Karanlık turizm: Ölümle selfie neden ilgi çekiyor?

İnsanlar neden eski savaş alanları, hapishaneleri, afet bölgelerini, mezarlıkları ziyaret etmek istiyor? Dünyanın en favori karanlık turizm bölgeleri nereleri? İlgi neden arttı? Türkiye’de karanlık turizm var mı? Doç. Dr. Yılmaz Onur Arı yazdı.

Birçoğumuzun tatil deyince aklına deniz, kum, güneş gelir. Bazılarımız doğada huzur arar, bazıları kültür rotalarında kaybolur. Ama bir grup insan var ki, onlar karanlığı seçiyorlar. Zaman zaman eleştirilere maruz kalmalarına ve hoş karşılanmamalarına rağmen, mezarlık gibi kasvetli bir yerde gülümseyerek selfie çekiyor, adeta ölümle selfie yapıyorlar.

İngilizcesi “dark tourism” olan ve Türkçede “hüzün turizmi”, “kara nokta turizmi” olarak da adlandırılan bu akım, eski savaş alanları, hapishaneler, mezarlıklar, savaş müzeleri ve felaket yerleri gibi destinasyonlara yapılan turistik faaliyetleri kapsıyor. Karanlık turizmin popüler destinasyonlarına Polonya’da bulunan Auschwitz-Birkenau Nazi toplama kampını, ABD’de 11 Eylül saldırısının yapıldığı yere inşa edilen 11 Eylül Müzesi Ground Zero’yu ve İtalya’da bulunan ve MS 79 yılındaki Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla yok olan antik Roma şehri Pompei’yi örnek verebiliriz.

En karanlık hangisi?

Bu karanlık turizm bölgeleri bazı araştırmacılar tarafından en karanlıktan en aydınlığa doğru bir karanlık skalası şeklinde sınıflandırılıyor.

Örneğin, Auschwitz gibi toplu katliam alanları en karanlık alanda tanımlanırken, Romanya’da bulunan Drakula’nın Şatosu ya da diğer adıyla Bran Kalesi, gerçek ile kurgu karışımı Drakula efsanesi üzerine ticarileştirildiği için en aydınlık alanda tanımlanabiliyor.

Karanlık alanlardaki turizm bölgeleri daha yüksek politik etki ve ideolojili, daha eğitim yönelimli, daha tarih merkezli ve daha doğal lokasyonlarken, aydınlık alanlara doğru gidildikçe karanlık turizmin yapısı daha az politik etkili, daha eğlence odaklı, daha ticari ve daha yapay bir hale bürünüyor.

İnsanlar neden karanlık turizmi tercih ediyor?

İnsanların karanlık turizmi tercih etmelerinin altında yatan temel nedenin insanoğlunun merak duygusu olduğu söylenebilir.

Şöyle ki, 2019 yılının sonlarına ortaya çıkan ve turizm dâhil tüm ekonomik faaliyetleri sekteye uğratan COVID-19 pandemisi devam ederken, hastalığın ilk olarak ortaya çıktığı Çin’in Wuhan kenti ziyaretçi akınına uğradı. Tabiri caizse Wuhan kenti karanlık turizmin yeni gözde yeri oldu.

İnsanoğlunun biraz yeni macera arayışı, biraz da sosyal medya aracılığıyla “Oradaydım” demek için gösteriş yapmak istemesi, karanlık turizmi son yıllarda oldukça popüler hale getirdi. Tabii ki bu noktada ziyaretçilerin bu yerleri bilgi edinme arzusu veya geçmişe saygı göstermek için ziyaret etmekten keyif aldıklarını da belirtmek gerekir.

Popüler kültür etkisi

Bununla birlikte, popüler kültür, örneğin filmler, belgeseller ve kitaplar, karanlık turizm destinasyonlarının önemini önemli ölçüde artırıyor. Gerek geleneksel medya, gerekse sosyal medya bu yerleri genellikle romantikleştirir veya sansasyonel hale getirir, bu da ziyaretçilerin merakını ve talebini artırır. 2019 yılında HBO’da yayınlanan Çernobil mini dizisi ve Nobel ödüllü yazar Svetlana Alexievich’in yazdığı Çernobil’in Sesleri (Voices of Chernobyl) adlı kitap Çernobil felaketinin insani boyutunu gözler önüne sererek bölgeye olan ilgiyi arttırdı. Çernobil’e yapılan turistik turların sayısında ciddi bir artış yaşandı.

