Bandırma’dan Uganda’ya: Bir fotoğrafın peşinde

Çocukken gördüğüm, hiç aklımdan çıkmayan bir fotoğraf, yoksullukla mücadele etme ve dünyayı tanıma isteği; akademik adımlar, bolca çalışma; keçilerle kucak kucağa seyahatten Uganda’da kahve üreticileriyle projelere… İşte benim hikayem…

İsmim Cansın Arslan. 34 yaşındayım. Kalkınma iktisatçısıyım.

Sanırım hayatıma yön veren o fotoğrafı gördüğümde henüz 13-14 yaşımdaydım. Afrika’da birçok bölge iç savaş ve açlıkla boğuşurken Sudan’ın bir köşesinde, yerde yatan, yürümeye dermanı olmayan küçük bir çocuk ve arkasında bekleyen bir akbaba… Çektiği o kareyle Pulitzer ödülü alan ama hayatına devam edemeyerek intihar eden fotoğrafçı Kevin Carter… Uzunca bir süre etkisinden çıkamadığımı, ara ara ağladığımı hatırlıyorum. Galiba işte o dönemde aklıma düştü elimden geldiğince yoksullukla mücadele etmek ve insanların yaşamlarını iyileştirecek bir şeyler yapmak için çalışmak… Ve böylece başladı beni Bandırma’dan Uganda’ya ve dünyanın farklı yerlerine taşıyan yolculuğum…

İnşaat mühendisi bir baba ve kamu çalışanı bir annenin üç kızından sonuncusu olarak Bandırma’da doğdum ve büyüdüm. Hayatıma yön veren bir diğer eğilim ise dünyanın farklı yerlerinde daha özgür yaşamlar deneyimlemekti. Bu amaca hizmet edecek şekilde, Bandırma Anadolu Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarımda sürekli yabancı kanallar izler, doldurtduğum yabancı müzik kasetlerindeki şarkıları tekrar tekrar dinleyip İngilizcemi geliştirmeye çalışırdım.

Matematiği de çok seven bir öğrenci olarak dünya için iyi bir şeyler yapmak umuduyla lisans eğitimimi iktisat alanında almaya karar verdim. Tercihimi, yurtdışıyla bağlantılı programları olan ve tamamı İngilizce olacak şekilde iktisat eğitimi veren Yeditepe Üniversitesi’nde burslu eğitim almaktan yana yaptım.

Amacım, yüksek bir not ortalaması ve dereceyle mezun olarak yurtdışı başvurularımda avantaj sağlamaktı. Nitekim tecrübem rasyonel bir planlama yaptığımı doğruladı.

İlk yurtdışı macerası

O döneme kadar yakın çevremde yurtdışına gitmiş bir insan yoktu ve internet de henüz kolay erişilebilir bir halde değildi. Lisans eğitimimin daha ilk döneminde yurtdışında eğitim almış olan sevgili Senem Göl hocamın kapısını çalıp nasıl yurtdışına gidebileceğimi sordum. Kendisi büyük bir nezaketle bana yurtdışı değişim ve ABD Work&Travel programlarından bahsetti ve beni cesaretlendirdi. Bir yıl kadar sonra, 2007’de, Eramus programı ile Hollanda’da bir dönem eğitim aldım.

Eğitimimi aksatmadan yurtdışında yeni deneyimler edinmek için her fırsatı değerlendirmeye çalıştım. Sevgili Betül Dağcı ile bazen mütevazi hostellerde ve bazen de havaalanlarında kalarak 10 Avrupa ülkesini görmek için fırsat yarattık. Gezilerim sırasında dünyanın her kesiminden türlü insanla karşılaştım ve onların hayat hikayesini dinledim. Böylece dünyada nelerin ve nasıl yaşamların mümkün olabileceği konusunda ufkum genişlemeye başladı.

Konfor alanından özgürleşmek

2008 ve 2009 yazlarını Work&Travel programı kapsamında ABD’nin – o yıla kadar gitmeyi düşlediğim – New York şehri’nde bolca turist ağırlayan bir alışveriş merkezinin girişinde aksesuar, nazar boncuğu ve Shakira kemeri satışı yaparak geçirdim – ki bu kemeri iyi bir şekilde sergilemek için oryantal dans etmem de gerekti. Böylece haftanın 6 günü günde 12-15 saat ayakta çalışmayı deneyimledim.

Bu süre boyunca New York’a yakın, nüfusun yarısının Afro-Amerikan, diğer yarısının da büyük ölçüde göçmen kökenli olduğu bir şehirde bulunan bir misafirhanede kaldım. Geceleri tren istasyonundan kaldığım yere yürürken yanıma gelen ve başlarda beni tedirgin eden – sanıyorum ki evi olmayan – insanlarla sorunsuz iletişim kurmaya başladım ve varsa elimdeki yemeğimi, suyumu paylaştım. Yaz sonunda Türkiye’ye dönmeden de araba kiralayıp 10 farklı eyaleti gezip görme fırsatı yarattım.

