Karbon vergisi: Tercih değil zorunluluk

Karbon vergisi nedir? Dünyada nasıl uygulanıyor, neden ihtiyaç duyuluyor? Türkiye’nin karbon vergisi yanında neden emisyon ticaret sistemi kurması gerekiyor? Karbon vergisinin faydaları ve zararları neler olabilir? Prof. Dr. Elif Nuroğlu yazdı.

AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na göre 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren, altı sektörün yani demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerinin AB’ye ithal edeceği ürünlerin karbon ayak izinin ölçülmesi ve üretim esnasında atmosfere salınan her bir ton başına bir karbon vergisi ödenmesi gerekiyor. Eğer ülke içinde herhangi bir karbon ticaret mekanizması varsa, atmosfere salınan karbon raporlanıyor. Vergisi ülke içinde ödeniyorsa ayrıca AB’ye veri ödenmesi gerekmiyor.

1 Ekim 2023 ile 31 Aralık 2025 arasını geçiş dönemi olarak belirleyen AB, bu dönemde belirtilen 6 sektörün düzenli raporlama yapmasını, yani karbon salınımını ölçerek raporlamasını istiyor.

Bu mekanizmadan en çok etkilenecek ülkeler Türkiye, Ukrayna, Çin ve Rusya olacak.[1]

Karbon vergisinin amacı ne?

Karbon vergisi, karbon emisyonlarını azaltmayı ve yenilenebilir kaynaklar kullanılarak enerji üretilmesini teşvik eden bir politika aracı. Fosil yakıtlardan üretilen enerji ürünlerinin fiyatını arttırıyor ve bu enerji ürünlerine olan talebin düşmesine yol açıyor. Böylece toplam karbon emisyon miktarının düşürülmesi hedefleniyor.

İktisatta negatif dışsallık dediğimiz durumlara en sıklıkla verilen örnek çevre kirliliği. Karbon vergisi, üretim süreçlerinde ortaya çıkan sosyal zararı telafi etmeyi amaçlayan, negatif dışsallıkların etkilerini azaltmaya çalışan ve Pigovian olarak tanımlanan bir vergi örneği.

İneklere de vergi

Karbon vergisine en çarpıcı ve güncel örnek Danimarka’dan geldi.

Eğer yasa Ağustos ayında meclisten geçerse Danimarka, artık tarım sektörünü karbon vergisine tabi tutacak.

İnekler yüksek oranda emisyon ürettiği için yılda inek başına bir vergi talep edilecek. Çiftçiler inek başına 2030 yılında 40 avro karbon vergisi ödeyecek, 2035 yılında ise bu miktar 100 avro olacak.

95 milyar dolarlık bir piyasa

Karbon emisyonlarını azaltmayı amaçlayan diğer bir araç olan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), üretim süreçlerinde ortaya çıkacak karbon miktarının üst limitini belirliyor, lisansları tesislere dağıtıyor ve karbon salınımı izinleri piyasada el değiştiriyor. Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi buna çok iyi örnek.

AB ülkeleri hem karbon vergisi uygulayarak fosil kaynakların kullanımını azaltıyor, hem de atmosfere salınabilecek maksimum karbon limitini belirleyerek karbonu bir meta olarak alınıp satılabilen bir duruma getiriyor. Herhangi bir firma elinde bulunan lisanslardan daha az karbon üretirse, elindeki lisansları başka firmalara satarak temiz üretim süreçlerine geçebiliyor ve bu lisansları paraya çevirebiliyor.

Dünya Bankası 2024 verilerine göre dünya genelinde 39 ülkenin karbon vergisi uygulaması, 36 ülkenin Emisyon Ticaret Sistemi var. Dünyada karbon vergisi ve emisyon ticaretinden elde edilen gelir 95 milyar dolar tutarında.[2]

2023 yılı Mart ayı verilerine göre Avrupa’da İsviçre ve Liechtenstein, bir ton karbon emisyonu başına 120,16 avro ile en yüksek karbon vergisi oranını uyguluyor; bunu İsveç 115,34 avro ve Norveç 83,47 avro ile izliyor. Avrupa’daki en düşük karbon vergisi oranları Ukrayna’da (0,75 avro) ve Estonya’da (2 avro) uygulanıyor.[3]

Karbon vergisi veya emisyon ticareti neden gerekli?

