Çocukların söyleyemediği şeyleri anlamak mümkün mü?

Saklambaç, kedi – fare gibi oyunları her çocuk oynar. Peki, çocuklar oyunlarında farkında olmadığımız hangi mesajları veriyorlar? Doğum öncesi dönemin izlerini hayata nasıl yansıtıyorlar? Psikoloji bu döneme dair ne tür çalışmalar yapıyor? Prof. Amara R. Eckert yazdı.

Doğum öncesi ve doğum yaşamı hakkında “doğum ve sonrası” kadar net konuşmak zor. Ancak koşulların analiziyle ilgilenen felsefi bir disiplin olan “yorumbilim” (hermeneutics) sayesinde doğum öncesi ve doğum deneyimleri artık özünde anlaşılabiliyor. Böylelikle çocukların tedavi ve gelişiminde doğum ve doğum öncesinin rolü ne; rahim içi davranışları var mıdır; varsa bu süre nasıl gelişir; çocuk oyunları, yalnızca “oyun” mudur; hangi oyun “tema”sı bize ne söyler gibi soruların yanıtları tatmin edici şekilde verilebiliniyor.

Çocukların söyleyemediği şeyler

Her insanın tecrübe ettiği bu erken yaşam döngüsü, neredeyse kendi bilinçaltı duygu ve deneyimlerini yansıtır. Artık günümüzde doğum öncesi ve doğum döngüsü üzerine kapsamlı bilgi birikimi ve araştırma sonuçları var.

Bu veriler ışığında, çocukların doğum öncesi ve doğum deneyimlerine bakmak, karanlıkta kaldığını sandığımız kimi şeyleri kavramamıza yardımcı olabilir çünkü.

Şunu baştan söylemeli: Doğum öncesi ve doğum deneyimini çocuklardan sözel olarak öğrenemediğimiz için, çocukların sözel olmayan ifadelerine ve dışavurumlarına dayanır tüm görüşler. Başka bir deyişle çocuksu dışavurumlar yorumlanır. Ve bazen bu yorumlarda yanılabilir insan. Bundandır ki çocukların ve bebeklerin davranışlarını, doğum ve konuşma öncesi anne aracılığıyla gelen mesajlar olarak anlamalıyız.

Tıbbi araştırmalar, annenin ve çocuğun bedeniyle bilimsel olarak ilgileniyor. Yorumbilim ise doğum öncesi ve doğum deneyimlerini özünde kavramamıza yarıyor. Ve bu şu açıdan çok önemli: Bir çocuk ne kadar neşeyle dünyaya getirilirse, ne kadar neşeyle hayata sokulursa, o kadar mutlu, sağlıklı ve başarılı olma olasılığı artar.

Psikomotor terapide ne oluyor?

Psikomotriklik yöntemi; beden, ruh birliği ile psiko-sosyal çerçeve içinde bireylerin kendilerini ifade edişlerine bakar. Bu yöntem Fransa’da geliştirilse de, ilkin Almanya’da, 50’li yıllarda, şifalı bir eğitim-klinik tedavi yöntemi (psychomotor exercise treatment) olarak bulundu. Kurucusu E. J. Kiphard. Onun travmatize olmuş çocuklarla yürüttüğü hareket odaklı ve terapötik bir çalışma çok başarılı olunca, metodu hızla yayıldı. Öyle ki, bu yöntem zamanla gelişti ve birçok farklı kurumun çalışmasına entegre edildi.

Psikomotriklik; insanın hareket etme ve iletişim kurma yeteneğinin temeli olarak motor ve sosyal becerilerin öğretilmesini içerir. Tüm yaş gruplarını ve eylem alanlarını kapsar ve böylece insanlara bedenleriyle erişimlerinin temelini oluşturur. Yani psikomotriklik, “bireysel, diyalog ve yaratıcı yönleriyle insan ifadesini ve bu dünyada empatik ve ahlaksal olma manifoldlarını” açıklar.

Kız beklerken erkek olursa

Duyusal bütünleşme tedavisi uygulaması alıştırmalarında doğum öncesi sembolizm (tüneller, tonlar, kumaş salıncaklar) önerildiği için, çocuklarda bu yaşamdan fiziksel hatıraların uyandığı ve yeniden canlandırıldığı anlaşılıyor. Terapistin bu yaşamdaki duyguları nasıl kullanacağına dair bilgisi yoksa, bu çocuksu sahneler üzerinde çalışılamaz ve deneyimleri bütünleştirilemez. Doğum öncesi ve doğum döneminin önemi arttıkça, yeni fırsatlar ortaya çıkabilir.

