Kerkük’ün zindanına attılar beni
Mazlumlar sürüsüne kattılar beni, kattılar beni
Bir yanım dağladılar ateşle annem
Ne suçum ne günahım yaktılar beni, yaktılar beni
Türkmen obalarından göçen anneler
Ne yuvaları kalmış ne de haneler, ne de haneler
Gök kubbeyi sarsar mazlum feryadım
Elbet bir gün güler bize seneler, bize seneler
Bu türküye de konu olan ve bölgedeki varlıkları Sümerlere kadar uzanan Türkmenler, Irak’ın en kadim unsuru olmalarına rağmen, devletin kuruluşundan günümüze dek çeşitli şekillerde asimilasyon politikalarına maruz kalıyorlar. Bu politikaların son örneklerinden biri de Kerkük’te resmî yazışmalarda artık Türkmencenin kullanılmaması için Irak Başbakanlığının Mart ayı başında aldığı karar oldu. 1
Gelen tepkiler neticesinde,2 karardan hızlı bir şekilde geri adım atıldı. Ancak yine de bu girişim, Türkmenlerin, Irak devletine bağlılıklarını ve ulusal kimliklerine sadık kaldıklarını en bariz şekilde göstermiş olmalarına rağmen, Irak yönetimleri tarafından göz ardı edilişlerin son halkası niteliğindeydi.
Ayrıca 2017 sonrası federal güçlerin kontrol sağlamasıyla istikrara kavuşan Kerkük ve Tuzhurmatu bölgelerinde Türkmenlere karşı saldırılar yine kesilmiyor. 3 Mart’ta Irak Türkmen Cephesi (ITC) eski güvenlik daire sorumlusu Ahmet Tahir İsmail, Kerkük’te cuma namazı öncesi arabasına yerleştirilen bombayla şehit edildi. Bu yıl içinde yerel seçimlerin yapılması beklenirken, bu tür bir saldırının gerçekleşmesi maalesef sürpriz değil. 2018’deki genel seçimler öncesinde de ITC el-Askeri Büro sorumlusu Alaaddin Salihi ve genç Türkmen akademisyen Ali Elamas, yine aynı şekilde suikasta uğramıştı.
Türkmenlerin yaşadıkları zorluklar yeni değil, peş peşe gelen, birbirinden farklı kompozisyonlardaki Irak yönetimleri ki, buna ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 dönemi de dâhil, Türkmenlerin haklarını teslim etmediler. Bu durumun birçok nedeni olsa da en bariz olanı, Türkmenlerin bu coğrafyanın asli unsuru değil Osmanlı kalıntısı olarak nitelendirmeleri ve güç kazanmaları durumunda bunun Türkiye’nin nüfuzunu artıracağına yönelik kanaatleri.
Osmanlı sonrası 2003 işgaline kadar süren trajedi
Oğuz boyundan oldukları bilinen Türkmenler, Orta Asya’dan göç ederek Mezopotamya coğrafyasına Emeviler, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde kademe kademe geldiler. Bölgeye ilk kez 7. Yüzyılda ayak bastılar, varlıkları 16. yüzyılda bölgenin kontrolünün Osmanlı’nın eline geçmesiyle pekişti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması, 1. Dünya Savaşı’yla birlikte İngiltere’nin Bağdat’ı işgali Türkmenler için trajedilerle geçecek bir dönemin ilk işaretiydi.
Irak Türkleri, ağırlıklı olarak yaşadıkları Musul vilayetinin 8 Kasım 1918’de İngiltere’nin egemenliğine girmesine direnmeye çalıştılar. İçlerindeki bazı gruplar, 1920’de Türkmen şehri Telafer’de ‘Kaçakaç’ devrimini başlattılar, 1916’da İngilizlerle anlaşarak Osmanlılara karşı ayaklanan Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal’ın Irak krallığı için yapılan referandumunu boykot ettiler. O süreçte Türkmenlere yönelik komplolar ve katliamlar gerçekleştirildi.3
Nihayetinde önce Lozan Anlaşması ardından da 1926 yılında İngiltere, Irak ve Türkiye arasında iyi komşuluk ilişkileri antlaşması imzalandı. Ancak bu antlaşmalar Irak’taki Türkmenlerin yasal haklarını hiçbir şekilde güvence altına almadı.