Sanayi devrimi ile birlikte dünyada yaşanan gelişmeler sonucunda teknolojik anlamda çağ atladığımız bir gerçek. Ancak bununla birlikte çevreye verilen zarar haddi aştı ve artık hepimizin bilfiil müşahede ettiği iklim değişikliği dünyayı tehdit ediyor. Gelinen bu noktada üretimi durdurmak veya azaltmak bir çözüm değil, çözüm ancak daha temiz veya yeşil yöntemlerle üretim yapılması ve üretim yapılırken salınan karbon miktarının azaltılması olabilir.

Çok geç kalınmış bir hamle olsa da dünyadaki pek çok ülkenin onayladığı Paris Anlaşması ile küresel emisyon miktarının azaltılması hedefleniyor. Emisyonları azaltmak içinse ölçmek gerekiyor. Her bir üretim sürecinin doğaya ne kadar emisyon saldığı, yani çevreyi ne kadar kirlettiği bilinirse önlemi de alınabilir.

İktisatta negatif dışsallık olarak nitelendirilen emisyonlar için AB’nin yaptığı gibi bir Emisyon Ticaret Sistemi kurarak onları belirli bir fiyatlandırma ile piyasa içine çekmek yani dışsallığı içselleştirmek veya karbon emisyonlarına cezası ödenmesi gereken bir meta gibi davranarak çevreye salınan her bir ton başına bir vergi almak gerekiyor. Her iki yöntemin de kendine has artı ve eksileri var. Ancak AB ülkeleri bu iki enstrümanı birlikte kullanıyor. Her iki yöntem de karbon emisyonlarını cezalandıran ve yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik eden bir yapıya sahip.

Kuzey ülkelerinde karbon vergisi uygulamaları

Karbon vergisi uygulamalarını dünyada ilk başlatan ve bir yandan gelir ve çevresel fayda yaratırken diğer yandan büyümeye devam eden ülkeler Kuzey ülkeleri.

İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya ve İzlanda’nın karbon vergisi tasarımlarının incelenmesi Türkiye açısından anlamlı olabilir.

1990 yılında karbon vergisini uygulayan ilk ülke olan Finlandiya’yı İsveç (1991), Norveç (1991) ve Danimarka (1992) takip etti. Bu ülkelerde nötr gelir yaklaşımı prensip olarak kabul edildi. Karbon vergisinden elde edilen gelirler daha düşük gelir gruplarına yeniden dağıtıldı. Ayrıca yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının teşvik edilmesi için kullanıldı. Öncelik daha düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş oldu. Başlangıç aşamasında karbon vergisinin muafiyet kapsamı geniş ve vergi oranlarını düşük tutuldu. Bu da vergiye karşı toplumsal bir destek oluşturdu, çevresel iyileşmeler görüldükçe bu destek arttı. Bu ülkelerin hepsinde ihracat odaklı çalışan ve uluslararası rekabetin önemli olduğu sektörlere, emisyon yoğun üretim yapmalarına rağmen karbon vergisinde muafiyet ve istisnalar tanındı. Böylece uluslararası alanda rekabet eden sektörler karbon vergisi nedeniyle bir dezavantaj yaşamadı. Finlandiya, İsveç ve Danimarka karbon vergisi oranlarının aşamalı olarak arttırılmasına paralel olarak verginin kapsamını kademeli olarak genişletti ve ihracata yönelik sektörlere tanınan istisnalar zamanla kaldırıldı. Günün sonunda bu ülkelerin tamamı hem ekonomik hem de çevresel anlamda iyileşmeler yaşayarak karbon vergisinden çifte kâr elde etti.[4] Finlandiya 1991 yılında karbondioksitin tonu başına 1.4 dolar alırken 2024 yılında bu vergiyi 83,75 dolara çıkardı.

Karbon vergisi uygulayan bu ülkeler gelir ve kurumlar vergisinde indirimler yaptı. Danimarka’da karbon vergisinden elde edilen gelirlerin yaklaşık %40’ı çevresel teşvikler için kullanıldı, %60’lık kısım sosyal güvenlik primlerinde indirimler ve emeklilik katkı paylarının düşürülmesi için kullanıldı.

Kuzey ülkelerinin 35 yıllık karbon vergisi tecrübesinden dersler çıkarılabilir. Türkiye’de -eğer uygulamaya konulursa- karbon vergisinden elde edilecek gelirin ne şekilde harcanacağı topluma iyi bir şekilde anlatılmalı. Vergi yükü her geçen gün artan gruplar veya düşük gelir gruplarına gelirin yeniden aktarılması toplumsal kabulü kolaylaştırır. Danimarka rüzgar sanayiinde olduğu gibi karbon vergileri Türkiye’de de yenilenebilir enerji sektörünü finanse edebilir.

