Filistin nasıl özgürleştirilir?

Filistin’de makul bir iki devletli çözüm için ortaya konulan üç plan ne? Bu planlar, Kudüs’ün statüsü, Filistin Devleti’nin sınırları, mülteciler ve Yahudi yerleşim birimleri için ne öneriyor? Hayata geçme olasılıkları var mı?

İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırımı bir süre önce kabul edilen ateşkes planının ilk aşamasının uygulanmaya başlamasıyla şimdilik hız kesti. Peki bundan sonra ne olacak?

2014-2018 yılları arasında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri olarak görev yapan Uluslararası Barış Enstitüsü Başkanı Zeid Ra’ad al-Hussein, Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan yazısında geçmişteki çözüm önerilerinden yola çıkarak İsrail ve Filistin arasında kalıcı ve adil bir barışın nasıl tesis edilmesi gerektiğini anlatıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

 “(…) Hamas’ın hayatta kalan tüm İsrailli rehineleri serbest bırakması, İsrail’in Gazze’den çekilmesi ve bölgedeki korkunç harekâtının sona ermesi, acilen ihtiyaç duyulan bir soluklanma fırsatı sunuyor. Yeni başlayan ateşkesi güvence altına almadaki katkılarından dolayı ABD Başkanı Donald Trump ve yönetimine de teşekkür etmek gerekir. Ancak bu ateşkes, hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin meşru özlemlerine, yani iki devleti barındıran bir siyasi çözüme bağlanmazsa, uzun ve kasvetli bir hikâyede yalnızca bir duraklama olacaktır. (…)

Elbette İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve müttefikleri bir Filistin devletinin kurulmasına tamamen karşı çıkıyor, hatta bu olasılığı engellemeye çalışıyorlar. Ancak bu tutum değişmez değil; kamuoyu görüşleri ve siyasi baskılar değişkenlik gösterdiğinden İsrailli liderler gelecekte farklı düşünebilirler. İki devletli bir çözüm isteyen İsrailliler ve Filistinliler de kararlılıkla ilerlemeli. Neyse ki iki tarafın sivil toplum grupları son yıllarda barışın daha ayrıntılı bir resmini çizmek için kayda değer çaba gösterdiler.

Makul bir iki devletli çözümün üç temel varyasyonu mevcut. Birincisi, eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve eski Filistin Dışişleri Bakanı Nasır el-Kidva tarafından ortaya atılan oldukça geleneksel bir öneri. Diğer ikisi ise farklı şekillerde iç içe geçmiş iki devletten oluşan konfederasyon yapılarının oluşturulmasını savunuyor: Eski İsrailli bakan Yossi Beilin ve Filistinli avukat Hiba Husseini tarafından öne sürülen ‘Kutsal Topraklar Konfederasyonu’ ile İsrailli ve Filistinli sivil toplum liderleri arasında yıllar süren istişareler sonucunda geliştirilen, hâlihazırda May Pundak ve Rula Hardal tarafından yürütülen ‘Herkes İçin Bir Toprak: İki Devlet, Tek Vatan’. (…)

Formun Üstü

Formun Altı

  Yanlış başlangıçlar

Bu girişimleri anlamak için öncelikle iki devletli çözüme yönelik son 30 yılın çabalarına bakmak gerekir. 1993’teki Oslo süreciyle başlayan ikili görüşmeler sonucunda İsrailliler ve Filistinliler, beş temel ‘nihai statü meselesi’ üzerinde bir uzlaşmayla sonuçlanacak kademeli bir barış yaklaşımı üzerinde anlaşmışlardı: Sınırlar, Yahudi yerleşimleri, Kudüs, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve güvenlik. (…)

Her iki tarafı, koşullar ne olursa olsun kararlaştırılan takvimlere uymaya zorlayan bir mekanizma olsaydı ve koşullar bu kadar değişken olmasaydı, bu yaklaşım işe yarayabilirdi. Hem İsrailli aşırı sağcıların hem de Hamas’ın saldırıları, en başından itibaren süreci baltaladı. (…) Süreç, Netanyahu’nun başbakan seçilmesinin ardından 1996’da bir kez daha geriledi; nitekim Netanyahu, Oslo’ya karşı kampanya yürütmüştü. Ne İsrailliler ne de Filistinliler, sürecin önemli nihai statü sorunlarını nasıl çözeceğine dair net bir fikre sahipti. Bu arada Batı Şeria ve Gazze’de Yahudi yerleşimlerinin inşası hızla devam ediyordu.

