Rüyalar bize ne söylüyor?

Ömrümüzün yaklaşık 5 yılını rüya görerek geçiririz. Ancak rüyaların neye karşılık geldiği büsbütün bilinebilmiş değil hâlâ. Psikanalizin kurucusu Freud ve Jung’un tüm çabalarına rağmen… Peki, modern bilim bu konuda ne söylüyor?

Rüya ya da düş, uykunun karakteristik özelliklerinden biri. Tarihi canlıların tarihine paralel olmakla birlikte, rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve maksatları tümüyle anlaşılmış değil.

Gazeteci ve psikolog Corinna Hartmann’ın Psychologie Heute’de yayımlanan yazısı, rüyalara modern bir pencereden bakıp kavramları yorumları yerli yerine oturtmaya çalışıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Sabah uyandığımızda her zaman hatırlayamasak bile herkes hayatının yaklaşık beş yılını rüyada geçirir. Beynimiz geceleri yanıltıcı bir dünyaya inanmamız için bizi kandırır ve yataktan bile çıkmadan uçar veya düşeriz, olmadık okullardan mezun dahi olabiliriz. Bu gece fantezileri aslında halüsinasyonlara benzer ve değişmiş bir bilinç durumunun ürünleridir. Beynimiz bir gecede birkaç kez sahneler bunu; hikâyeler, bizler açısından hiç varolmayan bambaşka dünyalar yaratarak, bunları birinci şahıs bakış açısıyla keşfetmemizi sağlar. Çoğu insan, rüyalarda görmüş olduğu sahnelerden öylesine etkilenir ki, uyurken kafa karıştıran rüya olaylarını gerçek sanabilir. İşte kimi zaman rüyalar yerine görülen kâbusları bu kadar kötü yapan da budur, çünkü içlerinde yaşanan korku gerçektir. Gerçek ve rüya gibi tehditler aynı beyin bölgelerini harekete geçirir. Genel olarak rüya gördüğümüz zamanlarda, genellikle güçlü duygularla ilişkilendirilirken, mantıksal düşüncemiz ve eleştirel yargımız arka planda kalır.

Rüya gördüğümüz zamanlarda neler olur?

Geceleri hafif uyku, derin uyku ve REM uykusu olmak üzere birkaç kez farklı uyku aşamalarından geçeriz. Rüyalar tüm uyku evrelerinde görülür, ancak özellikle REM uykusunda sık görülür ve canlıdır.

REM uykusunda gözler kapalı, iç gözün önünde ise bir film izliyormuşsunuz gibi görüntüler ileri geri hareket eder. Beyin REM uykusunda uyanık durumdadır. Hızlı ve düşük EEG dalgalarıyla tanımlanabilen uyuyanların beyin dalgaları ölçümlenebilir.

Rüyalar, uykunun hangi aşamasında ortaya çıktıklarına bağlı olarak farklılık gösterir. REM uykusunda gerçekleşen rüyalar genellikle duygusal olarak daha renkli görsellere sahip rüyalardır. Son yıllarda araştırmacılar, rüyaların nörobiyolojisini takip etmek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemeyi (fMRI) kullanıyorlar. Serebral korteks, yani beyin zarı, rüyalarda karşılaştığımız canavarları, efsanevi yaratıkları ve eski dostları yaratmada aracılık sağlayan, özellikle rüyalarımızın içeriğiyle ilgili hücre bölümüdür. Uyku modu ağı olarak adlandırılan beyin bölgeleri, uyanık duruma kıyasla özellikle rüyalarda aktiftir. Bu nedenle bazı sinirbilimciler, gece rüyalarımızı bu tür uyanık rüyaların artan bir şekli olarak tanımlarlar. Her iki durumda da, beyinde görüntüler, hikâyeler ve diğer izlenimler büyük ölçüde dış uyaranlardan bağımsız olarak yaratılır.

