Ahlak üstüne düşünceler

Ahlak nedir? Kaynağını nereden alır? Ahlak evrensel midir? Değişir mi? Nasıl öğretilir? Kök ahlak ve ahlak yarılması nedir? Yaşanan ahlakla idealleştirdiğimiz ahlak arasındaki uçurum nasıl kapanır? Ahlak iklimi nasıl kurulur? Prof. Dr. Ahmet İnam yazdı.

“-Bu yaptığım ahlaka uygun mu acaba? -Vereceğim karar ahlaka aykırı olabilir mi? -Sözümü tutmayıp yalan da söyledim. -Bu davranışımla ahlaksızca bir eylemde mi bulundum?” Günlük yaşamımızda sıkça sorgulamalar yaptığımız ahlak durumlarının birkaç örneği bunlar.

Daha “ince” sorular da sorabiliriz, yüzyıllar öncesi Sokrates’in yolunda yürürsek. Ne demişti? İrdelenmemiş, sorgulanmamış yaşam, yaşamaya değmez. Anlamlı, saygın, geniş ufuklu, olabildiğince “derin” bir yaşamsa yaşamak istediğimiz; bu yaşam, yaşanılıp gidilen, anlamı, amacı, değeri sorgulanmayan bir yaşam olamaz.

Nerede insan yaşamı, hatta nerede genel anlamda yaşam varsa orada ahlak vardır. Yaşamın olanca çok boyutluluğu, zenginliği, genişliği, derinliği, coşkusu ile yaşanması; birey olarak kendimizin, insan olarak bütün insanların, canlı olarak bütün canlıların, evrende yer tutan bir varlık olarak bütün varlıkların anlamının sorgulanması, araştırılmasıyla olanaklıdır.

Bu savım elbette yaşadıklarına, yaşıyor olduklarına, yaşayacaklarına belli bir tavırla bakmayı seçen, bakabilen insanlar içindir. Bu tavırdaki insanlar içine düştükleri yaşamın eğer varsa düzenini, ahlak düzenini sorgularlar, anlamaya çalışırlar; yaşadıklarından öğrenerek, insanın binlerce yıldır bu gezegendeki yaşam deneyimlerinden ders çıkararak yaşarlar.

Ahlak nedir?

Öyleyse ilk soruyla başlayalım: Nedir ahlak?

Şöyle bir kaba betimleme yapılabilir: Ahlak, bu gezegende tek başına yaşama tutunamayan insanın diğer canlılarla birlikte bir arada yaşamasını sağlayan, kurallar, ilkeler, değerlerden oluşmuş, toplumsal, kültürel, tinsel (manevi) boyutları olan bir birlikte yaşama düzenidir.

Ahlaktan başka da birlikte yaşama düzenleri vardır. Hukuksal, toplumsal, siyasal, ekonomik düzenler; dinleri, töreleri, dünya görüşlerini içine alan inanç düzenleri; sanatı, bilimi, inanç düzenlerini kuşatan tinsel etkinliklerin yer aldığı düzen.

Bu düzenler birbirleriyle kesişebilir, iç içe olabilir, yeni düzenler oluşturabilir. Ahlak düzeni her düzenin içindedir. Her yaşama düzeninin ahlakından söz edebiliriz. Yaşamın olduğu her yerde ahlak vardır. İnsana yaşam ahlakla göründü.

Eylem ve kararlarımızın ahlaka uyup uymadığını nasıl biliyoruz?

İkinci soru: Ahlak alanında eylem ve kararlarımızın ahlaka uyup uymadığını nasıl biliyoruz?

Tarih boyunca bu sorunun farklı yanıtları olmuş. Birkaçını ayrı dile getirelim.

Kalbimize doğar” denmiş, örneğin. “Vicdanımızın” bize doğru yolu göstereceği, ahlak yargılarının doğruluğu yanlışlığını saptayacak insana özgü iç görü (intuition) olduğu düşünülmüş.

İçimizde “ilahi” bir sesin (örneğin daimon) bize kılavuz olacağına, bizi kötülüklerden koruyacağına inanılmış.

