Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı (COP26) İskoçya’nın Glasgow şehrinde 31 Ekim’de başladı. 200’e yakın ülkenin katılımıyla gerçekleşen ve ana gündemi küresel sıcaklık artışının 2015 Paris Anlaşması doğrultusunda 1,5 derece ile sınırlandırılması çabaları olan zirve, 12 Kasım’da sona erecek. Ancak emisyon azaltımı ve iklim finansmanıyla ilgili olumsuz gelişmeler, bu hedefe ulaşma yönündeki umutları da azaltıyor. İklim muhabirleri Karl Mathiesen ve Zack Colman, Politico’daki yazılarında, “Glasgow iklim görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanacağı neredeyse kesin. Siz sadece dünya liderlerinin iki hafta sonra konferans sona erdiğinde bunu kabul etmelerini beklemeyin” diyerek, nedenlerini açıklıyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“31 Ekim’de başlayan COP26 zirvesi, ev sahibi Birleşik Krallık, AB, ABD ve diğer ülkeler tarafından küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmak üzere ‘1,5’u canlı tutmaya’ yönelik bir toplantı olarak görülüyor. Aksi takdirde, virgülden sonraki her artış ile 1,5 derecenin üzerindeki bir ısınmanın, daha şiddetli ve potansiyel olarak ölümcül hale gelen fırtınalar, yangınlar, kuraklıklar ve sıcak hava dalgalarına neden olacağı konusunda uyarıda bulunuyorlar. ABD eski Başkanı Barack Obama’nın baş iklim müzakerecisi Todd Stern ‘Kızılca kıyamet kopuyor. Bırakın 2 dereceyi, 1,5 derecenin bile gerçekten çok kötü olacağı fikrine tamamen inanıyorum. (…)’ diyor.
İskoçya’da bir araya gelen yaklaşık 200 ülkenin, bu hedefe ulaşmak için gereken radikal emisyon kesintilerini yapma karşılığında çekecekleri ekonomik ve politik sıkıntılara katlanmayı kabul etme şansı ise neredeyse yok.
Alman Uluslararası İşler ve Güvenlik İşleri Enstitüsü’nde iklim değişikliği ekonomi politiği konusunda uzman Oliver Geden, ‘Şu anda bunun gerçekleşmesi makul değil. Çünkü büyük oyuncuların bunu yapmak istediğine dair erken işaretlere bile sahip değiliz’ diyor.
Gerçek şu ki, Paris Anlaşması’nın altı yıl önce imzalanmasından bu yana gerçekleşen büyük ilerlemeye rağmen, 1,5 derece sınırı zaten bir zombi hedef: Gerçekten canlı değil, ancak ölmesine de izin verilmiyor çünkü insanlığın kendisini felaketten kurtarabileceğine dair en azından iyimser bir inanca dayanan BM iklim sürecinin temelini oluşturuyor. (…)
Ancak umutlarını konferansa bağlamaları söylenen milyarlarca insan için kafa karıştırıcı mesajlar söz konusu olacak. COP26’nın 1,5 derece hedefi için son şans olduğunu söylemelerinin ardından hükümetler, şimdiden 2022’deki COP27 toplantısının (büyük olasılıkla Mısır, Şarm El-Şeyh’te yapılacak) bir sonraki son olacağını söylemeyi planlıyor. (…)
Karşılıklı suçlamalar
Hiçbir ülke, küçük ada devletlerini veya kuraklığa eğilimli toprakları felakete terk ettiğini kabul etmek istemiyor. Neredeyse tüm BM iklim görüşmelerine katılan ve en savunmasız ülkeler adına müzakereler yürüten İngiliz avukat Farhana Yamin, savunmasız ülkelerin ‘daha güvenli bir eşiğin ne olduğunu tartışmaktan vazgeçecekleri fikri gerçeküstü… Bunu gerçeğe dönüştürmek için acımasızca savaşmaya devam edeceğiz’ diyor.
Umut ve ihanetin ortasında bir de suçlamalar var. Batı, gelişmekte olan ülkelerin, özellikle Çin, Hindistan ve Endonezya gibi büyük ülkelerin, emisyonları azaltmak için yeterince çaba göstermediklerini söylüyor. Ancak bu en büyük kirleticiler ve daha yoksul gelişmekte olan ülkeler, zengin ülkeleri kendi emisyonları konusunda gerekeni yapmamakla veya yoksulların ekonomilerini yeşil hale getirmeleri ve iklim değişikliğiyle başa çıkmalarına yardımcı olmak üzere yeterli nakit vermemekle suçluyor. Finlandiya Çevre ve İklim Değişikliği Bakanı Krista Mikkonen, herkesin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini söylüyor.
