Beynin dağınık senfonisi: Düşünceler nereden geliyor?

Beyin nasıl çalışır? Bir makine gibi mi? Yoksa bir sığırcık sürüsünün koreografik dansı ya da bir senfoni gibi mi? “Dolanık Beyin” nedir ve beyin süreçlerinin anlaşılmasında nasıl bir rol oynar?

Sinirbilimi ve psikolojinin en önemli sorularından biri kuşkusuz beynin nasıl çalıştığıdır ve elbette bu soruya yanıt vermek için tarih boyunca pek çok yaklaşım ortaya atılmıştır. Maryland Nörogörüntüleme Merkezi direktörü, Biliş ve Duygu Laboratuvarı baş araştırmacısı ve Dolanık Beyin kitabının yazarı psikoloji profesörü Luiz Pessoa, Aeon internet sitesinde yayımlanan yazısında kitabıyla aynı adı taşıyan kavramdan yola çıkarak karmaşık zihin-beyin süreçleri için neden basit açıklamalardan uzaklaşmamız gerektiğini anlatıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Binlerce sığırcık akşam gökyüzünde uçarak desenler oluşturduğunda, koreografi tek bir kuşa ait değildir. Her kuş en yakınındakiyle basit kurallarla etkileşime girer. Ancak bu etkileşimler yırtıcılara ve çevresel değişikliklere hızla yanıt verebilen karmaşık, eşgüdümlü bir dans ortaya çıkarır. Karmaşık davranışların merkezi kontrolden değil, etkileşimlerin kendisinden kaynaklandığı bu aynı ortaya çıkış ilkesi, doğada ve insan toplumunda da görülür. (…)

Yukarıdaki örnek, birbirine son derece bağlı sistemlerin temel bir özelliğini vurgular: Bileşenlerin zengin etkileşimi, indirgemeci yaklaşımlara karşı koyan özellikler ortaya çıkarır. Görünüşte ilgisiz alanlarda belirgin olan bu ortaya çıkış ilkesi, çağımızın anlaşılması en zor gizemlerinden birini incelemek için güçlü bir mercek sağlar: Beynin nasıl çalıştığı.

Ortaya çıkış fikri, ‘dolanık beyin’ adını verdiğim kavramı geliştirmem için bana ilham verdi: Beyni, işlevlerin belirli alanlardan ziyade dağıtılmış örtüşen ağlardan ortaya çıktığı, etkileşimsel açıdan karmaşık bir sistem olarak anlama ihtiyacı. (…)

Karmaşıklık bilimi, kolektif davranışları kolektif özelliklere yol açan, birçok etkileşimli bileşenden oluşan sistemleri inceleyen disiplinlerarası bir alandır. Bu fenomenler, tek tek parçaları izole bir şekilde analiz ederek tam olarak açıklanamaz. Ekosistemler, ekonomiler veya beyin gibi sistemler, doğrusal olmayan dinamikler, uyarlanabilirlik, kendi kendini örgütleme ve çoklu mekânsal ve zamansal ölçekleri kapsayan ağ etkileşimleri ile karakterize edilir.” (…)

Beynin bağlantısal organizasyonunun etkileri nelerdir?

Yazar, yoğun yol ağının, beynin bilgiyi nasıl işlediği ve davranışı nasıl kontrol ettiği konusunda dikkate değer bir esnekliğe olanak tanıdığını belirtiyor: “Her türden sinyal birden fazla şekilde değiştirilebilir ve entegre edilebilir. Tüm bu potansiyel karışım, zihni ve beyni geleneksel olarak ‘algı’, ‘biliş’, ‘duygu’ ve ‘eylem’ gibi basit etiketler açısından düşünme biçimimize güçlü bir şekilde meydan okur. Beyin organizasyonunun ikinci bir ilkesi de standart görüşü zorlar: Son derece dağıtılmış işlevsel koordinasyon.