Bir başka dramatik örnek ise 2015 yılında Netflix’te Türkçede Kayıp 18 Yıl adıyla yayınlanan Making a Murderer adlı belgeseldir. Belgeselde cinsel saldırı suçundan 18 yıl hapiste kalan ve 2003 yılında beraat eden Steven Avery’nin, 2005’te fotoğrafçı Teresa Helbach kaybolduktan sonra cesedinin Avery ailesinin arazisinde bulunmasını ve Avery ile yeğeninin cinayetle suçlanıp 2007’de müebbet hapse mahkum edilişini konu ediyor. Bu gerçek suç belgeseli, şaşırtıcı bir şekilde olayın yaşandığı ABD’deki Wisconsin eyaletinin Manitowoc şehrine yönelik bir suç turizmi akımı yarattı.

Türkiye’de karanlık turizm var mı?

Türkiye ise karanlık turizm açısından tam bir açık hava müzesi. Çünkü Türkiye toprakları binlerce yıllık medeniyetlerin, savaşların, göçlerin ve acıların sahnesi oldu. Çanakkale Savaş Alanları, Anıtkabir, Sinop Cezaevi, Soma Maden Faciası Anıtı gibi yerler geçmişi anlamamıza, empati kurmamıza, öğrenmemize ve değerlerimize sahip çıkmamıza yardımcı oluyor.

Bütün bu çeşitliliğe rağmen, Türkiye bu alanı henüz tam olarak değerlendiremiyor. Çanakkale Savaşları’nın izleri, Efes’in arka planındaki trajediler, Amasya’daki kaya mezarlarının gizemi, deprem bölgeleri gibi yerler, derin tarihsel ve duygusal anlamlar taşıyor. Ancak bu yerler genellikle geleneksel turizm anlatıları içine kaynıyor ve ziyaretçiler, bu yerlerin arkasındaki hikayeleri tam olarak hissedemiyor.

Türkiye potansiyelini değerlendirebilmek için ne yapmalı?

Bu nedenle, interaktif müzeler, duygusal bağ kuran turlar, dijital rehberler gibi daha etkileyici anlatım teknikleri getirilmeli. Okullar ve üniversitelerle işbirliği yapılarak gençlerin tarihsel olayları öğrenmesi sağlanmalı.

En önemlisi ise yabancı turistlere bu yerleri tanıtan kısa belgeseller hazırlanmalı. Çanakkale Savaş Alanları ve Anıtkabir her yıl milyonlarca yerli turisti çekerken yabancı turist sayısı henüz istenilen düzeyde değil. Örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri Anıtkabir web sitesindeki bilgilere göre, 2024 yılında Anıtkabir’i ziyaret eden yerli ziyaretçi sayısı 6 milyondan fazla iken, yabancı ziyaretçi sayısı 288 bin civarlarında. Bu da turizm bölgelerimizi yabancılara yeterince tanıtamadığımız ve önemli döviz gelirinden mahrum kaldığımız anlamına geliyor.

Karanlık turizm Türkiye için turist sayısını arttırarak ekonomik katkı sağlamasının yanında, toplumsal hafızanın canlı tutulmasını sağlayarak gelecek nesillere ders niteliğinde deneyimler sunabilir. Karanlık turizmin amacı sadece geçmişin acılarını sergilemek değil, aynı zamanda bu acılardan ders çıkararak daha bilinçli bir toplum yaratmaktır. Bu noktada Türkiye doğru adımlar atarsa, hem turizm çeşitliliğini arttırabilir, hem de insani değerleri ön plana çıkararak tüm dünyaya empati ve barış mesajını iletir.

Karanlık turizmin ekonomiye etkisi nasıl?

Popüler karanlık turizm yerlerinden elde edilen gelirlerin ülke bazında turizm gelirleri içindeki payı ele alındığında karanlık turizmin ülke turizmine ekonomik etkisinin küçük olduğu söylenebilir.

