Yeni bir uzay antlaşması zorunlu hale geldi

Uzay çalışmalarında rekabet çok büyük. Devletlerin yanı sıra özel şirketler de uzayda faaliyet gösteriyor. Ancak kimse bu çalışmaları düzenleyen 1967 tarihli anlaşmaya uymuyor. Oysa uzay çöpü ve silahlanma konularında düzenlemeye gidilmesi şart. Doç. Dr. Selçuk Topal yazdı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kıtalararası balistik füze geliştirme çalışmaları hızlanmıştı. Bu çalışmaların insanoğlunu daha da yükseklere, uzaya ulaştırması kaçınılmazdı. 4 Ekim 1957’de Ruslar Sputnik I isimli yapay uyduyu uzaya gönderdi. Dünya etrafında yaklaşık 1500 kez tur atan Sputnik I Dünya atmosferine girip kül olmadan önce üç hafta boyunca sinyal göndererek bunu başaran ilk yapay uydu olmuştu.

Bizzat insanoğlunun uzaya[1] ulaşması ise çok uzun sürmedi. İlk kez 12 Nisan 1961 tarihinde Yuri Gagarin bunu başardı. Dünya etrafında bir tur attıktan sonra yere inen Gagarin bir şeyi kanıtlamış oldu: Gökyüzü artık insanlık için bir engel olmaktan çıkmış, gökler aşılmış ve uzaya ulaşılmıştı.

İnsanlığın bununla yetinmeyeceği ve uzayda yayılmaya devam edeceği aşikardı. Daha iyi silahlar yapma arzusu Soğuk Savaş dönemindeki uzay yarışının arkasında yatan asıl nedendi. Uzay faaliyetlerinin artışı ve silahlanmanın da bir gün uzaya taşınabileceği öngörüsüyle, ülkelerin uzayda nasıl davranması gerektiğini bir düzenleme altına almak için Dış Uzay Antlaşması imzalandı.

Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Kullanımı Komitesi tarafından 1966 yılında yayınlanan rapor[2] dikkate alınarak hazırlanan maddeler ülkelerin onayına sunuldu. 1967 yılında imzalanan antlaşmanın altında bugün 115 ülkenin imzası bulunuyor. O ülkelerden biri de Türkiye.

İlkelerine uyulmayan Uzay Antlaşması

Dış Uzay Antlaşması aşağıdaki temel ilkeleri[3] de kapsayan uluslararası uzay hukukuna ilişkin temel çerçeveyi sunar.

  • Uzayın keşfi ve kullanımı tüm ülkelerin yararına ve çıkarına olacak şekilde gerçekleştirilecek ve tüm insanlığın malı olacaktır;
  • Dış uzay tüm devletler tarafından keşif ve kullanım için serbest olacaktır;
  • Egemenlik iddiasıyla, kullanım veya işgal yoluyla veya başka herhangi bir yolla bir ulus dış uzayı kendine mal edemez;
  • Devletler nükleer silahları veya diğer kitle imha silahlarını yörüngeye veya gök cisimlerinin üzerine yerleştiremez veya başka herhangi bir şekilde dış uzayda konuşlandıramaz;
  • Ay ve diğer gök cisimleri sadece barışçıl amaçlarla kullanılacaktır;
  • Astronotlar insanlığın elçileri olarak kabul edilecektir;
  • İster hükümet ister hükümet dışı kuruluşlar tarafından yürütülsün, devletler ulusal uzay faaliyetlerinden bizzat sorumludur;
  • Devletler uzaya gönderdikleri araçların neden olduğu zararlardan sorumlu olacaktır;
  • Devletler, uzayın ve gök cisimlerinin zararlı bir şekilde kirlenmesini önleyeceklerdir.

Son iki ilkeye yıllardır uyulmadığını biliyoruz. 24 Ocak 1978 tarihinde Ruslara ait Kozmos 954 isimli uydu kuzey Kanada üzerinde infilak etti. Kozmos 954 nükleer enerji ile çalışan bir uyduydu. Patlama sonrası radyoaktif kalıntılar ülke üzerinde geniş bir alana yayıldı. Kanada o dönem Sovyetler Birliği’ne 6 milyon dolarlık bir fatura kesti ancak yarısını alabildi. Nükleer enerjiyle çalışan yapay uydulardan günümüzde 30’un üzerinde olduğu düşünülüyor ve bunların çok büyük bir çoğunluğu Ruslara ait.[4]

Son maddede belirtilen uzayın kirlenmemesi kuralına ise hiçbir ülke veya özel şirketin uymadığını görüyoruz. Örneğin SpaceX’in Starlink uydularının bazıları ve Çin’in birçok roketi kontrolden çıkarak Dünya yüzeyine düştü. Dünya yörüngesinde giderek artan yapay uydu sayısı aşina olduğumuz yıldızlı geceleri yapay ışıklarla doldurdu. Bu sadece görüntü kirliliği yaratmıyor aynı zamanda yer-tabanlı gözlemevlerinin verilerini kötü yönde etkilemeye devam ediyor.