Roma İmparatorluğu’nun başarısı için kritik öneme sahip olan yolları, dünyayı yaklaşık iki kez dolaşacak kadar genişti. Askeri uygulamalara ek olarak yol ağı, ticaret ile kültürel ve idari entegrasyonu da destekliyordu. İmparatorluğun farklı bölgeleri arasındaki bu ekonomik ve kültürel ilişkiler ve koordinasyon, cursus publicus olarak bilinen fiziksel altyapı tarafından sürdürülüyordu. Aynı şekilde, beyinde anatomik alanın (yollar) ötesine, işlevsel özelliklere (Roma İmparatorluğu’nun farklı bölgeleri arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkiler gibi) bakmamız gerekiyor. (…) Beyinde, bölgeler arasındaki ortak işlevlerin göstergesi olan sinyal ilişkilerini, tıpkı Roma İmparatorluğu’nun ayrı bölgeleri arasındaki kültürel alışverişleri ortak eserler veya dil kalıpları yoluyla tespit etmeye benzer şekilde belirleriz. (…)

Beyinden geçen otoyolları ve sinyallerin merkezi sinir sistemi boyunca davranışsal olarak alakalı ilişkileri nasıl kurduğunu düşündüğümüzde önemli bir içgörüye ulaşırız. Son derece birbirine bağlı bir sistemde, işlevi anlamak için, tek tek beyin bölgeleri açısından düşünmekten uzaklaşmamız gerekir. İşlevsel birim, yaygın kanının aksine beyin alanı düzeyinde bulunmaz. Bunun yerine, sığırcıkların dansının kuşların kolektif davranışından tek bir desen oluşturması gibi, birden fazla beyin bölgesine dağılmış nöron topluluklarını düşünmemiz gerekir.

Bir orkestranın karmaşık bir müzik parçasını nasıl çalıştığını düşünün. Yaylı çalgılar bölümü farklı gruplara ayrılabilir, bazı kemanlar bir pasaj için üflemeli çalgılara katılırken diğerleri çellolarla birlikte çalar. Daha sonra, bu gruplar tamamen farklı bir pasaj için değişir. Beyin de benzer bir şekilde çalışır: Sabit bölgeler yerine, yaptığımız, düşündüğümüz veya hissettiğimiz şeye göre bir araya gelen ve dağılan esnek kümeler oluşturur. Bu, beynin kapsamlı fiziksel bağlantıları ve bölgeler arasındaki eşgüdümlü aktivite hakkında öğrendiklerimize dayanır. Bu özellikler işbirlikçi yapıların oluşmasını sağlar.

Bu fikirlerin uzun bir soyağacı vardır. 1949’da Kanadalı psikolog Donald Hebb, beynin tutarlı düşünceler üretme yeteneğinin nöronal aktivitenin uzaysal-zamansal orkestrasyonundan kaynaklandığını öne sürmüştü. Hücre topluluğu adı verilen ayrı, birbirine sıkı sıkıya bağlı aktif nöron grubunun, bir düşünce veya duygu gibi ayrı bir zihinsel varlığı temsil ettiğini varsayıyordu. Ancak bu fikirlerin olgunlaşması uzun zaman aldı. Bunun en önemli nedeniyse beyindeki sinyalleri aynı anda ölçmedeki teknik sınırlamalar ve deneysel sinirbilimin bilgisayar bilimi, matematik ve fizik gibi diğer disiplinlerden nispeten yalıtılmış olmasıydı.

Bir senfoni, nasıl hem tek tek enstrümanlardan hem de onların birlikte çalınmasından oluşuyorsa; beyin fonksiyonu da hem bölgelerin kendisinden hem de dinamik etkileşimlerinden ortaya çıkar. Bilim insanları, karmaşık zihinsel süreçleri, her bir enstrümanı ayrı ayrı dinleyerek bir senfoniyi anlayamayacağımız gibi, ayrı ayrı beyin bölgelerini inceleyerek anlayamayacağımızı keşfediyorlar.

Büyüleyici olansa beyin bölgelerinin zaman içinde örtüşmesi ve değişmesidir. Tıpkı bir kemanın bir anda yaylı çalgıların parçası olup daha sonra küçük bir enstrüman topluluğuna katılması gibi, beyin bölgeleri aynı anda birden fazla ağa katılabilir ve gerektiğinde rollerini değiştirebilir. (…) Bu esneklik, beynin sınırlı sayıda bölge kullanarak bu kadar geniş bir karmaşık davranış yelpazesini nasıl destekleyebildiğini açıklamaya yardımcı olur.

