Tarih, salgın sonrası ekonomik canlanmaya dair ne söylüyor?

Salgınların ardından gelen ekonomik canlanmayı nasıl okumak gerek? Tarih, bu konuda alınacak üç önemli ders olduğunu gösteriyor…

Kolera, veba, İspanyol gribi…Dünya bugüne dek pek çok salgın atlattı. Bu beklenmedik durumların da ekonomik, siyasi ve toplumsal alanda çok büyük etkileri oldu. Peki ya sonrası? Salgın sonrası ekonomik canlanma ne anlama geliyor? The Economist’te yayımlanan bir analiz, salgından sonraki canlanmalarla ilgili tarihten alınacak önemli dersler olduğunu gösteriyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“1830’ların başındaki kolera salgını Fransa’yı çok fena vurdu. Salgın, bir ay içinde Parislilerin yaklaşık %3’ünü yok etti. Hastaneler, doktorların rahatsızlıklarını açıklayamadığı hastalarla dolup taştı. Vebanın bitişi, ekonomik canlanmaya yol açarak İngiltere ve Fransa’yı sanayi devrimine götürdü. Ancak Sefiller romanını okuyan herkesin bildiği gibi salgın başka türden bir devrime de katkıda bulundu. Şehrin hastalıktan en çok etkilenen yoksulları, bulaşmadan kaçınmak için kır evlerine kaçan zenginlere karşı ayaklandı. Fransa yıllar sonra siyasi istikrarsızlıkla karşı karşıyaydı.

Bugün COVID-19 yoksul ülkeleri daha şiddetli vurmuş olsa bile zengin dünya, salgın sonrası bir canlanmanın eşiğinde. Aşılar, virüs nedeniyle hastaneye yatışları ve ölümleri azalttıkça hükümetler de evde kalma emirlerini kaldırıyor ve sosyalleşme ile ilgili kuralları gevşetiyor. Pek çok analizci, Amerika ekonomisinin bu yıl yaklaşık %7 büyüyeceğini tahmin ediyor ki bu, %2’nin biraz üzerinde olan salgın öncesi eğilimden beş puan daha hızlı. Diğer ülkeler de alışılmadık derecede hızlı büyüme eğiliminde. The Economist’in 1820’den itibaren G7 ülkelerinin GSYİH verilerine ilişkin analizi, eğilimlere göre bu tür senkronize bir hızlanmanın nadir olduğunu gösteriyor. 1950’lerin savaş sonrası canlanmasında bu görülmedi.

Durum o kadar alışılmadık ki iktisatçılar ne bekleyeceklerini anlamak için gözlerini tarihe çeviriyorlar. Kayıtlar, savaş ve salgın gibi mali olmayan büyük kesinti dönemlerinin ardından GSYİH’nın toparlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Ancak alınacak üç ders daha var: Birincisi, insanlar dışarı çıkıp harcama yapmaya istekliyken belirsizliğin bir süre daha devam etmesi. İkincisi, salgının, insanları ve işletmeleri bir şeyler yapmak için yeni yollar denemeye teşvik etmesi ve bunun da ekonominin yapısını altüst etmesi. Üçüncüsü ise Sefiller örneğinin gösterdiği gibi salgınları izleyen ve genellikle öngörülemeyen ekonomik sonuçları olan siyasi kargaşalar.

Artan tasarruflar

Önce tüketici harcamalarına bakalım. Daha önceki salgınlardan elde edilen kanıtlar, akut fazda insanların COVID-19’un geçen yılında olduğu gibi davrandıklarını gösteriyor; yani harcama fırsatları ortadan kalktıkça ve dışarı çıkmak riskli hale geldikçe birikim yapıyorlar. 1870’lerin ilk yarısındaki çiçek hastalığı salgını sırasında İngiltere’nin hane halkı tasarruf oranı ikiye katlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın tasarruf oranı iki katından fazla arttı. 1919-20’de İspanyol gribi şiddetlenirken Amerikalılar, İkinci Dünya Savaşı’na kadarki diğer yıllara göre daha fazla nakit sakladılar. Savaşın sürdüğü 1941-45 yılları arasında hane halklarının, GSYİH’nın yaklaşık %40’ı değerinde ek para biriktirmesiyle tasarruflar yeniden yükseldi.”