Uzay çöpü sorunu

Dünya etrafındaki yörüngelerde 1 milimetreden daha büyük yarım milyar adet uzay çöpü olabileceği düşünülüyor. Birkaç yıl öncesine kadar yaklaşık 3.000 adet olan aktif uydu sayısı sürekli olarak fırlatılan Starlink ve benzeri uydular nedeniyle 10.000’i aştı. İnsanlık uzayda yayılmaya devam ederken, uygarlığının yegâne izlerini de yanında taşıyor: Çöpler.

Hatta sadece Dünya etrafındaki yörünge değil Ay bile yolgeçen hanına dönmek üzere.

22 Şubat 2024 tarihinde ilk kez bir özel şirket Ay yüzeyine yumuşak iniş yapmayı başardı. Soğuk Savaş döneminin uzay aktörleri devletlerdi. Ancak günümüzde uzay artan bir oranda özel şirketlerin faaliyet alanı haline geldi. Elbette teknik imkânı olan herkes uzaya belirli amaçlarla araç veya insan gönderebilir. Bunun sonucu olarak Dünya yüzeyinden 200 ila 1000 km arasında bulunan bölge giderek kalabalıklaşıyor. Çoğunlukla iletişim ve askerî amaçlı uydular bu bölgede bulunuyor. Televizyon yayını yapan uydular ise yer yüzeyinden yaklaşık 36.000 km uzaklıkta bulunan yer-sabit yörüngede konuşlanıyor. Uydu sayısı giderek artarken yıllar önce ortaya atılan bir teori tekrar gündeme geliyor: Kessler Sendromu.

Kessler Sendromu[5] adeta yokuştan yuvarlanan masum bir kar topunun giderek bir çığa dönüşmesi gibi uydu çarpışmalarının silsile halinde artmasını öngörüyor. Uyduların ve uydu parçalarının yörünge düzensizlikleri nedeniyle başka bir uydu ile çarpışması çok olası. Her sene binlerce iletişim uydusunun yörüngeye fırlatıldığı bir durumda Kessler Sendromu ile bir gün karşılaşmamız içten bile değil. Kessler Sendromu’nu engellemenin yolu ise artık kullanımda olmayan uyduların güvenli bir şekilde Dünya atmosferine yönlendirilmesi ve yok edilmesi olacaktır.

Uydu çarpışmalarının en önemli zararı iki uydu çarpıştığında binlerce veya milyonlarca ilave uzay çöpünün ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle böyle olaylar sonucu uzay çöpü sayısı logaritmik olarak artar. Uzay çöplerinin çoğunlukla bulunduğu yörünge yüksekliği 200 – 1000 km arasındadır. Bu yörünge aralığı uzay istasyonlarının ve gelecekte yapılması planlanan uzay otellerinin bulunacağı bölgeyi temsil eder.

Diğer yandan Kessler Sendromu çoktan başlamış olabilir. Geçmişte birçok büyük uydunun kontrolden çıktığını ve çarpıştığını biliyoruz. 2009 yılında İridium 33 ve Kozmos-2251 isimli iki uydu yer yüzünden 800 km yukarıda saatte 42.000 km hızla çarpıştı. Kessler Sendromu sonucu ortaya çıkacak çarpışmalar silsilesini kısa zaman ölçeğinde göremeyebiliriz ancak zaman ilerledikçe çarpışma sayısındaki artış bu sendromun başlamış olduğunu gösterecektir.

Yeni bir Uzay Antlaşması gerekli

Ülkelerin yer yüzeyindeki sınırları net çizgilerle ayrılmış olsa da uzayda sınır çizmek o kadar kolay değil. İçinde bulunduğumuz uzay çağında yer yüzeyindeki rekabet artık uzayda devam ediyor. Bir ülke başka bir ülkenin yörüngedeki uzay aracına müdahale edebiliyor. Devletler veya özel sektör fark etmeksizin dileyen her oluşum istediği gök cismine araç gönderebiliyor. Bu nedenle Dış Uzay Antlaşması’nın revize edilmesi zorunlu bir hâl aldı.

Uzay yeni rekabet alanı olduğu için tüm devletlerin yeni bir uzay antlaşmasının altına imza atması beklenmemelidir. Ülkeler değerli şeyler için birbiriyle savaşır. Geleceğin iletişim, ulaşım, turizm, madencilik ve bilim sahası uzay olduğu için uzay yarışı politik çıkmazları da beraberinde getirecektir. Bir ülkenin atmosfer içindeki hava sahasına hâkim olması artık yeterli değil. Uzaydaki hakimiyet alanını da kontrol altında tutması ve uluslararası antlaşmalarla güvence altına alması gerekiyor.

