2019 sonunda COVID-19 patlak verdiğinden beri küresel neoliberal sistem darmadağın oldu. Küreselleşmenin çarklar durdu: Sınırlar kapatıldı, uçaklar aylarca uçamaz oldu, konteynerler boşaldı. Pandemi hafiflmeye başladığında Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde küreselleşmeye sert fren yaptırdı. Yaptırımlar Rusya’yı tüm alanlarda dünyanın büyük kısmından izole ederken gıda ve enerji fiyatları çıldırdı. Bu da dünya genelinde enflasyonu tırmandırıken küreselleşmenin en büyük faydası olan düşük enflasyon ve para bolluğunu da alıp götürdü. Kriz yorgunu dünya toparlanma ya da eskiye dönüş bekliyor, ama bunun artık mümkün olmadığını düşünenlerin sayısı artıyor. “The Path to Prosperity in a Post- Global World” (Eve Dönüş: Küresel Dünya Sonrası Refehın Yolu) başlıklı kitabı bu yıl yayınlanan Financial Times yazarlarından Rana Faroohar, Foreign Affairs dergisinde yayınlanan yazısında, neoliberalizmin sonuna gelindiğini ama yeni dönemin de çok sancılı olacağını öne sürüyor. Bu kapsamlı incelemeden bölümler aktarıyoruz…
“Amerikalı siyasi karar alıcılar geçen 40 yılın büyük bölümünde dünya düzmüş gibi davrandılar. Baskın neoliberal ekonomi düşüncesine batmış olarak, sermaye, mallar ve insanlarnın herkes için en verimli olabilecek yere gidebileceğini varsaydılar. Bu düşünceye göre, şirketler istihdamın en ucuz olduğu ülkelerde üretiyorlarsa, tüketicilerin bundan elde edeceği faydalar, yurtiçi istihdam kayıplarına göre daha ağır basacaktı. Ayrıca hükümetler ticaret engellerini indirir ve sermaye piyasalarının üzerindeki düzenlemeleri hafifletirse para en çok ihtiyaç duyulan yere akacaktı. Görünmez el her yerde iş başında olduğu için siyasi karar alıcıların coğrafyayı dikkate alması da gerekmiyordu. Başka bir deyişle, “yer” önemli değildi.
Bu yeni Amerikan inancını tüm dünyaya yaymak, hızlı moda ve her zamankinden daha ucuz elektronik aletleri tüketicilere ulaştırmak bir tür haçlı seferi haline geldi. Amerikan malları aslında Amerikan iyiliğini temsil ediyordu. Amerikan değerlerinin ve liberalizmin reklamını yapacaklardı. Buradaki fikir, Amerikan tarzı kapitalizmin meyvelerinden memnun kalan diğer ülkelerin, ABD gibi “özgür” hale gelmeleriydi.
Bölgesel eşitsizlikler arttı
Bazı ölçütlere göre, bu politikaların sonuçları son derece faydalı oldu: Tüketiciler, ucuz yabancı imalatın meyvelerinden yararlanırken, özellikle gelişmekte olan ülkelerde milyarlarca insan yoksulluktan kurtuldu. Gelişmekte olan piyasalar serbest piyasa sistemine katıldıkça, küresel eşitsizlik azaldı ve yeni bir küresel orta sınıf doğdu.
Ancak neoliberal politikalar aynı zamanda ülkeler içinde muazzam eşitsizlikler yarattı ve bazen ülkeler arasındaki sermaye akışlarının istikrarsızlaşmasına yol açtı. Finansal krizlerin sayısı 1980’lerden bu yana önemli ölçüde arttı. Dahası, neoliberal politikalar küresel ekonominin tehlikeli bir şekilde ulusal politikadan kopmasına neden oldu. Düşen fiyatlar, artan tüketici borcu ve düşük faiz oranları bu kaymanın bir sorun olarak algılanmasını engelledi. Ancak 2000 yılına gelindiğinde, neoliberalizmin yarattığı bölgesel eşitsizlikleri göz ardı etmek imkânsız hale geldi.
