Çin, 2020’ye dünyayı korkutan corona virüsüyle mücadele ederek başladı. 18 yıl önce, yine dünyaya korku salan ve Çin’den Hong’a, Kanada’dan Singapur’a 790 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olan SARS virüsünün yarattığı etki hâlâ zihinlerde.
Çin medyasında yer alan haberlerde ise özellikle iki olgu öne çıkıyor: Halkı sakinleştirerek mücadeleye yöneltmek ve halkın kendi içinde ayrışmasını önlemek.
Çin’de Komünist Parti’nin sözcülerinden biri sayılabilecek gazetelerden, İngilizce versiyonu Global Times adıyla bilinen Huanqiu Shibao’da çıkan, “5 milyon insan Wuhan’dan ayrıldı” başlıklı editör yazısı, Çin’deki kaygının boyutunu ortaya koyuyor:
“Corona virüsünün çıktığı ilk yer olan Wuhan’ın Belediye Başkanı Zhou Xianwang’un, geçtiğimiz pazar günü yaptığı basın açıklamasında, Çin Yeni Yılı tatili ve salgın hastalık yüzünden 5 milyon Wuhanlı’nın şehirden ayrıldığını söylemesi bir şok etkisi yarattı.
Bu 5 milyon insan nereye gitti? Bu insanlardan kaç tanesi corona virüsü taşıyor? Bu insanlar yüzünden kaç kişi virüsten etkilenecek? Bu sorular oldukça rahatsız edici.
Maalesef şehir yönetimi gerekli acil önlemleri alamadı için birçok insanın ülke içerisinde seyahatini engelleyemedi; bu da ülkenin salgını önlemesini ve kontrol etmesini zorlaştırıyor. Bu durumdan da halk oldukça rahatsız.
Aynı zamanda bu insanların bilinçli bir şekilde şehri terk ettiklerine de inanmıyorum.
Pekin’in 2003’deki SARS krizi tecrübesi de gösterdi ki, durum ne kadar karmaşık olursa olsun toplum tam olarak harekete geçirilebilirse salgın kontrol altına alınabilir.”
Komünist Parti ile doğrudan bağlantılı yayın organlarında,konuyla ilgili gelişmelerin yanı sıra, Çin medyasına yönelik doğrudan uyarıların varlığı da dikkat çekiyor.
Huanqiu Shibao’da, gazeteci Gao Yan, yazdığı ‘Salgın konusunda “söylenti tuzağına” düşmeyin başlıklı makalede. Çin medyasına “toplumda duvarlar değil, köprüler inşa edin” tavsiyesinde bulunuyor.
Çin medyasında, “Parti (Komünist Parti) bayrağı altında bu halk savaşını/mücadelesini kazanacağız” söylemi özellikle birkaç gündür yazılan yazılarda ön plana çıkıyor.
Komünist Parti’nin doğrudan sözcülüğünü yapan, 1949’dan beri yayımlanan Halkın Günlüğü (Renmin Ribao) gazetesinde çıkan diğer bir makalede, Wuhan’ın karantinaya alınmasının bir ayrımcılık olmadığı belirtiliyor. Bu yazıda Wuhanlıların ve dahası Hubeililerin (Hubei: Wuhan’ın içinde olduğu eyalet) salgının suçlusu değil, mağduru olduğuna değiniliyor. Yazıda bu vurgunun yapılmasının temel nedeni, Çin’de özellikle Pekin ve Şanghay gibi metropollerde Wuhanlılara karşı kendiliğinden bir ‘uzaklaşma’ ve ‘dışlama’nın gelişmesi. Örneğin, sosyal medyada çıkan bazı haberlere göre, 70 Şanghaylı yolcu Nagoya (Japonya)-Şanghay seferini yapan China Southern Airlines uçağında 16 Wuhanlı ile yolculuk yapacaklarını öğrenince önce yetkililerle tartıştı, ardından uçağa binmekten vazgeçti.
Çin’de panik havasının bütün topluma yansıdığı görülüyor. Paniğin artmasına sebep olan önemli etkenlerden biri de, Pekin’de virüs nedeniyle gerçekleşen ilk ölüm vakası. Ocak 8-15’de Wuhan’ı ziyaret eden ve daha önce sağlık sorunları olmayan Pekinli’nin hayatını kaybetmesi endişeleri daha da artırdı.