Rusya 2021 yılında bir füze testi yaptı. Sovyet döneminden kalma bir yapay uyduyu yerden gönderilen bir füze ile yok etti. Ve ayrıca uyduları lazerle kör etmenin yolları üzerinde çalışıyor. Çin ise uyduları yakalayıp yörüngeden çıkarma, yer-tabanlı füze ve lazer teknolojileri üzerinde çalışarak uzayda ciddi bir unsur olmayı hedefliyor.

ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi başkanı şubat ayında bir açıklama yaparak ABD başkanı Biden’ın elinde bulunan istihbarat bilgilerini paylaşmasını istedi. Bu istihbarat bilgilerine göre Rusya uzayda nükleer silah bulundurmayı hedefliyordu. Kaygıya neden olan silah uzaydan yer yüzeyine gönderilebilen ve kitlesel yok oluşlara neden olabilecek bir nükleer silah değil. Rusya’nın hedefinin nükleer güçle çalışan ve ‘gerektiğinde’ diğer ülkelere ait uzay araçlarını yok edebilecek bir yöntem geliştirmek olduğu düşünülüyor.

Elbette ABD silahlanma konusunda sütten çıkmış ak kaşık değil. Büyük devletlerin ‘silahsızlanma’ adı altındaki çağrı ve baskılarının altında yatan asıl neden insanlığı korumak yerine o gücü sadece kendi ellerinde bulundurma istekleridir. Uzaydan yer yüzeyine gönderilerek kitlesel yok oluşa neden olabilecek silah üretimine daha çok zaman olsa da bunun bir gün gerçekleşeceğini düşünmek korkutucu.

Bir ülke nasıl ki diğer ülke askerlerini sınırları için bir tehdit olarak görüyorsa, sınırların muğlak bir hâl aldığı uzayda diğer ülkelere ait yapay uydular da bir tehdit veya en azından bir rakip olarak görülecektir. Uzayın fethedilmesi gereken yeni cephe olduğu düşünüldüğünde sadece ülkeler değil özel şirketler de bu tarz girişimlerde bulunabilir.

Uzayda çatışma olur mu?

Yer yüzünü barışçıl kullanamayan insanoğlunun uzayı barışçıl kullanmasını beklemiyoruz ancak yer yüzeyindeki günümüz perde-arkası savaşların aksine güçlü ülkeler uzayda direkt çatışmaya girebilirler. Bunun yıkıcı etkisi I. ve II. Dünya savaşlarından çok daha geniş ölçekli ölümlere, politik ve ekonomik gerilimlere neden olabilir.

Öyle görünüyor ki insanlık tarihi boyunca yer yüzünde devam eden savaşlar yörüngeye sıçrayacak. Uzaydan karaya yönlendirilebilecek herhangi bir silah Dünya üzerindeki herhangi bir ülkeyi tehdit edebilecek kapasiteye sahiptir. Klasik savaş anlayışında hâkim tepeyi alan savaşı kazanır. Artık hâkim tepe uzaydır. Dünya yüzeyinden birkaç yüz km yükseklikteki herhangi bir silahın Dünya etrafında sadece 90 dakikada bir tur atabileceği düşünülürse silahların lojistik sorunu da ortadan kalkmış oluyor. İhtiyacınız olan tek şey iyi bir mühendislik ve basit yörünge mekaniği bilgisidir.

Uzayda bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

İlerleyen uzay turizmi sonucu Dünya etrafında dolanan birçok ticari uzay istasyonu göreceğiz. Dünya etrafındaki aktif yapay uydu sayısı yarım milyona ulaşacak ve sayısı durmaksızın artan uzay çöpleriyle birlikte uzay turizmi ve uzay görevleri için ciddi bir risk haline gelecek.

Ay yüzeyinde tur atan yüzey araçlarının sayısı her geçen gün artacak ve birçok Ay üssü göreceğiz. Bilimsel araştırmalar ile kâr odaklı ticari faaliyetler Ay yüzeyinde karşı karşıya gelecek ve nihayetinde paranın dediği olacak.

Görüntü çözünürlüğü giderek artan casus uydular ve yörüngedeki başka bir uyduya zarar verebilecek teknolojiler uzay savaşlarının ilk araçları haline gelecek.

Çok uzun bir süre bir zengin sporu olacak olsa da Mars seyahatlerinin gerçekleştiğini göreceğiz.

Uzayda çöp sorunu nasıl çözülebilir?

