Neden uzay nesli yetiştirmek zorundayız?

Uzay çalışmalarında her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Teknoloji öngörülemeyen bir hızla gelişirken hâlâ en önemli değer, insan kaynağı. Uzay nesli yetiştirmenin yolu ne? Halit Mirahmetoğlu yazdı.

Jules Verne meşhur Ay’a Seyahat adlı eserini 1865 yılında yazdı. Uzay aracı Apollo 11 ile gerçekten Ay’a gidilmesi için ise 100 yılı aşkın bir süre geçmesi gerekiyordu. 24 Temmuz 1969’da, Dünya’ya dönüş yolunda olan Apollo 11’den son televizyon yayını gerçekleştirildi ve Ay’a ilk ayak basan insan unvanını almış astronot Neil Armstrong şunları söyledi:

“Yüzyıl önce Jules Verne Ay’a yolculuk üzerine bir kitap yazmıştı. Verne’in hayalindeki Columbiad adlı uzay gemisi, Florida’dan havalanmış ve Ay’a yolculuğunu tamamladıktan sonra Pasifik Okyanusu’na inmişti. Günümüz ‘Columbia’sı yarın aynı Pasifik Okyanusu’nda gezegenimiz Dünya ile buluşmak üzere ilerlerken, bu yolculuğun mürettebatı olan bizlerin bazı duygu ve düşüncelerini sizlerle paylaşmasının doğru olacağını düşündük…” Elbette bu yayın ekran başındakilerin hafızalarına kazındı.

Uydu haberleşmesi açısından ilk kullanılabilir konsept ise Arthur C. Clarke’ın Dünya dışı röleler: Roket istasyonları tüm dünyaya radyo kapsaması sağlayabilir mi? (Extra-Terrestrial Relays: Can Rocket Stations Give Worldwide Radio Coverage?) başlıklı 1945 yılında yayınlanan makalesiyle başladı. Sonraları başarılı bir bilimkurgu yazarı olarak nam salacak olan Clarke, makalesinde, Dünya yüzeyinden 35 bin 786 km yüksekliğindeki bir uydunun dünyanın dönüşü ile aynı hızda hareket edeceğini öne sürmüştü. Bu sayede uydunun dünyada hep aynı noktaya bakacağı ve antenin yönünü değiştirmeden sürekli iletişim kurulabileceğini iddia ediyordu. Clarke, bahsi geçen makalesinde, yer eş zamanlı (Geostationary orbit) yörüngede eşit aralıklı üç uydunun, neredeyse dünyanın her yerinde radyo kapsama alanı sağlayabileceğini dile getiriyordu.

Uzay Çağı: Eskiyle yeninin ebediyen ayrılması

Makale yazıldığında Rusya’nın Gzhatsk (sonradan Gagarin olarak değiştirildi) şehri yakınlarındaki Klushino Köyü’nde, Yuri Alekseyeviç Gagarin isminde bir çocuk her şeyden habersiz çiftlik işlerinde ailesine yardımcı oluyordu. Sonraki yıllarda bir Rus Yak savaş uçağının evlerinin yakınlarındaki bir tarlaya zorunlu iniş yaptığına tanık olması kaderini değiştirdi. Pilotların madalyalarla kaplı üniformalarından çok etkilenerek pilot olmaya karar verdi. İlk solo uçuşunu yaptığı 1955 yılına gelindiğinde ise uzay çalışmaları hızlanmıştı.

4 Ekim 1957 tarihinde, Sputnik uydusunun yörüngeye yerleştirilmesiyle Uzay Çağı ve uzay yarışı başlamış oldu. Endişeli Amerikalılar, radyoları başında “bip, bip” seslerini dinlerken, uydu tam tepelerinden geçiyordu. Sonraları “Sputnik Sendromu” olarak da adlandırılacak tehdidin bu kadar yakınlarında olmasına NBC spikeri “işittiğiniz ses eskiyle, yeniyi ebediyen ayırıyor” yorumunu yapıyordu.