Algı, biliş, eylem, duygu ve motivasyon gibi kategoriler yalnızca giriş ders kitaplarının başlıkları değildir, aynı zamanda psikologların ve sinirbilimcilerin zihin ve beynin organizasyonunu nasıl kavramsallaştırdıklarını da yansıtır. Beyni, belirli bir zihinsel aktivite türünü destekleyen süreçler için tercihleri ​​olan bölgelere ayırmaya çalışırlar. (…) Birçok sinirbilimci tarafından benimsenen zihin-beyin ayrıştırılması, modüler yapıdadır. Buradaki modülerlik, beynin, birlikte çalışan ancak ayrı işlemler gerçekleştiren bir makinedeki farklı parçalar gibi, her biri belirli zihinsel işlevleri ele alan uzmanlaşmış, nispeten bağımsız bileşenlerden veya modüllerden oluştuğu fikrini ifade eder. (…)

Beyin bölgeleri, birden fazla ağla dinamik olarak ilişki kurarak mevcut taleplere göre bir araya gelen ve dağılan koalisyonlar oluşturur. Bu etkileşimsel karmaşıklık, işlevlerin ayrı modüllerde yerelleştirilmediği, bunun yerine çok bölgeli birleşimler arasında merkezi olmayan koordinasyondan ortaya çıktığı anlamına gelir. Bu etkileşimlerin sonucunda meydana gelen özellikler, bireysel bileşenlere indirgenemez ve bu da beynin karmaşık, çok katmanlı doğasını anlamada katı bir modüler anlayışın sınırlarını gösterir.

Beyin neden bu kadar dolanıktır?

Ve dolayısıyla insan yapımı sistemlerden neden bu kadar farklıdır? Beyinler, izole edilmiş bilişsel veya duygusal sorunları çözmek için değil, canlıların karşılaştığı zorluklara uyarlanabilir yanıtlar sunmak, hayatta kalmayı ve üremeyi desteklemek için evrimleşmiştir. Bu bağlamda, kökenleri hayvan davranışının incelenmesinden kopuk olan sinirbilim ve psikolojinin zihinsel kelime dağarcığı (dikkat, bilişsel kontrol, korku vb.) bile sorunlu teorik temeller sağlar. Bunun yerine, evrimsel düşüncelerden ilham alan yaklaşımlar, beyin yapısı ve işlevi arasındaki ilişkileri çözmek için daha fazla imkân sunar.

Dolanık beynin etkileri sağlıklı ve sağlıksız beyin süreçlerinin anlaşılması için önemlidir. Bilim insanları genellikle tek ve benzersiz bir psikolojik sorun kaynağı arar. Örneğin, anksiyete veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) aşırı aktif bir amigdalanın sonucudur; depresyonun serotonin eksikliğinden kaynaklandığı düşünülür vb. Ancak burada açıklanan fikirlere göre, psikolojik durumların tek bir nedene indirgenemeyeceğini kabul etmeliyiz.

Anksiyete, TSSB, depresyon vb. sistem düzeyindeki varlıklar olarak görülmelidir. Birden fazla beyin bölgesini kapsayan çeşitli beyin devrelerinde değişiklikler söz konusudur. Doğrudan bir sonuç olarak, sağlıklı veya sağlıksız durumlar duygusal, motivasyonel veya bilişsel olarak görülmemelidir. Bu tür bir sınıflandırma yüzeyseldir; anatomik ve işlevsel beyin organizasyonundan kaynaklanan iç içe geçmeyi ihmal eder. (…)

Sonuç olarak, karmaşık zihin-beyin süreçleri için basit açıklamalar aramayı bırakmamız gerekiyor. Dolanık beyin görüşünün belki de en genel çıkarımı şu: Beynin işlevleri, sığırcıkların dansı gibi, tek tek bileşenlerden daha karmaşık ve daha gizemlidir.”

Bu yazı ilk kez 29 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Luiz Pessoa’nın Aeon internet sitesinde yayımlanan “The entangled brain” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://aeon.co/essays/how-the-human-brain-is-like-a-murmuration-of-starlings

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Beynin dağınık senfonisi: Düşünceler nereden geliyor?