Mesela Marion Esser, bazı vaka çalışmalarında psikomotor[efn_note]Psikolojik süreçler (örneğin duygusallık veya konsantrasyon, aynı zamanda bireysel kişilik yapısı) insanların hareketini etkiler. Bu nedensel bağlantıya psikomotor denir. Psikomotor süreçlerin örnekleri, yüz ifadeleri, yürüme veya konuşma olabilir.[/efn_note] alanda doğum öncesi biyografilerini açıkça sembolize eden çocukları anlatır. Umutsuzca bir kız istedikleri için, doğumda ailesi tarafından büyük bir hayal kırıklığıyla karşılanan bir erkek çocuğun davranışını ve deneyimini yorumlar. Bu fenomen yanlış cinsiyette yaşanan şok olarak bilinir. Olası bir doğum öncesi travmatizasyon olarak kabul edilir, çünkü çocuklar ebeveynlerinin beklentilerini genç yaşta algılarlarken, aynı zamanda bunları yerine getiremezler.[efn_note]Käppeli, K. (2011): You are unique. 4 DVDs. http://epics.ch/
Käppeli-Valaulta, K. (2013): Experiences from therapeutic practice in the treatment of children and adolescents. In: Janus, L. (ed.) p.o. p. 55-64.[/efn_note]

Bu ve diğer örnekler yaşam deneyimlerinin bedende depolanabileceğini ve tetikleyici durumlara göre güncellenebileceğini gösterir bize. İnsan hücreleri, literatürde hücre anıları olarak adlandırılan, yaşamın erken aşamalarındaki deneyimleri saklar çünkü.[efn_note]Lipton, B. (2006): Intelligent Cells: How Experiences Control Our Genes. Burgrain: KOHA[/efn_note]

Havluların içinde sallanma

Yaklaşık 65 yıl önce tıp ve psikolojide, bir yenidoğan hâlâ refleksleri olan bir bohça gibi görülürdü. Öncülerin ardından psikolog Otto Rank ve Nandor Fodor sonrasında alternatif kavramlar, araştırma çalışmaları ve yayınlar yapıldı. Doğum ve doğum öncesi psikolojinin tarihi artık birçok yayında bulunabilir.

Bir hermeneutik uzmanı olan J. Seewald’ın bakış açısıyla doğum öncesi yaşama bakmak, çocukların deneyimleri ve davranışlarıyla birleştirmek özellikle ilginçtir. Bu evrenin “sembolik yankısı” olarak, çocukların özellikle katılmayı sevdiği ya da kaçındığı oyun ve hareketleri anlatır Seewald. Mesela havluların, çarşafların içinde sallanmak, zifiri karanlık odalar, kendilerini sarmalar, mağaralar yapmalar, ılık suda yüzme, iki yumuşak katman arasında sandviç olma, çamurda kayma ve bireysel zaman duygusunun kaybedildiği hareket durumları.

Doğum deneyiminin sembolik bir yankısı olarak, tünellerde sürünmek ve dar materyaller, çıkış yollarını bulma mücadelesi, materyallerden kurtulma vb. şeyler geçiş dönemlerini anlatır.

Doğum öncesi deneyimlere gözümüzü kapatmayalım

Çocuklar doğuma kadar olan (prenatal ve perinatal) deneyimlerini hareketli ve sembolik bir oyuna çevirip entegre edebilirler. Peki, çocukların eğlenceli oyunlar aracılığıyla hayata katılmalarına yardımcı olmak için psikomotor çalışmalarının katkısı ne olabilir?

Çocuklara konuları için profesyonel bir yaklaşımla iç ve dış alan sağlanabilir. Terapistler, aile üyeleri arasında, çocuklarının doğum öncesi oyunlarını anlamaları ve evde izin vermeleri için farkındalık yaratabilirler.

Çocukluk çağında, doğuma kadar olan (prenatal ve perinatal) deneyimler geçici ve duygusal olarak hâlâ çok yakındır. Yaşamın bu zamanında iyi işlenebilir ve entegre edilebilirler. Doğal olarak çocukların yaşamlarının ve oyunlarının bir parçasıdır. Yaşamın bu dönemindeki deneyimlere gözlerimizi kapatmamanın zamanı geldi. Gözlemler sırasında gördük ki, bu yaşamsal sorunların dışavurulması çocuklar için çok acil ve mühim.

Çocuklar, ister beğenelim ister beğenmeyelim, çoğunlukla travmatik deneyimlerini ifade edemezler. Bu erken dönemin şimdiye kadar çok az ilgi görmesi ve bu biçimlendirici yaşam süresi bilgisine hak edilen bir değer verilmemesi oldukça garip görünüyor. İnsanların doğum öncesi ve doğum deneyimleri genellikle şüphecilikle incelenir ve güvenilirlikleri, “gerçeklik” olgusu sorgulanır.

Oyun deyip geçmemek gerekir

Gözlemlediğimiz sembolik oyunların çoğunda, katılımcı terapistleri etkileyerek geride bırakan muazzam bir enerji dinamiği ortaya çıktı. Doğum ve doğum öncesi deneyimler genellikle insanlar için tetikleyici olabilen travmatik deneyimlerdir. Bu nedenle, bu konulara karşı insanların savunma mekanizmaları çok yaygındır. Savunma mekanizmalarının, kişinin kendi korkusunu harekete geçirme, kendi doğum öncesi ve doğum deneyimleri gibi biyografik tekrarlardan kaçınmak için bilinçsiz araçlar olarak işlev gördüğü varsayılabilir. Ortak ve popüler “doğumda her şey yolundaydı” ifadesi, sembolik çocuk oyunlarıyla daha açık bir şekilde test edilmelidir.