Giderek artan uzay yarışı artık herkesin gözünü uzaya çevirmesine sebep olmuştu. Bugün 1957 sonrasında doğan kuşağı “Uzay Nesli” olarak adlandırıyoruz. Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, uzaya ulaşmanın bir hayalin ötesinde “zorunluluk” olarak algılandığı ve bu amaçla toplumsal desteğin arttığı bir nesilden bahsediyoruz.

İlk stratejik başarı: “Haydi gidelim!”

Sovyetler’in ilk uyduyu başarılı bir şekilde yörüngeye koymasının ardından gözler yarıştaki diğer hedeflere çevrildi. Şüphesiz bir insanın yörüngeye yerleştirilmesi en stratejik başarı olacaktı. 1,57 metre boyu ve 68 kilo ağırlığıyla Gagarin, zorlu eğitimlerdeki 19 kozmonot adayını geride bırakmayı başardı.

12 Nisan 1961 günü, saat 06:07’de Baykonur Uzay Üssü Kozmodrom1 fırlatma platformundan Vostok1 uzay kapsülü ile Uzay’a gönderildiği sırada son sözü “Haydi Gidelim!” oldu. 108 dakikalık turunu tamamladıktan sonra Rusya’nın Saratov vilayeti üzerinde Vostok kapsülünden fırlatma koltuğu ile kendini fırlattı ve paraşütle yere inmeyi başardı.

Parlak turuncu renkli giysisi ve büyük beyaz kaskı ile paraşütünü toplarken bir çiftçi ve kızı korkulu gözlerle kendisine bakıyordu. Onlara, “Korkmayın, ben de vatandaşınızım, Uzay’dan geldim, Moskova’yı aramak için bir telefon bulmalıyım” dedi.

Moskova’ya telefon ulaştığında artık Gagarin bir kahramandı. 1962’de yarbay, 1963’de albaylığa terfi ettirildi. Sovyet propagandasını yapmak için pek çok ülkeye ziyaretler gerçekleştirdi. Heykelleri yapıldı; adı binalara, okullara, gemilere verildi. Ay’ın arka yüzündeki 265 km’lik bir kratere resmî olarak ismi verildi.

Uzay’ın toplumda ilgi ve hayranlıkla karşılanması karşısında Soğuk Savaş’ın tüm gizliliği içerisinde yarış devam ettirildi.

Rekabet yerine daha kârlı olan iş birliği

Hem rakibinin yaptığını takip edip hem de ondan daha iyisini yapmak için uğraşan ekiplerin, istihbarat servisleri yardımıyla çok aktif çalıştığı yıllarda uzay çalışmalarına milyarlarca dolar aktarıldı.

1969’da Ay’a ayak basılması ile ABD lehine dengesi bozulan yarışta, ülkeler iş birliğinin herkesin avantajına olduğunu fark ettiler. Hem rakibin ne yaptığını öğrenmek hem de daha ucuza yapma düsturuyla ülkeler Uzay’ın ticari olarak kullanılması için kolları sıvadılar. 1951 yılında kurulan Uluslararası Astronotik Federasyonu (IAF) çok daha fazla ülkenin katılımıyla bilginin paylaşılması için etkinlikler organize etmeye başladı. 1975’de Sovyet Soyuz ve Amerikan Apollo kapsüllerinin yörüngede kenetlenme denemesinin başarılı olmasının ardından ise uluslararası iş birliği katlanarak artırıldı.

Uluslararası Uzay Üniversitesi (ISU) 1987’de keşif, araştırma ve dış uzayın barışçıl amaçlarla kullanılmasının arttılması amacıyla kuruldu. Üniversite 3I – International (Uluslararası) – Intercultural (Kültürlerarası) – Interdisiplinary (Disiplinlerarası) – üzerine inşa edildi.

Aynı bakış açısını önceleri Amerikan Skylab ve Sovyet Mir Uzay üsleri örneklerinde kendi başına yapmaya çalışan devletler, Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) ile bu prensiplerle iş birliğine gitti.

