Üniversite öğrencileri yapay zekâ sayesinde daha mı zeki olacaklar, yoksa düşünmeyi mi bırakacaklar?

Yapay zekâ kampüslere hızla giriyor; öğrenciler derslerini, ödevlerini ve hatta düşünme biçimlerini bu araçlarla şekillendiriyor. Üniversiteler bir yandan yapay zekâyı eğitim sistemine entegre etmeye çalışırken, diğer yandan bağımsız düşünme ve eleştirel analiz becerilerinin zayıflamasından endişe ediyor. Peki, eğitim kurumları bu dönüşümü yönlendirebilecek mi, yoksa öğrenme sürecinin doğasını yapay zekâ yeniden mi şekillendirecek?

Yapay zekâ, üniversite eğitiminin görünmez ortağına dönüşüyor. Öğrenciler artık yalnızca bilgiye erişmek için değil, düşünmek, yazmak ve üretmek için de bu araçlara başvuruyorlar. Kampüs yaşamının dijitalleşmesi, eğitimdeki geleneksel sınırları bulanıklaştırırken, öğrenme kavramının kendisini yeniden tanımlıyor. Artık bir öğrencinin ‘çalışmak’ fiili, çoğu zaman bir yapay zekâ aracına soru sormak ya da ondan fikir almak anlamına geliyor.

Bu dönüşüm aynı zamanda zihinsel bir devrim. Bilginin işlenme biçimi değiştikçe, öğrencinin pasif tüketiciden aktif üreticiye mi, yoksa tam tersi yönde mi evrildiği sorusu giderek daha belirleyici hâle geliyor. Yapay zekâ, öğrenmeyi hızlandırma potansiyeli taşırken aynı anda yüzeysel bir anlayışı da teşvik edebiliyor. Eğitim kurumları için mesele artık ‘yapay zekâyı kullanmalı mıyız?’ değil, ‘onu nasıl ve ne kadar bilinçli kullanmalıyız?’ sorusuna dönüşmüş durumda. Bazı üniversiteler yapay zekâ okuryazarlığını temel bir beceri olarak öğretirken, diğerleri bu araçların sınırlarını çizmekte zorlanıyor. Disiplinler arası eşitsizlikler, farklı etik yaklaşımlar ve hızla değişen politikalar, küresel ölçekte dağınık bir tablo yaratıyor.

Bilim gazetecisi Helen Pearson, Nature internet sitesinde yayımlanan yazısında, yapay zekânın üniversite eğitimine hızla nüfuz etmesinin yarattığı fırsatları ve riskleri, öğrencilerle akademisyenler arasındaki yaklaşım farklarını ve bu dönüşümün öğrenme üzerindeki bilişsel etkilerini inceliyor. Pearson, Çin’den Amerika’ya kadar farklı ülkelerdeki üniversitelerin yapay zekâyı müfredatlarına nasıl entegre ettiklerini, bazı kurumların zorunlu yapay zekâ dersleri başlattığını, bazılarının ise klasik sınavlara geri dönerek insan merkezli eğitimi korumaya çalıştığını aktarıyor. Yazı, yapay zekâ destekli öğrenmenin kısa vadede verimliliği artırsa da, öğrencilerin uzun vadeli hafızası ve eleştirel düşünme becerileri üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çekiyor ve teknoloji şirketlerinin üniversitelerle kurduğu yakın ilişkilerin etik ve ticari sonuçlarını tartışarak, akademinin bu hızlı dönüşüme yeterince hazırlıklı olup olmadığını sorguluyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Bu yıl Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’ne kayıt yaptıran öğrenciler, okulun onlara gönderdiği kabul mektuplarında alışılmadık bir ‘karşılama ekibiyle’ tanıştılar. Mektupların yanında, üniversitenin yeni yapay zekâ asistanına erişim sağlayan bir davet kodu da vardı. Bu dijital asistan, öğrencilere derslerden kulüplere, kampüs yaşamından barınmaya kadar her konuda rehberlik etmek üzere tasarlandı.

Amerika’daki Ohio State Üniversitesi’nde ise bu yıl öğrenciler zorunlu yapay zekâ dersleri alacaklar. Amaç, mezun olduklarında her öğrencinin ‘yapay zekâ okuryazarı’ hâline gelmesi. Avustralya’daki Sydney Üniversitesi ise öğrencilerin öğrenme sürecini gerçekten kendileri tamamlayıp tamamlamadıklarını görmek için klasik, yüz yüze sınavlara geri dönüyor.