Şimdiye kadar bahsedilmeyen anaokulu döneminin ortak çocuk oyunları var bir de… Daha yakından konusunda uzmanlarla incelendiğinde, onlar da doğum ve doğum öncesi deneyimleri işlemek ve entegre etmek için ritüel olarak kabul edilebilir. “Saklambaç”, “Kedi ve Fare” ve diğerleri, ritüelleştirilmiş oyun biçimleri haline gelen yaşam temalarıdır. Bu oyunlarda “kendi yerini bul”, “hoşgeldin”, “keşfedildi”, “hayatta kaldı” konuları yer alıyor. Ne yazık ki, deneyimlerin işlenmesinin bu günlük biçimleri daha nadirdir ve artık parçalanmış bir çocuk yaşamının doğal bir parçası değildir. Yine de, burada bir psikomotor ortam için bir fırsat var: Çeşitli hareket oyunları için bir alan ve ayrıca çocukların doğum öncesi ve doğum konularının entegrasyonu için neredeyse ideal bir ortam sunuyor.

Vakalar bize ne söylüyor?

Şu ana kadar sayıp döktüklerimi somutlaştırmak adına bazı vaka örneklerini ve buna ilişkin analizleri paylaşmak isterim.

Beklenmedik çocuk

3,5 yaşındaki David yaşam tecrübelerini deneyimlediği gibi sahneledi: İlk temasta terapistine bakmadı, oynamak istemedi ve sanki kimse yokmuş gibi davrandı. Aynı zamanda, fiziksel rezonansında zor bir gerilim ve kontrol dengesi göze çarpıyordu. Evde sadece odasında oynadı. Diğer çocuklarla oynamak istemedi ve anaokulunda çok az temas kurdu. Yabancı çocukları ve yetişkinleri reddetti; karşılığında onların reddetmelerini tetikledi.

Doğum öncesi hikâyesi, bugününe dair fikir sahibi olmamızı sağlıyordu. Bir gecelik ilişki sonrası, varlığıyla ailesini şaşırtmış. Ebeveynlerin nihayet onu kabul etmeye ve bir aile kurmaya karar vermelerine kadar birkaç hafta süren sert tartışmalar, redler ve şüpheler olmuş. İstenmeyen hamileliğin erken korkusu ve reddi, özellikle anne tarafından, David’in dünyaya gelme deneyiminde hoş olmayan kalıcı bir etki yaratmış. Doğum öncesi deneyimi bir “keşfetme şoku” idi.

Sezaryenle doğum ve planlama

5 yaşındaki Leon erken yaşta yaşadığı deneyimlerin bir kısmını doğrudan, bazılarını ise dolaylı olarak kaçınılmaz biçimde tekrarladı. Küçük adımlara geçmeden bir yıldan fazla bir süre önce tüm hareket ve oyunların kontrolünü elinde tuttu. Mağaraları ve büyük hamakları tercih etti; beklentili ve dikkatli davrandı (tekrardan kaçınarak) ve sık sık oyununu aniden kesti (doğrudan tekrar). Bazen yeni doğmuş ve bakılması gereken küçük bir hayvanı (yunus veya dinozor) oynadı (doğrudan tekrar). Bir oyun arasından sonra, yeni bir uygun oyun bulmadan kararsızca arama yaptı (doğrudan tekrar). Rezonans cevabında yönelim bozukluğu, üzüntü ve öfke hissedilebilirdi. Terapisti Leon’a eşlik ederken genellikle çaresizlik hissetti. Durumu kontrol ederek kendi içsel duygularına cevap verdi. Böylece yapılandırılmış bir hareket egzersizi sundu. Bu şekilde bilinçsizce Leon’un yönelim bozukluğunu ve kontrol ihtiyacını yansıttı.

Leon’un doğum öncesi hikâyesine göre, annesi Leon’u sezaryenle doğurmuştu. Yani hayatı baştan yapılandırılmıştı. Kişisel aktivite, yaratıcılık ve özerklik için çok az alan bırakılmıştı ona. Her gün altının ıslanmasından acı çekti ve bu nedenle ailesini rahatsız etti ve çoğu zaman onları çaresiz hale getirdi. Leon, kaçınma tekrarı olarak deneyimlediği perinatal dönem (21’inci gebelik haftası ile doğumdan sonraki bir aylık dönemi kapsar) yönelim bozukluğunu ve heterolojiyi (normal dışı gelişme) canlandırdı. Şimdi bu durumları kontrol altına aldı. Öfke ve acı duygularını hâkim oldu. Oyunda terapistine çaresizliğini, üzüntüsünü ve öfkesini gösterebildi. Bu ona bu “dış kaynaklı” duyguları deneme ve oynama fırsatı verdi.

Ölüm ve üzüntü

5 yaşındaki Nils dil terapisi oturumlarında el kuklaları ile oynamayı tercih etti. Konuşma terapisti bir rol yapma oyunu tasarladı. Nils düzenli olarak sahnede rol yapmaya başladı. Peri masalından Hansel ve Gretel’in rollerini oynadı. Bu rollerde, iki el kuklası kuzgunlarla fiziksel ve duygusal bağ kurdu ve oldukça etkilendi. Konuşma terapisti, bu oyunun Nils için öneminin çok olduğunu hissetti ve birkaç hafta boyunca onunla seansları sırasında sahnede farklı şekillerde ve yeni varyasyonlarla oynadı. Farklı sahnelerin sonunda, kuzgun Gretel’in kendini artık saldırganlardan kurtaramadığından dolayı ölmek zorunda kaldığını gördü.

Bu sahnenin fiziksel rezonansı keder ve en derin umutsuzluk ile işaretlendi. Bir sessizlik arasından sonra, Nils’in ölü kuzgunun yanında yerde yas tutmasından, aniden ayağa kalktı ve konuşma terapistine veda etti. Bir dahaki sefere aynı oyunu tekrar oynamak istedi.