1998 yılında ilk modülünün atılmasını müteakip olarak genişleme sürecine başlayan Uluslararası Uzay İstasyonu bugün 19 milletten astronotun ziyaret edip beraber çalışma yaptıkları bir merkez olarak 90 dakikada bir Dünya çevresinde bir tur atıyor.

Uzay nesli yaratma çalışmaları

Merkezi Viyana’da olan Birleşmiş Milletler Dış Uzay Ofisi’nin (UNOOSA) sekretaryasını yürüttüğü UNISPACE III konferansında alınan bir karar ile Uzay Nesli Tavsiye Kurulu (SGAC) oluşturuldu. Bu kurulun amacı, 18-35 yaş arası gençlerin karar mekanizmalarına katılmalarının sağlanmasıydı.

Sürekli Gözlemci statüsü ile Uzay’ın Barışçıl Amaçlarla Kullanılması Komitesi (COPUOS) toplantılarına her milletten gencin katılarak SGAC aracılığıyla fikirlerini genel kurula taşımalarının önü açıldı.

Bugün gerçekleştirdikleri Uzay Nesli Kongreleri (SGC) başta olmak üzere uzay üzerine geniş bir spektrumda bilgi ve tecrübe paylaşımı yapılması için çalışmalarına devam ediyorlar.

Ülkeler uzay nesillerini beslemek için neler yapıyor?

Uzay’a ulaşımı olan ülkeler bunu ulusal gurur olarak çocuklara anlatmak için bilim-toplum faaliyetlerine uzun zamandır devam ediyor. Bilim ve Teknoloji Merkezleri Derneği (ASTC) verilerine göre, sadece ABD’nin Kaliforniya eyaletinde 40’ın üzerinde bilim merkezi bulunuyor. Havacılık ve Uzay alanında faaliyetlerini sürdüren merkezler yurt dışından da milyonlarca insan tarafından ziyaret ediliyor. Oluşturulan NASA markasının halk üzerindeki popülerliği Marslı1 filmi gibi halkla ilişkiler çalışmaları ile perçinlenmeye devam ediyor.

Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Japon Uzay Ajansı (JAXA) gönderdikleri her görev için bir kampanya tasarlıyor ve bunu başta çocuklar olmak üzere halkın geniş bir kesimine anlatmak için büyük bütçeler harcıyorlar.

Çin yakın zamanda gerçekleştirdiği Tiangong Uzay İstasyonu görevini bir festival havasında halkın beğenisine sundu. Long March roketine “İlahi Ok” adını vererek bilim ve teknolojide geldikleri yerin halk üzerindeki etkisini güçlendirdiler. Son olarak, Mars yüzeyine inmeyi başararak yeni nesle onlarca yıl feyz ve ilham alacakları bir hikâye verdiler.

Türkiye’de durum ne?

Ülkemizde TÜBİTAK önderliğinde başlanan Bilim Merkezi kurma çalışmaları sayesinde pek çok bilim merkezinin temeli atıldı. Kayseri, Konya, Bursa, Kocaeli, Elazığ ve Üsküdar gibi büyük bilim merkezlerinin dışında, gerek TÜBİTAK destekleri gerek yerel idarelerimizin çabaları ile hayata geçirilen onlarca bilim merkezi faaliyetlerine devam ediyor. Aynı zamanda Teknofest yarışmaları ile kısa zamanda kazanılan ilginin katlanarak artması için bu etkinliklerin uzun yıllar devam etmesi gerekiyor.

Yeni nesilleri “bilim ve teknoloji” ile haşır neşir etmenin kısa süreli bir çalışma ile mümkün olmadığı aşikâr. Hele konu “uzay” olunca, ilginin arttırılması için yapılacakların uzun dönemli stratejik planlar halinde devreye sokulması önem arz ediyor.

Uzay çalışmalarında en önemli hedef ne olmalı?