Yine lisans eğitimim sırasında bir ara Londra’da – elbette biraz gezdikten sonra – iki restoranda birden uzun saatler çalıştığım da oldu. Görevlerime yemek servisi, bulaşık yıkama ve tuvalet temizliği dahildi. Alışkın olmadığım şartlar altında yaşamak, o şartlar altında yaşamını sürdüren dünyanın her yerinden çok farklı insanlarla arkadaşlık etmeme, onlardan öğrenmeme vesile oluyordu. Kendi konfor alanımdan çıkmanın da bana verdiği bir haz vardı elbette; hayatta yapabileceklerime dair kendime olan güvenim ve inancım sürekli artıyordu. Hayata tutunmanın zor olduğu yabancı ülkelerde kendi başıma ayakta kalmamla, hesap vermeden ve tedirginlik hissetmeden seyahat etmemle gelen müthiş bir özgürlük hissi deneyimliyordum.

Akademik hayat

İstanbul’daki akademik hayatım da bir yandan sürüyordu. İktisat alanında lisans eğitimi alırken siyaset bilimi yandal programına devam ettim. Bir yandan üniversitedeki uluslararası programlar ofisinde yarı zamanlı olarak çalıştım; sevgili Oğuz Demir’in başını çektiği Ekonomistler Platformu’nda sürdürülen araştırmalara katkı sağladım; bilimsel kongrelerde sunmak üzere ödül de alan çalışmalar hazırladım.

2010 yılında birincilikle yerleştiğim bölümden yine birincilikle ve yüksek onur derecesiyle mezun oldum. Bu arada Avrupa’da bulunan yaklaşık 10 okula yüksek lisans eğitimi için başvuru yaptım ve bu başvuruları gerçekleştirebilmem için girdiğim sınavlara hazırlanırken binlerce İngilizce kelime ezberledim. Sevgili hocalarımdan aldığım iyi referans mektuplarının da sayesinde birkaç iyi okuldan yüksek lisans eğitimi için kabul aldım.

Paris Paris

Eylül 2010’da bir devlet okulu olan Paris School of Economics’te İktisadi Analiz yüksek lisansına başladım. Sevgili ailemin ve Fransa Devleti’nin desteği ve Amerika’da yaptığım birikimle mütevazi şartlarda ama maddi sıkıntı çekmeden eğitimimi sürdürdüm. Sıkıntı çektiğim alan ise bambaşkaydı. Fransa’daki iktisat eğitimi ileri matematik ve istatistik ağırlıklıdır ve bu yönden Türkiye’dekinden biraz farklıdır. Bu fark nedeniyle yüksek lisans eğitimim sırasında çok zorlandım. Fazlasıyla yoğun (mesela bir oturuşta 17 saate varan) bir çalışmayla, iyi beslenmeden, yeteri kadar uyumadan, sürekli bir yetersizlik ve başarısızlık hissi ile geçirdiğim bir yılın vücudumda da etkileri olmadı değil.

Yüksek lisansımın ikinci yılında kalkınma alanındaki derslere ağırlık verdim. İyi bir yüksek lisans tezi sayesinde yüksek onur derecesiyle mezun olduktan sonra İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’ndan (OECD) iş teklifi aldım. OECD’de çalışma hayatını deneyimlemek ve de iyi şartlarda güzel Paris’in tadını çıkarmak fikri makul geldi. Paris’in merkezinde harika manzarası olan bir daireye yerleştim. Bu süreçte sağlığıma, beslenmeme özen göstermeye çalıştım, koşu yapmaya başladım. Paris’i, sokaklarında koşarak öğrendim. Sonraki yıllarda 4 kıtada, dünyanın birçok şehrinde binlerce kilometre koştum (elbette amatör olarak), onlarca yarışa katıldım, madalyalar topladım.

İki yıllık OECD tecrübesi sonunda yoksulluğun en yoğun olduğu Afrika’da çalışma isteği ağır basmaya başladı. 2014 yılı sonunda işimden ve Paris’ten ayrıldım ve Türkiye’ye döndüm. Sonraki 2-3 yıllık süre içinde küçük çaplı projelerle OECD’ye uzaktan danışmanlık hizmeti vermeyi sürdürdüm ama hayalimden hiç vazgeçmedim.

Bu dönemde, yoksul ülkelerde tarım sektörünün iktisadi büyümedeki öneminden dolayı tarım konusunda bilgilenmek amacıyla Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Tarım önlisans programına başladım.

İki gözümün çiçeği Uganda’da kalkınma çalışmak

2016 yılına başlarında artık sahaya yani Afrika’ya gitmeye hazır olduğumu hissettim ve Paris’teki hocalarımın tarımsal kalkınma projesinin saha çalışmalarını yürütmek üzere Uganda’ya gittim.

