“Filistin devleti İsrail için de iyi olacaktır”

İsrail-Filistin meselesinde iki devletli çözüm şansı tamamen ortadan kalktı mı? Bu yönde bir çözüm her iki tarafa da neler kazandırabilir? Barışın sağlanmasında ABD, Avrupa ve bölge ülkelerine nasıl bir sorumluluk düşüyor?

İsrail-Filistin meselesiyle ilgili en çok dile getirilen çözüm yollarından biri; iki devletli çözüm. Her ne kadar İsrail’in Filistinlilere yönelik şiddetini artırdığı, çoluk çocuk demeden insanları ölüme mahkûm ettiği şu günlerde barış ihtimali bir hayal gibi görünse de ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations) Onursal Başkanı Richard Haass, Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan yazısında iki devletli çözümün hâlâ mümkün olduğunu, bunun her iki tarafa da fayda sağlayacağını anlatıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“1967 Arap-İsrail savaşının ve BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararının kabul edilmesinin üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçti, ancak İsrailliler ve Filistinliler temel anlaşmazlıklarında anlamlı ve kalıcı bir ilerleme kaydedemediler. Her iki tarafın da çıkarlarına hizmet edecek bir anlaşma için mevcut olan fırsat da hızla kayboluyor. Uzlaşmanın önündeki siyasi ve fiziksel engeller yakında kritik eşiği aşacak.

İsrail, büyük ölçüde kendi çabaları sayesinde, sınırları boyunca ve bölgedeki tehditlerin önemli ölçüde zayıflatıldığı, hatta ortadan kaldırıldığı elverişli bir güvenlik ortamında bulunuyor. (…) Ancak bu, sonsuza dek süremez. İsrail’in Beyaz Saray’da kendisine destek vermeye hazır bir dostu olsa da, ABD ve Avrupa’nın uzun vadeli desteği garanti değil; özellikle de giderek daha fazla Amerikalı ve Avrupalı, İsrail’i başkalarının haklarını reddeden bir ‘parya devlet’ olarak görmeye başladığında.

İsrail, çetin bir seçimle karşı karşıya: Ya Filistinlilerle uzlaşma ve barış içinde bir arada yaşama konusunda samimi bir girişimde bulunacak ya da uzun vadeli refahının gerektirdiği uluslararası desteği kaybetme riskini göze alacak. İki devletli çözüm birçok İsrailli için nefret uyandırıcı bir unsur; öte yandan refah ve güvenlik için en iyi umut olmaya devam ediyor. Kendi devletlerine sahip olmanın Filistinliler için iyi olacağı aşikâr. Ancak bu, aynı zamanda İsrail için de iyi olacaktır; zira bir Filistin devletinin kurulmasına yardımcı olmak, İsrail’e de fayda sağlama potansiyeline sahip.

Zor iş

İsrailliler ve Filistinliler, toprak karşılığı barış anlaşmasına birden fazla kez çok yaklaştılar. Ancak son 30-40 yıl boyunca diplomasi başarısız oldu. Bunun başlıca nedeni, Filistinli liderlerin (Filistin Yönetimi’nin eski başkanı Yaser Arafat ve halefleri) İsrail’in sunduğu toprak, Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin evlerine dönebilme imkânı gibi konuları kabul etmemeleri veya (siyasi zaafları nedeniyle) kabul edememeleriydi. Hamas’ın barışa muhalefeti ise daha temel bir sebebe dayanıyordu ve hâlâ da öyle. Nitekim bu, Yahudi devletinin bölgenin kalıcı bir parçası olarak kabul edilmesini gerektirecekti.Formun Altı

Filistinlilerin uzlaşmaya dayalı iki devletli çözümü reddetmesinin bedeli ağır oldu. Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan 5 milyondan fazla Filistinli, kendi kontrolleri yerine İsrail’in kontrolü altında yaşamaya devam ediyor. Filistin liderliğinin geçmişte reddettiği diplomatik bir sonuca ulaşmak ise çok daha zor hale geldi.”

