Güvenilir kaynaklara göre “takas edilemez jeton” ya da İngilizcedeki popüler ismiyle “non-fungible token” (kısaca NFT), dijital bir varlığın benzersiz olduğunu, bu nedenle birbirinin yerine geçemeyeceğini onaylayan, blok zinciri adı verilen bir dijital defterde depolanan veri birimi…
Tek bir NFT yok; fotoğraflar, videolar, ses ve diğer dijital dosya türleri de “değiştirilemez” olarak kabul ediliyor.
Ne var ki, küçük bir sorun söz konusu: Orijinal veri biriminin herhangi bir kopyasına erişim, NFT’nin alıcısı ile sınırlı değil. Yani bu dijital öğeleri kopyalamak mümkün. Bu sebeple olsa gerek, NFT’ler, sahibine telif hakkından ayrı bir sahiplik kanıtı sağlamak için blok zincirlerinde izleniyor.
Pandemi bile NFT’nin yükselişini önleyemedi. 2021 yılında, NFT kullanımına olan ilgi arttı. Artık sanat, müzik, spor ve diğer popüler eğlencelerdeki dijital varlıkları metalaştırmak için de kullanılıyor.
Çoğu kaynak ilk NFT’nin 2014 yılında üretildiğini kabul ediyor. O günler şüpheyle bakılırken, bugün NFT’ler bir dönüm noktasının eşiğinde… 2021 yılında NFT’lerin toplam satış hacmi 12 milyar dolara ulaştı.
Ancak hâlâ tam güvenli olarak görmeyenler var onu. Channel 4 News’un kültür ve dijital editörü, Wolverhampton Üniversitesi profesörü Paul Mason, bunlardan biri… Paul Mason, yeni trend ve ekonominin parlayan yıldızı olarak görülen NFT ile Bitcoin’lere biraz eleştirel yaklaşıyor. Freitag adlı internet sitesinde, sanatın biricikliği ile durumun çeliştiğini, bilinen ekonomi argümanlarıyla da büsbütün uyuşmadığını söylüyor.
Yazıdan önemli bölümleri aktarıyoruz:
İlk NFT – Mumla mühürlü oyun kartları
“1720 yazında, Londra şehri tarihindeki ilk finansal balon patlaması yaşandı. The Globe Tavern adlı pub tarafından piyasaya sürülen mum mühürlerle basılmış sıradan oyun kartlarıydı buna sebep. Sözde ‘Küre Sertifikaları’1 (Globe-Zertifikaten) bu mali balonun şişmesine etki eden talebin hızla artmasına neden olmuştu. Böyle bir ‘Küre İzni’ne (Globe Permit) sahip olmak, yatırımcıların ‘gelecekte bir noktada, şansı yaver giden biri tarafından planlanan bir yelken bezi üreticisinin hisselerini satın almalarına’, yani henüz var olmayan bir fabrikanın hissedarı olma fırsatını yakalamasına izin veriyordu. Bu sertifikaların her biri, ilk başlarda 72 sterlinlik bir fiyatla işlem gördü; günümüzde bu değer yaklaşık iki milyon avroya tekabül etmekte. Sonra bunların sahtekâr oldukları ortaya çıktı ve bu belgeler değersiz ilan edildiler.
Aslında bu kâğıt parçaları, bir bakıma takası mümkün olmayan ilk jetonlar (token) ya da kısaca NFT’ler oldu. İşte şimdi, yani 300 yıl sonra, dijital sanat olarak kabul edilen eserler ticaret masasında… Şu an, satılan dijital sanat eserlerinin sertifikalarını bu isimle anıyoruz. Bunlar, blok zinciri teknolojisi kullanılarak üretilen kripto para birimleri Bitcoin veya Ether ile ödeniyor.
Canı sıkılan maymun NFT’leri
Son zamanlarda, canı sıkkın çizgi film maymunları için NFT sertifikaları fahiş fiyatlardan açık arttırmaya çıkarılıyor, hatta müzisyen Justin Bieber bile 1,15 milyon avroya kendisine bir sertifika satın aldı.