Örneğin, 2014 yılında açılmasına rağmen 2023 yılında elde ettiği 90 milyon dolarlık gelirle en popüler karanlık turizm destinasyonu olan 11 Eylül Anıtı ve Müzesi, ABD’nin aynı yıl elde ettiği 176 milyar dolarlık turizm gelirinin çok küçük bir yüzdesini oluşturuyor.

Yine aynı şekilde Pompei’nin 2024 yılında elde ettiği 55 milyon euro’luk hasılat İtalya’nın yıllık ortalama 50 milyar dolarlık turizm gelirinin çok küçük bir parçası.

Ancak karanlık turizmin ekonomik etkisi sadece müzeyi veya SİT alanını ziyaret için alınan biletle sınırlı değil. Çevredeki restoranlar, oteller, hediyelik eşya dükkânları, ulaşım firmaları ve yerel rehberler için de bir gelir kapısı. Bu sebeple bulunduğu bölgenin sosyo-ekonomik kalkınmasına ve yerel halkın iş fırsatlarının artmasına katkı sağlar. Hatta artık günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle karanlık turizm meraklıları sanal turlar ve dijital rehberler satın alarak bu alanları rahatlıkla gezebiliyor ve tarihi daha yakından tanıma fırsatı buluyorlar.

Bütün bunlara ilaveten karanlık turizme katılan ziyaretçilerin genellikle daha bilinçli, eğitimli ve tarihsel farkındalıkları yüksek bireyler oldukları düşünüldüğünde, kişi başı yapılan harcamaların daha fazla olması beklenebilir. Özetle, karanlık turizmin ülkelerin ekonomilerine etkisi bilet satışlarından çok daha fazlası ve bu etki tahmin edebileceğimizden de büyük.

Future Market Insights’a göre, 2024 yılında 31.89 milyar ABD dolarına ulaşan küresel karanlık turizm pazarının 2034 yılına kadar yüzde 2.5’luk artışla 40.82 milyar ABD dolarına ulaşması bekleniyor. Bu da karanlık turizmin gelecekte popülaritesinin daha da artacağının göstergesi.

Etik sorular, hassasiyetler

Kimi zaman bir toplama kampının kalıntıları, kimi zaman bir nükleer felaketin izleri… Karanlık turizm olarak adlandırılan bu tür ziyaretler, yalnızca merakla yapılan yolculuklar değil; aynı zamanda büyük etik soruları da beraberinde getiriyor.

Ziyaretçilerin ve bu alanları yönetenlerin en büyük sorumluluklarından biri; bilgi ve farkındalık sağlarken, olayların kurbanlarına ve onların yakınlarına saygıyı elden bırakmamak. Bu hiç de kolay bir denge değil. Çünkü bu tür yerler hem duygusal olarak yıpratıcı hem de kültürel olarak oldukça hassas. Tüm bunlara ilave olarak artan turist sayısının çevresel tahribatı da söz konusu olunca karanlık turizm merkezlerinin işi daha da zorlaşıyor.

Tıpkı ışığın olduğu her yerde gölge olduğu gibi, turizmin de bir karanlık yüzü var. Ve bu yüz, düşündüğümüzden çok daha fazla insanı kendine çekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 19 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Yılmaz Onur Arı
Yılmaz Onur Arı
Doç. Dr. Yılmaz Onur Arı - 13.06.1986 tarihinde Muğla’da doğdu. 2008 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İngilizce İktisat Bölümü’nü, 2011 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İşletmecilik Yüksek Lisans programını bitirdi. 2012 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalında doktora programına başlayan Ari, 2018 yılında “Döngüsel Göç Hareketinin Ekonomik Belirleyicileri: Gürcistan- Türkiye Örneği” adlı doktora tezini tamamlayarak buradan mezun oldu. 2010 yılında araştırma görevlisi olarak Bayburt Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan Ari, 2019 yılında doktor öğretim üyesi, 2022 yılında doçent olarak İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret bölümüne atandı. Halen bu kurumda Uluslararası Politik İktisat, Göç Ekonomisi, Uluslararası Ticaret ve Küreselleşme alanlarında çalışmalarını sürdürüyor ve dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Karanlık turizm: Ölümle selfie neden ilgi çekiyor?