Ahlak konusundaki sorunlarımızı çözecek özel bir aklımızın olduğu, bu akılla ahlak yasalarını bulabileceğimiz ileri sürülmüş.

Ahlak yasalarının kaynağı nedir?

Bir üçüncüsü: Ahlak yasaları varsa bu yasaların kaynağı nedir?

Bu soruya da farklı yanıtlar aranmış.

İnsanın eko-biyolojik yapısı böyle bir düzenin kaynağı olabilir denmiş. Bu gezegende yaşamda kalmaya çabalayan insan oluşturduğu bu ahlak düzeniyle yaşama tutunmuş.

Bir başka yanıt, insan nasıl bilimi, sanatı, inanç düzenlerini kendisi oluşturmuşsa ahlak da onun ürünüdür görüşünü dile getiren kaynağın insanın oluşturduğu sosyo-kültürel yapıdan geldiği yönünde.

Ahlakın kaynağı insan üstü bir güçten, evreni yaratan Tanrı’dandır savı da çok yaygın, benimsenen bir yanıt.

Bu soru ve yanıtlara yeni soru ve yanıtlar katarak konuyu can felsefesi açısından ele almayı deneyelim.

Ahlak evrensel midir? Değişir mi?

İnsanın yaşamı farklı coğrafyalarda, farklı yaşam biçimlerinde, farklı tarihsel süreçlerde gelişiyor gibi görünse de onları bütünleyen özelliğimiz, aynı gezegende, aynı genetik yapı içinde olmaklığımız, farklılıklarımız içinde birbirimizle bir biçimde iletişim kurabilmemiz, ahlakı duyuşumuzdaki ortaklığın işaretidir.

Farklılıklarımıza karşın, tarih boyunca, kültürler arasında değişmeyen bir kök ahlak vardır. Bu anlamda ahlak evrenseldir.

Kök ahlak, genlerimiz, çevre koşulları “büyük ölçüde” değişmedikçe değişmez. Kök ahlakı içselleştirme, yorumlama, uygulama değiştiği için ahlakın değişebileceğini düşünürüz.

İdealize ettiğimiz ahlak var mı?

Yaşanan ahlakı dayandırdığımız, temellendirmeye çalıştığımız, deyim yerindeyse “idealize” ettiğimiz ahlak var mıdır?

Çoğu kez farkına varmasak da böyle bir dayanılan, temel alınan ahlak vardır.

Zaman zaman da olsa sorarız: “Neden haksızlık yapmamalıyım?” Yanıtlarımız dünya görüşümüze, inanç düzenimize bağlı olarak değişir: “Öbür dünyada yanmamak için” ya da “emeğin hakkını vermek için”.

Gerekçelerimizin saygınlığı kök ahlaka ne kadar bağlı olduğumuzla ilgilidir.

Neye dayandığını bilmeden, bilmek istemeden yaşayanlara sözümüz yok.

Ahlak yarılması

Ama asıl tehlike, dayanılan ahlak düzeni ile yaşanılan yaşam arasındaki uçurumdan gelir.

Özü sözü bir olmamaktır bu.

Tertemiz, dürüst bir insan olarak yaşadığını, “yüksek” bir ahlaka dayandığını sanıp her türlü haksızlığı, kötülüğü yapan birinde çağımız yöneticilerimizde, siyasetçilerimizde, aydınlarımızda sık sık gördüğümüz ahlak yarılması vardır.

Dayandığı ahlakla yaşadığı ahlak arasına giren uçurum, ona her türlü ahlaka aykırı kararı, eylemi “kitabına uydurma” olanağı verdiği için, o kişiyi kök ahlaka, insan olma ahlakına, can olma ahlakına çağıran içindeki sesi yok edecektir.

Ahlak nasıl öğretilebilir?

Kök ahlakına dayalı can ahlakına çağıran sesi neden yitirdik?

Bu sesi duyarak nasıl yaşam kaynaklı ahlakı nasıl oluşturabiliriz?

Yaşamdan beslenen, genlerimize sinmiş, biyo-ekolojik temelli bir kök ahlak varsa, benim söyleyeceklerim bu ahlakın bir yorumu olan can ahlakı doğrultusunda olacaktır. Canını duyanlar için ileri sürülebilecek önerilerden biridir.