Doğum öncesi hikâyesine baktığımızda, hastanın geçmişi (anamnez) ve ebeveyn görüşmesi, Nils’in ailesinin yakın akrabalarında ölüm olmadığını gösterdi. Nils, yalnız doğmuş bir ikizdi. Hayattaki ikizini umutsuzca kaçırdı.

Yardım et, evim yanıyor!

Jan (7 yaşında) ne yaşadıysa doğrudan tekrar etti. Arkadaşı Joel ile büyük oturma odasında köpükten bir ev inşa etti. Yastıklara ve yumuşak bileşenlere birkaç kez düştü ve açıkça bu bedensel deneyimlerin tadını çıkardı. Her iki çocuk da yaratıcı bir manzara yarattı. Bir tünel yapıp onun ev olduğu ilan edildi. Sonra yüksek ses ve neşeyle bağırıldı. Jan, birdenbire kendini eve sakladı ve panikle bağırdı: “Yardım edin, ev yanıyor, herkes buradan kaçsın!”

Terapist ne olduğunu sorduğunda, cevap vermedi, ancak odanın içinde çılgınca koştu. Kısa bir süre sonra yakalama oyununa geçildi. Bu oyun tüm odaya yayıldı. Jan hamakta saklandı ve sallandı. Aniden tekrar uyardı: “Yanıyor!” Hamaktan çılgınca sıçradı, odanın etrafına koştu, geri döndü ve hamağı şiddetle salladı. “Ateşi söndürdüm.”

Bu sözlerle arkadaşı Joel’e döndü. Jan bu sahneyi psikomotor seansta birçok şekilde tekrarladı. Jan için gevşeme neredeyse imkânsızdı. Gevşemeye çalıştığı anda vücudu huzursuz oluyordu. Sonra tekrar bir yerde yangın çıkması veya bir yanardağın aniden patlaması gerekiyordu.

Oyundaki sembolizmin yardımıyla kendini ifade etmesine izin verildiğinde odaklanmıştı. Ayrıca oyun için yer ve zaman elde ettiğinde ve terapisti tarafından düzgün bir şekilde yansıtıldığında da odaklandı. Bu gibi durumlarda içten ve dıştan gitmesine izin vermeye başlanınca, vücudu yumuşuyor gibiydi. Vücudunu ve antenlerini geçici olarak, yavaşca “bilinmeyen”i anlamak üzere uzatan bir salyangoz gibi görünüyordu.

Doğum öncesi hikâyesi bize yine fikir veriyordu. Annesine göre, Jan hiç “gerçek” bir ev yangını yaşamamıştı. Jan’ın annesinin hamilelik zehirlenmesi vardı. Doğum öncesi dönemde, bu deneyim Jan için bir ev yangını, sıcak ve hayatı tehdit eden gibi bir şey olduğu açıktı. Bu erken baskı rahatlamasına izin vermedi. Onun için her zaman tehlike vardı. Her güvenli yer bu eski korkunun tetikleyicisiydi. Ancak Jan alanı iyi korunduğunda yeni deneyimlere dönebiliyordu. Fiziksel ve duygusal olarak savunmasız olduğu doğum öncesinin eski, tehditkâr yaşantılarını yeniden yaşamak zorunda olmadığından emin olmak istiyordu.

Çocuklar çeşitli oyun temalarıyla doğum öncesine dair mesajlar verebilir. Hissini oyunla dışavurabilir. Yeter ki uygun yaratıcı sahneler hazırlansın.

Pek çok vakadan elde ettiğimiz bilgilere bakarak şu söylenebilir: Çoğunlukla birincil ve ikincil (acil) sezaryen doğum deneyimleri atom ve hidrojen bombaları, el bombaları ve tank patlamalarıyla bağlantılıdır. Tünel, ev ve mağara savunmaları da güç ve güçsüzlükle alakalıdır. Kişinin yaşamdaki yeri, tutunması, var olması gibi konular dikkatli bir yetişkin için neredeyse her zaman psikomotor alanda oyun temaları olarak görülebilir. Ancak bu konuların tartışmalı doğası hem terapistler hem de gözlemciler için somuttur. Bununla birlikte, bu sembollerin hipotezleri ve yorumları, her çocuğun bireysel yaşam bağlamı içinde, bu makalede ortaya çıkarılabileceğinden çok daha çeşitlidir.

Sonuç olarak, bu yaşam süresinin, yani doğum öncesi ve doğum yaşanın da mesleki eğitim ve öğretimin bir parçası haline gelmesinin artık zamanıdır.

Metni İngilizce’den çeviren: Fikri Gündüz

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Aralık 2021’de yayımlanmıştır.

Amara R. Eckert
Amara R. Eckert
Prof. Dr. Amara R. Eckert – Psikolog, akademisyen ve yazar. Yıllarca Darmstadt University of Applied Sciences, Department of Social Work’da ders verdi. Şu sıra Maltepe Üniversitesi’nde beden iletişimi, psikomotrisite, beden psikoterapisi, pre ve perinatal travma terapisi konularında eğitim veriyor. Sağlık, psikiyatrik ve psikosomatik klinik, sosyal psikiyatri, çocuk ve genç sağlığı konularında danışmanlık ve süpervizörlük yapıyor. ISPPPM (International Society for Pre- and Perinatal Psychology and Medicine) başkanı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çocukların söyleyemediği şeyleri anlamak mümkün mü?