The Ekonomist’e göre tarih ayrıca, hayat normale döndüğünde insanların ne yaptıklarına dair bir rehber de sunuyor: “Harcamalar artar ve istihdamın toparlanmasını sağlar, ancak aşırı bir har vurup harman savurma durumuna dair çok da kanıt yoktur. İnsanların Kara Veba’nın bitişini, bazı tarihçilerin sandığı gibi ‘çılgın zinalar’ ve ‘histerik neşe’ ile kutladıklarına dair popüler görüş (muhtemelen) uydurmadır. (…) Bir araştırmaya göre İspanyol gribi tehdidinin kesin olarak geçmiş olduğu 1920’nin yılbaşı gecesinde ‘Broadway ve Times Meydanı daha çok eski günlerine benziyordu’ ancak Amerika yine de kendini ‘hasta ve yorgun bir ulus’ gibi hissediyordu. Goldman Sachs’ın yakın tarihli bir çalışmasının tahminine göre, 1946-49 yılları arasında Amerikalı tüketiciler fazladan tasarruflarının yalnızca yaklaşık %20’sini harcamışlardı. Hükümetin 1940’ların sonlarındaki aylık ‘iş durumu’ raporları yaklaşan bir yavaşlama endişesi taşıyor olsa da (ve gerçekten ekonomi 1948-49’da durgunluğa girdi), bu fazladan harcamalar savaş sonrası canlanmayı kesinlikle ileri taşıdı. (…) Enflasyonda salgının neden olduğu artışlara dair tarihsel olarak çok az kanıt bulunmasının sebebi, tüketicilerin temkinli davranışı olabilir.

Risk alma ve girişimcilik

Salgın sonrası canlanmalara ilişkin ikinci büyük ders, ekonominin ‘arz tarafı’, yani mal ve hizmetlerin nasıl ve nerede üretildiğiyle ilgilidir. Genel olarak insanlar bir salgını takiben anlamsız bir maceraya daha az istekli olsa da bazıları para kazanmanın yeni yollarını denemeye daha istekli olabilir. Tarihçiler, Kara Veba’nın Avrupalıları daha maceracı yaptığına inanıyor. Bir gemiye binmek ve yeni diyarlara yelken açmak, bu kadar çok insan hâlihazırda evlerinde ölürken daha az riskli görünüyordu. Yale Üniversitesi’nden Nicholas Christakis’in son kitabı Apollo’s Arrow (Apollo’nun Oku) İspanyol gribi salgınının ‘risk almada bir artışa’ yol açtığını gösteriyor. Nitekim Amerika Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu için 1948 tarihinde yayımlanan bir araştırma, yeni şirketlerin sayısının 1919’dan itibaren arttığını ortaya çıkardı. Bugün girişimcilerin pazardaki boşlukları doldurmaya çalışmasıyla zengin dünyada kurulan yeni işletmelerin sayısı yine artışta.

Otomasyon ve robotlar

İktisatçılar, salgınlar ile ekonominin arz yönündeki bir başka değişiklik arasında da bağlantı kuruyor: Emek tasarrufu sağlayan teknolojinin kullanımı. Patronlar hastalığın yayılmasını sınırlamak isteyebilir ve robotlar hastalanmaz. Uluslararası Para Fonu (IMF) araştırmacıları tarafından hazırlanan bir çalışma, Ebola ve SARS dahil olmak üzere son zamanlarda ortaya çıkan bir dizi salgını incelediler. Araştırma sonucunda ‘salgınların, özellikle sağlık etkisi şiddetli olduğunda ve önemli bir ekonomik gerilemeye neden olduklarında robotların benimsenmesini hızlandırdığı’ ortaya çıktı. 1920’ler Amerika’da hızlı bir otomasyon çağına sahne oldu. (…) Kara Veba ile Johannes Gutenberg’in matbaası arasında bir bağlantı kurulmuştu. COVID-19 nedeniyle otomasyonda bir artış olduğuna dair henüz çok az kesin kanıt olsa da robotlarla ilgili ortada çok fazla anekdot dolaşıyor.

Otomasyonun insanları işlerinden edip etmediği ise başka bir konu. Bazı araştırmalar, işçilerin salgınların ardından daha iyi iş çıkardığını gösteriyor. Geçen yıl San Francisco Merkez Bankası tarafından yayımlanan bir çalışma, reel ücretlerin artma eğiliminde olduğunu ortaya koydu. Bazı durumlarda bu, dehşetli bir mekanizma yoluyla olur: Hastalık işçileri yok eder ve hayatta kalanları daha güçlü bir pazarlık pozisyonunda bırakır.