Motor işlevlerden sorumlu olan korteks alanları da rüya görürken aktiftir. Bunun koşmak, uçmak, yüzmek ve savaşmak gibi rüyalarda fark edilir şekilde sıklıkla hareket halinde olduğumuz gerçeğiyle bir ilgisi olduğu düşünülüyor. Öte yandan ön beynin daha yüksek bilişsel yeteneklerden sorumlu olan ve bazen “aklın yeri” olarak da anılan bölümleri, uyanık bilince kıyasla çok az çalışır. Berrak rüyalar sırasında – yani rüya gören kişi rüya gördüğünün farkında olduğunda ve eylemde kendisinin söz sahibi olabileceği zaman, ön beyin bölgeleri, rüya olaylarımızın sadece oyuncağı olduğumuz zamana göre daha aktiftir. Zaman algısıyla ilgili korteks alanlarının aktivitesi de bu esnada azalır.

Rüyaların işlevleri nelerdir?

Modern bilimin en büyük gizemlerinden biri, neden rüya görürüz sorusudur ve hâlâ tam anlamıyla bir cevap bulunamamıştır. Sonuçta araştırmacılar bile neden uyuduğumuz konusunda bir fikir birliğine varamamıştır. Yabancı dünyalara yapılan gece gezilerinin anlamını kavramak daha da zordur. Birkaç yıl öncesine kadar birçok biliminsanı, rüyaların gece beyin aktivitesinin rastgele bir yan ürününden başka bir şey olmadığını düşünüyordu.

Harvard Tıp Fakültesi psikiyatristi Allan Hobson, rüyalarımızın kaotik sinirsel boşalmaların sonucu ortaya çıktığını ve beynin beyin sapından gelen bu rastgele sinir hücresi uyarılarına bir anlam vermeye çalıştığını iddia ediyor. Onun görüşüne göre, rüyada karşılaştığımız şeyde daha derin bir anlam arama girişimleri de nafile bir çabaya sebebiyet veriyor.

Peki, ama rüyalarımızın gerçekten bizimle hiçbir ilgisi yok mu?

Rüyalarımız anlamsız ve değiştirilebilirler mi?

Rüyaların günlük yaşamlarımızla bağlantılı olduğu artık eni konu belgelenmiş durumda. Birçok rüyanın, günlük yaşamda da bizi ilgilendiren bazı konu ve problemlerle ilgilendiği neredeyse kesinlik kazandı. Mannheim’daki Merkez Ruh Sağlığı Enstitüsü’nden rüya araştırmacısı Michael Schredl, örneğin, çok müzik dinleyen veya müzik yapan insanların rüyalarının daha fazla müzik içerdiğini keşfetmiştir. Gün boyunca müzik besteleyenler, yeni nota dizileri hayal etme eğilimindedir. Hafıza için önemli olan nörobiyolojik süreçler de uyku sırasında gerçekleşmektedir ve günün parçaları rüyada belirerek, karmaşık hikâyelerde birleştirilir, yeni anılar görülebilir, sıralanabilir ve eski bilgilerle ilişkilendirilebilir.

Artık birçok araştırmacı, rüya gördüğünüzde beyninizin gün için çalıştığına inanıyor. Simüle edilmiş tehdit teorisine göre rüyalar, hayatta kalma becerilerini uyguladığımız bir tür sanal gerçeklik ortamı. Rüya gördüğümüz zamanlarda düşmanlardan kaçar, kendimizi savunur ve gerçek dünyada sosyal grupları dışlamamıza yol açabilecek utanç verici durumlarla uğraşırız.

Uzun zamandır rüyaların faydasız olduğunu savunan Allan Hobson bile, araştırma kariyeri ilerledikçe fikrini değiştirerek, 2009’da öne sürdüğü Önbilinç Teorisi’ne göre, “Rüyalar bilinç üreten beyin işlevleri için kritik öneme sahiptir” demiştir.

