Çin’in Türkiye’ye dev yatırımı hangi kapıları açabilir?

Çin, Manisa’da bir milyar dolar yatırımla yıllık 150 bin araç elektrikli araç üreteceği BYD fabrikası kuruyor. 5 bin kişiye istihdam sağlanacak. Çin neden Türkiye'ye yatırım yapıyor? Amacı ne? Bu yatırımının devamı gelir mi? Dr. Altay Atlı yazdı.

Dünyanın en büyük elektrikli araç üreticilerinden olan Çin firması BYD’nin Türkiye’de yatırım yapma kararı alması her anlamda önemli bir gelişme. Söz konusu firmanın Manisa’da bir milyar dolarlık yatırımla yıllık 150 bin araç kapasiteye sahip elektrikli ve şarj edilebilir hibrit otomobil tesisi ile bir Ar-Ge merkezi kuracağı ve 2026 sonunda üretime başlaması hedeflenen tesislerde ilk aşamada yaklaşık 5 bin kişiye doğrudan istihdam sağlanacağı bildiriliyor.

Otomotiv sektöründe ülkemize uzun yıllardan sonra gelen bu ilk büyük doğrudan yabancı yatırım, üretim ve istihdam gibi alanlarda ülke ekonomimize fayda sağlayacağı gibi esas getirisinin ise teknoloji transferi boyutunda olması bekleniyor.

Türkiye’nin bu beklentisinin bilincinde olan Çinli yetkililer de bu konuya vurgu yapmaktan imtina etmiyorlar; BYD üst düzey yöneticileri “Türkiye’ye sadece bir tesis inşa etmeye gelmedik” diyerek elektrikli araç alanında “en gelişmiş teknolojileri Türkiye’ye getirmeyi” amaçladıklarının altını çiziyorlar.

BYD yatırımının Türkiye ekonomisine bu şekilde doğrudan katkılarının olacağını öngörmek zor değil, ancak konuyu bir de daha geniş perspektiften ele alarak dolaylı etkilerini ve özellikle de Avrupa boyutunu değerlendirmek gerekiyor.

Çin neden Türkiye’ye bu yatırımı yapıyor?

BYD’nin yatırım yapma ve üretime başlama kararının ardında, Türkiye’nin vasıflı ve nispeten düşük maliyetli işgücü, büyük iç pazarı, gelişmiş otomotiv sektörü ekosistemi ve devlet tarafından sağlanan cazip teşviklerin yanı sıra temel bir motivasyon kaynağı olarak Avrupa Birliği (AB) ile aramızdaki gümrük birliği yer alıyor.

BYD, AB’nin Çin menşeli elektrikli araçlara gümrük vergilerini yüzde 48’e kadar yükselttiği, ABD’de ise bu vergi oranının yüzde 100’ü bulduğu, hatta yaklaşan seçimleri Donald Trump’ın kazanması durumunda bu oranın yüzde 200’e çıkmasının beklendiği bir dönemde, Türkiye’de ürettiği araçların Avrupa’ya ihracatını gümrük birliği sayesinde vergiye tabi olmadan yapabilecek ve bu sayede Avrupa pazarında fiyat avantajını muhafaza edebilecek.

Son aylarda BYD’nin Macaristan’da da fabrika kurma kararı alması ve diğer Çinli üreticilerin de benzer yöntemlere başvurmaları –örneğin Chery’nin İspanya’da üretime geçmeye hazırlanması– aynı amaca yönelik girişimler.

Avrupa’nın istediği kaybet-kaybet değil, kazan-kazan

İlk bakışta karşımıza BYD yatırımının Türkiye’ye ekonomik ve teknolojik getiriler sağlayacağı, Türkiye’de üretim yapmanın ise BYD’nin Avrupa pazarlarına daha rahat erişmesini mümkün kılacağı şeklinde bir karşılıklı fayda görüntüsü çıkıyor. Ancak özellikle konunun Avrupa boyutu biraz daha detaylı olarak ele alındığında, söz konusu yatırımın Türkiye açısından daha farklı açılımlarının olabileceği de görülüyor.

AB, Çin menşeli elektrikli araçlara karşı gümrük tarifelerini yükseltmişse de esas olarak amacı Çinli firmalara kapıyı tamamen kapatmak değil, Çin ile ekonomik ilişkilerini daha dengeli, adil ve sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek, hatta bu olabilecekse, ticareti ve yatırımları da azaltmak yerine karşılıklı fayda prensibi doğrultusunda daha da artırmak.