Uganda mükemmel iklimi ve canayakın insanıyla insanın içini ısıtan bir ülke. Öyle ki oradayken evimde hissettirir, değilken burnumda tüter. Çalışmamız kapsamında çiftçilerin ürünlerinin kalitesi ve verimini artıracak teknik bilginin onlara hangi yollarla daha iyi aktarıldığını araştırdık, binlerce çiftçi ile görüşüp veri topladık. Çok öğretici ve doyurucu geçen saha tecrübem sonunda kalkınma alanında kariyerime devam etmek için bu alanda doktora yapmaya karar verdim.

Hem tarım iktisadı konusunda oldukça iyi olan hem de doktora öğrencilerine kendi projelerini yaratma fırsatını veren ve sahada veri toplama bütçesini sağlayan Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nde 2017’de doktora eğitimime başladım. Bu süreçte, bir yandan da Nobel Ödüllü kalkınma hocalarının derslerini verdiği Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) MicroMasters programını tamamladım.

Doktora tez konumu belirlemeye çalışırken Uganda’nın doğusunda kahve üreticilerini konu alan, yeni başlamakta olan bir projeye rast geldim ve doktoramın 6. ayında kendimi yeniden iki gözümün çiçeği Uganda’da buldum. Bölgenin en büyük kahve ihracatçısını, yürüttüğümüz çalışma kapsamında bizimle birlikte çalışması için ikna ettim. Parçası olduğum projenin Avustralyalı partnerlerinin de çalışmalarına dahil oldum ve kaynaklarından yararlandım. Çalışmamız kapsamında kahvenin kalitesini ve verimini artırmak üzerine çiftçilere eğitim verdik, kahve arz zincirindeki temel iktisadi sıkıntıları gözlemledik ve üreticilerin refahını artırmaya çalıştık. Ben de bu süreçte, yetişmesinden, hasadından, işlemesinden, tadımına kadar kahve ile birçok şey öğrendim.

İnsanların hayatına dokunmak

Sahada kaldığım sürede manevi anlamda doyurucu günler yaşadım. İçinde bulunduğum çalışmalarla yüzlerce yoksul çiftçinin gelirinin artmasına bir katkı da ben sağladım. Ufacık jestlerle insanların yüzünün gülmesine, çok yoksul ve hasta bir kadının kendisinin ve çocuklarının hayatını değiştirmesine ve bir bebeğin hayatının kurtarılmasına vesile oldum. İnsanlarının penceresi olmayan evlerine, toprak kulübelerine konuk oldum. Onlarla yedim, içtim, güldüm ve hatta ağladım.

Sahada çalışırken çok da eğlendim. Bölgedeki en yaygın ulaşım aracı olan motorsikletle toprak yollarda yağmur çamur içinde köyleri gezdim. Ayrıca çocukların kendi elleriyle poşetten yaptığı toplarla oynadım, muazzam manzaralara şahit oldum, şelalelerde ıslandım, tropik ormanlarda ve kahve bahçelerinde kayboldum.

Kendi tavuğumun yumurtasını yedim; bebek fil, çita ve aslan sevdim; zürafa ve babun besledim ve safari yaptım. Komşu ülke Kenya’da şık bir tropik tatil yaptım, cam gibi okyanus sularında yüzdüm, rengarenk deniz canlılarını izledim. Tabii ki fırsat buldukça koşmayı ve hatta küçük bir triatlon yarışı kazanmayı da ihmal etmedim.

Zorluklar

Genel olarak çok öğretici ve çok keyifli olan bu tecrübe sırasında keyifsiz anlarım da oldu tabii. Mesela bir konferansa katılmak için Uganda’dan tek başıma bir gece otobüsüne atlayıp daha önce hiç bulunmadığım Kenya’nın tehlikeli sayılabilecek başkenti Nairobi’ye gittim. Bindiğim otobüsün camlarının bir kısmı kırılmış veya yerinden çıkmış olduğu için gece otobüsün içinde güçlü bir hava akımı oluştu ve içerisi fazlasıyla soğuk oldu. O güne kadar öylesine acı çektiğim, titrediğim, yıprandığım başka bir yolculuk olmamıştı. Otobüs yolda iki kez bozuldu. İlkinde etrafında yerleşim olmayan yolun ortasında 4 saat kadar otobüsün tamir edilmesini bekledik. İkinci kez bozulduğunda ise bir süre sonra halihazırda yolcusu olan başka bir otobüs yardıma geldi ve biz yolculuğumuzun son kısmını gelen otobüste ayakta giderek tamamladık. Bu arada, yetişmeye çalıştığım konferansın sabah oturumunu kaçırmış oldum.

Doğu Afrika’nın birçok yerinde yollar bozuk, araçlar eski. Araçlar sıkça yolda kalıyor, bazen kapıları veya pencereleri açılıp kapanmıyor, hız göstergeleri çalışmıyor. Oradaki ortalama bir insanın da daha iyi şartlarda seyahat fırsatı olmayabiliyor. Ben de herkes gibi çalıştığım dağ kasabasından 65 km uzaklıktaki şehre inerken 7 kişilik araçta 14 yetişkin seyahat ettim. Bir kere yine aynı yolda giderken araçta sahibinin kucağında duran tatlış bir keçiyle yol arkadaşlığı da yaptım.

