Teknoloji tarihinde bazı anlar vardır ki yalnızca yenilik getirmekle kalmaz, gerçekliğin doğasını da değiştirir. Yapay zekâ; zihinsel işlerde devrim yaratırken, şimdi sıra insansı robotlarla bedensel işlerde devrim yaratmaya geldi. Çin ve ABD arasındaki teknoloji rekabeti, artık sadece dijital dünyada değil, fiziksel dünyada da yaşanıyor.
Modern teknoloji ekosisteminde insansı robotlar, yapay zekânın sınırlarını genişletmek ve fiziksel dünyada daha büyük teknolojik atılımlar yapabilmek için kritik bir rol oynuyor. Çin, devasa üretim kapasitesiyle insan benzeri makineleri hızla hayata geçirirken, ABD yapay zekânın “beynini” şekillendiriyor. Ancak teknoloji tarihi bize gösterdi ki, üstünlük asla kalıcı değil. Tıpkı DeepSeek-R1’in OpenAI’yi sarsması gibi, bir gecede değişen dengeler, hangi ülkenin geleceğe şekillendireceğini belirleyecek.
University College London ve Georgetown Üniversitesi’nde yeni teknolojiler ve teknoloji politikaları üzerine araştırmalar yapan nörolog Nicholas Wright, Foreign Policy internet sitesinde yayımlanan yazısında ekonomi ve teknoloji dünyasındaki bu yeni güç savaşını anlamak için insansı robotların gelişimini, yapay zekâ ile nasıl bir etkileşim içinde olduğunu ve bu rekabetin küresel dengeleri nasıl değiştirebileceğini inceliyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Geçtiğimiz haftalarda Çin’in geliştirdiği DeepSeek-R1 adlı yapay zekâ modeli, OpenAI’nin en yeni modellerine yakın bir performansı çok daha düşük maliyetle sunarak piyasaları altüst etti ve ABD borsasında 1 trilyon dolarlık bir değer kaybına yol açtı.
Bu gelişme, ABD ile Çin arasındaki teknoloji yarışının ne kadar sıkı geçtiğini ve dengenin ne kadar hassas olduğunu bir kez daha gösterdi. Ancak bu iki teknoloji devi sadece ChatGPT ve DeepSeek-R1 gibi yapay zekâ modelleri için yarışmıyor; aynı zamanda yeni bir hedefin de peşindeler: İnsan benzeri gövdeye, başa, kollara ve bacaklara sahip insansı robotlar.
Yapay zekânın hızlandırdığı robot sektörü
2022’den bu yana üretken yapay zekâdaki ilerlemeler, insansı robotların gelişimini hızlandırdı ve bu süreç giderek daha da ivme kazanıyor. Ağustos 2024’te Pekin’de düzenlenen Dünya Robot Konferansı’nda 27 farklı insansı robot modeli tanıtıldı. Bundan birkaç ay önce Nvidia’nın CEO’su Jensen Huang, insansı robotları kontrol etmek için geliştirilen yeni bir temel model duyurmuştu. Şu an için bu robotlar gerçek dünyada her ortamda verimli çalışamasa da, Amazon’un depolarında ve Mercedes-Benz ile BMW’nin fabrikalarında kullanılmaya başlandılar bile. Goldman Sachs, insansı robot pazarının 2035’e kadar 38 milyar dolara ulaşacağını öngörürken, Citibank 2050’ye kadar 648 milyon insansı robotun hayatımıza gireceğini tahmin ediyor.
Robot, karmaşık görevleri otomatik olarak yerine getirebilen herhangi bir makinedir. Fabrikalardaki robot kollar, otonom araçlar veya askeri dronlar gibi pek çok farklı biçimde olabilir. Peki, insansı robotları bu kadar özel kılan ne? Aslında iki temel neden var ve bunlar birbirini besleyen bir döngü yaratıyor. Birincisi, insanlara ait araçları kullanabilen ve bizim dünyamızda işlev görebilen robotlar için devasa bir pazar potansiyeli. İkincisi, yapay zekâ mevcut veri sınırlarına dayandıkça, insansı robotlar yapay zekânın kendisini geliştirmesi için yeni bir yol sunuyor. Böylesine büyük bir hedef söz konusuyken, dünyanın iki süper gücünün, birbirine denk iki rakibin bu yarışta her avantajı kovalaması hiç şaşırtıcı değil.