Aslında bu yeni dijital belirteçleri çevreleyen mevcut yutturmaca hakkında bir tartışma yapılacaksa buna kesinlikle ‘NFT’ler ile var olmayan bir şirket üzerinden hisse almakla, kâğıt artıkları satın almak arasında ne fark var? İnternet ünlüleri arasındaki kriptomania2 ile bu durum tıpatıp aynı değil midir?’ sorusu sorulmalıdır.
Buna verilebilecek en kısa cevap evet olacaktır. Ancak NFT fenomenini çevreleyen teknolojik ve ideolojik mekanizmalara daha yakından bakmaya da değer.
Bir kripto para birimi, yalnızca dijital bir dizinde bulunan bir para biçimidir. Bu para birimi, blok zincir aracılığıyla merkezi olmadığından dizinin silinmesi mümkün değildir. Ve herhangi bir merkez bankasının çıkardığı para biriminden farklı olarak, sadece sınırlı sayıda birim olduğundan, kripto para birimlerinin mucitleri bu konuda er ya da geç, tıpkı dolar ve avro benzeri ulusal para birimlerinde olduğu gibi, bu para birimlerinin de teklifleri aşacak düzeyde değerlerinin artacağı eğilimine inanmaktadır.
Borsa simsarı uyarıyor
Günümüzde ‘spekülatif kapitalizmin’ tehlikelerini açıklamaya çalışan Gary Stevenson, Londra’daki Citibank’ta çalışan eski bir borsa simsarıydı. Kripto para birimlerinin kurucuları tarafından perakende yatırımcılarının beklentilerini yükselterek, onların sonunda kayıplar yaşamalarına neden olacağına dair uyarılarda bulunuyor ve şu şekilde bir görüş beyan ediyor:
‘Kripto para sahipliği son derece yoğun, bu da şu anlama geliyor: Bir avuç insan – genellikle para birimini kuranlar ve ‘balinalar’ olarak adlandırılırlar – parada büyük bir paya sahip. Peki, eğer 36 milyar dolarlık bitcoin’im olsa ne yapardım? Herhalde onları zamanla yavaş yavaş satardım. Onları çok daha fazla teşvik edebilmek için agresif bir şekilde para harcardım ve piyasa çöktüğünde kârımı desteklemek için kullanırdım. Çok fazla kripto paraya sahip olan kişiler için öncelik, kesinlikle piyasa çökmeden nasıl satış yapabilirim sorusunu sormak olmalıdır.’
Bu sorunun cevabı ise, mümkün olduğu kadar çok kripto para biriminin Stevenson’ın dediği gibi ‘berberler ve taksi şoförleri’ de dahil olmak üzere herkes tarafından satın alınması gerektiğidir. Onun görüşüne göre para karmaşık bir şeydir, ortalama bir insan için maymun resimlerini anlamak parayı anlamaktan çok daha kolaydır.
Sıkılmış maymunlar 131 milyon dolar
İşte bu durum da, insanların şu anda neden pikselli çizgi film maymunlarına sahip olmak adına ateşli bir şekilde coin ticareti yaptığını ve takas ettiğini net bir biçimde açıklıyor. Bu makalenin yazıldığı sırada, Bored Ape (sıkılmış maymun) #3839 başlıklı böyle bir dijital görüntünün NFT’si Opensea platformunda 131 milyon 436 bin 597,39 $ karşılığında satışa sunuluyordu. Bu, sanal para birimi olarak 42 bin 69 Ether ödenmesi gerekiyor anlamına geliyor.
Bu işlemin yapılabilmesi için öncelikle bu dijital para birimine sahip olan kişinin yaklaşık yüzde 0,3’lük bir işlem ücreti ödemesi gerekiyor. İkinci adımda, kişinin Opensea platformu için yüzde 2,5 komisyon ücreti vermesi gerekiyor. Üçüncü adımda, alıcılar dijital para birimi ether’in ve dolayısıyla satın alınan malların değerinin aşırı derecede dalgalanması riskini göze almak kalıyor. Son olarak da, Avrupa’daki hiçbir mahkemenin, sözleşmenin ihlali durumunda alıcıların paralarını geri alacaklarını garanti edemeyeceği gerçeğiyle yüzleşmeleri…
Sanat nedir?