Tüm bunlar, ChatGPT gibi üretken yapay zekâ araçlarının üniversite yaşamına hızla nüfuz etmesiyle ortaya çıkan büyük bir dönüşümün parçası. Bu araçlar saniyeler içinde karmaşık bilgileri analiz edebiliyor, soruları yanıtlayabiliyor ve pürüzsüz metinler üretebiliyorlar, yani üniversitelerin bugüne kadar öğrettiği becerilerin bir kısmını artık birkaç tıklamayla yerine getirebiliyorlar. 2024’te yapılan küresel bir araştırmaya göre, üniversite öğrencilerinin yüzde 86’sı derslerinde düzenli olarak yapay zekâ kullanıyordu; bazı anketlerde bu oran daha da yüksek. Öğrencilerin bu araçlarda ustalaşarak adeta ileri seviye kullanıcıya dönüştüğünü görüyoruz.

Öğrenciler yapay zekâ araçlarını gittikçe daha da fazla kullanıyor

Kimi uzmanlar için bu durum, eğitimi dönüştürmek ve öğrencileri hızla değişen bir dünyaya hazırlamak adına büyük bir fırsat. Tsinghua ve Ohio State gibi üniversiteler, yapay zekâyı müfredatlarına entegre etmiş durumda. Üstelik bazı araştırmalar, yapay zekâ destekli araçların öğrenmeyi hızlandırabileceğini gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde, özel olarak tasarlanmış bir yapay zekâ öğretmeniyle çalışan fizik öğrencilerinin, yalnızca insan eğitmenlerle çalışanlara göre daha kısa sürede daha fazla şey öğrendiği gözlemlendi.

Fakat birçok eğitimci, bu hızlı dönüşümden rahatsız. Çünkü yapay zekâ hâlâ çok yeni bir alan; hem öğretmenler hem de öğrenciler onu nasıl verimli kullanacaklarını tam olarak bilmiyorlar. Öğretim üyeleri, öğrencilerin ödev ve sınavlarda kısa yoldan sonuca ulaşmak için bu teknolojilere başvurduğundan kaygılılar. Bazı araştırmalar da zihinsel emeği bu şekilde ‘devretmenin’, bağımsız düşünme ve eleştirel analiz becerilerini köreltebileceğini öne sürüyor.

Bir grup akademisyen ise daha sert bir eleştiri getiriyor: Üniversitelerin bu araçlara izin vermesini, hatta teşvik etmesini yanlış buluyorlar. Çünkü bu sistemlerin çoğu özel şirketlerin kontrolünde; bilişsel etkileri hâlâ belirsiz, etik ve çevresel yönleri ise tartışmalı. Haziran ayında yayımlanan bir açık mektupta, akademisyenler üniversitelerin yapay zekâyı sorgulamadan benimsemesini eleştirdi. Mektup kısa sürede dünyanın dört bir yanından binden fazla imza topladı. Mektupta şu ifadeler yer alıyor: ‘Kaynaklarımız, öğrencilerimizin becerilerini zayıflatan ve karşılığında neredeyse hiçbir şey sunmayan kâr amaçlı şirketlere aktarılmamalı.’

Üniversiteler, bilgisayarların, internetin ve online eğitimin gelişine yıllar içinde uyum sağladı. Ancak araştırmacılara göre üretken yapay zekâ bu kez çok daha köklü bir sınamayla karşı karşıya bırakıyor. Çünkü bu teknolojiler yalnızca üniversitelerin öğrencilerine öğretmeyi amaçladığı becerilerin bir kısmını birkaç saniyede yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda olağanüstü bir hızla yayılıp değişiyor.

Dünya genelinde yapılan araştırmalar, öğrencilerin yapay zekâyı hayatlarının bir parçası hâline getirmekte ne kadar hızlı olduklarını gösteriyor. Özellikle fen bilimleri öğrencileri bu dönüşümde öne çıkıyor. San Francisco merkezli yapay zekâ şirketi Anthropic, bu yıl kendi üretken yapay zekâsı Claude ile üniversite öğrencileri arasında gerçekleşen bir milyon anonim konuşmayı analiz etti. Bulgular, fen, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarındaki öğrencilerin bu aracı, işletme ya da beşerî bilimler alanındaki öğrencilere göre çok daha yoğun kullandığını ortaya koydu.