Sahada kaldığım sürece çoğunlukla beraber çalıştığım Ugandalı saha ekibiyle birlikte mütevazi misafirhanelerde konakladım. Masamın üzerinde duran birkaç bisküviye ortak olmak isteyen fareler tarafından geceleri ziyaret edildim, hayatımda hiç görmediğim büyüklükte ve sayıda hamamböcekleri tarafından etrafım çevrildi. Zaman zaman tahtakurularının saldırısına maruz kaldım ve bunun neden olduğu kaşıntıdan uyuyamadım. Soğuk suyla duş aldım, elektrik olmadan onlarca gece geçirdim. Sıtma ve tifo hastalığının yaygın olduğu yerlerde çalıştım, neredeyse her gün dışarıda, sokakta ekip arkadaşlarım ile birlike yemek yedim ancak ciddi veya hafif hiçbir hastalık – bildiğim kadarıyla – geçirmedim.

Sonraki adımlar

3 yıllık doktora eğitimimin yarısını Uganda’da geçirdim, bu nedenle bir yıldan kısa bir sürede doktora tezimi yazmak zorunda kaldım ki bu da yine olağanüstü bir çalışma gerektirdi. Doktora tezimi henüz tamamlamadan önce Uluslararası Kahve Örgütü (ICO) ile 2020 Kahve Kalkınma Raporu’nu hazırlamak üzere çalışmaya başladım.

Önümüzdeki aydan itibaren İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başlayacağım. Kadınların iş yaşamındaki yerini konu alan yeni projemi ABD’deki Harvard Üniversitesi ile beraber yürüteceğim.

Vermenin güzelliğini unutmayın

Yukarıdaki satırları yazarken hikayemin ana fikri ne olabilir diye düşündüm.

Çalışma disiplini ve akademik başarımdan dolayı takdir edilebiliyorum ancak ben hikayemde bundan biraz daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Evet, çalışıp başarılı oldum belki ama istediğim yalnızca dünyanın en iyi okullarında okumak, saygın uluslararası kurumlarda çalışmak veya akademik kariyer yapmak değildi.

Benim arzuladığım, farklı hayatlar deneyimlemekti, dünya insanı olmaktı. Dünyanın her yerinden ve kesiminden insanla iyi ilişki kurabilmekti, ortak bir paydada buluşabilmekti… Amerika’da evsiz bir göçmenin, İngiltere’de beraber çalıştığım mültecinin veya Uganda’da son derece yoksul insanlarının dostu olmak, dertlerini paylaşabilmekti istediğim. Bir yandan da saygın kurumlarda çalışan donanımlı insanlarla bilgi ve tecrübelerimi paylaşmak, dünyanın en prestijli okullarındaki profesörlerle bilimsel tartışmalara girebilmekti… Mesleğim sayesinde dünyadaki yoksulluğun ve fırsat eşitsizliğinin azalmasına da bir katkıda bulunmaya çalıştım. Teşekkür borçlu olduğum ailem, sevdiklerim ve hocalarımın her zaman hissettiğim destekleriyle bunların hepsini yaparken de sevgi, güven, minnettarlık, cesaret, özgürlük, coşku gibi yüksek duyguları tattım.

Özetle, vermeye çalıştığım mesaj şu: Düşleyin, cesaret edin, çalışın, başarın ancak almaktan çok vermenin güzelliğini unutmayın.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 19 Şubat 2021’de yayımlanmıştır.

Cansın Arslan
Cansın Arslan
Dr. Cansın Arslan – İngiltere Exeter Üniversitesi’nde İktisat bölümünde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışıyor. İktisat lisans eğitimini Yeditepe Üniversitesi’nde, yüksek lisans eğitimini Fransa Paris School of Economics’te, doktora eğitimini ise Almanya Göttingen Üniversitesi’nde aldı. Ek olarak ABD Massachusetts Institute of Technology (MITx) MicroMasters ve Anadolu Üniversitesi Tarım önlisans programlarını tamamladı. Farklı akademik projeler kapsamında yaklaşık iki yıl Uganda’da çalıştı. Doktora çalışmalarını, kahve değer zincirindeki iktisadi aksaklıkları gidermek amacıyla kahve üreticileri ve ihracatçıları ile işbirliği içinde yürüttü. Kalkınma iktisadı genel başlığı altında olmak üzere, tarım, göç ve toplumsal cinsiyet konularında yayınları var. Akademi haricinde kahve üretiminin sürdürebilirliğini destekleyen Uluslararası Kahve Örgütü (ICO), yoksullukla mücadelede bilimi esas alan Abdul Latif Jameel Poverty Action Lab (J-PAL) ve toplumsal refahı artırmayı amaçlayan İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ile birlikte çalıştı. Dünya insanı, seyahatsever ve dört kıtada koşmuş amatör atlet.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

3 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bandırma’dan Uganda’ya: Bir fotoğrafın peşinde

Çocukken gördüğüm, hiç aklımdan çıkmayan bir fotoğraf, yoksullukla mücadele etme ve dünyayı tanıma isteği; akademik adımlar, bolca çalışma; keçilerle kucak kucağa seyahatten Uganda’da kahve üreticileriyle projelere… İşte benim hikayem…

İsmim Cansın Arslan. 34 yaşındayım. Kalkınma iktisatçısıyım.