İnsansı form sadece robotların bizim dünyamızda daha rahat hareket etmesini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda onları daha verimli hale getirmenin de yolunu açıyor. Örneğin, insan gibi düz bacaklarla yürümek, birçok robotun bükülü bacaklarla yürüyüşüne kıyasla çok daha az enerji harcıyor. İnsan elleri ise başlı başına bir mühendislik harikası. Evrim bize olağanüstü bir hassasiyet ve beceri kazandırdı; bu yüzden dilden görsel algıya, Turing testinden Go gibi strateji oyunlarına kadar yapay zekâ genellikle insan yetenekleriyle kıyaslanıyor. Önceki nesil robotlar genellikle böcekler ya da köpekler gibi basit canlılardan ilham alıyorlardı. Ancak günümüzde dil ve planlama gibi alanlarda kaydedilen yapay zekâ ilerlemeleri, insansı robotları teknolojik gelişimin en büyük hedeflerinden biri haline getiriyor.
İnsansı robotların hayatımıza tam anlamıyla girmesi hemen gerçekleşmeyecek. Amazon Alexa gibi yapay zekâ sistemlerinin geniş çapta benimsenmesi yıllar aldı. Ancak insansı robotların sunduğu avantajlar o kadar büyük ki, teknoloji ilerledikçe devasa bir pazar oluşuyor. Üstelik bu dönüşüm yalnızca robotların yaygınlaşmasıyla sınırlı değil; insansı robotlar, yapay zekânın kendisini de yeni bir seviyeye taşıyabilir.
İnsansı robotlarda veri atılımı fırsatı
Yapay zekâ, 2012’de bilgisayarlı görme alanında yaşanan büyük ilerlemeye kadar uzun yıllar büyük bir gelişme göstermedi. O sıçramanın gerçekleşmesi, yapay zekânın eğitilmesi için devasa bir görsel veri kümesi gerektiriyordu. 2022’de ChatGPT ile üretken yapay zekâ büyük bir aşama kaydetti ve bu kez eğitimin temelini internetten toplanan devasa veri kümeleri oluşturdu. Her iki gelişmede de güçlü donanım ve gelişmiş algoritmalar kritik rol oynadı, ancak asıl belirleyici unsur veri oldu.
Bugün yapay zekâ modellerinin eğitimi için kolayca erişilebilen veri kaynaklarının neredeyse tümünü kullanmış durumdayız. Peki, bundan sonra büyük bir sıçrama sağlayacak veri nereden gelecek? Simüle edilen veriler yardımcı olabilir, ancak gerçek dünyadan gelen verilere de ihtiyaç var. İşte bu noktada insansı robotlar devreye giriyor; fiziksel dünyada nasıl hareket edileceğini öğrenmek için devasa, gerçek hayata dayalı veri kümeleri sağlayabilirler.
Robotlar fiziksel bir varlığa sahip. Günümüz yapay zekâsı, robotlara hem metinleri anlayabilen (ChatGPT gibi), hem çevreden veri toplayabilen (kamera ve mikrofon aracılığıyla), hem de kendi sensörlerinden bilgi alabilen (örneğin, robot elindeki eklemlerin konumu) yetenekler kazandırıyor. Tek bir bebeğin bile ‘dış dünyayı algılamak’ için ne kadar büyük miktarda veri topladığı şaşırtıcı.
Yapılan bir araştırmada, bir bebeğin başına yerleştirilen kameradan alınan görüntü ve ses kayıtlarıyla bir yapay zekânın birçok kelimeyi ve kavramı öğrenebildiği görüldü. Üstelik bebeğin ya da bir robotun çevresiyle etkileşime girerek yaptığı hareketler, dünyanın nasıl işlediğine dair çok daha zengin bir veri seti oluşturuyor. Tüm bu farklı veri kaynaklarını bir araya getirmek, yapay zekânın yanlış çıkarımlar yapmasını da azaltabilir; çünkü mesela ayağınızı bir yere çarptığınızda, bu doğrudan fiziksel gerçeklikle bir temas anlamına gelir.
İnsansı robotlar, insanlardan öğrenebilme yetenekleri sayesinde büyük bir avantaja sahipler. Nvidia’nın GR00T projesi de tam olarak insansı robotların insan hareketlerini gözlemleyerek ve insan operatörler eşliğinde pratik yaparak öğrenmesini sağlayacak yapay zekâ modelleri geliştirmeyi hedefliyor. İnsanların bir görevi nasıl gerçekleştirdiği, insansı robotlara doğru cevapları sunarak daha hızlı ve etkili bir şekilde eğitim almalarını sağlıyor.
