdü?

Yazının ele aldığı başka bir gelişme de Kraliyet ailesinin korumalarından birinin öldürülmesi.

29 Eylül Pazar günü Kraliyet ailesi korumalarından General Abdülaziz el Fağam Cidde’de vurularak öldürülmüştü. Suudi medyası, generalin Mahmud el Ali isimli bir arkadaşı tarafından “şahsi husumet” nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Mahmud el Ali de polisle girdiği çatışmada öldü.

Fakat yazı, bu ölümlerle ilgili şüpheler oluştuğuna ve meselenin resmi açıklamalardaki gibi olmayabileceğine dikkat çekiyor:

“New York Times’ın Beyrut ve Tel Aviv bürolarından yapılan bir habere göre, cinayetin işlendiği sırada, Suudi yetkililer, “bazı Suudi vatandaşlar” ile ilgili olarak “bölge istihbarat servislerinden” bilgi istiyordu. Cinayetin ardından The New Arab’a konuşan, yurtdışında yaşayan Suudi muhalif Ganem el Dosari, generali öldürdüğü iddia edilen ve polisle girdiği çatışmada öldürülen el Ali’nin kendisini Londra’da takip eden ajanların arasında olduğunu söyledi.

Öte yandan, saray içerisinde ciddi bir savaş yaşanmakta olduğuna ilişkin olarak ortaya atılan söylentiler dedikodu kazanının daha da kaynamasına neden oldu. Suudi Arabistan’da hayli popüler olan Mujtahidd isimli Twitter hesabı, “el Fağam’ın olay sırasında arkadaşının yanında değil sarayda olduğunu” ve MbS’nin el Fağam’ı kendisine değil Suud Hanedanı’na bağlı “eski kafalı” biri olarak gördüğünü iddia etti.

İki milyondan fazla takipçisi olan Mujtahidd’in iddiaları doğru olsun ya da olmasın, ülkeyi karıştırdığı ortada. Kraliyet ailesi mensupları ve dini makamlar da Mujtahidd’i ciddiye alıyor olsalar gerek ki daha önce bu hesaptan yayınlanan iddialara doğrudan veya dolaylı olarak cevap verdiler.”

MbS için zor geçen hafta sonunun olaylarının bu kadarla kalmadığını anlatan yazı, 29 Eylül Pazar günü Cidde’de inşa edilen 7,3 milyar dolarlık yeni tren istasyonun bir anda alevler içinde kaldığını da hatırlatıyor. Yazıya göre, Suudi Arabistan’da bu yangının MbS karşıtı unsurların içeriden organize ettiği bir iş olduğuna dair söylentiler ayyuka çıkmış durumda.

Cidde’de inşa edilen 7,3 milyar dolarlık yeni tren istasyonun bir anda alevler içinde kalmasının arkasında Veliaht Prens’e karşıtı unsurların olduğuna dair söylentiler ayyuka çıkmış durumda.

Diplomasi manevraları

Bu olaylı hafta sonunu takip eden Pazartesi günüyse İran Cumhurbaşkanlığı, Suudi Arabistan’dan bir ‘mesaj’ aldıklarını öne sürdü. Ertesi gün ise İranlı yetkililer, Suudilerle yüz yüze bir görüşme için çalışmalar yürütülmekte olduğunu açıkladı.

Yazıda görüşüne başvurulan Ortadoğu Enstitüsü’ne bağlı Gayrı Resmi Diplomasi Diyalog Girişimi’nin kurucu direktörü Randa Slim, bir süreden beri İran ile Suudi Arabistan arasında Bağdat’ta bir toplantı yapılması için bir dizi girişimin söz konusu olduğunu söyledi. Slim’e göre, geçmiş dönemlerin aksine, bu sefer iki taraf da katılım göstermeye niyetli.