Beyin nasıl çalışır? Bir makine gibi mi? Yoksa bir sığırcık sürüsünün koreografik dansı ya da bir senfoni gibi mi? “Dolanık Beyin” nedir ve beyin süreçlerinin anlaşılmasında nasıl bir rol oynar?

Sinirbilimi ve psikolojinin en önemli sorularından biri kuşkusuz beynin nasıl çalıştığıdır ve elbette bu soruya yanıt vermek için tarih boyunca pek çok yaklaşım ortaya atılmıştır. Maryland Nörogörüntüleme Merkezi direktörü, Biliş ve Duygu Laboratuvarı baş araştırmacısı ve Dolanık Beyin kitabının yazarı psikoloji profesörü Luiz Pessoa, Aeon internet sitesinde yayımlanan yazısında kitabıyla aynı adı taşıyan kavramdan yola çıkarak karmaşık zihin-beyin süreçleri için neden basit açıklamalardan uzaklaşmamız gerektiğini anlatıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Binlerce sığırcık akşam gökyüzünde uçarak desenler oluşturduğunda, koreografi tek bir kuşa ait değildir. Her kuş en yakınındakiyle basit kurallarla etkileşime girer. Ancak bu etkileşimler yırtıcılara ve çevresel değişikliklere hızla yanıt verebilen karmaşık, eşgüdümlü bir dans ortaya çıkarır. Karmaşık davranışların merkezi kontrolden değil, etkileşimlerin kendisinden kaynaklandığı bu aynı ortaya çıkış ilkesi, doğada ve insan toplumunda da görülür. (…)

Yukarıdaki örnek, birbirine son derece bağlı sistemlerin temel bir özelliğini vurgular: Bileşenlerin zengin etkileşimi, indirgemeci yaklaşımlara karşı koyan özellikler ortaya çıkarır. Görünüşte ilgisiz alanlarda belirgin olan bu ortaya çıkış ilkesi, çağımızın anlaşılması en zor gizemlerinden birini incelemek için güçlü bir mercek sağlar: Beynin nasıl çalıştığı.

Ortaya çıkış fikri, ‘dolanık beyin’ adını verdiğim kavramı geliştirmem için bana ilham verdi: Beyni, işlevlerin belirli alanlardan ziyade dağıtılmış örtüşen ağlardan ortaya çıktığı, etkileşimsel açıdan karmaşık bir sistem olarak anlama ihtiyacı. (…)

Karmaşıklık bilimi, kolektif davranışları kolektif özelliklere yol açan, birçok etkileşimli bileşenden oluşan sistemleri inceleyen disiplinlerarası bir alandır. Bu fenomenler, tek tek parçaları izole bir şekilde analiz ederek tam olarak açıklanamaz. Ekosistemler, ekonomiler veya beyin gibi sistemler, doğrusal olmayan dinamikler, uyarlanabilirlik, kendi kendini örgütleme ve çoklu mekânsal ve zamansal ölçekleri kapsayan ağ etkileşimleri ile karakterize edilir.” (…)

Beynin bağlantısal organizasyonunun etkileri nelerdir?

Yazar, yoğun yol ağının, beynin bilgiyi nasıl işlediği ve davranışı nasıl kontrol ettiği konusunda dikkate değer bir esnekliğe olanak tanıdığını belirtiyor: “Her türden sinyal birden fazla şekilde değiştirilebilir ve entegre edilebilir. Tüm bu potansiyel karışım, zihni ve beyni geleneksel olarak ‘algı’, ‘biliş’, ‘duygu’ ve ‘eylem’ gibi basit etiketler açısından düşünme biçimimize güçlü bir şekilde meydan okur. Beyin organizasyonunun ikinci bir ilkesi de standart görüşü zorlar: Son derece dağıtılmış işlevsel koordinasyon.