Sanırım hayatıma yön veren o fotoğrafı gördüğümde henüz 13-14 yaşımdaydım. Afrika’da birçok bölge iç savaş ve açlıkla boğuşurken Sudan’ın bir köşesinde, yerde yatan, yürümeye dermanı olmayan küçük bir çocuk ve arkasında bekleyen bir akbaba… Çektiği o kareyle Pulitzer ödülü alan ama hayatına devam edemeyerek intihar eden fotoğrafçı Kevin Carter… Uzunca bir süre etkisinden çıkamadığımı, ara ara ağladığımı hatırlıyorum. Galiba işte o dönemde aklıma düştü elimden geldiğince yoksullukla mücadele etmek ve insanların yaşamlarını iyileştirecek bir şeyler yapmak için çalışmak… Ve böylece başladı beni Bandırma’dan Uganda’ya ve dünyanın farklı yerlerine taşıyan yolculuğum…

İnşaat mühendisi bir baba ve kamu çalışanı bir annenin üç kızından sonuncusu olarak Bandırma’da doğdum ve büyüdüm. Hayatıma yön veren bir diğer eğilim ise dünyanın farklı yerlerinde daha özgür yaşamlar deneyimlemekti. Bu amaca hizmet edecek şekilde, Bandırma Anadolu Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarımda sürekli yabancı kanallar izler, doldurtduğum yabancı müzik kasetlerindeki şarkıları tekrar tekrar dinleyip İngilizcemi geliştirmeye çalışırdım.

Matematiği de çok seven bir öğrenci olarak dünya için iyi bir şeyler yapmak umuduyla lisans eğitimimi iktisat alanında almaya karar verdim. Tercihimi, yurtdışıyla bağlantılı programları olan ve tamamı İngilizce olacak şekilde iktisat eğitimi veren Yeditepe Üniversitesi’nde burslu eğitim almaktan yana yaptım.

Amacım, yüksek bir not ortalaması ve dereceyle mezun olarak yurtdışı başvurularımda avantaj sağlamaktı. Nitekim tecrübem rasyonel bir planlama yaptığımı doğruladı.

İlk yurtdışı macerası

O döneme kadar yakın çevremde yurtdışına gitmiş bir insan yoktu ve internet de henüz kolay erişilebilir bir halde değildi. Lisans eğitimimin daha ilk döneminde yurtdışında eğitim almış olan sevgili Senem Göl hocamın kapısını çalıp nasıl yurtdışına gidebileceğimi sordum. Kendisi büyük bir nezaketle bana yurtdışı değişim ve ABD Work&Travel programlarından bahsetti ve beni cesaretlendirdi. Bir yıl kadar sonra, 2007’de, Eramus programı ile Hollanda’da bir dönem eğitim aldım.

Eğitimimi aksatmadan yurtdışında yeni deneyimler edinmek için her fırsatı değerlendirmeye çalıştım. Sevgili Betül Dağcı ile bazen mütevazi hostellerde ve bazen de havaalanlarında kalarak 10 Avrupa ülkesini görmek için fırsat yarattık. Gezilerim sırasında dünyanın her kesiminden türlü insanla karşılaştım ve onların hayat hikayesini dinledim. Böylece dünyada nelerin ve nasıl yaşamların mümkün olabileceği konusunda ufkum genişlemeye başladı.

Konfor alanından özgürleşmek

2008 ve 2009 yazlarını Work&Travel programı kapsamında ABD’nin – o yıla kadar gitmeyi düşlediğim – New York şehri’nde bolca turist ağırlayan bir alışveriş merkezinin girişinde aksesuar, nazar boncuğu ve Shakira kemeri satışı yaparak geçirdim – ki bu kemeri iyi bir şekilde sergilemek için oryantal dans etmem de gerekti. Böylece haftanın 6 günü günde 12-15 saat ayakta çalışmayı deneyimledim.

Bu süre boyunca New York’a yakın, nüfusun yarısının Afro-Amerikan, diğer yarısının da büyük ölçüde göçmen kökenli olduğu bir şehirde bulunan bir misafirhanede kaldım. Geceleri tren istasyonundan kaldığım yere yürürken yanıma gelen ve başlarda beni tedirgin eden – sanıyorum ki evi olmayan – insanlarla sorunsuz iletişim kurmaya başladım ve varsa elimdeki yemeğimi, suyumu paylaştım. Yaz sonunda Türkiye’ye dönmeden de araba kiralayıp 10 farklı eyaleti gezip görme fırsatı yarattım.