Rüyamızın kahramanları genellikle kendimiz oluruz ve görebilir, duyabilir, hissedebilir, koklayabilir ve tadabiliriz. Hayali bir dünyayı algılamamız ve içinde hareket etmemiz bu nedenle muhtemelen uyanık bilincimiz için bir eğitim kampıdır. Bebekler doğumdan önce bile rüyalarında gerçek dünyaya hazırlanabilir.

Diğer araştırmacılar ise rüyaların, günlük izlenimleri ve hafıza kırıntılarını çılgınca bir araya getirerek yeni içgörüler kazanmamıza yardımcı olduğu izlenimini yarattığını düşünmektedir.

Rüyaların işlevi ne?

Rüyalar, olaylara farklı bir açıdan bakmamızı sağlar. Başka bir teoriye göre ise rüyalar duygularımızı düzenlememize yardımcı olur. Fransız sinirbilimci Raphael Vallat liderliğindeki bir ekip, 2017 yılında rüyalarda özetlediğimiz gerçek deneyimlerin bizi orada daha az etkilediğini keşfetmiştir. Hem iyi hem de kötü deneyimler, rüyadaki 40 denek tarafından gerçek hayatta olduğundan daha tarafsız bir şekilde deneyimlenmiştir. Rüyalar, duyguların zamanla azalmasını ve bizi bunaltmamasını sağlayabilir.

Bunun dışında, iddia edilen başka bir fikre göre ise rüya görmenin toplumsal bir işlevi de bulunmaktadır. Bu yüzden başkalarına rüyalarımızı anlatmamıza yardımcı olur. En mahrem iç dünyamızla ilgili bilgi alışverişi, ilişkilerimizi derinleştirmemize ve birlikte yeni anlayışlar kazanmamıza yardımcı olabilir. Bununla birlikte, ne hakkında rüya gördüğümüze ve rüyalarımızın bizim hakkımızda ne ortaya koyduğuna dair daha net bir resme sahip olmamız için muhtemelen daha birkaç on yıl boyunca araştırmalara devam edilecektir.

Vahiy niteliğindeki rüyalar

Antik Mısır döneminden bu yana insanoğlu rüyalara daha derin bir anlam yüklemiş ve onları çözmeye çalışmıştır. Ancak en geç antik çağda rüyaların yorumlanmasının kültürün ayrılmaz bir parçası olduğu düşünülür. O zamanki görüşe göre rüyalar geleceğe bir bakış sağlamaktadır. Kuşların uçuş rotalarından veya kurbanlık hayvan kalıntılarından tespit edilen eski kehanetlerin yanı sıra, rüyaların yorumlanması da gelecekteki gelişmeleri öngörmek için önemli bir teknik olmuştur. Eski zamanlarda profesyonel rüya yorumcuları bile olmuştur. Elbette bu meslek hakkında oldukça fazla tartışmalar bulunmaktadır, çünkü o zaman bile bazıları rüyaların kehanet niteliğinden şüphe duymuştur. Bununla birlikte, eski Yunanlıların ve Romalıların çoğu, onların iyi ve kötü şansı önceden haber veren ilahi ilhamlar olduğuna inanmıştır.

İ.S. 2’inci yüzyılda Küçük Asya’da yaşayan bir rüya yorumcusu olan Daldisli Artemidor, bu konuda kapsamlı bir inceleme yazmıştır. Rüya kitapları sayesinde (Yunanca: “Oneirokritika”), şimdi binden fazla eski rüya motifini ve o zamanki yorumlarını bilebiliyoruz; örneğin eski fikirlere göre bir rüyada örgü ören kişi, gerçek hayatta finansal zorluklar yaşayacaktır.

Aynı zamanda rüyalar tıpta teşhis aracı olarak da kullanılmıştır. Yunan hekim Kos’lu Hipokrat (İ.Ö. 460 – 370), hastalığın daha sonraki seyrini tahmin etmek için hastalarının hastalıkları sırasında gördükleri rüyaları hakkında notlar almıştır. Almış olduğu notlara göre hastalarının, rüyaları esnasında vücudun ve zihnin geceleri dinlendiğine ve böylece organizmanın sağlığını değerlendirmeye adayabileceğine inanıldığını göstermektedir. Rüyalar onun görüşüne göre sonuç hakkında da bilgiler vermektedir. Örneğin rüyada masmavi bir gökyüzü, güneş veya parlayan yıldızlar görürseniz, beden sağlıklıdır. Rüyada yağmur veya dolu yağarsa, eski doktorlar bunu kötüye işaret olarak görmüşlerdir.

