Asgari şartlarda güzel bir hayat nedir ve biz onu yaşamaya hazır mıyız?

Herkes için eşit şartlar, asgari düzeyde iyi bir yaşam mümkün olabilir mi? Soru ekonomiyle ilgili gibi dursa da felsefesi boyutu da düşünülmeye değer. Bu hedefe ulaşmak için nelere kafa yormalı, hangi sorulara yanıt vermeliyiz?

Asgari düzeyde iyi bir hayat ne anlama gelir? Bir insanın iyi bir yaşam için neye ihtiyacı olur? İhtiyaçları neler belirler? Bir toplumun üyelerinin birbirine karşı asgari olarak ne gibi sorumlulukları vardır?

Bu soruların yanıtlarını irdeleyen New York’taki Binghamton Üniversitesi’nden felsefe profesörü ve Küreselleşme ve Küresel Adalet: Kısalan Mesafeler, Artan Sorumluluklar (Globalization and Global Justice: Shrinking Distance, Expanding Obligations) kitabının da yazarı Nicole Hassoun’a göre, aslında bu sorulara verdiğimiz cevaplar, toplumların bireylere ne gibi sosyal güvenlik ağları sunduğunu ve genel itibariyle toplumun yapısını nasıl şekillendirdiğini de belirliyor.

İyi bir yaşam sürmek için neye ihtiyacımız var?

Makalenin yazarı Hassoun, bu durumda, asgari düzeyde başkalarına ne kadar bağlı veya ‘borçlu’ olduğumuzu belirlemek için bir yöntem bulmak gerektiğini öne sürüyor ve yönteme dair önerisini de paylaşıyor:

“Bunun da yolu, toplumda en az avantajlı konumda olan kimselerin sürdüğü gibi bir hayattan memnun olup olmayacağımızı düşünmekten geçiyor. Başka bir deyişle, kendimizi başkalarının yerine koyduktan sonra her bireyin iyi bir yaşam sürmesi için nelerin gerekli olduğunu düşünmeliyiz.

Sırf ‘insan’ olduğu için herkes birçok benzer şeye ihtiyaç duyuyor. Toplumdaki her bireyin yemek, su ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını temin etmesi gerekiyor. İhtiyaçlar bununla da bitmiyor. Asgari seviyede iyi bir yaşam sürmek için, insanların yaşadıkları güçlük, acı, kayıp ve üzüntülerini hafifletecek sosyal ilişkiler, mutluluklar, bilgi, başkalarından takdir görme, faydalı etkinliklerde bulunma gibi güzel şeylere de hayatında yer vermesi gerekiyor. Ayrıca, her bireyin makul ölçülerde ve yetenekleri nispetinde fırsatlara sahip olması da lazım. Veya en azından herkesin bahsettiğimiz standartları bir şekilde yakalaması gerekiyor.

Ancak, insanlar arasındaki farklılıklar da meseleyi büyük ölçüde etkiliyor; dolayısıyla insan olarak farklılıklara sahip olmamız da herkesin aynı şeylere sahip olmasının neden yeterli olmadığına da bir cevap oluyor. Söz gelimi, hamile bir kadının diğerlerine göre daha fazla besine ihtiyaç duyması veya yürüyemeyen birisinin dolaşmak için başkalarına muhtaç olması gibi.”

Herkes gibi bir hayatım olsa mutlu olur muyum?

Yazara göre, kendimize şu soruyu yöneltmemiz gerekiyor: Toplumdaki diğer bireylerin yaşadığı gibi bir hayatım olsa gerçekten mutlu olur muyum? Felsefeci Prof. Hassoun insana başta karmaşık gelen soruyu verdiği örneklerle açıklıyor:

“Tabii, bu herkese nelere ihtiyaç duyduğunu doğrudan sormak anlamına gelmiyor. İnsanlar kimi zaman ihtiyaçları konusunda yanılgıya düşebiliyor. Kimileri kötü şartlarda yaşamaya alıştığından daha iyisine sahip olmak için herhangi bir çaba göstermiyor. Kimilerinin durumu öylesine kötü ki içinde bulunduğu şartların farkında bile olmuyor. Ancak herkes kendi hayat tecrübesinden bir nebze uzaklaşarak aslında ihtiyaç duyduğunu zannettiği şeylerin hepsinin gerçekten gerekli olup olmadığını anlayabilir. Aynı şekilde, aslında bir kimsenin kaynaklar, fırsatlar ve yetenekler gibi şeylere ihtiyaç duymadığı yanılgısına da düşebiliriz, oysa herkesin bunlara ihtiyacı vardır.”

“Herkes için iyi bir hayat” standardı nasıl belirlenebilir?