1958’de Irak’taki krallık devrilip cumhuriyet ilan edildiğinde de Türkmenlere yönelik katliamlar sürdü. 14 Temmuz 1959’da, cumhuriyetin birinci yılında yapılan kutlamalar sırasında kalabalığa ateş açıldı, günlerdir Türkmenlere yönelik tehditler yerini işkence ve cinayetlere bıraktı, Kerkük katliamı yaşandı. İşte Kerkük Zindanı türküsü de o katliamın üzerine yazıldı. Saldırıların ardında yeni Irak Cumhuriyeti’nde Türkmenleri istemeyen Kürdistan Demokrat Partisi’nin o dönemki lideri Molla Mustafa Barzani vardı.
1979’da Irak’ta yönetimi ele geçiren Saddam Hüseyin, 16 Ocak 1980’de Türkmenlerin lider kadrosu pozisyonundaki şahsiyetleri idam ettirdi.
Türkmenlere karşı en sert tedbirler, Arap Sosyalist Baas Partisi yönetimi döneminde alındı. Örneğin yüzlerce Türkmen aydını tutuklandı, güney bölgelerine sürüldü, Türkmenlerin sosyal ve kültürel faaliyetleri yasaklandı, onlarca Türkmen köy ve kasabası çeşitli bahanelerle yıkıldı. Bölgedeki tarihi Türk eserleri tahrip edildi. Şehir, belediye, köy ve mahallelerin aslen Türkmence olan isimleri Arapça isimlerle değiştirildi. Türkmenlerin binlerce hektar arazilerine el konuldu, güneyden getirilen Araplara dağıtıldı. Kamu daireleri ve açık yerlerde Türkmence/Türkçe konuşmak, camilerde Türkçe vaaz ve hutbe verilmesi yasaklandı.
1990’daki 1. Körfez Savaşı neticesinde Irak’ta başlayan halk ayaklanmaları sırasında da Irak ordusu, Kerkük Altuköprü kasabasında, 102 Türkmen’i kurşuna dizdi. 1996’da Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtsevenler Birliği (KYB) arasında çıkan iç savaşa müdahale için gelen Irak merkezi ordusu Erbil’de Türkmenlere yönelik bir katliam gerçekleştirdi.
Türkmenlerin siyasî ve kültürel oluşumları nasıl ortaya çıktı?
Türkmenler uzun yıllar kendi durumlarını anlatacak ciddi ve aktif siyasî örgütlenmeler oluşturmadılar, bu durum da uğradıkları baskıların artmasına zemin hazırladı.
Bugün, Irak Türkmenlerine ait, büyük bir kısmı milliyetçi çizgide yaklaşık 20 siyasî parti bulunuyor. İslami görüşte olanlar da var. Bir kısmı da Kürt partilerine yakın.
Ancak bu örgütlenmenin tarihi de çeşitli zorluklarla, katliamlarla örülü.
Türkmenler, örgütlenmeleri gerektiğini 14 Temmuz 1959’da Kerkük’teki Türkmen katliamından sonra çok net bir biçimde kavradılar. Bu katliamla birlikte, varlıklarının tehdit altında olduğunu idrak ettiler. İlk örgütlenmeleri, 1959’da İstanbul’da kurulan Irak Türkmenleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’yle oldu. Bir yıl sonra da, Bağdat’ta aydınları ve toplumun her kesiminden seçkin insanları bir araya getiren Türkmen Kardeşlik Ocağı kuruldu. 1961’de sosyal ve kültürel alanlarda yayın yapan Kardeşlik dergisi çıkarılmaya başlandı. Ocak, Türkmenlerin örgütlenebilecekleri, varlıklarını ve seslerini duyurabilecekleri bir adres oldu.
Irak’ın kuzeyinde 1991 senesinde Güvenli Bölge kurulduğu zaman Türkmenler, Erbil’de siyasî faaliyetlerine başladı, Türkmen okulları açıldı, Türkçe eğitim yapılmaya başlandı. Yerel Türkmeneli TV kanalı ve radyosu da o dönemde devreye girdi.