Toplumsal huzursuzluklar

Ancak diğer durumlarda artan ücretler, siyasi değişimlerin bir sonucudur ki bu da tarihsel canlanma dönemlerine ilişkin üçüncü büyük ders. İnsanlar kitleler halinde acı çektiğinde, tutumlar işçilere doğru kayabilir. Bu durum, içinde bulunduğumuz salgında gerçekleşiyor gibi: Dünyanın dört bir yanındaki politika yapıcılar, kamu borcunu azaltmak veya enflasyonu engellemekten çok işsizliği azaltmakla ilgileniyorlar. London School of Economics’ten üç akademisyenin yeni bir çalışması, COVID-19 ile birlikte Avrupa’daki insanların eşitsizliğe daha fazla karşı çıktığını ortaya koyuyor.

Bu tür baskılar, bazı durumlarda patlayarak siyasi kargaşaya dönüşür. Salgınlar, önceden var olan eşitsizlikleri ortaya çıkarır ve vurgular, bu da pazarlığın diğer tarafındakileri telafi aramaya yönlendirir. Bir araştırmaya göre Ebola, 2013-16 yıllarında Batı Afrika’daki sivil şiddeti %40 oranında artırdı. IMF’in bir araştırması ise 2001’den bu yana 133 ülkede Ebola, SARS ve Zika’nın da aralarında bulunduğu beş salgının etkisini değerlendiriyor. Araştırmaya göre bu salgınlar toplumsal huzursuzlukta önemli bir artışa yol açtı. Araştırmacılar başka bir IMF çalışmasında ‘Salgın hafiflerken huzursuzluğun daha önce var olduğu yerlerde yeniden ortaya çıkmasını beklemek mümkündür’ diyor. Toplumsal huzursuzluk, salgının sona ermesinden iki yıl sonra zirveye çıkacak gibi görünüyor.”

Bu yazı ilk kez 29 Nisan 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Tarih, salgın sonrası ekonomik canlanmaya dair ne söylüyor?

Salgınların ardından gelen ekonomik canlanmayı nasıl okumak gerek? Tarih, bu konuda alınacak üç önemli ders olduğunu gösteriyor…

Kolera, veba, İspanyol gribi…Dünya bugüne dek pek çok salgın atlattı. Bu beklenmedik durumların da ekonomik, siyasi ve toplumsal alanda çok büyük etkileri oldu. Peki ya sonrası? Salgın sonrası ekonomik canlanma ne anlama geliyor? The Economist’te yayımlanan bir analiz, salgından sonraki canlanmalarla ilgili tarihten alınacak önemli dersler olduğunu gösteriyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“1830’ların başındaki kolera salgını Fransa’yı çok fena vurdu. Salgın, bir ay içinde Parislilerin yaklaşık %3’ünü yok etti. Hastaneler, doktorların rahatsızlıklarını açıklayamadığı hastalarla dolup taştı. Vebanın bitişi, ekonomik canlanmaya yol açarak İngiltere ve Fransa’yı sanayi devrimine götürdü. Ancak Sefiller romanını okuyan herkesin bildiği gibi salgın başka türden bir devrime de katkıda bulundu. Şehrin hastalıktan en çok etkilenen yoksulları, bulaşmadan kaçınmak için kır evlerine kaçan zenginlere karşı ayaklandı. Fransa yıllar sonra siyasi istikrarsızlıkla karşı karşıyaydı.

Bugün COVID-19 yoksul ülkeleri daha şiddetli vurmuş olsa bile zengin dünya, salgın sonrası bir canlanmanın eşiğinde. Aşılar, virüs nedeniyle hastaneye yatışları ve ölümleri azalttıkça hükümetler de evde kalma emirlerini kaldırıyor ve sosyalleşme ile ilgili kuralları gevşetiyor. Pek çok analizci, Amerika ekonomisinin bu yıl yaklaşık %7 büyüyeceğini tahmin ediyor ki bu, %2’nin biraz üzerinde olan salgın öncesi eğilimden beş puan daha hızlı. Diğer ülkeler de alışılmadık derecede hızlı büyüme eğiliminde. The Economist’in 1820’den itibaren G7 ülkelerinin GSYİH verilerine ilişkin analizi, eğilimlere göre bu tür senkronize bir hızlanmanın nadir olduğunu gösteriyor. 1950’lerin savaş sonrası canlanmasında bu görülmedi.

