“İklim değişikliği”, karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik olarak tanımlanır.
Biyoçeşitlilik ise bir ekosistem, biyom veya tüm Dünya’da bulunan yaşam formlarının çeşitliliğidir.
İnsanların yaşamlarını sürdürebilmesi için yaşadıkları çevrede, temiz su ve havanın, verimli toprakların, besinlerin ve diğer gereksinimlerinin karşılandığı, kullanacağı çeşitli maddelerin bulunması gerekir.
Kanada York Üniversitesi’nde Siyaset Felsefesi Profesörü İdil Boran ve Londra Zooloji Topluluğu Koruma Biyolojisi Profesörü Nathalie Pettorelli tarafından kaleme alınan ve The Conversation web sitesinde yayımlanan makalede, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi arasında ortak bir çalışma programının oluşturulması gerektiği öne sürülüyor ve bu hususta atılabilecek adımlar ele alınıyor.
Yazının öne çıkan bazı kısımlarını paylaşıyoruz:
“Dünya, iklim koşullarındaki emsali görülmemiş değişimler ve biyolojik çeşitlilikteki ciddi kayıplarla karşı karşıya ve insanlık risk altında. Dünya ikliminin bozulması ve yaban hayatının hızla yok olması birbiriyle iç içe geçmiş durumda, ancak hükümetlerin bu krizlere verdiği tepkiler bu ikisi arasındaki derin bağlantıları göz ardı ediyor.
İklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla mücadelede ortak bir yaklaşım için yıllardır çağrılar yapılıyor, ancak bugüne kadar eşgüdümlü küresel politika hâlâ geliştirilemedi.
Journal of Applied Ecology’de yayınlanan son makalemizde, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi kapsamında ortak bir çalışma programının en iyi yaklaşım olduğunu savunuyoruz.
Makalemiz ayrıca bu ortak programın nasıl oluşturulabileceğine dair bir konsept, ele alınması gereken konuların türüne ilişkin fikirler ve başarılı bir uygulama için öneriler sunuyor.
Doğa temelli çözümler
Doğa temelli çözümler (NbS) “toplumsal sorunları etkili ve adapte edilebilir bir şekilde ele alan, aynı zamanda insan refahı ve biyolojik çeşitlilik faydaları sağlayan doğal veya değiştirilmiş ekosistemleri korumaya, sürdürülebilir bir şekilde yönetmeye ve restore etmeye yönelik eylemler” olarak tanımlanır. İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik gündemleri arasındaki sinerjiyi teşvik etmek için bir yol olarak kabul edilirler.
Doğa temelli çözümler, birçok hükümetin bunları iklim planlarına entegre etmesiyle birlikte büyük ilgi görüyor. Örneğin Kanada hükümeti, bu stratejilere olan bağlılığını gösteren Doğa Temelli İklim Çözümleri programını uygulamaya koydu.
Bununla birlikte, doğa temelli çözümlerin uygulanması risksiz değil. Doğa temelli çözümlerin uygulanmasıyla ilgili belirsizlikler ve zorluklar bulunurken, biyolojik çeşitlilik ve insanlar için faydalarına ilişkin kanıtlar sınırlı kalıyor.
Örneğin, bir doğa temelli çözüm türü olan hızlı ağaçlandırma ve yeniden ormanlaştırma uygulamaları karbon tutulumunu artırabilir, ancak aynı zamanda yaban hayatına ve ekosistem direncine zarar verebilir. Ayrıca yerli halkların ve yerel toplulukların haklarına saygı gösterilmesinde de eksiklikler olabilir. Buna rağmen, ne Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi ne de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi şimdiye kadar doğa temelli çözümün doğa ve insanlar için oluşturabileceği kritik riskleri yeterince ele almadı.
Eşgüdümlü bir küresel politikaya duyulan ihtiyaç
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi, bu konularda kanıt sağlamak ve gerekli değişiklikleri yönlendirmek için çok önemli platformlar. Ancak birbirinden bağımsız olarak çalışmaya devam edemezler. Biyoçeşitlilik ve iklim değişikliği gündemleri arasında daha yüksek düzeyde entegrasyon, uygulamadaki mevcut açıkları gidermek, çeşitli eylemlerle ilgili riskleri belirlemek ve ele almak ve dünya çapında iklim, doğa ve insanlara fayda sağlayan politikaları koordine etmek için gereklidir.