Peki öğrenciler yapay zekâyı neden ve nasıl kullanıyorlar? Oxford merkezli düşünce kuruluşu Higher Education Policy Institute’un Birleşik Krallık’taki binden fazla öğrenciyle yaptığı ankete göre, öğrencilerin çoğu yapay zekâyı metin yazmak, düzenlemek ya da özetlemek için kullanıyor. Katılımcıların neredeyse yüzde 90’ı, sınav veya ödev gibi değerlendirmelerde üretken yapay zekâdan yararlandığını söyledi. Yüzde 58’i bu araçları kavramları daha iyi anlamak için kullandığını belirtirken, yüzde 25’i yapay zekânın ürettiği metinleri düzenleyerek kullandığını, yüzde 8’i ise hiçbir değişiklik yapmadan doğrudan teslim ettiğini itiraf etti.

Öğrenci odaklı çalışmalara göre, çoğu öğrenci bu araçları kopya çekmek için değil, öğrenme süreçlerini kolaylaştırmak ve daha verimli hale getirmek için kullanıyor. Ayrıca birçok öğrenci, yapay zekâyı çalışmalarına nasıl daha etkili şekilde dahil edebilecekleri konusunda rehberlik arıyor. Öğrenciler yapay zekâyı sosyal medyada ya da gündelik yaşamlarında ustalıkla kullanabiliyor, ama bu, akademik amaçlarla nasıl kullanacaklarını bildikleri anlamına gelmiyor.

‘Yapay zekâ yüzünden Amerika’daki kampüslerde tam anlamıyla bir kaos yaşanıyor’

Ne var ki üniversiteler bu noktada oldukça geride. Dünya genelindeki kurumlar, öğrenciler ve öğretim üyeleri için yapay zekâ kullanımına dair kurallar ve rehberler hazırlamaya çalışıyor, ancak sonuçlar karmaşık. Amerika’daki kampüslerde son iki buçuk yıldır tam anlamıyla bir kaos yaşanıyor ve bu durumun yakın zamanda değişmesi pek olası değil. Bunun nedeni, birçok üniversitenin yapay zekâ kullanımına ilişkin kararı her bir öğretim üyesine bırakması. Bu da öğrenciler için büyük bir karmaşa yaratıyor. Birinci sınıftaki bir öğrenci beş derse giriyor ve beşinde de birbirinden tamamen farklı yapay zekâ politikalarıyla karşılaşıyor.

Veriler ve gözlemler, akademisyenlerin yapay zekâya öğrencilerden daha temkinli yaklaştığını gösteriyor. Bazı öğretim üyeleri, ödevlere geri bildirim hazırlamak gibi işlerini kolaylaştırmak için bu araçlardan yararlanırken, bazıları tamamen uzak durmayı seçiyor. 28 ülkeden 1.600’ü aşkın akademisyenle yapılan bir ankete göre katılımcıların yaklaşık %60’ı derslerinde yapay zekâ araçlarını kullanıyor, fakat bu oran öğrenciler arasında çok daha yüksek. Ayrıca akademisyenlerin %80’i, kurumlarının yapay zekânın nasıl ve hangi koşullarda kullanılabileceğine dair net bir çerçeve sunmadığını belirtiyor. Akademisyenlerin kullanımı, öğrencilerin kullanımına kıyasla daha yüzeysel kalıyor.

Bu sırada OpenAI ve Google gibi büyük teknoloji şirketleri, ürünlerini doğrudan üniversiteler ve öğrenciler için uyarlıyorlar. Ohio Eyalet Üniversitesi rektör yardımcısı Ravi Bellamkonda, ‘Bizimle iş birliği yapmak isteyen şirketlerin teklifleriyle adeta kuşatılmış durumdayız,’ diyor. OpenAI, geçen yıl üniversiteler için özel olarak geliştirdiği ChatGPT Edu sürümünü tanıttı. Bu yıl şubat ayında Kaliforniya Eyalet Üniversitesi sistemi, 520 bin öğrenci ve akademisyene bu araca erişim hakkı tanıdığında, OpenAI bunu ‘dünyada tek bir kurum veya şirket tarafından yapılan en kapsamlı ChatGPT uygulaması’ olarak duyurdu. Google da ağustosta, Amerika ve birkaç ülkede 18 yaş üzeri öğrencilere en gelişmiş yapay zekâ araçlarını ücretsiz sunacağını açıkladı.