Oslo süreci, Ehud Barak’ın başbakan olmasının ardından 1999’da kısa bir süre ivme kazandı. Barak, doğrudan nihai statü görüşmelerine geçerek Oslo’yu kurtarmaya çalıştı. Ancak bu girişim de başarısız oldu. Camp David görüşmelerinin 2000’de sona ermesinden kısa bir süre sonra Filistin lideri Yaser Arafat, Barak’ın barış önerisinin tamamını kabul etmek istemedi. Bazıları bu kararı Arafat’ın uzlaşmazlığından ziyade aceleye getirilmiş bir müzakereye ve iki lider arasındaki kişisel uyumsuzluğa bağladı.

Camp David görüşmelerinin sonunda ABD Başkanı Bill Clinton, toprak takası da dahil olmak üzere barış için önerdiği parametreleri şöyle özetliyordu: İsrail’i Filistin topraklarından ayıran sınır kesin olarak belirlenebilirse, yerleşim birimleri gibi çetrefil bir konu da çözülmüş olacaktı. Önerisine göre devletlerin sınırları Yeşil Hat ile (İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’nin kontrolünü ele geçirdiği 1967 Altı Gün Savaşı’ndan önceki sınırlar) çizilecekti, ancak bazı ayarlamalar yapılacaktı. Filistinliler, Batı Şeria’nın %4-6’sını herhangi bir toprak tazminatı ödemeden İsrail’e bırakacak ve İsrail’in başka yerlerden vereceği toprak karşılığında tüm topraklarının %1-3’ü daha İsrail’e devredilecekti. Sınır bu şekilde değiştirildiğinde, İsrail yerleşimci nüfusun yüzde 80’i üzerindeki kontrolünü koruyacaktı. Filistin’de kalan topraklarda yaşayan yerleşimciler ise İsrail’e geri gönderilecekti. (…)

Diplomasi, artan şiddet, derinleşen güvensizlik; İsrailli, Filistinli ve bölgesel aktörler arasında farklılaşan öncelikler, nihai bir barış anlaşmasına varmak için gösterilen bu çabaları gölgede bıraktı. 2003’e gelindiğinde, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki ilişkiler yeni bir dip noktaya ulaşmıştı. İsrailli siyasetçi (ve geleceğin başbakanı) Ariel Şaron’un Eylül 2000’de Kudüs’teki Kutsal Meydan’a yaptığı kışkırtıcı ziyaretin ateşlediği ikinci intifada devam ediyordu. O dönemde iki önemli barış girişimi İsrail’in desteğini alamadı: Mart 2002’de Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah’ın öncülüğünde başlatılan Arap Barış Girişimi ve Nisan 2003 sonlarında Ortadoğu Dörtlüsü (Rusya, ABD, Avrupa Birliği ve BM) tarafından sunulan Barış Yol Haritası. (…) 2006’da İsrail başbakanı olan Olmert ve 2005’te Filistin Yönetimi başkanı seçilen Mahmud Abbas ise takas edilecek toprakların kesin oranı konusunda anlaşmaya varmakta zorlandılar. İki yıl süren müzakerelerin ardından, her iki taraf da %4-6 arasında bir yerde takılıp kaldı. (…)

Olmert-Kidwa önerisi

Yaklaşık 20 yıl sonra Olmert, Filistin Yönetimi’nin saygın eski dışişleri bakanlarından Kidwa ile birlikte iki devletli bir girişimin arkasındaki isim oldu. Olmert-Kidwa önerisi, 2008’de Olmert-Abbas görüşmelerinin sona erdiği yerden devam ediyor, ancak Gazze ve Kudüs konusunda yeni ve yaratıcı bir dil kullanıyor. Öneri, Gazze ile Batı Şeria arasında bir koridor oluşturulmasını da içeren toprak takası için %4,4’lük bir rakam öneriyor.

İki devletli çözüm vizyonları arasında benzersiz olan bu girişim, Trump’ın 20 maddelik planına bazı açılardan benzese de Gazze için teknokratik bir yönetim yapısının oluşturulmasına odaklanıyor. Olmert ve Kidwa bu yapıya Komiserler Konseyi adını veriyor ve Trump planındaki benzer yapının aksine, konseyin Filistin Yönetimi Bakanlar Konseyi’ne bağlı olmasını öngörüyor.