Virüs korkusuyla hızla yayılan bir şey daha var: Komplo teorileri. Kapalı bir toplum ve yönetim olarak bilinen Çin’in salgına dair herhangi bir bilgiyi gizleyip gizlemediği sorusu, dünyanın dört bir yanında pek çok insanın aklına geliyor.
Xinhuanews’de de Li Jieqiong, 28 Ocak’ta Başkan Xijing’in Dünya Sağlık Örgütü Başkanı ile görüşmesinde “Salgın Şeytandır” ifadesini hatırlatarak “Salgın şeytandır, şeytan gizlenemez” başlıklı bir yazı yazmış.
Li, yazısında şeytanın güneş doğduğunda saklanamayacağını hatırlatarak, süreç ve salgın hakkında halkın bilgilendirilmesinin, bilinçlendirilmesinin önemine dikkat çekiyor. Makalenin asıl amacıysa, komplo teorilerinin önünü kesmek ve halkı teskin etmek.
Yeni bir intifada kapıda mı? İsrail’i korkutan asıl tehlike ne?
Ortadoğu coğrafyasının son birkaç günkü gündemini belirleyen asıl konu ise ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı “Yüzyılın Anlaşması” planı oldu. Aylardır hazırlanan anlaşmanın ekonomik boyutunun detayları ortaya çıktı, Filistin Yönetimi anlaşmayı reddetti, Arap dünyasından büyük tepki var.
Filistin kamuoyunun yakından tanıdığı gazeteci-yazar Yasir Zeatire, Arabi21 haber analiz portalında, “Yüzyılın Anlaşması nedir ve bundan sonra nasıl reddedilir?” başlıklı bir makale kaleme almış. Makale, ‘barış planı’ olarak duyurulan anlaşma taslağına tepkiyi ortaya koyuyor ve bir ‘intifada’nın kapıda olduğunun sinyalini veriyor:
“Filistin halkı, Mahmud Abbas ister olsun ister olmasın, henüz Fetih hareketi liderlerine kendi tavrını dayatmasa da, Filistin’de yeni bir intifada çıkmasını hepimiz bekleyebiliriz. Mevcut liderlerin kaybettiği Filistin halkının kahramanlığı ve Arapların resmi kahramanlığı, daha önce görülmediği kadar tereddütlü görülüyor, zira Araplar, önceliklerini Arap Baharı, “Siyasi İslam” ve Türkiye ile Katar’a karşı mücadeleye, ikinci derecede ise sadece Amerika’yı kışkırtmakla yetindikleri İran’a karşı mücadeleye veriyor. Bunu, ABD’nin İran’ı boyun eğdirme isteğinin bu ülkenin Arap coğrafyasına yönelik düşmanlığıyla alakası olmadığını bilmelerine rağmen yapıyorlar. Zira, İran, Arap Baharı’na savaş açmasına ve bu yolla Siyonist projeye hizmet etmesine rağmen Filistin meselesine dair gösterdiği tavırla ABD’nin hedefi olmuştur.
Bu yüzden, hâlâ canlı olan ümmetin önünde Filistin davasını tasfiye etmeye çalışan bütün bölgesel organizasyonlarla mücadele etmekten ve söz konusu organizasyonlara baskı kurmaktan başka bir seçeneği yoktur. Filistinli liderler için de bu geçerlidir. Filistin liderliği, Siyonist düşman ve bu düşmanın Filistin meselesini tasfiye ederek bölgeye hegemonya kurma emeline karşı direnişten başka bir seçeneğe sahip değildir. Ancak, bu yolla Siyonist projeyi başarısızlığa uğratabilir. Tıpkı Oslo öncesi ve Irak savaşı sonrası olduğu gibi.”
Fas’ta birçok gazete kurmuş ve yönetmiş, 2014 yılında Demokrasi İçin Liderler ödülünü kazanmış, “Lekum.com” internet sitesi baş editörü Ali Anuzla ise Al Arabi Jadid haber-analiz portalında yayınlanan “Oslo Felaketi” başlıklı yazısında, verilmesi gereken tepkiye dair görüşlerini paylaşırken, İsrail’in asıl korkusuna değiniyor: ‘Filistin’in demografik tehlikesi’.