Slim, Suudi Arabistan ile yakın bir döneme kadar birlikte hareket eden Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yemen’den asker çekmeye başladığını ve İranlı yetkililerle bir araya geldiğini de hatırlatıyor. Her iki gelişmenin de “Suudilere ve diğer herkese, İran’a karşı Amerikan korumasına bel bağlama, Amerikan politikasına güvenme stratejisini gözden geçirme zamanının geldiğine dair açık bir mesaj olduğunu” söylüyor.

Suudilere ve diğer herkese, İran’a karşı Amerikan korumasına bel bağlama, Amerikan politikasına güvenme stratejisini gözden geçirme zamanının geldiğine dair açık bir mesaj verildi.

Slim’e bunları düşündürten ise arkasında İran’ın olduğu iddia edilen 14 Eylül’de Suudi Arabistan Abkayk’daki bir kükürt arıtma tesisine düzenlenen ve Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin bir süre için durmasına neden olan, Husilerin üstlendiği ama İran’ın yaptırdı iddia edilen saldırıdan hemen sonra ABD’nin tutumu. İlk başta bu saldırıya cevap vermeye hazır olduğu uyarısında bulunan ABD Başkanı Donald Trump, birkaç gün sonra ton düşürerek saldırının bir “güç göstergesi” olduğunu söylemişti.

Zira yazıya göre, bu açıklamalar saldırıya askeri misillemenin ABD’den de Suudi Arabistan kanadından da gelmeyeceğini gösterdi.

Yazı, Suudi Arabistan’ın ABD’deki dostlarının sayısının azaldığına da dikkat çekiyor:

“Suudi asıllı Amerikalı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi güçleri tarafından öldürülmesinin ardından bir yıl geride kalırken, Riyad, Washington’da dost kaybetmeye devam ediyor. Abkayk saldırısı, Suudi Arabistan için savaşa girme fikri aleyhine ciddi bir tepkinin de fitilini ateşledi. Cumhuriyetçi ve Demokrat parti üyelerinden oluşan bir grup Amerikalı senatör, BM verilerine göre 7 bin 290 sivilin ölümüne ve 24 milyon insanı insani yardıma muhtaç bırakan Yemen savaşı konusunda Suudi Arabistan’a baskı yapıyor.

Slim’e göre, beklenmedik bazı kozlar İran ile olan müzakereleri hızlandırabilir de, dinamitleyebilir de. Ancak kesin olan bir şey varsa o da şu ki, mucize beklediği hamlesi başarısız olursa, MbS, kurtuluş için ABD’ye bel bağlayamayacak.”

Görüşüne başvurulan Quincy Institute’un Başkan Yardımcısı Trita Parsi de yazıya göre gelinen noktayı şöyle özetliyor:

“ABD bölgede daha kısıtlı bir askeri pozisyona gidip bazı müttefikleri için savaşa girmeyeceği sinyalini verirken, o müttefikler de diplomasinin faydasını yeniden keşfediyorlar. Suudi Arabistan için diplomasi seçeneği her zaman vardı, ama ABD’nin kendileri için savaşa gireceğini düşündükleri müddetçe bu seçeneğe hiç ilgi göstermediler.”

Bu yazı ilk kez 9 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ters giden bir şeyler var Suudi Arabistan Krallığı’nda

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın uygulamaya çalıştığı dış politika üst üste darbeler alıyor. Ülke içinde prensten memnun olmayanların da harekete geçtiği iddiaları var. Prens, bu durumdan kurtulmak için ne gibi diplomasi hamlelerine hazırlanıyor? National Interest dergisinin konuyla ilgili analizi.

Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu binasında hunharca öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölüm yıldönümü olan 2 Ekim’de yapılan anma toplantılarıyla, cinayet emrini verdiğinden kuvvetle şüphelenilen Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bir Salman’ın bu eyleminden ötürü adalet karşısına çıkarılamasa da, en azından vicdanlarda mahkûm olduğu kanıtlamış oldu.

MbS olarak da bilinen Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’in tek sorunu, Kaşıkçı cinayetindeki rolünün her daim hatırlanacak olması değil, yürüttüğü dış politika da ciddi sorunlarla yüz yüze. Ülke içinde de kendisinden memnuniyetsizlik duyanların harekete geçtiği iddiaları var.

