Uzun yıllardır iklim krizini sanki sadece Kutuplardaki buzulları etkiliyormuş algısı ile görmezden geldik; aşırı hava olayları, orman yangınları gibi acı sonuçları gündelik hayatımızın bir parçası haline gelince aslında hepimizin sorunu olduğunu fark ettik. COVID-19 pandemisiyle birlikte tüm dünyanın aynı gemide olduğunu gördük.
Elbette iklim kriziyle mücadelede, hükümetlerin küresel sıcaklık artışını 2 derece ile sınırlandırmayı ve mümkünse 1.5 derecenin altında tutmayı amaçlayan Paris Anlaşması’nı onaylaması ve hızla uygulamaya sokması; kirli ve eski enerji politikalarından vazgeçmeleri; iklim krizi ile mücadelede, teşvik ve yatırımların çevreye zarar veren sektör ve iş planlarından sürdürülebilir ve yeşil uygulamalara çevrilmesini amaçlayan “Yeşil İyileşme”yi gündemlerine almaları, atılabilecek en etkili adımlar…
Ne var ki bu konuda bireysel olarak yapabileceklerimizi de küçümsememeliyiz. Gündelik hayatımızda yapacağımız küçük değişiklikler büyük fayda sağlayabilir. Örneğin, eğer dünyada 10 milyon kişi bir günde “Benim bir pipet kullanmamam ne işe yarar, nasıl bir fark yaratabilir ki” diye düşünmez ve o pipeti kullanmazsa, günde 10 milyon daha az plastik kirliliğine neden olacak.
Eğer iklim krizi ile bireysel mücadeleye nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız sizin için pratik bir rehber hazırlamaya çalıştık. İşte yapabilecekleriniz:
Toplu taşıma kullanın, yürüyün, bisiklete binin. Mutlaka bireysel araba ihtiyacınız varsa elektrikli arabaları tercih edin
Ortalama bir araç her sene yaklaşık 6 ila 9 ton arasında CO2 salımına neden oluyor.
Özellikle büyük şehirlerde yaşıyorsanız; her türlü ulaşımda bireysel içten yanmalı motorlu araçlarınızı kullandığınızda dünyayı iklim krizinin dönülmez eşiğine bir adım daha yaklaştırıyorsunuz.
Mümkün olan her mesafeye yürüyerek ya da bisikletle gitmek; mesafe olarak yürüyerek ya da bisikletle gitmenin mümkün olmadığı durumlarda her zaman önce toplu taşımayı tercih etmek; eğer bireysel otomobil kullanmak şartsa da elektrikli otomobillere öncelik vermek karbon salımını ciddi ölçüde azaltacaktır.
Gerekmedikçe uçmayın
Küresel CO2 emisyonunun yüzde 2.5’unun sorumlusu havacılık sektörü! Buna iklim krizine neden olan diğer gazlar da eklendiğinde sektörün iklim krizindeki payı yüzde 5’e çıkıyor. Gelişmiş ülkelerin bu orandaki payı ise çok yüksek.
Bireysel karbon ayak izi açısından konuya baktığımızda, İstanbul-Paris arasında gidiş-geliş bir uçuşun bireysel karbon ayak izi yaklaşık yarım ton CO2 salımına neden oluyor. Fransa, bu sene başında trenle 2.5 saatte ulaşılabilecek iç hat mesafelerde uçuşların yasaklanması konusunda harekete geçerek, dünyada bu konuda farkındalık yaratacak çok önemli bir adım attı.
Bizler de bireysel olarak belli kilometrelerin altındaki mesafelerde mümkünse tren, değilse karayolu ulaşımını tercih ederek karbon ayak izimizi büyük ölçüde azaltabiliriz.
Çatınıza güneş paneli kurdurun
Güneş, Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynakları arasında en yüksek enerji potansiyeline sahip olanı. Ülkemiz, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre şanslı durumda. Ayrıca Güneş, herkesin kolay erişim sağlayabileceği bedava bir enerji kaynağı…
Güneş enerjisine geçişte herkes rol alabilir. Büyük çaplı güneş enerjisi çiftliklerinin yanı sıra bireysel olarak siz de kendi çatınıza panel kurarak da hem tasarruf edebilir hem de ülkenin enerji bağımsızlığı hareketine katkıda bulunabilirsiniz.
