Gezegenimiz tehlikeli bir rotada ilerliyor ve bunda insan faktörünün etkisi büyük. Astrofizikçi ve kozmolog Martin Rees ile uzay bilimci, NASA’ın eski yöneticilerinden Charles F. Kennel, Nautilus internet sitesindeki yazılarında insanın Dünya’ya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı Sanayi Devrimi’den beri devam eden ve edecek olan bu sürecin, yani Antroposen döneminin ortaya çıkardığı zorlukları ve bunlarla başa çıkmak için bireysel, ulusal ve küresel ölçekte, birden fazla nesli kapsayacak dönüşümler gerektiğini anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Dünyamız 45 milyon asırdır, insanlar ise birkaç bin yıldır var. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyıl, türümüzün sayısının çok yüksek olduğu ve gezegenimizin kolektif olarak yağmalanma riski ile karşı karşıya kalacağı kadar enerji ve doğal kaynak talep ettiği ilk yüzyıl. Gelecek nesilleri doğal dünyanın harikaları ve güzelliğinden mahrum bırakmamanın etik bir zorunluluk olduğu ise su götürmez. (…) Dolayısıyla yaşantılarımızda büyük bir dönüşüm yapmamız gerekiyor, yani enerjimizi nasıl elde edeceğimizi ve kendimizi nasıl besleyeceğimizi yeniden düşünmeliyiz. Bu, genç nesil için ilham verici bir meydan okumayken, insanlığın ve aslında dünyadaki tüm yaşamın geleceği için çok önemli bir yatırım. Öte yandan tüm ülkelerde öncelik sıralamasında ciddi bir yeniden düzenleme, hem bireysel tutumlarda hem de kamu politikalarında değişim gerektiriyor.
Antroposen (İnsan Çağı)
Dünya üzerindeki tüm canlı organizmalar, yeni bir dünyaya yolculuk yapan birer yolcudur. İnsanlar Dünya’nın yüzeyini o kadar değiştirdiler ki, geleceğin jeologları zamanımızı Dünya tarihinde yeni bir dönem olarak görecekler. Paul Crutzen, bu durumu tanımlamak için yeni bir kelime icat etti: Antroposen. Jeolojik kayıtlardaki diğer dönemler arasındaki geçişler gibi, buna da büyük türlerin yok oluşları eşlik edebilir ki, bu da çok şaşırtıcı olmasa gerek. Zira yarım yüzyıldan fazla bir süredir bilim, iklim değişikliğinin medeniyetimizde kolay onarılamayacak bir bozulma yaratacağı konusunda uyarıyor.
Dünya çapında onlarca yıldır yapılan açıklamalar, gezegenimizi geri döndürülemez iklim felaketinin eşiğine yaklaşmaktan kurtaramadı. İklim değişikliği eyleminin aciliyetini reddetmenin, nihai olarak küresel “müştereklerin trajedisi”ne varması çok mümkün. (…) Ekonomistler şimdi, iklim istikrarı için gerekli (ama yeterli olmayan) koşul olan sıfır karbon emisyonlu bir toplum yaratmak için küresel ekonominin önümüzdeki 30 yıl içinde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunuyorlar.
Antroposen’in zorlukları ekonomi ve teknolojinin ötesine geçiyor. Sıfır karbon, toplumu ekoloji, gıda güvenliği veya halk sağlığına yönelik ölümcül tehditlerden kurtarmaz. Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, yaşamaya elverişli bir çevre ve adil bir toplum için gereksinimleri dengelemeye yönelik şimdiye kadar başlatılmış en kapsayıcı girişim. Dini otoriteler, özellikle Papa Francis, yalnızca insani değerlerin dönüşümünün hem sürdürülebilirlik için ekolojik koşulları hem de toplumun istikrarı için gerekli olan sosyal adaleti üreteceğini öne sürüyor.
Antroposen Krizi
Dünya gezegeni tehlikeli bir rotada. Toplumun Antroposen dinamiklerine gecikmeli olarak uyum sağlaması; küresel, bölgesel ve yerel insan güvenliğine yönelik riskleri artırdı. Riskler kuvvetli yollarla gerçekleştikleri takdirde kapsamlı bir kriz tehdidi ortaya koyuyorlar.
