Küresel iklim politikası çöktü mü?

İklim değişikliği için yine bir ‘günah çıkarma’ zamanı geldi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı Brezilya’nın Belem kentinde başladı. Küresel iklim işbirliği, 1992 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) imzalanmasından bu yana otuz yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Hükümetler, küresel ortalama sıcaklık artışını 2 dereceyle (ve ideal olarak 1,5 dereceyle) sınırlamak için 2015’te Paris Anlaşması’nı kabul ettiler. Taraflar Konferansı’nın (COP) yıllık toplantıları, bu hedefe doğru ilerleme kaydetmeye odaklandı. Ancak COP ve hatta Paris İklim Anlaşması hâlâ bir önem taşıyor mu?  Toronto Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü ve Existential Politics: Why Global Climate Institutions Are Failing and How to Fix Them (Varoluşsal Siyaset: Küresel İklim Kurumları Neden Başarısız Oluyor ve Nasıl Düzeltilebilir) kitabının yazarı Jessica F. Green, Foreign Affairs dergisinde bu soruya olumsuz yanıt verirken argümanını destekleyen güçlü deliller ortaya koyuyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

İklim hesaplaşmasının zamanı geldi

“Paris Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana geçen on yılda, ülkeler emisyonları azaltmak için ulusal planlar hazırladı, bazı ilerlemeler kaydetti. Ancak bu ilerleme hâlâ oldukça zayıf ve bazı alanlarda durma noktasına geldi. Sadece 67 ülke güncellenmiş ulusal planlarını sundu. Bu yılki COP ev sahibi Brezilya, hâlâ dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri; son yıllarda çevresel koruma kurallarını gevşetip petrol ve gaz üretimini artırdı. Önceki iki ev sahibi ülke olan Azerbaycan ile Birleşik Arap Emirlikleri petrol devletleridir. Bu arada, Başkan Donald Trump, dünyanın en büyük ikinci karbon salıcısı olan ABD’ye Paris Anlaşması’ndan çekilme talimatını yeniden verdi.

Bu arada, iklim acil durumunun sesleri giderek daha yüksek çıkıyor. Dünya, ortalama 1,5 derecelik ısınmayı çoktan aştı. Aşırı hava olayları giderek daha sık görülmeye başladı. Geleneksel olarak dil ve davranışlarında ölçülü olan BM iklim sekretaryası bile geçen yıl “her ülke için insani ve ekonomik felaket” uyarısında bulundu.

Paris Anlaşması bu felaket eğilimlerini tersine çevirmekte başarısız oluyor. Çünkü temel odağını yanlış yere koydu: sera gazı miktarını ölçüp yönetmeye, yani “ton yönetimi”ne. Bu yaklaşım, hükümetlere esnek bir piyasa modeli sunuyor, ancak karbon salımının kaynağı olan fosil yakıt ekonomisini sorgulamıyor. Böylece şirketler ve hükümetler, sistemin içindeki yapısal sorumluluklarını göz ardı edebiliyor.

Paris Anlaşması ile düzenlenmiş ve BMİDÇS’nin himayesinde yürütülen iklim diplomasisi, küresel ekonomiyi karbondan arındırmak gibi temel bir görevi yerine getiremiyor. Bu nedenle, BMİDÇS artık küresel iklim politikasının ana kurumu olmamalıdır. Mevcut süreç, iklim politikasıyla ilgili her türlü diplomatik ivmeyi, fosil yakıtlardan uzaklaşıp yeşil alternatiflere yönelmek için daha umut verici çabalar yerine, nispeten etkisiz çözümler yönünde kanalize ediyor. Bu görev, ülkelerin vergi ve finans kurallarını müzakere etmelerini, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Yatırımcı-Devlet Anlaşmazlık Çözüm Sistemi (ISDS) gibi kurumlarla İş birliği yapmalarını gerektiriyor. BM, bilgi paylaşımı ve finansman sağlama platformu olarak kalabilir; ancak iklim politikalarının belirleyici alanı vergi, finans ve yatırım kurallarının yeniden tasarlandığı kurumlara kaymalıdır.

