Korona salgını dünyanın birçok ülkesini teker teker vuruyor. Salgının yaygınlığı, ölüm oranı, mücadele yöntemleri ülkeden ülkeye değişse de, o ülkelerde yaşayan insanların duyguları aynı.
Bugünlerde korkudan umuda, utku arayışından dayanışma ihtiyacına kadar yaşanan duyguları ve zihinden geçirilenleri, salgının en fazla etkilediği Avrupa ülkelerinden biri olan İtalya’dan bir yazar, Francesca Melandri kaleme aldı. Roma’daki yazar kendi karantina deneyimlerinden yola çıkarak Avrupalıları nelerin beklediğini anlattığı ve Guardian gazetesinde yayınlanan “geleceğe mektup” birçoğumuzun yaşaması muhtemel olan duyguları dile getiriyor.
“Bu mektubu size İtalya’dan yazıyorum, yani sizin geleceğinizi kaleme alıyorum. Bizler şu an, sizin birkaç gün sonra olacağınız yerdeyiz. Salgının grafikleri aslında hepimizin benzer çizgilerde dans ettiğini gösteriyor,” diye başlayan mektup şöyle devam ediyor:
Tıpkı Wuhan’ın bizden birkaç hafta önde olduğu gibi, biz de sizden sadece birkaç adım ötedeyiz. Tıpkı bizim gibi davrandığınızı görüyoruz. Çok yakın vakte kadar tartıştıklarımızı şimdi siz tartışıyorsunuz; bir tarafta “basit bir grip, neden bu tüm tantana?” diyenler, öbür tarafta işin ciddiyetini çoktan idrak etmiş olanlar var.
Sizi buradan, kendi geleceğinizden izliyoruz. Evlere kapanmanız gerektiği söylendiğinde birçoğunuzun Orwell’den, hatta kimilerinizin Hobbes’tan alıntılar yaptığınızı biliyoruz. Çok yakın bir zamanda bunları yapmaya da pek vaktiniz kalmayacak.
Evvela, kendinizi yemeye vereceksiniz. Elbette bu, yapabileceğiniz son birkaç şeyden biri olacağı için değil.
Boş zamanlarınızı nasıl verimli geçireceğinizi gösteren bir sürü eğitici sosyal ağ grubu karşınıza çıkacak. Önce hepsine birden katılacak, birkaç gün sonra tümünü görmezden geleceksiniz.
İlkin kıyamet senaryolarıyla dolu kitaplarınızı raflarından alacaksınız, ancak kısa bir süre sonra bunların hiçbirini okumak istemediğinizi fark edeceksiniz.
Sonra tekrar yiyeceksiniz. İyi uyuyamayacaksınız. Kendi kendinize demokrasiye ne olduğunu sorup duracaksınız.
Messenger’da, Whatsapp’ta, Skype’ta ve Zoom’da önünü alamayacağınız online bir sosyal hayatınız olacak.
Koca koca çocuklarınız daha önce hiç olmadığı kadar burnunuzda tütecek; onları bir daha ne zaman göreceğinizi bilememe düşüncesi, göğsünüze bir yumruk gibi oturacak.
Eski dargınlık ve kırgınlıklarınızın hepsi anlamsız gelecek. Bir daha asla konuşmam dediğiniz insanları arayıp, hal hatır soracaksınız. Birçok kadın evlerinde şiddete maruz kalacak.
Evleri olmadığı için ‘evlerinde kalamayan’, sokaklarda yaşayan insanlara ne olduğunu düşüneceksiniz. Hele de bir kadınsanız, ıssız sokaklarda alışverişe çıktığınızda kendinizi savunmasız hissedeceksiniz. Kendinize toplumların nasıl çöktüğünü soracak, gerçekten bu kadar hızlı olabilir mi, diye düşüneceksiniz. Sonra tüm bu düşünceleri zihninizden uzaklaştırmaya çalışacak ve evinize döndüğünüzde tekrar yiyeceksiniz.
Kilo alacaksınız. Online fitness eğitmeni arayacaksınız.
Güleceksiniz. Hem de çok güleceksiniz. Daha önce hiç yapmadığınız kadar korkunç şeyleri alaya almaya başlayacaksınız. Hatta hayatta her şeyi çok ciddiye alan insanlar bile, hayatın, evrenin ve her şeyin ne kadar anlamsız olduğunu sorgulayacak.