ABD’den farklı olarak AB, Çin ile bir ticaret savaşı içerisinde değil.

Avrupalı politika yapıcılar ve şirketler, Çin ile bir kaybet-kaybet tarzında çatışma yerine, kazan-kazan anlayışının sürdürülebilir bir şekilde nasıl oluşturulabileceğine odaklanıyorlar.

ABD yönetiminin Çin menşeli elektrikli araçlara vergiyi yüzde 100’e çıkartma kararının aldığı gün Almanya ve İsveç hükümetlerinden “bunun hiç de iyi bir fikir olmadığına” ve Avrupa’nın bu yönetimi takip etmemesi gerektiğine yönelik tepkilerin gelmesi bu yüzden.

AB’nin Çinli elektrikli araçlara uygulanan vergiyi yüzde 48’e kadar yükseltmesi Avrupalı üreticileri rekabetten koruma amacını taşıyor. Ancak buradaki ironi, birçok Avrupalı otomotiv üreticisinin bu vergilere karşı çıkıyor olması, çünkü çoğu Avrupalı firma Çin’de üretim yapıyor ve Çin pazarına içeriden satış yaptığı gibi buradaki üretiminin önemli bir kısmını Avrupa’ya ihraç ediyor.

Şu anda Çin’den Avrupa’ya yapılan ve dolayısıyla artık yüksek vergiye tabi olan elektrikli araç ihracatının ancak yüzde 45’ini Çin markaları oluşturuyor, geriye kalan ise Volkswagen, BMW ve Tesla gibi Avrupa’nın ve genel olarak Batı’nın kendi markaları.

Nispeten düşük fiyatlı Çin markalarının Avrupa pazarındaki varlıkları küresel ekonominin ciddi bir enflasyonist baskı altında olduğu bir dönemde Avrupalı tüketicilere uygun alternatifler sunuyor ve elektrikli araçların daha makul fiyatlarla temin edilebilmesi AB’nin temiz enerjiye dönüşüm ve iklim değişikliği ile mücadele hedeflerine de katkıda bulunuyor. Diğer yandan Çin’in tedarik zincirleri de Avrupalı üreticilere fayda sağlamaya devam ediyor. Çin firmaları elektrikli araç üretimi için Avrupa ülkelerinde yatırımlarına yeni başlamışlarsa da batarya alanında uzun süredir Avrupa’da varlar ve Avrupalı otomobil üreticilerine bu alanda tedarik sağlıyorlar. Artan vergiler tüm bu alanlarda yeni zorluklar yaratabilir.

Özetleyecek olursak, AB bir taraftan Çin menşeli elektrikli araçlara yüksek vergileri devreye sokarken diğer taraftan da Avrupa ekonomisi, Avrupalı üreticiler ve tüketiciler için Çin ile ticaret ve yatırım ilişkilerinin devam etmesi de –ama mümkün olduğunca dengeli ve adil bir şekilde– hayati önem taşıyor.

BYD’nin son yatırım kararı ise bizlere Türkiye’nin buradaki rolünün ne olabileceğini düşündürüyor.

Türkiye, Çin için Avrupa’ya açılan kapı mı?

BYD ile imzaların atılmasını takiben Chery, SWM Motor, MG, Skywell ve DFSK gibi birçok Çinli firma tarafından Türkiye’de üretim hattı kurmak, yedek parça tedarik sistemini Türkiye’ye getirmek ve “Türkiye’yi Avrupa’ya açılan bir kapı olarak konumlandırmak” gibi planları olduğuna dair beyanatlar geldi.

Şu anda tüm gözler BYD’nin üzerinde ve orada sürecin nasıl gelişeceği takip edilecek. BYD’nin başarılı bir şekilde yatırımı sürdürüp üretime geçmesi, diğer yatırımların da önünü açacak.

Çinli firmaların Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihracat yapmaları, bahsedilen sebeplerden dolayı Avrupa’nın engellemek isteyeceği bir olgu değil, aslında Avrupalı ekonomik aktörlere fayda sağlayabilecek bir durum.

Gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi hızlanabilir mi?