Plana göre; konseyin kurulmasından itibaren iki ila üç yıl içinde genel seçimler yapılacak. Gazze’ye, Komiserler Konseyi’ne karşı sorumlu bir Filistin güvenlik gücüyle birlikte çalışmak üzere ‘geçici bir Arap güvenlik gücü’ konuşlandırılacak. Bu Arap gücü, güvenlik açığını kapatacak ve İsrail’e yönelik saldırıları önleyecek. Ayrıca, Gazze’nin yeniden inşası için fon toplamak üzere bir bağışçılar konferansı düzenlenecek. Kudüs, Yeşil Hat boyunca iki başkente bölünecek ve Haziran 1967’den sonra şehrin Filistin tarafında inşa edilen Yahudi mahalleleri de toprak takasına dahil edilecek. (…) Hiçbir devlet, Kudüs ve çevresindeki Kutsal Havza olarak bilinen bölge üzerinde münhasır egemenliğe sahip olmayacak ve tüm ibadet edenlerin bölgedeki kutsal alanlara sınırsız erişim hakkı bulunacak. Söz konusu Filistin devleti, iç güvenlik amaçları dışında askerden arındırılacak.

Olmert-Kidwa planı, nihai statüye ilişkin tüm konular için kesin öneriler sunmuyor. Yerleşimciler, yerleşimler, mülteciler ve Ürdün Nehri boyunca uluslararası birliklerin konuşlandırılması da dahil olmak üzere ek güvenlik önlemlerine ilişkin konular, gelecekteki müzakerelere bırakılıyor.

Kutsal topraklarda bir konfederasyon

İkinci ve tartışmasız daha yaratıcı bir çaba, Oslo sürecinin mimarlarından, (…) deneyimli müzakereci, eski İsrailli bakan ve politikacı Yossi Beilin tarafından ortaya atıldı. 2021’den beri kendisi ve Filistinli avukat Hiba Husseini, Kutsal Topraklar Konfederasyonu (HLC) olarak adlandırılan bir düzenlemeyi savunuyor. HLC’nin, toplam toprakların yaklaşık %2,5’iyle sınırlı bir toprak takasına dayalı iki devletli bir konfederasyon olması öngörülüyor. (…) Olmert-Kidwa önerisinden temel farkı, İsrailli yerleşimciler ve Filistinli mülteciler için daimî ikamet fikrini ortaya atması: Yerleşimleri toprak takasına dahil olmayan İsrailliler, gelecekteki bir Filistin’in daimî sakinleri olarak evlerinde kalabilir ve aynı sayıda Filistinli mülteci de İsrail’de daimî ikamet statüsü talep edebilir. Öneri, bu daimî sakinlere uygulanabilecek olası yasal yargı yetkisi türlerini ayrıntılı olarak inceliyor. (…)

Herkes İçin Bir Toprak

2012 yılında ortaya atılan üçüncü öneri Herkes İçin Bir Toprak (ALFA), İsrailli ve Filistinli aktivistler May Pundak ve Rula Hardal tarafından yürütülüyor. Öneri, (…) toprak takası yerine tamamen kalıcı oturuma odaklanıyor. ALFA önerisi kapsamında, diğer ülkede daimî ikamet talebinde bulunabilecek İsrailli veya Filistinlilerin sayısında herhangi bir sınırlama yok, ancak bununla ilgili aşamalı bir yaklaşım öngörülüyor. ALFA’nın temel noktası, her iki halk için de hareket özgürlüğüne ve her iki halkın da vatandaş olarak değil, yerel seçimlerde oy kullanabilen sakinler olarak her iki devlete yerleşme hakkına vurgu yapması. Bunun ardındaki mantık basit: Hem İsrailliler hem de Filistinliler, nehirden denize kadar tüm topraklara dair derin bir duygusal bağ hissediyor ve bu ilke, kalıcı ve adil bir barışın temelini oluşturmalı.