Karbon vergisi Türkiye’de nasıl uygulanabilir?

Türkiye’de sınırda karbon düzenleme mekanizması gündeme geldiği anda büyük şirketler hemen aksiyon almaya başladı. Pek çoğunun süreçleri zaten karbon emisyonlarını ölçmeye müsait ve şeffaf idi. Hemen gerekli eğitimleri alarak ve bünyelerine bu konuda donanımlı elemanları katarak sürece girdiler.

Ancak bu çevik reaksiyonu KOBİ’ler gösteremedi. Çünkü onların böyle bir bütçesi ve vizyonu yoktu. Türkiye’de karbon piyasasının oluşturulması noktasında şirketler arasındaki bu farklılıkların göz ardı edilmemesi, orta ve orta altı şirketlerin sürece dahil edilmesi için gereken eğitim ve teknik desteğin verilmesi gerekiyor.

Türkiye AB için küçük bir ticaret ortağı olsa da AB Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı. Bu nedenle Türkiye’de kurulacak karbon ticareti mekanizmasının veya alınacak karbon vergisinin 12. Kalkınma Planı’nda da belirtildiği gibi AB ile kesinlikle uyumlu olması gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin karbon fiyatlandırmasının çok önemli bir gerekçesi AB ile ticaretinin aksamadan ve maliyetini artırmadan devam etmesi. Çevresel nedenler ve Paris Antlaşması kapsamında verilen sözler de tabii ki önemli ama bununla birlikte reel dünyada cebimizden daha az para çıkması, sınırda daha az vergi ödenmesi önceliğimiz.

Karbon vergisi olmazsa ne olur? Faydası ne, zararı ne?

Türkiye üretim süreçlerinde çevreye salınan karbon miktarını ölçmeden ve sonrasında bu karbonu fiyatlandırmadan yoluna devam edebilir mi? Bu, mevcut şartlarda mümkün ama bilançosu AB’ye ihracat yapan sektörler için çok ağır olur.

Takvime baktığımızda önümüzde 1,5 seneden daha az bir zaman kaldı. 1 Ocak 2026 itibariyle 6 sektör AB’ye ihracat yaparken atmosfere saldıkları karbon miktarını raporlamak ve bu karbonun vergisini eğer Türkiye’de ödemiyorlarsa AB sınırında ödemek zorundalar.

Bu nedenle Türkiye’nin AB ile uyumlu bir emisyon ticaret sistemi kurması ve eş zamanlı olarak karbon vergisini uygulamaya koyması gerekiyor. Böylece bir yandan fosil yakıtların kullanımı azaltılarak Paris Anlaşması çerçevesinde verilen sözler tutulacak, diğer yandan da 2026 yılında AB sınırında başlayacak olan sınırda karbon vergisi ödemeden ve o para ülke kasasında kalarak yolumuza devam etmiş olacağız. Karbon ayak izi ölçülerek emisyon tonu başına ülke içinde ödenecek vergi ve orta vadeli programda öngörülen ve 2015 yılında başlatılan ulusal Emisyon Ticaret Sistemi birbirine ikame değil, aksine birbirini tamamlayıcı olacak.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 22 Temmuz 2024’te yayımlanmıştır.

[1] Magacho, G., Espagne, E., & Godin, A. (2023). Impacts of the CBAM on EU trade partners: consequences for developing countries. Climate Policy, 1–17.

[2] State and Trends of Carbon Pricing Dashborad, 2024.  Erişim: https://carbonpricingdashboard.worldbank.org/compliance/instrument-detail

[3] Avrupa’da Karbon Vergileri, 2023. Erişim: https://taxfoundation.org/data/all/eu/carbon-taxes-in-europe-2023/

[4] Ercoşkun ve Kovancılar, 2023. Erişim: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/822898

Elif Nuroğlu
Elif Nuroğlu
Prof. Dr. Elif Nuroğlu - 2012 yılından bu yana Türk-Alman Üniversitesi’nde görev yapıyor. Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde İşletme lisans ve yüksek lisansı (2004), Viyana Üniversitesi’nde İktisat Doktorası (2010) yaptı. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde asistanlık ve öğretim üyeliği yaptı. Akademik çalışmaları uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, Balkanlar ve Endüstri 4.0 konularında yoğunlaşıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Karbon vergisi: Tercih değil zorunluluk

Karbon vergisi nedir? Dünyada nasıl uygulanıyor, neden ihtiyaç duyuluyor? Türkiye’nin karbon vergisi yanında neden emisyon ticaret sistemi kurması gerekiyor? Karbon vergisinin faydaları ve zararları neler olabilir? Prof. Dr. Elif Nuroğlu yazdı.

AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na göre 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren, altı sektörün yani demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerinin AB’ye ithal edeceği ürünlerin karbon ayak izinin ölçülmesi ve üretim esnasında atmosfere salınan her bir ton başına bir karbon vergisi ödenmesi gerekiyor. Eğer ülke içinde herhangi bir karbon ticaret mekanizması varsa, atmosfere salınan karbon raporlanıyor. Vergisi ülke içinde ödeniyorsa ayrıca AB’ye veri ödenmesi gerekmiyor.

1 Ekim 2023 ile 31 Aralık 2025 arasını geçiş dönemi olarak belirleyen AB, bu dönemde belirtilen 6 sektörün düzenli raporlama yapmasını, yani karbon salınımını ölçerek raporlamasını istiyor.

Bu mekanizmadan en çok etkilenecek ülkeler Türkiye, Ukrayna, Çin ve Rusya olacak.[1]

Karbon vergisinin amacı ne?

Karbon vergisi, karbon emisyonlarını azaltmayı ve yenilenebilir kaynaklar kullanılarak enerji üretilmesini teşvik eden bir politika aracı. Fosil yakıtlardan üretilen enerji ürünlerinin fiyatını arttırıyor ve bu enerji ürünlerine olan talebin düşmesine yol açıyor. Böylece toplam karbon emisyon miktarının düşürülmesi hedefleniyor.

İktisatta negatif dışsallık dediğimiz durumlara en sıklıkla verilen örnek çevre kirliliği. Karbon vergisi, üretim süreçlerinde ortaya çıkan sosyal zararı telafi etmeyi amaçlayan, negatif dışsallıkların etkilerini azaltmaya çalışan ve Pigovian olarak tanımlanan bir vergi örneği.

İneklere de vergi

Karbon vergisine en çarpıcı ve güncel örnek Danimarka’dan geldi.

Eğer yasa Ağustos ayında meclisten geçerse Danimarka, artık tarım sektörünü karbon vergisine tabi tutacak.

İnekler yüksek oranda emisyon ürettiği için yılda inek başına bir vergi talep edilecek. Çiftçiler inek başına 2030 yılında 40 avro karbon vergisi ödeyecek, 2035 yılında ise bu miktar 100 avro olacak.

95 milyar dolarlık bir piyasa

Karbon emisyonlarını azaltmayı amaçlayan diğer bir araç olan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), üretim süreçlerinde ortaya çıkacak karbon miktarının üst limitini belirliyor, lisansları tesislere dağıtıyor ve karbon salınımı izinleri piyasada el değiştiriyor. Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi buna çok iyi örnek.

AB ülkeleri hem karbon vergisi uygulayarak fosil kaynakların kullanımını azaltıyor, hem de atmosfere salınabilecek maksimum karbon limitini belirleyerek karbonu bir meta olarak alınıp satılabilen bir duruma getiriyor. Herhangi bir firma elinde bulunan lisanslardan daha az karbon üretirse, elindeki lisansları başka firmalara satarak temiz üretim süreçlerine geçebiliyor ve bu lisansları paraya çevirebiliyor.

Dünya Bankası 2024 verilerine göre dünya genelinde 39 ülkenin karbon vergisi uygulaması, 36 ülkenin Emisyon Ticaret Sistemi var. Dünyada karbon vergisi ve emisyon ticaretinden elde edilen gelir 95 milyar dolar tutarında.[2]

2023 yılı Mart ayı verilerine göre Avrupa’da İsviçre ve Liechtenstein, bir ton karbon emisyonu başına 120,16 avro ile en yüksek karbon vergisi oranını uyguluyor; bunu İsveç 115,34 avro ve Norveç 83,47 avro ile izliyor. Avrupa’daki en düşük karbon vergisi oranları Ukrayna’da (0,75 avro) ve Estonya’da (2 avro) uygulanıyor.[3]

Karbon vergisi veya emisyon ticareti neden gerekli?