Yine lisans eğitimim sırasında bir ara Londra’da – elbette biraz gezdikten sonra – iki restoranda birden uzun saatler çalıştığım da oldu. Görevlerime yemek servisi, bulaşık yıkama ve tuvalet temizliği dahildi. Alışkın olmadığım şartlar altında yaşamak, o şartlar altında yaşamını sürdüren dünyanın her yerinden çok farklı insanlarla arkadaşlık etmeme, onlardan öğrenmeme vesile oluyordu. Kendi konfor alanımdan çıkmanın da bana verdiği bir haz vardı elbette; hayatta yapabileceklerime dair kendime olan güvenim ve inancım sürekli artıyordu. Hayata tutunmanın zor olduğu yabancı ülkelerde kendi başıma ayakta kalmamla, hesap vermeden ve tedirginlik hissetmeden seyahat etmemle gelen müthiş bir özgürlük hissi deneyimliyordum.

Akademik hayat

İstanbul’daki akademik hayatım da bir yandan sürüyordu. İktisat alanında lisans eğitimi alırken siyaset bilimi yandal programına devam ettim. Bir yandan üniversitedeki uluslararası programlar ofisinde yarı zamanlı olarak çalıştım; sevgili Oğuz Demir’in başını çektiği Ekonomistler Platformu’nda sürdürülen araştırmalara katkı sağladım; bilimsel kongrelerde sunmak üzere ödül de alan çalışmalar hazırladım.

2010 yılında birincilikle yerleştiğim bölümden yine birincilikle ve yüksek onur derecesiyle mezun oldum. Bu arada Avrupa’da bulunan yaklaşık 10 okula yüksek lisans eğitimi için başvuru yaptım ve bu başvuruları gerçekleştirebilmem için girdiğim sınavlara hazırlanırken binlerce İngilizce kelime ezberledim. Sevgili hocalarımdan aldığım iyi referans mektuplarının da sayesinde birkaç iyi okuldan yüksek lisans eğitimi için kabul aldım.

Paris Paris

Eylül 2010’da bir devlet okulu olan Paris School of Economics’te İktisadi Analiz yüksek lisansına başladım. Sevgili ailemin ve Fransa Devleti’nin desteği ve Amerika’da yaptığım birikimle mütevazi şartlarda ama maddi sıkıntı çekmeden eğitimimi sürdürdüm. Sıkıntı çektiğim alan ise bambaşkaydı. Fransa’daki iktisat eğitimi ileri matematik ve istatistik ağırlıklıdır ve bu yönden Türkiye’dekinden biraz farklıdır. Bu fark nedeniyle yüksek lisans eğitimim sırasında çok zorlandım. Fazlasıyla yoğun (mesela bir oturuşta 17 saate varan) bir çalışmayla, iyi beslenmeden, yeteri kadar uyumadan, sürekli bir yetersizlik ve başarısızlık hissi ile geçirdiğim bir yılın vücudumda da etkileri olmadı değil.

Yüksek lisansımın ikinci yılında kalkınma alanındaki derslere ağırlık verdim. İyi bir yüksek lisans tezi sayesinde yüksek onur derecesiyle mezun olduktan sonra İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’ndan (OECD) iş teklifi aldım. OECD’de çalışma hayatını deneyimlemek ve de iyi şartlarda güzel Paris’in tadını çıkarmak fikri makul geldi. Paris’in merkezinde harika manzarası olan bir daireye yerleştim. Bu süreçte sağlığıma, beslenmeme özen göstermeye çalıştım, koşu yapmaya başladım. Paris’i, sokaklarında koşarak öğrendim. Sonraki yıllarda 4 kıtada, dünyanın birçok şehrinde binlerce kilometre koştum (elbette amatör olarak), onlarca yarışa katıldım, madalyalar topladım.

İki yıllık OECD tecrübesi sonunda yoksulluğun en yoğun olduğu Afrika’da çalışma isteği ağır basmaya başladı. 2014 yılı sonunda işimden ve Paris’ten ayrıldım ve Türkiye’ye döndüm. Sonraki 2-3 yıllık süre içinde küçük çaplı projelerle OECD’ye uzaktan danışmanlık hizmeti vermeyi sürdürdüm ama hayalimden hiç vazgeçmedim.

Bu dönemde, yoksul ülkelerde tarım sektörünün iktisadi büyümedeki öneminden dolayı tarım konusunda bilgilenmek amacıyla Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Tarım önlisans programına başladım.

İki gözümün çiçeği Uganda’da kalkınma çalışmak

2016 yılına başlarında artık sahaya yani Afrika’ya gitmeye hazır olduğumu hissettim ve Paris’teki hocalarımın tarımsal kalkınma projesinin saha çalışmalarını yürütmek üzere Uganda’ya gittim.