Kudüs konusunda ALFA’nın diğer girişimlerle birçok ortak noktası var. Kudüs, her iki devletin de başkenti olacak, her yerde serbest dolaşım ve muhtemelen uluslararası katılımla Eski Şehir’in ortak yönetimi bulunacak. Şehrin çitler veya duvarlarla bölünmesi yerine, ‘bütün, açık ve ortak’ kalmasını öneriyor. Kudüs iki başkent olarak hizmet verecek olsa da, İsrail ve Filistin devleti yetkilerini tüm şehri yönetecek özel bir organa devredecek; bu yetkiler ya tek bir ortak yerel yönetim ya da konfederasyon şemsiyesi altında iki belediye olarak kullanılacak. (…)

Diğer önerilerde ve geçmişteki barış çabalarında olduğu gibi, bu plan için de en büyük tehditler muhtemelen içeriden, her türlü uzlaşmaya karşı çıkanlardan gelecektir. İki devletli çözümü rayından çıkaracak iç engelleri önlemek için anlaşmanın mimarları, sağlam uyuşmazlık çözüm mekanizmaları, her iki taraf için iyi tasarlanmış yasalarla desteklenen güçlü bir ekonomik kalkınma stratejisi ve eğitim, dil ve tüm medeni haklar gibi hususlarda makul kararlar almalı. Son savunma hattı, kalıcı istikrar için güvenilir garantilere sahip bölgesel bir güvenlik düzenlemesi olmalı; ancak bu önerilerin hiçbirinin böyle bir düzenleme vizyonu yok (…) Öte yandan her üç öneri de yıllardır süren aşırı şiddet ve baskıya kalıcı olarak son vermek için gerçek çözümler sunuyor.”

Diğer tarafta ulaşmak

Bahsi geçen vizyonerlerin çalışmaları olmadan Ortadoğu için bir gelecek tanımlamak kolay olmayacak. Netanyahu, Trump’ın planını memnuniyetle karşılamış ve olası bir Filistin devleti referansını kabul etmiş olsa da, ülkesi ve bölge için gerçekte ne istediği tam olarak belli değil. Açıkça savunulamaz bir statükoyu yönetmenin ötesinde, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlilerin yok edilmesini öngören ‘Büyük İsrail’i hedefleyen aşırı sağcı koalisyonununkinden başka bir planı yok gibi görünüyor. Bu yol hem dehşet verici hem de uygulanamaz olmakla kalmıyor, aynı zamanda İsraillilerin çoğunluğu tarafından da reddediliyor. Gazze’de kısa vadeli ateşkeslerin ötesinde bir barışın gerçekleşmesi için bu çatışmanın kalıcı olarak sona ermesine yönelik bir hedef olmalı.” (…)

Yazar, temkinli bir iyimserlik için geçerli sebeplerin mevcut olduğunu da ekliyor: “Bölgesel ve uluslararası aktörler, şiddeti azaltmak ve kalıcı barış için zemin hazırlamak amacıyla gayretle yeni yollar arıyor: Katar, Mısır ve ABD tarafların Gazze’de ateşkes sağlamasına yardımcı oldu. Mısır, komşu ülkelerle, özellikle Ürdün ile işbirliği içinde Arap çabalarına öncülük etmeye devam ediyor. Suudi Arabistan, Fransa ve Norveç ile birlikte, uygulanabilir bir iki devletli çözüm için küresel diplomatik ve finansal destek sağlıyor. Dünya genelindeki ülkeler giderek artan bir şekilde Filistin devletini tanıyor ki bu da uluslararası çapta artan endişe ve katılımın bir göstergesi.

İşte tam bu noktada yukarıda değinilen, İsrailliler ve Filistinliler tarafından geliştirilen yaratıcı ve pragmatik öneriler vazgeçilmez hale geliyor. Bu öneriler, bir dizi karmaşık meseleyi ele alan kalıcı bir iki devletli çözüm için gerçekçi yollar sunuyor. (…) Elbette, düşmanlıkların azaltılması, insani desteğin kolaylaştırılması ve bölgesel diplomatik baskının koordine edilmesi konusunda ivmenin sürdürülmesi elzem. Ancak bu eylemler, İsrailliler ve Filistinliler arasında adil ve kalıcı bir barış için uzun vadeli çözümün inşasıyla net bir bağlantı kurduklarında başarılı olacaktır. Başka yolu yok.”

Bu yazı ilk kez 16 Ekim 2025’te yayımlanmıştır.

Zeid Ra’ad al-Hussein’in Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan “How to Free Palestine” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/israel/how-free-palestine#

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Filistin nasıl özgürleştirilir?