Antroposen Krizi, muhtemelen dünya nüfusunun zirve yaptığı zamanlarda en şiddetli halini alacak ki, BM nüfus bilimcilerine göre bu, yüzyılın sonundan önce gerçekleşecek. Bu nedenle, kaynak tüketimi ve eko-çevresel sistemler üzerindeki stres maksimum olduğunda ve aşırı iklim olayları ekolojileri en savunmasız hallerindeyken vurduğunda risk altındaki insan sayısı en fazla olacak.
Hâlihazırda bariz olduğunu düşündüğümüz tehditler, o sırada etkileşime girme ve art arda gelme olasılığı en yüksek olan tehditler olacağından, bugün yapmaya çalıştığımız gibi onlarla teker teker uğraşma lüksümüz olmayacak.”
Gezegen temsili
Yazarlar, dünya uluslarının Antroposen dinamiklerinin ortaya çıkardığı zorluklarla başa çıkmak için ekonomilerini birden fazla nesli kapsayacak şekilde dönüştürmesi gerektiğini vurguluyor:
“Antroposen kelimesi, küresel toplumun yapmayı seçtiği ile gezegendeki eko-çevresel sistemlerin nasıl evrimleştiği arasında maddi bir nedensel ilişkiyi ifa eder. (…) Şimdi görevimiz, gezegen çapında tanıdık bir yerel temsiliyet biçimi uygulamak. Bu zamanında uygulanabilseydi de trajik bir sonuç kaçınılmaz olmayabilirdi. İnsan temsilinin gezegen ölçeğine sahip olma olasılığı bile, Antroposen düşüncesinin etik bir boyutu olduğu anlamına gelir. Küresel toplumun yapmayı seçtiği, sonraki nesilleri besleyen eko-çevresel sistemleri şekillendirir.
Politika ve diplomasi ne kadar önemli olursa olsun, küresel temsil nihayetinde her gün milyarlarca insan tarafından yapılan milyarlarca mikro-seçimin (en azından biraz) fedakâr eylem lehine olmasını gerektirir. İnsan iradesinin hizalanıp hizalanamayacağı, kolektif düşüncemizin netliğine ve bu düşünceyi uygulama niyetinin ne kadar iyi organize edildiğine bağlı. Kişiler olarak, birbirimizin psikolojilerindeki farklılıklara son derece duyarlıyız. Harekete geçmenin veya hareketsizliğin birçok durumsal nedeni olduğunu biliyoruz. Ancak nüfusları harekete geçirenin veya hareketsiz kılanın ne olduğunu sorduğumuzda, çok sayıda insan için neyin ortak olduğunu bilmemiz gerekiyor.”
İnsan doğasının ikiliği
Yakın tehditlere verdiğimiz yanıt, insan zihninin düşünce biçimine dayanır. İnsanların kalpleri ve zihinleri, idleri ve egoları, bilinçaltları ve bilinçleri vardır. Bu yeni bir fikir değil. Antik Yunan filozofları, Shakespeare ve Freud, duygu ve akılcılığın insan dikkatini çekmek için rekabet içinde olduğunu anlamışlardı. İnsan düşüncesinin ikili doğası, kurumsal ifadesini Batı toplumlarında iki meclisli yasama organlarında ve kilise ile devletin ayrı otoritelerinde bulmuştur. Yeni olan, psikoloji ve sinirbilimdeki modern araştırmaların bu eski anlayış için tür çapında bir temel oluşturmasıdır. Dünyadaki her insanın iki sinir devresi sistemi vardır; psikolog Daniel Kahneman, bunlara Sistem 1 ve 2 diyor. Sistem 1, şimdinin isteklerini, korkularını ve algılarını işlerken, Sistem 2 bunları gelecekteki eylemlere rehberlik eden kavramlar halinde düzenler.