Freud’a göre rüya yorumları

Antik çağda, rüyaların gelecek – bir hastalığın ya da kaderin gidişatı – hakkında bir şeyler gösterdiği varsayılırdı; bu modern zamanlarda temelden değişmiştir. Sigmund Freud (1856–1939) için rüya, ruhun gizli köşelerine bir göz atmaya izin verilmesi durumu anlamına gelmektedir. Psikanalizin kurucusu için rüyalar bilinçdışına giden kraliyet yoluydu ve bu nedenle akıl hastalığının tedavisinde önemli bir yapı taşıydı. Bu görüşlerini de 1899 tarihli “Düşlerin Yorumu” adlı kitabında yer verdiği teorilerle ortaya çıkarmıştı.

Freud, gündüzleri bastırılan gizli arzuların ve duyguların, kişileri korkuttuğu veya sosyal normlara aykırı olduğundan, geceleri ortaya çıktığına inanıyordu. Bu genellikle cinsel istek veya şiddet içeren fanteziler için geçerlidir. Freud’un düşüncesine göre rüyalarda bu ihtiyaçlar, onları gerçek hayatta yaşamak zorunda kalmadan karşılanmaktadır. Freud’a göre, kişinin kendi uçurumunun dehşetinden uyanmaması için, rüyadaki gerçek eylem sansürlenir, çarpıtılır, yoğunlaştırılır, sahne değiştirilir ve kahramanlar, rüya artık gerçekte ne hakkında olduğunu anlayamayıncaya kadar dönüştürülür.

Bununla birlikte, deneyimli bir psikanalist ile işbirliği içinde, rüya gerçek özüne kadar izlenebilir. Bu, Viyanalı nöroloğun zihinsel semptomların nedeni olduğuna inandığı iç çatışmaların izini sürmeye de yardımcı olmuştur. Tüm hayalperestler için aynı anlama gelen resimler vardır: şemsiyeler, bıçaklar ya da kravatlar aslında bir penistir; rüyanın kadın cinsel organları ile ilgili olduğu teneke kutular, mağaralar veya gemilerin görülmesiye tanımlanabilmektedir. Odalar genellikle “kadınlar odası” anlamına gelir ve bir rüyada merdivenleri tırmanan kişi aslında seks hayal etmektedir. Freud’un zamanında bile, meslektaşlarının çoğu, açıkça atanabilecek bu tür rüya sembollerinin varlığından şüphe duymuşlardır. Bu arada, bu fikrin ne psikolojide ne de bugün uygulandığı şekliyle modern psikanalizde hiçbir rolü yoktur. Rüya bilimi, Freud’un orijinal fikirlerinden büyük ölçüde ayrılmış olsa da, bunu yaparak, takip edecek olan tüm rüya yorumu okullarının temelini de atmıştır.

Jung ve arketipler

Freud gibi, İsviçreli psikiyatrist Carl Gustav Jung (1875–1961), rüyaların bilinçaltı hakkında bir şeyler ortaya çıkarabileceğine inanır. Ancak Freud’un aksine Jung, rüyaların her zaman genel terimlerle yorumlanabileceğini düşünür. Bir rüyanın anlamı, onu kimin hayal ettiğine bağlıdır. Bu, Jung’u bugün hâlâ psikanalizde kullanılan rüyaların yorumuna yaklaştırmıştır. Buna rağmen Jung, belirli sembollerin tüm insanlar için benzer bir şeyi temsil ettiğine de inanır. Hepimizin paylaştığı insanlığın bir tür manevi mirası olan “kolektif bilinçdışı” fikrini bu düşünceleriyle ortaya atmıştır. Dünya çapında benzer motifleri barındıran masallara ve mitlere atıfta bulunulur.