“Başarısız müzakerelerin sürdürülmesi, Ortadoğu’nun kanseri Siyonist projeye meşruiyet vermek anlamına gelecektir. Bugün İsrail’i korkutan ve yerleşimcilik projesini tehdit eden gerçek tehlike, “Filistin’in Demografik tehlikesi”dir. Çünkü bu demografi, Güney Afrika’nın ırkçı rejimini çökerten ve çoğunluğu oluşturan zenci azınlığa egemenliğini geri kazandıran bir silaha sahiptir.
Filistinliler, yalnızca Oslo Anlaşması’nı feshetmek ve sonuçlarına karşı uyarmakla yetinmemelidir, tek devlet seçeneği üzerinde de durmalıdırlar. Çünkü Filistinlilerin tarihsel savaşı Siyonist projeye karşıdır ve bu proje kendi içinde tezatlar taşımaktadır. Artık ‘İsrail’i içerden nasıl çökertebiliriz?’ sorusunu düşünme zamanı geldi. Zira dışardan yapılan saldırılar onu sadece güçlendiriyor.”
Rusya’nın yeni Kabine’sindeki gizli güç kim?
Rusya’da ise hâlâ ana gündem maddesi, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kabine değişikliği ve yeni anayasa tartışmaları.
Carnegie Rusya Düşünce Kuruluşu’nun web sitesinde yayımlanan Andrey Perchev imzalı bir makale bu anlamda özellikle ilgi çekiciydi.
“Yeni Başkan İçin Kabine Onarımı – Neden Yeni Hükümette Sobyanin’in Çok Ortağı Var?” başlıklı yazı, Rus siyasetinin son dönemde çok dikkat çeken bir ismi üzerine: 2010 yılında Moskova Belediye Başkanı olarak atanan, akabinde 2013 ve 2018’de de yine seçilen Sergey Sobyanin.
Değerlendirmede, Moskova Belediye Başkanı Sobyanin’in yakın çevresinden beş kişinin – Başbakan Yardımcısı Marat Hüsnüllin, Ekonomik ve Kalkınma Bakanı Maxim Reshetnikov, Eğitim (Bilim) Bakanı Valery Falkov, İnşaat Bakanı Vladimir Yakushev ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dmitry Kobylkin (son iki bakan pozisyonlarını korudu) – yeni kabinede yer aldığı belirtiliyor. Öte yandan analizde, Yeni Başbakan Mihail Mişustin’in ise yakın çevresinde yalnız dört kişinin – Başbakan Yardımcıları Dmitry Grigorenko, Alexei Overchuk, Victoria Abramchenko ve Dmitry Chernyshenko – olduğuna da özellikle dikkat çekilerek şu yorum yapılıyor:
“Moskova Belediye Başkanı, hükümetteki en büyük memur havuzunun sahibidir. Onunla ilişkili insan sayısı (Yeni Başbakan) Mishustin grubunu aşıyor. Belki de sadece Vladimir Putin’in Kabine’de daha fazla yakın arkadaşı var. Sobyanin, her zaman Putin’in en muhtemel halefleri arasında oldu; Başkan ve Başbakan yardımcısı gibi yüksek federal görevlerde bulundu. Bu bakımdan, hükümete yakın çevresinden bu kadar fazla sayıda kişinin atanması tesadüfi gibi görünmüyor.”
Sobyanin, muhtemel yeni başkan adaylardan biri olarak görünüyor. Moskova Belediye Başkanlığı süresince iyi bir teknokrat olarak Putin gözünde kendisini ispatladı. “Bütün Rusya Moskova Gibi Olacak” sloganı bile başkanlık seçimleri kampanyasında etkili olabilir.
Özetle Perchev’e göre Putin’in hızlı bir şekilde anayasa değişikliklerini gündeme alması, Medvedev Kabinesinin istifası, Sobyanin ekibinin Kabine’de güçlenmesi, Rusya’yı erken seçimler beklediğinin sinyali olarak sayılabilir.
İran’da “seçimler formalite” tartışması
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonucu yeni bir gerginlik sürecine giren İran’da kitlesel gösteriler şimdilik durmuş görünüyor. Ülke gündemindeyse, 21 Şubat’ta yapılacak milletvekilliği genel seçimleri ve Uzmanlar Meclisi ara dönem seçimleri var.