Uyarıların sayısı artıyor
Neoliberal çağın başlangıcından bu yana, bir avuç iktisatçı, neoliberalizme karşı görüşlerini ortaya koydu. Ekonomi tarihçisi Karl Polanyi, daha 1944’te, tamamen serbest piyasaların ütopik bir efsane olduğu görüşünü savundu. Joseph Stiglitz, Dani Rodrik, Raghuram Rajan, Simon Johnson ve Daron Acemoğlu gibi savaş sonrası dönemin akademisyenleri de coğrafi konumun önemli olduğunu anladılar.
Coğrafi konumun ekonomik sonuçları belirlemede rol oynadığı görüşü, politika çevrelerinde yeni yeni yankı buluyor, giderek artan sayıda araştırma da bunu destekliyor. Halk sağlığı ve eğitimden, içme suyunun kalitesine kadar birçok coğrafi spesifik faktörün önemli ekonomik etkileri olduğu konusunda akademisyenler arasında artık bir fikir birliği var.
Yerin önemi, COVID-19 salgınının başlamasından, ABD ile Çin’in ekonomik ayrışmasından ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşından bu yana daha da belirgin hale geldi. Küreselleşme zirve yaptı ve gerilemeye başladı. Onun yerine daha bölgesel ve hatta yerelleşmiş bir dünya şekilleniyor. Yurt içinde artan siyasi hoşnutsuzluk ve yurt dışında jeopolitik gerilimlerle karşı karşıya kalan hükümetler ve işletmeler, benzer şekilde verimliliği daha esnek kılmaya odaklanıyor. Önümüzdeki neoliberalizm sonrası dünyada, üretim ve tüketim ülkeler ve bölgeler içinde daha yakından bağlantılı olacak, emek sermaye karşısında güç kazanacak. Siyaset, ekonomik sonuçlar üzerinde yarım asırdır olduğundan daha büyük bir etkiye sahip olacak.
Dizginsiz Kapitalizm aşırıcılığı besledi
21’inci yüzyılın başlangıcından bu yana, neoliberal küreselleşmenin en büyük iki yararlanıcısı, hiçbir zaman Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına uymayan Çin devleti ve ulusal siyasi kargaşadan çoğunlukla etkilenmeyen çok uluslu şirketlerdi. ABD’deki sonuçsa, kitlelerin ekonomik hayal kırıklığından yararlanan daha fazla siyasi aşırıcılık oldu. Şimdi küresel ekonominin yeniden ulusal ihtiyaçların hizmetine sunulması gerektiği fikri ilgi görüyor. Ama kimsenin bunun nasıl yapılacağına dair bir planı yok.
Açık olan şu ki küreselleşme, en azından ticaret ve sermaye akışları açısından geriliyor. 2008-9 mali krizi, pandemi ve Ukrayna’daki savaş, sermaye dengesizliklerinden tedarik zinciri kesintilerine ve jeopolitik kargaşaya kadar sistemin kırılganlıklarını ortaya çıkardı. Ülkeler artık tedarik zincirlerinde daha fazla mikroçip, enerji ve nadir toprak mineralleri gibi önemli ürünleri istiyor. Aynı zamanda, birçok gelişmekte olan pazarda iklim değişikliği ve artan ücretler, mobilya veya tekstil gibi düşük marjlı ürünlerin fason üretiminin buralarda yapılmasını kârlı olmaktan çıkarıyor.
Farklı politik ekonomiler, farklı finansal sistemler ve hatta farklı para rejimleri gerektirir. Ürünlerin hızlı ve tek bir yerde üretilmesine olanak tanıyan 3D baskı gibi teknolojik yenilikler, ekonomik hesapları da değiştiriyor ve ülkeye yakın üretim merkezleri kurmayı çok daha kolay ve ucuz hale getiriyor. Tüm bu kaymalar, bölgeselleşmenin yakın bir tarihte hükmü bitmek üzere olan küreselleşmenin yerini alacağını gösteriyor. Yerellik, her zaman önemli olmuştu, ama gelecekte daha da önemli olacak.