Sanayi devrimi ile birlikte dünyada yaşanan gelişmeler sonucunda teknolojik anlamda çağ atladığımız bir gerçek. Ancak bununla birlikte çevreye verilen zarar haddi aştı ve artık hepimizin bilfiil müşahede ettiği iklim değişikliği dünyayı tehdit ediyor. Gelinen bu noktada üretimi durdurmak veya azaltmak bir çözüm değil, çözüm ancak daha temiz veya yeşil yöntemlerle üretim yapılması ve üretim yapılırken salınan karbon miktarının azaltılması olabilir.

Çok geç kalınmış bir hamle olsa da dünyadaki pek çok ülkenin onayladığı Paris Anlaşması ile küresel emisyon miktarının azaltılması hedefleniyor. Emisyonları azaltmak içinse ölçmek gerekiyor. Her bir üretim sürecinin doğaya ne kadar emisyon saldığı, yani çevreyi ne kadar kirlettiği bilinirse önlemi de alınabilir.

İktisatta negatif dışsallık olarak nitelendirilen emisyonlar için AB’nin yaptığı gibi bir Emisyon Ticaret Sistemi kurarak onları belirli bir fiyatlandırma ile piyasa içine çekmek yani dışsallığı içselleştirmek veya karbon emisyonlarına cezası ödenmesi gereken bir meta gibi davranarak çevreye salınan her bir ton başına bir vergi almak gerekiyor. Her iki yöntemin de kendine has artı ve eksileri var. Ancak AB ülkeleri bu iki enstrümanı birlikte kullanıyor. Her iki yöntem de karbon emisyonlarını cezalandıran ve yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik eden bir yapıya sahip.

Kuzey ülkelerinde karbon vergisi uygulamaları

Karbon vergisi uygulamalarını dünyada ilk başlatan ve bir yandan gelir ve çevresel fayda yaratırken diğer yandan büyümeye devam eden ülkeler Kuzey ülkeleri.

İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya ve İzlanda’nın karbon vergisi tasarımlarının incelenmesi Türkiye açısından anlamlı olabilir.

1990 yılında karbon vergisini uygulayan ilk ülke olan Finlandiya’yı İsveç (1991), Norveç (1991) ve Danimarka (1992) takip etti. Bu ülkelerde nötr gelir yaklaşımı prensip olarak kabul edildi. Karbon vergisinden elde edilen gelirler daha düşük gelir gruplarına yeniden dağıtıldı. Ayrıca yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının teşvik edilmesi için kullanıldı. Öncelik daha düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş oldu. Başlangıç aşamasında karbon vergisinin muafiyet kapsamı geniş ve vergi oranlarını düşük tutuldu. Bu da vergiye karşı toplumsal bir destek oluşturdu, çevresel iyileşmeler görüldükçe bu destek arttı. Bu ülkelerin hepsinde ihracat odaklı çalışan ve uluslararası rekabetin önemli olduğu sektörlere, emisyon yoğun üretim yapmalarına rağmen karbon vergisinde muafiyet ve istisnalar tanındı. Böylece uluslararası alanda rekabet eden sektörler karbon vergisi nedeniyle bir dezavantaj yaşamadı. Finlandiya, İsveç ve Danimarka karbon vergisi oranlarının aşamalı olarak arttırılmasına paralel olarak verginin kapsamını kademeli olarak genişletti ve ihracata yönelik sektörlere tanınan istisnalar zamanla kaldırıldı. Günün sonunda bu ülkelerin tamamı hem ekonomik hem de çevresel anlamda iyileşmeler yaşayarak karbon vergisinden çifte kâr elde etti.[4] Finlandiya 1991 yılında karbondioksitin tonu başına 1.4 dolar alırken 2024 yılında bu vergiyi 83,75 dolara çıkardı.

Karbon vergisi uygulayan bu ülkeler gelir ve kurumlar vergisinde indirimler yaptı. Danimarka’da karbon vergisinden elde edilen gelirlerin yaklaşık %40’ı çevresel teşvikler için kullanıldı, %60’lık kısım sosyal güvenlik primlerinde indirimler ve emeklilik katkı paylarının düşürülmesi için kullanıldı.

Kuzey ülkelerinin 35 yıllık karbon vergisi tecrübesinden dersler çıkarılabilir. Türkiye’de -eğer uygulamaya konulursa- karbon vergisinden elde edilecek gelirin ne şekilde harcanacağı topluma iyi bir şekilde anlatılmalı. Vergi yükü her geçen gün artan gruplar veya düşük gelir gruplarına gelirin yeniden aktarılması toplumsal kabulü kolaylaştırır. Danimarka rüzgar sanayiinde olduğu gibi karbon vergileri Türkiye’de de yenilenebilir enerji sektörünü finanse edebilir.

