Papa Francis’in 21 Nisan’da hayatını kaybetmesinin ardından, yeni papanın seçim süreci 7 Mayıs’ta başlayacak. Gazeteci Hannah Roberts ve Ben Munster, POLITICO’da yayımlanan yazılarında katı muhafazakârların reformist adayları itibarsızlaştırma çabalarını ve başarı şanslarını ele alıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Bir grup katı muhafazakâr Katolik, bir sonraki papanın kendi dünya görüşlerine daha uygun olması için çabalıyor ve beğenmedikleri adayları itibarsızlaştırmak için karalama taktikleri kullanmaktan çekinmiyorlar.
Sistine Şapeli’nde kardinallerin bir sonraki papayı seçme süreci 7 Mayıs’ta başlayacakken, seçici grubun içinden ve dışından, merhum Papa Francis’in düşmanları harekete geçiyor. Francis’i, sapkınlık iddiasıyla – hatta kendi papalığını ilan etmiş bir papa olarak ve liberal bakış açısı nedeniyle ‘Deccal’ şeklinde itibarsızlaştıran bir grup – kanatlarda bekliyordu. Şimdi darbe zamanının geldiğini görüyorlar.
Muhafazakârlar, Francis’in eşcinsel ilişkiler ve boşanmalar, göçmenlerin savunulması ve Vatikan’ın Çin ile, Pekin’e Katolik piskoposlarının atanmasına söz hakkı tanıyan anlaşması gibi konulardaki uzlaşmacı tavrından öfkeliydi.
Alman aristokrat ve Roma muhafazakâr Katolik sahnesinin duayeni Prenses Gloria von Thurn und Taxis, POLITICO’ya yaptığı açıklamada, ‘Umuyoruz ki iklim değişikliği ve göçten ziyade yaşam ve aile gibi Katolik meselelerine daha fazla odaklanan bir papalık olur’ demişti.
Bazı muhafazakâr nüfuzlu kişiler, Avrupa’daki mültecilerin siyasi elitler tarafından Avrupa’nın Hristiyan kimliğini zayıflatmak için organize edilen, İslamlaşmaya yol açan bir ‘kitlesel istila’ olduğunu iddia eden piskopos Athanasius Schneider (Kazakistan) gibi aşırı sağcı adayları destekliyor.
Muhafazakâr listelerde yer alan diğer isimler arasında Latin ayinlerinin önde gelen destekçilerinden Gineli Kardinal Robert Sarah ve ABD Başkanı Donald Trump’ı destekleyenlerden aşırı gelenekçi Amerikalı Kardinal Raymond Burke de yer alıyor.
Trump için Mar-a-Lago tatil köyünde kişi başı 1.000 dolarlık biletlerle bir dua etkinliği düzenleyen muhafazakâr sivil toplum kuruluşu Catholics for Catholics’in CEO’su John Yep, ‘Liderlik daha liberal olmasına rağmen, din değiştirme ve gelenekselcilikte büyük bir artış yaşandığına dair bir paradoks görüyoruz’ diyor. ‘Kardinaller, liderlerin bazılarının liberal eğilimli olsalar bile memleketlerindeki cemaatlerinin aslında muhafazakârlığa meyilli olduğunun farkındalar. Seçim toplantısına girerken akıllarında bu olacak.’
Yep, Katoliklerin yüzde 56’sının Trump’a oy verdiğini söylüyor. ‘Aynı bloktaki insanlar Roma’ya bakıyor ve papalarının geleneksel olmasını ve örneğin sınırlarımızı güvence altına almak konusunda ABD’nin ve bizim bakış açımızın güçlü bir müttefiki olmasını istiyor’ diye ekliyor.
‘Karşı-kültürel anti-sekülerleşme’
Francis’in ölümünden önce, reformlarını itibarsızlaştırmak için bir kampanya başlatılmıştı. Söz konusu kampanya, iyi finanse edilen, ABD merkezli muhafazakâr Katolik sivil toplum kuruluşlarının aşırı sağcı politikacılarla birlikte Katolik doktrini ve milliyetçilik karışımı bir yaklaşımı teşvik etmesiyle başlamıştı.
Bunlardan en öne çıkanı, Kaliforniya’daki bir merkezde yıllık olarak düzenlediği lüks konferanslarla tanınan Napa Enstitüsü. Bu enstitü, ‘muhafazakâr teoloji ve liberteryen ekonomiyi, Hristiyanlık savunuculuğuna, cinsel etiğe ve karşı-kültürel anti-sekülerleşmeye vurgu yaparak’ harmanlamayı amaçlıyor.
Bir diğeri olan Sophia Institute Press ise Francis’i düzenli olarak eleştiren ve din adamlarının tacizlerini örtbas etmekle suçlayan Katolik televizyon devi EWTN ile ortaklık yapan Katolik blog One Peter Five’ı finanse ediyor.