Amerika’nın önde gelen dış ilişkiler dergilerinden biri olan The National Interest’te, Matthew Petti imzasıyla yayınlanan ve son günlerde Suudi Arabistan Krallığı’nda arka arkaya yaşanan gelişmeleri değerlendiren “Suudi Arabistan kuşatma altında: Krallık sessizce parçalanıyor mu?” adlı makalede, MbS’in bir zamanlar Suud monarşisinin umut vadeden yüzü olarak gösterildiği hatırlatılıyor ancak yakın bir dönemde dış politikada yenilgi üstüne yenilgi yaşadığı ve ülke içerisinde şikayetlerle karşı karşıya olduğu da anımsatılıyor.

Shakespeare’in tiyatro eseri Hamlet’in ünlü repliğine atıfla, “çürümüş bir şeyler var Suudi Arabistan Krallığı’nda” diye başlayan yazı, MSB’nin etrafını saran sorunlar karşısında, İran ile ilişkilerini düzeltmeye çalışabileceğine ancak bunun da riskli bir hamle olacağına dikkat çekiyor:

“Hükümdarlığına iddialı bir dış siyaset yaklaşımı ile başlayan MbS, ABD Başkanı Donald Trump’ı İran’a karşı kışkırttı, Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki savaşı tırmandırdı ve Katar’daki rakiplerini ciddi şekilde abluka altına aldı. Fakat bu politikalar şimdilerde bir bir elinde patlıyor.

“Eylül ayının son gününde Husi isyancılar, Yemen sınırında bir Suudi mekanize kolunu etkisiz hale getirerek yüzlerce askeri esir alırken, bu olayın ardından kraliyet ailesi korumalarından birinin esrarengiz bir şekilde öldürülmesi, ülkede tehlike çanlarının çalmasına neden oldu.”

Ülkesinin geleceğinden endişe eden bir Suudi olsaydınız, MbS’nin önünüzdeki ilk engel olduğu sonucuna varmak çok da zor olmasa gerek.

Suudi Arabistan içinde rahatsızlık

Makale bütün bu olayların arkasında Krallık içindeki bazı güçlerin olabileceğine dikkat çekiyor.

Yazıda görüşüne başvurulan ve Amerikan dış politikasını çatışmacılıktan, uluslararası barışa doğru çekmeyi amaç edindiğini söyleyen düşünce kuruluşu Quincy Institute’un Başkan Yardımcısı Trita Parsi’nin şunları söylediği de aktarılıyor:

“Görüştüğüm birçok Suudi, olup bitenlerin arkasında, hükümet unsurları olabileceğini dile getiriyor. Zira bu hükümet unsurlarına göre, MbS izlediği politikalarla Suudi Arabistan’ı zora soktu. Ülkesinin geleceğinden endişe eden bir Suudi olsaydınız, MbS’nin önünüzdeki ilk engel olduğu sonucuna varmak çok da zor olmasa gerek.”

Bu hükümet unsurlarının kimler olabileceğine değinmeyen yazıda, yakın bir dönemde arka arkaya yaşanan gelişmeler de hatırlatılıyor:

“14 Eylül’de Abkayk’daki bir kükürt arıtma tesisine drone ve füzelerle düzenlenen saldırı, Suudilerin petrol ihracat kapasitesini yarıya indirdi. Ancak geçtiğimiz hafta sonu (29 Eylül) yaşananlar, en kötüsünü belki de henüz görmediğimizi gösterdi.

Felaketlerle dolu o hafta sonu, Yemen’deki Suudi yanlısı hükümete karşı ayaklanan İran destekli Husi ordusundan gelen bomba gibi bir iddia ile başladı. Husilere ait bir televizyon kanalına konuşan Tuğgeneral Yahya Said, Suudi Arabistan’ın Necran kenti yakınlarında düzenledikleri bir sınır ötesi saldırıda üç Suudi tugayının etkisiz hale getirildiğini duyurdu.