Eskiye dönüş mümkün mü?
Bir noktada, salgın gibi Ukrayna’daki savaş da sona erecek. Ancak ne küreselleşme on yıl önceki haline geri dönecek ne de tamamen ortadan kalkacak. Fikirler ve bir dereceye kadar veriler, sınırların ötesine akmaya devam edecek. Çok daha az karmaşık tedarik zincirleri yoluyla olsa da birçok mal ve hizmet akmaya devam edecek. Danışmanlık firması McKinsey & Company’nin 2021’de yaptığı bir ankete katılan küresel tedarik zinciri yöneticilerinin yüzde 92’si, tedarik zincirlerini daha yerel/bölgesel hale getirmek veya bağımsızlaştırmak için şimdiden değiştirmeye başladıklarını söyledi. AB ve ABD yönetimleri bu değişikliklerin çoğunu teşvik etti.
Yaklaşan post-neoliberal ekonomik düzenin kesin şekli henüz belli değil. Ancak muhtemelen öncekinden çok daha yerel, heterodoks, karmaşık ve çok kutuplu olacak. Siyaset ulus-devlet düzeyinde gerçekleşir. Post-neoliberal dünyada, siyasetçiler yerel ve küresel pazarların ihtiyaçlarını yeniden dengelemeye çalıştıkları için coğrafi konuma dayalı ekonomi hakkında çok daha fazla düşünecekler.
Bu zaten ticaret arenasında oluyor. Örneğin ABD’de her iki büyük siyasi parti de haklı olarak neoliberal ticaret politikasının belirli yönlerini sorguluyor. Ticaret politikası söz konusu olduğunda yerel siyasetin ve kültürel değerlerin önemli olmadığı görüşü, başta Çin’in olmak üzere otoriter ülkelerin yükselişiyle yalanlanıyor. Kısmen bunun bir sonucu olarak Biden yönetimi, Trump’ın Çin ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerinin çoğunu korudu ve ulusal güvenlik için kritik öneme sahip malların yerel üretimini desteklemeye çalıştı.
Milliyetçilik her zaman iyi bir şey değildir, ancak geleneksel ekonomik anlayışı sorgulamak iyidir. Ülkeler ve bölgeler büyüme ve güvenlik, verimlilik ve elastikiyet arasındaki dengeyi yeniden düşünürken, geleneksel ticaret politikasının da değişmesi gerekecektir. Küreselleşme kaçınılmaz olarak bölgeselleşmeye ve yerelleşmeye dönüşecektir.
Teknoloji yardımıyla yerel ve güçlü sanayiye dönüş
Post-neoliberal dünyada güçlü sanayi politikası giderek yaygınlaşacak. ABD’de bile, artık hükümetin ulusal rekabet edebilirliği ve dayanıklılığı desteklemede oynayacağı bir rol olduğuna inanılıyor. Soru bunun nasıl olacağı. Vasıf geliştirmeyi sübvanse etmek, iç talebi garanti altına almak ve temel malların fiyatlarını nispeten sabit tutmak için harcama yapmak muhtemelen cevabın bir parçası olacak.
Küresel ticaret ve tedarik zincirleri bölgeselleşip yerelleştikçe, küresel finans da aynısını yapacaktır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin para ve sermaye piyasaları üzerinde kalıcı sonuçları olacaktır. Bunun bir sonucu, finansal sistemin biri ABD dolarına ve diğeri yuana dayalı iki sisteme bölünmesini hızlandıracaktır. Çin ve ABD, birbirlerine karşı silah olarak para birimini, sermaye akışlarını ve ticareti kullanarak finans alanında giderek daha fazla rekabet edecekler. Tüm bunlar, piyasaların jeopolitiğe geçmişte olduğundan çok daha duyarlı olacağı anlamına geliyor.