Filistin’de makul bir iki devletli çözüm için ortaya konulan üç plan ne? Bu planlar, Kudüs’ün statüsü, Filistin Devleti’nin sınırları, mülteciler ve Yahudi yerleşim birimleri için ne öneriyor? Hayata geçme olasılıkları var mı?

İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırımı bir süre önce kabul edilen ateşkes planının ilk aşamasının uygulanmaya başlamasıyla şimdilik hız kesti. Peki bundan sonra ne olacak?

2014-2018 yılları arasında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri olarak görev yapan Uluslararası Barış Enstitüsü Başkanı Zeid Ra’ad al-Hussein, Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan yazısında geçmişteki çözüm önerilerinden yola çıkarak İsrail ve Filistin arasında kalıcı ve adil bir barışın nasıl tesis edilmesi gerektiğini anlatıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

 “(…) Hamas’ın hayatta kalan tüm İsrailli rehineleri serbest bırakması, İsrail’in Gazze’den çekilmesi ve bölgedeki korkunç harekâtının sona ermesi, acilen ihtiyaç duyulan bir soluklanma fırsatı sunuyor. Yeni başlayan ateşkesi güvence altına almadaki katkılarından dolayı ABD Başkanı Donald Trump ve yönetimine de teşekkür etmek gerekir. Ancak bu ateşkes, hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin meşru özlemlerine, yani iki devleti barındıran bir siyasi çözüme bağlanmazsa, uzun ve kasvetli bir hikâyede yalnızca bir duraklama olacaktır. (…)

Elbette İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve müttefikleri bir Filistin devletinin kurulmasına tamamen karşı çıkıyor, hatta bu olasılığı engellemeye çalışıyorlar. Ancak bu tutum değişmez değil; kamuoyu görüşleri ve siyasi baskılar değişkenlik gösterdiğinden İsrailli liderler gelecekte farklı düşünebilirler. İki devletli bir çözüm isteyen İsrailliler ve Filistinliler de kararlılıkla ilerlemeli. Neyse ki iki tarafın sivil toplum grupları son yıllarda barışın daha ayrıntılı bir resmini çizmek için kayda değer çaba gösterdiler.

Makul bir iki devletli çözümün üç temel varyasyonu mevcut. Birincisi, eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve eski Filistin Dışişleri Bakanı Nasır el-Kidva tarafından ortaya atılan oldukça geleneksel bir öneri. Diğer ikisi ise farklı şekillerde iç içe geçmiş iki devletten oluşan konfederasyon yapılarının oluşturulmasını savunuyor: Eski İsrailli bakan Yossi Beilin ve Filistinli avukat Hiba Husseini tarafından öne sürülen ‘Kutsal Topraklar Konfederasyonu’ ile İsrailli ve Filistinli sivil toplum liderleri arasında yıllar süren istişareler sonucunda geliştirilen, hâlihazırda May Pundak ve Rula Hardal tarafından yürütülen ‘Herkes İçin Bir Toprak: İki Devlet, Tek Vatan’. (…)

Formun Üstü

Formun Altı

  Yanlış başlangıçlar

Bu girişimleri anlamak için öncelikle iki devletli çözüme yönelik son 30 yılın çabalarına bakmak gerekir. 1993’teki Oslo süreciyle başlayan ikili görüşmeler sonucunda İsrailliler ve Filistinliler, beş temel ‘nihai statü meselesi’ üzerinde bir uzlaşmayla sonuçlanacak kademeli bir barış yaklaşımı üzerinde anlaşmışlardı: Sınırlar, Yahudi yerleşimleri, Kudüs, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve güvenlik. (…)

Her iki tarafı, koşullar ne olursa olsun kararlaştırılan takvimlere uymaya zorlayan bir mekanizma olsaydı ve koşullar bu kadar değişken olmasaydı, bu yaklaşım işe yarayabilirdi. Hem İsrailli aşırı sağcıların hem de Hamas’ın saldırıları, en başından itibaren süreci baltaladı. (…) Süreç, Netanyahu’nun başbakan seçilmesinin ardından 1996’da bir kez daha geriledi; nitekim Netanyahu, Oslo’ya karşı kampanya yürütmüştü. Ne İsrailliler ne de Filistinliler, sürecin önemli nihai statü sorunlarını nasıl çözeceğine dair net bir fikre sahipti. Bu arada Batı Şeria ve Gazze’de Yahudi yerleşimlerinin inşası hızla devam ediyordu.