Saklambaç, kedi – fare gibi oyunları her çocuk oynar. Peki, çocuklar oyunlarında farkında olmadığımız hangi mesajları veriyorlar? Doğum öncesi dönemin izlerini hayata nasıl yansıtıyorlar? Psikoloji bu döneme dair ne tür çalışmalar yapıyor? Prof. Amara R. Eckert yazdı.

Doğum öncesi ve doğum yaşamı hakkında “doğum ve sonrası” kadar net konuşmak zor. Ancak koşulların analiziyle ilgilenen felsefi bir disiplin olan “yorumbilim” (hermeneutics) sayesinde doğum öncesi ve doğum deneyimleri artık özünde anlaşılabiliyor. Böylelikle çocukların tedavi ve gelişiminde doğum ve doğum öncesinin rolü ne; rahim içi davranışları var mıdır; varsa bu süre nasıl gelişir; çocuk oyunları, yalnızca “oyun” mudur; hangi oyun “tema”sı bize ne söyler gibi soruların yanıtları tatmin edici şekilde verilebiliniyor.

Çocukların söyleyemediği şeyler

Her insanın tecrübe ettiği bu erken yaşam döngüsü, neredeyse kendi bilinçaltı duygu ve deneyimlerini yansıtır. Artık günümüzde doğum öncesi ve doğum döngüsü üzerine kapsamlı bilgi birikimi ve araştırma sonuçları var.

Bu veriler ışığında, çocukların doğum öncesi ve doğum deneyimlerine bakmak, karanlıkta kaldığını sandığımız kimi şeyleri kavramamıza yardımcı olabilir çünkü.

Şunu baştan söylemeli: Doğum öncesi ve doğum deneyimini çocuklardan sözel olarak öğrenemediğimiz için, çocukların sözel olmayan ifadelerine ve dışavurumlarına dayanır tüm görüşler. Başka bir deyişle çocuksu dışavurumlar yorumlanır. Ve bazen bu yorumlarda yanılabilir insan. Bundandır ki çocukların ve bebeklerin davranışlarını, doğum ve konuşma öncesi anne aracılığıyla gelen mesajlar olarak anlamalıyız.

Tıbbi araştırmalar, annenin ve çocuğun bedeniyle bilimsel olarak ilgileniyor. Yorumbilim ise doğum öncesi ve doğum deneyimlerini özünde kavramamıza yarıyor. Ve bu şu açıdan çok önemli: Bir çocuk ne kadar neşeyle dünyaya getirilirse, ne kadar neşeyle hayata sokulursa, o kadar mutlu, sağlıklı ve başarılı olma olasılığı artar.

Psikomotor terapide ne oluyor?

Psikomotriklik yöntemi; beden, ruh birliği ile psiko-sosyal çerçeve içinde bireylerin kendilerini ifade edişlerine bakar. Bu yöntem Fransa’da geliştirilse de, ilkin Almanya’da, 50’li yıllarda, şifalı bir eğitim-klinik tedavi yöntemi (psychomotor exercise treatment) olarak bulundu. Kurucusu E. J. Kiphard. Onun travmatize olmuş çocuklarla yürüttüğü hareket odaklı ve terapötik bir çalışma çok başarılı olunca, metodu hızla yayıldı. Öyle ki, bu yöntem zamanla gelişti ve birçok farklı kurumun çalışmasına entegre edildi.

Psikomotriklik; insanın hareket etme ve iletişim kurma yeteneğinin temeli olarak motor ve sosyal becerilerin öğretilmesini içerir. Tüm yaş gruplarını ve eylem alanlarını kapsar ve böylece insanlara bedenleriyle erişimlerinin temelini oluşturur. Yani psikomotriklik, “bireysel, diyalog ve yaratıcı yönleriyle insan ifadesini ve bu dünyada empatik ve ahlaksal olma manifoldlarını” açıklar.

Kız beklerken erkek olursa

Duyusal bütünleşme tedavisi uygulaması alıştırmalarında doğum öncesi sembolizm (tüneller, tonlar, kumaş salıncaklar) önerildiği için, çocuklarda bu yaşamdan fiziksel hatıraların uyandığı ve yeniden canlandırıldığı anlaşılıyor. Terapistin bu yaşamdaki duyguları nasıl kullanacağına dair bilgisi yoksa, bu çocuksu sahneler üzerinde çalışılamaz ve deneyimleri bütünleştirilemez. Doğum öncesi ve doğum döneminin önemi arttıkça, yeni fırsatlar ortaya çıkabilir.