Karbon vergisi Türkiye’de nasıl uygulanabilir?

Türkiye’de sınırda karbon düzenleme mekanizması gündeme geldiği anda büyük şirketler hemen aksiyon almaya başladı. Pek çoğunun süreçleri zaten karbon emisyonlarını ölçmeye müsait ve şeffaf idi. Hemen gerekli eğitimleri alarak ve bünyelerine bu konuda donanımlı elemanları katarak sürece girdiler.

Ancak bu çevik reaksiyonu KOBİ’ler gösteremedi. Çünkü onların böyle bir bütçesi ve vizyonu yoktu. Türkiye’de karbon piyasasının oluşturulması noktasında şirketler arasındaki bu farklılıkların göz ardı edilmemesi, orta ve orta altı şirketlerin sürece dahil edilmesi için gereken eğitim ve teknik desteğin verilmesi gerekiyor.

Türkiye AB için küçük bir ticaret ortağı olsa da AB Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı. Bu nedenle Türkiye’de kurulacak karbon ticareti mekanizmasının veya alınacak karbon vergisinin 12. Kalkınma Planı’nda da belirtildiği gibi AB ile kesinlikle uyumlu olması gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin karbon fiyatlandırmasının çok önemli bir gerekçesi AB ile ticaretinin aksamadan ve maliyetini artırmadan devam etmesi. Çevresel nedenler ve Paris Antlaşması kapsamında verilen sözler de tabii ki önemli ama bununla birlikte reel dünyada cebimizden daha az para çıkması, sınırda daha az vergi ödenmesi önceliğimiz.

Karbon vergisi olmazsa ne olur? Faydası ne, zararı ne?

Türkiye üretim süreçlerinde çevreye salınan karbon miktarını ölçmeden ve sonrasında bu karbonu fiyatlandırmadan yoluna devam edebilir mi? Bu, mevcut şartlarda mümkün ama bilançosu AB’ye ihracat yapan sektörler için çok ağır olur.

Takvime baktığımızda önümüzde 1,5 seneden daha az bir zaman kaldı. 1 Ocak 2026 itibariyle 6 sektör AB’ye ihracat yaparken atmosfere saldıkları karbon miktarını raporlamak ve bu karbonun vergisini eğer Türkiye’de ödemiyorlarsa AB sınırında ödemek zorundalar.

Bu nedenle Türkiye’nin AB ile uyumlu bir emisyon ticaret sistemi kurması ve eş zamanlı olarak karbon vergisini uygulamaya koyması gerekiyor. Böylece bir yandan fosil yakıtların kullanımı azaltılarak Paris Anlaşması çerçevesinde verilen sözler tutulacak, diğer yandan da 2026 yılında AB sınırında başlayacak olan sınırda karbon vergisi ödemeden ve o para ülke kasasında kalarak yolumuza devam etmiş olacağız. Karbon ayak izi ölçülerek emisyon tonu başına ülke içinde ödenecek vergi ve orta vadeli programda öngörülen ve 2015 yılında başlatılan ulusal Emisyon Ticaret Sistemi birbirine ikame değil, aksine birbirini tamamlayıcı olacak.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 22 Temmuz 2024’te yayımlanmıştır.

[1] Magacho, G., Espagne, E., & Godin, A. (2023). Impacts of the CBAM on EU trade partners: consequences for developing countries. Climate Policy, 1–17.

[2] State and Trends of Carbon Pricing Dashborad, 2024.  Erişim: https://carbonpricingdashboard.worldbank.org/compliance/instrument-detail

[3] Avrupa’da Karbon Vergileri, 2023. Erişim: https://taxfoundation.org/data/all/eu/carbon-taxes-in-europe-2023/

[4] Ercoşkun ve Kovancılar, 2023. Erişim: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/822898

Elif Nuroğlu
Elif Nuroğlu
Prof. Dr. Elif Nuroğlu - 2012 yılından bu yana Türk-Alman Üniversitesi’nde görev yapıyor. Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde İşletme lisans ve yüksek lisansı (2004), Viyana Üniversitesi’nde İktisat Doktorası (2010) yaptı. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde asistanlık ve öğretim üyeliği yaptı. Akademik çalışmaları uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, Balkanlar ve Endüstri 4.0 konularında yoğunlaşıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x