Oslo süreci, Ehud Barak’ın başbakan olmasının ardından 1999’da kısa bir süre ivme kazandı. Barak, doğrudan nihai statü görüşmelerine geçerek Oslo’yu kurtarmaya çalıştı. Ancak bu girişim de başarısız oldu. Camp David görüşmelerinin 2000’de sona ermesinden kısa bir süre sonra Filistin lideri Yaser Arafat, Barak’ın barış önerisinin tamamını kabul etmek istemedi. Bazıları bu kararı Arafat’ın uzlaşmazlığından ziyade aceleye getirilmiş bir müzakereye ve iki lider arasındaki kişisel uyumsuzluğa bağladı.

Camp David görüşmelerinin sonunda ABD Başkanı Bill Clinton, toprak takası da dahil olmak üzere barış için önerdiği parametreleri şöyle özetliyordu: İsrail’i Filistin topraklarından ayıran sınır kesin olarak belirlenebilirse, yerleşim birimleri gibi çetrefil bir konu da çözülmüş olacaktı. Önerisine göre devletlerin sınırları Yeşil Hat ile (İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’nin kontrolünü ele geçirdiği 1967 Altı Gün Savaşı’ndan önceki sınırlar) çizilecekti, ancak bazı ayarlamalar yapılacaktı. Filistinliler, Batı Şeria’nın %4-6’sını herhangi bir toprak tazminatı ödemeden İsrail’e bırakacak ve İsrail’in başka yerlerden vereceği toprak karşılığında tüm topraklarının %1-3’ü daha İsrail’e devredilecekti. Sınır bu şekilde değiştirildiğinde, İsrail yerleşimci nüfusun yüzde 80’i üzerindeki kontrolünü koruyacaktı. Filistin’de kalan topraklarda yaşayan yerleşimciler ise İsrail’e geri gönderilecekti. (…)

Diplomasi, artan şiddet, derinleşen güvensizlik; İsrailli, Filistinli ve bölgesel aktörler arasında farklılaşan öncelikler, nihai bir barış anlaşmasına varmak için gösterilen bu çabaları gölgede bıraktı. 2003’e gelindiğinde, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki ilişkiler yeni bir dip noktaya ulaşmıştı. İsrailli siyasetçi (ve geleceğin başbakanı) Ariel Şaron’un Eylül 2000’de Kudüs’teki Kutsal Meydan’a yaptığı kışkırtıcı ziyaretin ateşlediği ikinci intifada devam ediyordu. O dönemde iki önemli barış girişimi İsrail’in desteğini alamadı: Mart 2002’de Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah’ın öncülüğünde başlatılan Arap Barış Girişimi ve Nisan 2003 sonlarında Ortadoğu Dörtlüsü (Rusya, ABD, Avrupa Birliği ve BM) tarafından sunulan Barış Yol Haritası. (…) 2006’da İsrail başbakanı olan Olmert ve 2005’te Filistin Yönetimi başkanı seçilen Mahmud Abbas ise takas edilecek toprakların kesin oranı konusunda anlaşmaya varmakta zorlandılar. İki yıl süren müzakerelerin ardından, her iki taraf da %4-6 arasında bir yerde takılıp kaldı. (…)

Olmert-Kidwa önerisi

Yaklaşık 20 yıl sonra Olmert, Filistin Yönetimi’nin saygın eski dışişleri bakanlarından Kidwa ile birlikte iki devletli bir girişimin arkasındaki isim oldu. Olmert-Kidwa önerisi, 2008’de Olmert-Abbas görüşmelerinin sona erdiği yerden devam ediyor, ancak Gazze ve Kudüs konusunda yeni ve yaratıcı bir dil kullanıyor. Öneri, Gazze ile Batı Şeria arasında bir koridor oluşturulmasını da içeren toprak takası için %4,4’lük bir rakam öneriyor.

İki devletli çözüm vizyonları arasında benzersiz olan bu girişim, Trump’ın 20 maddelik planına bazı açılardan benzese de Gazze için teknokratik bir yönetim yapısının oluşturulmasına odaklanıyor. Olmert ve Kidwa bu yapıya Komiserler Konseyi adını veriyor ve Trump planındaki benzer yapının aksine, konseyin Filistin Yönetimi Bakanlar Konseyi’ne bağlı olmasını öngörüyor.