Roma İmparatorluğu’nun başarısı için kritik öneme sahip olan yolları, dünyayı yaklaşık iki kez dolaşacak kadar genişti. Askeri uygulamalara ek olarak yol ağı, ticaret ile kültürel ve idari entegrasyonu da destekliyordu. İmparatorluğun farklı bölgeleri arasındaki bu ekonomik ve kültürel ilişkiler ve koordinasyon, cursus publicus olarak bilinen fiziksel altyapı tarafından sürdürülüyordu. Aynı şekilde, beyinde anatomik alanın (yollar) ötesine, işlevsel özelliklere (Roma İmparatorluğu’nun farklı bölgeleri arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkiler gibi) bakmamız gerekiyor. (…) Beyinde, bölgeler arasındaki ortak işlevlerin göstergesi olan sinyal ilişkilerini, tıpkı Roma İmparatorluğu’nun ayrı bölgeleri arasındaki kültürel alışverişleri ortak eserler veya dil kalıpları yoluyla tespit etmeye benzer şekilde belirleriz. (…)

Beyinden geçen otoyolları ve sinyallerin merkezi sinir sistemi boyunca davranışsal olarak alakalı ilişkileri nasıl kurduğunu düşündüğümüzde önemli bir içgörüye ulaşırız. Son derece birbirine bağlı bir sistemde, işlevi anlamak için, tek tek beyin bölgeleri açısından düşünmekten uzaklaşmamız gerekir. İşlevsel birim, yaygın kanının aksine beyin alanı düzeyinde bulunmaz. Bunun yerine, sığırcıkların dansının kuşların kolektif davranışından tek bir desen oluşturması gibi, birden fazla beyin bölgesine dağılmış nöron topluluklarını düşünmemiz gerekir.

Bir orkestranın karmaşık bir müzik parçasını nasıl çalıştığını düşünün. Yaylı çalgılar bölümü farklı gruplara ayrılabilir, bazı kemanlar bir pasaj için üflemeli çalgılara katılırken diğerleri çellolarla birlikte çalar. Daha sonra, bu gruplar tamamen farklı bir pasaj için değişir. Beyin de benzer bir şekilde çalışır: Sabit bölgeler yerine, yaptığımız, düşündüğümüz veya hissettiğimiz şeye göre bir araya gelen ve dağılan esnek kümeler oluşturur. Bu, beynin kapsamlı fiziksel bağlantıları ve bölgeler arasındaki eşgüdümlü aktivite hakkında öğrendiklerimize dayanır. Bu özellikler işbirlikçi yapıların oluşmasını sağlar.

Bu fikirlerin uzun bir soyağacı vardır. 1949’da Kanadalı psikolog Donald Hebb, beynin tutarlı düşünceler üretme yeteneğinin nöronal aktivitenin uzaysal-zamansal orkestrasyonundan kaynaklandığını öne sürmüştü. Hücre topluluğu adı verilen ayrı, birbirine sıkı sıkıya bağlı aktif nöron grubunun, bir düşünce veya duygu gibi ayrı bir zihinsel varlığı temsil ettiğini varsayıyordu. Ancak bu fikirlerin olgunlaşması uzun zaman aldı. Bunun en önemli nedeniyse beyindeki sinyalleri aynı anda ölçmedeki teknik sınırlamalar ve deneysel sinirbilimin bilgisayar bilimi, matematik ve fizik gibi diğer disiplinlerden nispeten yalıtılmış olmasıydı.

Bir senfoni, nasıl hem tek tek enstrümanlardan hem de onların birlikte çalınmasından oluşuyorsa; beyin fonksiyonu da hem bölgelerin kendisinden hem de dinamik etkileşimlerinden ortaya çıkar. Bilim insanları, karmaşık zihinsel süreçleri, her bir enstrümanı ayrı ayrı dinleyerek bir senfoniyi anlayamayacağımız gibi, ayrı ayrı beyin bölgelerini inceleyerek anlayamayacağımızı keşfediyorlar.

Büyüleyici olansa beyin bölgelerinin zaman içinde örtüşmesi ve değişmesidir. Tıpkı bir kemanın bir anda yaylı çalgıların parçası olup daha sonra küçük bir enstrüman topluluğuna katılması gibi, beyin bölgeleri aynı anda birden fazla ağa katılabilir ve gerektiğinde rollerini değiştirebilir. (…) Bu esneklik, beynin sınırlı sayıda bölge kullanarak bu kadar geniş bir karmaşık davranış yelpazesini nasıl destekleyebildiğini açıklamaya yardımcı olur.