Durum o kadar alışılmadık ki iktisatçılar ne bekleyeceklerini anlamak için gözlerini tarihe çeviriyorlar. Kayıtlar, savaş ve salgın gibi mali olmayan büyük kesinti dönemlerinin ardından GSYİH’nın toparlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Ancak alınacak üç ders daha var: Birincisi, insanlar dışarı çıkıp harcama yapmaya istekliyken belirsizliğin bir süre daha devam etmesi. İkincisi, salgının, insanları ve işletmeleri bir şeyler yapmak için yeni yollar denemeye teşvik etmesi ve bunun da ekonominin yapısını altüst etmesi. Üçüncüsü ise Sefiller örneğinin gösterdiği gibi salgınları izleyen ve genellikle öngörülemeyen ekonomik sonuçları olan siyasi kargaşalar.

Artan tasarruflar

Önce tüketici harcamalarına bakalım. Daha önceki salgınlardan elde edilen kanıtlar, akut fazda insanların COVID-19’un geçen yılında olduğu gibi davrandıklarını gösteriyor; yani harcama fırsatları ortadan kalktıkça ve dışarı çıkmak riskli hale geldikçe birikim yapıyorlar. 1870’lerin ilk yarısındaki çiçek hastalığı salgını sırasında İngiltere’nin hane halkı tasarruf oranı ikiye katlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın tasarruf oranı iki katından fazla arttı. 1919-20’de İspanyol gribi şiddetlenirken Amerikalılar, İkinci Dünya Savaşı’na kadarki diğer yıllara göre daha fazla nakit sakladılar. Savaşın sürdüğü 1941-45 yılları arasında hane halklarının, GSYİH’nın yaklaşık %40’ı değerinde ek para biriktirmesiyle tasarruflar yeniden yükseldi.”

The Ekonomist’e göre tarih ayrıca, hayat normale döndüğünde insanların ne yaptıklarına dair bir rehber de sunuyor: “Harcamalar artar ve istihdamın toparlanmasını sağlar, ancak aşırı bir har vurup harman savurma durumuna dair çok da kanıt yoktur. İnsanların Kara Veba’nın bitişini, bazı tarihçilerin sandığı gibi ‘çılgın zinalar’ ve ‘histerik neşe’ ile kutladıklarına dair popüler görüş (muhtemelen) uydurmadır. (…) Bir araştırmaya göre İspanyol gribi tehdidinin kesin olarak geçmiş olduğu 1920’nin yılbaşı gecesinde ‘Broadway ve Times Meydanı daha çok eski günlerine benziyordu’ ancak Amerika yine de kendini ‘hasta ve yorgun bir ulus’ gibi hissediyordu. Goldman Sachs’ın yakın tarihli bir çalışmasının tahminine göre, 1946-49 yılları arasında Amerikalı tüketiciler fazladan tasarruflarının yalnızca yaklaşık %20’sini harcamışlardı. Hükümetin 1940’ların sonlarındaki aylık ‘iş durumu’ raporları yaklaşan bir yavaşlama endişesi taşıyor olsa da (ve gerçekten ekonomi 1948-49’da durgunluğa girdi), bu fazladan harcamalar savaş sonrası canlanmayı kesinlikle ileri taşıdı. (…) Enflasyonda salgının neden olduğu artışlara dair tarihsel olarak çok az kanıt bulunmasının sebebi, tüketicilerin temkinli davranışı olabilir.

