Doğduğumuz günden itibaren risklerle karşı karşıyayız. Ebeveynlerimiz, ilk adımlarımızdan itibaren kafamız sehpa kenarına çarpmasın, merdivenlerden düşmeyelim, bir araç altında kalmayalım, boğazımıza oyuncak parçası kaçmasın ve benzeri şeyler başımıza gelmesin diye etrafımızda pervane oldular. Ergenlikle birlikte ebeveynlerimiz alkol, uyuşturucu, şiddet ve akıl sağlığı risklerine karşı da tetikte olurlar. Ama nihayetinde, ebeveynlerimizin veya koruyucumuzun rehberliği olmadan dünyada güvenle dolaşabilmemiz için hepimizin riskleri kendimiz değerlendirebiliyor olmamız gerekir. Bu beceriler olmadan sağlığımız da, cüzdanımız da berbat hale gelebilir, hatta hapislerde çürüyebiliriz. Peki, biz çocuklarımıza riskleri nasıl öğreteceğiz? Bilim yazarı David Robson, BBC Future için kaleme aldığı yazıda bazı ipuçları sunuyor:
“Psikologlar artık çocukların neden temel tehlikeleri fark etmekte başarısız olduklarını, gençlerin birkaç dakikalık heyecan arayışı için gelecekleriyle kumar oynamaya kararlı göründüklerini ve yetişkinlerin bile öğrenmelerini engelleyen nedeni belirlediler: Riskleri rasyonel olarak değerlendirememek.
Her gelişim aşaması farklı bir yaklaşıma ihtiyaç duyar. Ancak doğru yönlendirmeyle çocuklara ve gençlere yüksek “karar verme yetkinliği” geliştirmeyi öğretmek mümkündür ve bu da hayatlarının geri kalanında çok büyük sonuçlar doğurur.
Çocuklar deneyimle öğreniyor
Bebekler, en temel tehlikeler hakkında bile şaşırtıcı derecede az doğuştan bilgiyle doğarlar. Birçok ebeveynin korkunç bir deneyimle bileceği gibi, emeklemeyi öğrenen bebekler bir an bile tereddüt etmeden kendilerini yatağın kenarından veya mama sandalyesinden aşağı itmeye çalışırlar. Araştırmalar, yükseklik korkusunun yalnızca deneyimden kaynaklandığını, çocukların da çevrelerine daha fazla dikkat etmeyi zamanla öğrendiğini gösteriyor. Sadece birkaç haftalık bağımsız hareket ettikten sonra, örneğin cam bir zeminden sert bir düşüş gördüklerinde bebekler, hızlı bir kalp atışı gibi endişe belirtileri göstermeye başlayabiliyorlar.
Hepsi birer “sosyal sünger” olan çocuklar genellikle başkalarının yüz ifadelerini ve vücut dilini not edip dolaylı olarak tehlikeyi tanımayı öğrenirler. Bununla birlikte, bir tehlikeyi kolayca fark etmek, genellikle bir çocuğu güvende tutmaya yeterli değildir. Çünkü gelişmekte olan beyinleri, karşılaştıkları soruna tepki verecek kadar hızlı olmayabilir. Araştırmalar, görme ve duyma gibi duyularımızı tam olarak birbirine entegre etmeyi 10 yaşına gelene kadar öğrenmediğimizi gösteriyor. Bu durum örneğin bir otomobilin yaklaşma hızını algılamayı zorlaştırır. Ayrıca beyinleri gelişmekte olduğu için çocukların dikkati çok kolay dağılır. Bu da potansiyel tehlikeyi unutabilecekleri anlamına geliyor.
Yol güvenliği gibi şeyler söz konusu olduğunda, ebeveynlere genellikle karşıdan karşıya geçmeden önce her zaman birkaç kez sola ve sağa bakmak veya yeşil ışığın yanmasını beklemek gibi rutinler oluşturmaları tavsiye edilir. Tekrarlanan uygulama, bu davranışların alışkanlık haline gelmesini sağlar ve böylece çocuk sonunda bunları sürekli hatırlatmalara ihtiyaç duymadan yerine getirir.
Ergenler gerçekten ‘bela’ mı arıyor?
Gençlere ergenlik boyunca rehberlik etmek kendi zorluklarını da beraberinde getirir. Ergen beyninin, zevkle ilişkili bir sinir ileticisi olan dopamin hassasiyetini arttırdığı ve büyük yapısal değişikliklere uğradığı biliniyor. Bir zamanlar bunun ergenleri, onlara daha fazla dopamin zerk edecek riskli durumları aktif olarak aradıklarından, genç çocuklara kıyasla çok daha dürtüsel hale getirdiği düşünülüyordu. Ancak risk değerlendirmesiyle ilgili bilişsel süreçleri incelemeye çalışan laboratuvar deneyleri, bunun gençlere yapılmış büyük bir haksızlık olduğunu ortaya çıkardı.
Ergenlerin kaçınılmaz olarak risk aldığı fikrinin aksine, bu tür araştırmalar, genç akranlarına kıyasla gençlerin daha temkinli olduklarını gösteriyor. Kısa süre önce ergenlerin risk almasına ilişkin bir bilimsel çalışma yayınlayan Hollanda’daki Amsterdam Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’nden Doçent Ivy Defoe, “Ergenlere risk almaktan kaçınma fırsatı sağladığımızda, aslında güvenli seçeneği çocuklardan daha sık seçiyorlar” diyor.