Su ısıtmak, ısınmak ve kurutmak için de güneş enerjisi kullanın
Güneşi elektrik üretimi için kullanmak, Türkiye’de bireysel olarak iklim krizine karşı; elektrik üretimi kirli ve eski fosil yakıtlara bağımlı iken atabileceğiniz en büyük adımların başında geliyor.
Bununla birlikte çamaşırlarınızı makinelerde değil; eski usul asarak kurutmak; suyunuzu güneş ısısı ile ısıtma sağlayan depolarda ısıtmak; sizler için çok küçük adımlar olsa da bireysel olarak dünyanın geleceği için atabileceğiniz önemli adımlar.
Daha az et tüketin!
Belki de çoğumuzun beslenme alışkanlıkları nedeniyle de göz ardı ettiği bir gerçek var; et tüketimi, iklim krizinin en büyük nedenlerinden biri!
Hayvansal ürünler; gıda temelli iklim emisyonunun yaklaşık yüzde 60’ından sorumlu!
Et ve hayvansal ürün tüketimini bireysel olarak ne kadar azaltırsak, karbon ayak izimizi de o kadar azaltmış oluruz.
Mevsiminde, ekolojik ve yerel ürünleri tercih edin
Gıda sistemi, toplam küresel emisyonun yaklaşık yüzde 25’inden sorumlu. Tarım, tatlı su kaynaklarının yüzde 70’ini kullanarak su kıtlığının ve su kirliliğinin de önemli kaynaklarından biri haline geldi.
Eğer iklim krizinde tarımın payı göz ardı edilmeye devam ederse 2050 yılına geldiğimizde; iklim emisyonlarının yüzde 52’sinin sorumlusu tarım olacak. Bu oranı azaltmak için bizim de bireysel olarak yapabileceklerimiz var.
Öncelikle mümkün olduğunca yerel ürünler tüketmeye yönelmeli, üretimi sadece yurtdışında gerçekleşen tarımsal gıdaları tüketmemeye özen göstermeliyiz. Daha sonra, eğer erişimimiz varsa, tükettiklerimizin ekolojik ürünler olmasını öncelemeliyiz.
Çok fazla enerji tüketen gereçlerinizden kurtulun ve yeni gereçler almadan önce ürünlerin enerji verimliliğini kontrol edin
Özellikle elektronik eşya alışverişlerinizde enerji tasarrufu sağlayan ürünlere yönelmek, iklim krizinin temel nedenlerinden olan enerji üretimi için gerçekleşen karbon salımının azaltılmasına katkı sağlar.
Örneğin herkesin evinde kullandığı ampuller. Her ne kadar çok küçük bir adım gibi görünse de herkesin enerji tasarruflu ampul kullanması; 85 milyonluk ülkemizde enerji ihtiyacında kayda değer bir azalma yaratarak; üretim için salınan karbonun da azalmasını sağlayacaktır.
Hemen uygulamaya başlayabileceğiniz çok basit ama enerji tasarrufu için çok etkili bir yöntem daha var: Elektrikli aletlerinizi kullanmadığınızda bekleme/ uyku modunda bırakmak.
Alternatifi olan tek kullanımlık plastikleri kullanmayın
Son 50 yılda plastik kullanımı 20 kat arttı. Bu gidişatı değiştirmezsek plastik üretimi 2050 yılında dörde katlanacak. Bugüne kadar üretilen plastiğin yüzde 90’ı geri dönüştürülmedi. Plastiklerin doğada çözünmesi ise yüzyıllar alıyor.
Çoğu plastik, çevre koşulları ne olursa olsun biyolojik olarak ayrışmıyor. Okyanusa giren plastiklerin yüzde 94’ü deniz yatağına gidiyor. Günümüzde her bir kilometre kare deniz yatağında tahmini olarak ortalama 70 kg plastik bulunuyor. Sorunun en büyük kısmını da plastik tüketiminin ortalama yüzde 40’ını oluşturan ve iki dakika kullanıp attığımız tek kullanımlık plastik ambalajlar oluşturuyor.
Türkiye’nin kıyısında yer aldığı Akdeniz’de de durum hiç iç açıcı değil. Greenpeace Akdeniz Plastik Raporu’na göre, Akdeniz’den alınan derin deniz örneklerinin yüzde 92,8’inde plastik saptandı. Akdeniz havzasında 4 metrekareye 1 plastik atık düşüyor. Greenpeace tarafından Türkiye’de denizlerdeki mikroplastik kirliliğine dair yapılan araştırmanın sonuçları son derece çarpıcıydı; tüm balıkların yüzde 44,3’ünde mikroplastik bulundu.