Mesela Marion Esser, bazı vaka çalışmalarında psikomotor[efn_note]Psikolojik süreçler (örneğin duygusallık veya konsantrasyon, aynı zamanda bireysel kişilik yapısı) insanların hareketini etkiler. Bu nedensel bağlantıya psikomotor denir. Psikomotor süreçlerin örnekleri, yüz ifadeleri, yürüme veya konuşma olabilir.[/efn_note] alanda doğum öncesi biyografilerini açıkça sembolize eden çocukları anlatır. Umutsuzca bir kız istedikleri için, doğumda ailesi tarafından büyük bir hayal kırıklığıyla karşılanan bir erkek çocuğun davranışını ve deneyimini yorumlar. Bu fenomen yanlış cinsiyette yaşanan şok olarak bilinir. Olası bir doğum öncesi travmatizasyon olarak kabul edilir, çünkü çocuklar ebeveynlerinin beklentilerini genç yaşta algılarlarken, aynı zamanda bunları yerine getiremezler.[efn_note]Käppeli, K. (2011): You are unique. 4 DVDs. http://epics.ch/
Käppeli-Valaulta, K. (2013): Experiences from therapeutic practice in the treatment of children and adolescents. In: Janus, L. (ed.) p.o. p. 55-64.[/efn_note]

Bu ve diğer örnekler yaşam deneyimlerinin bedende depolanabileceğini ve tetikleyici durumlara göre güncellenebileceğini gösterir bize. İnsan hücreleri, literatürde hücre anıları olarak adlandırılan, yaşamın erken aşamalarındaki deneyimleri saklar çünkü.[efn_note]Lipton, B. (2006): Intelligent Cells: How Experiences Control Our Genes. Burgrain: KOHA[/efn_note]

Havluların içinde sallanma

Yaklaşık 65 yıl önce tıp ve psikolojide, bir yenidoğan hâlâ refleksleri olan bir bohça gibi görülürdü. Öncülerin ardından psikolog Otto Rank ve Nandor Fodor sonrasında alternatif kavramlar, araştırma çalışmaları ve yayınlar yapıldı. Doğum ve doğum öncesi psikolojinin tarihi artık birçok yayında bulunabilir.

Bir hermeneutik uzmanı olan J. Seewald’ın bakış açısıyla doğum öncesi yaşama bakmak, çocukların deneyimleri ve davranışlarıyla birleştirmek özellikle ilginçtir. Bu evrenin “sembolik yankısı” olarak, çocukların özellikle katılmayı sevdiği ya da kaçındığı oyun ve hareketleri anlatır Seewald. Mesela havluların, çarşafların içinde sallanmak, zifiri karanlık odalar, kendilerini sarmalar, mağaralar yapmalar, ılık suda yüzme, iki yumuşak katman arasında sandviç olma, çamurda kayma ve bireysel zaman duygusunun kaybedildiği hareket durumları.

Doğum deneyiminin sembolik bir yankısı olarak, tünellerde sürünmek ve dar materyaller, çıkış yollarını bulma mücadelesi, materyallerden kurtulma vb. şeyler geçiş dönemlerini anlatır.

Doğum öncesi deneyimlere gözümüzü kapatmayalım

Çocuklar doğuma kadar olan (prenatal ve perinatal) deneyimlerini hareketli ve sembolik bir oyuna çevirip entegre edebilirler. Peki, çocukların eğlenceli oyunlar aracılığıyla hayata katılmalarına yardımcı olmak için psikomotor çalışmalarının katkısı ne olabilir?

Çocuklara konuları için profesyonel bir yaklaşımla iç ve dış alan sağlanabilir. Terapistler, aile üyeleri arasında, çocuklarının doğum öncesi oyunlarını anlamaları ve evde izin vermeleri için farkındalık yaratabilirler.

Çocukluk çağında, doğuma kadar olan (prenatal ve perinatal) deneyimler geçici ve duygusal olarak hâlâ çok yakındır. Yaşamın bu zamanında iyi işlenebilir ve entegre edilebilirler. Doğal olarak çocukların yaşamlarının ve oyunlarının bir parçasıdır. Yaşamın bu dönemindeki deneyimlere gözlerimizi kapatmamanın zamanı geldi. Gözlemler sırasında gördük ki, bu yaşamsal sorunların dışavurulması çocuklar için çok acil ve mühim.

Çocuklar, ister beğenelim ister beğenmeyelim, çoğunlukla travmatik deneyimlerini ifade edemezler. Bu erken dönemin şimdiye kadar çok az ilgi görmesi ve bu biçimlendirici yaşam süresi bilgisine hak edilen bir değer verilmemesi oldukça garip görünüyor. İnsanların doğum öncesi ve doğum deneyimleri genellikle şüphecilikle incelenir ve güvenilirlikleri, “gerçeklik” olgusu sorgulanır.

Oyun deyip geçmemek gerekir

Gözlemlediğimiz sembolik oyunların çoğunda, katılımcı terapistleri etkileyerek geride bırakan muazzam bir enerji dinamiği ortaya çıktı. Doğum ve doğum öncesi deneyimler genellikle insanlar için tetikleyici olabilen travmatik deneyimlerdir. Bu nedenle, bu konulara karşı insanların savunma mekanizmaları çok yaygındır. Savunma mekanizmalarının, kişinin kendi korkusunu harekete geçirme, kendi doğum öncesi ve doğum deneyimleri gibi biyografik tekrarlardan kaçınmak için bilinçsiz araçlar olarak işlev gördüğü varsayılabilir. Ortak ve popüler “doğumda her şey yolundaydı” ifadesi, sembolik çocuk oyunlarıyla daha açık bir şekilde test edilmelidir.