“Minimum seviyede iyi bir hayat sürdürmenin gereklilikleri konusunda herkesin hem fikir olması beklenemez. Ama bence özgürce düşünebilen, mantıklı ve duyarlı kimseler bu konuda ortak bir paydada buluşabilmeli. Bunun için de insanları mantıklı, özgür ve duyarlı kılan özelliklerin neler olduğunu anlamalıyız.

İnsanlar tarafsız olduklarında ve birilerinin görece büyük ihtiyaçlarını başkalarının ihtiyaçlarına öncelemedikleri sürece mantıklı olabilir. Yine, başkalarıyla empati yapabilen, onların içinde bulunduğu koşulları, geçmişlerini anlayıp hayata onların penceresinden bakabilen kimseler duyarlı olabilir. Duyarlı kimseler, başkalarının çıkarlarını önemleri ölçüsünde gözetmek isteyen kişilerdir. Özgür insanlar ise kendi başına mantık yürütüp planlar yapan ve onları hayata geçiren kimselerdir. Bu kimseler, sorunlara farklı çözümler üretebilme ve insanları ikna etme kabiliyetleriyle de ön plana çıkar.

Bu durumda, neden özgür, mantıklı ve duyarlı kimselerin toplumdaki herkesin asgari düzeyde iyi bir hayat sürmesi için yeterli kaynak, imkân ve kabiliyetlere sahip olması gerektiği konusunda hemfikir olacaklarını düşünelim. Yeterince tarafsız olursak, başkalarının da ancak kendimize uygun gördüğümüz yaşam standartlarında olmasını isteriz. Duyarlı olduğumuzda, diğer insanların da kendi farklı ilgi alanlarına uygun bir standart belirleriz. Özgür, duyarlı olduğumuz ve gerekli bilgiye sahip olduğumuz takdirde, diğer insanlar için standartları belirlerken hata da yapmamış oluruz.”

Toplumda kime ne görev düşüyor?

“Toplumdaki en yoksul, dışlanmış ve dezavantajlı grupların dahi, asgari düzeyde iyi bir hayatın da ötesinde, mükemmel bir yaşam sürdürebileceği yönünde bir kanı mevcut. Felsefeci Dan Haybron’un da belirttiği üzere, temel haklar kapsamında meşru olarak arzu edilen hakların birçoğundan yoksun olan kimselerin yaşadıkları hayatı olumlamak da çoğu durumda mantıklı. Asgari düzeyde iyi bir hayatın gerekliliklerinden kastım, aslında sonradan sözünü ettiğim husus. Beni ilgilendiren şey, daha ziyade insanların haklı olarak neyi temel hak kapsamına aldığı.”

Benim önerim şu: Asgari düzeyde iyi bir yaşamın gerekliliklerini anlamak için başkalarının hayatlarına onların perspektifinden bakıp böyle bir hayat sürmek için nelere ihtiyaç duyabileceğimizi kestirmemiz gerekiyor.

Mantıklı, özgür ve duyarlı olduğumuzda başkalarının özel ilgi alanlarını göz önünde bulundurarak bir standart belirleriz. Kendimizi başkalarının yerine koyduğumuzda en alt düzeyde iyi bir yaşam için çok yüksek bir alt sınır belirlemeyiz. Mesele burada şanslı bir kimsenin sadece asgari ölçülerde iyi bir yaşam sürebilen kimseyle yer değiştirmesi değil. Asıl mühim olan, bu özgür, mantıklı ve duyarlı kimselerin diğerlerininki gibi bir hayat sürmekten memnun olup olmayacağıdır.

İnsanlar farklı geçmiş deneyim, amaç, araç ve kaynaklara sahip olduğundan, kimileri farklı koşullarda yetişen kimselerin değişik standartlarda bir hayata sahip olmasının normal olduğunu ileri sürebilir. Toplumda bireylerin sahip olduğu avantajları hak ettiğine dair ortak kabul görmüş bir düşünce hakim. Bu düşünce, herkesin ‘gerçek bir dünyada’ doğup büyüdüğüne göre kendi çabalarının nasıl sonuçlar doğuracağının da farkında olduğunu varsayar. Oysa kimse yalnızca elindeki kaynak, kurum ve araçlarla doğup büyümeyi hak etmiyor. Yapabilecek olsa zaten herkes asgari düzeyde iyi bir hayata sahip olmak için çalışıp çabalar. Toplumda kimileri diğer insanlara göre daha muhtaç durumda olduğundan, en azından asgari düzeyde iyi bir hayata sahip olmaları için herkese yardım elimizi uzatmalıyız.

Tabii, bu herkese birebir aynı şeyleri vermemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Fakat yine de kendimizi mantıklı, duyarlı ve özgür kimseler olarak görüp, diğer kimselerin minimum seviyede de olsa iyi bir yaşama erişmesini sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.”