Gördüğünüz gibi uzayda yayılışımız devam ederken sorunlar da artmaya devam ediyor. O sorunlar içerisinde uzay çöpleriyle ilgili olanların çözümü için birkaç proje fikri şunlar olabilir:

  • Atmosferde kolaylıkla zararsız hale gelen materyal üretimi,
  • Uzay çöpü belirleme ve yok etmeye yönelik yer istasyonları,
  • Uzay çöplerinin uzun dönemli hareketlerini ortaya koyan matematiksel modeller ve simülasyon yazılımları,
  • Uzay çöplerini kullanım süresi sonunda güvenli bir yörüngeye veya Dünya atmosferine yönlendirecek itki sistemleri,
  • Yapay uyduların arızalanması durumunda diğer yapay uydularla çarpışmasını engellemek için devreye girebilecek güvenlik önlemleri,
  • Fırlatma esnasında sorun yaşayan ana roketlerin yere sorunsuz dönüşünü sağlayacak çözümler.

Öyle görünüyor ki içinde bulunduğumuz yüzyıl ‘uzay savaşları’ yüzyılı olacak.

Ve bu savaştan korunmanın tek yolu, uzayda kayda değer bir varlık gösterebilmek. O nedenle uzay yatırımlarımız artarak devam etmek zorunda.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 4 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.

[1] Uzay nerede başlar? Bu sorunun yanıtı bazı kurumlara göre 80 km olsa da Dünya’da kabul gören sınır 100 km’dir. Aslında Dünya atmosferinin net bir sınırı yoktur. Yerden yükseldikçe atmosfer yoğunluğu giderek düşse de tamamen sıfır olmaz. Uzay bile maddenin hiç olmadığı mükemmel bir vakum ortamı değildir. Uzayda ortalama olarak bir santimetre küpte, yani kabaca bir kesme şekerin hacmin bir atom bulunur.

[2] https://www.unoosa.org/pdf/gares/ARES_21_2222E.pdf

[3] https://www.unoosa.org/oosa/en/ourwork/spacelaw/treaties/introouterspacetreaty.html

[4] Nükleer enerji ile çalışan en meşhur uzay aracı Voyager 1 ve 2’dir. Uzay araçlarında Plütonyum-238 izotopu kullanılmaktadır. Voyager 1 aynı zamanda uzayda en uzağa gidebilen insan yapımı araçtır. Voyager 1 bu yazının yayınlandığı tarih itibariyle Dünya’dan yaklaşık 24 milyar km uzaklıkta bulunuyor.

[5] https://agupubs.onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1029/JA083iA06p02637 https://web.archive.org/web/20100527195029/http://webpages.charter.net/dkessler/files/KesSym.html

Selçuk Topal
Selçuk Topal
Doç. Dr. Selçuk TOPAL - Astrofizikçi, Popüler Bilim Yazarı, Konuşmacı Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nde tamamladı. Oxford Üniversitesi Astrofizik Bölümü’nde doktora derecesini almıştır. Dış galaksilerde moleküler gaz gözlem ve analizi, gaz kinematiği ve galaksi evrimi alanlarında çalışmalar yapmaktadır. Doktora süresince bir yıl kadar Nagoya Üniversitesi Astronomi Bölümü’nde ziyaretçi araştırmacı olarak bulunmuştur. Doktora çalışmalarının ilki Association of British Turkish Academics tarafından doğa bilimleri alanında Mansiyon ödülüne layık görülmüştür. Uzmanlık alanında birçok uluslararası makale ve bildirisi bulunan Topal Kaostan Kozmosa Evrenin Hikayesi isimli popüler bilim ve astronomi kitabının da yazarıdır. Topal’ın ayrıca felsefe alanında lisans derecesi bulunmaktadır. Uzay ve bilimi ilgilenen herkese en doğru ve en ilgi çekici şekilde ulaştırmayı hedefleyen ve alanında ülkemizdeki en büyük bireysel sosyal sorumluluk projesi olan Gelecek Uzayda projesini 2013 yılında başlatan Topal 2023 sonunda toplamda iki yüz binden fazla gencimize seminerler vermiş, 36 şehrimizi bizzat ziyaret etmiş, 150’yi aşkın popüler bilim makalesi kaleme almış, 100'ün üzerinde televizyon programına katılmış ve 200’ü aşkın eğitici video ve sesli yayın içeriği üretmiştir. Uluslararası Astronomi Birliği tarafından 2019 yılında düzenlenen 100. yıl etkinliklerinde kendi kategorisinde birincilik ödülü kazanan Gelecek Uzayda projesi çalışmalarına devam etmektedir. Topal’ın The Royal Astronomical Society, International Astronomical Union, European Astronomical Society ve Oxford Union üyelikleri bulunmaktadır. Giresun doğumlu olan Doç. Dr. Selçuk Topal evli ve iki çocuk (Uzay ve Venüs) babasıdır. Topal’ın tüm akademik çalışmaları ve bilim-toplum etkinlikleri hakkındaki detaylı bilgilere www.astronomselcuk.com web adresinden ulaşılabilir.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yeni bir uzay antlaşması zorunlu hale geldi

