Bilindiği üzere 26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) 31 Ekim’de başladı. İskoçya’daki zirve 12 Kasım 2021’de sona eriyor. Tüm dünya, burada iklim konusunda atılacak adımlara odaklanmış durumda. Beklenti ise yüksek.
Liderler Zirvesi’nde konuşan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, Paris İklim Anlaşması’ndan sonraki 6 yılın kayda geçen en sıcak yıllar olduğunu belirtip, “Net bir seçim yapmalıyız. Ya biz onu durdururuz ya da o bizi durduracak” diye konuştu.
COP26’da yapılan bir sürpriz açıklama ise gündeme oturdu. Çin ile ABD’nin son dönemde yaptığı nadir ortak açıklamalardan biriydi bu zira. İki taraf da Paris Anlaşması’nda belirlenen, küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefine ulaşmak için birlikte çalışma konusunda kararlı olduklarını duyurdu.
İşte tam da bu sırada, Portland Üniversitesi, Pamplin İşletme Fakültesi öğretim üyesi Doç. Elena Bernard, sırtını NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden Jonas Jägermeyr’in araştırmalarına dayayarak, iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda ekili tarım alanlarını nasıl etkileyeceğini, ne tür sonuçlara yol açacağını, bilimsel içerikli yayınlar yapan wissenschaft.de sitesindeki yazısında tartışıyor.
Yazıdan bazı bölümleri aktarıyoruz:
“Atmosferde giderek artan sıcaklıklar, değişen yağış düzenleri ve daha fazla CO2 salınımı, iklimlerin değişmesine neden oluyor. Bitkilerin büyüme ve gelişimini çeşitli şekillerde etkiliyor. Araştırmacılar, bu konuda birçok çalışma yapıyor. Bu çalışmalardan birinde, yeni nesil iklim modelleri kullanılmış. Böylelikle tahmin edilen iklim değişikliklerinin mısır, soya, buğday ve pirinç verimini nasıl etkileyebileceği gözlemlenmiş. Bu sayede bazı sonuçlara ulaşılmış. Ancak sonuçlar iç açıcı değil. Önceki tahminlerden çok daha karamsar bir tablo gözler önünde.
Mısırda ciddi verim kaybı yaşanacak
Araştırmanın sonucuna göre, önümüzdeki yirmi yıl içinde, özellikle mısırda ciddi verim kayıplarının yaşanması bekleniyor. Öte yandan buğday, başlangıçta ek ekim alanlarından ve atmosferdeki daha fazla CO2 salınımından da yararlanabilecek gibi görünüyor.
Kuraklık ve sel gibi olağanüstü hava olaylarının daha olası hale gelmesi nedeniyle iklim değişikliği zaten tarımsal verimliliği çoktandır etkiliyor. Ancak artan sıcaklıklar belirli ürünlerin yetiştirilebileceği bölgeleri değiştiriyor. Atmosferdeki artan CO2 konsantrasyonları bitkilerin büyümesini etkiliyor.
Daha önce, başka araştırmacılar da iklim değişikliklerinin mahsul verimini ve dolayısıyla dünya nüfusunun gelecekteki beslenmesini nasıl etkileyeceği konusunda çeşitli tahminlerde bulunmuşlardı. Ancak hemen hemen hepsi büyük belirsizliklerle doluydu. Bu son araştırma ise daha somut veriler sunuyor.
Farklı iklim senaryoları
Söz konusu araştırmada, New York’taki NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden Jonas Jägermeyr liderliğindeki bir ekip, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin en son iklim modellerini, mahsullerin farklı iklim koşullarına ne kadar önemli tepki verdiğini gösteren simülasyonlarla birleştirdi. Bununla birlikte, mısır, soya, buğday ve pirinç için Jägermeyr ve meslektaşları, yüzyılın sonuna kadar hasatların farklı iklim senaryolarında nasıl gelişebileceğini de modellediler. Ortaya çıkarılan bu modellemeler, öncekilerden çok daha kesin olduğundan, gelecekteki mahsul verimini tahmin etmedeki istatistiksel belirsizlik de önceki çalışmalara göre daha düşük oldu. Araştırmacılar, sonuçlarını olabildiğince güvenilir kılmak için iklim ve hasat modellerinin çok sayıda farklı kombinasyonunu kullanarak hesaplamalarını yaptılar.
Jägermeyr, ‘Öngörülen mahsul verimlerinin, önceki nesil iklim ve 2014 hasat modellerinin tahminlerine kıyasla temelde bu kadar değişeceğini beklemiyorduk’ diye bir açıklamada bulundu. Daha önce, daha az kesin olan modeller, mısır veriminin büyük ölçüde sabit kalacağını ve hatta muhtemelen biraz artacağını öne sürerken, mevcut çalışma, en kötü durumda verimlerin yüzyılın sonuna kadar yüzde 24’e kadar düşebileceği sonucunu ortaya koydu. Jägermeyr elde edilen bu sonuç neticesinde, ‘bunun dünya çapında ciddi sonuçları olabilir’ diyor. Diyor, çünkü üretim hacimleri açısından, mısır şu anda dünya çapında en önemli tahıl ve dünyanın birçok bölgesinde gıda güvenliği için çok önemli.