Kısa bir süre önce (13 Aralık 2018) hayata geçen Türkiye Uzay Ajansı bunu da göz önünde bulundurarak stratejik hedeflerini sıraladı. Ay’a gidilmesi, Uydu projeleri, Gökmen2 gönderilmesi gibi hedeflerin dışında bence en önemli hedef dokuz numaralı hedefti. “Uzay Farkındalığı ve İnsan Kaynağının Geliştirilmesi” başlığı altında tanımlanan bu hedef kapsamında uzay alanında etkin ve yetkin insan kaynağını geliştirmek amacıyla uzay farkındalığı oluşturulmasından bahsediliyor.

Çocukların ve gençlerin uzaya ilgisini yükselterek, bu alanda meslek seçmeye teşvik etmek, eğitimcileri gerekli bilgilerle donatmanın hedefler kapsamına alınması oldukça sevindirici.

Halk röportajlarında sıklıkla duyulan, “Dünya’daki işleri bitirdiler de, bir Uzay’a çıkmadığımız kalmıştı” serzenişinin, “Uzay’ın faydalarını biliyorum, ülkemin bu konudaki çalışmalarını tüm gönlümce destekliyorum” desteğine dönüştüğünü görmek için daha uzun süre bilim-toplum faaliyetlerine ara vermeden devam etmeliyiz. Çünkü, ancak Armstrong’un Ay üzerindeki ayak izi gibi kalıcı etkiler yaratarak bir uzay nesli yaratılabilir.

Evimizde uydu yayınları ile uluslararası kanalları izliyor, cep telefonlarımızdan arkadaşlarımıza GPS konum atıyoruz. Tarımda rekolte tahmini, doğal afetlere müdahale için planlama, şirket araçlarımızın ya da kuryemizin konumu, sınır güvenliği gibi sayısız alanda Uzay’ın nimetlerinden yararlanmaya devam ediyoruz. Bu uygulamaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elon Musk’ın başını çektiği Starlink uyduları ile yakın zamanda internet iletişimimizin bile ağırlıklı olarak uzaydan gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel.

Bütün bu gelişmeler ışığında, “uzay nesli” olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu! Gökyüzümüz açık olsun.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 31 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

  1. Özgün adı The Martian olan 2015 yapımı bilimkurgunun yönetmeni Ridley Scott…
  2. TDK’ya göre 2005 yılında Astronot’a karşılık dillendirilen Gökmen kelimesi aktif olarak kullanılmaktadır. Alanında Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ilk 5 merkezi arasındaki yer alan Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi (GUHEM), Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Önderliğinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın desteği, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve TÜBİTAK işbirliğinde hayata geçirildi.

Halit Mirahmetoğlu
Halit Mirahmetoğlu
Halit Mirahmetoğlu - Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu olan Mirahmetoğlu, Çin Beihang Üniversitesi’nde Uzay Çalışmaları alanında eğitim aldı. Yüksek lisansını Fransa’da International Space University’de ‘Uzay Proje Yönetimi’ üzerine yaptı. Halen Milli Savunma Üniversitesi Hezarfen Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü’nde doktora çalışmalarına devam ediyor. Yurt içi ve yurt dışında 4000 saati aşkın eğitim ve moderasyon tecrübesi bulunan Mirahmetoğlu Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, İçişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı gibi kurumların düzenlediği proje ve programlarda yer aldı, Uluslararası Astronotik Federasyonu, SGAC Uzay Nesli Tavsiye Kurulu gibi uluslararası kuruluşlarda da çeşitli üst düzey görevlerde bulundu. Türkiye’nin yüksek çözünürlüklü ilk yer gözlem uydusu olan Göktürk-1 projesinde Yönetim Danışmanı olarak görev üstlendi. Halen International Space University’nin mezunlar temsilcisi olarak mütevelli heyetinde yer alıyor ve Gökmen Uzay ve Havacılık Eğitim Merkezi - GUHEM A.Ş.'nin Genel Müdürlüğünü yürütüyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Neden uzay nesli yetiştirmek zorundayız?