Uzay çalışmalarında rekabet çok büyük. Devletlerin yanı sıra özel şirketler de uzayda faaliyet gösteriyor. Ancak kimse bu çalışmaları düzenleyen 1967 tarihli anlaşmaya uymuyor. Oysa uzay çöpü ve silahlanma konularında düzenlemeye gidilmesi şart. Doç. Dr. Selçuk Topal yazdı.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kıtalararası balistik füze geliştirme çalışmaları hızlanmıştı. Bu çalışmaların insanoğlunu daha da yükseklere, uzaya ulaştırması kaçınılmazdı. 4 Ekim 1957’de Ruslar Sputnik I isimli yapay uyduyu uzaya gönderdi. Dünya etrafında yaklaşık 1500 kez tur atan Sputnik I Dünya atmosferine girip kül olmadan önce üç hafta boyunca sinyal göndererek bunu başaran ilk yapay uydu olmuştu.

Bizzat insanoğlunun uzaya[1] ulaşması ise çok uzun sürmedi. İlk kez 12 Nisan 1961 tarihinde Yuri Gagarin bunu başardı. Dünya etrafında bir tur attıktan sonra yere inen Gagarin bir şeyi kanıtlamış oldu: Gökyüzü artık insanlık için bir engel olmaktan çıkmış, gökler aşılmış ve uzaya ulaşılmıştı.

İnsanlığın bununla yetinmeyeceği ve uzayda yayılmaya devam edeceği aşikardı. Daha iyi silahlar yapma arzusu Soğuk Savaş dönemindeki uzay yarışının arkasında yatan asıl nedendi. Uzay faaliyetlerinin artışı ve silahlanmanın da bir gün uzaya taşınabileceği öngörüsüyle, ülkelerin uzayda nasıl davranması gerektiğini bir düzenleme altına almak için Dış Uzay Antlaşması imzalandı.

Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Kullanımı Komitesi tarafından 1966 yılında yayınlanan rapor[2] dikkate alınarak hazırlanan maddeler ülkelerin onayına sunuldu. 1967 yılında imzalanan antlaşmanın altında bugün 115 ülkenin imzası bulunuyor. O ülkelerden biri de Türkiye.

İlkelerine uyulmayan Uzay Antlaşması

Dış Uzay Antlaşması aşağıdaki temel ilkeleri[3] de kapsayan uluslararası uzay hukukuna ilişkin temel çerçeveyi sunar.

  • Uzayın keşfi ve kullanımı tüm ülkelerin yararına ve çıkarına olacak şekilde gerçekleştirilecek ve tüm insanlığın malı olacaktır;
  • Dış uzay tüm devletler tarafından keşif ve kullanım için serbest olacaktır;
  • Egemenlik iddiasıyla, kullanım veya işgal yoluyla veya başka herhangi bir yolla bir ulus dış uzayı kendine mal edemez;
  • Devletler nükleer silahları veya diğer kitle imha silahlarını yörüngeye veya gök cisimlerinin üzerine yerleştiremez veya başka herhangi bir şekilde dış uzayda konuşlandıramaz;
  • Ay ve diğer gök cisimleri sadece barışçıl amaçlarla kullanılacaktır;
  • Astronotlar insanlığın elçileri olarak kabul edilecektir;
  • İster hükümet ister hükümet dışı kuruluşlar tarafından yürütülsün, devletler ulusal uzay faaliyetlerinden bizzat sorumludur;
  • Devletler uzaya gönderdikleri araçların neden olduğu zararlardan sorumlu olacaktır;
  • Devletler, uzayın ve gök cisimlerinin zararlı bir şekilde kirlenmesini önleyeceklerdir.

Son iki ilkeye yıllardır uyulmadığını biliyoruz. 24 Ocak 1978 tarihinde Ruslara ait Kozmos 954 isimli uydu kuzey Kanada üzerinde infilak etti. Kozmos 954 nükleer enerji ile çalışan bir uyduydu. Patlama sonrası radyoaktif kalıntılar ülke üzerinde geniş bir alana yayıldı. Kanada o dönem Sovyetler Birliği’ne 6 milyon dolarlık bir fatura kesti ancak yarısını alabildi. Nükleer enerjiyle çalışan yapay uydulardan günümüzde 30’un üzerinde olduğu düşünülüyor ve bunların çok büyük bir çoğunluğu Ruslara ait.[4]

Son maddede belirtilen uzayın kirlenmemesi kuralına ise hiçbir ülke veya özel şirketin uymadığını görüyoruz. Örneğin SpaceX’in Starlink uydularının bazıları ve Çin’in birçok roketi kontrolden çıkarak Dünya yüzeyine düştü. Dünya yörüngesinde giderek artan yapay uydu sayısı aşina olduğumuz yıldızlı geceleri yapay ışıklarla doldurdu. Bu sadece görüntü kirliliği yaratmıyor aynı zamanda yer-tabanlı gözlemevlerinin verilerini kötü yönde etkilemeye devam ediyor.