Başlangıçta buğday üretiminde artış gözlemlenebilir
Araştırmalar, dünyanın en önemli ikinci tahılı olan buğdayın daha iyimser bir görüntü sergilediğini gösteriyor. Tahminler, gelirde yüzde 18’e varan bir artış olabileceğini varsayıyor. Araştırmacılar, ‘Bunun nedeni, buğdayın atmosferdeki daha yüksek CO2 içeriğinden mısırdan daha fazla yararlanabilme yeteneği olduğu ve küresel ısınmanın yeni ekim bölgeleri açmasıdır’ diye açıklıyor. Bununla birlikte, daha fazla CO2 salınımı ve daha yüksek sıcaklıklar nedeniyle buğday bitkilerinin hızlandırılmış büyümesinin sadece olumlu olmadığı da belirtilmeli. Çünkü bitki çok hızlı büyürse daha az besin depolayabilir. Tahıllarını daha hızlı üretir, ancak daha küçük kalırlar ve böylece daha az besin değerine sahip olurlar. Ayrıca, modellere göre, buğday verimi sadece yüzyılın ortalarına kadar artış göstermekte ve daha sonra kısmen su mevcudiyetinin azalması nedeniyle tekrar düşmekte.
Pirinç ve soya açısından modellemelerde ise netlik oranı çok daha düşük. Bazı bölgelerde verimin düşecek ve diğerlerinde artacak olmasından dolayı, küresel üretimin yüzyıl boyunca sadece cüzi oranda değişmesi muhtemel olarak görülüyor. Mısır ve buğdayda ise değişikliklerin düşünülenden daha hızlı gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
Bu konuda araştırmaya dahil olmayan Göttingen Üniversitesi’nden Reimund Rötter ise şöyle bir açıklamada bulundu: Çalışma, iklim etkilerinin risk değerlendirmesi için kritik bir ölçü olarak ortaya çıktığı zaman noktasını belirliyor. Çalışma, mısırdaki küresel olumsuz verimlilik değişikliği için Ortaya Çıkış Zamanının (TCIE) 2032’den itibaren gerçekleşebileceğini gösteriyor. Ilıman iklimler için ise bu tarih 2037’den itibaren hesaplanıyor. Bu ‘en kötü durum’ bilgisi benim açımdan yeni.
Zaman daralıyor
Bu çalışmada aynı şekilde yer almayan Bonn Üniversitesi’nden Matin Qaim ise iklim değişikliği sorunlarının tarım için getirdiği zorlukların üstesinden gelebilmemiz açısından çok az zaman kaldığını söylüyor: Hızlı ve kararlı hareket etme baskısı büyük ölçüde artmıştır. Önemli değişiklikler olmadan bile, bölgesel arz darboğazları ve açlığın ortaya çıkması sadece an meselesidir.
Tarım ekonomisi profesörü olan Qaim sözlerini şöyle sürdürüyor: Bu konuda birincil öncelik, iklim değişikliğini elimizden geldiğince durdurmak olmalıdır. Ancak aynı zamanda tarım için uyum stratejilerini hızla geliştirmeli ve uygulamalıyız.
Yeşil genetik mühendisliği
Jägermeyr ve meslektaşları, mevcut çalışmada bu tür adaptasyon stratejilerini dikkate almamışlar. Bu yönden bakılacak olursa, Qaim’in bakış açısından, diğer şeylerin yanı sıra, yeşil genetik mühendisliği, değişen iklim koşullarıyla başa çıkabilecek bitkileri zamanında üretme fırsatı sunabilir. İşte bu bakış açısıyla, şöyle bir yorumda bulunmuşlar: Gen makası gibi yeni yetiştirme yöntemleri, bitkileri ısıya, kuraklığa ve diğer iklimsel streslere hızlı ve hedefli bir şekilde daha dayanıklı hale getirmeye yardımcı olabilir. Burada yaygın önyargıları hızla aşmalıyız, çünkü bu teknolojiler tarımda sürdürülebilirliğe ve dayanıklılığa katkıda bulunmak için büyük bir potansiyel sunuyor.
Kaynak: Jonas Jägermeyr (NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü, New York) ve diğerleri, Doğal Besinler, doi: 10.1038 / s43016-021-00400-y
Bu yazı ilk kez 12 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.
https://www.wissenschaft.de/erde-klima/wie-der-klimawandel-ernten-beeinflusst/