En az yedi yüz bin kişiye bulaştı, on binlercesini yaşamdan kopardı. Üç ay önce kimsenin bilmediği koronavirüs yüzünden küresel ekonominin çarkları durdu, kamusal alanlar boşaltıldı, hastaneler doldu. Neredeyse üç milyar insan sokağa adım atmaz haldeyken ve sağlık sistemleri kırmızı alarm verirken herkesin kafasındaysa tek bir soru var: Bu daha ne kadar sürecek?
The Atlantic dergisi bilim yazarı Ed Yong, veriler, raporlar ve açıklamaları derleyerek koronavirüs salgınının nasıl ve ne zaman sona erdirilebileceği konusunda kapsamlı bir makale kaleme aldı. 25 Mart’ta yayınlanan makale, gelişmiş ülkelerde bile COVID-19 salgını ile mücadelenin hayli zorlu geçeceğini, aylar sürebileceğini ve izlerinin yıllar boyu silinmeyeceğini ortaya koyuyor.
Acil müdahale safhasındaki hatalar
Ed Yong, koronavirüs gibi küresel bir salgına önceden hazırlık ve yanıt konusunda Küresel Sağlık Güvenliği Endeksi’nde en üst sıralarda bulunan başta ABD olmak üzere çok sayıda gelişmiş ekonominin kötü sınav verdiğine değiniyor.
Ancak Ed Yong’un konunun uzmanlarından aktardığı üzere, koronavirüs, en gelişmiş sağlık sistemlerini bile zorda bırakacak türde bir virüs:
“Mevsimsel gripten daha bulaşıcı ve ölümcül olan yeni koronavirüs aynı zamanda görülmezlik özelliğine de sahip: Belirti vermeden günler öncesinde yayılıyor. Böylesi bir patojeni kontrol altına almak için ülkelerin öncelikle virüs bulaşmış kişileri tespit etmek ve karantina altına almak için test uygulaması gerekiyor. Ardından virüs bulaşan kişiyle temas eden kişilerin izini sürmek gerekiyor. Güney Kore, Singapur ve Hong Kong bunu yaptılar ve büyük başarı elde ettiler. ABD ise bunu yapmadı.”
ABD’nin salgının ilk haftalarında harekete geçip yeterince test yapmadığının altını çizen Ed Yong’a göre bu hata salgına karşı diğer mücadele tedbirlerinin hayata geçirilmesini de engelledi:
“Eğer virüsün yayılması hassas biçimde takip edilebilseydi, hastaneler kendi pandemi planlarını hayata geçirebilir, tedavi odalarını hazır hale getirebilir, ek tıbbi malzeme siparişi verebilir, personelini ihtiyaçlara göre yönlendirebilir, bazı sağlık tesisleri COVID-19 vakalarına tahsis edilebilirdi. Bunların hiçbiri yapılmadı. Yapılmayınca da hayli sert geçen mevsimsel grip vakalarından ötürü zaten neredeyse tam kapasite çalışan sağlık sistemi, tüm ülkeye yayılmasına izin verilmiş, takip edilmemiş bir virüs ile karşı karşıya kaldı. Zaten kapasitesinin üzerinde çalışan hastaneler yeni yük altında ezildi. Maske, önlük, plastik tulum ve eldiven gibi temel koruyucu malzemeler tükenmeye başladı. Yakında yatak ve ciğerlerine virüs dolmuş hastalara oksijen sağlayan suni solunum cihazları (vantilatörler / aspiratörler) da kalmayacak.”
Haziran sonuna kadar bütün kaynaklar tükenebilir
Ed Yong’a göre koronavirüs salgınına hazırlıksız yakalanan ülkeleri çok zorlu bir üç ay bekliyor:
“COVID-19 yavaş ilerleyen ve uzun süren bir hastalık olduğu için bir dereceye kadar yakın gelecekte olacaklar belli. Virüsün bulaştığı kişiler kendilerini karantinaya almış olsalar bile, yeni belirtiler göstermeye başlayacaklar. Bunlardan bazıları nisan ayı başında yoğun bakım ünitelerine girecek (…) Sağlık çalışanları şimdiden kaygı verici işaretler görüyor: Malzemeler azalır hasta sayısı artarken, virüsün kendilerine bulaştığına tanık oluyorlar.
