Hem toplumsal hem de bireysel olarak güçlünün güçsüz veya azınlıkta olanı ezdiği, dışladığı, yoksul ve yoksun bıraktığı bir dönemden geçiyoruz. Nezaket, yardımlaşma, dayanışma, anlayış ve uzlaşmanın zayıflık olarak algılandığı iktidar ve servetin her türlü erdemin üstünde tutulduğu Makyevelist bir dönem bu. Sonucu da daha fazla kutuplaşma, çatışma ve savaş oluyor. Neden böyle? Suçu siyasi karar alıcılara veya servet sahiplerine atmak kolaycılık olabilir. Belki de böyle düşünen bireyleri ebeveynler yarattı. Peki, bu gidişatı tersine çevirmek mümkün mü? Amerikalı örgütsel psikoloji alanında çalışan psikolog Adam Grant ile yazar eşi Allison Sweet Grant, kendi deneyimlerinden de yola çıkarak, bunun mümkün olduğunu ve hatta olması gerektiğini savunuyor. Grant çiftinin The Atlantic’te yayınlanan makalelerinden öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Küçük bir çocuk tarafından ikiyüzlülüğü yüzüne vurulan herkesin bildiği gibi, çocuklar yetişkinlerin söyledikleri ile yaptıkları arasındaki çelişkileri çok iyi fark ederler. Amerikalı ebeveynlere çocukları için ne istediklerini sorarsanız, yüzde 90’ından fazlası en önemli önceliklerinden birinin çocuklarının başkalarına karşı duyarlı olması olduğunu söyler. Bu çok mantıklı: Diğer insanlara karşı nezaket ve duyarlılık neredeyse her toplumda ve her büyük dinde ahlaki erdemler olarak kabul edilir. Ancak çocuklara ebeveynlerinin kendilerinden ne beklediğini sorduğunuzda, yüzde 81’i ebeveynlerinin duyarlılıktan ziyade başarı ve mutluluğa değer verdiğini söylüyor.
Duyarlılık dilde kalmamalı
Çocuklar yetişkinler için neyin önemli olduğunu söylediklerimizi dinleyerek değil, dikkatimizi çeken şeyleri fark ederek öğrenirler. Günümüzde pek çok gelişmiş toplumda ebeveynler bireysel başarı ve mutluluğa her şeyden daha fazla önem veriyor. Nezaket ve duyarlılığı ne kadar översek övelim, aslında çocuklarımıza bu özelliklere değer verdiğimizi göstermiyoruz.
O halde nezaketin düşüşte olmasına şaşırmamalıyız. Amerikalı üniversite öğrencileriyle yapılan yıllık anketler, 1979’dan 2009’a kadar empati ve başkalarının bakış açılarını dikkate alma konusunda önemli bir düşüş olduğunu gösteriyor. Söz konusu dönemde, kendilerinden daha az şanslı insanlar için daha az endişelenen öğrenciler, başkalarına adaletsiz davranıldığını görmekten de daha az rahatsız olur hale gelmişler.
İnsanlar diğerlerini daha az önemsemekle kalmıyor; onlara daha az yardım ediyorlar. Psikologlar, 1995’ten sonra doğan çocukların, zorluk yaşayan diğer insanlara yardım edilmesi gerektiğine inanma olasılıklarının kendilerinden öncekiler kadar yüksek olduğunu, ancak kendilerinin harekete geçme konusunda daha az kişisel sorumluluk hissettiklerini ortaya koyuyor. Örneğin, hayır kurumlarına bağışta bulunma ya da buna niyetli olduklarını ifade etme olasılıkları daha düşüktür.
Hem başarılı hem iyi kalpli olamazlar mı?
Eğer toplum bugün parçalanmışsa, birbirimizi gerçekten daha az önemsiyorsak, suçun bir kısmı ebeveynlerin yücelttiği değerlerde yatıyor. Birçok ebeveyn başarıya odaklanıyor ve nezaketi geliştirmekte başarısız oluyor. Çocuklarının aldığı övgüleri kişisel bir onur nişanı, çocuklarının başarısızlıklarını ise kendi ebeveynliklerinin olumsuz bir yansıması olarak görüyorlar.
Bazı ebeveynler ise nezaketi, rekabetin yoğun olduğu bir dünyada zayıflık işareti olarak görerek üstü kapalı bir şekilde çocuklarını bundan caydırmaya çalışıyor. Örneğin, bazı ebeveynlerde, okul öncesi çocuklar oyunlarında bencil davrandıklarında onlara müdahale edilmesine karşı bir tutum vardır. Bunlar, müdahale etmenin çocukların kendilerini savunmayı öğrenmelerini engelleyebileceğinden endişe ediyor ve paylaşmayı bilmeyen bir yetişkin yetiştirme ihtimalinin, “hayır” demekte zorlanan bir yetişkin yetiştirme ihtimalinden daha az endişe verici olduğunu söylüyorlar.
Hem başarılı hem başkalarına duyarlı olamazlar mı?