Jung’a göre birlikte doğduğumuz bu arketipler rüyalarda ortaya çıkmaktadır. Arketipler, tanrıçaların veya aldatıcı perilerin fikirlerine yansıyan dişil sembolü olan anima’yı içermektedir. Erkekler anima’yı dişi bir ilke olarak taşır, kadınlar ise erkek karşılığı animus olarak adlandırılır.

Jung’a göre rüyalarda bilinçdışından gelen içerik bilince ulaşmakta ve görülen rüyalar deneyim dünyamızı tamamlamaktadır. Onları anlamak, kişisel olarak gelişmemize yardımcı olmaktadır. Hastalarının rüyalarını deşifre etmek için onlarla olası anlamlar hakkında fikir alışverişinde bulunarak, bazen mitlere başvurduğu da bilinmektedir.

Bugün rüyalar nasıl yorumlanıyor? – Analitik psikoterapi

Rüyaların yorumlanması bugün hâlâ psikanalize dayanan analitik psikoterapide kullanılmaktadır. Bununla birlikte, rüyalar artık burada Freud’da olduğu gibi merkezi bir öneme sahip değildir, ancak bilinçsiz çatışmalara, bastırılmış ve bölünmüş şeylere ve dolayısıyla psikolojik sorunların kaynağına yaklaşmanın birkaç yolundan biri olarak kabul edilir. Freud’un rüya sembolizmi, modern psikanalistler tarafından geniş çapta eleştirilere maruz kalmıştır. Bunun yerine, yorumlar artık genellikle birlikte yapılarak, hastaya özel olarak uyarlanmaktadır.

Gördüğüm rüya ne anlama gelir?

Rüyalar köpükten başka bir şey mi, yoksa arkalarında gizli bir mesaj var mı? İşte araştırmacıların on yıllardır sorguladıkları ve tartıştıkları en önemli soru da budur. Bazı rüyaların kesin bir anlamı olduğu fikri artık modası geçmiş olarak kabul edilmektedir. Bazı gece görüntülerinin, örneğin rüyadaki bir mumun her zaman bir penisi temsil ettiğine dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Bununla birlikte, kültürel bir bakış açısından, psikanalizin kurucularının ve diğer tarihi şahsiyetlerin belirli rüyaların arkasından şüphelendikleri gizli mesajları bulmak da her zaman heyecan vericidir.

En sık rastlanan 12 rüya görüntüsü

DİŞ KAYBI

Dişler sallanır, sadece bir köşeden sarkar veya aniden ağızdan düşerse, bu ne anlama gelir? Analitik psikolojinin kurucusu C. G. Jung için rüyalar ruhun derinliklerinden gelen mesajlar içermektedir. Aynı rüya iki kişi için farklı anlamlara gelebilir. Bir varyant: Jung’a göre, rüyanızda dişlerinizin döküldüğünü görürseniz, bilinçsiz bir çatışmanın içinde kalmış olabilirsiniz. Rüya gören kişi kızgındır, ancak saldırganlığını yaşayamamıştır. Yani gerçekten “ısırmak” istiyorsunuzdur, ama bir şey sizi bunu yapmaktan alıkoyuyordur.

Sık sık olduğu gibi, Sigmund Freud dişlerle ilgili rüyalarda cinsel bir anlam görmektedir. Onun görüşüne göre bu durum mastürbasyonla ilgilidir. Bir rüyada diş çekilirse, bu hadım anlamına gelir – cinsel istek için korkulan bir ceza niteliğindedir.

Eski rüya yorumcusu Artemidor von Daldis, buna daha farklı bir yorum getirmektedir; ona göre rüyada dişin düşmesi kötü bir alâmet olarak kabul edilmekte ve yaklaşmakta olan bir ölümü ilan etmektedir.