İtalya ve İspanya örnekleri geleceğe dair korkunç uyarılar sunuyor. Hastanelerde oda, malzeme ve personel kalmıyor. Herkesi tedavi edemeyen veya kurtaramayan doktorlar, düşüncesi bile hoş olmayanı yapmak zorunda kalıyor: Kurtulma şansı en yüksek hastaları tedavi edip diğerlerini ölüme terk ediyor. ABD’de kişi başına düşen hastane yatak sayısı İtalya’dan daha az. Imperial College London’dan bir ekip tarafından yapılan çalışmaya göre, pandemiyi kontrol altına almak için çalışılmazsa bu yatakların hepsi nisan sonunda dolacak. Haziran ayı sonunda, ihtiyaç duyan her 15 COVID-19 hastasına ancak bir yoğun bakım yatağı kalacak. Yaz sonunda salgından ölen Amerikalıların sayısı 2,2 milyona ulaşacak. Üstelik bu rakama, hastanelerde yatak bulamadığı için yaşamını yitirecek kalp krizi veya kaza geçiren hastalar dâhil değil.”
Kötü senaryonun gerçekleşmesinden kaçmak için 4 şart
Ed Yong’un ABD özelinde çizdiği bu tablo en kötü senaryoyu ortaya koyuyor. Yong, salgını öngöremeyen ve yeterince hazırlık yapmayan diğer ülkeler gibi ABD’de de bu kötü senaryonun gerçekleşmesinden kaçınmak için 4 şartın yerine getirilmesi gerektiğini de anlatıyor:
“Birincisi ve en önemlisi, tez elden maske, eldiven ve diğer kişisel korunma malzemesi üretmek gerekiyor. Sağlık çalışanları sağlıklı kalmazsa, bütün mücadele çöker. Bazı yerlerde stoklar o kadar az ki doktorlar kendileri malzemelerini dikiyor. Malzeme kıtlığı yaşanıyor çünkü tıbbi malzeme tedarikçileri siparişe göre üretim yapıyorlar ve salgın nedeniyle zaten çökmüş olan karmakarışık uluslararası tedarik zincirine bağımlılar. Salgının ilk çıkış noktası olan Çin’in Hubei ili, aynı zamanda tıbbi maskelerin üretim merkeziydi.“
Ed Yong’a göre, uluslararası tedarik zincirindeki kesintiler, salgının kontrol altına alınması için gereken ikinci önemli malzeme olan tanı testlerinin üretilmesi ve tedarikini de geciktiriyor.
Salgının kontrol altına alınabilmesinin üçüncü şartı ise, sosyal mesafenin korunması. Ancak makale, bir ülkeyi gönüllü olarak evde kalmaya ikna etmenin kolay olmadığının altını çiziyor ve bunun için dördüncü şartın da devreye girmesi gerektiğini belirtiyor:
“Sosyal mesafenin önemi topluma ancak onların kaygıları giderildikten ve bilgilendirildikten sonra anlatılabilir. (…) Pennsylvania Üniversitesi tarafından yapılan bir analize göre sosyal mesafelendirme enfeksiyonları yüzde 95 azaltıyor (…) Test kitleri ve koruyucu ekipman kıtlığı yaşanırken sosyal mesafelendirmeyi terk etmek tam bir felaket olur.”
Ed Yong, uzmanların bu dört şartın yerine getirilmesi halinde COVID-19 salgınının 6 hafta ile 3 ay içinde kontrol altına alınabileceğine inandığını da aktarıyor.
Virüsten kurtuluş için 3 yol
Mükemmel bir mücadele ortaya konsa bile küresel salgın hemen biter mi? Ed Yong bunun yanıtının ‘hayır’ olduğunu belirtiyor. Çin, Singapur ve diğer Uzakdoğu ülkeleri salgını kontrol altına aldılar, insanlar işlerine ve okullarına dönmeye başladı ancak salgının hortlaması ihtimali sürüyor. Ed Yong, bu ihtimalin ortadan kaldırılması için üzerinde durulan üç stratejiyi de okurlara anlatıyor:
“İlk yol, 2003’teki SARS salgınında olduğu gibi bütün ülkelerin eşzamanlı hareket ederek virüsün ortadan kaldırılmasıdır. Ancak koronavirüs salgınının ne kadar geniş alana yayıldığı ve çoğu ülkenin salgına ne kadar kötü yanıt verdiği göz önüne alınırsa, dünya çapında eşzamanlı kontrol sağlanmasının ne kadar düşük bir ihtimal olduğu görülür.