Binlerce askerden oluşan üç tugayın gerçekten bozguna uğratılıp uğratılmadığını veya çatışmanın nerede gerçekleştiğini doğrulamak imkânsızdı. Esir alınanların çoğu da sivil giyimliydi.

Ortadoğu Enstitüsü’ne bağlı Gayrı Resmi Diplomasi Diyalog Girişimi’nin kurucu direktörü Randa Slim, ‘Bunların Suudiler tarafından tutulmuş Pakistanlı paralı askerler olduğuna dair haberler var. Koalisyon güçleri bünyesindeki Yemenli askerler olduklarını söyleyenler de var. Ayrıca Husilerin dürüstlük konusundaki sicili da oldukça tartışmalı ve kötü,’ diyor.”

Saray içerisinde ciddi bir savaş yaşanmakta olduğuna ilişkin olarak ortaya atılan söylentiler dedikodu kazanının daha da kaynamasına neden oldu.

Krallığın içinde kim, kimi niye öldürdü?

Yazının ele aldığı başka bir gelişme de Kraliyet ailesinin korumalarından birinin öldürülmesi.

29 Eylül Pazar günü Kraliyet ailesi korumalarından General Abdülaziz el Fağam Cidde’de vurularak öldürülmüştü. Suudi medyası, generalin Mahmud el Ali isimli bir arkadaşı tarafından “şahsi husumet” nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Mahmud el Ali de polisle girdiği çatışmada öldü.

Fakat yazı, bu ölümlerle ilgili şüpheler oluştuğuna ve meselenin resmi açıklamalardaki gibi olmayabileceğine dikkat çekiyor:

“New York Times’ın Beyrut ve Tel Aviv bürolarından yapılan bir habere göre, cinayetin işlendiği sırada, Suudi yetkililer, “bazı Suudi vatandaşlar” ile ilgili olarak “bölge istihbarat servislerinden” bilgi istiyordu. Cinayetin ardından The New Arab’a konuşan, yurtdışında yaşayan Suudi muhalif Ganem el Dosari, generali öldürdüğü iddia edilen ve polisle girdiği çatışmada öldürülen el Ali’nin kendisini Londra’da takip eden ajanların arasında olduğunu söyledi.

Öte yandan, saray içerisinde ciddi bir savaş yaşanmakta olduğuna ilişkin olarak ortaya atılan söylentiler dedikodu kazanının daha da kaynamasına neden oldu. Suudi Arabistan’da hayli popüler olan Mujtahidd isimli Twitter hesabı, “el Fağam’ın olay sırasında arkadaşının yanında değil sarayda olduğunu” ve MbS’nin el Fağam’ı kendisine değil Suud Hanedanı’na bağlı “eski kafalı” biri olarak gördüğünü iddia etti.

İki milyondan fazla takipçisi olan Mujtahidd’in iddiaları doğru olsun ya da olmasın, ülkeyi karıştırdığı ortada. Kraliyet ailesi mensupları ve dini makamlar da Mujtahidd’i ciddiye alıyor olsalar gerek ki daha önce bu hesaptan yayınlanan iddialara doğrudan veya dolaylı olarak cevap verdiler.”

MbS için zor geçen hafta sonunun olaylarının bu kadarla kalmadığını anlatan yazı, 29 Eylül Pazar günü Cidde’de inşa edilen 7,3 milyar dolarlık yeni tren istasyonun bir anda alevler içinde kaldığını da hatırlatıyor. Yazıya göre, Suudi Arabistan’da bu yangının MbS karşıtı unsurların içeriden organize ettiği bir iş olduğuna dair söylentiler ayyuka çıkmış durumda.

Cidde’de inşa edilen 7,3 milyar dolarlık yeni tren istasyonun bir anda alevler içinde kalmasının arkasında Veliaht Prens’e karşıtı unsurların olduğuna dair söylentiler ayyuka çıkmış durumda.