Çin’den Avrupa’ya doğrudan ticaret ve tedarik akışlarında vergilerin artması, bu akışların devamlılığına ihtiyacı olan taraflar için Türkiye hattını cazip bir alternatif haline getirebilir. Tam olarak bu noktada da Türkiye açısından yeni bir fırsat penceresi açılıyor ki, o da AB ile mevcut gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi konusu ile ilgili.

Söz konusu anlaşmanın yaşanan sistemik sorunları giderecek, günümüzün koşullarını daha iyi yansıtacak ve bugünün ihtiyaçlarına daha fazla karşılık verecek şekilde güncellenmesi yaklaşık on yıldır gündemde, ancak sürece henüz tam anlamıyla başlanamadı.

BYD’nin ve diğer Çin firmalarının Avrupa pazarını da hedefleyerek Türkiye’ye yatırım yapmaları, Türkiye ile AB arasında daha gelişmiş bir gümrük birliği anlaşmasını Avrupa için de daha önemli ve acil bir duruma getirecek, Türkiye’nin müzakere masasında elini güçlendirecek ve Avrupa’nın da konuya sadece Ankara ile olan ikili ilişkileri değil küresel ekonominin değişen genel çerçevesi içerisinde bakmasını sağlayacak.

Çin’in yatırım kararı Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisini canlandırır mı?

Başka bir deyişle, Türkiye’de Çin yatırımının artması, doğru politikaların uygulanması halinde ülkemizin AB ile olan ilişkilerinde de olumlu bir etki yaratabilecek; Türkiye, Avrupa’nın Çin ile ekonomik ilişkilerini daha sağlıklı yürütebilmesi konusunda gerçek bir köprü işlevi görebilecek. Yeter ki, ekonomik rasyonalite siyasi tercihlerin ve özellikle de Avrupa popülizminin gölgesinde yitip gitmesin, karşılıklı fayda prensibi jeopolitik fay hatlarında sıkışıp kalmasın.

2023 yılında AB’nin elektrikli araç ithalatı yüzde 90 artmış, bu ithalatın ise yüzde 54’ü Çin’den gerçekleştirilmiş, bu orana Çin’de üretilip Avrupa’ya ihracatı yapılan Avrupa markaları dahil.  Söz konusu ithalata talep devam ederken AB’nin getirmiş olduğu ek vergiler, ithalatın sona ermesine ya da ciddi bir şekilde azalmasına değil üretim ve ticaretin yön değiştirerek farklı kanallardan gerçekleşmesine yol açacak.

BYD, Türkiye’de üretip buradan Avrupa’ya ihracat yapma yönündeki yatırımı bu anlamda Çin’in bir adımı sayılabilir. Bu yatırımla ve bundan sonra da yıllar önce Japonya ve Güney Kore’den otomotiv firmalarının Türkiye’de ortaklıklar yoluyla fabrika kurup Avrupa’ya ihracat yapmaya başlamalarına benzer bir süreçle yeni yatırımların gelmesiyle, Türkiye kendi üreticisini ve tedarikçisini de koruyup geliştirerek bir üretim üssü olarak konumunu güçlendirebileceği gibi artan karşılıklı bağımlılıkların da etkisiyle Avrupa ile olan ekonomik ilişkilerini de güncellenmiş bir gümrük birliği vasıtasıyla daha sürdürülebilir bir zemine taşıyabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

Altay Atlı
Altay Atlı
Dr. Altay Atlı - Küresel ekonomik ilişkiler ve uluslararası piyasalar üzerine danışmanlık hizmetleri veren Atlı Global firmasının kurucu direktörü. Aynı zamanda Koç Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları yüksek lisans programında dersler veriyor. İstanbul Özel Alman Lisesi mezunu olan Atlı, lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı, Avustralya’nın Melbourne kentindeki Deakin University’de Uluslararası İşletme üzerine master yaptı ve doktorasını da yine Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldı. Daha önce Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışan Atlı, bir dönem Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) araştırma koordinatörü olarak görev yaptı ve hâlen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) Çin Network’ü uzman üyesi. Torino World Affairs Institute tarafından, German Marshall Fund of the United States, Australian National University ve Stiftung Mercator işbirliğiyle düzenlenen bir program kapsamında “Global Emerging Voices Fellow” olarak seçilen Atlı, eski bir hentbolcu ve spor alanındaki çalışmalarını da Türkiye Hentbol Federasyonu yönetim kurulu üyesi olarak devam ettiriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çin’in Türkiye’ye dev yatırımı hangi kapıları açabilir?