Teknolojiler, çevreye fayda sağlayabilecek yerel tüketim için daha fazla mal üretilmesine izin verecektir. Hassas iklimler yerine şehir duvarlarında veya çatılarda ürün yetiştiren yüksek teknolojili “dikey çiftlikler”, gıda güvensizliğine bir çözüm olarak ortaya çıkıyor. Büyük şirketler, iklimsel veya jeopolitik şoklara karşı kendilerine tampon oluşturmak için tedarik zincirlerine daha fazla sahip çıkyorlar ve dikey entegrasyona doğru ilerliyorlar. Üç boyutlu yazıcı gibi en son üretim teknolojileri, yerel endüstriyel sistemlere doğru bu geçişi hızlandıracak. Bu tür üretim para, enerji ve emisyon tasarrufu sağlıyor. Nitekim pandemi sırasında, üç boyutlu yazıcılar maske ve diğer koruyucu ekipmanlardan test cihazlarına ve hatta acil durum konutlarına kadar her şeyin yerel olarak “basılmasına” olanak tanıyarak tedarik zinciri boşluklarının kapatılmasına yardımcı oldu. 3D baskı pazarı 2019’dan 2020’ye kadar yüzde 21 büyüdü ve 2026’da iki katına çıkması bekleniyor. Birlikte ele alındığında, bu eğilimler yerel üretimde bir artış öngörüyor.
Yüksek enflasyon sürecek
Neoliberal dünya gibi post-neoliberal dünya da fırsatlar kadar zorluklar da getirecek. Örneğin, küreselleşmeden uzaklaşmaya bir dizi enflasyonist eğilim eşlik ediyor. Ukrayna’daki savaş ucuz Rus gazına son verdi. Karbon nötrlüğüne yönelik küresel baskı, fosil yakıt kullanımına kalıcı bir vergi ekleyecek. Şirketler ve hükümetler tarafından tedarik zincirlerini desteklemek için yapılan harcamalar kısa vadede enflasyonu artıracak. Ama temiz teknoloji gibi stratejik endüstrileri desteklediği ölçüde, bu dönüşüm nihayetinde büyümeyi teşvik edecek ve şu anda yatırım yapan ülkelerin mali durumlarını iyileştirecek.
Önemli tedarikler için otokratik hükümetlere güvenmek her zaman kötü bir fikirdi. Çılgınca farklı politik ekonomilere sahip ülkelerin tek bir ticaret rejimine uymasını beklemek saflıktı. Düşük marjlı malları uzun mesafelerde üretmek ve taşımak için gezegeni kirletmek, çevresel açıdan mantıklı değildi. Ayrıca otuz yıldır tarihsel olarak düşük faiz oranlarını sürdürmek, verimsiz ve tehlikeli varlık balonları yarattı. Bununla birlikte, küreselleşmeden uzaklaşan bir dünyanın aynı zamanda, en azından kısa vadede, hükümetleri zorlu seçimler yapmaya zorlayacak olan enflasyonist bir dünya olacağı gerçeğinden kaçış yok. Herkes daha fazla esneklik istiyor, ancak şirketlerin mi yoksa müşterilerin mi bunun bedelini ödeyeceği henüz belli değil.
Yeni dönem tavsiyeleri
ABD’li siyasi karar alıcılar ve iş dünyası liderleri bu zorlukların üstesinden gelmeye çalışırken, geleneksel ekonomik düşünceye karşı geri adım atmak zorundalar. Kuralsızlaştırmanın, finansallaşmanın ve aşırı küreselleşmenin kaçınılmaz olduğunu varsaymak yerine, yaklaşan bölgeselleşme ve yerelleşme çağını benimsemeli ve işgücünün tüm kesimleri için verimli ekonomik fırsatlar yaratmak için çalışmalıdırlar. Borca dayalı finansman yerine üretim ve yatırımı vurgulamalılar. Bilançoda insanları yükümlülük olarak değil, varlık olarak düşünmeliler. Ve diğer ülke ve bölgelerin başarılarından ve başarısızlıklarından ders çıkararak, yere özgü deneyimlerden yere özgü dersler çıkarmalıdırlar.”
Bu yazı ilk kez 22 Kasım 2022’de yayımlanmıştır.