Yapay zekâ bizi işsiz mi bırakacak, sorusuna tarih ne cevap veriyor?

Yapay zekâ uygulamalarında hızlı gelişme pek çok iş, meslek ve uzmanlık alanında çalışanlara işsizlik tedirginliği yaşatıyor. Teknoloji iyimserleri ise yapay zekânın daha fazla istihdam yaratacağına inanıyor. Hangisine inanmalı? Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’a göre sorunun cevabını tarihte bulmak mümkün.

Yapay zekâ (YZ), makine öğrenimi ve otomasyon hızla ilerliyor. Bazılarına göre bu durum iş gücü üzerinde felaket etkisi yaratacak. Onlara göre birçok işin yerini Yapay zekâ uygulamaları alabilir. Yapay zekânın hâkim olacağı birçok alandaki uygulamalar, mevcut mesleklerin işlevini yitirmesine neden olacak ve iş kayıplarına yol açacak. İnovasyon, üretim maliyetlerini azaltarak robotların çeşitli manuel görevleri üstlenmesine olanak sağlayacak. Sonuç olarak, çalışanlar teknolojik ilerlemenin her aşamasında işsizlikle karşılaşacak.

Daha kısıtlı bir çevre olan teknoloji iyimserleri ise yapay zekâ ile rutin, sıkıcı, fiziksel ve mental olarak tüketici işler makinelere ve algoritmalara devredilirken insanlara daha “insani” işler üstlenmesine fırsat tanıyacak. Onlara göre yapay zekâ, götürdüğünden çok daha fazla istihdam yaratabilir.

Bu büyük tartışma günümüzün önde gelen entelektüellerinin de gündeminde. Geçen yıl “İktidar ve Teknoloji” adlı kitapları Türkçe’de de yayınlanan Daron Acemoğlu ile Simon Johnson, Project Syndicate’te yayınlanan makalelerinde tartışmaya tarihsel bir perspektiften yaklaşıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

Evrensel gelir vaadi illüzyon mu?

“Yapay zekâ ve iyi işler üzerinde yarattığı tehdit tamamen yeni bir sorun gibi görünüyor. Ancak İngiliz Sanayi Devrimi’ni ilk elden gözlemlemiş olan modern ekonominin kurucusu David Ricardo’nun çalışmalarında nasıl yanıt vereceğimize dair faydalı fikirler bulabiliriz. Onun düşüncelerinin evrimi, gözden kaçırdığı bazı noktalar da dahil olmak üzere, bugün bizim için pek çok yararlı ders içeriyor.

Özel sektör teknoloji liderleri bize işte daha az stres, daha az sıkıcı toplantı, daha fazla boş zaman ve hatta belki de evrensel bir temel gelir ile daha parlak bir gelecek vaat ediyor. Ama onlara inanmalı mıyız? Pek çok insan iyi olarak gördükleri işlerini kaybedebilir ve daha düşük bir ücretle iş bulmak zorunda kalabilir. Sonuçta, algoritmalar halihazırda insanların zamanını ve dikkatini gerektiren görevleri devralıyor.

Ricardo, iki asır önce neyi görmüştü?

Ricardo, 1817 tarihli ufuk açıcı eseri “Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri Üzerine”de, pamuk eğirmeyi çoktan dönüştürmüş olan makinelere olumlu bir gözle bakıyordu. Dönemin geleneksel anlayışını yansıtacak şekilde, Avam Kamarası’na “makinelerin emeğe olan talebi azaltmadığını” söylüyordu.

1770’lerden bu yana, iplik eğirme işleminin otomasyonu, eğirilmiş pamuğun fiyatını aşağı çektiği gibi, eğirilmiş pamuğu dokuyarak mamul kumaş haline getirme işine olan talebi de arttırmıştı. Ve 1810’lardan önce neredeyse tüm dokumalar elle yapıldığından, bu talep patlaması pamuklu el dokumacılığının, yerinden edilmiş, sanayi öncesi iplikçiler de dahil olmak üzere birkaç yüz bin İngiliz erkeğini istihdam eden yüksek ücretli bir zanaatkârlık işine dönüşmesine yardımcı oldu. Muhtemelen otomasyonla ilgili bu erken ve olumlu deneyim Ricardo’nun başlangıçtaki iyimser görüşünü etkilemişti.