Irak Türkmen Cephesi’ne giden yol
Türkmenler, 2003’de Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden önceki süreçte çeşitli siyasal partiler4 kurdular. Irak Milli Türkmen Partisi (Ankara 1988), Irak Türkmen İslami Birliği (Tahran 1991), Türkmeneli Partisi (Erbil 1994) bunlardan bazılarıydı.
Bölgenin içinden geçtiği durum, Türkmenleri aynı çatı altında toplanmaya itti. Bu amaçla, Irak Milli Türkmen Partisi, Türkmeneli Partisi, Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Erbil Türkmen Kardeşlik Ocağı, Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği gibi oluşumların bir araya gelmesiyle 24 Nisan 1995’te Irak Türkmen Cephesi (ITC) kuruldu. ITC ve diğer partilerin başkanlıkları 9 Nisan 2003 sonrası Erbil’den Kerkük’e nakledildi.
Irak’ın işgalinden sonra da Türkmenler örgütlenmeye devam ettiler. Bu dönemde de yeni siyasi partiler5 kuruldu. Türkmen Milliyetçi Hareketi (2003), Irak Türkmen Adalet Partisi (2004) bunlardan bazılarıydı.
Kürt partilerinin desteğini alan Türkmen partileri
Türkmenlerin, kimliklerini merkeze alarak kurdukları partilerin yanı sıra, bu çizginin dışında ve Kuzey Irak’taki Kürt partileriyle yakın işbirliği içinde olan Türkmen örgütlenmeleri de var.
Bu örgütlenmelere 90’lı yıllarda Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) hâkimiyet sürdüren KDP ve KYB’ye yakınlıkları nedeniyle ‘kukla parti’ diyenler de bulunuyor. Bu partilerin ortak özelliği, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin denetimindeki yerlerde Türkmenlerin geleceğini korumak adına faaliyet gösterdiklerini öne sürmeleri. Bu partiler, Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerinin Kürdistan topraklarından bir parça olduğunu da iddia ediyorlar.
Bu çerçeveye oturan toplam sekiz siyasi parti6 var.
İşgal sonrası Türkmenler
Bütün Iraklılar gibi, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgalinden sonraki döneme umutlu bakan Türkmenler, kısa bir sürede bu umutlarının boşa çıkacaklarını anlamaya başladılar. Hatta belki de geçmiş dönemden daha tehlikeli bir durum yaşayacaklarını fark ettiler. Bunun işaret fişeği sayılabilecek hamle, Amerikan özel birlikleri tarafından desteklenen Kürt Peşmergelerden geldi. Bu gruplar, işgal öncesi Kürt askerlerinin Türkmen bölgelerine girmeme anlaşmasına uymadılar, Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerine kendi askerlerini soktular ve devlet dairelerini ele geçirerek demografi değiştirme faaliyetini başladılar.
Aynı 1991’deki gibi 2003 işgali sürecinde de kente giren Peşmergeler, özellikle Kerkük’teki tapu ve nüfus dairelerini, şehirde Türk varlığını kanıtlayan yerleşim ve kimlik bilgi ve belgelerinin yer aldığı arşivleri yağmaladılar, mahkeme dosyalarını da imha ettiler. Dolaysıyla silahsız kalan Türkmenler, bölgelerine akın eden ve arazileri üzerinde yerleşen yüz binlerce Kürt’ün önüne geçemedi. İşgal öncesi dönemlerde Araplaştırarak nüfusu değiştirilen Türkmeneli’nin (Kerkük, Tuzhurmatu, Kifri, Musul, Diyala) demografisi yeni dönemde de Kürtleştirme hamlesiyle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla bölgedeki Kürt nüfusun artışı ve şeffaf olmayan ve hile karışan seçimler bir araya gelince Türkmen oylarının düşük çıkması kaçınılmazdı.
İşgal sonrası Irak’ı yöneten mekanizma 13 Temmuz 2003’te Geçici Koalisyon Yönetimini oluşturdu ve Irak’ta demokrasi adına ilk adım atıldı. 25 üyeden oluşan bu yönetimde sadece bir Türkmen’e yer verildi. Geçici Yönetim Konseyi 29 Temmuz 2003’de toplanarak 9 kişilik Başkanlık Konseyi’ni oluşturduklarında bu sefer Türkmenlere hiç yer verilmedi. Bu durum Türkmenler için devlet yönetiminden uzaklaştırılmalarının ve gelecekte ortaya çıkacak karanlık tablonun habercisi oldu.