Ancak ebeveynlerin çocuklarına başkalarını ve kendilerini önemsemeyi, yani hem cömert hem de özsaygılı olmayı öğretmemeleri için hiçbir engel yok. Çocukları başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını dikkate almaya teşvik ederseniz, bazen bunu yaparlar, bazen de yapmazlar. Ancak kısa süre içinde karşılıklılık normunu öğreneceklerdir: Siz başkalarına karşı anlayışlı davranmazsanız, onlar da size karşı anlayışlı olmayabilir. Üstelik çevrenizdekilerin de birbirlerine karşı anlayışlı olma ihtimali azalacaktır.
Ebeveynlerin sertlik vurgusu, kısmen kız ve erkek çocuklara daha eşit davranma yönündeki takdire şayan arzunun istenmeyen bir sonucudur. Tarihsel olarak aileler ve okullar, kız çocuklarını nazik ve şefkatli, erkek çocuklarını ise güçlü ve hırslı olmaya teşvik etmiştir. Günümüzde ebeveynler ve öğretmenler haklı olarak kız çocuklarının özgüvenini ve liderlik vasıflarını geliştirmek için daha fazla zaman ve enerji harcıyor. Ne yazık ki erkek çocuklarda cömertlik ve yardımseverliğin geliştirilmesi konusunda aynı irade yok. Bunun sonucu olarak da tüm çocuklar duyarlılığa daha az önem veriyor.
Çocuklar, hassas antenleriyle tüm bunları fark ederler. Akranlarının gösterdikleri cömertlikle değil, öncelikle aldıkları notlar ve attıkları gollerle kutlandıklarını görürler. Yetişkinlerin, karakterlerine çok fazla dikkat etmeden başarılarının not ettiklerini görürler. Ebeveynlerin bir sonraki nesil için bir miras bırakması gerekiyor, ancak iyi kalplilik gibi temel bir erdemi aktarmada başarısız olma riskiyle karşı karşıyayız.
Nasıl daha iyi olabiliriz?
Kendi çocuklarımız okula başladığında, günün sonunda sorduğumuz soruların çoğunun başarılarla ilgili olduğunu fark ettik: Takımın kazandı mı? Sınav nasıl geçti?
İyi kalpliliğin temel bir değer olduğunu göstermek için buna aynı ölçüde önem vermemiz gerektiğini fark ettik. İşe sorularımızı değiştirerek başladık. Aile yemeklerimizde artık çocuklarımıza başkalarına yardım etmek için ne yaptıklarını soruyoruz. İlk başlarda “unuttum” cevabını alıyorduk. Ancak bir süre sonra daha özenli cevaplar vermeye başladılar. Örneğin “Yiyeceği olmayan bir arkadaşımla yemeğimi paylaştım” ya da “Bir sınıf arkadaşımın sınavda yanlış yaptığı bir soruyu anlamasına yardımcı oldum.” dediler. Aktif olarak yardımcı olmak için fırsatlar aramaya ve bu fırsatlara göre hareket etmeye başlamışlardı.
Ebeveynler olarak biz de yardım etme konusundaki kendi deneyimlerimizi, başarısız olduğumuz anları da dahil etmeye çalışarak paylaştık. Çocuklarınıza, zorbalığa uğrayan bir çocuğun yanında yer almadığınız için ne kadar pişman olduğunuzu anlatmak, onları bir gün bu konuda adım atmaya yönlendirebilir. Bir takımdan ayrıldığınız ve takım arkadaşlarınızı zor durumda bıraktığınız bir zamanı hatırlamak, çocuklarınızı başkalarına karşı sorumlulukları hakkında daha dikkatli düşünmeye sevk edebilir.
İyiliklerini fark edin ve değer verin?
Önemli olan çocukları iyilik yapmaya zorlamak ya da yardımsever olmaları için önlerine ödüller koymak değil, bu niteliklerin fark edildiğini ve değer verildiğini göstermektir. Çocuklar doğal olarak yardımseverdir; en küçükleri bile başkalarının ihtiyaçlarını doğuştan anlıyor gibi görünür. Bir buçuk yaşına geldiklerinde pek çok çocuk sofranın kurulmasına, yerlerin süpürülmesine ve oyunların temizlenmesine yardım etmeye heveslidir. İki buçuk yaşına geldiklerinde ise çoğu üşüyen bir başka çocuk için kendi battaniyesinden vazgeçer.
Ancak çok sayıda çocuk iyilik yapmayı bir seçimden ziyade bir angarya olarak görmeye başlar. Bunu değiştirebiliriz. Deneyler, çocuklara paylaşmaya zorlanmak yerine paylaşma seçeneği verildiğinde, daha sonra cömert olma olasılıklarının yaklaşık iki kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Üstelik yardım ettikleri için övüldüklerinde, çocukların tekrar yardım etme olasılıkları da artıyor.
Çocuklarımıza edindikleri arkadaşlara özen göstermelerini de tavsiye edebiliriz. Psikologlar popülerliğe giden yolu ikiye ayırır: Statü (baskın olmaktan ve dikkat çekmekten kaynaklanır) ve sevilebilirlik (arkadaş canlısı ve nazik olmaktan kaynaklanır). Ergenler genellikle statüye ilgi duyar, özellikle iyi olmasalar bile üstün görünen havalı çocuklara akın ederler.