Ancak büyük ölçekli makinelerin gelişimi iplikçilikle sınırlı kalmadı. Çok geçmeden buhar gücüyle çalışan dokuma tezgâhları pamuklu dokuma fabrikalarında kullanılmaya başlandı. Bundan böyle zanaatkâr “el dokumacıları” kendi evlerinde haftada beş gün çalışarak iyi para kazanamayacaktı. Bunun yerine, fabrikalarda sıkı disiplin altında çok daha uzun saatler çalışırken ailelerini geçindirmek için mücadele edeceklerdi.

İngiltere’de endişe ve protestolar yayıldıkça Ricardo fikrini değiştirdi. Etkili kitabının 1821’de yayınlanan üçüncü baskısına “Makineler Üzerine” başlıklı yeni bir bölüm ekledi ve burada tam isabet kaydetti:

“Eğer makineler şu anda emeğin yaptığı tüm işleri yapabilseydi, emeğe talep olmazdı.”

Aynı endişe bugün de geçerlidir. Algoritmaların daha önce işçiler tarafından gerçekleştirilen görevleri devralması, iyi ücretli yeni işler bulamadıkları sürece yerinden edilen işçiler için iyi bir haber olmayacaktır.

1810’lar ve 1820’ler boyunca mücadele eden el dokuması zanaatkârlarının çoğu yeni dokuma fabrikalarında çalışmaya gitmedi, çünkü makine tezgâhlarının çok fazla işçiye ihtiyacı yoktu. İplikçiliğin otomasyonu daha fazla insanın dokumacı olarak çalışması için fırsatlar yaratırken, dokumacılığın otomasyonu diğer sektörlerde telafi edici işgücü talebi yaratmadı. İngiliz ekonomisi genel olarak, en azından 1830’larda demiryolları faaliyete geçene kadar, yeterince iyi ücretli yeni işler yaratmadı. Çok az başka seçeneği olan yüz binlerce el dokumacısı, ücretler yarıdan fazla düşse bile meslekte kalmaya devam etti.

Şeytani değirmenlerin dişlisi olmaktan kurtulacak mıyız?

Ricardo’nun kendisinin üzerinde durduğu bir sorun olmasa da bir diğer önemli sorun, ağır fabrika koşullarında çalışmanın, dönemin gözde tabiriyle “şeytani değirmenlerin” küçük bir dişlisi haline gelmenin, el dokumacıları için cazip olmamasıydı. Birçok zanaatkâr dokumacı, eğirilmiş pamuk satın alan ve daha sonra dokuma ürünlerini pazarda satan bağımsız iş adamları ve girişimciler olarak faaliyet gösterdi. Açıkçası, daha uzun çalışma saatlerine, daha fazla disipline, daha az özerkliğe ve tipik olarak daha düşük ücretlere (en azından el tezgâhı dokumacılığının altın çağına kıyasla) boyun eğmek konusunda hevesli değillerdi.

Günümüzün üretken yapay zekâsı, büyük bir potansiyele sahip ve bilimsel araştırmalar da dâhil, bazı etkileyici başarılara imza attı bile. Çalışanların daha bilgili, daha üretken, daha bağımsız ve daha çok yönlü olmalarına yardımcı olmak için pekâlâ kullanılabilir. Ne yazık ki, teknoloji endüstrisinin aklında başka kullanımlar var gibi görünüyor. “İktidar ve Teknoloji”de açıkladığımız gibi, yapay zekâyı geliştiren ve uygulayan büyük şirketler büyük ölçüde otomasyonu yani yapay zekanın insanların yerini almasını, güçlendirmeye yani insanları daha üretken hale getirmeye tercih ediyor.

Bu da aşırı otomasyon riskiyle karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor: Birçok işçi yerinden edilecek ve istihdamda kalanlar giderek daha aşağılayıcı gözetim ve kontrol biçimlerine maruz kalacak. “Önce otomatikleştir, soruları sonra sor” ilkesi, işyerinde ve toplumun tüm kesimlerinde büyük miktarlarda bilgi toplanmasını gerektirmekte ve dolayısıyla daha da teşvik etmekte, bu da mahremiyetin ne kadar kalacağı sorusunu gündeme getiriyor.

Makineler kötü müdür?

Böyle bir gelecek kaçınılmaz değil. Veri toplamanın düzenlenmesi mahremiyetin korunmasına yardımcı olabildiği kadar, daha güçlü işyeri kuralları da yapay zekâ temelli gözetimin en kötü yönlerini önleyebilir de. Ancak Ricardo’nun bize hatırlattığı üzere, asıl görev Yapay zekâ hakkındaki genel anlatıyı değiştirmektir.

