7 Ekim 2023’ten bu yana iki yıl geçti. Bu süre Filistinliler için belki de iki yüzyıl gibiydi… Ateşkesin başlamasıyla bombalar sustu ama yıkım her haliyle daha da görünür halde şimdi. Filistinli yazar Refaat İbrahim, Al Jazeera internet sitesinde yayımlanan yazısında Gazze’deki son durumu anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Başkan Donald Trump, ABD’nin Mısır, Türkiye ve Katar ile birlikte çalışarak Gazze için bir ateşkes anlaşmasına vardığını duyurdu. Bir an Gazze’nin uzun kâbusu sona eriyormuş gibi oldu. Ancak ateşkes barış getirmedi; gerçek hasarın Gazze’nin yorgun ruhuna yerleşmeye başlamasıyla acıyı sessizleştirdi. Yıllardır aralıksız süren bombardıman, hiçbir yabancının silemeyeceği bir korku ve kalp ağrısı yaratmıştı.
Bombardımanlar ve neredeyse tam bir yıkımla geçen o iki acımasız yıl boyunca, Gazze’deki herkes tek bir şeye odaklanmıştı: Hayatta kalmak. Her dakika mücadele ediyor, yıkılmamak, aç kalmamak veya öldürülmemek için çabalıyorduk. Hayat, bitmek bilmeyen bir terör döngüsünde bir sonraki saldırıyı beklemeye dönüşmüştü. Kimsenin yarını hayal etme, hatta kaybettiğimiz insanlar için yas tutma lüksü yoktu. Eğer bir sığınak varsa —ki bu büyük bir ‘eğer’di—, amaç sadece bir parçalanmış sığınaktan diğerine, pamuk ipliğine tutunarak geçmekti. Ölümün her an gelebileceği gerçeğine dair bu sürekli farkındalık, her günü bir hayatta kalma eylemine dönüştürdü.
Patlamalar sona erdiğinde, acı daha da sessizleşti. (…) İnsanların yüreklerinde yas, geçmişe dönüşler ve amansız zihinsel ızdırapla dolu yeni bir savaş başladı. (…) Bu sessizlik, hayatta kalmayı başardıkları herhangi bir patlamadan daha ağırdı ve gerçeğin kaçınılmazlığını ortaya koyuyordu. Kaybın kalıcılığını ve kaybolan şeyin boyutunu gözler önüne seriyordu. Her yerde delikler vardı; evlerde, sokaklarda, kalplerde… Ve onları doldurmanın bir yolu yoktu.
Gazze halkı, ateşkes haberi geldiğinde rahat bir nefes aldı, ancak önümüzdeki günlerin savaşın kendisinden daha fazla acı verebileceğini biliyorlardı. Haritadan silinmişlik hissiyle geçen 733 günün ardından, gözlerinde biriken yaşlar nihayet akmaya başladı. (…) Silahlar sustuğunda, Gazze halkı yıkımın tüm boyutlarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Yüzlerinde şok, öfke, keder ve ateş altında geçen yılların ağırlığını görebiliyordunuz.
Bir zamanlar hayat dolu yollar sessizliğe bürünmüştü. Ailelerin başını soktuğu evler toza dönüşmüştü. Çocuklar harabeler arasında dolaşıp büyüdükleri sokakları tanımaya çalışıyordu. Her yer, sanki her şeyi yutan bir boşluk gibiydi. (…)
Filistinlilerin fiziksel ve sosyal dünyası da harabeye dönmüştü. Bombardıman hafiflediğinde, insanlar derme çatma çadırlarından sürünerek çıktıklarında, evlerinin ve kasabalarının moloz yığınına döndüğünü gördüler. Bir zamanlar huzur veren yerler yok olmuştu, bir zamanlar hayat dolu olan sokaklar artık enkaz yığınlarından ibaretti.