Diplomasi manevraları

Bu olaylı hafta sonunu takip eden Pazartesi günüyse İran Cumhurbaşkanlığı, Suudi Arabistan’dan bir ‘mesaj’ aldıklarını öne sürdü. Ertesi gün ise İranlı yetkililer, Suudilerle yüz yüze bir görüşme için çalışmalar yürütülmekte olduğunu açıkladı.

Yazıda görüşüne başvurulan Ortadoğu Enstitüsü’ne bağlı Gayrı Resmi Diplomasi Diyalog Girişimi’nin kurucu direktörü Randa Slim, bir süreden beri İran ile Suudi Arabistan arasında Bağdat’ta bir toplantı yapılması için bir dizi girişimin söz konusu olduğunu söyledi. Slim’e göre, geçmiş dönemlerin aksine, bu sefer iki taraf da katılım göstermeye niyetli.

Slim, Suudi Arabistan ile yakın bir döneme kadar birlikte hareket eden Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yemen’den asker çekmeye başladığını ve İranlı yetkililerle bir araya geldiğini de hatırlatıyor. Her iki gelişmenin de “Suudilere ve diğer herkese, İran’a karşı Amerikan korumasına bel bağlama, Amerikan politikasına güvenme stratejisini gözden geçirme zamanının geldiğine dair açık bir mesaj olduğunu” söylüyor.

Suudilere ve diğer herkese, İran’a karşı Amerikan korumasına bel bağlama, Amerikan politikasına güvenme stratejisini gözden geçirme zamanının geldiğine dair açık bir mesaj verildi.

Slim’e bunları düşündürten ise arkasında İran’ın olduğu iddia edilen 14 Eylül’de Suudi Arabistan Abkayk’daki bir kükürt arıtma tesisine düzenlenen ve Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin bir süre için durmasına neden olan, Husilerin üstlendiği ama İran’ın yaptırdı iddia edilen saldırıdan hemen sonra ABD’nin tutumu. İlk başta bu saldırıya cevap vermeye hazır olduğu uyarısında bulunan ABD Başkanı Donald Trump, birkaç gün sonra ton düşürerek saldırının bir “güç göstergesi” olduğunu söylemişti.

Zira yazıya göre, bu açıklamalar saldırıya askeri misillemenin ABD’den de Suudi Arabistan kanadından da gelmeyeceğini gösterdi.

Yazı, Suudi Arabistan’ın ABD’deki dostlarının sayısının azaldığına da dikkat çekiyor:

“Suudi asıllı Amerikalı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi güçleri tarafından öldürülmesinin ardından bir yıl geride kalırken, Riyad, Washington’da dost kaybetmeye devam ediyor. Abkayk saldırısı, Suudi Arabistan için savaşa girme fikri aleyhine ciddi bir tepkinin de fitilini ateşledi. Cumhuriyetçi ve Demokrat parti üyelerinden oluşan bir grup Amerikalı senatör, BM verilerine göre 7 bin 290 sivilin ölümüne ve 24 milyon insanı insani yardıma muhtaç bırakan Yemen savaşı konusunda Suudi Arabistan’a baskı yapıyor.

Slim’e göre, beklenmedik bazı kozlar İran ile olan müzakereleri hızlandırabilir de, dinamitleyebilir de. Ancak kesin olan bir şey varsa o da şu ki, mucize beklediği hamlesi başarısız olursa, MbS, kurtuluş için ABD’ye bel bağlayamayacak.”

Görüşüne başvurulan Quincy Institute’un Başkan Yardımcısı Trita Parsi de yazıya göre gelinen noktayı şöyle özetliyor:

“ABD bölgede daha kısıtlı bir askeri pozisyona gidip bazı müttefikleri için savaşa girmeyeceği sinyalini verirken, o müttefikler de diplomasinin faydasını yeniden keşfediyorlar. Suudi Arabistan için diplomasi seçeneği her zaman vardı, ama ABD’nin kendileri için savaşa gireceğini düşündükleri müddetçe bu seçeneğe hiç ilgi göstermediler.”

Bu yazı ilk kez 9 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x