Süpermarket sıralarında sevdikleriniz ve arkadaşlarınızı kısacık da olsa birebir görebilmek için randevulaşacak, hem böylelikle sosyal mesafelenme kurallarına da uymuş olacaksınız.
Etrafınızdaki insanların mizacı tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacak. Kimisi sizi haklı çıkaracak kimi de şaşırtacak.
Her gün haberlerde ve televizyonlarda boy gösteren aydın kesimi ortadan kaybolacak, fikirleri birden anlamsız gelmeye başlayacak. Bazıları düşüncelerini mantığa bürümeye çalışacak, insanlar empati kuramadıkları için bu kişileri dinlemekten vazgeçecek. Daha önce görmezden geldiğiniz kimseler, gözünüzde daha rahatlatıcı, cömert, güvenilir, öğretici ve basiret sahibi insanlara dönüşecek.
Tüm bu olan bitenin aslında gezegenin kendini yenilemesi için bir fırsat olduğunu söyleyenler, meseleyi daha geniş bir perspektiften görmenizi sağlayacak. Bir yandan da onları çok sinir bozucu bulacaksınız: Yarıya inen karbon emisyonları sayesinde dünya rahat bir nefes aldı; iyi, güzel de önümüzdeki ayın faturalarını kim ödeyecek?
Yeni bir dünyanın doğuşuna tanıklık etmek muhteşem bir duygu mu yoksa feci bir durum mu anlayamayacaksınız.
Pencerelerinizden ve bahçelerinizden müzik açacaksınız. Balkonlarımızdan opera yaptığımızı gördüğünüzde, içinizden “ah şu İtalyanlar” diye geçirdiniz. Şimdi birbirinize moral veren şarkılar söyleyeceğinizi biliyoruz. Pencerelerinizden “I Will Survive” şarkısını mırıldandığınızda, tıpkı şubat ayında şarkılar söyleyen Wuhan halkının bizi izlerken yaptığı gibi sizi izlerken bizler de size selam göndereceğiz.
Çoğunuz karantina biter bitmez ilk yapacağınız şeyin bir boşanma davası açmak olduğunu söylerken uyuyakalacaksınız.
Birçok çocuğa gebe kalınacak.
Çocuklarınız uzaktan eğitim alacak. Bir yandan başınızın belası olacak, diğer yandan size mutluluk verecekler.
Yaşlılar, tıpkı yaramaz birer ergen gibi söz dinlemeyecek: Onları dışarı çıkmaktan, enfekte olmaktan ve ölmekten kurtarayım derken, yaşlılarla mücadele etmek zorunda kalacaksınız.
Yoğun bakım ünitelerinde yalnız başına ölenleri düşünmemeye gayret edeceksiniz.
Tüm sağlık çalışanlarının yollarına güller sermek isteyeceksiniz.
Size toplumun herkesin ortak çabasıyla bir araya geldiğini ve hepinizin aynı gemide olduğunu söyleyecekler. Bu, doğru da olacak. Kendinizi büyük bir bütünün parçası gibi hissettikçe daha iyi olacaksınız.
Ancak, toplumsal sınıflar tüm farklılığın kaynağını oluşturacak. Güzel bahçeli bir evde veya kalabalık bir konutta karantina altında olmak aynı şeyler olmayacak. Evden çalışmaya devam etmek veya işinizi kaybetmek de. Salgını yenmek için bindiğiniz gemi, herkes için aynı olmayacak, tıpkı hiçbir zaman aynı olmadığı gibi.
Belli bir noktadan sonra, bunun zor bir durum olduğunu anlayacaksınız. Korkacaksınız. Korkunuzu en sevdiklerinizle paylaşacak veya bu yükü onların sırtına da yüklememek için kimseye söylemeyeceksiniz.
Tekrar yiyeceksiniz.
Biz İtalya’dayız ve geleceğinize dair tüm bildiklerimiz bunlar. Yaptığımız şey, ufak çaplı bir falcılık, elbette basit şeyler dışında her şeyi bilmemiz imkânsız.
Ne sizin ne de bizim bildiğimiz o uzak geleceğe yüzümüzü çevirdiğimizde, size söyleyebileceğimiz tek şey şu olur: Her şey sona erdiğinde, dünya bambaşka olacak.
Bu yazı ilk kez 6 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.