Ölümcül kusurlar

Otuz yıllık diplomasi karbonsuzlaşmada yetersiz kaldı. “Ton yönetimi” yaklaşımının dayandığı iki temel araç (karbon dengeleme ve karbon fiyatlandırması) etkisiz sonuçlar verdi. Karbon dengeleme, şirketlerin başka yerlerde emisyon azaltımı finanse ederek kendi salımlarını “telafi etmelerini” öngörüyor; ancak 2005’ten bu yana verilen karbon kredilerinin yalnızca yüzde 16’sı gerçek azaltımlarla ilişkili çıktı. Karbon fiyatlandırması ise ton başına ortalama 5 dolar gibi düşük seviyelerde seyrediyor; oysa karbonun ekonomik maliyeti kat be kat (44 ila 525 dolar arasında ) daha yüksek.

Karbon fiyatlandırması, yalnızca çok özel koşullar altında emisyonları azaltmak için yararlı bir araç olarak kanıtlandı. Nadir bir başarı öyküsü olan AB, iyi işleyen bir emisyon ticareti sistemi oluşturmak için önemli düzenleyici ve siyasi kaynaklar ayırıp, hatta karbon fiyatlarını yüksek tutmak için bir karbon merkez bankası kurdu. Ancak bu yaklaşım genellikle siyasi olarak uygulanabilir değildir.

Karbon dengelemeleri durumunda, ilgili tüm taraflar rakamların tutmasını sağlamaya odaklanmaktadır. Genellikle satıcılar, üretebilecekleri kredi miktarını en üst düzeye çıkarmak istiyor. Emisyon üreten alıcılar ise çoğunlukla ucuz krediler istemektedir. Başarılı işlemler, emisyonların azaltılması üzerindeki gerçek etkiden daha önceliklidir. Karbon fiyatlandırmasının sorunu farklıdır: Özellikle sınırlama ve ticaret sistemleri, büyük emisyon üreticilerinin rekabet güçlerine zarar vermemek için genellikle yerleşik muafiyetler ve ücretsiz haklar içerir. Ancak bu avantajlar bir kez oluşturulduktan sonra geri alınması zordur. Bu nedenle, en eski, en büyük ve tartışmasız en başarılı emisyon ticareti pazarı olan AB sistemi bile 2024 yılında, yani oluşturulmasından neredeyse yirmi yıl sonra, ücretsiz tahsisatları kaldırmaya başladı.

BMİDÇS süreci, iklim değişikliğine çözüm olarak karbon fiyatlandırması ve dengeleme gibi politikaları uyguladığı sürece, çoğu ülke fosil yakıt arzını azaltma sorununu yeterince ele almadığından emisyon hedeflerine ulaşamayacak.

Ayrıca zengin ülkelerin iklim finansmanı vaatleri de tutarsız: 2009’da verilen yıllık 100 milyar dolar sözüne yıllar sonra ulaşıldı. Yeni taahhütler, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduğu trilyon dolarlık finansmanın yanına bile yaklaşamıyor.

Vergi düzenlemesi ile emisyon azaltmak mümkün mü?

Karbon salımını azaltmaya başlamak için daha iyi yollar var. Yeşil enerjiye geçişi mümkün kılacak koşulları yaratmak için, şirketler fosil yakıt varlıklarına sahip olmanın ve bunları geliştirmenin daha riskli olduğunu, yeşil enerjiyi hızla geliştirmenin ise daha cazip olduğunu anlamalıdır. Denge, ancak fosil yakıt varlık sahiplerinin köklü gücü azaldığında ve yenilenebilir enerji şirketleri, güneş paneli üreticileri ve diğer yeşil varlık sahipleri daha büyük pazar payı ve daha geniş siyasi etki kazandığında değişecektir. Ülkeler, vergilendirme ve yatırım yaklaşımlarını değiştirerek büyük emisyon üreticilerinin iklim politikalarını engelleme yeteneklerinin başarabilirler.