Şimdiye kadar bahsedilmeyen anaokulu döneminin ortak çocuk oyunları var bir de… Daha yakından konusunda uzmanlarla incelendiğinde, onlar da doğum ve doğum öncesi deneyimleri işlemek ve entegre etmek için ritüel olarak kabul edilebilir. “Saklambaç”, “Kedi ve Fare” ve diğerleri, ritüelleştirilmiş oyun biçimleri haline gelen yaşam temalarıdır. Bu oyunlarda “kendi yerini bul”, “hoşgeldin”, “keşfedildi”, “hayatta kaldı” konuları yer alıyor. Ne yazık ki, deneyimlerin işlenmesinin bu günlük biçimleri daha nadirdir ve artık parçalanmış bir çocuk yaşamının doğal bir parçası değildir. Yine de, burada bir psikomotor ortam için bir fırsat var: Çeşitli hareket oyunları için bir alan ve ayrıca çocukların doğum öncesi ve doğum konularının entegrasyonu için neredeyse ideal bir ortam sunuyor.

Vakalar bize ne söylüyor?

Şu ana kadar sayıp döktüklerimi somutlaştırmak adına bazı vaka örneklerini ve buna ilişkin analizleri paylaşmak isterim.

Beklenmedik çocuk

3,5 yaşındaki David yaşam tecrübelerini deneyimlediği gibi sahneledi: İlk temasta terapistine bakmadı, oynamak istemedi ve sanki kimse yokmuş gibi davrandı. Aynı zamanda, fiziksel rezonansında zor bir gerilim ve kontrol dengesi göze çarpıyordu. Evde sadece odasında oynadı. Diğer çocuklarla oynamak istemedi ve anaokulunda çok az temas kurdu. Yabancı çocukları ve yetişkinleri reddetti; karşılığında onların reddetmelerini tetikledi.

Doğum öncesi hikâyesi, bugününe dair fikir sahibi olmamızı sağlıyordu. Bir gecelik ilişki sonrası, varlığıyla ailesini şaşırtmış. Ebeveynlerin nihayet onu kabul etmeye ve bir aile kurmaya karar vermelerine kadar birkaç hafta süren sert tartışmalar, redler ve şüpheler olmuş. İstenmeyen hamileliğin erken korkusu ve reddi, özellikle anne tarafından, David’in dünyaya gelme deneyiminde hoş olmayan kalıcı bir etki yaratmış. Doğum öncesi deneyimi bir “keşfetme şoku” idi.

Sezaryenle doğum ve planlama

5 yaşındaki Leon erken yaşta yaşadığı deneyimlerin bir kısmını doğrudan, bazılarını ise dolaylı olarak kaçınılmaz biçimde tekrarladı. Küçük adımlara geçmeden bir yıldan fazla bir süre önce tüm hareket ve oyunların kontrolünü elinde tuttu. Mağaraları ve büyük hamakları tercih etti; beklentili ve dikkatli davrandı (tekrardan kaçınarak) ve sık sık oyununu aniden kesti (doğrudan tekrar). Bazen yeni doğmuş ve bakılması gereken küçük bir hayvanı (yunus veya dinozor) oynadı (doğrudan tekrar). Bir oyun arasından sonra, yeni bir uygun oyun bulmadan kararsızca arama yaptı (doğrudan tekrar). Rezonans cevabında yönelim bozukluğu, üzüntü ve öfke hissedilebilirdi. Terapisti Leon’a eşlik ederken genellikle çaresizlik hissetti. Durumu kontrol ederek kendi içsel duygularına cevap verdi. Böylece yapılandırılmış bir hareket egzersizi sundu. Bu şekilde bilinçsizce Leon’un yönelim bozukluğunu ve kontrol ihtiyacını yansıttı.

Leon’un doğum öncesi hikâyesine göre, annesi Leon’u sezaryenle doğurmuştu. Yani hayatı baştan yapılandırılmıştı. Kişisel aktivite, yaratıcılık ve özerklik için çok az alan bırakılmıştı ona. Her gün altının ıslanmasından acı çekti ve bu nedenle ailesini rahatsız etti ve çoğu zaman onları çaresiz hale getirdi. Leon, kaçınma tekrarı olarak deneyimlediği perinatal dönem (21’inci gebelik haftası ile doğumdan sonraki bir aylık dönemi kapsar) yönelim bozukluğunu ve heterolojiyi (normal dışı gelişme) canlandırdı. Şimdi bu durumları kontrol altına aldı. Öfke ve acı duygularını hâkim oldu. Oyunda terapistine çaresizliğini, üzüntüsünü ve öfkesini gösterebildi. Bu ona bu “dış kaynaklı” duyguları deneme ve oynama fırsatı verdi.

Ölüm ve üzüntü

5 yaşındaki Nils dil terapisi oturumlarında el kuklaları ile oynamayı tercih etti. Konuşma terapisti bir rol yapma oyunu tasarladı. Nils düzenli olarak sahnede rol yapmaya başladı. Peri masalından Hansel ve Gretel’in rollerini oynadı. Bu rollerde, iki el kuklası kuzgunlarla fiziksel ve duygusal bağ kurdu ve oldukça etkilendi. Konuşma terapisti, bu oyunun Nils için öneminin çok olduğunu hissetti ve birkaç hafta boyunca onunla seansları sırasında sahnede farklı şekillerde ve yeni varyasyonlarla oynadı. Farklı sahnelerin sonunda, kuzgun Gretel’in kendini artık saldırganlardan kurtaramadığından dolayı ölmek zorunda kaldığını gördü.

Bu sahnenin fiziksel rezonansı keder ve en derin umutsuzluk ile işaretlendi. Bir sessizlik arasından sonra, Nils’in ölü kuzgunun yanında yerde yas tutmasından, aniden ayağa kalktı ve konuşma terapistine veda etti. Bir dahaki sefere aynı oyunu tekrar oynamak istedi.