Aileler, eski hayatlarının izlerini, kaybolmuş yolları ve tabelaları, yıkıntılar altındaki akrabalarını bulmak için çaresizce enkazın altına ulaşmaya çalışıyordu ve şu sorular beliriyordu zihinlerinde: Nasıl ayağa kalkacağız? Nerede bir umut ışığı bulabiliriz? Koca bir dünya yerle bir olmuşken, nereden başlamalı? İsrail’in stratejisinin sonuçları apaçık ortadaydı. Bu bir kaos değildi; Gazze’yi çorak bir araziye çevirmek için kasıtlı bir çabaydı. Hastaneleri, okulları ve su şebekelerini vurmadaki amaç, yaşamı mümkün kılan her şeyi yerle bir etmekti. Bu darbeler, her şeye sızan bir umutsuzluğun tohumlarını ekti, topluluk bağlarını yıprattı, güveni aşındırdı ve aileleri, kendilerini yok etmek için kurulmuş bir sisteme dayanıp dayanamayacaklarını sorgulamaya zorladı.
Yıkım, tuğlalardan ve bedenlerden daha derinlere işledi. Ölümün sürekli gölgesi, her yere düşebilen bombalar ve psikolojik yıkım, korkuyu sıradan, umudu aptalca kıldı ve toplum çözülmeye başladı. Çocuklar öğrenmeyi bıraktı, para yok oldu, sağlık çöktü ve toplulukları bir arada tutan tutkal çözüldü. Filistinliler sadece her gün hayatta kalmak için mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda geleceklerinin yavaş yavaş çürümesiyle de mücadele ediyorlardı ki bu, zihinlere ve ruhlara nesiller boyu kazınacak bir hasar. (…)
Harabelerle çevrili ve ileriye dönük net bir yolu olmayan Gazzeliler, imkânsız bir seçimle karşı karşıyaydı: Ya vatanlarını terk edip bir daha asla geri dönmeme riskini alacaklardı ya da yolları, okulları, doktorları ve çatıları olmayan bir yerde kalacaklardı. Her iki seçenek de aynı sonucu doğuruyordu: Gazze’nin yaşanmaz hale getirilmesiyle acının sürdürülmesi. Bitmek bilmeyen müzakereler ve bürokratik çıkmazlar, dünya ‘barış’tan bahsederken bile umutsuzluğun ve yaraların daha da derinleşmesine yol açtı.”
Yazar çatışmaların durduğunu, ancak yeni savaşların başladığını belirtiyor: “Elektrik ve suyun yeniden sağlanması, okulların yeniden açılması, sağlık hizmetlerinin yeniden kurulması ve onur duygusunun geri kazanılması. Esas soru ise şu: Dünya sembolik yardım ve boş konuşmalarla mı yetinecek, yoksa sonunda Filistinlilerin hayatlarını yeniden kurmalarına yardımcı olmaya mı çalışacak? Savaşlar derin yaralar açar ve bunları iyileştirmek konuşmaktan fazlasını, sürekli ve somut desteği gerektirir.
İki yıl süren kuşatmanın ardından Gazze, silahların susmasından daha fazlasını istiyor. Onurunu ve gelecek duygusunu geri kazanmak için cesarete, vizyona ve gerçek eyleme ihtiyacı var. Ateşkes bir bitiş çizgisi değil; kalp kırıklığı, hafıza ve bitmeyen acıya karşı daha zorlu bir mücadelenin başlangıcını işaret ediyor. Dünya kararlı bir şekilde hareket etmezse, Filistinlilerin hayatı yerle bir olabilir. Toplulukları, alışkanlıkları ve bir nebze normalliği yeniden kurmak yavaş ve zor olacak, ancak Gazze’nin ayakta kalabilmesi için bunun gerçekleşmesi gerekiyor. Dışarıdan bakıldığında savaş belki durdu, ancak burada sadece şekil değiştirdi. Bundan sonra gelecek olan, sahip olduğumuz her şeyi talep edecek: Dayanıklılık, inatçı bir umut ve ayakta kalma iradesi.”
Bu yazı ilk kez 16 Ekim 2025’te yayımlanmıştır.