Ciddi bir iklim hamlesi başlatmak için iyi bir başlangıç noktası vergilendirmedir. Araştırmacılar, 7 trilyon ila 32 trilyon dolar arasında kurumsal varlığın, çok az vergiye tabi olan veya hiç vergiye tabi olmayan offshore hesaplarda tutulduğunu tahmin ediyor. AB Vergi Gözlemevi, 2022 yılında 1 trilyon dolara ulaşan çok uluslu şirketlerin kârlarının üçte birinden fazlasının vergiden kaçınmak için offshore hesaplara aktarıldığını tespit etti. Offshore hesaplar, ayrıca, özellikle gelişmekte olan ülkeler olmak üzere hükümetler için büyük kayıplara yol açıyor. Birçok işletme, veri toplama, reklamcılık ve diğer tamamen dijital faaliyetler yoluyla gelişmekte olan ülkelerde kâr elde ediyor, ancak bu kârları başka yargı bölgelerinde kayda geçiriyor. Bu gelirlerin geri getirilmesi, hükümetlere yeşil enerjiye geçiş ve iklim adaptasyonu için fon sağlayabilir; bu fonlar, gelişmekte olan ülkelerin açıkça ihtiyaç duyduğu fonlardır.

Vergi kaçakçılığının azaltılmasında en dikkat çekici ilerleme, 2021 yılında offshore işlemleri ele almak için yüzde 15’lik bir asgari kurumlar vergisi uygulayan “model kurallar” oluşturan OECD aracılığıyla gerçekleştirdi. Bugüne kadar, yaklaşık 140 ülke asgari vergi oranını kabul etmiş ve 65 ülke bunu uygulamak için ulusal yasalar çıkardı veya kabul etti. Anlaşmayı uygulamak için henüz yasa çıkarmamış olan imzacı ülkeler şimdi bunu yapmak zorundadır ve tüm ülkeler bu yeni kuralların etkilerini takip ederek kalan boşlukları bulmalı ve kapatmalıdır. Sivil toplum grupları da Fransa’daki “Zucman vergisi” (bu vergiyi öneren ekonomist Gabriel Zucman’ın adını almıştır) gibi önlemler yoluyla vergilendirmenin genişletilmesini savunmaya devam etmelidir. Bu vergi, parlamento oylamasında kabul edilemedi ancak 100 milyon avronun üzerindeki varlıklara yüzde 2 vergi uygulanmasını öngörmekteydi.

Vergilendirme, iklim politikasından çok uzak görünebilir, ancak karbon fiyatlandırması veya karbon dengelemesinden farklı olarak, iklim sorununun köküne, yani paraya ulaşır. Aşırı zenginlik, büyük emisyonlarla ilişkilidir. Oxfam’ın yakın tarihli bir raporuna göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 0,1’i bir günde, en yoksul yüzde 50’sinin tüm yıl boyunca saldığı karbon kirliliğinden daha fazlasını üretiyor.

Yoksul ülkeler daha iyi iklim finansmanı bekliyor

BMİDÇS süreci, gelişmekte olan ülkelere verilen ve tutulmayan sözlerle doludur.

Karbon salımının azaltılmasına yönelik bir başka adım da fosil yakıt varlık sahiplerine tanınan yatırım korumalarının kısıtlanmasıdır. 1980’den bu yana ülkeler, yatırımcıları ulusal kamulaştırma, ticari ayrımcılık ve aşırı düzenleyici yüklerden koruyan 2.600’den fazla yatırım anlaşması imzaladı. Bu anlaşmalar fosil yakıt varlık sahipleri için bir nimet.

Yatırım korumalarını reform etmek veya yatırım anlaşmalarından tamamen hariç tutmak, iklim politikası hakkında daha geniş kapsamlı bir düşünce biçimidir. Hükümetler, tahkim davalarının yüzde 40’ını kazanan ve 600 milyon dolar tazminat elde eden fosil varlık sahiplerine artık büyük meblağlar ödemek zorunda kalmadıklarında, bu meblağlar iklim finansmanı biçimi olan yeşil yatırımlar için serbest bırakılabilir. Fonlar iklim dostu olmayan amaçlar için kullanılsa bile, doğrudan büyük fosil yakıt şirketlerinin kasasına girmeyecektir.

Zaman doldu

COP sürecinin savunucuları, kusurlarına rağmen “alternatifsiz” olduğunu öne sürüyor. Oysa işe yaramayan politikalar için zaman ve kaynak harcamak, giderek ağırlaşan krizde lüks haline geldi. Şimdi asıl ihtiyaç, iklim politikası konusundaki uluslararası enerjiyi karbonsuzlaşma için gerekli yapısal ekonomik değişime yönlendirmektir. Bu da BMİDÇS’nin rolünün daraltılmasını, süreçlerin ekonomi temelli kurumlara devredilmesini gerektirir.