Muhtemelen Ricardo’nun yaşamından ve çalışmalarından çıkarılacak en önemli ders, makinelerin mutlaka iyi ya da kötü olmadığıdır. İşleri yok etmeleri ya da yaratmaları, onları nasıl kullandığımıza ve bu seçimleri kimin yaptığına bağlıdır. Ricardo’nun zamanında, fabrika sahiplerinden oluşan küçük bir kadro karar veriyordu ve bu kararlar otomasyon ve işçileri olabildiğince sıkıştırma üzerine odaklanıyordu.

Bugün, daha da küçük bir teknoloji liderleri kadrosu aynı yolu izliyor gibi görünüyor. Ancak yeni fırsatlar yaratmaya, insanlar için yeni görevler oluşturmaya ve tüm bireylere saygı göstermeye odaklanmak çok daha iyi sonuçlar sağlayacaktır. Çalışan yanlısı bir yapay zekâya sahip olmak hâlâ mümkün. Tabii teknoloji sektöründeki inovasyonun yönünü değiştirebilir ve yeni düzenlemeler ve kurumlar getirebilirsek…

Ricardo’nun zamanında olduğu gibi, iş dünyası ve teknoloji liderlerinin iyi niyetine güvenmek saflık olur. Sanayi Devrimi sırasında İngiltere’de gerçek bir demokrasi yaratmak, sendikaları yasallaştırmak ve teknolojik ilerlemenin yönünü değiştirmek için büyük siyasi reformlar gerekmişti. Aynı temel zorluk bugün de karşımıza çıkıyor.”

Bu yazı ilk kez 25 Nisan 2024’te yayımlanmıştır.

Daron Acemoğlu ile Simon Johnson’ın Project Syndicate’te yayınlanan “History Already Tells Us the Future of AI” başlıklı makalesinden öne çıkan bazı bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve onun editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.project-syndicate.org/commentary/ai-automation-threatens-workers-lessons-from-industrial-revolution-and-david-ricardo-by-daron-acemoglu-and-simon-johnson-2024-04

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yapay zekâ bizi işsiz mi bırakacak, sorusuna tarih ne cevap veriyor?

Yapay zekâ uygulamalarında hızlı gelişme pek çok iş, meslek ve uzmanlık alanında çalışanlara işsizlik tedirginliği yaşatıyor. Teknoloji iyimserleri ise yapay zekânın daha fazla istihdam yaratacağına inanıyor. Hangisine inanmalı? Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’a göre sorunun cevabını tarihte bulmak mümkün.

Yapay zekâ (YZ), makine öğrenimi ve otomasyon hızla ilerliyor. Bazılarına göre bu durum iş gücü üzerinde felaket etkisi yaratacak. Onlara göre birçok işin yerini Yapay zekâ uygulamaları alabilir. Yapay zekânın hâkim olacağı birçok alandaki uygulamalar, mevcut mesleklerin işlevini yitirmesine neden olacak ve iş kayıplarına yol açacak. İnovasyon, üretim maliyetlerini azaltarak robotların çeşitli manuel görevleri üstlenmesine olanak sağlayacak. Sonuç olarak, çalışanlar teknolojik ilerlemenin her aşamasında işsizlikle karşılaşacak.

Daha kısıtlı bir çevre olan teknoloji iyimserleri ise yapay zekâ ile rutin, sıkıcı, fiziksel ve mental olarak tüketici işler makinelere ve algoritmalara devredilirken insanlara daha “insani” işler üstlenmesine fırsat tanıyacak. Onlara göre yapay zekâ, götürdüğünden çok daha fazla istihdam yaratabilir.

Bu büyük tartışma günümüzün önde gelen entelektüellerinin de gündeminde. Geçen yıl “İktidar ve Teknoloji” adlı kitapları Türkçe’de de yayınlanan Daron Acemoğlu ile Simon Johnson, Project Syndicate’te yayınlanan makalelerinde tartışmaya tarihsel bir perspektiften yaklaşıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

Evrensel gelir vaadi illüzyon mu?

