Küreselleşme bizi neden zengin etmedi?

Dünya, geleneksel neoliberal ekonomik modellerin ‘normaline’ değil, yeni bir normale dönmeye başlarken; küresel ve yerel arasındaki doğru dengenin ne olduğu konusunda siyasi çevrelerde, iş dünyasında ve akademide bir yeniden düşünme süreci yaşanıyor.

Küresel politik ekonomi sistemindeki aksamalar her ne kadar pandemi, ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile daha da görünür hale geldiyse, bunlardan önce de sistem dönüşümünü zorlayan işaretler tüm dünyada kendini gösteriyordu. The Financial Times köşe yazarı ve yardımcı editörü Rana Foroohar, The New York Times’ta yayımlanan yazısında yerel ve küresel çıkarları daha iyi dengeleyen post-neoliberal dünyaya giden yolda bir yeniden düşünme sürecinde olduğumuzu söylüyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Küresel ekonominin durumu hakkında, büyük bir korku olmasa bile genel anlamda çok fazla kafa karışıklığı var. Ukrayna’daki savaş, artan gaz fiyatları, hızla yükselen ipotek oranları, COVID-19 pandemisinin devam eden yansımaları ve yaklaşan durgunluk beklentisi gibi tüm faktörler bir araya gelerek kaosa dönüşüyor.

Korku gerçek. Ancak kaos geçicidir, çünkü büyük ölçüde eski ekonomik düzenden yenisine geçişte ortaya çıkan kargaşadan kaynaklanır. Her ekonomi, genişleme ve daralma döngülerinden geçer, ancak bu döngülerdeki en önemli gösterge, piyasa fiyatları veya işsizlik oranlarından çok altta yatan siyasi felsefe ile ilgilidir.

Yaklaşık yarım yüzyıldır, politik ekonomimiz neoliberalizm kavramına; yani sermayenin, malların ve insanların en üretken ve kârlı getiriler arayışında sınırları aşabilmesi gerektiği fikrine dayanıyor. Pek çokları bunu Ronald Reagan ve Margaret Thatcher tarafından uygulanan damlama ekonomisiyle (trickle-down economics), hatta Bill Clinton ve Barack Obama’nın mali piyasalar ve ticaretle ilgili benimsediği iş dostu ekonomik fikirlerle ilişkilendirse de felsefenin kökleri daha geriye gidiyor.

“Neoliberalizm” terimi, Büyük Buhran’dan sonra piyasalar üzerindeki aşırı devlet kontrolünden endişe duyan ekonomistler, sosyologlar, gazeteciler ve iş insanlarının 1938’de Paris’te yaptıkları bir toplantı esnasında ortaya çıktı. Bu kişilere göre, ulus-devletin ve demokrasinin çıkarları, ekonomik ve siyasi istikrar için sorun teşkil edebilirdi. Oy veren halka güvenilemezdi ve bu nedenle ulusal çıkarlar (daha özelde ulusalcılık), piyasaların ve toplumun düzgün bir şekilde işleyebilmesi için uluslararası yasalar ve kurumlar tarafından sınırlandırılmalıydı.

Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi küresel kurumlar ve daha sonra kurulan Dünya Ticaret Örgütü gibi örgütler (ki bunlar esasen küresel finans, ticaret ve işletmeleri sınırlar ötesinde birbirine bağlamakla ilgiliydi) söz konusu neoliberal felsefelerden etkilendi. Piyasa liberalizasyonu ve kontrolsüz küreselleşmenin temel direklerinden türetilen bir ekonomik ilkeler dizisi olan Washington Konsensüsü’nü şiddetle savundular. Bu reçeteler her zamankinden daha fazla büyüme sağladı. Nitekim 2008 mali krizinden önceki dört yıl, son yarım yüzyılın en güçlü küresel büyüme dönemlerinden biriydi. Ama aynı zamanda ülkeler içinde önemli ölçüde eşitsizlik yarattı.