30 Ocak 2005’te ülkede yapılan ilk genel ve yerel seçimleri, adil olmadı. Bununla birlikte seçim öncesi Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere yapılan Kürt göçlerine göz yuman ABD, seçim komisyonları tarafından ortaya çıkartılan hileleri de hiçe saydı. Bu ilk seçim ayrıca ülkenin geleceğini şekillendirecek Anayasa’yı hazırlayacak milletvekillerinin ülkedeki temsiliyet oranlarına göre belirlenmesini sağlayacaktı. Ancak Türkmenlerin temsilci sayısı yeterli seviyede olamadığı için, anayasal süreçte etkin bir rol oynayamadılar. Dolaysıyla 15 Ekim 2005’te yapılan daimi anayasa referandumunda Türkmenler hayır oyu kullandı.
Türkmen siyasi partileri ne yapıyor, ne yapamıyor?
Irak yönetimlerinin Türkmenlere hak ettikleri düzeyde temsil hakkı tanımaması bir gerçek olmakla birlikte, Türkmen siyasi partilerinin de bu durumu iyileştirmek için yeteri kadar performans sergilemedikleri de başka bir gerçek. Genel olarak Türkmen siyasi harekâtının belirgin bir siyasi doktrinin bulunmaması ve tüm tarafların belirli bir doğrultuda hareket edememesi, siyasi bakımdan onları zayıf kılıyor.
Demokrasilerde toplumlar temsilcilerini seçim aracılığıyla devlet yönetim mekanizmalarına ulaştırmak için gayret eder. Ancak Türkmenler, 2003 sonrası yapılan seçimlerde bütün bölgelerde Irak Türkmenlerini temsilen tek bir liste olarak seçimlere katılamadılar. Bu nedenle Türkmenlerin gerçek oy potansiyeli de ortaya çıkmadı. Şii-Sünni kitlelerin oluşturdukları farklı listelerde yer alarak, hem parlamentoda yetersiz sayıda sandalye alıyorlar hem de her kabinede bakanlık elde edebilmek için zorlanıyorlar.
Oy oranı düşük olan siyasi partilerin büyük listelerden aday göstermeleri doğru bir seçim stratejisi gibi görünebilir. Ancak kazanan milletvekilleri daha sonra mecliste bir Türkmen kitlesi oluşturamadıkları için Irak’ta bakanlıkların parlamentoda bulunan sandalye sayısına tabi tutulan dağılım sistemine göre bakanlık almaları da olanaksızlaşıyor.
Türkmenlerin etkisizliğinin dış nedenleri
Türkmenlerin Irak siyasetinde etkili olabilmelerini engelleyen iç etkenler aşikâr, ancak dış faktörler de söz konusu.
Irak meselesini takip edenlerin çoğu kişide Irak siyasetinde dış faktörlerin etkisinin çok fazla olduğu yönünde ortak bir kanaat vardır. Irak siyasetinde söz sahibi olan dış güçlerin en başında ABD ile İran’ın geldiği biliniyor. İki ülkenin de Türkiye ile ortak strateji dosyaları olmasına rağmen aralarındaki jeopolitik rekabetin hacmi, işbirliği hacminden daha fazla.
Türkiye’nin 2003’teki Irak Savaşı’na katılmayışının veya kendisine yardım etmeyişinin bedelini âdeta ülkedeki Türkmenlere ödeten ABD, Türkmenlerin yaşadığı bölgelerin siyasî, kültürel ve nüfus dengelerini değiştirebilecek gelişmelere ses çıkarmayarak seyirci kaldı.
Irak’ta bundan önceki yönetimler nasıl Türkmenleri Türkiye’nin uzantısı olarak görüp, onlar sayesinde Türkiye’nin Irak devleti üzerindeki nüfuzunun artmasından endişe ederek Türkmenleri Irak yönetiminden dışladıysa, bu durum, işgalden sonraki dönemde de devam etti.