“Yapay zekâ ve iyi işler üzerinde yarattığı tehdit tamamen yeni bir sorun gibi görünüyor. Ancak İngiliz Sanayi Devrimi’ni ilk elden gözlemlemiş olan modern ekonominin kurucusu David Ricardo’nun çalışmalarında nasıl yanıt vereceğimize dair faydalı fikirler bulabiliriz. Onun düşüncelerinin evrimi, gözden kaçırdığı bazı noktalar da dahil olmak üzere, bugün bizim için pek çok yararlı ders içeriyor.

Özel sektör teknoloji liderleri bize işte daha az stres, daha az sıkıcı toplantı, daha fazla boş zaman ve hatta belki de evrensel bir temel gelir ile daha parlak bir gelecek vaat ediyor. Ama onlara inanmalı mıyız? Pek çok insan iyi olarak gördükleri işlerini kaybedebilir ve daha düşük bir ücretle iş bulmak zorunda kalabilir. Sonuçta, algoritmalar halihazırda insanların zamanını ve dikkatini gerektiren görevleri devralıyor.

Ricardo, iki asır önce neyi görmüştü?

Ricardo, 1817 tarihli ufuk açıcı eseri “Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri Üzerine”de, pamuk eğirmeyi çoktan dönüştürmüş olan makinelere olumlu bir gözle bakıyordu. Dönemin geleneksel anlayışını yansıtacak şekilde, Avam Kamarası’na “makinelerin emeğe olan talebi azaltmadığını” söylüyordu.

1770’lerden bu yana, iplik eğirme işleminin otomasyonu, eğirilmiş pamuğun fiyatını aşağı çektiği gibi, eğirilmiş pamuğu dokuyarak mamul kumaş haline getirme işine olan talebi de arttırmıştı. Ve 1810’lardan önce neredeyse tüm dokumalar elle yapıldığından, bu talep patlaması pamuklu el dokumacılığının, yerinden edilmiş, sanayi öncesi iplikçiler de dahil olmak üzere birkaç yüz bin İngiliz erkeğini istihdam eden yüksek ücretli bir zanaatkârlık işine dönüşmesine yardımcı oldu. Muhtemelen otomasyonla ilgili bu erken ve olumlu deneyim Ricardo’nun başlangıçtaki iyimser görüşünü etkilemişti.

Ancak büyük ölçekli makinelerin gelişimi iplikçilikle sınırlı kalmadı. Çok geçmeden buhar gücüyle çalışan dokuma tezgâhları pamuklu dokuma fabrikalarında kullanılmaya başlandı. Bundan böyle zanaatkâr “el dokumacıları” kendi evlerinde haftada beş gün çalışarak iyi para kazanamayacaktı. Bunun yerine, fabrikalarda sıkı disiplin altında çok daha uzun saatler çalışırken ailelerini geçindirmek için mücadele edeceklerdi.

İngiltere’de endişe ve protestolar yayıldıkça Ricardo fikrini değiştirdi. Etkili kitabının 1821’de yayınlanan üçüncü baskısına “Makineler Üzerine” başlıklı yeni bir bölüm ekledi ve burada tam isabet kaydetti:

“Eğer makineler şu anda emeğin yaptığı tüm işleri yapabilseydi, emeğe talep olmazdı.”

Aynı endişe bugün de geçerlidir. Algoritmaların daha önce işçiler tarafından gerçekleştirilen görevleri devralması, iyi ücretli yeni işler bulamadıkları sürece yerinden edilen işçiler için iyi bir haber olmayacaktır.

1810’lar ve 1820’ler boyunca mücadele eden el dokuması zanaatkârlarının çoğu yeni dokuma fabrikalarında çalışmaya gitmedi, çünkü makine tezgâhlarının çok fazla işçiye ihtiyacı yoktu. İplikçiliğin otomasyonu daha fazla insanın dokumacı olarak çalışması için fırsatlar yaratırken, dokumacılığın otomasyonu diğer sektörlerde telafi edici işgücü talebi yaratmadı. İngiliz ekonomisi genel olarak, en azından 1830’larda demiryolları faaliyete geçene kadar, yeterince iyi ücretli yeni işler yaratmadı. Çok az başka seçeneği olan yüz binlerce el dokumacısı, ücretler yarıdan fazla düşse bile meslekte kalmaya devam etti.

Şeytani değirmenlerin dişlisi olmaktan kurtulacak mıyız?