Çin, Manisa’da bir milyar dolar yatırımla yıllık 150 bin araç elektrikli araç üreteceği BYD fabrikası kuruyor. 5 bin kişiye istihdam sağlanacak. Çin neden Türkiye'ye yatırım yapıyor? Amacı ne? Bu yatırımının devamı gelir mi? Dr. Altay Atlı yazdı.

Dünyanın en büyük elektrikli araç üreticilerinden olan Çin firması BYD’nin Türkiye’de yatırım yapma kararı alması her anlamda önemli bir gelişme. Söz konusu firmanın Manisa’da bir milyar dolarlık yatırımla yıllık 150 bin araç kapasiteye sahip elektrikli ve şarj edilebilir hibrit otomobil tesisi ile bir Ar-Ge merkezi kuracağı ve 2026 sonunda üretime başlaması hedeflenen tesislerde ilk aşamada yaklaşık 5 bin kişiye doğrudan istihdam sağlanacağı bildiriliyor.

Otomotiv sektöründe ülkemize uzun yıllardan sonra gelen bu ilk büyük doğrudan yabancı yatırım, üretim ve istihdam gibi alanlarda ülke ekonomimize fayda sağlayacağı gibi esas getirisinin ise teknoloji transferi boyutunda olması bekleniyor.

Türkiye’nin bu beklentisinin bilincinde olan Çinli yetkililer de bu konuya vurgu yapmaktan imtina etmiyorlar; BYD üst düzey yöneticileri “Türkiye’ye sadece bir tesis inşa etmeye gelmedik” diyerek elektrikli araç alanında “en gelişmiş teknolojileri Türkiye’ye getirmeyi” amaçladıklarının altını çiziyorlar.

BYD yatırımının Türkiye ekonomisine bu şekilde doğrudan katkılarının olacağını öngörmek zor değil, ancak konuyu bir de daha geniş perspektiften ele alarak dolaylı etkilerini ve özellikle de Avrupa boyutunu değerlendirmek gerekiyor.

Çin neden Türkiye’ye bu yatırımı yapıyor?

BYD’nin yatırım yapma ve üretime başlama kararının ardında, Türkiye’nin vasıflı ve nispeten düşük maliyetli işgücü, büyük iç pazarı, gelişmiş otomotiv sektörü ekosistemi ve devlet tarafından sağlanan cazip teşviklerin yanı sıra temel bir motivasyon kaynağı olarak Avrupa Birliği (AB) ile aramızdaki gümrük birliği yer alıyor.

BYD, AB’nin Çin menşeli elektrikli araçlara gümrük vergilerini yüzde 48’e kadar yükselttiği, ABD’de ise bu vergi oranının yüzde 100’ü bulduğu, hatta yaklaşan seçimleri Donald Trump’ın kazanması durumunda bu oranın yüzde 200’e çıkmasının beklendiği bir dönemde, Türkiye’de ürettiği araçların Avrupa’ya ihracatını gümrük birliği sayesinde vergiye tabi olmadan yapabilecek ve bu sayede Avrupa pazarında fiyat avantajını muhafaza edebilecek.

Son aylarda BYD’nin Macaristan’da da fabrika kurma kararı alması ve diğer Çinli üreticilerin de benzer yöntemlere başvurmaları –örneğin Chery’nin İspanya’da üretime geçmeye hazırlanması– aynı amaca yönelik girişimler.

Avrupa’nın istediği kaybet-kaybet değil, kazan-kazan

İlk bakışta karşımıza BYD yatırımının Türkiye’ye ekonomik ve teknolojik getiriler sağlayacağı, Türkiye’de üretim yapmanın ise BYD’nin Avrupa pazarlarına daha rahat erişmesini mümkün kılacağı şeklinde bir karşılıklı fayda görüntüsü çıkıyor. Ancak özellikle konunun Avrupa boyutu biraz daha detaylı olarak ele alındığında, söz konusu yatırımın Türkiye açısından daha farklı açılımlarının olabileceği de görülüyor.

AB, Çin menşeli elektrikli araçlara karşı gümrük tarifelerini yükseltmişse de esas olarak amacı Çinli firmalara kapıyı tamamen kapatmak değil, Çin ile ekonomik ilişkilerini daha dengeli, adil ve sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek, hatta bu olabilecekse, ticareti ve yatırımları da azaltmak yerine karşılıklı fayda prensibi doğrultusunda daha da artırmak.