Burada söz konusu olan sanat değildir…
Bu durumun, 1720’lerde sokaktan oyun kartı satın almaktan ne farkı var ki?
İşte bu noktada farklılıkları size anlatabiliriz. İlk bakışta üç ana farklılık bulunuyor. Bunlardan ilki, bir NFT’nin mülkiyetinin, kripto para birimlerinin temel teknolojisi olan bir tür merkezi olmayan muhasebe sistemi olan bir blok zincirine kaydediliyor olmasıdır. Yapılan işlem, taraflar, sözleşmenin konusu ve detayları, dünya çapına yayılan bir internet sunucusu sistemine silinmeyecek biçimde kaydedilir. Veriler, önceki her bir işlemi, tüm değerleri ve para birimini sistem kendisini silmeden asla silinemez.
İkinci farklılık ise şu; çoğu NFT, Bored Ape #3839 gibi değersiz şeyler için sahiplik sertifikası olsa da, NFT pazarında artık birçok gerçek sanatçı, fotoğrafçı ve hatta tarihi fotoğraf koleksiyonu bulunuyor. İşte bu unsurlarda dijital içerikten para kazanmak için ilgililerine altın bir fırsat sunuyor. Bunun için de NFT alıcılarının yüksek riskli kumar oynamak ve paralarını boşa harcamak yerine yaratıcılıklarını teşvik ettiklerine dair bir gerekçeleri bulunuyor.
Çünkü 1720’lerde vaat edilen yelken kumaşı üretim fabrikası hiçbir zaman var olmamış olsa da, 4,8 milyarlık fotoğraf ajansı Getty Images gerçekten vardır. Halka arz kısmını ise kendi açıklamalarıyla, NFT’lerin kullanımı yoluyla ‘kültürün parasallaştırılması’ şeklinde gerçekleştireceklerini planlamışlardır.
Yeni bir pazar mı yaratılıyor?
Görüntüleri uluslararası alanda sergilenen ve toplanan İngiliz belgesel fotoğrafçısı Marc Vallée, bu konuda NFT’leri bir moda olarak kabullenmeyi kesinlikle reddediyor. Ona göre NFT’ler profesyonel fotoğrafçılığın bölünmesine neden oluyor. Açıklamalarında şu sözlere yer veriyor:
‘Bu, sadece sıcak havadan bir pazar yaratma girişimi. Sanat dünyası ise bunun üzerine atladı, çünkü NFT’ler müşterilerin sanat fuarlarına gidemediği bir zamanda zenginlerin eserimizi satın almasını nasıl sağlayacağına dair sorunlara çözüm üretmiş oluyor. Bunun sanatla hiçbir alakası yok, ancak sanat pazarında da durum hiç farklı değil.’
Büyük küresel markalar
Üçüncü ve en önemli farklılık ise şu: Büyük küresel markaların varlığı. 1720’lerde kapitalizm her zaman için köleler, hammaddeler, para ve mamul ürünler üzerinden dönmüştür. Günümüzde ise kapitalizm fikri mülkiyet ve ürünler arasında ilişkiyle çok bağlantılı. Nike, Coca-Cola veya Gucci gibi markalar tüketicileriyle birlikte büyüyerek var olmuştur. Ayakkabıların, içeceklerin ve el çantalarının gerçek dünyasında, insanlar toplumda saygınlık ve statü satın almak için belirli ürünler için muazzam paralar ödemekten kaçınmamışlardır.