Yazar, bunun nedenini sahadaki durumun değişmiş olmasına bağlıyor: “Artık barışın önünde çok daha fazla engel var; özellikle de Batı Şeria’da 500 binden fazla İsraillinin yaşadığı İsrail hükümeti onaylı yaklaşık 140 yerleşim birimi (ve 200 izinsiz karakol) bulunuyor. Her yerleşim birimi ve karakol, ‘toprak karşılığı barış’ politikasını uygulamayı ve sürdürülebilir bir Filistin devleti kurmayı daha da zorlaştırıyor; her yeni yerleşimci, böyle bir girişime karşı siyasi direniş yaratıyor ve insanların yer değiştirmesinin ekonomik maliyetlerini artırıyor.

İsrail siyaseti de değişti. Soldaki siyasi partiler zayıflarken, sağdakiler güçlendi. Bu siyasi değişim onlarca yıldır devam ediyor, ancak Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği vahşi saldırıdan bu yana ivme kazandı. Aşırı sağcı dindar milliyetçiler olarak tanımlanabilecek kesimlerin desteğini alan Başbakan Benjamin Netanyahu’nun koalisyon hükümeti, bu değişimi hem sergiledi hem de hızlandırdı.

Dünya çapındaki birçok İsrailli ve destekçileri (Netanyahu’nun savaştaki tutumuna öfkeli olanlar da dahil) artık bir Filistin devletine şiddetle karşı çıkıyor ve bu devletin silahlı grupların operasyonlar düzenleyeceği bir üs haline geleceğinden korkuyor. Bazıları iki devletli bir çözümün Filistinlilerin siyasi hırslarını tatmin etmekten ziyade körükleyeceğini savunuyor. Bazılar da bir Filistin devletine sadece bu nedenlerle değil, aynı zamanda Gazze ve Batı Şeria’da Yahudi yerleşimlerine göz diktiği için de karşı çıkıyor. (…)

Uzun vadeli güvenlik

Yine de iki devletli çözüm fikri henüz ölmedi. Hem İsrailliler hem de Filistinliler, Filistinlilerin yaşadığı ve yönettiği, bağımsız ve egemen bir devletle daha iyi durumda olacaklardır; ancak bu devletin İsrail’e güvenlik tehdidi oluşturmasını engelleyecek koşullara sahip olması gerekir.

Bir Filistin devletinin, teröre üs sağlamak yerine, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin yapamayacağı şekillerde terörü azaltma olasılığı daha yüksek olacaktır. (…) Aksi halde İsrail muhtemelen sonsuza dek sürecek bir savaşla karşı karşıya kalacaktır. Buna karşılık, bir Filistin devletinin hükümeti, kendisinin onay verdiği İsrail’e yönelik herhangi bir saldırının askeri ve ekonomik sonuçlarıyla yüz yüze gelecektir; bu saldırılar terörizmden ziyade savaş eylemi olacaktır ve sınırları içinde gerçekleşen saldırılar, egemen bir hükümetin engellemesi beklenen saldırılardır.

Bu gerçek, Hamas tarafından yönetilmeyen sorumlu bir hükümeti yapıcı adımlar atmaya teşvik etmelidir. Filistinli liderlerin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirememeleri veya getirmek istememeleri durumunda İsrail’e destek yolu sağlamalıdır. İsrail, 7 Ekim’in hemen ardından uluslararası destek görmüştü. Ancak on binlerce Filistinli sivili öldürdüğü ve çok daha fazlasını aşırı zor koşullara maruz bıraktığı 22 ayı aşkın süre boyunca bu anlayış ve sempatiyi kaybetti.

Filistin meselesinin çözümü, İbrahim Anlaşmaları’nın ve Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşmenin devam edip genişleyebileceği bir ortam yaratacaktır. (…) Suudi Arabistan’ın fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İsrail’in iki devletli bir çözüm olasılığına dayalı diplomasiyi yeniden başlatma konusundaki isteksizliğinin, kendisini İsrail ile daha yakın ilişkiler kurmaktan alıkoyduğunu açıkça belirtti. Benzer şekilde, bir Filistin devleti, başta Ürdün olmak üzere İsrail’in komşularının istikrarını artıracaktır. (…)

Bir Filistin devletine açık olmak, İsrail’in dünya çapında parya statüsünden kurtulmasına yardımcı olacaktır. (…) Avrupa’dan gelebilecek ekonomik yaptırım tehdidini azaltacak ve genç Amerikalı Yahudiler de dahil olmak üzere birçok Amerikalının giderek artan yabancılaşmasını önleyecektir. İsrail’in bu konudaki taviz vermesi ya da esnekliği, küresel antisemitizmin de azalmasına katkı sağlayabilir.