Paris Anlaşması, azaltım ve uyum çabaları için ikincil bir finansman kaynağı olarak kalabilir. Daha fazlasını yapmak için donanımlı değildir. BMİDÇS’nin şu anda altı finansal mekanizması vardır ve bunlardan en büyüğü olan Yeşil İklim Fonu, 2010 yılında kurulduğundan bu yana yaklaşık 6 milyar dolarlık fon dağıtmıştır. Her türlü yardım memnuniyetle karşılanır, ancak bu tür bir meblağ, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduklarını söyledikleri yıllık 1 trilyon dolardan fazla miktarın sadece bir kısmını karşılayabilir.

Paris Anlaşması, uyum ve azaltım çabalarına ikincil finansman sağlama işlevini sürdürebilir; ancak daha fazlasını yapabilecek kapasitede değildir. Yeşil İklim Fonu’nun bugüne kadar dağıttığı 6 milyar dolar, gelişmekte olan ülkelerin yıllık 1 trilyon dolarlık ihtiyacının çok küçük bir kısmını karşılıyor. Bu nedenle BM süreci, veri ve bilgi paylaşımı gibi teknik alanlarla sınırlı kalmalıdır.

Elbette bu öneri gelişmekte olan ülkelerde endişe yaratabilir; çünkü BM süreci, konsensüs temelinde yürüyen nadir platformlardan biridir. Ancak mevcut sistem başarısız olmaya mahkûm. Ülkeler en temel yükümlülüklerini bile yerine getiremezken, Paris Anlaşması kâğıt üzerinde kalma riskiyle karşı karşıyadır. Statükoyu korumak, özellikle iklim krizinden en fazla zarar gören ülkeler için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Sonuç vermeyen bir sürece bağlı kalmak, sadece daha fazla hasara ve kayba yol açacaktır.”

Bu yazı ilk kez 13 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Jessica F. Green’in Foreign Affairs’te yayınlanan “Global Climate Policy is Broken” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.foreignaffairs.com/world/global-climate-policy-broken#

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Küresel iklim politikası çöktü mü?

İklim değişikliği için yine bir ‘günah çıkarma’ zamanı geldi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı Brezilya’nın Belem kentinde başladı. Küresel iklim işbirliği, 1992 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) imzalanmasından bu yana otuz yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Hükümetler, küresel ortalama sıcaklık artışını 2 dereceyle (ve ideal olarak 1,5 dereceyle) sınırlamak için 2015’te Paris Anlaşması’nı kabul ettiler. Taraflar Konferansı’nın (COP) yıllık toplantıları, bu hedefe doğru ilerleme kaydetmeye odaklandı. Ancak COP ve hatta Paris İklim Anlaşması hâlâ bir önem taşıyor mu?  Toronto Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü ve Existential Politics: Why Global Climate Institutions Are Failing and How to Fix Them (Varoluşsal Siyaset: Küresel İklim Kurumları Neden Başarısız Oluyor ve Nasıl Düzeltilebilir) kitabının yazarı Jessica F. Green, Foreign Affairs dergisinde bu soruya olumsuz yanıt verirken argümanını destekleyen güçlü deliller ortaya koyuyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

İklim hesaplaşmasının zamanı geldi

“Paris Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana geçen on yılda, ülkeler emisyonları azaltmak için ulusal planlar hazırladı, bazı ilerlemeler kaydetti. Ancak bu ilerleme hâlâ oldukça zayıf ve bazı alanlarda durma noktasına geldi. Sadece 67 ülke güncellenmiş ulusal planlarını sundu. Bu yılki COP ev sahibi Brezilya, hâlâ dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri; son yıllarda çevresel koruma kurallarını gevşetip petrol ve gaz üretimini artırdı. Önceki iki ev sahibi ülke olan Azerbaycan ile Birleşik Arap Emirlikleri petrol devletleridir. Bu arada, Başkan Donald Trump, dünyanın en büyük ikinci karbon salıcısı olan ABD’ye Paris Anlaşması’ndan çekilme talimatını yeniden verdi.