Ne demiştik? Ahlakın kaynağı yaşamdır.

Ahlakı öğretmek yaşamı, yaşamayı öğretmek demektir.

Nasıl yaşamalıyım? Nasıl bir arada yaşayacağız? Yaşarken yaşamaya katkımız ne olacak? İçimizde yaşamın sesini duyamaz olduk. Yaşam bize ne söylüyor? Ahlakın sesi yaşamın sesidir. Yaşamı okuyabilenler okuyabilirler ahlakı.

Yaşanan ahlakla idealleştirdiğimiz ahlak arasındaki uçurum nasıl kapanır?

Yaşanan ahlakla idealleştirdiğimiz ahlak arasındaki, kısaca söylersek, yaşamla ahlak arasındaki uçurumu nasıl kapatabiliriz? (İdealleştirdiğimiz ahlak, kök ahlaka yaklaşan ahlaktır!)

Bu yazının sınırları içinde önerilerimiz şunlar olabilir:

  1. Bu dünyaya egemen olan ekonomik toplumsal, kültürel düzenin değiştirilerek kök ahlaka yakınlaşmayı sağlayacak düzenin oluşturulması.
  2. Böylesi bir alt yapı değişikliğinin verdiği imkanla bireysel tavır, anlayış, zihniyet değişikliği.
  3. Bu değişikliğe uygun ortamın, sağlıklı bir ahlak ikliminin yaratılması.

Dünyaya egemen olan ekonomik, siyasal düzenin can ahlakının en büyük engeli olduğunu ütopik bir özlemle ileri sürüyoruz. Bu gezegenin binlerce yıllık tarihi bizi böyle bir düzene vardırdı.

İnsan henüz bu yarılmayı kapatmayı bilmiyor, bildiğini düşünse de başaramıyor.

İnsan varlığının belki de en trajik yanlarından biri de budur. Düşlediği, düşündüğü, umduğu gibi yaşayamamak. Onun bu gezegende güç savaşımı ile yaşamda kaldığını düşünürsek güç kullanımını tetikleyen doyumsuz arzuların, bitimsiz tutkuların meydanı olan düzen, can ahlakına izin vermez. Bu düzenle mücadele, yaşamla tazelenen yeni arayışlar, görüşlerle sürmeli. Kavga, insana yaraşan, insanı hakça bir düzene ulaştıracak dünya içindir.

Yaşam ahlakı, farklı inançlara, yaşama biçimlerine, onlarla yaşanan törelere, anlayışlara, görüşlere açık bir ahlaktır. Birey bu açıklığı taşıyorsa birlikte yaşadığı insanların dayandığı ahlakı anlamaya, onlara tahammül etmeye yatkınlık kazanabilir. Birbirimizin ahlakının dayandığı ilkelere, değerlere saygı, atılacak ilk adımdır.

“Ne diye nefret ettiğim bu anlayışı, bu öğretiyi, bu dünya görüşünü anlamaya çalışayım?” diyebilirsiniz. Birlikte yaşamayı canımızla başarmak için.

Farklılıklarımızla yaşamımızı besleyen kök ahlakı fark ederek onu yeni araştırmalarla tazeleyip canlandırmak, geliştirmek, gerekirse can ahlakı değerleriyle dönüştürmek, ötekiyle birlikte yaşamada bir önemli diğer adım.

Ötekine saygı. Ötekine açıklık. Öteki hakkındaki yargılarımızın yanlış olabileceği, onlara karşı önyargılı olabileceğimiz kaygısı, temel bir ahlak kaygısıdır. Başkası bizim ötemizdedir. Onu ele geçirip kullanamazsınız, sömüremezsiniz.

Böylesi bir tavır değişikliğinin neredeyse imkânsız olduğunu söyleyebilirsiniz. Bugünün gündemi bu değil diyebilirsiniz. Bugüne bu düzenin dayattığı bakış açısıyla baktığımız, düşünceleriyle düşlediğimiz sürece, bu düzen, yaşamın zengin olanaklarını elimizden alır. Yaşayabileceğimizi yaşayamadan ölür gideriz.