Kalbin ve zihnin uyumu, eylemin öncüsüdür. İnsanlar genellikle kısa vadeye ve anlık deneyimlerine odaklanır; bu, sürdürülebilirliğin doğasında var olan zaman kayması caydırıcılığının üstesinden gelmeyi zorlaştırır: Belirsizliklerle dolu bir gelecekte yaşayan, tanımadığımız insanları korumak için mevcut iyilik halini riske atmaya direniyoruz. Çocukları eğitiyor, torunlara bakıyoruz, hayır kurumlarına bağış yapıyor ve burada ve şimdi değer verdiğimiz eserleri koruyoruz. Kişisel fedakârlık ancak bu kadar ileri gider, bundan iki yüzyıl sonra bazı yabancı ailelerin torunlarına yetecek kadar değil. Gelecekte gerçekleşecek riskleri dengelemek için neden mevcut refahı riske atalım? Sadece bir kere yaşıyoruz; kalbimiz de bu oyunda yok.
Nesiller arası fedakârlık
Akıllıca tecrübe edilen nesiller arası fedakârlık, insanlığın gezegendeki geleceğini korur. Siyasi, endüstriyel ve finansal liderler bu şekilde, geçmişteki emsaller kadar gelecekteki sonuçları da dikkate alarak kararlar alır. Teknolojiler ve kurumlarda yerleşik gelecek sorumluluğuyla şimdiki zaman, geleceği güçlendirir. Gelecek, olumlu beklentilerle doludur ve çocuklarımıza bıraktığımız dünya hakkındaki suçluluğumuz hafifler. Toplumun ilerleyebileceğine inanıyoruz. 19’uncu yüzyılda köleliğin ve 20’nci yüzyılda sömürgeciliğin ortadan kalkması; görünüşte inatçı, çatışan çıkarlara rağmen yeni sosyal normların benimsenmesinin mümkün olduğunu, ancak çatışan çıkarları çözmenin birkaç nesil sürdüğünü ve çözümün asla mükemmel olmadığını gösteriyor.
Nesiller arası fedakârlık, insanların torunlarının kendileri gibi yaşayacaklarına inandıkları Avrupa Ortaçağının katedral inşa eden işçilerine daha kolay geliyordu. Bilim Devrimi’nden sonra değişimin hızı arttı ve şimdi gelecek neslin nasıl düşündüğünü hayal etmek zor. Yine de bazı kurumlar nesiller arası değişimde ayakta kaldı. (…) Kahneman’ın Sistem 1’ini harekete geçiren yöntemler (karizma, feragat, sanat, ikonografi, ritüel, rütbeler, bayramlar, kozmoloji, hikâye, mit) fedakâr davranışı motive etmek için kullanılır. 21’inci yüzyılın Jeanne d’Arc’ı olan Greta Thunberg’in seküler kanonizasyonunda, gezegen adına konuşlandırılmış bir Sistem 1 tekniği görüyoruz. Benzer şekilde Dünya Günü de Antroposen Çağı’nın ilk yeni bayramı.
Toplumun, gezegenin sürdürülebilirlik mücadelesinin doğasında var olan zaman kayması caydırıcılığının üstesinden gelmek için sosyal ve psikolojik kaynakları bir araya getirip getiremeyeceğini önceden bilmemiz pek olası değil. Kahneman, “iklim değişikliği konusunda başarıya giden bir yol olmadığını” düşünüyor. Karşıt görüş, son iki nesilde yaşam beklentisinde, dünya ekonomik refahında ve toplumsal refahta önemli artışları belgeleyen iktisatçı Thomas Piketty ve psiko-dilbilimci Stephen Pinker tarafından ileri sürülüyor. Diplomasi de Soğuk Savaş’ın ilerlemesini engellemişti. Eğer bunları yaptıysak, bu görüşe göre, aklımızı verdiğimiz takdirde uyum içinde bir toplum ve gezegen yaratabiliriz. Sosyal iyilik hali, Antroposen çağının başlangıcında ilk sırada gelmiş olabilir, ancak şimdi yeniden dengelenme zamanı.
Gezegensel siber medeniyet
Dünya çağındaki bilgi ve hisler ağı (Web), yeryüzündeki hemen her insanı içine çekiyor. İnsanların topluca düşünmesine yardımcı olmak için çok uygun görünen bir teknoloji, bireysel düşünme şeklimizi yansıtıyor: Web, Kahneman’ın Sistem 1 ve 2’sinde iletişim kurma kapasitesini geliştirdi. Sosyal medya, duygu ve tutumları ortaya çıkarmak için akılcı mühendisler tarafından tasarlanmış bir iletişim platformu kullanıyor. Hisler taşıyan fikirleri yayma kapasitesi, iyi ya da kötü eylemi teşvik etme gücünü de beraberinde getiriyor.