Uganda mükemmel iklimi ve canayakın insanıyla insanın içini ısıtan bir ülke. Öyle ki oradayken evimde hissettirir, değilken burnumda tüter. Çalışmamız kapsamında çiftçilerin ürünlerinin kalitesi ve verimini artıracak teknik bilginin onlara hangi yollarla daha iyi aktarıldığını araştırdık, binlerce çiftçi ile görüşüp veri topladık. Çok öğretici ve doyurucu geçen saha tecrübem sonunda kalkınma alanında kariyerime devam etmek için bu alanda doktora yapmaya karar verdim.

Hem tarım iktisadı konusunda oldukça iyi olan hem de doktora öğrencilerine kendi projelerini yaratma fırsatını veren ve sahada veri toplama bütçesini sağlayan Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nde 2017’de doktora eğitimime başladım. Bu süreçte, bir yandan da Nobel Ödüllü kalkınma hocalarının derslerini verdiği Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) MicroMasters programını tamamladım.

Doktora tez konumu belirlemeye çalışırken Uganda’nın doğusunda kahve üreticilerini konu alan, yeni başlamakta olan bir projeye rast geldim ve doktoramın 6. ayında kendimi yeniden iki gözümün çiçeği Uganda’da buldum. Bölgenin en büyük kahve ihracatçısını, yürüttüğümüz çalışma kapsamında bizimle birlikte çalışması için ikna ettim. Parçası olduğum projenin Avustralyalı partnerlerinin de çalışmalarına dahil oldum ve kaynaklarından yararlandım. Çalışmamız kapsamında kahvenin kalitesini ve verimini artırmak üzerine çiftçilere eğitim verdik, kahve arz zincirindeki temel iktisadi sıkıntıları gözlemledik ve üreticilerin refahını artırmaya çalıştık. Ben de bu süreçte, yetişmesinden, hasadından, işlemesinden, tadımına kadar kahve ile birçok şey öğrendim.

İnsanların hayatına dokunmak

Sahada kaldığım sürede manevi anlamda doyurucu günler yaşadım. İçinde bulunduğum çalışmalarla yüzlerce yoksul çiftçinin gelirinin artmasına bir katkı da ben sağladım. Ufacık jestlerle insanların yüzünün gülmesine, çok yoksul ve hasta bir kadının kendisinin ve çocuklarının hayatını değiştirmesine ve bir bebeğin hayatının kurtarılmasına vesile oldum. İnsanlarının penceresi olmayan evlerine, toprak kulübelerine konuk oldum. Onlarla yedim, içtim, güldüm ve hatta ağladım.

Sahada çalışırken çok da eğlendim. Bölgedeki en yaygın ulaşım aracı olan motorsikletle toprak yollarda yağmur çamur içinde köyleri gezdim. Ayrıca çocukların kendi elleriyle poşetten yaptığı toplarla oynadım, muazzam manzaralara şahit oldum, şelalelerde ıslandım, tropik ormanlarda ve kahve bahçelerinde kayboldum.

Kendi tavuğumun yumurtasını yedim; bebek fil, çita ve aslan sevdim; zürafa ve babun besledim ve safari yaptım. Komşu ülke Kenya’da şık bir tropik tatil yaptım, cam gibi okyanus sularında yüzdüm, rengarenk deniz canlılarını izledim. Tabii ki fırsat buldukça koşmayı ve hatta küçük bir triatlon yarışı kazanmayı da ihmal etmedim.

Zorluklar

Genel olarak çok öğretici ve çok keyifli olan bu tecrübe sırasında keyifsiz anlarım da oldu tabii. Mesela bir konferansa katılmak için Uganda’dan tek başıma bir gece otobüsüne atlayıp daha önce hiç bulunmadığım Kenya’nın tehlikeli sayılabilecek başkenti Nairobi’ye gittim. Bindiğim otobüsün camlarının bir kısmı kırılmış veya yerinden çıkmış olduğu için gece otobüsün içinde güçlü bir hava akımı oluştu ve içerisi fazlasıyla soğuk oldu. O güne kadar öylesine acı çektiğim, titrediğim, yıprandığım başka bir yolculuk olmamıştı. Otobüs yolda iki kez bozuldu. İlkinde etrafında yerleşim olmayan yolun ortasında 4 saat kadar otobüsün tamir edilmesini bekledik. İkinci kez bozulduğunda ise bir süre sonra halihazırda yolcusu olan başka bir otobüs yardıma geldi ve biz yolculuğumuzun son kısmını gelen otobüste ayakta giderek tamamladık. Bu arada, yetişmeye çalıştığım konferansın sabah oturumunu kaçırmış oldum.

Doğu Afrika’nın birçok yerinde yollar bozuk, araçlar eski. Araçlar sıkça yolda kalıyor, bazen kapıları veya pencereleri açılıp kapanmıyor, hız göstergeleri çalışmıyor. Oradaki ortalama bir insanın da daha iyi şartlarda seyahat fırsatı olmayabiliyor. Ben de herkes gibi çalıştığım dağ kasabasından 65 km uzaklıktaki şehre inerken 7 kişilik araçta 14 yetişkin seyahat ettim. Bir kere yine aynı yolda giderken araçta sahibinin kucağında duran tatlış bir keçiyle yol arkadaşlığı da yaptım.