Son fakat en acil olanı, Filistin devletine prensipte destek verilmesi, İsrail’e Gazze’den çıkma ve kalan rehineleri geri alma imkânı sunacaktır. İki devletli çözüme giden bir yolun dile getirilmesi, İsrail güvenlik güçlerinin yerine bir Arap istikrar gücünün getirilmesi ve Hamas için rekabet yaratılması için ön koşuldur; zira Hamas bu şekilde Filistin halkı için bir devleti yalnızca kendisinin kurabileceği iddiasındaki tekelini kaybedecektir. (…)

Bir sonucun arzu edilirliği bir şey, uygulanabilirliği ise bambaşka bir şeydir. Dolayısıyla hem İsrail hem de Filistinliler arasındaki siyasi gerçekler göz önüne alındığında, acil diplomatik odak noktası mütevazı olmalıdır. Hâlâ iki devletli bir çözümü savunanlar için yakın gelecekteki hedef, daha iddialı bir diplomasi olasılığını korumak ve böyle bir diplomasinin bir gün başarıya ulaşmasını sağlayacak koşulları yaratmaktır olmalıdır. (…)

Öte yandan Filistinliler kendi geleceklerinin belirlenmesine katılma hakkına sahip olmalı, ancak bunu tek taraflı olarak ilan etme veya kararlaştırma hakkına sahip olmamalıdır. İsrail ile birlikte bir Filistin devleti kurulmalıdır. (…)

İsrail’in tek taraflılığına da karşı çıkılmalıdır. Burada sorumluluk ABD’ye düşmektedir, çünkü İsrail’deki siyaset (iktidar koalisyonları, demografik değişimler ve 7 Ekim gibi olaylara verilen tepkiler) öyle bir şekilde gelişti ki, İsrail kendi haline bırakıldığında dizginlenemez durumda. ABD yönetimi, yeni yerleşim yerlerine, karakollara ve Filistin topraklarının herhangi bir şekilde ilhakına karşı olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Ayrıca, yerleşimcilerin ve İsrail Savunma Kuvvetleri birimlerinin Filistinlilerin insan haklarına ve mülkiyet haklarına saygı göstereceğine dair beklentisini de iletmelidir. (…) İsrail, ABD’nin tercihlerini görmezden gelirse, bundan sonra BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanarak İsrail’i tüm ekonomik ve diplomatik yaptırımlardan koruyacağına bel bağlayamaz. Washington ayrıca, İsrail’in bir Filistin devleti için kalan sınırlı umutları baltalamaya devam etmesi halinde, İsrail’e daha yüksek gümrük vergileri uygulayabilir. ABD’nin, İsrail’in güvenliğine destek ile süresiz işgal ve yayılmacılığına destek arasında ayrım yapması mümkündür.

Bu arada, ABD, Avrupa ülkeleri, Suudi Arabistan ve diğer Arap hükümetleri, yalnızca Gazze’deki savaşın sona ermesi ve İsrail işgal güçleri yerine bir Arap ve Filistin istikrar gücü getirilmesi için baskı yapmakla kalmamalı; aynı zamanda daha geniş kapsamlı bir diplomatik süreç için kamuoyuna bir vizyon da sunmalıdır. Hem İsraillilerden hem de Filistinlilerden ne beklediklerini, bu tarafların karşılığında ne bekleyebileceklerini ve süreci teşvik etmek ve sonuçları desteklemek için neler yapmaya hazır olduklarını açıkça dile getirmelidirler.” (…)

Şimdi tam sırası

Yazar, bir Filistin devleti kurmanın, ABD, Avrupa ve Arap devletlerinin desteğini ve Filistinlilerin İsrail ile barış içinde yaşamaya hazır olduklarını söz ve eylemle göstermelerini gerektireceğini söylüyor: “Bunu yapmaya istekli olurlarsa, İsrail’deki siyasetin gelişme olasılığı vardır ve buna iyi niyetle karşılık vermesi kaçınılmazdır.