Uzay çöpü sorunu

Dünya etrafındaki yörüngelerde 1 milimetreden daha büyük yarım milyar adet uzay çöpü olabileceği düşünülüyor. Birkaç yıl öncesine kadar yaklaşık 3.000 adet olan aktif uydu sayısı sürekli olarak fırlatılan Starlink ve benzeri uydular nedeniyle 10.000’i aştı. İnsanlık uzayda yayılmaya devam ederken, uygarlığının yegâne izlerini de yanında taşıyor: Çöpler.

Hatta sadece Dünya etrafındaki yörünge değil Ay bile yolgeçen hanına dönmek üzere.

22 Şubat 2024 tarihinde ilk kez bir özel şirket Ay yüzeyine yumuşak iniş yapmayı başardı. Soğuk Savaş döneminin uzay aktörleri devletlerdi. Ancak günümüzde uzay artan bir oranda özel şirketlerin faaliyet alanı haline geldi. Elbette teknik imkânı olan herkes uzaya belirli amaçlarla araç veya insan gönderebilir. Bunun sonucu olarak Dünya yüzeyinden 200 ila 1000 km arasında bulunan bölge giderek kalabalıklaşıyor. Çoğunlukla iletişim ve askerî amaçlı uydular bu bölgede bulunuyor. Televizyon yayını yapan uydular ise yer yüzeyinden yaklaşık 36.000 km uzaklıkta bulunan yer-sabit yörüngede konuşlanıyor. Uydu sayısı giderek artarken yıllar önce ortaya atılan bir teori tekrar gündeme geliyor: Kessler Sendromu.

Kessler Sendromu[5] adeta yokuştan yuvarlanan masum bir kar topunun giderek bir çığa dönüşmesi gibi uydu çarpışmalarının silsile halinde artmasını öngörüyor. Uyduların ve uydu parçalarının yörünge düzensizlikleri nedeniyle başka bir uydu ile çarpışması çok olası. Her sene binlerce iletişim uydusunun yörüngeye fırlatıldığı bir durumda Kessler Sendromu ile bir gün karşılaşmamız içten bile değil. Kessler Sendromu’nu engellemenin yolu ise artık kullanımda olmayan uyduların güvenli bir şekilde Dünya atmosferine yönlendirilmesi ve yok edilmesi olacaktır.

Uydu çarpışmalarının en önemli zararı iki uydu çarpıştığında binlerce veya milyonlarca ilave uzay çöpünün ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle böyle olaylar sonucu uzay çöpü sayısı logaritmik olarak artar. Uzay çöplerinin çoğunlukla bulunduğu yörünge yüksekliği 200 – 1000 km arasındadır. Bu yörünge aralığı uzay istasyonlarının ve gelecekte yapılması planlanan uzay otellerinin bulunacağı bölgeyi temsil eder.

Diğer yandan Kessler Sendromu çoktan başlamış olabilir. Geçmişte birçok büyük uydunun kontrolden çıktığını ve çarpıştığını biliyoruz. 2009 yılında İridium 33 ve Kozmos-2251 isimli iki uydu yer yüzünden 800 km yukarıda saatte 42.000 km hızla çarpıştı. Kessler Sendromu sonucu ortaya çıkacak çarpışmalar silsilesini kısa zaman ölçeğinde göremeyebiliriz ancak zaman ilerledikçe çarpışma sayısındaki artış bu sendromun başlamış olduğunu gösterecektir.

Yeni bir Uzay Antlaşması gerekli

Ülkelerin yer yüzeyindeki sınırları net çizgilerle ayrılmış olsa da uzayda sınır çizmek o kadar kolay değil. İçinde bulunduğumuz uzay çağında yer yüzeyindeki rekabet artık uzayda devam ediyor. Bir ülke başka bir ülkenin yörüngedeki uzay aracına müdahale edebiliyor. Devletler veya özel sektör fark etmeksizin dileyen her oluşum istediği gök cismine araç gönderebiliyor. Bu nedenle Dış Uzay Antlaşması’nın revize edilmesi zorunlu bir hâl aldı.

Uzay yeni rekabet alanı olduğu için tüm devletlerin yeni bir uzay antlaşmasının altına imza atması beklenmemelidir. Ülkeler değerli şeyler için birbiriyle savaşır. Geleceğin iletişim, ulaşım, turizm, madencilik ve bilim sahası uzay olduğu için uzay yarışı politik çıkmazları da beraberinde getirecektir. Bir ülkenin atmosfer içindeki hava sahasına hâkim olması artık yeterli değil. Uzaydaki hakimiyet alanını da kontrol altında tutması ve uluslararası antlaşmalarla güvence altına alması gerekiyor.

