COVID-19 krizine tüm dünya hazırlıksız yakalandı, çoğu ülke uyarılara aldırış etmeden koronavirüse karşı tek başına mücadele etme yolunu seçti. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell, küresel pandemi stratejisinin temel önceliklerini kaleme aldığı makalesinde, bu krizden kurtulmanın tek yolunun hep birlikte hareket etmekten geçtiğinin ısrarla altını çiziyor.
Makalesine, Avrupa’nın sokak ve meydanlarına hâkim olan sessizlik ile hastanelerdeki gürültü ve karmaşanın oluşturduğu zıtlığa dikkat çekerek başlayan Borrell, bugün alınan kararların dünyanın geleceğine şekil vereceğine inanıyor:
“Koronavirüs, tüm dünyanın ortak düşmanı olarak görülmeli. Bir savaş söz konusu olmasa da, tıpkı savaş halinde olduğu gibi tüm kaynakların seferber edilmesi gerekiyor. Kriz zamanlarında daha çok içimize kapanır, kendi başımızın çaresine bakmaya çalışırız. Bu, her ne kadar makul bir tepki olsa da sonunda bizleri başarısızlığa götürür. Sorunu tek başına çözmeye çalışmak hem bu mücadelenin daha uzun sürmesi, hem de can kaybı ve ekonomik zararın artması demektir. Bu ortak düşman milliyetçi refleksleri tetiklemiş olsa da, Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde onu yenmenin tek yolu sınır ötesi iş birliğinden geçiyor.”
Pandemiye karşı ortak bir uluslararası yaklaşım belirlenmesi gerektiğini ifade eden yazar, özellikle gelişmekte olan ülkeler ile çatışma alanlarında bulunan, virüse karşı daha savunmasız insanlara yardım edilmesinin gerekliliğini vurguluyor. Bu düşüncesini çoğu kez G-7 ülkeleri dış işleri bakanları ve diğer yetkililerle paylaşan Borrell, Avrupa Birliği’nin bu mücadelenin bir parçası olduğunun ve böyle olmaya devam edeceğinin de altını çiziyor.
Avrupa’da dayanışma daha hâkim olacak
Dayanışmanın sadece sözden ibaret olmadığını göstermenin şimdi tam sırası olduğunu hatırlatan Borrell, Avrupa ülkeleri arasında oluşmaya başlayan iş birliğine dikkat çekerek, ileride dayanışmanın hâkim olacağı iyimser bir tablo çiziyor.
“Bu kapsamda, Fransa ve Avusturya’nın İtalya’ya üç milyondan fazla maske göndermesi ve Almanya’nın İtalya ve Fransa’dan hastaları tedavi etmesi örneklerinde olduğu gibi, bu dayanışma ruhunu Avrupa’da görmeye başladık. Artık birbiriyle çelişen ulusal kararların alındığı bir aşamadan AB’nin merkezi rol aldığı bir birlikteliğe doğru gidiyoruz.”
Bu amaçla, temel tıbbi malzemelerin ortaklaşa temini, ortak bir ekonomik teşvik paketinin hazırlanması ve diğer ülkelerde olan AB vatandaşlarının kendi ülkelerine geri getirilmesine yönelik konsolosluk çalışmalarına değinen Borrell, Avrupa Birliği’nin çalışmalarına hız verdiğine dikkat çekiyor. Yazar, Avrupa Konseyi’nin sanal ortamda gerçekleştirdiği zirvenin ardından, AB liderlerinin bilhassa koronavirüsle mücadele için ortak bir strateji benimsenmesi ve ortak bir kriz yönetim sisteminin kurulması yönündeki çalışmaların arttığını ifade ediyor.
Borrell’e göre, COVID-19 krizi ülkelerin veya sistemlerin savaşı da değil. Pandeminin farklı safhalarında ülkeler arasındaki karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın varlığını anımsatan yazar, ilk etapta AB’nin Çin’i desteklediğinden, şimdi ise dünyanın farklı yerlerine tıbbi malzeme ve doktor göndermek suretiyle Çin’in yaptığı yardımlardan bahsediyor. Yazar, Avrupa Birliği’nin, Çin’le ABD arasındaki iş birliğini ve ortak çalışmaları destekleyerek pandemi ve pandemi kaynaklı sorunlarla mücadelede temel aktör olması gerektiğine inanıyor. Borrell, pandemiye karşı AB-ABD-Çin üçgenindeki ortaklaşa mücadelenin G20 ve Birleşmiş Milletler’in (BM) çalışmalarıyla birlikte bir fark yaratacağını düşünüyor. Aynı şekilde, devletlerarası iş birliğinin, tüm dünyada bilim insanları, iktisatçılar ve siyasi karar alıcıları kapsaması gerektiğini de söylüyor. 2008 küresel ekonomik krizinde, piyasanın serbest düşüşe geçtiği sırada G20’nin oynadığı etkin rolü hatırlatan Borrell, aynı şekilde bir küresel liderliğe ihtiyaç duyulduğunu yineliyor.