Eğitim uzmanlarına göre teknoloji şirketleri bu hamleleri yalnızca yenilik için değil, ticari çıkarlarını korumak ve yapay zekâ sistemlerini milyonlarca gencin gündelik hayatına yerleştirmek amacıyla yapıyorlar. Peki, yapay zekâ araçlarını kullanan öğrenciler gerçekten daha iyi öğreniyor mu? Çin’deki üniversitelerde yapılan bir araştırma bazı soru işaretleri doğurmuş. Yapay zekâ destekli öğretim asistanlarını kullanan öğrencilerin, dersin hemen ardından yapılan testlerde genellikle daha yüksek puan aldıkları, ancak iki-üç hafta sonra bu öğrencilerin puanlarının yapay zekâ kullanmayan akranlarından daha düşük olduğu fark edilmiş.

‘Yapay zekâ kullanan öğrenciler yazdıkları metinlerden neredeyse hiçbir şeyi hatırlayamıyordu’

Haziran ayında Nataliya Kosmyna ve ekibi tarafından yayımlanan bir araştırma, ChatGPT’den yardım alarak deneme yazan öğrencilerin, yazıyı tamamen kendi başına yazanlara kıyasla beyinlerinin daha az bölümünü kullandığını gösterdi. Bu bulgudan sonra Kosmyna, dünyanın dört bir yanından yaklaşık 4.000 öğretmenden e-posta almış. Öğretmenlerin çoğu, sınıflarında da benzer bir durum gözlemlediklerini yazmış.

Cambridge’deki Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) araştırmacı olan Nataliya Kosmyna ve ekibi, öğrencilerin beyinlerinde yazma sürecinde neler olup bittiğini anlamak için elektroensefalografi (EEG) yöntemiyle bir deney yaptı. Çalışmaya katılan 54 öğrenciden, ‘Sanat eserleri insanların hayatını değiştirebilir mi?’ gibi sorulara 20 dakikalık kısa denemeler yazmaları istendi. Öğrenciler üç gruba ayrıldı: Birinci grup büyük dil modellerine (LLM) erişebildi, ikinci grup yalnızca web siteleri ve arama motorlarını kullanabildi, üçüncü grup ise tamamen kendi bilgisine dayandı.

Araştırma ekibi, EEG verilerini kullanarak beyin bölgeleri arasındaki bağlantı düzeyini, yani bu bölgelerin birbirleriyle ne kadar iletişim kurduğunu ölçtü. Sadece kendi bilgisini kullanan öğrencilerin beyinlerinde en güçlü ve yaygın bağlantı örüntüleri gözlemlendi; bu öğrenciler genellikle yazdıklarını daha sonra da hatırlayabildi. LLM kullanan öğrencilerde ise bu bağlantılar en zayıf düzeydeydi, yani beyin bölgeleri arasında çok az etkileşim vardı. Üstelik bu öğrenciler yazdıkları metinlerden neredeyse hiçbir şeyi hatırlayamıyordu.

Kosmyna, araştırmanın sınırlı sayıda öğrenciyle yürütüldüğünü ve yapay zekâ kullanımının uzun vadeli etkilerini incelemediğini kabul ediyor. Yine de bu araştırma, öğrencilerin yapay zekâya aşırı bağımlı hale gelmesinin eleştirel düşünme gibi temel becerileri zayıflattığı yönündeki kaygıları güçlendirdi. Bu beceriler; bilgiyi analiz etme, sorgulama ve tutarlı sonuçlara ulaşma yetisini içeriyor.

Anthropic’in ‘Claude’ adlı yapay zekâsıyla yapılan bir milyon öğrenci–yapay zekâ konuşmasını analiz eden araştırma da benzer bir tablo çiziyor: Görüşmelerin neredeyse yarısında öğrenciler yalnızca doğrudan cevap ya da hazır içerik arıyor, sürece neredeyse hiç zihinsel katkı sunmuyordu.”

Bu yazı ilk kez 7 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Helen Pearson’ın Nature internet sitesinde yayımlanan “Universities are embracing AI: will students get smarter or stop thinking?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.nature.com/articles/d41586-025-03340-w

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Üniversite öğrencileri yapay zekâ sayesinde daha mı zeki olacaklar, yoksa düşünmeyi mi bırakacaklar?