Ricardo’nun kendisinin üzerinde durduğu bir sorun olmasa da bir diğer önemli sorun, ağır fabrika koşullarında çalışmanın, dönemin gözde tabiriyle “şeytani değirmenlerin” küçük bir dişlisi haline gelmenin, el dokumacıları için cazip olmamasıydı. Birçok zanaatkâr dokumacı, eğirilmiş pamuk satın alan ve daha sonra dokuma ürünlerini pazarda satan bağımsız iş adamları ve girişimciler olarak faaliyet gösterdi. Açıkçası, daha uzun çalışma saatlerine, daha fazla disipline, daha az özerkliğe ve tipik olarak daha düşük ücretlere (en azından el tezgâhı dokumacılığının altın çağına kıyasla) boyun eğmek konusunda hevesli değillerdi.

Günümüzün üretken yapay zekâsı, büyük bir potansiyele sahip ve bilimsel araştırmalar da dâhil, bazı etkileyici başarılara imza attı bile. Çalışanların daha bilgili, daha üretken, daha bağımsız ve daha çok yönlü olmalarına yardımcı olmak için pekâlâ kullanılabilir. Ne yazık ki, teknoloji endüstrisinin aklında başka kullanımlar var gibi görünüyor. “İktidar ve Teknoloji”de açıkladığımız gibi, yapay zekâyı geliştiren ve uygulayan büyük şirketler büyük ölçüde otomasyonu yani yapay zekanın insanların yerini almasını, güçlendirmeye yani insanları daha üretken hale getirmeye tercih ediyor.

Bu da aşırı otomasyon riskiyle karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor: Birçok işçi yerinden edilecek ve istihdamda kalanlar giderek daha aşağılayıcı gözetim ve kontrol biçimlerine maruz kalacak. “Önce otomatikleştir, soruları sonra sor” ilkesi, işyerinde ve toplumun tüm kesimlerinde büyük miktarlarda bilgi toplanmasını gerektirmekte ve dolayısıyla daha da teşvik etmekte, bu da mahremiyetin ne kadar kalacağı sorusunu gündeme getiriyor.

Makineler kötü müdür?

Böyle bir gelecek kaçınılmaz değil. Veri toplamanın düzenlenmesi mahremiyetin korunmasına yardımcı olabildiği kadar, daha güçlü işyeri kuralları da yapay zekâ temelli gözetimin en kötü yönlerini önleyebilir de. Ancak Ricardo’nun bize hatırlattığı üzere, asıl görev Yapay zekâ hakkındaki genel anlatıyı değiştirmektir.

Muhtemelen Ricardo’nun yaşamından ve çalışmalarından çıkarılacak en önemli ders, makinelerin mutlaka iyi ya da kötü olmadığıdır. İşleri yok etmeleri ya da yaratmaları, onları nasıl kullandığımıza ve bu seçimleri kimin yaptığına bağlıdır. Ricardo’nun zamanında, fabrika sahiplerinden oluşan küçük bir kadro karar veriyordu ve bu kararlar otomasyon ve işçileri olabildiğince sıkıştırma üzerine odaklanıyordu.

Bugün, daha da küçük bir teknoloji liderleri kadrosu aynı yolu izliyor gibi görünüyor. Ancak yeni fırsatlar yaratmaya, insanlar için yeni görevler oluşturmaya ve tüm bireylere saygı göstermeye odaklanmak çok daha iyi sonuçlar sağlayacaktır. Çalışan yanlısı bir yapay zekâya sahip olmak hâlâ mümkün. Tabii teknoloji sektöründeki inovasyonun yönünü değiştirebilir ve yeni düzenlemeler ve kurumlar getirebilirsek…

Ricardo’nun zamanında olduğu gibi, iş dünyası ve teknoloji liderlerinin iyi niyetine güvenmek saflık olur. Sanayi Devrimi sırasında İngiltere’de gerçek bir demokrasi yaratmak, sendikaları yasallaştırmak ve teknolojik ilerlemenin yönünü değiştirmek için büyük siyasi reformlar gerekmişti. Aynı temel zorluk bugün de karşımıza çıkıyor.”

Bu yazı ilk kez 25 Nisan 2024’te yayımlanmıştır.

Daron Acemoğlu ile Simon Johnson’ın Project Syndicate’te yayınlanan “History Already Tells Us the Future of AI” başlıklı makalesinden öne çıkan bazı bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve onun editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.project-syndicate.org/commentary/ai-automation-threatens-workers-lessons-from-industrial-revolution-and-david-ricardo-by-daron-acemoglu-and-simon-johnson-2024-04

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x