Uzay çalışmalarında her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Teknoloji öngörülemeyen bir hızla gelişirken hâlâ en önemli değer, insan kaynağı. Uzay nesli yetiştirmenin yolu ne? Halit Mirahmetoğlu yazdı.

Jules Verne meşhur Ay’a Seyahat adlı eserini 1865 yılında yazdı. Uzay aracı Apollo 11 ile gerçekten Ay’a gidilmesi için ise 100 yılı aşkın bir süre geçmesi gerekiyordu. 24 Temmuz 1969’da, Dünya’ya dönüş yolunda olan Apollo 11’den son televizyon yayını gerçekleştirildi ve Ay’a ilk ayak basan insan unvanını almış astronot Neil Armstrong şunları söyledi:

“Yüzyıl önce Jules Verne Ay’a yolculuk üzerine bir kitap yazmıştı. Verne’in hayalindeki Columbiad adlı uzay gemisi, Florida’dan havalanmış ve Ay’a yolculuğunu tamamladıktan sonra Pasifik Okyanusu’na inmişti. Günümüz ‘Columbia’sı yarın aynı Pasifik Okyanusu’nda gezegenimiz Dünya ile buluşmak üzere ilerlerken, bu yolculuğun mürettebatı olan bizlerin bazı duygu ve düşüncelerini sizlerle paylaşmasının doğru olacağını düşündük…” Elbette bu yayın ekran başındakilerin hafızalarına kazındı.

Uydu haberleşmesi açısından ilk kullanılabilir konsept ise Arthur C. Clarke’ın Dünya dışı röleler: Roket istasyonları tüm dünyaya radyo kapsaması sağlayabilir mi? (Extra-Terrestrial Relays: Can Rocket Stations Give Worldwide Radio Coverage?) başlıklı 1945 yılında yayınlanan makalesiyle başladı. Sonraları başarılı bir bilimkurgu yazarı olarak nam salacak olan Clarke, makalesinde, Dünya yüzeyinden 35 bin 786 km yüksekliğindeki bir uydunun dünyanın dönüşü ile aynı hızda hareket edeceğini öne sürmüştü. Bu sayede uydunun dünyada hep aynı noktaya bakacağı ve antenin yönünü değiştirmeden sürekli iletişim kurulabileceğini iddia ediyordu. Clarke, bahsi geçen makalesinde, yer eş zamanlı (Geostationary orbit) yörüngede eşit aralıklı üç uydunun, neredeyse dünyanın her yerinde radyo kapsama alanı sağlayabileceğini dile getiriyordu.

Uzay Çağı: Eskiyle yeninin ebediyen ayrılması

Makale yazıldığında Rusya’nın Gzhatsk (sonradan Gagarin olarak değiştirildi) şehri yakınlarındaki Klushino Köyü’nde, Yuri Alekseyeviç Gagarin isminde bir çocuk her şeyden habersiz çiftlik işlerinde ailesine yardımcı oluyordu. Sonraki yıllarda bir Rus Yak savaş uçağının evlerinin yakınlarındaki bir tarlaya zorunlu iniş yaptığına tanık olması kaderini değiştirdi. Pilotların madalyalarla kaplı üniformalarından çok etkilenerek pilot olmaya karar verdi. İlk solo uçuşunu yaptığı 1955 yılına gelindiğinde ise uzay çalışmaları hızlanmıştı.

4 Ekim 1957 tarihinde, Sputnik uydusunun yörüngeye yerleştirilmesiyle Uzay Çağı ve uzay yarışı başlamış oldu. Endişeli Amerikalılar, radyoları başında “bip, bip” seslerini dinlerken, uydu tam tepelerinden geçiyordu. Sonraları “Sputnik Sendromu” olarak da adlandırılacak tehdidin bu kadar yakınlarında olmasına NBC spikeri “işittiğiniz ses eskiyle, yeniyi ebediyen ayırıyor” yorumunu yapıyordu.