Sosyal medya, dünyanın herhangi bir yerindeki arkadaşlar ve meslektaşlarla etkileşime olanak tanıyor, ancak bir dezavantajı var: Toplumun uyumsuzlarını ahlaksız eylemlere yönlendirmek için öngörülemeyen bir güce sahip ve aşırılık yanlılarının görüşlerini kolayca yaymalarına ve ‘sahte haberler’ üretmelerine izin veriyor.
Web’in duygusal durumları iletmesini sağlayacak teknolojiler henüz erken aşamada. Akıllı telefonların terleme, elektriksel aktivite veya nörotransmiterler gibi ruh hali göstergelerini algılayabildiğini hayal edin; hissetme durumunun biyofiziksel göstergeleri, kelimelere ve görüntülere emojilerden daha güvenilir bir şekilde eşlik ederdi. (…) Antroposen uygarlığının yanı sıra Antroposen’in ilk yaratımı olan Web’in küresel temsiliyeti organize etme kapasitesini geliştirdiğini ummalıyız.
Antroposen Krizi’nin ötesinde
Bir gezegenin nasıl kurtarılacağına dair bir reçeteler kitabı, indirilecek sihirli bir kontrol listesi yok. Web, nesiller arası karar alma sürecini kabul ederek üzerine düşeni yapsa bile, kararlar yanlış oluşturulduğunda, pek faydası olmayacaktır. İnsanlığın Sistem 1 ve Sistem 2 kapasitelerinin her ikisi de zorlanacaktır. Neyse ki, kriz koşullarının sonsuza kadar sürmesi gerekmiyor. Nihai Antroposen stres faktörü olan küresel nüfusun bu yüzyılda zirveye çıkması bekleniyor. Devam eden demografik geçiş sürecinden sürdürülebilir bir toplumun ortaya çıkması halinde insanlar daha uzun bir geleceğe bakabilir.
Ne yazık ki bilim, mevcut gezegensel çevreyi koruyacağımızı garanti edemiyor. Doğal sistemlerde, türlerin yok olması, okyanusların asitlenmesi, deniz seviyesinin yükselmesi, kutuplardaki buz kaybı, permafrost erimesi gibi görünüşte insanın tersine çevirme kapasitesinin ötesinde olan geçişler sürüyor.
Son derece görünür felaketlerin ortasında ilerlemeyi ayırt etmek zordur, ancak aksiliklerin ötesine bakarak tatmin edici bir çözüme yaklaşan eğilimleri güçlendirebiliriz. Tatmin edici olmaları, tatmin edecekleri anlamına gelmez; hayatta kalan farklı bir gezegen olacak, ancak onu inşa eden organizmalar için sürdürülebilir bir gelecek sağlayacak.”
Gezegensel bilinç
Yazarlar, Dünya üzerindeki yaşama yönelik tehditlerin sihirli bir şekilde ortadan kalkmasını bekleyemeyeceğimizi, ancak bunların istikrara kavuşturulabileceğini söylüyor:
“Böylesi bir mutlu gelecekte torunlarımız, gezegenlerini, istikrardan küçük sapmaları algılayan ve kontrolden çıkmalarını engelleyen durumsal farkındalık sistemleriyle donatacaklardır.
Farkındalık ağları, uzun bir gelecek göz önüne alındığında dikkatli bir zekâya dönüşebilir. Gezegenin ve toplumun değişen durumlarının sürekli farkındalığını sentezleyen ve içgüdüsel olarak uyarlanabilir müdahaleleri çoğaltan bir ağlar ağı hayal edilebilir. Bu, bilincin bir özelliğidir. Çağdaş bilim, bilincin, zekâ barındıran gezegenlerin evriminde doğal bir aşama olup olmadığı konusunda sessizdir, çünkü böyle bir başka gezegen bilmiyoruz. Eğer bildiğimiz bir örnek olsaydı, hayatta kalan gezegensel bilinçlerin vicdanlarının olup olmadığını sorabilirdik.”
Bu yazı ilk kez 2 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.