Bu yazı ilk kez 24 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Asgari şartlarda güzel bir hayat nedir ve biz onu yaşamaya hazır mıyız?

Herkes için eşit şartlar, asgari düzeyde iyi bir yaşam mümkün olabilir mi? Soru ekonomiyle ilgili gibi dursa da felsefesi boyutu da düşünülmeye değer. Bu hedefe ulaşmak için nelere kafa yormalı, hangi sorulara yanıt vermeliyiz?

Asgari düzeyde iyi bir hayat ne anlama gelir? Bir insanın iyi bir yaşam için neye ihtiyacı olur? İhtiyaçları neler belirler? Bir toplumun üyelerinin birbirine karşı asgari olarak ne gibi sorumlulukları vardır?

Bu soruların yanıtlarını irdeleyen New York’taki Binghamton Üniversitesi’nden felsefe profesörü ve Küreselleşme ve Küresel Adalet: Kısalan Mesafeler, Artan Sorumluluklar (Globalization and Global Justice: Shrinking Distance, Expanding Obligations) kitabının da yazarı Nicole Hassoun’a göre, aslında bu sorulara verdiğimiz cevaplar, toplumların bireylere ne gibi sosyal güvenlik ağları sunduğunu ve genel itibariyle toplumun yapısını nasıl şekillendirdiğini de belirliyor.

İyi bir yaşam sürmek için neye ihtiyacımız var?

Makalenin yazarı Hassoun, bu durumda, asgari düzeyde başkalarına ne kadar bağlı veya ‘borçlu’ olduğumuzu belirlemek için bir yöntem bulmak gerektiğini öne sürüyor ve yönteme dair önerisini de paylaşıyor:

“Bunun da yolu, toplumda en az avantajlı konumda olan kimselerin sürdüğü gibi bir hayattan memnun olup olmayacağımızı düşünmekten geçiyor. Başka bir deyişle, kendimizi başkalarının yerine koyduktan sonra her bireyin iyi bir yaşam sürmesi için nelerin gerekli olduğunu düşünmeliyiz.

Sırf ‘insan’ olduğu için herkes birçok benzer şeye ihtiyaç duyuyor. Toplumdaki her bireyin yemek, su ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını temin etmesi gerekiyor. İhtiyaçlar bununla da bitmiyor. Asgari seviyede iyi bir yaşam sürmek için, insanların yaşadıkları güçlük, acı, kayıp ve üzüntülerini hafifletecek sosyal ilişkiler, mutluluklar, bilgi, başkalarından takdir görme, faydalı etkinliklerde bulunma gibi güzel şeylere de hayatında yer vermesi gerekiyor. Ayrıca, her bireyin makul ölçülerde ve yetenekleri nispetinde fırsatlara sahip olması da lazım. Veya en azından herkesin bahsettiğimiz standartları bir şekilde yakalaması gerekiyor.

Ancak, insanlar arasındaki farklılıklar da meseleyi büyük ölçüde etkiliyor; dolayısıyla insan olarak farklılıklara sahip olmamız da herkesin aynı şeylere sahip olmasının neden yeterli olmadığına da bir cevap oluyor. Söz gelimi, hamile bir kadının diğerlerine göre daha fazla besine ihtiyaç duyması veya yürüyemeyen birisinin dolaşmak için başkalarına muhtaç olması gibi.”

Herkes gibi bir hayatım olsa mutlu olur muyum?

Yazara göre, kendimize şu soruyu yöneltmemiz gerekiyor: Toplumdaki diğer bireylerin yaşadığı gibi bir hayatım olsa gerçekten mutlu olur muyum? Felsefeci Prof. Hassoun insana başta karmaşık gelen soruyu verdiği örneklerle açıklıyor:

“Tabii, bu herkese nelere ihtiyaç duyduğunu doğrudan sormak anlamına gelmiyor. İnsanlar kimi zaman ihtiyaçları konusunda yanılgıya düşebiliyor. Kimileri kötü şartlarda yaşamaya alıştığından daha iyisine sahip olmak için herhangi bir çaba göstermiyor. Kimilerinin durumu öylesine kötü ki içinde bulunduğu şartların farkında bile olmuyor. Ancak herkes kendi hayat tecrübesinden bir nebze uzaklaşarak aslında ihtiyaç duyduğunu zannettiği şeylerin hepsinin gerçekten gerekli olup olmadığını anlayabilir. Aynı şekilde, aslında bir kimsenin kaynaklar, fırsatlar ve yetenekler gibi şeylere ihtiyaç duymadığı yanılgısına da düşebiliriz, oysa herkesin bunlara ihtiyacı vardır.”

“Herkes için iyi bir hayat” standardı nasıl belirlenebilir?