Bu arada, iklim acil durumunun sesleri giderek daha yüksek çıkıyor. Dünya, ortalama 1,5 derecelik ısınmayı çoktan aştı. Aşırı hava olayları giderek daha sık görülmeye başladı. Geleneksel olarak dil ve davranışlarında ölçülü olan BM iklim sekretaryası bile geçen yıl “her ülke için insani ve ekonomik felaket” uyarısında bulundu.

Paris Anlaşması bu felaket eğilimlerini tersine çevirmekte başarısız oluyor. Çünkü temel odağını yanlış yere koydu: sera gazı miktarını ölçüp yönetmeye, yani “ton yönetimi”ne. Bu yaklaşım, hükümetlere esnek bir piyasa modeli sunuyor, ancak karbon salımının kaynağı olan fosil yakıt ekonomisini sorgulamıyor. Böylece şirketler ve hükümetler, sistemin içindeki yapısal sorumluluklarını göz ardı edebiliyor.

Paris Anlaşması ile düzenlenmiş ve BMİDÇS’nin himayesinde yürütülen iklim diplomasisi, küresel ekonomiyi karbondan arındırmak gibi temel bir görevi yerine getiremiyor. Bu nedenle, BMİDÇS artık küresel iklim politikasının ana kurumu olmamalıdır. Mevcut süreç, iklim politikasıyla ilgili her türlü diplomatik ivmeyi, fosil yakıtlardan uzaklaşıp yeşil alternatiflere yönelmek için daha umut verici çabalar yerine, nispeten etkisiz çözümler yönünde kanalize ediyor. Bu görev, ülkelerin vergi ve finans kurallarını müzakere etmelerini, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Yatırımcı-Devlet Anlaşmazlık Çözüm Sistemi (ISDS) gibi kurumlarla İş birliği yapmalarını gerektiriyor. BM, bilgi paylaşımı ve finansman sağlama platformu olarak kalabilir; ancak iklim politikalarının belirleyici alanı vergi, finans ve yatırım kurallarının yeniden tasarlandığı kurumlara kaymalıdır.

Ölümcül kusurlar

Otuz yıllık diplomasi karbonsuzlaşmada yetersiz kaldı. “Ton yönetimi” yaklaşımının dayandığı iki temel araç (karbon dengeleme ve karbon fiyatlandırması) etkisiz sonuçlar verdi. Karbon dengeleme, şirketlerin başka yerlerde emisyon azaltımı finanse ederek kendi salımlarını “telafi etmelerini” öngörüyor; ancak 2005’ten bu yana verilen karbon kredilerinin yalnızca yüzde 16’sı gerçek azaltımlarla ilişkili çıktı. Karbon fiyatlandırması ise ton başına ortalama 5 dolar gibi düşük seviyelerde seyrediyor; oysa karbonun ekonomik maliyeti kat be kat (44 ila 525 dolar arasında ) daha yüksek.

Karbon fiyatlandırması, yalnızca çok özel koşullar altında emisyonları azaltmak için yararlı bir araç olarak kanıtlandı. Nadir bir başarı öyküsü olan AB, iyi işleyen bir emisyon ticareti sistemi oluşturmak için önemli düzenleyici ve siyasi kaynaklar ayırıp, hatta karbon fiyatlarını yüksek tutmak için bir karbon merkez bankası kurdu. Ancak bu yaklaşım genellikle siyasi olarak uygulanabilir değildir.

Karbon dengelemeleri durumunda, ilgili tüm taraflar rakamların tutmasını sağlamaya odaklanmaktadır. Genellikle satıcılar, üretebilecekleri kredi miktarını en üst düzeye çıkarmak istiyor. Emisyon üreten alıcılar ise çoğunlukla ucuz krediler istemektedir. Başarılı işlemler, emisyonların azaltılması üzerindeki gerçek etkiden daha önceliklidir. Karbon fiyatlandırmasının sorunu farklıdır: Özellikle sınırlama ve ticaret sistemleri, büyük emisyon üreticilerinin rekabet güçlerine zarar vermemek için genellikle yerleşik muafiyetler ve ücretsiz haklar içerir. Ancak bu avantajlar bir kez oluşturulduktan sonra geri alınması zordur. Bu nedenle, en eski, en büyük ve tartışmasız en başarılı emisyon ticareti pazarı olan AB sistemi bile 2024 yılında, yani oluşturulmasından neredeyse yirmi yıl sonra, ücretsiz tahsisatları kaldırmaya başladı.