İkincisi, koronavirüs öncesindeki grip salgınlarında yapıldığı gibi virüsün yayılmasına izin verilmesi olabilir. Bu yöntemde virüs dünyanın dört bir yanında bulaşabildiği kadar kişiye bulaşır, arkasında virüse bağışıklık kazanmış yeterince insan bırakır ve sonunda artık bulaşacak kimse bulamaz. Buna “sürü bağışıklığı” senaryosu deniyor. Sürü bağışıklığı kısa sürede sağlanabilir ve bu nedenle çekici görünür. Ancak bunun maliyeti korkunç olabilir. COVİD-19 ardında milyonlarca ölü ve bir dizi harap olmuş sağlık sistemi bırakabilir. İngiltere, modellemeler vahim sonuçlarını ortaya çıkarana dek bu sürü bağışıklığı stratejisini sürdürmeye niyetli göründü. ABD’nin de şimdi bu stratejiyi düşündüğü görülüyor.”
En iyi ama en uzun ve karmaşık yol
Ed Yong, sağlık sistemleri için üçüncü ve şimdilik en iyi strateji olarak, etkili bir aşı geliştirilinceye kadar bölgesel olarak ortaya çıkan salgınların bastırılmasının tercih edildiğini yazıyor. Dünyanın dört bir yanında yürütülen aşı çalışmalarını hatırlatan Yong, bu yolun en az bir yıl süreceğini ve zorlu geçeceğini de belirtiyor. Aşının geliştirilmesinin ardından da yapılması gerekenler olacak. Virüsteki olası mutasyonlara karşı yeniden aşılama gerekebilecek.
The Atlantic yazarına göre bu stratejinin başarıya ulaşması halinde hayat normale dönebilir. Ne var ki okulların açılması, insanların işyerlerine dönmesi, salgını yeniden başlatabilir. İnsanların 2022’ye kadar evlere kapanmasının istenemeyeceğini belirten Yong, Harvard profesörünü Stephen Kissler’in “çok sayıda sosyal mesafelendirme dönemlerine hazır olmalıyız” sözüne de makalesinde yer veriyor.
COVID-19 grip seviyesine indikten sonra
Yong’ın dikkat çektiği başka bir olasılık da, aşının geliştirilmesinin ardından, koronavirüs salgınlarının birkaç yıl tekrar edebilmesi. Fakat elde aşı olduktan sonra bu salgınların etkisi mevsimsel grip salgınlarından farklı olmayacak. Buna karşılık dünyanın bu noktaya ulaşmasının maliyeti çok yüksek olacak. Zira, koronavirüs salgını öncelikle büyük bir ekonomik kriz yaratacak. Ardından psikolojik rahatsızlıklarla baş etmek gerekecek. Salgın ve salgınla mücadelede başvurulan yöntemler, sosyal ve siyasal sonuçlara da yol açacak. Ulusal kimlikler güçlenirken, ırkçılık ve ayrımcılık artabilecek.
Salgının en önemli sonucunun, uluslararası iş birliği ve sağlık uzmanlığının öneminin ön plana çıkması olacağını belirten Yong, makalesini şöyle bitiriyor:
“İleride sürekli artan yatırımlar ve en parlak zekâların sektöre kaymasıyla sağlık işgücü yükselecek (…) Kamu sağlığı dış politikanın merkezine oturacak. ABD, pandemiler ve küresel iklim değişikliği gibi tehditleri bertaraf etmek üzere uluslararası çabaların öncüsü olacak. Böylece 2030’da üçüncü bir koronavirüs salgını nerede patlak verirse versin, bir ay içinde dize getirilecektir.”
Bu yazı ilk kez 1 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.