Aynı şekilde İran da ABD gibi Türkiye’nin Irak sahasında söz sahibi olmaması için Türkmenlerin Irak’ın merkezi ve yerel yönetimlerinde aktif rol almalarını istemiyor. Ayrıca Irak’taki Türkmenlerin bir takım milli kazanımlar elde etmeleri durumunda İran’daki Türkmenlerin de benzer haklar talep etmelerinden korktukları söylenebilir.
Türkmenlerin bugünkü durumu ne?
Türkmenler için bugünkü durum işgal öncesinden farklı değil.
Devlet yönetiminde göz ardı edilmelerinin yanı sıra, merkezi hükümet ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasında yaşanan anlaşmazlıklardan ve bazı anlaşmalardan da ötürü 2003-2017 yıllar arasında Türkmen bölgelerinde ciddi bir güvenlik boşluğu oluştu ve Türkmeneli bölgeleri şiddetli terör saldırılarına maruz kaldı.
Ayrıca Türkmenlere karşı farklı yollarla şantaj/tehdit etme, sindirme ve korkunç baskılar uygulandı. Önde gelen aydın Türkmenler suikasta uğradı, varlıklı ailelerin fertleri kaçırılarak fidye istendi. Özellikle Kerkük ve Tuzhurmatu bölgesindeki bu hadiselerin; Türkmenleri göç etmeye zorlamak için yapıldığı düşünülebilir.
Haziran 2014’te DAEŞ’in Irak’a saldırılarıyla birlikte, örgüt, en fazla Türkmen bölgelerine doğru ilerledi. Türkmenlerle mücadelesinde DAEŞ ciddi kayıplar verse de, DAEŞ’in Türkmen bölgelerine saldırısı, Kerkük ve tartışmalı bölgelerdeki IKBY hâkimiyetinin artmasına da zemin hazırladı.
Üç sene devam eden çetin bir savaş sonucunda nihayet Irak Başbakanı, 10 Aralık 2017’de Irak’ın bütün topraklarını DAEŞ’ten kurtardıkları duyurdu. Ancak bu kez IKYB Başkanı Mesut Barzani bağımsızlık referandumu yapacaklarını ilan etti ve bu referandum 25 Eylül 2017’de Kerkük’ü de içine alacak şekilde gerçekleşti. Bütün bunlar sonucunda, Bağdat ile Erbil arasında statüsü konusunda tartışmalı olan bölgelerin en kritik olanı Kerkük başta olmak üzere diğer Türkmen bölgelerinde merkezi hükümet kontrolü sağlandı.
DAEŞ’ten sonra hükümetin Türkmenler yararına attığı tek adım, içlerinde Kerkük ili ve Tuzhurmatu ilçesi de bulunan tartışmalı bölgelerde Merkezi Hükümetin egemenliğini yaymak, kanun otoritesini yerleştirmek ve o bölgelerden Kürt güçlerini ve güvenlik birimlerini çıkarmak için 16 Ekim 2017’de federal güçleri göndermesi oldu.
Bu süreçle birlikte, güvenlik açısından rahatlamış olan Türkmenler, siyasi bakımdan hâlâ hak ettikleri düzeyde temsil edilmiyorlar, bunun için onlara fırsat tanınmıyor. Nüfus açısından yoğun olarak yaşadıkları kendi bölgelerinde bile yerel yönetimlerde temsilleri yok ve devlet dairlerindeki görevler giderek başka taraflar lehine değiştiriliyor.
Türkmenleri bekleyen iki büyük risk
Irak Türkmenlerinin durumu her geçen gün daha da zorlaşıyor ve milli varlıklarını muhafaza etmek yönündeki mücadeleleri çetinleşiyor.
3,5 milyonluk nüfusa, çok sayıda siyasi partiye, çeşitli kurum ve kuruluşlara rağmen Türkmen toplumu baskı ve asimilasyon tehdidine sürekli maruz kalıyor; siyasi partilerse bunu önlemekte başarılı değiller.