Yapay zekâ kampüslere hızla giriyor; öğrenciler derslerini, ödevlerini ve hatta düşünme biçimlerini bu araçlarla şekillendiriyor. Üniversiteler bir yandan yapay zekâyı eğitim sistemine entegre etmeye çalışırken, diğer yandan bağımsız düşünme ve eleştirel analiz becerilerinin zayıflamasından endişe ediyor. Peki, eğitim kurumları bu dönüşümü yönlendirebilecek mi, yoksa öğrenme sürecinin doğasını yapay zekâ yeniden mi şekillendirecek?

Yapay zekâ, üniversite eğitiminin görünmez ortağına dönüşüyor. Öğrenciler artık yalnızca bilgiye erişmek için değil, düşünmek, yazmak ve üretmek için de bu araçlara başvuruyorlar. Kampüs yaşamının dijitalleşmesi, eğitimdeki geleneksel sınırları bulanıklaştırırken, öğrenme kavramının kendisini yeniden tanımlıyor. Artık bir öğrencinin ‘çalışmak’ fiili, çoğu zaman bir yapay zekâ aracına soru sormak ya da ondan fikir almak anlamına geliyor.

Bu dönüşüm aynı zamanda zihinsel bir devrim. Bilginin işlenme biçimi değiştikçe, öğrencinin pasif tüketiciden aktif üreticiye mi, yoksa tam tersi yönde mi evrildiği sorusu giderek daha belirleyici hâle geliyor. Yapay zekâ, öğrenmeyi hızlandırma potansiyeli taşırken aynı anda yüzeysel bir anlayışı da teşvik edebiliyor. Eğitim kurumları için mesele artık ‘yapay zekâyı kullanmalı mıyız?’ değil, ‘onu nasıl ve ne kadar bilinçli kullanmalıyız?’ sorusuna dönüşmüş durumda. Bazı üniversiteler yapay zekâ okuryazarlığını temel bir beceri olarak öğretirken, diğerleri bu araçların sınırlarını çizmekte zorlanıyor. Disiplinler arası eşitsizlikler, farklı etik yaklaşımlar ve hızla değişen politikalar, küresel ölçekte dağınık bir tablo yaratıyor.

Bilim gazetecisi Helen Pearson, Nature internet sitesinde yayımlanan yazısında, yapay zekânın üniversite eğitimine hızla nüfuz etmesinin yarattığı fırsatları ve riskleri, öğrencilerle akademisyenler arasındaki yaklaşım farklarını ve bu dönüşümün öğrenme üzerindeki bilişsel etkilerini inceliyor. Pearson, Çin’den Amerika’ya kadar farklı ülkelerdeki üniversitelerin yapay zekâyı müfredatlarına nasıl entegre ettiklerini, bazı kurumların zorunlu yapay zekâ dersleri başlattığını, bazılarının ise klasik sınavlara geri dönerek insan merkezli eğitimi korumaya çalıştığını aktarıyor. Yazı, yapay zekâ destekli öğrenmenin kısa vadede verimliliği artırsa da, öğrencilerin uzun vadeli hafızası ve eleştirel düşünme becerileri üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğine dikkat çekiyor ve teknoloji şirketlerinin üniversitelerle kurduğu yakın ilişkilerin etik ve ticari sonuçlarını tartışarak, akademinin bu hızlı dönüşüme yeterince hazırlıklı olup olmadığını sorguluyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Bu yıl Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’ne kayıt yaptıran öğrenciler, okulun onlara gönderdiği kabul mektuplarında alışılmadık bir ‘karşılama ekibiyle’ tanıştılar. Mektupların yanında, üniversitenin yeni yapay zekâ asistanına erişim sağlayan bir davet kodu da vardı. Bu dijital asistan, öğrencilere derslerden kulüplere, kampüs yaşamından barınmaya kadar her konuda rehberlik etmek üzere tasarlandı.

Amerika’daki Ohio State Üniversitesi’nde ise bu yıl öğrenciler zorunlu yapay zekâ dersleri alacaklar. Amaç, mezun olduklarında her öğrencinin ‘yapay zekâ okuryazarı’ hâline gelmesi. Avustralya’daki Sydney Üniversitesi ise öğrencilerin öğrenme sürecini gerçekten kendileri tamamlayıp tamamlamadıklarını görmek için klasik, yüz yüze sınavlara geri dönüyor.