Nasıl mı? Kısmen paranın, sınırları, mallardan veya insanlardan çok daha hızlı aşması sebebiyle. Akademik araştırmalara göre, 1980’lerden itibaren ABD ve Asya arasında yapılan ‘ucuz emek için ucuz sermaye’ pazarlığı, çokuluslu şirketlere ve Çin devletine diğer tüm kuruluşlardan çok daha fazla fayda sağladı. Reagan-Thatcher devrimi, finans endüstrisinin denetimini kaldırarak küresel sermayeyi serbest bıraktı ve küresel ticaret, NAFTA ve Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımı gibi anlaşmalarla Clinton döneminde tamamen serbest kalmış oldu. Bu da, yerel istihdam yaratma ve küresel pazar entegrasyonu arasındaki siyasi çıkarlar dengesini ikincisine doğru çevirdi. Buradaki fikir, ithal malların daha düşük tüketici fiyatlarının durağan hatta düşen ücretleri telafi etmesiydi (…).

Ama öyle olmadı. Pandemi ve Ukrayna’daki savaştan önce bile, konuttan eğitim ve sağlık hizmetlerine kadar bizi orta sınıf yapan şeylerin fiyatları ücretlerden çok daha hızlı yükseliyordu. Son ücret enflasyonunda bile durum hâlâ geçerli. Küresel ekonominin ulusal çıkarlardan fazlasıyla koptuğu hissi, bugün boğuştuğumuz siyasi popülizmi, milliyetçiliği ve hatta faşizmi (…) beslemeye yardımcı oldu. Siyasi aşırılığı bastırmayı amaçlayan felsefelerin çok ileri gidildiğinde tam tersini yapması acı bir ironi.

Neoliberal felsefe sadece ABD’de değil, yurt dışında da öne çıkıyor. İngiltere’de Başbakan Liz Truss’ın vergi indirimleri konusundaki talihsiz deneyine verilen tepkiye bakın. Birden fazla ülkeye yapılan offshore’ların imalatı daha üretken ve işi daha verimli hale getireceği umulmuştu. Ancak varsayılan bu verimliliklerin çoğu, pandemilerden tsunamilere, liman yedeklemelerine ve öngörülemeyen diğer olaylara kadar türlü küresel streslerle çöktü.

Öte yandan karmaşık tedarik zincirleri, son birkaç yıldaki küresel krizlerden çok daha önce, çok sayıda üretim felaketiyle sonuçlandı. 2013 yılında Bangladeş’te küresel markalar için giysi üreten bir fabrikanın (…) çöktüğü ve 1.100’den fazla kişinin öldüğü Rana Plaza felaketini düşünün. Uluslar arasında barışı güçlendirmesi beklenen serbest ticaretin kendisi, merkantilist[efn_note]Merkantilizm güçlü bir ekonomi için ihracatı en üst düzeye çıkarmak ve ithalatı en aza indirmek üzere tasarlanmış bir ekonomik politika…[/efn_note] uluslar ve devletin güdümündeki otokrasilerin oynadığı bir sistem haline gelerek yurt içinde ve dışında derin siyasi bölünmelere yol açtı.”

Dünya “yeni normale” dönüyor

Yazar, politik ekonomi sarkacının nihayetinde geri geleceğini ve faydasını yitirmiş felsefelerin yerini yenilerine bırakacağını belirtiyor:

“Sosyoekonomik gündemdeki sismik değişimler nadir ve dönüştürücüdür. Şu anda böyle bir değişimden geçiyoruz. Dünya, geleneksel neoliberal ekonomik modellerin ‘normaline’ değil, yeni bir normale dönmeye başlıyor. Küresel ve yerel arasındaki doğru dengenin ne olduğu konusunda siyasi çevrelerde, iş dünyasında ve akademide bir yeniden düşünme süreci yaşanıyor.