Şu an için, biyolojik çeşitliliğin korunması ve iklim değişikliğinin azaltılması ve adaptasyonunu eşit derecede destekleyen bir çevre gündemini ilerletmeye adanmış bir platform yok. Ayrıca, doğa temelli çözümler gibi yaklaşımlar ve bunların uygulanmasına ilişkin kanıt ve sorunları değerlendirmeye adanmış bilimsel bir platform da yok. Bu birbirinden kopuk yaklaşımın biyolojik çeşitliliği koruması veya iklim değişikliği krizine uygun maliyetli çözümler sunması olası değil.
Her iki Sözleşme de anlaşmalarının birbirine bağlı olduğunun farkında ve ortak çalışmaya başladılar. Kasım 2023’te Dubai’de düzenlenen COP28’de (2023 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı) bir işbirliği bildirisi yayınlandı. Ancak, sadece gönüllü eylemlerden eşgüdümlü uygulamaya geçmek için somut bir politika çerçevesine ihtiyaç var.
Uygulamadaki açıkların giderilmesi
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi arasındaki ortak bir program, Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi ve Paris Anlaşması ile ilgili kilit konuları kapsamalı ve küresel iklim ve biyoçeşitlilik hedeflerinin uyumlu hale getirilmesi için birden fazla işleve hizmet etmelidir. Özellikle, aşağıdakiler yapılmalıdır:
1. Ortak hedeflere ulaşılması için Ulusal Biyoçeşitlilik Stratejileri ve Eylem Planları ile Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkıların uyumlu hale getirilmesinin denetlenmesi,
2. Teknik uzman diyaloglarının düzenlenmesi,
3. Biyoçeşitliliğe zarar veren iklim eylemlerinin belirlenmesi ve iki sözleşme arasında işleyebilecek tutarlı koruma tedbirlerinin uygulamaya konulması,
4. Program önceliklerini ilerletmek için ülkeler, yerel yönetimler, devlet dışı aktörler, Yerli Halklar ve yerel topluluklar tarafından yürütülen çabaların görünürlüğü ve tanınması için bir platformun oluşturulması,
5. GBF ve Paris Anlaşması’nın ortak hedeflerine yönelik ilerlemenin izlenmesine yönelik yöntemlerin geliştirilmesi için bir merkez teşkil etmesi.
Böyle bir ortak çalışma programının etkili olabilmesi için, çalışmalarının yürütülmesiyle ilgili mali, teknik ve kapasite ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik SMART (Spesifik, Ölçülebilir, Ulaşılabilir, Konuyla İlgili, Zamana Bağlı) bir plan geliştirmesi gerekecektir. Bu çalışmanın sonuçları, diğer hususların yanı sıra, örneğin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi eylem gündemlerinin uyumlu hale getirilmesini kolaylaştırarak, biyoçeşitlilik ve iklim konusunda kritik ve hızla gelişmekte olan gönüllü eylemler alanını bilgilendirebilir. Ayrıca, ülkelerin iki sözleşme kapsamındaki hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için küresel finansman kuruluşlarına rehberlik sağlayabilir.
Kaçırılmaması gereken bir politika fırsatı
Bu yılın ilerleyen günlerinde dünya liderleri iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla ayrı ayrı mücadele etmek üzere iki küresel sözleşme için bir araya gelecek. Ekim ayında Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi, COP16 (2024 Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Konferansı) için Kolombiya’nın Cali kentinde toplanacak. Bir hafta sonra, Kasım ayında, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi COP29 (2024 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı) için Bakü, Azerbaycan’da toplanacak.
Yaklaşan bu taraflar konferansları, mevcut yönetişim boşluğunu gidermek, uygulama sorunlarını ele almak ve iklim ve biyoçeşitlilik eylemlerinde yenilik ve sinerjiyi teşvik etmek için ortak bir çalışma programı oluşturma fırsatı sunuyor.”
Bu yazı ilk kez 4 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.