Algı, biliş, eylem, duygu ve motivasyon gibi kategoriler yalnızca giriş ders kitaplarının başlıkları değildir, aynı zamanda psikologların ve sinirbilimcilerin zihin ve beynin organizasyonunu nasıl kavramsallaştırdıklarını da yansıtır. Beyni, belirli bir zihinsel aktivite türünü destekleyen süreçler için tercihleri ​​olan bölgelere ayırmaya çalışırlar. (…) Birçok sinirbilimci tarafından benimsenen zihin-beyin ayrıştırılması, modüler yapıdadır. Buradaki modülerlik, beynin, birlikte çalışan ancak ayrı işlemler gerçekleştiren bir makinedeki farklı parçalar gibi, her biri belirli zihinsel işlevleri ele alan uzmanlaşmış, nispeten bağımsız bileşenlerden veya modüllerden oluştuğu fikrini ifade eder. (…)

Beyin bölgeleri, birden fazla ağla dinamik olarak ilişki kurarak mevcut taleplere göre bir araya gelen ve dağılan koalisyonlar oluşturur. Bu etkileşimsel karmaşıklık, işlevlerin ayrı modüllerde yerelleştirilmediği, bunun yerine çok bölgeli birleşimler arasında merkezi olmayan koordinasyondan ortaya çıktığı anlamına gelir. Bu etkileşimlerin sonucunda meydana gelen özellikler, bireysel bileşenlere indirgenemez ve bu da beynin karmaşık, çok katmanlı doğasını anlamada katı bir modüler anlayışın sınırlarını gösterir.

Beyin neden bu kadar dolanıktır?

Ve dolayısıyla insan yapımı sistemlerden neden bu kadar farklıdır? Beyinler, izole edilmiş bilişsel veya duygusal sorunları çözmek için değil, canlıların karşılaştığı zorluklara uyarlanabilir yanıtlar sunmak, hayatta kalmayı ve üremeyi desteklemek için evrimleşmiştir. Bu bağlamda, kökenleri hayvan davranışının incelenmesinden kopuk olan sinirbilim ve psikolojinin zihinsel kelime dağarcığı (dikkat, bilişsel kontrol, korku vb.) bile sorunlu teorik temeller sağlar. Bunun yerine, evrimsel düşüncelerden ilham alan yaklaşımlar, beyin yapısı ve işlevi arasındaki ilişkileri çözmek için daha fazla imkân sunar.

Dolanık beynin etkileri sağlıklı ve sağlıksız beyin süreçlerinin anlaşılması için önemlidir. Bilim insanları genellikle tek ve benzersiz bir psikolojik sorun kaynağı arar. Örneğin, anksiyete veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) aşırı aktif bir amigdalanın sonucudur; depresyonun serotonin eksikliğinden kaynaklandığı düşünülür vb. Ancak burada açıklanan fikirlere göre, psikolojik durumların tek bir nedene indirgenemeyeceğini kabul etmeliyiz.

Anksiyete, TSSB, depresyon vb. sistem düzeyindeki varlıklar olarak görülmelidir. Birden fazla beyin bölgesini kapsayan çeşitli beyin devrelerinde değişiklikler söz konusudur. Doğrudan bir sonuç olarak, sağlıklı veya sağlıksız durumlar duygusal, motivasyonel veya bilişsel olarak görülmemelidir. Bu tür bir sınıflandırma yüzeyseldir; anatomik ve işlevsel beyin organizasyonundan kaynaklanan iç içe geçmeyi ihmal eder. (…)

Sonuç olarak, karmaşık zihin-beyin süreçleri için basit açıklamalar aramayı bırakmamız gerekiyor. Dolanık beyin görüşünün belki de en genel çıkarımı şu: Beynin işlevleri, sığırcıkların dansı gibi, tek tek bileşenlerden daha karmaşık ve daha gizemlidir.”

Bu yazı ilk kez 29 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Luiz Pessoa’nın Aeon internet sitesinde yayımlanan “The entangled brain” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://aeon.co/essays/how-the-human-brain-is-like-a-murmuration-of-starlings

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x