İnsanlar neden eski savaş alanları, hapishaneleri, afet bölgelerini, mezarlıkları ziyaret etmek istiyor? Dünyanın en favori karanlık turizm bölgeleri nereleri? İlgi neden arttı? Türkiye’de karanlık turizm var mı? Doç. Dr. Yılmaz Onur Arı yazdı.

Birçoğumuzun tatil deyince aklına deniz, kum, güneş gelir. Bazılarımız doğada huzur arar, bazıları kültür rotalarında kaybolur. Ama bir grup insan var ki, onlar karanlığı seçiyorlar. Zaman zaman eleştirilere maruz kalmalarına ve hoş karşılanmamalarına rağmen, mezarlık gibi kasvetli bir yerde gülümseyerek selfie çekiyor, adeta ölümle selfie yapıyorlar.

İngilizcesi “dark tourism” olan ve Türkçede “hüzün turizmi”, “kara nokta turizmi” olarak da adlandırılan bu akım, eski savaş alanları, hapishaneler, mezarlıklar, savaş müzeleri ve felaket yerleri gibi destinasyonlara yapılan turistik faaliyetleri kapsıyor. Karanlık turizmin popüler destinasyonlarına Polonya’da bulunan Auschwitz-Birkenau Nazi toplama kampını, ABD’de 11 Eylül saldırısının yapıldığı yere inşa edilen 11 Eylül Müzesi Ground Zero’yu ve İtalya’da bulunan ve MS 79 yılındaki Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla yok olan antik Roma şehri Pompei’yi örnek verebiliriz.

En karanlık hangisi?

Bu karanlık turizm bölgeleri bazı araştırmacılar tarafından en karanlıktan en aydınlığa doğru bir karanlık skalası şeklinde sınıflandırılıyor.

Örneğin, Auschwitz gibi toplu katliam alanları en karanlık alanda tanımlanırken, Romanya’da bulunan Drakula’nın Şatosu ya da diğer adıyla Bran Kalesi, gerçek ile kurgu karışımı Drakula efsanesi üzerine ticarileştirildiği için en aydınlık alanda tanımlanabiliyor.

Karanlık alanlardaki turizm bölgeleri daha yüksek politik etki ve ideolojili, daha eğitim yönelimli, daha tarih merkezli ve daha doğal lokasyonlarken, aydınlık alanlara doğru gidildikçe karanlık turizmin yapısı daha az politik etkili, daha eğlence odaklı, daha ticari ve daha yapay bir hale bürünüyor.

İnsanlar neden karanlık turizmi tercih ediyor?

İnsanların karanlık turizmi tercih etmelerinin altında yatan temel nedenin insanoğlunun merak duygusu olduğu söylenebilir.

Şöyle ki, 2019 yılının sonlarına ortaya çıkan ve turizm dâhil tüm ekonomik faaliyetleri sekteye uğratan COVID-19 pandemisi devam ederken, hastalığın ilk olarak ortaya çıktığı Çin’in Wuhan kenti ziyaretçi akınına uğradı. Tabiri caizse Wuhan kenti karanlık turizmin yeni gözde yeri oldu.

İnsanoğlunun biraz yeni macera arayışı, biraz da sosyal medya aracılığıyla “Oradaydım” demek için gösteriş yapmak istemesi, karanlık turizmi son yıllarda oldukça popüler hale getirdi. Tabii ki bu noktada ziyaretçilerin bu yerleri bilgi edinme arzusu veya geçmişe saygı göstermek için ziyaret etmekten keyif aldıklarını da belirtmek gerekir.

Popüler kültür etkisi

Bununla birlikte, popüler kültür, örneğin filmler, belgeseller ve kitaplar, karanlık turizm destinasyonlarının önemini önemli ölçüde artırıyor. Gerek geleneksel medya, gerekse sosyal medya bu yerleri genellikle romantikleştirir veya sansasyonel hale getirir, bu da ziyaretçilerin merakını ve talebini artırır. 2019 yılında HBO’da yayınlanan Çernobil mini dizisi ve Nobel ödüllü yazar Svetlana Alexievich’in yazdığı Çernobil’in Sesleri (Voices of Chernobyl) adlı kitap Çernobil felaketinin insani boyutunu gözler önüne sererek bölgeye olan ilgiyi arttırdı. Çernobil’e yapılan turistik turların sayısında ciddi bir artış yaşandı.