Ürünler çevreyi bozuyorsa veya bir çocuğun küçücük elleriyle yapılıyorsa, ‘ucuz her zaman ucuz değildir’ anlayışıyla ticaret politikası, emek ve çevre standartlarını daha da dikkate alma yönünde değişiyor. Ayrıca, mahremiyet ve liberal değerleri hesaba katmak için dijital hizmetler ticaretinin yeniden tasarlanması da söz konusu. (Kişisel verilerimizin Çin gibi büyük teknoloji veya gözetim devletlerine teslim edilmesini gerçekten istiyor muyuz?) Tedarik zincirleri sadece jeopolitik nedeniyle değil, üretim ve tüketimi eve daha yakın bir merkeze taşımayı mümkün kılan yeni teknolojiler nedeniyle de kısalıyor.

Peki, şimdi ne olacak? Ekonomik küreselleşmenin yeniden ulusal politikanın çok ötesine geçmediğinden nasıl emin olabiliriz? İşleri, 1930’lar tarzı korumacılık ya da geçmiş günlere dair sahte bir nostalji ile sonuçlanmayacak şekilde nasıl düzeltebiliriz?

Post-neoliberal dünya için henüz yeni bir birleşik alan teorimiz yok. Ancak bu, eski felsefeyi sorgulamayı bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. En ısrarcı neoliberal mitlerden biri, dünyanın düz olduğu ve ulusal çıkarların küresel piyasalar karşısında ikinci planda kalacağıydı. Geçtiğimiz birkaç yıl bu fikri yerle bir etti. Liberal demokrasiyi önemseyenler, yerel ve küresel çıkarları daha iyi dengeleyen yeni bir sistem oluşturma işini üstlenmeli.”

Bu yazı ilk kez 25 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

 

Rana Foroohar’ın The New York Times internet sitesinde yayımlanan “Globalism Failed to Deliver the Economy We Need” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.nytimes.com/2022/10/17/opinion/neoliberalism-economy.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Küreselleşme bizi neden zengin etmedi?

Dünya, geleneksel neoliberal ekonomik modellerin ‘normaline’ değil, yeni bir normale dönmeye başlarken; küresel ve yerel arasındaki doğru dengenin ne olduğu konusunda siyasi çevrelerde, iş dünyasında ve akademide bir yeniden düşünme süreci yaşanıyor.

Küresel politik ekonomi sistemindeki aksamalar her ne kadar pandemi, ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile daha da görünür hale geldiyse, bunlardan önce de sistem dönüşümünü zorlayan işaretler tüm dünyada kendini gösteriyordu. The Financial Times köşe yazarı ve yardımcı editörü Rana Foroohar, The New York Times’ta yayımlanan yazısında yerel ve küresel çıkarları daha iyi dengeleyen post-neoliberal dünyaya giden yolda bir yeniden düşünme sürecinde olduğumuzu söylüyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Küresel ekonominin durumu hakkında, büyük bir korku olmasa bile genel anlamda çok fazla kafa karışıklığı var. Ukrayna’daki savaş, artan gaz fiyatları, hızla yükselen ipotek oranları, COVID-19 pandemisinin devam eden yansımaları ve yaklaşan durgunluk beklentisi gibi tüm faktörler bir araya gelerek kaosa dönüşüyor.

Korku gerçek. Ancak kaos geçicidir, çünkü büyük ölçüde eski ekonomik düzenden yenisine geçişte ortaya çıkan kargaşadan kaynaklanır. Her ekonomi, genişleme ve daralma döngülerinden geçer, ancak bu döngülerdeki en önemli gösterge, piyasa fiyatları veya işsizlik oranlarından çok altta yatan siyasi felsefe ile ilgilidir.