BMİDÇS süreci, iklim değişikliğine çözüm olarak karbon fiyatlandırması ve dengeleme gibi politikaları uyguladığı sürece, çoğu ülke fosil yakıt arzını azaltma sorununu yeterince ele almadığından emisyon hedeflerine ulaşamayacak.

Ayrıca zengin ülkelerin iklim finansmanı vaatleri de tutarsız: 2009’da verilen yıllık 100 milyar dolar sözüne yıllar sonra ulaşıldı. Yeni taahhütler, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduğu trilyon dolarlık finansmanın yanına bile yaklaşamıyor.

Vergi düzenlemesi ile emisyon azaltmak mümkün mü?

Karbon salımını azaltmaya başlamak için daha iyi yollar var. Yeşil enerjiye geçişi mümkün kılacak koşulları yaratmak için, şirketler fosil yakıt varlıklarına sahip olmanın ve bunları geliştirmenin daha riskli olduğunu, yeşil enerjiyi hızla geliştirmenin ise daha cazip olduğunu anlamalıdır. Denge, ancak fosil yakıt varlık sahiplerinin köklü gücü azaldığında ve yenilenebilir enerji şirketleri, güneş paneli üreticileri ve diğer yeşil varlık sahipleri daha büyük pazar payı ve daha geniş siyasi etki kazandığında değişecektir. Ülkeler, vergilendirme ve yatırım yaklaşımlarını değiştirerek büyük emisyon üreticilerinin iklim politikalarını engelleme yeteneklerinin başarabilirler.

Ciddi bir iklim hamlesi başlatmak için iyi bir başlangıç noktası vergilendirmedir. Araştırmacılar, 7 trilyon ila 32 trilyon dolar arasında kurumsal varlığın, çok az vergiye tabi olan veya hiç vergiye tabi olmayan offshore hesaplarda tutulduğunu tahmin ediyor. AB Vergi Gözlemevi, 2022 yılında 1 trilyon dolara ulaşan çok uluslu şirketlerin kârlarının üçte birinden fazlasının vergiden kaçınmak için offshore hesaplara aktarıldığını tespit etti. Offshore hesaplar, ayrıca, özellikle gelişmekte olan ülkeler olmak üzere hükümetler için büyük kayıplara yol açıyor. Birçok işletme, veri toplama, reklamcılık ve diğer tamamen dijital faaliyetler yoluyla gelişmekte olan ülkelerde kâr elde ediyor, ancak bu kârları başka yargı bölgelerinde kayda geçiriyor. Bu gelirlerin geri getirilmesi, hükümetlere yeşil enerjiye geçiş ve iklim adaptasyonu için fon sağlayabilir; bu fonlar, gelişmekte olan ülkelerin açıkça ihtiyaç duyduğu fonlardır.

Vergi kaçakçılığının azaltılmasında en dikkat çekici ilerleme, 2021 yılında offshore işlemleri ele almak için yüzde 15’lik bir asgari kurumlar vergisi uygulayan “model kurallar” oluşturan OECD aracılığıyla gerçekleştirdi. Bugüne kadar, yaklaşık 140 ülke asgari vergi oranını kabul etmiş ve 65 ülke bunu uygulamak için ulusal yasalar çıkardı veya kabul etti. Anlaşmayı uygulamak için henüz yasa çıkarmamış olan imzacı ülkeler şimdi bunu yapmak zorundadır ve tüm ülkeler bu yeni kuralların etkilerini takip ederek kalan boşlukları bulmalı ve kapatmalıdır. Sivil toplum grupları da Fransa’daki “Zucman vergisi” (bu vergiyi öneren ekonomist Gabriel Zucman’ın adını almıştır) gibi önlemler yoluyla vergilendirmenin genişletilmesini savunmaya devam etmelidir. Bu vergi, parlamento oylamasında kabul edilemedi ancak 100 milyon avronun üzerindeki varlıklara yüzde 2 vergi uygulanmasını öngörmekteydi.