ABD’den farklı olarak AB, Çin ile bir ticaret savaşı içerisinde değil.

Avrupalı politika yapıcılar ve şirketler, Çin ile bir kaybet-kaybet tarzında çatışma yerine, kazan-kazan anlayışının sürdürülebilir bir şekilde nasıl oluşturulabileceğine odaklanıyorlar.

ABD yönetiminin Çin menşeli elektrikli araçlara vergiyi yüzde 100’e çıkartma kararının aldığı gün Almanya ve İsveç hükümetlerinden “bunun hiç de iyi bir fikir olmadığına” ve Avrupa’nın bu yönetimi takip etmemesi gerektiğine yönelik tepkilerin gelmesi bu yüzden.

AB’nin Çinli elektrikli araçlara uygulanan vergiyi yüzde 48’e kadar yükseltmesi Avrupalı üreticileri rekabetten koruma amacını taşıyor. Ancak buradaki ironi, birçok Avrupalı otomotiv üreticisinin bu vergilere karşı çıkıyor olması, çünkü çoğu Avrupalı firma Çin’de üretim yapıyor ve Çin pazarına içeriden satış yaptığı gibi buradaki üretiminin önemli bir kısmını Avrupa’ya ihraç ediyor.

Şu anda Çin’den Avrupa’ya yapılan ve dolayısıyla artık yüksek vergiye tabi olan elektrikli araç ihracatının ancak yüzde 45’ini Çin markaları oluşturuyor, geriye kalan ise Volkswagen, BMW ve Tesla gibi Avrupa’nın ve genel olarak Batı’nın kendi markaları.

Nispeten düşük fiyatlı Çin markalarının Avrupa pazarındaki varlıkları küresel ekonominin ciddi bir enflasyonist baskı altında olduğu bir dönemde Avrupalı tüketicilere uygun alternatifler sunuyor ve elektrikli araçların daha makul fiyatlarla temin edilebilmesi AB’nin temiz enerjiye dönüşüm ve iklim değişikliği ile mücadele hedeflerine de katkıda bulunuyor. Diğer yandan Çin’in tedarik zincirleri de Avrupalı üreticilere fayda sağlamaya devam ediyor. Çin firmaları elektrikli araç üretimi için Avrupa ülkelerinde yatırımlarına yeni başlamışlarsa da batarya alanında uzun süredir Avrupa’da varlar ve Avrupalı otomobil üreticilerine bu alanda tedarik sağlıyorlar. Artan vergiler tüm bu alanlarda yeni zorluklar yaratabilir.

Özetleyecek olursak, AB bir taraftan Çin menşeli elektrikli araçlara yüksek vergileri devreye sokarken diğer taraftan da Avrupa ekonomisi, Avrupalı üreticiler ve tüketiciler için Çin ile ticaret ve yatırım ilişkilerinin devam etmesi de –ama mümkün olduğunca dengeli ve adil bir şekilde– hayati önem taşıyor.

BYD’nin son yatırım kararı ise bizlere Türkiye’nin buradaki rolünün ne olabileceğini düşündürüyor.

Türkiye, Çin için Avrupa’ya açılan kapı mı?

BYD ile imzaların atılmasını takiben Chery, SWM Motor, MG, Skywell ve DFSK gibi birçok Çinli firma tarafından Türkiye’de üretim hattı kurmak, yedek parça tedarik sistemini Türkiye’ye getirmek ve “Türkiye’yi Avrupa’ya açılan bir kapı olarak konumlandırmak” gibi planları olduğuna dair beyanatlar geldi.

Şu anda tüm gözler BYD’nin üzerinde ve orada sürecin nasıl gelişeceği takip edilecek. BYD’nin başarılı bir şekilde yatırımı sürdürüp üretime geçmesi, diğer yatırımların da önünü açacak.

Çinli firmaların Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihracat yapmaları, bahsedilen sebeplerden dolayı Avrupa’nın engellemek isteyeceği bir olgu değil, aslında Avrupalı ekonomik aktörlere fayda sağlayabilecek bir durum.

Gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi hızlanabilir mi?