Tüm bunlar, ChatGPT gibi üretken yapay zekâ araçlarının üniversite yaşamına hızla nüfuz etmesiyle ortaya çıkan büyük bir dönüşümün parçası. Bu araçlar saniyeler içinde karmaşık bilgileri analiz edebiliyor, soruları yanıtlayabiliyor ve pürüzsüz metinler üretebiliyorlar, yani üniversitelerin bugüne kadar öğrettiği becerilerin bir kısmını artık birkaç tıklamayla yerine getirebiliyorlar. 2024’te yapılan küresel bir araştırmaya göre, üniversite öğrencilerinin yüzde 86’sı derslerinde düzenli olarak yapay zekâ kullanıyordu; bazı anketlerde bu oran daha da yüksek. Öğrencilerin bu araçlarda ustalaşarak adeta ileri seviye kullanıcıya dönüştüğünü görüyoruz.

Öğrenciler yapay zekâ araçlarını gittikçe daha da fazla kullanıyor

Kimi uzmanlar için bu durum, eğitimi dönüştürmek ve öğrencileri hızla değişen bir dünyaya hazırlamak adına büyük bir fırsat. Tsinghua ve Ohio State gibi üniversiteler, yapay zekâyı müfredatlarına entegre etmiş durumda. Üstelik bazı araştırmalar, yapay zekâ destekli araçların öğrenmeyi hızlandırabileceğini gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde, özel olarak tasarlanmış bir yapay zekâ öğretmeniyle çalışan fizik öğrencilerinin, yalnızca insan eğitmenlerle çalışanlara göre daha kısa sürede daha fazla şey öğrendiği gözlemlendi.

Fakat birçok eğitimci, bu hızlı dönüşümden rahatsız. Çünkü yapay zekâ hâlâ çok yeni bir alan; hem öğretmenler hem de öğrenciler onu nasıl verimli kullanacaklarını tam olarak bilmiyorlar. Öğretim üyeleri, öğrencilerin ödev ve sınavlarda kısa yoldan sonuca ulaşmak için bu teknolojilere başvurduğundan kaygılılar. Bazı araştırmalar da zihinsel emeği bu şekilde ‘devretmenin’, bağımsız düşünme ve eleştirel analiz becerilerini köreltebileceğini öne sürüyor.

Bir grup akademisyen ise daha sert bir eleştiri getiriyor: Üniversitelerin bu araçlara izin vermesini, hatta teşvik etmesini yanlış buluyorlar. Çünkü bu sistemlerin çoğu özel şirketlerin kontrolünde; bilişsel etkileri hâlâ belirsiz, etik ve çevresel yönleri ise tartışmalı. Haziran ayında yayımlanan bir açık mektupta, akademisyenler üniversitelerin yapay zekâyı sorgulamadan benimsemesini eleştirdi. Mektup kısa sürede dünyanın dört bir yanından binden fazla imza topladı. Mektupta şu ifadeler yer alıyor: ‘Kaynaklarımız, öğrencilerimizin becerilerini zayıflatan ve karşılığında neredeyse hiçbir şey sunmayan kâr amaçlı şirketlere aktarılmamalı.’

Üniversiteler, bilgisayarların, internetin ve online eğitimin gelişine yıllar içinde uyum sağladı. Ancak araştırmacılara göre üretken yapay zekâ bu kez çok daha köklü bir sınamayla karşı karşıya bırakıyor. Çünkü bu teknolojiler yalnızca üniversitelerin öğrencilerine öğretmeyi amaçladığı becerilerin bir kısmını birkaç saniyede yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda olağanüstü bir hızla yayılıp değişiyor.

Dünya genelinde yapılan araştırmalar, öğrencilerin yapay zekâyı hayatlarının bir parçası hâline getirmekte ne kadar hızlı olduklarını gösteriyor. Özellikle fen bilimleri öğrencileri bu dönüşümde öne çıkıyor. San Francisco merkezli yapay zekâ şirketi Anthropic, bu yıl kendi üretken yapay zekâsı Claude ile üniversite öğrencileri arasında gerçekleşen bir milyon anonim konuşmayı analiz etti. Bulgular, fen, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarındaki öğrencilerin bu aracı, işletme ya da beşerî bilimler alanındaki öğrencilere göre çok daha yoğun kullandığını ortaya koydu.