Vergilendirme, iklim politikasından çok uzak görünebilir, ancak karbon fiyatlandırması veya karbon dengelemesinden farklı olarak, iklim sorununun köküne, yani paraya ulaşır. Aşırı zenginlik, büyük emisyonlarla ilişkilidir. Oxfam’ın yakın tarihli bir raporuna göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 0,1’i bir günde, en yoksul yüzde 50’sinin tüm yıl boyunca saldığı karbon kirliliğinden daha fazlasını üretiyor.

Yoksul ülkeler daha iyi iklim finansmanı bekliyor

BMİDÇS süreci, gelişmekte olan ülkelere verilen ve tutulmayan sözlerle doludur.

Karbon salımının azaltılmasına yönelik bir başka adım da fosil yakıt varlık sahiplerine tanınan yatırım korumalarının kısıtlanmasıdır. 1980’den bu yana ülkeler, yatırımcıları ulusal kamulaştırma, ticari ayrımcılık ve aşırı düzenleyici yüklerden koruyan 2.600’den fazla yatırım anlaşması imzaladı. Bu anlaşmalar fosil yakıt varlık sahipleri için bir nimet.

Yatırım korumalarını reform etmek veya yatırım anlaşmalarından tamamen hariç tutmak, iklim politikası hakkında daha geniş kapsamlı bir düşünce biçimidir. Hükümetler, tahkim davalarının yüzde 40’ını kazanan ve 600 milyon dolar tazminat elde eden fosil varlık sahiplerine artık büyük meblağlar ödemek zorunda kalmadıklarında, bu meblağlar iklim finansmanı biçimi olan yeşil yatırımlar için serbest bırakılabilir. Fonlar iklim dostu olmayan amaçlar için kullanılsa bile, doğrudan büyük fosil yakıt şirketlerinin kasasına girmeyecektir.

Zaman doldu

COP sürecinin savunucuları, kusurlarına rağmen “alternatifsiz” olduğunu öne sürüyor. Oysa işe yaramayan politikalar için zaman ve kaynak harcamak, giderek ağırlaşan krizde lüks haline geldi. Şimdi asıl ihtiyaç, iklim politikası konusundaki uluslararası enerjiyi karbonsuzlaşma için gerekli yapısal ekonomik değişime yönlendirmektir. Bu da BMİDÇS’nin rolünün daraltılmasını, süreçlerin ekonomi temelli kurumlara devredilmesini gerektirir.

Paris Anlaşması, azaltım ve uyum çabaları için ikincil bir finansman kaynağı olarak kalabilir. Daha fazlasını yapmak için donanımlı değildir. BMİDÇS’nin şu anda altı finansal mekanizması vardır ve bunlardan en büyüğü olan Yeşil İklim Fonu, 2010 yılında kurulduğundan bu yana yaklaşık 6 milyar dolarlık fon dağıtmıştır. Her türlü yardım memnuniyetle karşılanır, ancak bu tür bir meblağ, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduklarını söyledikleri yıllık 1 trilyon dolardan fazla miktarın sadece bir kısmını karşılayabilir.

Paris Anlaşması, uyum ve azaltım çabalarına ikincil finansman sağlama işlevini sürdürebilir; ancak daha fazlasını yapabilecek kapasitede değildir. Yeşil İklim Fonu’nun bugüne kadar dağıttığı 6 milyar dolar, gelişmekte olan ülkelerin yıllık 1 trilyon dolarlık ihtiyacının çok küçük bir kısmını karşılıyor. Bu nedenle BM süreci, veri ve bilgi paylaşımı gibi teknik alanlarla sınırlı kalmalıdır.

Elbette bu öneri gelişmekte olan ülkelerde endişe yaratabilir; çünkü BM süreci, konsensüs temelinde yürüyen nadir platformlardan biridir. Ancak mevcut sistem başarısız olmaya mahkûm. Ülkeler en temel yükümlülüklerini bile yerine getiremezken, Paris Anlaşması kâğıt üzerinde kalma riskiyle karşı karşıyadır. Statükoyu korumak, özellikle iklim krizinden en fazla zarar gören ülkeler için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Sonuç vermeyen bir sürece bağlı kalmak, sadece daha fazla hasara ve kayba yol açacaktır.”

Bu yazı ilk kez 13 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Jessica F. Green’in Foreign Affairs’te yayınlanan “Global Climate Policy is Broken” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.foreignaffairs.com/world/global-climate-policy-broken#

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x