Ahlak iklimi nasıl kurulabilir?

Bireysel tavır değişikliği bireysel alanda kalmamalı. Yaşama açık bireyler geleceğin yaşamı için bir ahlak iklimini kurmaya başlamalılar.

Ahlak, bir ortam, bir hava, bir iklim içinde yaşanır, öğretilir. Kuru sözler, dayatılan alışkanlıklar, cezalar, ödüllerle değil; ahlakın bir arada yaşanan canlı iklimini soluyarak.

İklimi yaşamak, birlikte yaşama düzeni olan ahlakı üstlenmeyi, sorumluluğunu taşımayı gerektirir.

Can taşıyan insan, evrenin enerjisini duyarak böyle bir ahlak yaşamının umudunu yitirmemeli.

Bu güven, bu umutla, yaşanan güç savaşımı içinde, çekişmeler, kayıplar, travmalar yaşaya yaşaya, kendine yakışan yaşamayı öğrenmelidir.

Öğrenecektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır.

Ahmet İnam
Ahmet İnam
Prof. Dr. Ahmet İnam – Felsefeci. 1947 Sandıklı doğumlu.1971’de ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. 1980’de Edmund Husserl’de Mantığın Yeri başlıklı teziyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe doktorasını yardımcı dalı Eski Yunan Dili ve Edebiyatı olmak üzere tamamladı.1980’den bu yana ODTÜ’de felsefe ve mantık dersleri veriyor. Sekiz yüzden fazla makalesi ve otuzu aşan kitabıyla, bilim teknoloji, sanat konularında araştırmalar yapıyor. 2014’te emekli olduktan sonra kendi üniversitesinde ve çeşitli üniversitelerde ders vermeyi sürdürüyor. Edebiyat kuramı ve eleştirisi ile ilgili çalışmaları 1967’den beri devam ediyor. Şiirimsi denemelerinin yanında yayımlanmış bir romanı da bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ahlak üstüne düşünceler

Ahlak nedir? Kaynağını nereden alır? Ahlak evrensel midir? Değişir mi? Nasıl öğretilir? Kök ahlak ve ahlak yarılması nedir? Yaşanan ahlakla idealleştirdiğimiz ahlak arasındaki uçurum nasıl kapanır? Ahlak iklimi nasıl kurulur? Prof. Dr. Ahmet İnam yazdı.

“-Bu yaptığım ahlaka uygun mu acaba? -Vereceğim karar ahlaka aykırı olabilir mi? -Sözümü tutmayıp yalan da söyledim. -Bu davranışımla ahlaksızca bir eylemde mi bulundum?” Günlük yaşamımızda sıkça sorgulamalar yaptığımız ahlak durumlarının birkaç örneği bunlar.

Daha “ince” sorular da sorabiliriz, yüzyıllar öncesi Sokrates’in yolunda yürürsek. Ne demişti? İrdelenmemiş, sorgulanmamış yaşam, yaşamaya değmez. Anlamlı, saygın, geniş ufuklu, olabildiğince “derin” bir yaşamsa yaşamak istediğimiz; bu yaşam, yaşanılıp gidilen, anlamı, amacı, değeri sorgulanmayan bir yaşam olamaz.

Nerede insan yaşamı, hatta nerede genel anlamda yaşam varsa orada ahlak vardır. Yaşamın olanca çok boyutluluğu, zenginliği, genişliği, derinliği, coşkusu ile yaşanması; birey olarak kendimizin, insan olarak bütün insanların, canlı olarak bütün canlıların, evrende yer tutan bir varlık olarak bütün varlıkların anlamının sorgulanması, araştırılmasıyla olanaklıdır.

Bu savım elbette yaşadıklarına, yaşıyor olduklarına, yaşayacaklarına belli bir tavırla bakmayı seçen, bakabilen insanlar içindir. Bu tavırdaki insanlar içine düştükleri yaşamın eğer varsa düzenini, ahlak düzenini sorgularlar, anlamaya çalışırlar; yaşadıklarından öğrenerek, insanın binlerce yıldır bu gezegendeki yaşam deneyimlerinden ders çıkararak yaşarlar.