Yaklaşık yarım yüzyıldır, politik ekonomimiz neoliberalizm kavramına; yani sermayenin, malların ve insanların en üretken ve kârlı getiriler arayışında sınırları aşabilmesi gerektiği fikrine dayanıyor. Pek çokları bunu Ronald Reagan ve Margaret Thatcher tarafından uygulanan damlama ekonomisiyle (trickle-down economics), hatta Bill Clinton ve Barack Obama’nın mali piyasalar ve ticaretle ilgili benimsediği iş dostu ekonomik fikirlerle ilişkilendirse de felsefenin kökleri daha geriye gidiyor.

“Neoliberalizm” terimi, Büyük Buhran’dan sonra piyasalar üzerindeki aşırı devlet kontrolünden endişe duyan ekonomistler, sosyologlar, gazeteciler ve iş insanlarının 1938’de Paris’te yaptıkları bir toplantı esnasında ortaya çıktı. Bu kişilere göre, ulus-devletin ve demokrasinin çıkarları, ekonomik ve siyasi istikrar için sorun teşkil edebilirdi. Oy veren halka güvenilemezdi ve bu nedenle ulusal çıkarlar (daha özelde ulusalcılık), piyasaların ve toplumun düzgün bir şekilde işleyebilmesi için uluslararası yasalar ve kurumlar tarafından sınırlandırılmalıydı.

Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi küresel kurumlar ve daha sonra kurulan Dünya Ticaret Örgütü gibi örgütler (ki bunlar esasen küresel finans, ticaret ve işletmeleri sınırlar ötesinde birbirine bağlamakla ilgiliydi) söz konusu neoliberal felsefelerden etkilendi. Piyasa liberalizasyonu ve kontrolsüz küreselleşmenin temel direklerinden türetilen bir ekonomik ilkeler dizisi olan Washington Konsensüsü’nü şiddetle savundular. Bu reçeteler her zamankinden daha fazla büyüme sağladı. Nitekim 2008 mali krizinden önceki dört yıl, son yarım yüzyılın en güçlü küresel büyüme dönemlerinden biriydi. Ama aynı zamanda ülkeler içinde önemli ölçüde eşitsizlik yarattı.

Nasıl mı? Kısmen paranın, sınırları, mallardan veya insanlardan çok daha hızlı aşması sebebiyle. Akademik araştırmalara göre, 1980’lerden itibaren ABD ve Asya arasında yapılan ‘ucuz emek için ucuz sermaye’ pazarlığı, çokuluslu şirketlere ve Çin devletine diğer tüm kuruluşlardan çok daha fazla fayda sağladı. Reagan-Thatcher devrimi, finans endüstrisinin denetimini kaldırarak küresel sermayeyi serbest bıraktı ve küresel ticaret, NAFTA ve Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımı gibi anlaşmalarla Clinton döneminde tamamen serbest kalmış oldu. Bu da, yerel istihdam yaratma ve küresel pazar entegrasyonu arasındaki siyasi çıkarlar dengesini ikincisine doğru çevirdi. Buradaki fikir, ithal malların daha düşük tüketici fiyatlarının durağan hatta düşen ücretleri telafi etmesiydi (…).

Ama öyle olmadı. Pandemi ve Ukrayna’daki savaştan önce bile, konuttan eğitim ve sağlık hizmetlerine kadar bizi orta sınıf yapan şeylerin fiyatları ücretlerden çok daha hızlı yükseliyordu. Son ücret enflasyonunda bile durum hâlâ geçerli. Küresel ekonominin ulusal çıkarlardan fazlasıyla koptuğu hissi, bugün boğuştuğumuz siyasi popülizmi, milliyetçiliği ve hatta faşizmi (…) beslemeye yardımcı oldu. Siyasi aşırılığı bastırmayı amaçlayan felsefelerin çok ileri gidildiğinde tam tersini yapması acı bir ironi.