Rusya 2021 yılında bir füze testi yaptı. Sovyet döneminden kalma bir yapay uyduyu yerden gönderilen bir füze ile yok etti. Ve ayrıca uyduları lazerle kör etmenin yolları üzerinde çalışıyor. Çin ise uyduları yakalayıp yörüngeden çıkarma, yer-tabanlı füze ve lazer teknolojileri üzerinde çalışarak uzayda ciddi bir unsur olmayı hedefliyor.

ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi başkanı şubat ayında bir açıklama yaparak ABD başkanı Biden’ın elinde bulunan istihbarat bilgilerini paylaşmasını istedi. Bu istihbarat bilgilerine göre Rusya uzayda nükleer silah bulundurmayı hedefliyordu. Kaygıya neden olan silah uzaydan yer yüzeyine gönderilebilen ve kitlesel yok oluşlara neden olabilecek bir nükleer silah değil. Rusya’nın hedefinin nükleer güçle çalışan ve ‘gerektiğinde’ diğer ülkelere ait uzay araçlarını yok edebilecek bir yöntem geliştirmek olduğu düşünülüyor.

Elbette ABD silahlanma konusunda sütten çıkmış ak kaşık değil. Büyük devletlerin ‘silahsızlanma’ adı altındaki çağrı ve baskılarının altında yatan asıl neden insanlığı korumak yerine o gücü sadece kendi ellerinde bulundurma istekleridir. Uzaydan yer yüzeyine gönderilerek kitlesel yok oluşa neden olabilecek silah üretimine daha çok zaman olsa da bunun bir gün gerçekleşeceğini düşünmek korkutucu.

Bir ülke nasıl ki diğer ülke askerlerini sınırları için bir tehdit olarak görüyorsa, sınırların muğlak bir hâl aldığı uzayda diğer ülkelere ait yapay uydular da bir tehdit veya en azından bir rakip olarak görülecektir. Uzayın fethedilmesi gereken yeni cephe olduğu düşünüldüğünde sadece ülkeler değil özel şirketler de bu tarz girişimlerde bulunabilir.

Uzayda çatışma olur mu?

Yer yüzünü barışçıl kullanamayan insanoğlunun uzayı barışçıl kullanmasını beklemiyoruz ancak yer yüzeyindeki günümüz perde-arkası savaşların aksine güçlü ülkeler uzayda direkt çatışmaya girebilirler. Bunun yıkıcı etkisi I. ve II. Dünya savaşlarından çok daha geniş ölçekli ölümlere, politik ve ekonomik gerilimlere neden olabilir.

Öyle görünüyor ki insanlık tarihi boyunca yer yüzünde devam eden savaşlar yörüngeye sıçrayacak. Uzaydan karaya yönlendirilebilecek herhangi bir silah Dünya üzerindeki herhangi bir ülkeyi tehdit edebilecek kapasiteye sahiptir. Klasik savaş anlayışında hâkim tepeyi alan savaşı kazanır. Artık hâkim tepe uzaydır. Dünya yüzeyinden birkaç yüz km yükseklikteki herhangi bir silahın Dünya etrafında sadece 90 dakikada bir tur atabileceği düşünülürse silahların lojistik sorunu da ortadan kalkmış oluyor. İhtiyacınız olan tek şey iyi bir mühendislik ve basit yörünge mekaniği bilgisidir.

Uzayda bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

İlerleyen uzay turizmi sonucu Dünya etrafında dolanan birçok ticari uzay istasyonu göreceğiz. Dünya etrafındaki aktif yapay uydu sayısı yarım milyona ulaşacak ve sayısı durmaksızın artan uzay çöpleriyle birlikte uzay turizmi ve uzay görevleri için ciddi bir risk haline gelecek.

Ay yüzeyinde tur atan yüzey araçlarının sayısı her geçen gün artacak ve birçok Ay üssü göreceğiz. Bilimsel araştırmalar ile kâr odaklı ticari faaliyetler Ay yüzeyinde karşı karşıya gelecek ve nihayetinde paranın dediği olacak.

Görüntü çözünürlüğü giderek artan casus uydular ve yörüngedeki başka bir uyduya zarar verebilecek teknolojiler uzay savaşlarının ilk araçları haline gelecek.

Çok uzun bir süre bir zengin sporu olacak olsa da Mars seyahatlerinin gerçekleştiğini göreceğiz.

Uzayda çöp sorunu nasıl çözülebilir?