Ahlak nedir?

Öyleyse ilk soruyla başlayalım: Nedir ahlak?

Şöyle bir kaba betimleme yapılabilir: Ahlak, bu gezegende tek başına yaşama tutunamayan insanın diğer canlılarla birlikte bir arada yaşamasını sağlayan, kurallar, ilkeler, değerlerden oluşmuş, toplumsal, kültürel, tinsel (manevi) boyutları olan bir birlikte yaşama düzenidir.

Ahlaktan başka da birlikte yaşama düzenleri vardır. Hukuksal, toplumsal, siyasal, ekonomik düzenler; dinleri, töreleri, dünya görüşlerini içine alan inanç düzenleri; sanatı, bilimi, inanç düzenlerini kuşatan tinsel etkinliklerin yer aldığı düzen.

Bu düzenler birbirleriyle kesişebilir, iç içe olabilir, yeni düzenler oluşturabilir. Ahlak düzeni her düzenin içindedir. Her yaşama düzeninin ahlakından söz edebiliriz. Yaşamın olduğu her yerde ahlak vardır. İnsana yaşam ahlakla göründü.

Eylem ve kararlarımızın ahlaka uyup uymadığını nasıl biliyoruz?

İkinci soru: Ahlak alanında eylem ve kararlarımızın ahlaka uyup uymadığını nasıl biliyoruz?

Tarih boyunca bu sorunun farklı yanıtları olmuş. Birkaçını ayrı dile getirelim.

Kalbimize doğar” denmiş, örneğin. “Vicdanımızın” bize doğru yolu göstereceği, ahlak yargılarının doğruluğu yanlışlığını saptayacak insana özgü iç görü (intuition) olduğu düşünülmüş.

İçimizde “ilahi” bir sesin (örneğin daimon) bize kılavuz olacağına, bizi kötülüklerden koruyacağına inanılmış.

Ahlak konusundaki sorunlarımızı çözecek özel bir aklımızın olduğu, bu akılla ahlak yasalarını bulabileceğimiz ileri sürülmüş.

Ahlak yasalarının kaynağı nedir?

Bir üçüncüsü: Ahlak yasaları varsa bu yasaların kaynağı nedir?

Bu soruya da farklı yanıtlar aranmış.

İnsanın eko-biyolojik yapısı böyle bir düzenin kaynağı olabilir denmiş. Bu gezegende yaşamda kalmaya çabalayan insan oluşturduğu bu ahlak düzeniyle yaşama tutunmuş.

Bir başka yanıt, insan nasıl bilimi, sanatı, inanç düzenlerini kendisi oluşturmuşsa ahlak da onun ürünüdür görüşünü dile getiren kaynağın insanın oluşturduğu sosyo-kültürel yapıdan geldiği yönünde.

Ahlakın kaynağı insan üstü bir güçten, evreni yaratan Tanrı’dandır savı da çok yaygın, benimsenen bir yanıt.

Bu soru ve yanıtlara yeni soru ve yanıtlar katarak konuyu can felsefesi açısından ele almayı deneyelim.

Ahlak evrensel midir? Değişir mi?

İnsanın yaşamı farklı coğrafyalarda, farklı yaşam biçimlerinde, farklı tarihsel süreçlerde gelişiyor gibi görünse de onları bütünleyen özelliğimiz, aynı gezegende, aynı genetik yapı içinde olmaklığımız, farklılıklarımız içinde birbirimizle bir biçimde iletişim kurabilmemiz, ahlakı duyuşumuzdaki ortaklığın işaretidir.

Farklılıklarımıza karşın, tarih boyunca, kültürler arasında değişmeyen bir kök ahlak vardır. Bu anlamda ahlak evrenseldir.

Kök ahlak, genlerimiz, çevre koşulları “büyük ölçüde” değişmedikçe değişmez. Kök ahlakı içselleştirme, yorumlama, uygulama değiştiği için ahlakın değişebileceğini düşünürüz.