İran medyasında da seçimle ilgili konular öne çıkıyor, özellikle son günlerde yaşanan bir gelişme, gazetelerin manşetlerinde yer buluyor.
İran’daki sistemde, seçimlere girmek isteyen adayların uygunluğuna karar veren Anayasayı Koruyucular Konseyi makamı var. Bu Konsey, 21 Şubat’taki seçimler için adaylığını koyanlardan, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin damadı ile halen Meclis’te görev yapmakta olan 90 milletvekili dahil çok sayıda reformist aday adayını “uygun değil” diyerek eledi. Bu da reformist kanatta ciddi bir tepkiye neden oldu. Konsey’in milli iradenin üzerinde bir vesayet kurduğu eleştirileri yapılıyor.
Reformist Etemad Gazetesi Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin son durumla ilgili simgelerle dolu sert açıklamasını manşetine taşımış. Haberde, Ruhani’nin şu sözlerine yer verilmiş:
“Cumhuriyet sözcüğünün de bir gün suç olmasından korkuyorum. Demokrasi ve ulusal egemenlik için en büyük tehlike, seçimlerin formaliteye dönüştüğü, halkın sandık başına gittiği ve seçim formalitesini yerine getirdiği gündür. Ülkemiz için böyle bir günün gelmesini Allah göstermesin.”
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani [Farsça] Twitter hesabından, beyanlarından tam da bu kısmını “formalite seçimler” hashtag’ı ile yayımladı.
Yine reformist Ettelaat Gazetesi de Cumhurbaşkanı Ruhani’nin tepkilerine yer verirken, manşetine “Demokrasi ve ulusal egemenlik için en büyük tehlike, seçimlerin formaliteye dönüşmesidir” cümlesini taşımış. Haber metninde dikkat çeken unsur ise, muhafazakar kesime bir mesaj verircesine Cumhurbaşkanı’ndan söz ederken “Hüccet’ül İslam ve’l Müslimin” dini ifadesinin yani Cumhurbaşkanı’nın dini kimliğinin de öne çıkarılması…
“Cumhurbaşkanı, İslam’ın, düzenin, cumhuriyetin, halkın kamusal istek ve bakışının koruyucusu olmalı. Günümüzün şartları her zamankinden farklı. Düzenimizin asli temeli referandumdur ve yapılan ilk halk oylaması düzenimizi İslam Cumhuriyeti olarak tayin etti. Bu halk oylaması bize, bu düzenin nihayetine kadar iki şeyi dikkate almamızı söyledi. İslamiyet ve Cumhuriyet. Demokrasi ve ulusal egemenlik için en büyük tehlike, seçimlerin formaliteye dönüştüğü o gündür.”
Reformist yayın organlarının aksine muhafazakar kanadın önde gelen gazetesi Kayhan ise Taliban’ın Afganistan’ın Gazne vilayetinde bir Amerikan askeri uçağını düşürmesine odaklanıyor ve onlarca CIA ajanının, kendi ifadeleriyle, “helak olduğu” bilgisini vermeyi tercih etmiş.
Reformistlerle muhafazakarları birleştiren unsur: Sinema
Ancak İran’da hem muhafazakarları hem de reformistleri birleştiren bir konu var: Sinema. İran için sinema, aynı zamanda ülkeyi dünya kültür – sanat sahnesine çıkaran bir yumuşak güç unsuru.
Önümüzdeki günlerde, İran kültür hayatının en önemli etkinliklerinden biri, İran filmlerinin dünyaya açılan kapısı sayılan Fecr Film Festivali başlayacak.
İran medyasının ılımlı gazetelerinden Hamshahri, Fecr Festivali yaklaşırken Tahran Belediye Başkanı’nın açıklamalarına yer vermiş ve 7 yeni gösterim ve galeri salonunun Ulusal Sinema Kompleksi’ne eklendiği bilgisini paylaşmış.
Tahran Belediyesi’yle de yakın ilişkileri olan gazete, aynı zamanda siyasette kendine yer açmaya çalışan Belediye Başkanı’nın “Sanatsal destekler halkın durumunun iyileştirilmesi içindir” açıklamasını manşete almış ve belediyenin Fecr Festivali’ne desteklerini anlatmış.
Bu yazı ilk kez 30 Ocak 2020’de yayımlanmıştır.