Plana göre; konseyin kurulmasından itibaren iki ila üç yıl içinde genel seçimler yapılacak. Gazze’ye, Komiserler Konseyi’ne karşı sorumlu bir Filistin güvenlik gücüyle birlikte çalışmak üzere ‘geçici bir Arap güvenlik gücü’ konuşlandırılacak. Bu Arap gücü, güvenlik açığını kapatacak ve İsrail’e yönelik saldırıları önleyecek. Ayrıca, Gazze’nin yeniden inşası için fon toplamak üzere bir bağışçılar konferansı düzenlenecek. Kudüs, Yeşil Hat boyunca iki başkente bölünecek ve Haziran 1967’den sonra şehrin Filistin tarafında inşa edilen Yahudi mahalleleri de toprak takasına dahil edilecek. (…) Hiçbir devlet, Kudüs ve çevresindeki Kutsal Havza olarak bilinen bölge üzerinde münhasır egemenliğe sahip olmayacak ve tüm ibadet edenlerin bölgedeki kutsal alanlara sınırsız erişim hakkı bulunacak. Söz konusu Filistin devleti, iç güvenlik amaçları dışında askerden arındırılacak.

Olmert-Kidwa planı, nihai statüye ilişkin tüm konular için kesin öneriler sunmuyor. Yerleşimciler, yerleşimler, mülteciler ve Ürdün Nehri boyunca uluslararası birliklerin konuşlandırılması da dahil olmak üzere ek güvenlik önlemlerine ilişkin konular, gelecekteki müzakerelere bırakılıyor.

Kutsal topraklarda bir konfederasyon

İkinci ve tartışmasız daha yaratıcı bir çaba, Oslo sürecinin mimarlarından, (…) deneyimli müzakereci, eski İsrailli bakan ve politikacı Yossi Beilin tarafından ortaya atıldı. 2021’den beri kendisi ve Filistinli avukat Hiba Husseini, Kutsal Topraklar Konfederasyonu (HLC) olarak adlandırılan bir düzenlemeyi savunuyor. HLC’nin, toplam toprakların yaklaşık %2,5’iyle sınırlı bir toprak takasına dayalı iki devletli bir konfederasyon olması öngörülüyor. (…) Olmert-Kidwa önerisinden temel farkı, İsrailli yerleşimciler ve Filistinli mülteciler için daimî ikamet fikrini ortaya atması: Yerleşimleri toprak takasına dahil olmayan İsrailliler, gelecekteki bir Filistin’in daimî sakinleri olarak evlerinde kalabilir ve aynı sayıda Filistinli mülteci de İsrail’de daimî ikamet statüsü talep edebilir. Öneri, bu daimî sakinlere uygulanabilecek olası yasal yargı yetkisi türlerini ayrıntılı olarak inceliyor. (…)

Herkes İçin Bir Toprak

2012 yılında ortaya atılan üçüncü öneri Herkes İçin Bir Toprak (ALFA), İsrailli ve Filistinli aktivistler May Pundak ve Rula Hardal tarafından yürütülüyor. Öneri, (…) toprak takası yerine tamamen kalıcı oturuma odaklanıyor. ALFA önerisi kapsamında, diğer ülkede daimî ikamet talebinde bulunabilecek İsrailli veya Filistinlilerin sayısında herhangi bir sınırlama yok, ancak bununla ilgili aşamalı bir yaklaşım öngörülüyor. ALFA’nın temel noktası, her iki halk için de hareket özgürlüğüne ve her iki halkın da vatandaş olarak değil, yerel seçimlerde oy kullanabilen sakinler olarak her iki devlete yerleşme hakkına vurgu yapması. Bunun ardındaki mantık basit: Hem İsrailliler hem de Filistinliler, nehirden denize kadar tüm topraklara dair derin bir duygusal bağ hissediyor ve bu ilke, kalıcı ve adil bir barışın temelini oluşturmalı.