İsrail’in siyasi olarak derin bir şekilde bölünmüş olan Filistinlilerle diplomatik bir ortağının olmaması da mümkündür. Yani Filistinliler Hamas’ı reddedip ılımlılığı benimsemeye ve uzlaşmaya hazır değillerse, İsrail’in şu anda olduğu gibi barışın önündeki en büyük engel olarak görülmesi çok daha düşük ihtimal olacaktır. Bu sayede, bazı iç bölünmelerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası tepkilerin de hedefi haline gelmesi önlenecektir. Elbette İsrail, 5 milyondan fazla Filistinlinin kontrolü altında yaşamasının beraberinde getirdiği iç sorunlarla da yüzleşecektir. Ayrıca, Filistinlilere hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da son zamanlarda sergilediği yaklaşımdan çok daha insani ve sorumlu bir şekilde yaklaşmak zorunda kalacaktır. (…)

İsrail’in Arap komşularıyla yaşadığı 1967 ve 1973 çatışmaları sırasında ülkenin dışişleri bakanı olan Abba Eban, konu barış olduğunda Arapların bir fırsatı kaçırma fırsatını hiçbir zaman kaçırmadıklarını söylemişti. Haklıydı. Ancak bu söz bugün İsrail için de geçerli. İsrail, ülke tarihinde hiçbir zaman dış tehditlere karşı bu kadar güvende olmamıştı. Mısır ve Ürdün’ün yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile de barış içinde. İran’ın bölgedeki vekillerini, özellikle de Lübnan’daki Hizbullah’ı önemli ölçüde zayıflattı. İran, Irak ve Suriye nispeten zayıf durumda. En zengin Arap ülkesi ve İslam dünyasında eşsiz bir konuma sahip olan Suudi Arabistan, İsrail’in Filistin’in ulusal taleplerini makul koşullar altında karşılamaya istekli olması halinde ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğunun sinyalini verdi. Ve İsrail’in Beyaz Saray’da sadık bir dostu var. (…) Hem İsrail’in hem de ABD’nin bu olasılık sonsuza dek ortadan kalkmadan önce bir Filistin devletinin kurulması yönünde çaba göstermesi kendi çıkarlarınadır. Ya şimdi ya da hiçbir zaman.”

Bu yazı ilk kez 18 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

Richard Haass’ın Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan “A Palestinian State Would Be Good for Israel” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/israel/palestinian-state-would-be-good-israel

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

“Filistin devleti İsrail için de iyi olacaktır”

İsrail-Filistin meselesinde iki devletli çözüm şansı tamamen ortadan kalktı mı? Bu yönde bir çözüm her iki tarafa da neler kazandırabilir? Barışın sağlanmasında ABD, Avrupa ve bölge ülkelerine nasıl bir sorumluluk düşüyor?

İsrail-Filistin meselesiyle ilgili en çok dile getirilen çözüm yollarından biri; iki devletli çözüm. Her ne kadar İsrail’in Filistinlilere yönelik şiddetini artırdığı, çoluk çocuk demeden insanları ölüme mahkûm ettiği şu günlerde barış ihtimali bir hayal gibi görünse de ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations) Onursal Başkanı Richard Haass, Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan yazısında iki devletli çözümün hâlâ mümkün olduğunu, bunun her iki tarafa da fayda sağlayacağını anlatıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“1967 Arap-İsrail savaşının ve BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararının kabul edilmesinin üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçti, ancak İsrailliler ve Filistinliler temel anlaşmazlıklarında anlamlı ve kalıcı bir ilerleme kaydedemediler. Her iki tarafın da çıkarlarına hizmet edecek bir anlaşma için mevcut olan fırsat da hızla kayboluyor. Uzlaşmanın önündeki siyasi ve fiziksel engeller yakında kritik eşiği aşacak.

İsrail, büyük ölçüde kendi çabaları sayesinde, sınırları boyunca ve bölgedeki tehditlerin önemli ölçüde zayıflatıldığı, hatta ortadan kaldırıldığı elverişli bir güvenlik ortamında bulunuyor. (…) Ancak bu, sonsuza dek süremez. İsrail’in Beyaz Saray’da kendisine destek vermeye hazır bir dostu olsa da, ABD ve Avrupa’nın uzun vadeli desteği garanti değil; özellikle de giderek daha fazla Amerikalı ve Avrupalı, İsrail’i başkalarının haklarını reddeden bir ‘parya devlet’ olarak görmeye başladığında.