İdealize ettiğimiz ahlak var mı?

Yaşanan ahlakı dayandırdığımız, temellendirmeye çalıştığımız, deyim yerindeyse “idealize” ettiğimiz ahlak var mıdır?

Çoğu kez farkına varmasak da böyle bir dayanılan, temel alınan ahlak vardır.

Zaman zaman da olsa sorarız: “Neden haksızlık yapmamalıyım?” Yanıtlarımız dünya görüşümüze, inanç düzenimize bağlı olarak değişir: “Öbür dünyada yanmamak için” ya da “emeğin hakkını vermek için”.

Gerekçelerimizin saygınlığı kök ahlaka ne kadar bağlı olduğumuzla ilgilidir.

Neye dayandığını bilmeden, bilmek istemeden yaşayanlara sözümüz yok.

Ahlak yarılması

Ama asıl tehlike, dayanılan ahlak düzeni ile yaşanılan yaşam arasındaki uçurumdan gelir.

Özü sözü bir olmamaktır bu.

Tertemiz, dürüst bir insan olarak yaşadığını, “yüksek” bir ahlaka dayandığını sanıp her türlü haksızlığı, kötülüğü yapan birinde çağımız yöneticilerimizde, siyasetçilerimizde, aydınlarımızda sık sık gördüğümüz ahlak yarılması vardır.

Dayandığı ahlakla yaşadığı ahlak arasına giren uçurum, ona her türlü ahlaka aykırı kararı, eylemi “kitabına uydurma” olanağı verdiği için, o kişiyi kök ahlaka, insan olma ahlakına, can olma ahlakına çağıran içindeki sesi yok edecektir.

Ahlak nasıl öğretilebilir?

Kök ahlakına dayalı can ahlakına çağıran sesi neden yitirdik?

Bu sesi duyarak nasıl yaşam kaynaklı ahlakı nasıl oluşturabiliriz?

Yaşamdan beslenen, genlerimize sinmiş, biyo-ekolojik temelli bir kök ahlak varsa, benim söyleyeceklerim bu ahlakın bir yorumu olan can ahlakı doğrultusunda olacaktır. Canını duyanlar için ileri sürülebilecek önerilerden biridir.

Ne demiştik? Ahlakın kaynağı yaşamdır.

Ahlakı öğretmek yaşamı, yaşamayı öğretmek demektir.

Nasıl yaşamalıyım? Nasıl bir arada yaşayacağız? Yaşarken yaşamaya katkımız ne olacak? İçimizde yaşamın sesini duyamaz olduk. Yaşam bize ne söylüyor? Ahlakın sesi yaşamın sesidir. Yaşamı okuyabilenler okuyabilirler ahlakı.

Yaşanan ahlakla idealleştirdiğimiz ahlak arasındaki uçurum nasıl kapanır?

Yaşanan ahlakla idealleştirdiğimiz ahlak arasındaki, kısaca söylersek, yaşamla ahlak arasındaki uçurumu nasıl kapatabiliriz? (İdealleştirdiğimiz ahlak, kök ahlaka yaklaşan ahlaktır!)

Bu yazının sınırları içinde önerilerimiz şunlar olabilir:

  1. Bu dünyaya egemen olan ekonomik toplumsal, kültürel düzenin değiştirilerek kök ahlaka yakınlaşmayı sağlayacak düzenin oluşturulması.
  2. Böylesi bir alt yapı değişikliğinin verdiği imkanla bireysel tavır, anlayış, zihniyet değişikliği.
  3. Bu değişikliğe uygun ortamın, sağlıklı bir ahlak ikliminin yaratılması.

Dünyaya egemen olan ekonomik, siyasal düzenin can ahlakının en büyük engeli olduğunu ütopik bir özlemle ileri sürüyoruz. Bu gezegenin binlerce yıllık tarihi bizi böyle bir düzene vardırdı.

İnsan henüz bu yarılmayı kapatmayı bilmiyor, bildiğini düşünse de başaramıyor.