Türkmenlerin siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel bakımdan koşulları iyileştirilmediği takdirde iki nedenle Irak sahasında mevcut olan varlıklarını da kaybetme riskiyle yüzleşecekleri görülüyor: Bunlardan ilki, Türkmen ailelerin yurtdışına göç etmelerinin hızlanması. İkincisi de ülke içinde kalan ailelerin hayatlarını sürdürmek için başka ideoloji ve etnik grupların siyasi partilerine destek vermek zorunda kalarak asimile olmaları.
Bu durumu önleyebilmek, ilk başta Türkmen yetkililerine düşüyor. Türkmen toplumu, liderlerden ve kanaat önderlerinden birlik ve dayanışma içinde tek bir hedef doğrultusunda hareket etmelerini bekliyor. Bunu başarmak için de liderlerin, toplumdaki milli şuuru ve siyasal katılım bilincini yükseltmek yönünde hamleler yapmaları gerekiyor.
Ayrıca lobi çalışmalarına önem verip, ister Iraklı tarafların ister Irak sahasında söz sahibi olan bölgesel ve uluslararası güçlerin kapılarını çalmaktan vazgeçmemeliler.
Son yıllarda hem bölgede hem de Irak siyasetinde Türkiye’nin artan gücünden Türkmenlere daha fazla fayda çıkarılması gerektiğini de unutmamak lazım.
Türkmenler Türkiye’den ne bekliyor?
1 Mart 2003’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) ABD ile birlikte Irak’a girme teklifi reddedilince, Türkmenler ciddi bir boşluğa düştü ve uzun süre siyasî süreçten dışlandı ve işgal tarihi üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen dışlanmaya devam ediliyorlar.
Diğer taraftan, Türkmenlere yönelik baskıların başka bir sebebi de Türkiye’nin Irak’a komşu olması. Bu yüzden Türkmenlere karşı acımasız uygulamalardan kaçınılmadı. Hiçbir hareketlilikleri olmasa dahi sırf bu özellikleri yüzünden her türlü eziyete maruz kalan Türkmenlerin, bundan sonra da aynı muamele ile karşılaşacaklarını tahmin etmek zor değil.
Türkiye’nin Irak politikası her zaman ülkenin toprak birliği ve bütünlüğünden yana oldu. Türkmenlerin de ilk günden savundukları tez budur. Türkiye Irak’ta yaşayan Türkmenlerin sorunlarını yakından takip ediyor, Türkmenlerle yakın temas içinde olmaya devam ediyor.
Ancak bu temaslar Irak devleti nezdinde somut sonuçlar doğurmuyor. Bu durum hem Irak’taki otorite boşluğundan dolayı devlet mekanizmalarının işlememesinden hem de Türkiye’nin kapsamlı bir Türkmen politikası ortaya koymamasından kaynaklanıyor.
Giderek güç kaybettiği görünen Türkmen siyasi hareketi bütün tarafları kapsayacak şekilde, Türkiye’nin yeni bir Türkmen politikası kurgulamasını bekliyor. Ayrıca siyasi faaliyetlerin yanında Türkmenlere yönelik sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetlere daha fazla önem verilmesi de kimliklerine bağlı kalmaları açısından önemli katkı sağlayabilir.
Irak Türkmenlerinin varlıklarının sürdürülmesi için destek veren ve çaba gösteren Türkiye devleti, uzun yıllara rağmen kayda değer başarı kaydedemeyen aynı Türkmen yöneticiler üzerinden bu işi yürütmesi yaşanan zaman, imkân ve fırsat kaybını daha da artırır.
Türkmenlerin Irak siyasetinde aktif bir rol alabilmeleri için yeni bir söylem ve eylem geliştirmeleri gerekir; bunu da yapabilen çağın dilinden anlayan, aydın, entelektüel, zengin, becerikli, atılgan, üretken ve maddî-manevî değerleri yüksek bir toplumun oluşması ve böyle bir toplumu yönetebilecek liyakatli kadronun önünün açılması gerekir.
Türkmenlerin Türkiye devletinden beklentilerinin en başında; Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerinin demografisini değiştirmek amacıyla artan faaliyetleri durdurması geliyor. Türkmenlerin tarihi şehri ve yoğun bir Türkmen nüfusunu barındırmasının yanında zengin petrol yataklarına sahip Kerkük’ün idari ve siyasi statüsünün merkezi hükümet yönetimi altında sürdürülmesi ve aksi yönde atılmak istenen her adımın karşısında durulması önemli.