İsrail, çetin bir seçimle karşı karşıya: Ya Filistinlilerle uzlaşma ve barış içinde bir arada yaşama konusunda samimi bir girişimde bulunacak ya da uzun vadeli refahının gerektirdiği uluslararası desteği kaybetme riskini göze alacak. İki devletli çözüm birçok İsrailli için nefret uyandırıcı bir unsur; öte yandan refah ve güvenlik için en iyi umut olmaya devam ediyor. Kendi devletlerine sahip olmanın Filistinliler için iyi olacağı aşikâr. Ancak bu, aynı zamanda İsrail için de iyi olacaktır; zira bir Filistin devletinin kurulmasına yardımcı olmak, İsrail’e de fayda sağlama potansiyeline sahip.

Zor iş

İsrailliler ve Filistinliler, toprak karşılığı barış anlaşmasına birden fazla kez çok yaklaştılar. Ancak son 30-40 yıl boyunca diplomasi başarısız oldu. Bunun başlıca nedeni, Filistinli liderlerin (Filistin Yönetimi’nin eski başkanı Yaser Arafat ve halefleri) İsrail’in sunduğu toprak, Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin evlerine dönebilme imkânı gibi konuları kabul etmemeleri veya (siyasi zaafları nedeniyle) kabul edememeleriydi. Hamas’ın barışa muhalefeti ise daha temel bir sebebe dayanıyordu ve hâlâ da öyle. Nitekim bu, Yahudi devletinin bölgenin kalıcı bir parçası olarak kabul edilmesini gerektirecekti.Formun Altı

Filistinlilerin uzlaşmaya dayalı iki devletli çözümü reddetmesinin bedeli ağır oldu. Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan 5 milyondan fazla Filistinli, kendi kontrolleri yerine İsrail’in kontrolü altında yaşamaya devam ediyor. Filistin liderliğinin geçmişte reddettiği diplomatik bir sonuca ulaşmak ise çok daha zor hale geldi.”

Yazar, bunun nedenini sahadaki durumun değişmiş olmasına bağlıyor: “Artık barışın önünde çok daha fazla engel var; özellikle de Batı Şeria’da 500 binden fazla İsraillinin yaşadığı İsrail hükümeti onaylı yaklaşık 140 yerleşim birimi (ve 200 izinsiz karakol) bulunuyor. Her yerleşim birimi ve karakol, ‘toprak karşılığı barış’ politikasını uygulamayı ve sürdürülebilir bir Filistin devleti kurmayı daha da zorlaştırıyor; her yeni yerleşimci, böyle bir girişime karşı siyasi direniş yaratıyor ve insanların yer değiştirmesinin ekonomik maliyetlerini artırıyor.

İsrail siyaseti de değişti. Soldaki siyasi partiler zayıflarken, sağdakiler güçlendi. Bu siyasi değişim onlarca yıldır devam ediyor, ancak Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği vahşi saldırıdan bu yana ivme kazandı. Aşırı sağcı dindar milliyetçiler olarak tanımlanabilecek kesimlerin desteğini alan Başbakan Benjamin Netanyahu’nun koalisyon hükümeti, bu değişimi hem sergiledi hem de hızlandırdı.

Dünya çapındaki birçok İsrailli ve destekçileri (Netanyahu’nun savaştaki tutumuna öfkeli olanlar da dahil) artık bir Filistin devletine şiddetle karşı çıkıyor ve bu devletin silahlı grupların operasyonlar düzenleyeceği bir üs haline geleceğinden korkuyor. Bazıları iki devletli bir çözümün Filistinlilerin siyasi hırslarını tatmin etmekten ziyade körükleyeceğini savunuyor. Bazılar da bir Filistin devletine sadece bu nedenlerle değil, aynı zamanda Gazze ve Batı Şeria’da Yahudi yerleşimlerine göz diktiği için de karşı çıkıyor. (…)

Uzun vadeli güvenlik

Yine de iki devletli çözüm fikri henüz ölmedi. Hem İsrailliler hem de Filistinliler, Filistinlilerin yaşadığı ve yönettiği, bağımsız ve egemen bir devletle daha iyi durumda olacaklardır; ancak bu devletin İsrail’e güvenlik tehdidi oluşturmasını engelleyecek koşullara sahip olması gerekir.