İnsan varlığının belki de en trajik yanlarından biri de budur. Düşlediği, düşündüğü, umduğu gibi yaşayamamak. Onun bu gezegende güç savaşımı ile yaşamda kaldığını düşünürsek güç kullanımını tetikleyen doyumsuz arzuların, bitimsiz tutkuların meydanı olan düzen, can ahlakına izin vermez. Bu düzenle mücadele, yaşamla tazelenen yeni arayışlar, görüşlerle sürmeli. Kavga, insana yaraşan, insanı hakça bir düzene ulaştıracak dünya içindir.

Yaşam ahlakı, farklı inançlara, yaşama biçimlerine, onlarla yaşanan törelere, anlayışlara, görüşlere açık bir ahlaktır. Birey bu açıklığı taşıyorsa birlikte yaşadığı insanların dayandığı ahlakı anlamaya, onlara tahammül etmeye yatkınlık kazanabilir. Birbirimizin ahlakının dayandığı ilkelere, değerlere saygı, atılacak ilk adımdır.

“Ne diye nefret ettiğim bu anlayışı, bu öğretiyi, bu dünya görüşünü anlamaya çalışayım?” diyebilirsiniz. Birlikte yaşamayı canımızla başarmak için.

Farklılıklarımızla yaşamımızı besleyen kök ahlakı fark ederek onu yeni araştırmalarla tazeleyip canlandırmak, geliştirmek, gerekirse can ahlakı değerleriyle dönüştürmek, ötekiyle birlikte yaşamada bir önemli diğer adım.

Ötekine saygı. Ötekine açıklık. Öteki hakkındaki yargılarımızın yanlış olabileceği, onlara karşı önyargılı olabileceğimiz kaygısı, temel bir ahlak kaygısıdır. Başkası bizim ötemizdedir. Onu ele geçirip kullanamazsınız, sömüremezsiniz.

Böylesi bir tavır değişikliğinin neredeyse imkânsız olduğunu söyleyebilirsiniz. Bugünün gündemi bu değil diyebilirsiniz. Bugüne bu düzenin dayattığı bakış açısıyla baktığımız, düşünceleriyle düşlediğimiz sürece, bu düzen, yaşamın zengin olanaklarını elimizden alır. Yaşayabileceğimizi yaşayamadan ölür gideriz.

Ahlak iklimi nasıl kurulabilir?

Bireysel tavır değişikliği bireysel alanda kalmamalı. Yaşama açık bireyler geleceğin yaşamı için bir ahlak iklimini kurmaya başlamalılar.

Ahlak, bir ortam, bir hava, bir iklim içinde yaşanır, öğretilir. Kuru sözler, dayatılan alışkanlıklar, cezalar, ödüllerle değil; ahlakın bir arada yaşanan canlı iklimini soluyarak.

İklimi yaşamak, birlikte yaşama düzeni olan ahlakı üstlenmeyi, sorumluluğunu taşımayı gerektirir.

Can taşıyan insan, evrenin enerjisini duyarak böyle bir ahlak yaşamının umudunu yitirmemeli.

Bu güven, bu umutla, yaşanan güç savaşımı içinde, çekişmeler, kayıplar, travmalar yaşaya yaşaya, kendine yakışan yaşamayı öğrenmelidir.

Öğrenecektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır.

Ahmet İnam
Ahmet İnam
Prof. Dr. Ahmet İnam – Felsefeci. 1947 Sandıklı doğumlu.1971’de ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. 1980’de Edmund Husserl’de Mantığın Yeri başlıklı teziyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe doktorasını yardımcı dalı Eski Yunan Dili ve Edebiyatı olmak üzere tamamladı.1980’den bu yana ODTÜ’de felsefe ve mantık dersleri veriyor. Sekiz yüzden fazla makalesi ve otuzu aşan kitabıyla, bilim teknoloji, sanat konularında araştırmalar yapıyor. 2014’te emekli olduktan sonra kendi üniversitesinde ve çeşitli üniversitelerde ders vermeyi sürdürüyor. Edebiyat kuramı ve eleştirisi ile ilgili çalışmaları 1967’den beri devam ediyor. Şiirimsi denemelerinin yanında yayımlanmış bir romanı da bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x