Araştırmasında Defoe, gençlerin mutlaka isyan etmeye hazır olmadığı sonucuna varıyor. Ancak bu genellikle içinde buldukları durumlarla bağlantılı oluyor. Gençler ebeveynlerinin dikkatli gözlerinden uzakta bağımsızlık kazandıkça, düşüncesizce hareket etmek için daha birçok fırsat yakalıyorlar. Defoe, “Riske elverişli durumlara erişim ergenlik döneminde ve yaklaşan yetişkinlik döneminde önemli ölçüde artar ve bazen bunun getirdiği ayartmalara direnmek zordur” diyor.
Karar verme yetkinliğine nasıl ulaşılır?
Bir ergeni, yeni keşfettiği özgürlüğünde yönünü bulmasına yardım etmeye çalışırken, her yaştaki bireyler arasında risk değerlendirmesinde önemli farklılıklar olduğunu hatırlamakta fayda var. Bu nedenle genelde ergenler tehlikenin cazibesine kapılmaz, ama önemli bir bölümü sıklıkla tedbiri elden bırakabilir.
Çoğu durumda bu, zayıf muhakeme becerilerinden kaynaklanabilir. Bunu araştırmak için psikologlar kapsamlı bir “karar verme yeterliliği” testi geliştirdiler. Bu test, ergenin farklı seçeneklerin artılarını ve eksilerini tartarken temel mantıksal kuralları takip etme becerilerini ölçen sorular içeriyor. Diğer sorular ise insanların risk algısının tutarlılığını test ediyor. Mesela katılımcılardan gelecek yıl veya sonraki 10 yıl içinde ölme şanslarını tahmin etmeleri isteniyor. Mantıksal olarak ilk soru için verilen olasılık ikinciden daha az olmalıdır, çünkü zamanla ölme riski birikir, ancak herkesin cevabı bunu yansıtmaz. Bu, “çerçeveleme önyargısı” olarak bilinir. Cevaplarda bu tür bir tutarsızlık gösteriliyorsa bu, istatistiksel bilgileri eleştirel bir şekilde değerlendirmeye ve sunulanın belirli ayrıntılarına odaklanmaya alışkın olmadığınızı gösterir. Son olarak, katılımcılara ortak riskler hakkındaki genel bilgileri ve cevaplarına olan güvenleri sorulur. Vaktiyle bilgilerinden irrasyonel bir şekilde emin olan biri, etkilerini fark eden birine kıyasla aşağılanırdı. Bu önemlidir, çünkü genellikle bizi en tehlikeli durumlara sokan kendi yeteneklerimizi yargılayamamamızdır.
Bu soruların hepsi oldukça akademik gelebilir. Ancak insanların karar verme yeterlilik ölçeğindeki performansı, psikolojik jargonda “ekolojik geçerliliğe” sahiptir.
Örneğin, karar verme yeterliliği testi gençlere uygulandığında, düşük puan alanlar diğerlerine göre daha fazla uyuşturucu kullanma eğilimindedirler ve okulda düzenli olarak kuralları çiğnemek gibi suç davranışlarını daha fazla sergilime ihtimalleri yüksektir. Bu arada yetişkinlere yapıldığında bu test, uçuşu kaçırmaktan cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanmaya veya iflas başvurusunda bulunmaya kadar her şeyi tahmin ediyor gibi görünür. Daha da önemlisi, karar verme yeterlikleri ile zekâ düzeyleri arasında bağlantı yoktur. Karar verme yetkinliği, yalnızca ham beyin gücünün bir ölçüsü değil, aynı zamanda kişinin durumları ne kadar iyi değerlendirebildiğidir.
Düşünmeyi nasıl öğretirsiniz?
Araştırmalar, ebeveynlerin ve öğretmenlerin, çocuklara ve ergenlere hayatın riskleri konusunda rehberlik etmek için bilge bir yaklaşıma ihtiyaç duyabileceklerini gösteriyor. Çocuğun riske maruz kalmasını ortadan kaldıran katı kurallar koymak yerine, uzun vadede karar verme ve düşünme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak daha faydalı olabilir.
Belki de en önemlisi, özdenetim ve duygusal düzenlemenin teşvik edilmesidir. Çünkü pek çok tehlike, dürtüselliğin sonucudur. Farkındalık gibi uygulamalar, çocuklara eylemlerinin sonuçlarını hayal etmeyi öğretmek gibi bilişötesi uygulamalar gibi yararlı olabilir.
Bu yolda ebeveynler, varsayımlarıyla çelişen kanıt aramak gibi eleştirel düşünme stratejilerini kullanmayı teşvik edebilirler. Okullar ayrıca çocukların ve gençlerin daha iyi kararlar vermeyi öğrenmelerine yardımcı olabilir. ABD’nin Oregon eyaletindeki 10. sınıf öğrencilerinin katıldığı bir vakada, tarih öğretmenleri ve öğrenciler tarihi şahsiyetlerin karşı karşıya kaldıkları kararlar açısından tarihi olayları incelediler. Örneğin, daha yüksek ücretler için greve gidip gitmemeye karar veren çelik işçilerinin rolünü üstlendiler. Çalışma, yaklaşımın öğrencilerin akademik performansının yanı sıra karar verme yeterlilik testindeki puanlarını artırdığını gösterdi.
Amaç, çocukların ve ergenlerin risk ve tehlike hakkında daha analitik bir şekilde düşünmeye başlamalarını sağlamak için mümkün olan her yolu kullanmaktır.
Yetişkinliğe ulaştıklarında, hayatın tehlikeleriyle daha mantıklı bir şekilde başa çıkmaya hazır olmalılar ve sonunda bu becerilerini kendi çocuklarını korumak için de kullanmalıdırlar.”
Bu yazı ilk kez 24 Kasım 2022’de yayımlanmıştır.