Kudüs konusunda ALFA’nın diğer girişimlerle birçok ortak noktası var. Kudüs, her iki devletin de başkenti olacak, her yerde serbest dolaşım ve muhtemelen uluslararası katılımla Eski Şehir’in ortak yönetimi bulunacak. Şehrin çitler veya duvarlarla bölünmesi yerine, ‘bütün, açık ve ortak’ kalmasını öneriyor. Kudüs iki başkent olarak hizmet verecek olsa da, İsrail ve Filistin devleti yetkilerini tüm şehri yönetecek özel bir organa devredecek; bu yetkiler ya tek bir ortak yerel yönetim ya da konfederasyon şemsiyesi altında iki belediye olarak kullanılacak. (…)

Diğer önerilerde ve geçmişteki barış çabalarında olduğu gibi, bu plan için de en büyük tehditler muhtemelen içeriden, her türlü uzlaşmaya karşı çıkanlardan gelecektir. İki devletli çözümü rayından çıkaracak iç engelleri önlemek için anlaşmanın mimarları, sağlam uyuşmazlık çözüm mekanizmaları, her iki taraf için iyi tasarlanmış yasalarla desteklenen güçlü bir ekonomik kalkınma stratejisi ve eğitim, dil ve tüm medeni haklar gibi hususlarda makul kararlar almalı. Son savunma hattı, kalıcı istikrar için güvenilir garantilere sahip bölgesel bir güvenlik düzenlemesi olmalı; ancak bu önerilerin hiçbirinin böyle bir düzenleme vizyonu yok (…) Öte yandan her üç öneri de yıllardır süren aşırı şiddet ve baskıya kalıcı olarak son vermek için gerçek çözümler sunuyor.”

Diğer tarafta ulaşmak

Bahsi geçen vizyonerlerin çalışmaları olmadan Ortadoğu için bir gelecek tanımlamak kolay olmayacak. Netanyahu, Trump’ın planını memnuniyetle karşılamış ve olası bir Filistin devleti referansını kabul etmiş olsa da, ülkesi ve bölge için gerçekte ne istediği tam olarak belli değil. Açıkça savunulamaz bir statükoyu yönetmenin ötesinde, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlilerin yok edilmesini öngören ‘Büyük İsrail’i hedefleyen aşırı sağcı koalisyonununkinden başka bir planı yok gibi görünüyor. Bu yol hem dehşet verici hem de uygulanamaz olmakla kalmıyor, aynı zamanda İsraillilerin çoğunluğu tarafından da reddediliyor. Gazze’de kısa vadeli ateşkeslerin ötesinde bir barışın gerçekleşmesi için bu çatışmanın kalıcı olarak sona ermesine yönelik bir hedef olmalı.” (…)

Yazar, temkinli bir iyimserlik için geçerli sebeplerin mevcut olduğunu da ekliyor: “Bölgesel ve uluslararası aktörler, şiddeti azaltmak ve kalıcı barış için zemin hazırlamak amacıyla gayretle yeni yollar arıyor: Katar, Mısır ve ABD tarafların Gazze’de ateşkes sağlamasına yardımcı oldu. Mısır, komşu ülkelerle, özellikle Ürdün ile işbirliği içinde Arap çabalarına öncülük etmeye devam ediyor. Suudi Arabistan, Fransa ve Norveç ile birlikte, uygulanabilir bir iki devletli çözüm için küresel diplomatik ve finansal destek sağlıyor. Dünya genelindeki ülkeler giderek artan bir şekilde Filistin devletini tanıyor ki bu da uluslararası çapta artan endişe ve katılımın bir göstergesi.

İşte tam bu noktada yukarıda değinilen, İsrailliler ve Filistinliler tarafından geliştirilen yaratıcı ve pragmatik öneriler vazgeçilmez hale geliyor. Bu öneriler, bir dizi karmaşık meseleyi ele alan kalıcı bir iki devletli çözüm için gerçekçi yollar sunuyor. (…) Elbette, düşmanlıkların azaltılması, insani desteğin kolaylaştırılması ve bölgesel diplomatik baskının koordine edilmesi konusunda ivmenin sürdürülmesi elzem. Ancak bu eylemler, İsrailliler ve Filistinliler arasında adil ve kalıcı bir barış için uzun vadeli çözümün inşasıyla net bir bağlantı kurduklarında başarılı olacaktır. Başka yolu yok.”

Bu yazı ilk kez 16 Ekim 2025’te yayımlanmıştır.

Zeid Ra’ad al-Hussein’in Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan “How to Free Palestine” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/israel/how-free-palestine#

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x