Gördüğünüz gibi uzayda yayılışımız devam ederken sorunlar da artmaya devam ediyor. O sorunlar içerisinde uzay çöpleriyle ilgili olanların çözümü için birkaç proje fikri şunlar olabilir:

  • Atmosferde kolaylıkla zararsız hale gelen materyal üretimi,
  • Uzay çöpü belirleme ve yok etmeye yönelik yer istasyonları,
  • Uzay çöplerinin uzun dönemli hareketlerini ortaya koyan matematiksel modeller ve simülasyon yazılımları,
  • Uzay çöplerini kullanım süresi sonunda güvenli bir yörüngeye veya Dünya atmosferine yönlendirecek itki sistemleri,
  • Yapay uyduların arızalanması durumunda diğer yapay uydularla çarpışmasını engellemek için devreye girebilecek güvenlik önlemleri,
  • Fırlatma esnasında sorun yaşayan ana roketlerin yere sorunsuz dönüşünü sağlayacak çözümler.

Öyle görünüyor ki içinde bulunduğumuz yüzyıl ‘uzay savaşları’ yüzyılı olacak.

Ve bu savaştan korunmanın tek yolu, uzayda kayda değer bir varlık gösterebilmek. O nedenle uzay yatırımlarımız artarak devam etmek zorunda.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 4 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.

[1] Uzay nerede başlar? Bu sorunun yanıtı bazı kurumlara göre 80 km olsa da Dünya’da kabul gören sınır 100 km’dir. Aslında Dünya atmosferinin net bir sınırı yoktur. Yerden yükseldikçe atmosfer yoğunluğu giderek düşse de tamamen sıfır olmaz. Uzay bile maddenin hiç olmadığı mükemmel bir vakum ortamı değildir. Uzayda ortalama olarak bir santimetre küpte, yani kabaca bir kesme şekerin hacmin bir atom bulunur.

[2] https://www.unoosa.org/pdf/gares/ARES_21_2222E.pdf

[3] https://www.unoosa.org/oosa/en/ourwork/spacelaw/treaties/introouterspacetreaty.html

[4] Nükleer enerji ile çalışan en meşhur uzay aracı Voyager 1 ve 2’dir. Uzay araçlarında Plütonyum-238 izotopu kullanılmaktadır. Voyager 1 aynı zamanda uzayda en uzağa gidebilen insan yapımı araçtır. Voyager 1 bu yazının yayınlandığı tarih itibariyle Dünya’dan yaklaşık 24 milyar km uzaklıkta bulunuyor.

[5] https://agupubs.onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1029/JA083iA06p02637 https://web.archive.org/web/20100527195029/http://webpages.charter.net/dkessler/files/KesSym.html

Selçuk Topal
Selçuk Topal
Doç. Dr. Selçuk TOPAL - Astrofizikçi, Popüler Bilim Yazarı, Konuşmacı Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nde tamamladı. Oxford Üniversitesi Astrofizik Bölümü’nde doktora derecesini almıştır. Dış galaksilerde moleküler gaz gözlem ve analizi, gaz kinematiği ve galaksi evrimi alanlarında çalışmalar yapmaktadır. Doktora süresince bir yıl kadar Nagoya Üniversitesi Astronomi Bölümü’nde ziyaretçi araştırmacı olarak bulunmuştur. Doktora çalışmalarının ilki Association of British Turkish Academics tarafından doğa bilimleri alanında Mansiyon ödülüne layık görülmüştür. Uzmanlık alanında birçok uluslararası makale ve bildirisi bulunan Topal Kaostan Kozmosa Evrenin Hikayesi isimli popüler bilim ve astronomi kitabının da yazarıdır. Topal’ın ayrıca felsefe alanında lisans derecesi bulunmaktadır. Uzay ve bilimi ilgilenen herkese en doğru ve en ilgi çekici şekilde ulaştırmayı hedefleyen ve alanında ülkemizdeki en büyük bireysel sosyal sorumluluk projesi olan Gelecek Uzayda projesini 2013 yılında başlatan Topal 2023 sonunda toplamda iki yüz binden fazla gencimize seminerler vermiş, 36 şehrimizi bizzat ziyaret etmiş, 150’yi aşkın popüler bilim makalesi kaleme almış, 100'ün üzerinde televizyon programına katılmış ve 200’ü aşkın eğitici video ve sesli yayın içeriği üretmiştir. Uluslararası Astronomi Birliği tarafından 2019 yılında düzenlenen 100. yıl etkinliklerinde kendi kategorisinde birincilik ödülü kazanan Gelecek Uzayda projesi çalışmalarına devam etmektedir. Topal’ın The Royal Astronomical Society, International Astronomical Union, European Astronomical Society ve Oxford Union üyelikleri bulunmaktadır. Giresun doğumlu olan Doç. Dr. Selçuk Topal evli ve iki çocuk (Uzay ve Venüs) babasıdır. Topal’ın tüm akademik çalışmaları ve bilim-toplum etkinlikleri hakkındaki detaylı bilgilere www.astronomselcuk.com web adresinden ulaşılabilir.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x