Risk alma ve girişimcilik

Salgın sonrası canlanmalara ilişkin ikinci büyük ders, ekonominin ‘arz tarafı’, yani mal ve hizmetlerin nasıl ve nerede üretildiğiyle ilgilidir. Genel olarak insanlar bir salgını takiben anlamsız bir maceraya daha az istekli olsa da bazıları para kazanmanın yeni yollarını denemeye daha istekli olabilir. Tarihçiler, Kara Veba’nın Avrupalıları daha maceracı yaptığına inanıyor. Bir gemiye binmek ve yeni diyarlara yelken açmak, bu kadar çok insan hâlihazırda evlerinde ölürken daha az riskli görünüyordu. Yale Üniversitesi’nden Nicholas Christakis’in son kitabı Apollo’s Arrow (Apollo’nun Oku) İspanyol gribi salgınının ‘risk almada bir artışa’ yol açtığını gösteriyor. Nitekim Amerika Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu için 1948 tarihinde yayımlanan bir araştırma, yeni şirketlerin sayısının 1919’dan itibaren arttığını ortaya çıkardı. Bugün girişimcilerin pazardaki boşlukları doldurmaya çalışmasıyla zengin dünyada kurulan yeni işletmelerin sayısı yine artışta.

Otomasyon ve robotlar

İktisatçılar, salgınlar ile ekonominin arz yönündeki bir başka değişiklik arasında da bağlantı kuruyor: Emek tasarrufu sağlayan teknolojinin kullanımı. Patronlar hastalığın yayılmasını sınırlamak isteyebilir ve robotlar hastalanmaz. Uluslararası Para Fonu (IMF) araştırmacıları tarafından hazırlanan bir çalışma, Ebola ve SARS dahil olmak üzere son zamanlarda ortaya çıkan bir dizi salgını incelediler. Araştırma sonucunda ‘salgınların, özellikle sağlık etkisi şiddetli olduğunda ve önemli bir ekonomik gerilemeye neden olduklarında robotların benimsenmesini hızlandırdığı’ ortaya çıktı. 1920’ler Amerika’da hızlı bir otomasyon çağına sahne oldu. (…) Kara Veba ile Johannes Gutenberg’in matbaası arasında bir bağlantı kurulmuştu. COVID-19 nedeniyle otomasyonda bir artış olduğuna dair henüz çok az kesin kanıt olsa da robotlarla ilgili ortada çok fazla anekdot dolaşıyor.

Otomasyonun insanları işlerinden edip etmediği ise başka bir konu. Bazı araştırmalar, işçilerin salgınların ardından daha iyi iş çıkardığını gösteriyor. Geçen yıl San Francisco Merkez Bankası tarafından yayımlanan bir çalışma, reel ücretlerin artma eğiliminde olduğunu ortaya koydu. Bazı durumlarda bu, dehşetli bir mekanizma yoluyla olur: Hastalık işçileri yok eder ve hayatta kalanları daha güçlü bir pazarlık pozisyonunda bırakır.

Toplumsal huzursuzluklar

Ancak diğer durumlarda artan ücretler, siyasi değişimlerin bir sonucudur ki bu da tarihsel canlanma dönemlerine ilişkin üçüncü büyük ders. İnsanlar kitleler halinde acı çektiğinde, tutumlar işçilere doğru kayabilir. Bu durum, içinde bulunduğumuz salgında gerçekleşiyor gibi: Dünyanın dört bir yanındaki politika yapıcılar, kamu borcunu azaltmak veya enflasyonu engellemekten çok işsizliği azaltmakla ilgileniyorlar. London School of Economics’ten üç akademisyenin yeni bir çalışması, COVID-19 ile birlikte Avrupa’daki insanların eşitsizliğe daha fazla karşı çıktığını ortaya koyuyor.

Bu tür baskılar, bazı durumlarda patlayarak siyasi kargaşaya dönüşür. Salgınlar, önceden var olan eşitsizlikleri ortaya çıkarır ve vurgular, bu da pazarlığın diğer tarafındakileri telafi aramaya yönlendirir. Bir araştırmaya göre Ebola, 2013-16 yıllarında Batı Afrika’daki sivil şiddeti %40 oranında artırdı. IMF’in bir araştırması ise 2001’den bu yana 133 ülkede Ebola, SARS ve Zika’nın da aralarında bulunduğu beş salgının etkisini değerlendiriyor. Araştırmaya göre bu salgınlar toplumsal huzursuzlukta önemli bir artışa yol açtı. Araştırmacılar başka bir IMF çalışmasında ‘Salgın hafiflerken huzursuzluğun daha önce var olduğu yerlerde yeniden ortaya çıkmasını beklemek mümkündür’ diyor. Toplumsal huzursuzluk, salgının sona ermesinden iki yıl sonra zirveye çıkacak gibi görünüyor.”

Bu yazı ilk kez 29 Nisan 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x