Telafer ilçesinin il olabilmesine büyük katkı sağlayacak olan Irak ile Türkiye arasında ikinci bir sınır kapısı olan Ovaköy Sınır Kapısı için daha fazla gayret gösterilmesi bekleniyor. Bu kapının açılmasıyla hem DAEŞ teröründen çok çeken Telafer ilçesinin kalkınması hem de Türkmen nüfusu barındıran bir vilayetin oluşmasının önü açılabilir. Ayrıca Türkiye-Irak arasında hayata geçirilmesi hedeflenen Kalkınma Yolu Projesi, Basra’dan Türkiye’ye uzanan kara ve demir yolu ulaştırma koridoru de Ovaköy kapısından geçecek.
Bütün bunların yanında, bir türlü istikrar ve huzurun oluşamadığı Irak’ta, ülkenin toprak bütünlüğünü sarsan bir iç karışıklık veya iç karışıklıktan doğan bir dış müdahale olur da Irak’ın üç parçaya bölünmesi gibi bir sürece gidilirse, Türkmenler mevcut durumlarıyla buna ne engel olabilirler ne de varlıklarını gerçek manada koruyabilecek hazırlığa sahipler. Bu durumda Türkmen varlığını ve Türkmeneli bölgesinin selametinin teminat altına alınması hususunda Türkiye’den büyük bir beklentilerinin olduğunu her mahfilde dile getiriyorlar.
Türkmenlerin Irak siyasetinde etkili olabilmeleri için Türkiye daha aktif bir rol oynayabilir. Irak Türkmenlerinin can güvenliğinin sağlanması ve kimliklerinin korunması için Türkiye’nin sadece yumuşak güç unsurlarını değil, gerektiğinde sert güç unsurlarını da kullanılabileceğini, dile getirmesi de Türkmenlere önemli bir destek olacaktır.
Irak Türkmenleri artık yeni bir gelecek yazmalı, yeni türküleri acılar üzerine olmamalı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 3 Nisan 2023’te yayımlanmıştır.
- https://www.aa.com.tr/tr/dunya/irak-yonetiminden-kerkuk-te-turkmenceyi-kisitlama-karari/2834610
- Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Irak Bakanlar Kurulu Genel Sekreterliği’nce Alınan Karar Hk.”, https://www.mfa.gov.tr/no_-63_-irak-bakanlar-kurulu-genel-sekreterligi-nce-alinan-karar-hk.tr.mfa (Erişim Tarihi: 1.03.2023).
- 4 Mayıs 1924’te Kerkük’te Levy ordusu (İngilizler tarafından Süryanilerden oluşturulmuş paralı askerler) tarafından yapılan katliam ve 12 Temmuz 1946’da yine Kerkük’te yapılan Gavurbağı katliamı bunlar arasında sayılabilir.
- Irak Milli Türkmen Partisi (Ankara 1988), Irak Türkmen İslami Birliği (Tahran 1991), Irak Türkmen İslami Hareketi (Tahran 1991), Türkmeneli Partisi (Erbil 1994), Türkmen Bağımsızlar Hareketi (Erbil 1994), Irak Türkmen Cephesi (Ankara 1995), Türkmen Vefa Hareketi (Tahran 2001)
- Türkmen Milliyetçi Hareketi (2003), Irak Türkmen Adalet Partisi (2004), Türkmen Karar Partisi (2005), Türkmen Milliyetçi Hak Partisi (2013), Türkmen İrade Partisi (2017), Irak Türkmenleri Kurtuluş Cephesi (2017), Irak Türkmen Meydan Partisi (2019).
- Türkmen Kardeşlik Partisi (1991), Irak Türkmen Birliği (1992), Türkmen Milli Kurtuluş Partisi (2001), Türkmen Millet Partisi (2003), Türkmen Doğuş Partisi (2003), Türkmen Reform Partisi (2005), Türkmen Kalkınma Partisi (2005), Türkmen Liberal Partisi (2005), Kürdistan Türkmen Demokrat Partisi (2008).