Bir başka dramatik örnek ise 2015 yılında Netflix’te Türkçede Kayıp 18 Yıl adıyla yayınlanan Making a Murderer adlı belgeseldir. Belgeselde cinsel saldırı suçundan 18 yıl hapiste kalan ve 2003 yılında beraat eden Steven Avery’nin, 2005’te fotoğrafçı Teresa Helbach kaybolduktan sonra cesedinin Avery ailesinin arazisinde bulunmasını ve Avery ile yeğeninin cinayetle suçlanıp 2007’de müebbet hapse mahkum edilişini konu ediyor. Bu gerçek suç belgeseli, şaşırtıcı bir şekilde olayın yaşandığı ABD’deki Wisconsin eyaletinin Manitowoc şehrine yönelik bir suç turizmi akımı yarattı.

Türkiye’de karanlık turizm var mı?

Türkiye ise karanlık turizm açısından tam bir açık hava müzesi. Çünkü Türkiye toprakları binlerce yıllık medeniyetlerin, savaşların, göçlerin ve acıların sahnesi oldu. Çanakkale Savaş Alanları, Anıtkabir, Sinop Cezaevi, Soma Maden Faciası Anıtı gibi yerler geçmişi anlamamıza, empati kurmamıza, öğrenmemize ve değerlerimize sahip çıkmamıza yardımcı oluyor.

Bütün bu çeşitliliğe rağmen, Türkiye bu alanı henüz tam olarak değerlendiremiyor. Çanakkale Savaşları’nın izleri, Efes’in arka planındaki trajediler, Amasya’daki kaya mezarlarının gizemi, deprem bölgeleri gibi yerler, derin tarihsel ve duygusal anlamlar taşıyor. Ancak bu yerler genellikle geleneksel turizm anlatıları içine kaynıyor ve ziyaretçiler, bu yerlerin arkasındaki hikayeleri tam olarak hissedemiyor.

Türkiye potansiyelini değerlendirebilmek için ne yapmalı?

Bu nedenle, interaktif müzeler, duygusal bağ kuran turlar, dijital rehberler gibi daha etkileyici anlatım teknikleri getirilmeli. Okullar ve üniversitelerle işbirliği yapılarak gençlerin tarihsel olayları öğrenmesi sağlanmalı.

En önemlisi ise yabancı turistlere bu yerleri tanıtan kısa belgeseller hazırlanmalı. Çanakkale Savaş Alanları ve Anıtkabir her yıl milyonlarca yerli turisti çekerken yabancı turist sayısı henüz istenilen düzeyde değil. Örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri Anıtkabir web sitesindeki bilgilere göre, 2024 yılında Anıtkabir’i ziyaret eden yerli ziyaretçi sayısı 6 milyondan fazla iken, yabancı ziyaretçi sayısı 288 bin civarlarında. Bu da turizm bölgelerimizi yabancılara yeterince tanıtamadığımız ve önemli döviz gelirinden mahrum kaldığımız anlamına geliyor.

Karanlık turizm Türkiye için turist sayısını arttırarak ekonomik katkı sağlamasının yanında, toplumsal hafızanın canlı tutulmasını sağlayarak gelecek nesillere ders niteliğinde deneyimler sunabilir. Karanlık turizmin amacı sadece geçmişin acılarını sergilemek değil, aynı zamanda bu acılardan ders çıkararak daha bilinçli bir toplum yaratmaktır. Bu noktada Türkiye doğru adımlar atarsa, hem turizm çeşitliliğini arttırabilir, hem de insani değerleri ön plana çıkararak tüm dünyaya empati ve barış mesajını iletir.

Karanlık turizmin ekonomiye etkisi nasıl?

Popüler karanlık turizm yerlerinden elde edilen gelirlerin ülke bazında turizm gelirleri içindeki payı ele alındığında karanlık turizmin ülke turizmine ekonomik etkisinin küçük olduğu söylenebilir.