Peki öğrenciler yapay zekâyı neden ve nasıl kullanıyorlar? Oxford merkezli düşünce kuruluşu Higher Education Policy Institute’un Birleşik Krallık’taki binden fazla öğrenciyle yaptığı ankete göre, öğrencilerin çoğu yapay zekâyı metin yazmak, düzenlemek ya da özetlemek için kullanıyor. Katılımcıların neredeyse yüzde 90’ı, sınav veya ödev gibi değerlendirmelerde üretken yapay zekâdan yararlandığını söyledi. Yüzde 58’i bu araçları kavramları daha iyi anlamak için kullandığını belirtirken, yüzde 25’i yapay zekânın ürettiği metinleri düzenleyerek kullandığını, yüzde 8’i ise hiçbir değişiklik yapmadan doğrudan teslim ettiğini itiraf etti.

Öğrenci odaklı çalışmalara göre, çoğu öğrenci bu araçları kopya çekmek için değil, öğrenme süreçlerini kolaylaştırmak ve daha verimli hale getirmek için kullanıyor. Ayrıca birçok öğrenci, yapay zekâyı çalışmalarına nasıl daha etkili şekilde dahil edebilecekleri konusunda rehberlik arıyor. Öğrenciler yapay zekâyı sosyal medyada ya da gündelik yaşamlarında ustalıkla kullanabiliyor, ama bu, akademik amaçlarla nasıl kullanacaklarını bildikleri anlamına gelmiyor.

‘Yapay zekâ yüzünden Amerika’daki kampüslerde tam anlamıyla bir kaos yaşanıyor’

Ne var ki üniversiteler bu noktada oldukça geride. Dünya genelindeki kurumlar, öğrenciler ve öğretim üyeleri için yapay zekâ kullanımına dair kurallar ve rehberler hazırlamaya çalışıyor, ancak sonuçlar karmaşık. Amerika’daki kampüslerde son iki buçuk yıldır tam anlamıyla bir kaos yaşanıyor ve bu durumun yakın zamanda değişmesi pek olası değil. Bunun nedeni, birçok üniversitenin yapay zekâ kullanımına ilişkin kararı her bir öğretim üyesine bırakması. Bu da öğrenciler için büyük bir karmaşa yaratıyor. Birinci sınıftaki bir öğrenci beş derse giriyor ve beşinde de birbirinden tamamen farklı yapay zekâ politikalarıyla karşılaşıyor.

Veriler ve gözlemler, akademisyenlerin yapay zekâya öğrencilerden daha temkinli yaklaştığını gösteriyor. Bazı öğretim üyeleri, ödevlere geri bildirim hazırlamak gibi işlerini kolaylaştırmak için bu araçlardan yararlanırken, bazıları tamamen uzak durmayı seçiyor. 28 ülkeden 1.600’ü aşkın akademisyenle yapılan bir ankete göre katılımcıların yaklaşık %60’ı derslerinde yapay zekâ araçlarını kullanıyor, fakat bu oran öğrenciler arasında çok daha yüksek. Ayrıca akademisyenlerin %80’i, kurumlarının yapay zekânın nasıl ve hangi koşullarda kullanılabileceğine dair net bir çerçeve sunmadığını belirtiyor. Akademisyenlerin kullanımı, öğrencilerin kullanımına kıyasla daha yüzeysel kalıyor.

Bu sırada OpenAI ve Google gibi büyük teknoloji şirketleri, ürünlerini doğrudan üniversiteler ve öğrenciler için uyarlıyorlar. Ohio Eyalet Üniversitesi rektör yardımcısı Ravi Bellamkonda, ‘Bizimle iş birliği yapmak isteyen şirketlerin teklifleriyle adeta kuşatılmış durumdayız,’ diyor. OpenAI, geçen yıl üniversiteler için özel olarak geliştirdiği ChatGPT Edu sürümünü tanıttı. Bu yıl şubat ayında Kaliforniya Eyalet Üniversitesi sistemi, 520 bin öğrenci ve akademisyene bu araca erişim hakkı tanıdığında, OpenAI bunu ‘dünyada tek bir kurum veya şirket tarafından yapılan en kapsamlı ChatGPT uygulaması’ olarak duyurdu. Google da ağustosta, Amerika ve birkaç ülkede 18 yaş üzeri öğrencilere en gelişmiş yapay zekâ araçlarını ücretsiz sunacağını açıkladı.