Giderek artan uzay yarışı artık herkesin gözünü uzaya çevirmesine sebep olmuştu. Bugün 1957 sonrasında doğan kuşağı “Uzay Nesli” olarak adlandırıyoruz. Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, uzaya ulaşmanın bir hayalin ötesinde “zorunluluk” olarak algılandığı ve bu amaçla toplumsal desteğin arttığı bir nesilden bahsediyoruz.

İlk stratejik başarı: “Haydi gidelim!”

Sovyetler’in ilk uyduyu başarılı bir şekilde yörüngeye koymasının ardından gözler yarıştaki diğer hedeflere çevrildi. Şüphesiz bir insanın yörüngeye yerleştirilmesi en stratejik başarı olacaktı. 1,57 metre boyu ve 68 kilo ağırlığıyla Gagarin, zorlu eğitimlerdeki 19 kozmonot adayını geride bırakmayı başardı.

12 Nisan 1961 günü, saat 06:07’de Baykonur Uzay Üssü Kozmodrom1 fırlatma platformundan Vostok1 uzay kapsülü ile Uzay’a gönderildiği sırada son sözü “Haydi Gidelim!” oldu. 108 dakikalık turunu tamamladıktan sonra Rusya’nın Saratov vilayeti üzerinde Vostok kapsülünden fırlatma koltuğu ile kendini fırlattı ve paraşütle yere inmeyi başardı.

Parlak turuncu renkli giysisi ve büyük beyaz kaskı ile paraşütünü toplarken bir çiftçi ve kızı korkulu gözlerle kendisine bakıyordu. Onlara, “Korkmayın, ben de vatandaşınızım, Uzay’dan geldim, Moskova’yı aramak için bir telefon bulmalıyım” dedi.

Moskova’ya telefon ulaştığında artık Gagarin bir kahramandı. 1962’de yarbay, 1963’de albaylığa terfi ettirildi. Sovyet propagandasını yapmak için pek çok ülkeye ziyaretler gerçekleştirdi. Heykelleri yapıldı; adı binalara, okullara, gemilere verildi. Ay’ın arka yüzündeki 265 km’lik bir kratere resmî olarak ismi verildi.

Uzay’ın toplumda ilgi ve hayranlıkla karşılanması karşısında Soğuk Savaş’ın tüm gizliliği içerisinde yarış devam ettirildi.

Rekabet yerine daha kârlı olan iş birliği

Hem rakibinin yaptığını takip edip hem de ondan daha iyisini yapmak için uğraşan ekiplerin, istihbarat servisleri yardımıyla çok aktif çalıştığı yıllarda uzay çalışmalarına milyarlarca dolar aktarıldı.

1969’da Ay’a ayak basılması ile ABD lehine dengesi bozulan yarışta, ülkeler iş birliğinin herkesin avantajına olduğunu fark ettiler. Hem rakibin ne yaptığını öğrenmek hem de daha ucuza yapma düsturuyla ülkeler Uzay’ın ticari olarak kullanılması için kolları sıvadılar. 1951 yılında kurulan Uluslararası Astronotik Federasyonu (IAF) çok daha fazla ülkenin katılımıyla bilginin paylaşılması için etkinlikler organize etmeye başladı. 1975’de Sovyet Soyuz ve Amerikan Apollo kapsüllerinin yörüngede kenetlenme denemesinin başarılı olmasının ardından ise uluslararası iş birliği katlanarak artırıldı.

Uluslararası Uzay Üniversitesi (ISU) 1987’de keşif, araştırma ve dış uzayın barışçıl amaçlarla kullanılmasının arttılması amacıyla kuruldu. Üniversite 3I – International (Uluslararası) – Intercultural (Kültürlerarası) – Interdisiplinary (Disiplinlerarası) – üzerine inşa edildi.

Aynı bakış açısını önceleri Amerikan Skylab ve Sovyet Mir Uzay üsleri örneklerinde kendi başına yapmaya çalışan devletler, Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) ile bu prensiplerle iş birliğine gitti.