Örneğin, 2014 yılında açılmasına rağmen 2023 yılında elde ettiği 90 milyon dolarlık gelirle en popüler karanlık turizm destinasyonu olan 11 Eylül Anıtı ve Müzesi, ABD’nin aynı yıl elde ettiği 176 milyar dolarlık turizm gelirinin çok küçük bir yüzdesini oluşturuyor.

Yine aynı şekilde Pompei’nin 2024 yılında elde ettiği 55 milyon euro’luk hasılat İtalya’nın yıllık ortalama 50 milyar dolarlık turizm gelirinin çok küçük bir parçası.

Ancak karanlık turizmin ekonomik etkisi sadece müzeyi veya SİT alanını ziyaret için alınan biletle sınırlı değil. Çevredeki restoranlar, oteller, hediyelik eşya dükkânları, ulaşım firmaları ve yerel rehberler için de bir gelir kapısı. Bu sebeple bulunduğu bölgenin sosyo-ekonomik kalkınmasına ve yerel halkın iş fırsatlarının artmasına katkı sağlar. Hatta artık günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle karanlık turizm meraklıları sanal turlar ve dijital rehberler satın alarak bu alanları rahatlıkla gezebiliyor ve tarihi daha yakından tanıma fırsatı buluyorlar.

Bütün bunlara ilaveten karanlık turizme katılan ziyaretçilerin genellikle daha bilinçli, eğitimli ve tarihsel farkındalıkları yüksek bireyler oldukları düşünüldüğünde, kişi başı yapılan harcamaların daha fazla olması beklenebilir. Özetle, karanlık turizmin ülkelerin ekonomilerine etkisi bilet satışlarından çok daha fazlası ve bu etki tahmin edebileceğimizden de büyük.

Future Market Insights’a göre, 2024 yılında 31.89 milyar ABD dolarına ulaşan küresel karanlık turizm pazarının 2034 yılına kadar yüzde 2.5’luk artışla 40.82 milyar ABD dolarına ulaşması bekleniyor. Bu da karanlık turizmin gelecekte popülaritesinin daha da artacağının göstergesi.

Etik sorular, hassasiyetler

Kimi zaman bir toplama kampının kalıntıları, kimi zaman bir nükleer felaketin izleri… Karanlık turizm olarak adlandırılan bu tür ziyaretler, yalnızca merakla yapılan yolculuklar değil; aynı zamanda büyük etik soruları da beraberinde getiriyor.

Ziyaretçilerin ve bu alanları yönetenlerin en büyük sorumluluklarından biri; bilgi ve farkındalık sağlarken, olayların kurbanlarına ve onların yakınlarına saygıyı elden bırakmamak. Bu hiç de kolay bir denge değil. Çünkü bu tür yerler hem duygusal olarak yıpratıcı hem de kültürel olarak oldukça hassas. Tüm bunlara ilave olarak artan turist sayısının çevresel tahribatı da söz konusu olunca karanlık turizm merkezlerinin işi daha da zorlaşıyor.

Tıpkı ışığın olduğu her yerde gölge olduğu gibi, turizmin de bir karanlık yüzü var. Ve bu yüz, düşündüğümüzden çok daha fazla insanı kendine çekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 19 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Yılmaz Onur Arı
Yılmaz Onur Arı
Doç. Dr. Yılmaz Onur Arı - 13.06.1986 tarihinde Muğla’da doğdu. 2008 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İngilizce İktisat Bölümü’nü, 2011 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İşletmecilik Yüksek Lisans programını bitirdi. 2012 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalında doktora programına başlayan Ari, 2018 yılında “Döngüsel Göç Hareketinin Ekonomik Belirleyicileri: Gürcistan- Türkiye Örneği” adlı doktora tezini tamamlayarak buradan mezun oldu. 2010 yılında araştırma görevlisi olarak Bayburt Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan Ari, 2019 yılında doktor öğretim üyesi, 2022 yılında doçent olarak İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret bölümüne atandı. Halen bu kurumda Uluslararası Politik İktisat, Göç Ekonomisi, Uluslararası Ticaret ve Küreselleşme alanlarında çalışmalarını sürdürüyor ve dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x