Neoliberal felsefe sadece ABD’de değil, yurt dışında da öne çıkıyor. İngiltere’de Başbakan Liz Truss’ın vergi indirimleri konusundaki talihsiz deneyine verilen tepkiye bakın. Birden fazla ülkeye yapılan offshore’ların imalatı daha üretken ve işi daha verimli hale getireceği umulmuştu. Ancak varsayılan bu verimliliklerin çoğu, pandemilerden tsunamilere, liman yedeklemelerine ve öngörülemeyen diğer olaylara kadar türlü küresel streslerle çöktü.

Öte yandan karmaşık tedarik zincirleri, son birkaç yıldaki küresel krizlerden çok daha önce, çok sayıda üretim felaketiyle sonuçlandı. 2013 yılında Bangladeş’te küresel markalar için giysi üreten bir fabrikanın (…) çöktüğü ve 1.100’den fazla kişinin öldüğü Rana Plaza felaketini düşünün. Uluslar arasında barışı güçlendirmesi beklenen serbest ticaretin kendisi, merkantilist[efn_note]Merkantilizm güçlü bir ekonomi için ihracatı en üst düzeye çıkarmak ve ithalatı en aza indirmek üzere tasarlanmış bir ekonomik politika…[/efn_note] uluslar ve devletin güdümündeki otokrasilerin oynadığı bir sistem haline gelerek yurt içinde ve dışında derin siyasi bölünmelere yol açtı.”

Dünya “yeni normale” dönüyor

Yazar, politik ekonomi sarkacının nihayetinde geri geleceğini ve faydasını yitirmiş felsefelerin yerini yenilerine bırakacağını belirtiyor:

“Sosyoekonomik gündemdeki sismik değişimler nadir ve dönüştürücüdür. Şu anda böyle bir değişimden geçiyoruz. Dünya, geleneksel neoliberal ekonomik modellerin ‘normaline’ değil, yeni bir normale dönmeye başlıyor. Küresel ve yerel arasındaki doğru dengenin ne olduğu konusunda siyasi çevrelerde, iş dünyasında ve akademide bir yeniden düşünme süreci yaşanıyor.

Ürünler çevreyi bozuyorsa veya bir çocuğun küçücük elleriyle yapılıyorsa, ‘ucuz her zaman ucuz değildir’ anlayışıyla ticaret politikası, emek ve çevre standartlarını daha da dikkate alma yönünde değişiyor. Ayrıca, mahremiyet ve liberal değerleri hesaba katmak için dijital hizmetler ticaretinin yeniden tasarlanması da söz konusu. (Kişisel verilerimizin Çin gibi büyük teknoloji veya gözetim devletlerine teslim edilmesini gerçekten istiyor muyuz?) Tedarik zincirleri sadece jeopolitik nedeniyle değil, üretim ve tüketimi eve daha yakın bir merkeze taşımayı mümkün kılan yeni teknolojiler nedeniyle de kısalıyor.

Peki, şimdi ne olacak? Ekonomik küreselleşmenin yeniden ulusal politikanın çok ötesine geçmediğinden nasıl emin olabiliriz? İşleri, 1930’lar tarzı korumacılık ya da geçmiş günlere dair sahte bir nostalji ile sonuçlanmayacak şekilde nasıl düzeltebiliriz?

Post-neoliberal dünya için henüz yeni bir birleşik alan teorimiz yok. Ancak bu, eski felsefeyi sorgulamayı bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. En ısrarcı neoliberal mitlerden biri, dünyanın düz olduğu ve ulusal çıkarların küresel piyasalar karşısında ikinci planda kalacağıydı. Geçtiğimiz birkaç yıl bu fikri yerle bir etti. Liberal demokrasiyi önemseyenler, yerel ve küresel çıkarları daha iyi dengeleyen yeni bir sistem oluşturma işini üstlenmeli.”

Bu yazı ilk kez 25 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

 

Rana Foroohar’ın The New York Times internet sitesinde yayımlanan “Globalism Failed to Deliver the Economy We Need” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.nytimes.com/2022/10/17/opinion/neoliberalism-economy.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x