Sahada kaldığım sürece çoğunlukla beraber çalıştığım Ugandalı saha ekibiyle birlikte mütevazi misafirhanelerde konakladım. Masamın üzerinde duran birkaç bisküviye ortak olmak isteyen fareler tarafından geceleri ziyaret edildim, hayatımda hiç görmediğim büyüklükte ve sayıda hamamböcekleri tarafından etrafım çevrildi. Zaman zaman tahtakurularının saldırısına maruz kaldım ve bunun neden olduğu kaşıntıdan uyuyamadım. Soğuk suyla duş aldım, elektrik olmadan onlarca gece geçirdim. Sıtma ve tifo hastalığının yaygın olduğu yerlerde çalıştım, neredeyse her gün dışarıda, sokakta ekip arkadaşlarım ile birlike yemek yedim ancak ciddi veya hafif hiçbir hastalık – bildiğim kadarıyla – geçirmedim.

Sonraki adımlar

3 yıllık doktora eğitimimin yarısını Uganda’da geçirdim, bu nedenle bir yıldan kısa bir sürede doktora tezimi yazmak zorunda kaldım ki bu da yine olağanüstü bir çalışma gerektirdi. Doktora tezimi henüz tamamlamadan önce Uluslararası Kahve Örgütü (ICO) ile 2020 Kahve Kalkınma Raporu’nu hazırlamak üzere çalışmaya başladım.

Önümüzdeki aydan itibaren İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başlayacağım. Kadınların iş yaşamındaki yerini konu alan yeni projemi ABD’deki Harvard Üniversitesi ile beraber yürüteceğim.

Vermenin güzelliğini unutmayın

Yukarıdaki satırları yazarken hikayemin ana fikri ne olabilir diye düşündüm.

Çalışma disiplini ve akademik başarımdan dolayı takdir edilebiliyorum ancak ben hikayemde bundan biraz daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Evet, çalışıp başarılı oldum belki ama istediğim yalnızca dünyanın en iyi okullarında okumak, saygın uluslararası kurumlarda çalışmak veya akademik kariyer yapmak değildi.

Benim arzuladığım, farklı hayatlar deneyimlemekti, dünya insanı olmaktı. Dünyanın her yerinden ve kesiminden insanla iyi ilişki kurabilmekti, ortak bir paydada buluşabilmekti… Amerika’da evsiz bir göçmenin, İngiltere’de beraber çalıştığım mültecinin veya Uganda’da son derece yoksul insanlarının dostu olmak, dertlerini paylaşabilmekti istediğim. Bir yandan da saygın kurumlarda çalışan donanımlı insanlarla bilgi ve tecrübelerimi paylaşmak, dünyanın en prestijli okullarındaki profesörlerle bilimsel tartışmalara girebilmekti… Mesleğim sayesinde dünyadaki yoksulluğun ve fırsat eşitsizliğinin azalmasına da bir katkıda bulunmaya çalıştım. Teşekkür borçlu olduğum ailem, sevdiklerim ve hocalarımın her zaman hissettiğim destekleriyle bunların hepsini yaparken de sevgi, güven, minnettarlık, cesaret, özgürlük, coşku gibi yüksek duyguları tattım.

Özetle, vermeye çalıştığım mesaj şu: Düşleyin, cesaret edin, çalışın, başarın ancak almaktan çok vermenin güzelliğini unutmayın.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 19 Şubat 2021’de yayımlanmıştır.

Cansın Arslan
Cansın Arslan
Dr. Cansın Arslan – İngiltere Exeter Üniversitesi’nde İktisat bölümünde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışıyor. İktisat lisans eğitimini Yeditepe Üniversitesi’nde, yüksek lisans eğitimini Fransa Paris School of Economics’te, doktora eğitimini ise Almanya Göttingen Üniversitesi’nde aldı. Ek olarak ABD Massachusetts Institute of Technology (MITx) MicroMasters ve Anadolu Üniversitesi Tarım önlisans programlarını tamamladı. Farklı akademik projeler kapsamında yaklaşık iki yıl Uganda’da çalıştı. Doktora çalışmalarını, kahve değer zincirindeki iktisadi aksaklıkları gidermek amacıyla kahve üreticileri ve ihracatçıları ile işbirliği içinde yürüttü. Kalkınma iktisadı genel başlığı altında olmak üzere, tarım, göç ve toplumsal cinsiyet konularında yayınları var. Akademi haricinde kahve üretiminin sürdürebilirliğini destekleyen Uluslararası Kahve Örgütü (ICO), yoksullukla mücadelede bilimi esas alan Abdul Latif Jameel Poverty Action Lab (J-PAL) ve toplumsal refahı artırmayı amaçlayan İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ile birlikte çalıştı. Dünya insanı, seyahatsever ve dört kıtada koşmuş amatör atlet.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

3 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

3
0
Would love your thoughts, please comment.x