2018 yılında başlatılan Red Hat Report adlı proje, eski FBI soruşturmacılarının her bir kardinal hakkında siyasi muhalefet araştırması tarzında dosyalar oluşturmasını, teolojik ve piskoposluğa dair önceliklerini not etmesini ve din adamlarının cinsel taciz skandalını ele alma biçimlerine göre onlara puan vermesini amaçlıyordu.
Başlıca hedefleri, Francis’in yardımcısı ve onun yerine geçmesi muhtemel olan Kardinal Pietro Parolin’di. Editör, araştırmacılara yazdığı bir notta, ‘Dünya çapında kilise için bir utanç kaynağı olarak tanınmalı’ diyordu.
Muhafazakâr sağ, Vatikan’ın giderek kötüleşen mali durumundan da faydalanabilir. Nitekim Reuters, gelir açığının 83 milyon euroya kadar çıktığını bildiriyor.
POLITICO’ya konuşan üst düzey bir Kilise yetkilisi, Vatikan’ın dışarıdan fon bulmaya çalıştığını belirtirken, bir sonraki papanın seçilmesinin ABD’deki zengin sağcı bağışçıların elinde riske girebileceğini ve bu konunun, kardinallerin son bir haftadır her gün katıldığı toplantılarda gündeme geldiğini söylüyor.
İktidarı belirleyenler, lobiciler
Bir sonraki papanın belirleneceği toplantının başlamasından önceki birkaç gün, muhafazakâr Katoliklerin oy veren kardinallere seslerini duyurmaya çalışması nedeniyle kritik öneme sahip.
Yep, Francis’i modern kilise tarihinin en tartışmalı papalarından biri olarak niteleyerek, ‘Yeni papanın yeniden dizginleri ele alması ve Katoliklerin 2000 yıldır inandıkları şeyi yeniden teyit etmesi son derece önemli’ diyor. (…)
Muhafazakârlar net bir lidere sahip olmamaları nedeniyle de geri planda kalıyor. 2020’de ölen Kardinal George Pell, bir Vatikan büyükelçisinin söylediğine göre ‘İktidar belirleyici nitelikte, lobici ve kilit bir güç oyuncusuydu’ ancak o öldüğünden beri ‘grubun net bir lideri yok’.
Muhafazakârlar her şeyi deneseler de seçici grubun matematiği göz önüne alındığında, bir sonraki papanın kendilerinden biri olacağına pek inanmıyorlar.
Steve Bannon’ın War Room podcast serisinin muhabiri Benjamin Harnwell, ‘Kardinal Sarah veya Macar Kardinal Peter Erdo gibi birini seçebilecek, hatta liberallere karşı engelleyici bir azınlık teşkil edebilecek sayıya sahip değiller’ diyor. ‘Bu Katolik olmayan bir seçim toplantısı.’ (…)
Korkutma taktikleri
2013’teki son toplantıdan bu yana değişen bir şey var: Lobicilik artık dijital ortamda yapılıyor.
Amerika Katolik Üniversitesi Politika Araştırmaları ve Katolik Çalışmaları Enstitüsü’nün eski müdürü Stephen Schneck, muhafazakâr blogların ve sosyal medyada nüfuzlu kişilerin çoğalmasıyla bu seferki kampanyanın ‘daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemediğini’ söylüyor. ‘Dış gruplar ve nüfuzlu kişiler tarafından yapılan analizler, görüşler ve kampanyalar seli devam ediyor’ diyor ve bunlara anında erişimin bir fark yaratabileceğini öne sürüyor.
Ön saftakiler, ortaya ne çıkacağı konusunda endişeli. Francis’in yerini alması en muhtemel kişilerden biri olan Kardinal Luis Antonio Tagle’ın, John Lennon’ın Imagine şarkısını karaoke şeklinde seslendirdiği bir video, sağcı web sitesi LifeSiteNews tarafından yayınlandı ve eleştirmenler, ‘Cennetin olmadığını hayal edin’ gibi bir şarkı sözünün ‘ateizme teslimiyet’ olduğunu iddia etti.
Deneyimli Vatikan gözlemcisi ve gazeteci Marco Politi: ‘Destekçilerinin çok fazla olmadığını biliyorlar, bu yüzden de amaçları reformistleri sindirmek. Mesaj şu: ‘İkinci bir Francis seçemezsiniz. Bu psikolojik bir oyun’ diyor.
Ancak kardinaller Sistine Şapeli’ne girdiklerinde, dış müdahalelerden uzak kalıyorlar.
Vatikan büyükelçisi şöyle diyor: ‘Orada ne olacağını kestirmek zor. En iyi hazırlanmış planlar bile gerçeklikle karşılaşınca duvara tosluyor. Bu kardinal grubundakiler birbirlerini tanıma fırsatına hiç sahip olmadı. Ne tür insanlar olduklarını görmek için hâlâ çabalıyorlar.’”
Bu yazı ilk kez 6 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.