1998 yılında ilk modülünün atılmasını müteakip olarak genişleme sürecine başlayan Uluslararası Uzay İstasyonu bugün 19 milletten astronotun ziyaret edip beraber çalışma yaptıkları bir merkez olarak 90 dakikada bir Dünya çevresinde bir tur atıyor.

Uzay nesli yaratma çalışmaları

Merkezi Viyana’da olan Birleşmiş Milletler Dış Uzay Ofisi’nin (UNOOSA) sekretaryasını yürüttüğü UNISPACE III konferansında alınan bir karar ile Uzay Nesli Tavsiye Kurulu (SGAC) oluşturuldu. Bu kurulun amacı, 18-35 yaş arası gençlerin karar mekanizmalarına katılmalarının sağlanmasıydı.

Sürekli Gözlemci statüsü ile Uzay’ın Barışçıl Amaçlarla Kullanılması Komitesi (COPUOS) toplantılarına her milletten gencin katılarak SGAC aracılığıyla fikirlerini genel kurula taşımalarının önü açıldı.

Bugün gerçekleştirdikleri Uzay Nesli Kongreleri (SGC) başta olmak üzere uzay üzerine geniş bir spektrumda bilgi ve tecrübe paylaşımı yapılması için çalışmalarına devam ediyorlar.

Ülkeler uzay nesillerini beslemek için neler yapıyor?

Uzay’a ulaşımı olan ülkeler bunu ulusal gurur olarak çocuklara anlatmak için bilim-toplum faaliyetlerine uzun zamandır devam ediyor. Bilim ve Teknoloji Merkezleri Derneği (ASTC) verilerine göre, sadece ABD’nin Kaliforniya eyaletinde 40’ın üzerinde bilim merkezi bulunuyor. Havacılık ve Uzay alanında faaliyetlerini sürdüren merkezler yurt dışından da milyonlarca insan tarafından ziyaret ediliyor. Oluşturulan NASA markasının halk üzerindeki popülerliği Marslı1 filmi gibi halkla ilişkiler çalışmaları ile perçinlenmeye devam ediyor.

Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Japon Uzay Ajansı (JAXA) gönderdikleri her görev için bir kampanya tasarlıyor ve bunu başta çocuklar olmak üzere halkın geniş bir kesimine anlatmak için büyük bütçeler harcıyorlar.

Çin yakın zamanda gerçekleştirdiği Tiangong Uzay İstasyonu görevini bir festival havasında halkın beğenisine sundu. Long March roketine “İlahi Ok” adını vererek bilim ve teknolojide geldikleri yerin halk üzerindeki etkisini güçlendirdiler. Son olarak, Mars yüzeyine inmeyi başararak yeni nesle onlarca yıl feyz ve ilham alacakları bir hikâye verdiler.

Türkiye’de durum ne?

Ülkemizde TÜBİTAK önderliğinde başlanan Bilim Merkezi kurma çalışmaları sayesinde pek çok bilim merkezinin temeli atıldı. Kayseri, Konya, Bursa, Kocaeli, Elazığ ve Üsküdar gibi büyük bilim merkezlerinin dışında, gerek TÜBİTAK destekleri gerek yerel idarelerimizin çabaları ile hayata geçirilen onlarca bilim merkezi faaliyetlerine devam ediyor. Aynı zamanda Teknofest yarışmaları ile kısa zamanda kazanılan ilginin katlanarak artması için bu etkinliklerin uzun yıllar devam etmesi gerekiyor.

Yeni nesilleri “bilim ve teknoloji” ile haşır neşir etmenin kısa süreli bir çalışma ile mümkün olmadığı aşikâr. Hele konu “uzay” olunca, ilginin arttırılması için yapılacakların uzun dönemli stratejik planlar halinde devreye sokulması önem arz ediyor.

Uzay çalışmalarında en önemli hedef ne olmalı?