Mali yardım konusu, görüşmelerde en önemli bölünmeyi yaratacağa benziyor. Zengin ülkeler 2020 yılına kadar iklim finansmanı için yılda 100 milyar dolar sözü verdi, ancak şimdi bu miktarı 2023’e kadar karşılamayacaklarını söylüyorlar. Nakit olmadan, gelişmekte olan bazı ülkeler emisyonlarda geri adım atmak istemiyor.
39 küçük ada devletine başkanlık eden Antigua ve Barbuda büyükelçisi Aubrey Webson, ‘Bunun güven üzerindeki etkisi küçümsenemez’ diyor. (…) Birleşik Krallık ve AB, COP26’da tüm ülkelerin taahhütlerini 1,5 derece ile uyumlu hale getirecekleri bir anlaşma yönünde en savunmasız ülkelerden gelecek baskıyı destekliyor.” (…)
Yazarlar bu amaç üzerinde küresel bir birlik olmadığını belirtiyor: “2015 Paris Anlaşması’nın iki sıcaklık hedefi vardı; küresel ısınmayı 2 derecenin ‘çok altında’ tutmak ve 1,5 derecede durdurmak için ‘çabaları sürdürmek’. Ancak bilim insanları, düşük hedefin çok daha az felaket getireceğini söylese de bunu ana hedef haline getirme baskısı direnişle karşılanıyor.
Çin, Hindistan ve gelişmekte olan diğer büyük ülkelerden 24 bakan, görüşmeler öncesinde Paris Anlaşması’nın ‘hedeflerini değiştirmeyi’ amaçlayan herhangi bir girişime yönelik öfkeli bir açıklama yaptı.
Hindistan’ın iklim eski müzakerecisi Rajani Ranjan Rashmi, bir hayalin peşinde koşmak istedikleri takdirde zenginlerin, emisyonlarını şu anda planladıklarından daha hızlı kesmeleri gerektiğini söyleyerek ekliyor: ‘Her halükârda 1,5 derecelik tavana ulaştık. İstesek de istemesek de.’ Matematik, tarih ve siyaset onun haklı olduğunu gösteriyor.
1,5 derece hedefi hayal mi?
1988’de, sera gazı emisyonlarının dünyayı tehlikeli bir şekilde ısıttığı konusunda Kongre’ye sunduğu kanıtlar kamuoyunda bir dönüm noktası olarak kabul edilen NASA’da görev yapmış bilim insanı James Hansen, hükümetlerin yavaşlığı ve halihazırda atmosferde bulunan sera gazlarının, ısınmayı 1,5 derecede durdurmayı ‘başarılamaz’ hale getirdiğini söylüyor.
Konuyla ilgili en üst düzey bilimsel otorite olan Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) çalışmalarının en son kapsamlı gözden geçirmesi, 1,5 derecenin mümkün olduğu sadece tek bir senaryo belirledi. Buna göre, küresel karbon emisyonları bu 10 yılda düşüşe geçiyor ve yüzyılın ortalarında net sıfıra ulaşıyor. Ancak o zaman bile dünya, atmosferden karbon emmeye yönelik büyük ölçekli çabaların yardımıyla tekrar aşağıya inmeden önce 1,5 derecelik eşiği aşıyor. IPCC yazarı Piers Forster da dahil olmak üzere diğer araştırmacılar buna işaret ederek ‘sıcaklık artışı hâlâ 1,5 derece ile sınırlandırılabilir’ diyor. Ancak şu anda böyle bir kurtarma planının geliştirildiğine dair bir gösterge yok.
COP26 zirvesinden kasvetli beklenti, sonuçların büyük ölçüde heyetlerin Glasgow’da bulunmasından önce ortaya çıkmasından kaynaklanıyor. Çoğu ülke, müzakereler öncesinde ne kadar çoğunu ya da ne kadar azını yapmaya istekli olduklarını belirtmiş durumda ve mevcut vaatler yaklaşık 2,7 derecelik ısınmaya denk geliyor.