“Minimum seviyede iyi bir hayat sürdürmenin gereklilikleri konusunda herkesin hem fikir olması beklenemez. Ama bence özgürce düşünebilen, mantıklı ve duyarlı kimseler bu konuda ortak bir paydada buluşabilmeli. Bunun için de insanları mantıklı, özgür ve duyarlı kılan özelliklerin neler olduğunu anlamalıyız.

İnsanlar tarafsız olduklarında ve birilerinin görece büyük ihtiyaçlarını başkalarının ihtiyaçlarına öncelemedikleri sürece mantıklı olabilir. Yine, başkalarıyla empati yapabilen, onların içinde bulunduğu koşulları, geçmişlerini anlayıp hayata onların penceresinden bakabilen kimseler duyarlı olabilir. Duyarlı kimseler, başkalarının çıkarlarını önemleri ölçüsünde gözetmek isteyen kişilerdir. Özgür insanlar ise kendi başına mantık yürütüp planlar yapan ve onları hayata geçiren kimselerdir. Bu kimseler, sorunlara farklı çözümler üretebilme ve insanları ikna etme kabiliyetleriyle de ön plana çıkar.

Bu durumda, neden özgür, mantıklı ve duyarlı kimselerin toplumdaki herkesin asgari düzeyde iyi bir hayat sürmesi için yeterli kaynak, imkân ve kabiliyetlere sahip olması gerektiği konusunda hemfikir olacaklarını düşünelim. Yeterince tarafsız olursak, başkalarının da ancak kendimize uygun gördüğümüz yaşam standartlarında olmasını isteriz. Duyarlı olduğumuzda, diğer insanların da kendi farklı ilgi alanlarına uygun bir standart belirleriz. Özgür, duyarlı olduğumuz ve gerekli bilgiye sahip olduğumuz takdirde, diğer insanlar için standartları belirlerken hata da yapmamış oluruz.”

Toplumda kime ne görev düşüyor?

“Toplumdaki en yoksul, dışlanmış ve dezavantajlı grupların dahi, asgari düzeyde iyi bir hayatın da ötesinde, mükemmel bir yaşam sürdürebileceği yönünde bir kanı mevcut. Felsefeci Dan Haybron’un da belirttiği üzere, temel haklar kapsamında meşru olarak arzu edilen hakların birçoğundan yoksun olan kimselerin yaşadıkları hayatı olumlamak da çoğu durumda mantıklı. Asgari düzeyde iyi bir hayatın gerekliliklerinden kastım, aslında sonradan sözünü ettiğim husus. Beni ilgilendiren şey, daha ziyade insanların haklı olarak neyi temel hak kapsamına aldığı.”

Benim önerim şu: Asgari düzeyde iyi bir yaşamın gerekliliklerini anlamak için başkalarının hayatlarına onların perspektifinden bakıp böyle bir hayat sürmek için nelere ihtiyaç duyabileceğimizi kestirmemiz gerekiyor.

Mantıklı, özgür ve duyarlı olduğumuzda başkalarının özel ilgi alanlarını göz önünde bulundurarak bir standart belirleriz. Kendimizi başkalarının yerine koyduğumuzda en alt düzeyde iyi bir yaşam için çok yüksek bir alt sınır belirlemeyiz. Mesele burada şanslı bir kimsenin sadece asgari ölçülerde iyi bir yaşam sürebilen kimseyle yer değiştirmesi değil. Asıl mühim olan, bu özgür, mantıklı ve duyarlı kimselerin diğerlerininki gibi bir hayat sürmekten memnun olup olmayacağıdır.

İnsanlar farklı geçmiş deneyim, amaç, araç ve kaynaklara sahip olduğundan, kimileri farklı koşullarda yetişen kimselerin değişik standartlarda bir hayata sahip olmasının normal olduğunu ileri sürebilir. Toplumda bireylerin sahip olduğu avantajları hak ettiğine dair ortak kabul görmüş bir düşünce hakim. Bu düşünce, herkesin ‘gerçek bir dünyada’ doğup büyüdüğüne göre kendi çabalarının nasıl sonuçlar doğuracağının da farkında olduğunu varsayar. Oysa kimse yalnızca elindeki kaynak, kurum ve araçlarla doğup büyümeyi hak etmiyor. Yapabilecek olsa zaten herkes asgari düzeyde iyi bir hayata sahip olmak için çalışıp çabalar. Toplumda kimileri diğer insanlara göre daha muhtaç durumda olduğundan, en azından asgari düzeyde iyi bir hayata sahip olmaları için herkese yardım elimizi uzatmalıyız.

Tabii, bu herkese birebir aynı şeyleri vermemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Fakat yine de kendimizi mantıklı, duyarlı ve özgür kimseler olarak görüp, diğer kimselerin minimum seviyede de olsa iyi bir yaşama erişmesini sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.”

Bu yazı ilk kez 24 Eylül 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x