Ebeveynlerin “arkadaş polisi” olması gerektiğini savunmuyoruz, ancak çocukları nazik ve sevecen sınıf arkadaşlarını fark etmeye teşvik etmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Çocuklara başkalarına nasıl davrandıklarını ve başkalarına nasıl hissettirdiklerini sorabiliriz. Bu, onları ezip geçenlerle değil uyumlu değerlere sahip çocuklarla arkadaşlıklar geliştirmek bakımından bir başlangıç noktasıdır. Kendi çocuklarımıza, bir sınıf arkadaşı kafeteryada tökezlediğinde alay eden ve gülen popüler çocuklarla takılmamaları gerektiğini söylüyoruz.
Seçim yapmak zorunda değilsiniz
Dolayısıyla bireysel başarıyı aşırı vurgulamak, duyarlılık eksikliğine neden olabilir. Ama aslında ikisi arasında bir seçim yapmak zorunda değiliz. Aslında çocuklara başkalarını önemsemeyi öğretmek, onları başarılı ve tatmin edici bir hayata hazırlamanın en iyi yolu olabilir.
Başkalarına yardım eden çocukların etmeyenlere kıyasla daha başarılı olduklarını gösteren pek çok kanıt var. Anaokulu öğretmenleri tarafından “yardımsever” olarak değerlendirilen erkek çocuklar, 30 yıl sonra daha fazla para kazanıyor. Akranlarına yardım eden, işbirliği yapan ve onlarla paylaşan ortaokul öğrencileri de yardımsever olmayan sınıf arkadaşlarına kıyasla daha iyi sınav sonuçları alıyorlar.
Dahası, en yüksek akademik başarıya sahip sekizinci sınıf öğrencileri, beş yıl önce en iyi notları alanlar değil; üçüncü sınıftaki sınıf arkadaşları ve öğretmenleri tarafından en yardımsever olarak değerlendirilenler. Ebeveynlerinin yardımsever, saygılı ve nazik olmaya akademik olarak başarılı olmaktan, iyi bir üniversiteye gitmekten ve başarılı bir kariyere sahip olmaktan daha fazla değer verdiğine inanan ortaokul öğrencileri okulda daha iyi performans gösteriyor ve onların kuralları çiğneme olasılıkları daha düşük.
Bunun nedeni kısmen, diğer insanlarla ilgilenmenin destekleyici ilişkileri teşvik etmesi ve depresyonu önlemeye yardımcı olmasıdır. Başkalarını önemseyen öğrenciler aynı zamanda eğitimlerini topluma katkıda bulunmak için bir hazırlık olarak görürler; bu da ders çalışmak sıkıcı olsa bile devam etmeleri için onlara ilham veren bir bakış açısıdır.
Yetişkinlikte, cömert insanlar daha az cömert akranlarına göre daha yüksek gelir elde eder, performans değerlendirmelerinde daha iyi sonuç alırlar ve daha fazla terfi ederler. Bunun nedeni, başkalarına yardım ederken edindikleri anlayışın daha derin ilişkilere, daha kapsamlı öğrenmeye ve nihayetinde daha fazla yaratıcılık ve üretkenliğe yol açması olabilir.
İyi kalpli ve mutlu: Şimdi ve burada!
Öte yandan iyi kalplilik çocukları burada ve şu anda da mutlu edebilir. Bir deneyde, araştırmacılar çocukların yüz ifadelerini değerlendirdi ve ikramları paylaşmanın onları almaktan önemli ölçüde daha fazla mutluluk yarattığını gördü. Ayrıca küçük çocuklar en çok, verdikleri ikramlar başka bir yerden değil de kendi kâselerinden geldiğinde mutlu oldular.
Psikologlar buna “yardımseverlik mutluluğu” diyor. Ekonomistler ise bunu “vermenin sıcak parıltısı” olarak adlandırıyor. Nörobilim uzmanları cömertliğin, beynimizdeki ödül merkezlerini harekete geçirdiğini keşfetti. Evrimsel biyologlar da başkalarına yardım etmek için programlanmış olduğumuzu gözlemliyor. Darwin, “birbirlerine yardım etmeye her zaman hazır olan” insanlardan oluşan bir kabilenin “diğer kabilelerin çoğuna karşı galip geleceğini ve bunun doğal seleksiyon olacağını” yazmıştı.
Elbette çocuklarımızı ellerinden gelenin en iyisini yapmaları ve başarılarından gurur ve sevinç duymaları için teşvik etmeliyiz. Ancak iyi kalplilik bunları feda etmeyi gerektirmez. Ebeveynliğin gerçek sınavı çocuklarınızın ne başardığı değil, kim oldukları ve başkalarına nasıl davrandıklarıdır. Onlara iyi kalpli olmayı öğretirseniz, sadece çocuklarınızı başarıya hazırlamakla kalmazsınız. Etraflarındaki çocukları da başarıya hazırlamış olursunuz.”
Bu yazı ilk kez 8 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.