Kısa bir süre önce (13 Aralık 2018) hayata geçen Türkiye Uzay Ajansı bunu da göz önünde bulundurarak stratejik hedeflerini sıraladı. Ay’a gidilmesi, Uydu projeleri, Gökmen2 gönderilmesi gibi hedeflerin dışında bence en önemli hedef dokuz numaralı hedefti. “Uzay Farkındalığı ve İnsan Kaynağının Geliştirilmesi” başlığı altında tanımlanan bu hedef kapsamında uzay alanında etkin ve yetkin insan kaynağını geliştirmek amacıyla uzay farkındalığı oluşturulmasından bahsediliyor.

Çocukların ve gençlerin uzaya ilgisini yükselterek, bu alanda meslek seçmeye teşvik etmek, eğitimcileri gerekli bilgilerle donatmanın hedefler kapsamına alınması oldukça sevindirici.

Halk röportajlarında sıklıkla duyulan, “Dünya’daki işleri bitirdiler de, bir Uzay’a çıkmadığımız kalmıştı” serzenişinin, “Uzay’ın faydalarını biliyorum, ülkemin bu konudaki çalışmalarını tüm gönlümce destekliyorum” desteğine dönüştüğünü görmek için daha uzun süre bilim-toplum faaliyetlerine ara vermeden devam etmeliyiz. Çünkü, ancak Armstrong’un Ay üzerindeki ayak izi gibi kalıcı etkiler yaratarak bir uzay nesli yaratılabilir.

Evimizde uydu yayınları ile uluslararası kanalları izliyor, cep telefonlarımızdan arkadaşlarımıza GPS konum atıyoruz. Tarımda rekolte tahmini, doğal afetlere müdahale için planlama, şirket araçlarımızın ya da kuryemizin konumu, sınır güvenliği gibi sayısız alanda Uzay’ın nimetlerinden yararlanmaya devam ediyoruz. Bu uygulamaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elon Musk’ın başını çektiği Starlink uyduları ile yakın zamanda internet iletişimimizin bile ağırlıklı olarak uzaydan gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel.

Bütün bu gelişmeler ışığında, “uzay nesli” olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu! Gökyüzümüz açık olsun.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 31 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.

  1. Özgün adı The Martian olan 2015 yapımı bilimkurgunun yönetmeni Ridley Scott…
  2. TDK’ya göre 2005 yılında Astronot’a karşılık dillendirilen Gökmen kelimesi aktif olarak kullanılmaktadır. Alanında Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ilk 5 merkezi arasındaki yer alan Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi (GUHEM), Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Önderliğinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın desteği, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve TÜBİTAK işbirliğinde hayata geçirildi.

Halit Mirahmetoğlu
Halit Mirahmetoğlu
Halit Mirahmetoğlu - Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu olan Mirahmetoğlu, Çin Beihang Üniversitesi’nde Uzay Çalışmaları alanında eğitim aldı. Yüksek lisansını Fransa’da International Space University’de ‘Uzay Proje Yönetimi’ üzerine yaptı. Halen Milli Savunma Üniversitesi Hezarfen Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsü’nde doktora çalışmalarına devam ediyor. Yurt içi ve yurt dışında 4000 saati aşkın eğitim ve moderasyon tecrübesi bulunan Mirahmetoğlu Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, İçişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı gibi kurumların düzenlediği proje ve programlarda yer aldı, Uluslararası Astronotik Federasyonu, SGAC Uzay Nesli Tavsiye Kurulu gibi uluslararası kuruluşlarda da çeşitli üst düzey görevlerde bulundu. Türkiye’nin yüksek çözünürlüklü ilk yer gözlem uydusu olan Göktürk-1 projesinde Yönetim Danışmanı olarak görev üstlendi. Halen International Space University’nin mezunlar temsilcisi olarak mütevelli heyetinde yer alıyor ve Gökmen Uzay ve Havacılık Eğitim Merkezi - GUHEM A.Ş.'nin Genel Müdürlüğünü yürütüyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x