Kripto eleştirmeni Stevenson, bu seviyede, NFT’lerin sadece durum göstergeleri, bir tür kulüp üyeliği olarak işlev gördüğünü kabul ediyor, çünkü pahalı bir analog çanta onun görüşüne göre şunları yapabiliyor:
‘Başkaları taşıdığınız çantayı gördüğünde, üretim maliyetinin 20 katını ödediğinizin farkındadır. Canı sıkılan maymun için para harcayanlar da böyledir. San Francisco’da muazzam harcamalar yapar, büyük partiler verirler. Bu yüzden de onları çok daha lüks markalar olarak görebilirsiniz.’
Ethereum, Libya’nın karbon ayak izine sahip
Dünün klasik kapitalizm baloncukları ile bugünün klasik kapitalizm balonları arasındaki dördüncü fark ise ekolojik ayak izleridir. Geçmişte kullanılan oyun kartı parçalarının yerini günümüzde blok zincirleri almış ve bunun sonucunda da çok büyük CO₂ emisyonu üretilmiştir. Ether’in arkasındaki blok zinciri olan Ethereum, tek başına tüm Libya’nın karbon ayak izine sahip.
1720’de İngiliz hükümeti, balonu canlı tutmak için kurulan hayali şirketleri, kitlesel iflasların reel ekonomiyi çökerteceğinden korkarak kapattırmıştır. Klempner bu durumdan çok etkilenmiştir. Bugün bu durum, ‘genişle ve taklit et’ kültürü Batılı ekonomik ortodoksi haline gelmiştir. Durum, tabiri caizse tam anlamıyla, herhangi bir krize yanıt, daha fazla para basmak ve daha fazla kredi dağıtmak anlamına gelmektedir. Çeşitli merkez bankaları, onları baltalamak için defalarca kripto para birimlerini yasaklamak veya devlet dijital para birimleri çıkarmakla tehdit etmiştir. Ancak bugüne kadar kimse bunu uygulamaya sokmamaktadır. İşte bu yüzden, politikacılar birkaç isimsiz kara para aklayan milyarderi kripto iflasına göndermek konusunda çok fazla endişelenmemiş, ancak bunun on binlerce işçi sınıfı seçmeninin başına gelmesinin tamamen farklı bir hikaye yaratabileceği konusunda gözdağı vermekten kaçınmamıştır.
Nihayetinde kripto, kapitalizmin fiziksel dünyadan kopabileceği, kurgunun gerçeği yenebileceğine dair bir meydan okuma değil, Carl Menger’e kadar uzanan tüm öznel değer teorilerinin yanılsamasıdır. Buna göre, bir öğenin fiyatı, kullanılan iş ve kaynakların miktarına göre değil, yalnızca satın alma anında alıcıya ne kadar yararlı göründüğüne göre belirlenir.
Yandaşları açısından çok kötü bir durum olmasına rağmen, ne yazık ki kapitalizmin de fiziksel sınırları var. Çünkü tıpkı İngiltere’nin 19. yüzyılda borç esaretini yasadışı hale getirmesinde olduğu gibi, dünyadaki herhangi bir hükümette, sunucuların kapatılmasını ve sözleşmelerin geçersiz kılınmasını emredebilir. Şayet devletler para üzerindeki tekellerini sürdürmek istiyorlarsa veya Bitcoin ve Ethereum’un neden olduğu iklim tahribatına son vermeye karar verirlerse, bu kripto para birimlerinin sonu anlamına da gelebilir. Böylece bizim kapitalizmimiz de fiziksel sınırlarına ulaşmış olur. Milyarder uzay yolculuğundan değersiz dijital efemeraya kadar pek çok fantezinin bu sınırları zorlamakla ilgili olmasının nedeni de işte budur.
Bununla birlikte, er ya da geç, kapitalizm, önüne konmuş olan sınırlamalara saygı duymaya başlamak zorunda kalacak. Bu olduğunda ise bir Bored Ape resmine bir peniden fazla para harcayan herkes bu yüzden saçını başını yolacak…”
Bu yazı ilk kez 24 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.
Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.freitag.de/autoren/der-freitag/nft-wenn-ein-affe-millionen-wert-ist