Bireysel olarak tek kullanımlık plastik kullanımını azaltmak, gezegenimizin geleceği için olmazsa olmaz önceliğimiz haline gelmeli.
Örneğin, kahve almaya giderken kendi termosunuz/bardağınız ile gidebilir; restoranlarda pipet kullanmayabilirsiniz. Market alışverişlerinde de hayatımıza katabileceğimiz etkili tedbirler var. Genel olarak alışverişlerde bez çanta, file, vs. kullanmak; sebze ve meyve reyonlarında plastik poşet kullanmamaya özen göstermek daha çevre dostu bir yaşam için yapabileceklerimizden sadece bazıları…
Mikroplastik içeren kozmetik ve temizlik ürünlerini tercih etmeyin
Mikro tanecikler de gündelik hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda… Yüz ve vücut temizleme ürünleri, diş macunları, temizlik ürünleri ve deterjanlarının da dahil olduğu geniş bir ürün yelpazesinde giderek artan bir şekilde kullanılıyorlar. Ve bu küçük plastik tanecikleri giderlerden akarak, kanalizasyon sistemleri yoluyla denizlere karışıyor.
Sorun da burada başlıyor. Yapılan araştırmalar sonucunda dünya denizlerinde 15 ila 51 trilyon minik plastik taneciği olduğu tahmin ediliyor. Satın aldığınız kozmetik ve temizlik ürünlerinde mikroplastik olup olmadığına dikkat etmek sadece 2 saniyenizi alır ama bu 2 saniye geleceğimiz için büyük bir fark yaratır.
Toksik boyalar içeren kıyafetleri tercih etmeyin
Bugün gündelik modanın öncüsü olarak görülen birçok marka imalatta zararlı kimyasal maddeler kullanıyor. Öyle ki, bu kimyasal maddeler zararlı, kalıcı ve hormon bozucu özelliklere sahipler. Aynı zamanda ekosisteme zarar veriyor ve de sularımızı kirletiyorlar. Moda bir noktada gezegenimize mal oluyor.
Evde mümkün olduğunca az su tüketin
Bu demek değil ki duş alma sayınızı azaltın… Fakat şampuanlanır ya da sabunlanırken; dişinizi fırçalarken suyu kapalı tutmak; bulaşık ya da çamaşır makinesini tam dolmadan çalıştırmamak, iklim krizinin tehdit ettiği su kaynaklarımızı korumak adına büyük önem taşıyor.
Yağmur sularını biriktirebilirsiniz
Daha az su tüketebilmenin bir diğer yolu da balkonunuz ya da bahçenizde yağmur suyunu depolamak olabilir. Daha sonra bu suyu bitkilerinizi sulamak, balkonunuzu yıkamak gibi etkinlikleriniz için kullanabilirsiniz.
Palm yağı içeren ürünleri tüketmeyin
Palm yağı üretimi dünyanın en büyük karbon yutağı ve oksijen kaynağı olan Amazon Ormanları’nı tehdit ediyor.
Gıda alışverişinizi yaparken birkaç saniyenizi ayırarak etiketleri dikkatle okuduğunuzda ve palm yağı kullanılan ürünleri tercih etmediğinizde, dünyanın ciğerlerinden olan Amazon Ormanları’nın geleceğinin kurtulmasına bir katkı sağlayabilirsiniz.
İklim hareketine katılın
Eğer bireysel olarak iklim krizine karşı mücadele etmek, dünyanın geleceğinde bir fark yaratmak istiyorsanız iklim hareketine katılın. Dünyada birçok farklı alanda ve farklı konuda mücadele eden iklim hareketi var.
İlgi alanlarınız, becerileriniz, inandıklarınıza uyan; maddi ya da manevi katkı sağlayabileceğiniz farklı kurumlar tarafından yürütülen çok sayıda iklim hareketi mevcut. Bu hareketlerin bir parçası haline gelirseniz; hem bireysel olarak iklim krizi ile mücadelede bir adım atmış olur; hem de sistemsel dönüşüme de katkı sağlamış bulunursunuz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 25 Mayıs 2021’de yayımlanmıştır.