Çin’den Avrupa’ya doğrudan ticaret ve tedarik akışlarında vergilerin artması, bu akışların devamlılığına ihtiyacı olan taraflar için Türkiye hattını cazip bir alternatif haline getirebilir. Tam olarak bu noktada da Türkiye açısından yeni bir fırsat penceresi açılıyor ki, o da AB ile mevcut gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi konusu ile ilgili.

Söz konusu anlaşmanın yaşanan sistemik sorunları giderecek, günümüzün koşullarını daha iyi yansıtacak ve bugünün ihtiyaçlarına daha fazla karşılık verecek şekilde güncellenmesi yaklaşık on yıldır gündemde, ancak sürece henüz tam anlamıyla başlanamadı.

BYD’nin ve diğer Çin firmalarının Avrupa pazarını da hedefleyerek Türkiye’ye yatırım yapmaları, Türkiye ile AB arasında daha gelişmiş bir gümrük birliği anlaşmasını Avrupa için de daha önemli ve acil bir duruma getirecek, Türkiye’nin müzakere masasında elini güçlendirecek ve Avrupa’nın da konuya sadece Ankara ile olan ikili ilişkileri değil küresel ekonominin değişen genel çerçevesi içerisinde bakmasını sağlayacak.

Çin’in yatırım kararı Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisini canlandırır mı?

Başka bir deyişle, Türkiye’de Çin yatırımının artması, doğru politikaların uygulanması halinde ülkemizin AB ile olan ilişkilerinde de olumlu bir etki yaratabilecek; Türkiye, Avrupa’nın Çin ile ekonomik ilişkilerini daha sağlıklı yürütebilmesi konusunda gerçek bir köprü işlevi görebilecek. Yeter ki, ekonomik rasyonalite siyasi tercihlerin ve özellikle de Avrupa popülizminin gölgesinde yitip gitmesin, karşılıklı fayda prensibi jeopolitik fay hatlarında sıkışıp kalmasın.

2023 yılında AB’nin elektrikli araç ithalatı yüzde 90 artmış, bu ithalatın ise yüzde 54’ü Çin’den gerçekleştirilmiş, bu orana Çin’de üretilip Avrupa’ya ihracatı yapılan Avrupa markaları dahil.  Söz konusu ithalata talep devam ederken AB’nin getirmiş olduğu ek vergiler, ithalatın sona ermesine ya da ciddi bir şekilde azalmasına değil üretim ve ticaretin yön değiştirerek farklı kanallardan gerçekleşmesine yol açacak.

BYD, Türkiye’de üretip buradan Avrupa’ya ihracat yapma yönündeki yatırımı bu anlamda Çin’in bir adımı sayılabilir. Bu yatırımla ve bundan sonra da yıllar önce Japonya ve Güney Kore’den otomotiv firmalarının Türkiye’de ortaklıklar yoluyla fabrika kurup Avrupa’ya ihracat yapmaya başlamalarına benzer bir süreçle yeni yatırımların gelmesiyle, Türkiye kendi üreticisini ve tedarikçisini de koruyup geliştirerek bir üretim üssü olarak konumunu güçlendirebileceği gibi artan karşılıklı bağımlılıkların da etkisiyle Avrupa ile olan ekonomik ilişkilerini de güncellenmiş bir gümrük birliği vasıtasıyla daha sürdürülebilir bir zemine taşıyabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

Altay Atlı
Altay Atlı
Dr. Altay Atlı - Küresel ekonomik ilişkiler ve uluslararası piyasalar üzerine danışmanlık hizmetleri veren Atlı Global firmasının kurucu direktörü. Aynı zamanda Koç Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları yüksek lisans programında dersler veriyor. İstanbul Özel Alman Lisesi mezunu olan Atlı, lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı, Avustralya’nın Melbourne kentindeki Deakin University’de Uluslararası İşletme üzerine master yaptı ve doktorasını da yine Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldı. Daha önce Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışan Atlı, bir dönem Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) araştırma koordinatörü olarak görev yaptı ve hâlen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) Çin Network’ü uzman üyesi. Torino World Affairs Institute tarafından, German Marshall Fund of the United States, Australian National University ve Stiftung Mercator işbirliğiyle düzenlenen bir program kapsamında “Global Emerging Voices Fellow” olarak seçilen Atlı, eski bir hentbolcu ve spor alanındaki çalışmalarını da Türkiye Hentbol Federasyonu yönetim kurulu üyesi olarak devam ettiriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x