Bu süreç özellikle Moravec’in paradoksu nedeniyle kritik bir öneme sahip. Zira insanların zorlandığı bazı görevler (örneğin, satranç) yapay zekâ için nispeten kolay olabilirken, gündelik hayatta basit görünen işler (örneğin, bir gömleği askıya asmak) yapay zekâ için son derece karmaşık olabiliyor. İnsanlar için sezgisel olan bu tür hareketler, robotlara gerçek dünyada daha verimli hareket etmeyi öğretebilir. Ayrıca robotların insan formunda olması, onları eğitmeyi de kolaylaştırıyor. Hareketlerimizi doğrudan gösterebilir, yaptıkları işlere geribildirim vererek öğrenme süreçlerini hızlandırabiliriz.
Birbirini besleyen yapay zekâ ve robot döngüsü
Bu öğrenme süreci, milyonlarca insansı robotun aynı anda eğitim görmesiyle devasa bir ölçekte gerçekleşebilir. Böylece insansı robotları teknoloji dünyasında bu kadar büyük bir rekabet konusu haline getiren iki temel unsur, kitlesel üretim ve yapay zekâ, birbirini besleyen bir döngü oluşturuyor. Daha fazla robot; insanlarla etkileşime girdikçe, yapay zekâ için daha fazla veri üretiliyor. Daha fazla veri, daha gelişmiş yapay zekâ modellerine yol açıyor. Daha gelişmiş yapay zekâ ise robotların yeteneklerini artırarak onların daha fazla iş üstlenmesini sağlıyor. Böylece bu döngü kendi kendini besleyerek hız kazanıyor.
İnsansı robotların küresel ölçekteki bu yarışında Çin ve ABD farklı güçlü yönlere sahip. Her biri bu döngünün farklı bir aşamasında avantajlı. Çin seri üretimde, ABD ise yapay zekâ alanında öne çıkıyor.
Çin’in en büyük avantajı, büyük ölçekli üretim kapasitesi. Dünyanın seri üretim süper gücü olan Çin, tek başına, en büyük dokuz üretici ülkenin toplamından daha fazla üretim yapıyor. Bazı robotik sektörlerde ise açık ara lider. Örneğin 2023’te DJI, dünya genelindeki dron kullanıcılarının yüzde 70’ine tek başına tedarik sağladı. Otonom taksilerde de Çin’in ABD ile başa baş olduğu görülüyor. Çin’in devasa elektrikli araç üreticileri de sürücü destek yazılımlarına büyük yatırımlar yaparak otomobillerini, Çinli bir otomotiv sektörü yöneticisinin de dediği gibi ‘tekerlekler üzerinde bir robot’ haline getirmeye çalışıyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ‘yeni nesil üretim gücü’ olarak tanımladığı öncelikli alanlardan biri de robotik. 2022’de dünyada kullanıma giren endüstriyel robotların yarısından fazlası Çin’deydi. Çin, bu yıl küresel ölçekte öncü bir inovasyon ekosistemi kurmayı planlıyor. 2027’ye kadar ise insansı robotları üretim süreçlerine entegre etmeyi, yaygın bir şekilde kullanmayı ve toplumsal hayatın her alanına sokmayı hedefliyor.
ABD’nin en büyük avantajı ise Nvidia gibi teknoloji devleri, girişimcilik ekosistemi ve üniversiteleri. Çin’in üretim kapasitesine yetişemese de ABD’nin güçlü olduğu nokta, yapay zekâ destekli robotları daha hızlı geliştirebilmesi. Bir insansı robotun yazılımı, yani ‘beyni’, toplam değerinin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturuyor ve Çin’de en ileri yapay zekâ sistemlerinde hâlâ büyük ölçüde Nvidia çipleri kullanılıyor. ChatGPT bir Amerikan şirketi tarafından geliştirildi ve yapay zekâ alanında en çok atıf alan araştırmaların büyük bölümü hâlâ ABD’den çıkıyor. Üstelik müttefik ülkeler de bu yarışta kritik bir rol oynuyorlar. İngiltere, yapay zekâ araştırmalarında en çok atıf alan üçüncü ülke konumundayken; İsviçre, Almanya ve Japonya dünyadaki endüstriyel robot üretiminin büyük kısmını gerçekleştiriyorlar.
Ancak bu denge değişebilir. ABD, geçmişte yarı iletken çip ve endüstriyel robot üretiminde öncüydü, ancak zamanla bu alanlarda geriledi. Çin’in geliştirdiği DeepSeek-R1 modeli, ABD’nin yapay zekâdaki üstünlüğünün sarsılmaz olmadığını gösteriyor. İnsansı robotlarda liderlik yarışı, önümüzdeki on yılın en büyük teknoloji rekabetlerinden biri olabilir.”
Bu yazı ilk kez 11 Şubat 2025’te yayımlanmıştır.
![](https://fikirturu.com/storage/2019/h03/fikirturulogo_312x312.jpg)