Bir Filistin devletinin, teröre üs sağlamak yerine, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin yapamayacağı şekillerde terörü azaltma olasılığı daha yüksek olacaktır. (…) Aksi halde İsrail muhtemelen sonsuza dek sürecek bir savaşla karşı karşıya kalacaktır. Buna karşılık, bir Filistin devletinin hükümeti, kendisinin onay verdiği İsrail’e yönelik herhangi bir saldırının askeri ve ekonomik sonuçlarıyla yüz yüze gelecektir; bu saldırılar terörizmden ziyade savaş eylemi olacaktır ve sınırları içinde gerçekleşen saldırılar, egemen bir hükümetin engellemesi beklenen saldırılardır.

Bu gerçek, Hamas tarafından yönetilmeyen sorumlu bir hükümeti yapıcı adımlar atmaya teşvik etmelidir. Filistinli liderlerin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirememeleri veya getirmek istememeleri durumunda İsrail’e destek yolu sağlamalıdır. İsrail, 7 Ekim’in hemen ardından uluslararası destek görmüştü. Ancak on binlerce Filistinli sivili öldürdüğü ve çok daha fazlasını aşırı zor koşullara maruz bıraktığı 22 ayı aşkın süre boyunca bu anlayış ve sempatiyi kaybetti.

Filistin meselesinin çözümü, İbrahim Anlaşmaları’nın ve Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşmenin devam edip genişleyebileceği bir ortam yaratacaktır. (…) Suudi Arabistan’ın fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İsrail’in iki devletli bir çözüm olasılığına dayalı diplomasiyi yeniden başlatma konusundaki isteksizliğinin, kendisini İsrail ile daha yakın ilişkiler kurmaktan alıkoyduğunu açıkça belirtti. Benzer şekilde, bir Filistin devleti, başta Ürdün olmak üzere İsrail’in komşularının istikrarını artıracaktır. (…)

Bir Filistin devletine açık olmak, İsrail’in dünya çapında parya statüsünden kurtulmasına yardımcı olacaktır. (…) Avrupa’dan gelebilecek ekonomik yaptırım tehdidini azaltacak ve genç Amerikalı Yahudiler de dahil olmak üzere birçok Amerikalının giderek artan yabancılaşmasını önleyecektir. İsrail’in bu konudaki taviz vermesi ya da esnekliği, küresel antisemitizmin de azalmasına katkı sağlayabilir.

Son fakat en acil olanı, Filistin devletine prensipte destek verilmesi, İsrail’e Gazze’den çıkma ve kalan rehineleri geri alma imkânı sunacaktır. İki devletli çözüme giden bir yolun dile getirilmesi, İsrail güvenlik güçlerinin yerine bir Arap istikrar gücünün getirilmesi ve Hamas için rekabet yaratılması için ön koşuldur; zira Hamas bu şekilde Filistin halkı için bir devleti yalnızca kendisinin kurabileceği iddiasındaki tekelini kaybedecektir. (…)

Bir sonucun arzu edilirliği bir şey, uygulanabilirliği ise bambaşka bir şeydir. Dolayısıyla hem İsrail hem de Filistinliler arasındaki siyasi gerçekler göz önüne alındığında, acil diplomatik odak noktası mütevazı olmalıdır. Hâlâ iki devletli bir çözümü savunanlar için yakın gelecekteki hedef, daha iddialı bir diplomasi olasılığını korumak ve böyle bir diplomasinin bir gün başarıya ulaşmasını sağlayacak koşulları yaratmaktır olmalıdır. (…)

Öte yandan Filistinliler kendi geleceklerinin belirlenmesine katılma hakkına sahip olmalı, ancak bunu tek taraflı olarak ilan etme veya kararlaştırma hakkına sahip olmamalıdır. İsrail ile birlikte bir Filistin devleti kurulmalıdır. (…)