Görüşmeler resmî olarak sadece iki hafta sürse de COP’u bir yıllık bir süreç olarak düşünmek gerekli (Hatta pandemi nedeniyle iki yıllık). Bu süre zarfında dünyanın en büyük kirleticileri, emisyonları azaltan, kömürü aşamalı olarak bırakma taahhüdünde bulunan ve hedeflerini 1,5 dereceye ayarlayan politikaları yürürlüğe koymak için lobi yaptı. Ekonomiyi tanımlayan bu vaatler, liderlerin görüşmelerin son saatlerinde şapkadan çıkarabileceği türden taahhütler değil.
Dünya ülkelerinin yarısından fazlası, Paris Anlaşması’nın, her ülkenin bir iklim vaadinde bulunması ve ardından bu taahhütleri kademeli olarak artırması yönündeki kilit atılımı olan geliştirilmiş planlarını sundu. Açık ara en büyük kirletici olan Çin de dahil olmak üzere, küresel ekonominin kabaca dörtte üçünün, yüzyılın ortalarında veya hemen sonrasında net sıfıra ulaşma hedefleri var.”
Ancak yazarlar bu taahhütlerin çoğunun, önümüzdeki 10 yıla ilişkin emisyon azaltım planları tarafından desteklenmediğini ve bir araya getirildiğinde, 1,5 derecenin çok altında kaldıklarını vurguluyor: “Küresel ısınmayla mücadele konusunda iyi bir oyundan bahseden dünyanın en zengin ülkelerinde bile daha fazlasını yapacak siyasi irade yok.
Çin’e emisyonlarının zirve yapacağını vaat ettiği tarihi ‘2030’dan önce’den 2025 gibi bir tarihe çekmesi için çok baskı yapıldı. Çin, yabancı kömür projelerini finanse etmeyi durdurma sözü vermesine rağmen geri adım atmadı.
ABD, Trump sonrasında Paris Anlaşması’na dönüşünü yeni bir şafak olarak duyurdu ve yoksul ülkelere iklim finansmanı teklifini dört katına çıkardı. Ancak yine de AB’nin ve adil payına ilişkin değerlendirmelerin çok gerisinde kalıyor. Bu 10 yılın ortasında emisyonları azaltma hedefini yükseltse de Kongre bu konuda halen net değil.
Avrupa Birliği’nin 10 yılın sonuna kadar emisyonları %55 oranında azaltmayı ve 2050 yılına kadar iklim nötr olmayı hedefleyen iklim planları, enerji fiyatlarında devam eden acil durumu izleyen ve blokun Yeşil Mutabakatı’nın ekonomik maliyetleri konusunda endişelenen ülkelerden gelen artan bir baskıyla karşı karşıya.
Son haftalarda, gezegeni değiştirecek bir COP26’nın beklentilerini zayıflatmaya yönelik bir değişiklik de oldu. ABD, iklim hamlelerinde 1,5 dereceyi ‘ulaşılabilir’ olarak çerçevelese de ABD iklim elçisi John Kerry, Eylül ayında Çin’e yaptığı ziyaretten sonra gazetecilere, Paris Anlaşması’na 1,5 dereceyi dahil etmenin sadece ‘heves uyandırıcı’ olduğunu hatırlattı.
Kapılar tamamen kapanmış değil
İngiltere Başbakanı Boris Johnson okula giden çocuklar için düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: ‘Bu zirve çok çok zor olacak ve çok endişeliyim, çünkü işler yanlış gidebilir ve ihtiyacımız olan anlaşmaları sağlayamayabiliriz, durum belirsiz. Çok çok zor ama bence yapılabilir.’
COP26 sona erdiğinde, Johnson’ın iyimserliğinin liderler için ana mesaj olmasını bekleyin. Glasgow’dan çıkan mesaj, küçük ama önemli adımların, kapıların ve pencerelerin kapanma sürecinde olduğu, ancak henüz tam olarak kapanmadığı konusunda güven verici bir mesaj olacaktır.
Obama döneminde Beyaz Saray’da iklim çalışmaları yürüten John Podesta, Glasgow’da başarılı bir sonuç alınması için yapılması gerekenler sorulduğunda şunları söylüyor: ‘Herkesle birlikte, bu 10 yılın gezegeni ezmeyeceğini hayal edecek kadar ilerleme kaydettik mi? İnsanlar bundan uzaklaşabilir ve “İyi ama bunu yapmadılar” diyebilir. Burada hayal kırıklığına uğratacak birçok fırsat var. Ama… Ben umudumu koruyorum.’”
Bu yazı ilk kez 4 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.