Küresel iş birliği için dört temel unsur
Yazar’a göre, küresel iş birliğinin dört temel unsuru bulunuyor:
“Öncelikle, küresel halk sağlığı kapsamında değerlendirebileceğimiz yeni tedavi ve aşı çalışmalarının yapılması için kaynakların bir araya getirilmesi gerekiyor. Ardından, ekonomik teşvik-tedbir paketleriyle ve malların ticaretini güvence altına alarak ekonomik zararı en aza indirgemek gerekiyor. Üçüncü etmen, sağlık yetkilileri izin verdiği zaman sınırların eş güdümlü bir biçimde yeniden açılması. Ve son olarak da bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi için ortak mücadelenin gerekliliği.”
Borrell’e göre, özellikle Suriye, Yemen, Gazze ve Afganistan gibi yıllardır milyonlarca insanın savaşlardan yorgun düştüğü ülkelerin durumu önem arz ediyor. Mülteci kamplarındaki temizlik ve sağlık hizmetlerinin ve insani yardımların yetersizliğine dikkat çeken yazar, koronavirüsün bu bölgelerde yayılmasının büyük bir soruna yol açacağını belirtiyor. Bu açıdan, Afrika’nın güvenliği de oldukça önemli. Afrika, 2014-2016 yıllarındaki Ebola krizi ve diğer salgınlardan dolayı Avrupa’ya nazaran daha tecrübeli olsa da, kıta çapında sağlık bakım hizmetleri oldukça yetersiz durumda. Ayrıca, Afrika’da da enfekte insanların sayısı gün geçtikçe artıyor.
Gelişmekte olan ülkeler ve koronavirüs
Yazarın vurguladığı bir diğer husus ise, koronavirüs krizi sırasında gelişmekte olan ülkelerin durumu. Bu ülkelerde, insanların büyük bir kısmı geçimini sağlamak ve hayatını idame ettirmek için işe gitmek zorunda. Ayrıca, şebeke suyu da her zaman bulunmuyor ve aileler çoğu zaman ufacık yelerde iç içe yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu da el yıkama ve sosyal mesafelenme gibi temel pratiklerin bile daha zor uygulanmasına neden oluyor.
Koronavirüsle mücadeleden başarıyla çıkmak için yeterli fonlanmanın önemine değinen yazara göre, dış yatırımlar, işçi dövizleri ve turizm gibi gelişmekte olan ülkelerin üç temel mali kaynağı da neredeyse durma noktasına gelmiş durumda. Yatırımcılar daha güvenli bölgelere geçiş yaptığı için sermaye akımları birdenbire düştü, göçmen işçiler işlerinden olduğu için kendi ülkelerine para gönderemiyor. Küresel bir gerilemenin içinde olduğumuzu belirten yazara göre, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik çöküşün önüne geçilmesi için ciddi anlamda mali destek ve kredi imkânlarının yaratılması gerekiyor. Bunun da tek yolu merkez bankaları ve uluslararası finans kurumları arasındaki iş birliğinden geçiyor.
Son olarak Borrell’e göre, elbette bu belirsizliğin içinde uzun süredir devam eden çatışmaların son bulması gibi ihtimaller de bulunuyor. COVID-19’dan ciddi ölçüde darbe alan İran’a Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’in gönderdiği yardıma değinen yazar, BM Genel Sekreteri António Gutteres’in “bu krizi, barışın yeniden inşasında bir fırsata çevirmeliyiz” şeklindeki sözlerini hatırlatıyor.
COVID-19 krizine tüm dünya hazırlıksız yakalandığını, çoğu ülkenin uyarılara aldırış etmeden koronavirüse karşı tek başına mücadele etme yolunu seçtiğini belirten Borrell, sözlerini bu krizden kurtulmanın tek yolunun hep birlikte hareket etmekten geçtiğini söyleyerek sonlandırıyor.
Bu yazı ilk kez 7 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.