İsrail’in tek taraflılığına da karşı çıkılmalıdır. Burada sorumluluk ABD’ye düşmektedir, çünkü İsrail’deki siyaset (iktidar koalisyonları, demografik değişimler ve 7 Ekim gibi olaylara verilen tepkiler) öyle bir şekilde gelişti ki, İsrail kendi haline bırakıldığında dizginlenemez durumda. ABD yönetimi, yeni yerleşim yerlerine, karakollara ve Filistin topraklarının herhangi bir şekilde ilhakına karşı olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Ayrıca, yerleşimcilerin ve İsrail Savunma Kuvvetleri birimlerinin Filistinlilerin insan haklarına ve mülkiyet haklarına saygı göstereceğine dair beklentisini de iletmelidir. (…) İsrail, ABD’nin tercihlerini görmezden gelirse, bundan sonra BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanarak İsrail’i tüm ekonomik ve diplomatik yaptırımlardan koruyacağına bel bağlayamaz. Washington ayrıca, İsrail’in bir Filistin devleti için kalan sınırlı umutları baltalamaya devam etmesi halinde, İsrail’e daha yüksek gümrük vergileri uygulayabilir. ABD’nin, İsrail’in güvenliğine destek ile süresiz işgal ve yayılmacılığına destek arasında ayrım yapması mümkündür.

Bu arada, ABD, Avrupa ülkeleri, Suudi Arabistan ve diğer Arap hükümetleri, yalnızca Gazze’deki savaşın sona ermesi ve İsrail işgal güçleri yerine bir Arap ve Filistin istikrar gücü getirilmesi için baskı yapmakla kalmamalı; aynı zamanda daha geniş kapsamlı bir diplomatik süreç için kamuoyuna bir vizyon da sunmalıdır. Hem İsraillilerden hem de Filistinlilerden ne beklediklerini, bu tarafların karşılığında ne bekleyebileceklerini ve süreci teşvik etmek ve sonuçları desteklemek için neler yapmaya hazır olduklarını açıkça dile getirmelidirler.” (…)

Şimdi tam sırası

Yazar, bir Filistin devleti kurmanın, ABD, Avrupa ve Arap devletlerinin desteğini ve Filistinlilerin İsrail ile barış içinde yaşamaya hazır olduklarını söz ve eylemle göstermelerini gerektireceğini söylüyor: “Bunu yapmaya istekli olurlarsa, İsrail’deki siyasetin gelişme olasılığı vardır ve buna iyi niyetle karşılık vermesi kaçınılmazdır.

İsrail’in siyasi olarak derin bir şekilde bölünmüş olan Filistinlilerle diplomatik bir ortağının olmaması da mümkündür. Yani Filistinliler Hamas’ı reddedip ılımlılığı benimsemeye ve uzlaşmaya hazır değillerse, İsrail’in şu anda olduğu gibi barışın önündeki en büyük engel olarak görülmesi çok daha düşük ihtimal olacaktır. Bu sayede, bazı iç bölünmelerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası tepkilerin de hedefi haline gelmesi önlenecektir. Elbette İsrail, 5 milyondan fazla Filistinlinin kontrolü altında yaşamasının beraberinde getirdiği iç sorunlarla da yüzleşecektir. Ayrıca, Filistinlilere hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da son zamanlarda sergilediği yaklaşımdan çok daha insani ve sorumlu bir şekilde yaklaşmak zorunda kalacaktır. (…)

İsrail’in Arap komşularıyla yaşadığı 1967 ve 1973 çatışmaları sırasında ülkenin dışişleri bakanı olan Abba Eban, konu barış olduğunda Arapların bir fırsatı kaçırma fırsatını hiçbir zaman kaçırmadıklarını söylemişti. Haklıydı. Ancak bu söz bugün İsrail için de geçerli. İsrail, ülke tarihinde hiçbir zaman dış tehditlere karşı bu kadar güvende olmamıştı. Mısır ve Ürdün’ün yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile de barış içinde. İran’ın bölgedeki vekillerini, özellikle de Lübnan’daki Hizbullah’ı önemli ölçüde zayıflattı. İran, Irak ve Suriye nispeten zayıf durumda. En zengin Arap ülkesi ve İslam dünyasında eşsiz bir konuma sahip olan Suudi Arabistan, İsrail’in Filistin’in ulusal taleplerini makul koşullar altında karşılamaya istekli olması halinde ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğunun sinyalini verdi. Ve İsrail’in Beyaz Saray’da sadık bir dostu var. (…) Hem İsrail’in hem de ABD’nin bu olasılık sonsuza dek ortadan kalkmadan önce bir Filistin devletinin kurulması yönünde çaba göstermesi kendi çıkarlarınadır. Ya şimdi ya da hiçbir zaman.”

Bu yazı ilk kez 18 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

Richard Haass’ın Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan “A Palestinian State Would Be Good for Israel” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/israel/palestinian-state-would-be-good-israel

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x