Eğitim uzmanlarına göre teknoloji şirketleri bu hamleleri yalnızca yenilik için değil, ticari çıkarlarını korumak ve yapay zekâ sistemlerini milyonlarca gencin gündelik hayatına yerleştirmek amacıyla yapıyorlar. Peki, yapay zekâ araçlarını kullanan öğrenciler gerçekten daha iyi öğreniyor mu? Çin’deki üniversitelerde yapılan bir araştırma bazı soru işaretleri doğurmuş. Yapay zekâ destekli öğretim asistanlarını kullanan öğrencilerin, dersin hemen ardından yapılan testlerde genellikle daha yüksek puan aldıkları, ancak iki-üç hafta sonra bu öğrencilerin puanlarının yapay zekâ kullanmayan akranlarından daha düşük olduğu fark edilmiş.

‘Yapay zekâ kullanan öğrenciler yazdıkları metinlerden neredeyse hiçbir şeyi hatırlayamıyordu’

Haziran ayında Nataliya Kosmyna ve ekibi tarafından yayımlanan bir araştırma, ChatGPT’den yardım alarak deneme yazan öğrencilerin, yazıyı tamamen kendi başına yazanlara kıyasla beyinlerinin daha az bölümünü kullandığını gösterdi. Bu bulgudan sonra Kosmyna, dünyanın dört bir yanından yaklaşık 4.000 öğretmenden e-posta almış. Öğretmenlerin çoğu, sınıflarında da benzer bir durum gözlemlediklerini yazmış.

Cambridge’deki Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) araştırmacı olan Nataliya Kosmyna ve ekibi, öğrencilerin beyinlerinde yazma sürecinde neler olup bittiğini anlamak için elektroensefalografi (EEG) yöntemiyle bir deney yaptı. Çalışmaya katılan 54 öğrenciden, ‘Sanat eserleri insanların hayatını değiştirebilir mi?’ gibi sorulara 20 dakikalık kısa denemeler yazmaları istendi. Öğrenciler üç gruba ayrıldı: Birinci grup büyük dil modellerine (LLM) erişebildi, ikinci grup yalnızca web siteleri ve arama motorlarını kullanabildi, üçüncü grup ise tamamen kendi bilgisine dayandı.

Araştırma ekibi, EEG verilerini kullanarak beyin bölgeleri arasındaki bağlantı düzeyini, yani bu bölgelerin birbirleriyle ne kadar iletişim kurduğunu ölçtü. Sadece kendi bilgisini kullanan öğrencilerin beyinlerinde en güçlü ve yaygın bağlantı örüntüleri gözlemlendi; bu öğrenciler genellikle yazdıklarını daha sonra da hatırlayabildi. LLM kullanan öğrencilerde ise bu bağlantılar en zayıf düzeydeydi, yani beyin bölgeleri arasında çok az etkileşim vardı. Üstelik bu öğrenciler yazdıkları metinlerden neredeyse hiçbir şeyi hatırlayamıyordu.

Kosmyna, araştırmanın sınırlı sayıda öğrenciyle yürütüldüğünü ve yapay zekâ kullanımının uzun vadeli etkilerini incelemediğini kabul ediyor. Yine de bu araştırma, öğrencilerin yapay zekâya aşırı bağımlı hale gelmesinin eleştirel düşünme gibi temel becerileri zayıflattığı yönündeki kaygıları güçlendirdi. Bu beceriler; bilgiyi analiz etme, sorgulama ve tutarlı sonuçlara ulaşma yetisini içeriyor.

Anthropic’in ‘Claude’ adlı yapay zekâsıyla yapılan bir milyon öğrenci–yapay zekâ konuşmasını analiz eden araştırma da benzer bir tablo çiziyor: Görüşmelerin neredeyse yarısında öğrenciler yalnızca doğrudan cevap ya da hazır içerik arıyor, sürece neredeyse hiç zihinsel katkı sunmuyordu.”

Bu yazı ilk kez 7 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Helen Pearson’ın Nature internet sitesinde yayımlanan “Universities are embracing AI: will students get smarter or stop thinking?” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Mert Söyler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.nature.com/articles/d41586-025-03340-w

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x