Doğum öncesi hikâyesine baktığımızda, hastanın geçmişi (anamnez) ve ebeveyn görüşmesi, Nils’in ailesinin yakın akrabalarında ölüm olmadığını gösterdi. Nils, yalnız doğmuş bir ikizdi. Hayattaki ikizini umutsuzca kaçırdı.

Yardım et, evim yanıyor!

Jan (7 yaşında) ne yaşadıysa doğrudan tekrar etti. Arkadaşı Joel ile büyük oturma odasında köpükten bir ev inşa etti. Yastıklara ve yumuşak bileşenlere birkaç kez düştü ve açıkça bu bedensel deneyimlerin tadını çıkardı. Her iki çocuk da yaratıcı bir manzara yarattı. Bir tünel yapıp onun ev olduğu ilan edildi. Sonra yüksek ses ve neşeyle bağırıldı. Jan, birdenbire kendini eve sakladı ve panikle bağırdı: “Yardım edin, ev yanıyor, herkes buradan kaçsın!”

Terapist ne olduğunu sorduğunda, cevap vermedi, ancak odanın içinde çılgınca koştu. Kısa bir süre sonra yakalama oyununa geçildi. Bu oyun tüm odaya yayıldı. Jan hamakta saklandı ve sallandı. Aniden tekrar uyardı: “Yanıyor!” Hamaktan çılgınca sıçradı, odanın etrafına koştu, geri döndü ve hamağı şiddetle salladı. “Ateşi söndürdüm.”

Bu sözlerle arkadaşı Joel’e döndü. Jan bu sahneyi psikomotor seansta birçok şekilde tekrarladı. Jan için gevşeme neredeyse imkânsızdı. Gevşemeye çalıştığı anda vücudu huzursuz oluyordu. Sonra tekrar bir yerde yangın çıkması veya bir yanardağın aniden patlaması gerekiyordu.

Oyundaki sembolizmin yardımıyla kendini ifade etmesine izin verildiğinde odaklanmıştı. Ayrıca oyun için yer ve zaman elde ettiğinde ve terapisti tarafından düzgün bir şekilde yansıtıldığında da odaklandı. Bu gibi durumlarda içten ve dıştan gitmesine izin vermeye başlanınca, vücudu yumuşuyor gibiydi. Vücudunu ve antenlerini geçici olarak, yavaşca “bilinmeyen”i anlamak üzere uzatan bir salyangoz gibi görünüyordu.

Doğum öncesi hikâyesi bize yine fikir veriyordu. Annesine göre, Jan hiç “gerçek” bir ev yangını yaşamamıştı. Jan’ın annesinin hamilelik zehirlenmesi vardı. Doğum öncesi dönemde, bu deneyim Jan için bir ev yangını, sıcak ve hayatı tehdit eden gibi bir şey olduğu açıktı. Bu erken baskı rahatlamasına izin vermedi. Onun için her zaman tehlike vardı. Her güvenli yer bu eski korkunun tetikleyicisiydi. Ancak Jan alanı iyi korunduğunda yeni deneyimlere dönebiliyordu. Fiziksel ve duygusal olarak savunmasız olduğu doğum öncesinin eski, tehditkâr yaşantılarını yeniden yaşamak zorunda olmadığından emin olmak istiyordu.

Çocuklar çeşitli oyun temalarıyla doğum öncesine dair mesajlar verebilir. Hissini oyunla dışavurabilir. Yeter ki uygun yaratıcı sahneler hazırlansın.

Pek çok vakadan elde ettiğimiz bilgilere bakarak şu söylenebilir: Çoğunlukla birincil ve ikincil (acil) sezaryen doğum deneyimleri atom ve hidrojen bombaları, el bombaları ve tank patlamalarıyla bağlantılıdır. Tünel, ev ve mağara savunmaları da güç ve güçsüzlükle alakalıdır. Kişinin yaşamdaki yeri, tutunması, var olması gibi konular dikkatli bir yetişkin için neredeyse her zaman psikomotor alanda oyun temaları olarak görülebilir. Ancak bu konuların tartışmalı doğası hem terapistler hem de gözlemciler için somuttur. Bununla birlikte, bu sembollerin hipotezleri ve yorumları, her çocuğun bireysel yaşam bağlamı içinde, bu makalede ortaya çıkarılabileceğinden çok daha çeşitlidir.

Sonuç olarak, bu yaşam süresinin, yani doğum öncesi ve doğum yaşanın da mesleki eğitim ve öğretimin bir parçası haline gelmesinin artık zamanıdır.

Metni İngilizce’den çeviren: Fikri Gündüz

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Aralık 2021’de yayımlanmıştır.

Amara R. Eckert
Amara R. Eckert
Prof. Dr. Amara R. Eckert – Psikolog, akademisyen ve yazar. Yıllarca Darmstadt University of Applied Sciences, Department of Social Work’da ders verdi. Şu sıra Maltepe Üniversitesi’nde beden iletişimi, psikomotrisite, beden psikoterapisi, pre ve perinatal travma terapisi konularında eğitim veriyor. Sağlık, psikiyatrik ve psikosomatik klinik, sosyal psikiyatri, çocuk ve genç sağlığı konularında danışmanlık ve süpervizörlük yapıyor. ISPPPM (International Society for Pre- and Perinatal Psychology and Medicine) başkanı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x