SAÇ KAYBI

Taradıktan sonra fırçada kalın bir tutam saç bulursak şok oluruz, çünkü saçlarımız bizim için önemlidir. Saç dökülmesi korkusu görünüşte o kadar derindir ki, bazen rüyalarımızda bile görürüz. Diğerlerinin yanı sıra C. G. Jung tarafından bulunan bir yorum, saçın canlılığı temsil ettiğini söylemektedir. Bu rüyanın yorumlaması Eski Ahit’te, “Samson yenilmez bir kahraman olarak kabul edildi ve tek başına tüm orduları yendi” şeklinde bir kehanetle yazılı olarak yerini almıştır. Tek başına bunu başaran kişinin bütün enerjisinin gür saçlarından kaynaklandığı söyleniyordu.

Sigmund Freud ise dişlere benzer şekilde rüyasında görülen saç dökülmesinde kodlanmış bir hadım edilme korkusu görmüştür.

UÇMAK

Hemen hemen herkes aniden havalanıp uçabilmeyi rüyasında görmüştür. C. G. Jung için uçma rüyası, gerçek hayatın çok hafife alındığının bir göstergesidir. Bir çatışmayla yüzleşmek, yerdeki şeylerle uğraşmak yerine, tabiri caizse, kişi mecazi olarak yerden yükselerek bu durumdan kaçmaktadır. Bununla birlikte, uçma hayalleri Freud’un aklını karıştırmıştır. Kökenlerini sadece çocukluk sürtüşmeleri ve oyunları olarak tasvir etmiştir.

ÖRÜMCEK

Örümcek korkusu çok yaygındır. Sekiz ayaklı arkadaşlar çoğunlukla tamamen zararsız olsa da, en yaygın kişisel fobilerden biridir. Evrimsel bir biyolojik açıklamaya göre, atalarımız tehlikeli örümceklerle mücadele etmiştir. Onlara saygı nesilden nesile aktarılmış olabilir. Bu, rüyalarda sık sık örümceklerle karşılaşmamızın olası bir nedenidir.

Freud’un örümcek rüyasını yorumlaması daha az belirgindir. “Düşlerin Yorumu”nda şöyle yazmıştır: “Küçük hayvanlar, haşaratlar, küçük çocukların temsilcileridir, örneğin istenmeyen kardeşler gibi.”

YILAN

Yılan korkusu muhtemelen herkeste bulunmaktadır. Bu onları kâbuslar için uygun kahramanlar haline getirmektedir. Ancak Freud’a göre yılan “erkeklik organının en önemli sembolü” olarak tasvir edilmiştir ve bu nedenle cinsel arzuları veya korkuları maskeleyen bir simge olarak nitelenidirilmiştir. Jung, yılanların iyi bir duruma işaret olduğuna inanmaktadır: Onun için düzenli olarak eski derisini değiştiren sürüngen, dönüşüm ve iyileşmenin arketipsel bir simgesidir. Bu sembolizm bugün hâlâ bulunabilir; örneğin doktorlar ve eczacılar için profesyonel sembol olan Asculapius’un caduceus’unda üzerinde yılan bulunmaktadır.

YABAN KEDİLER

Aslan, hayvanların kralı olarak bilinir. Freud’a göre rüyamızda göreceğimiz bir aslan bizim için sadece bir yaban kedisi değil, aksine çok değerli ve büyük bir insanı temsil etmektedir. Bu, örneğin patron olabilir.

DENİZ / SU

Jung için derin su, bilinçaltının kendisinin bir sembolü olarak görülmektedir. Bir su kütlesi rüyada yüksek dalgalara çarparsa veya hatta kıyılardan sel olarak taşarsa, bu şu anlama gelebilir: Bilinçaltında dışarı çıkmak isteyen bir şey vardır.

ATEŞ

Ateşle ilişkimiz ikirciklidir. Bizi ısıtabilir, ama aynı zamanda da yok edebilir. Jung için odak noktası ateşin olumlu sembolizmi olmuştur. Rüyada alev gördüyseniz, içinizde bir değişiklik olacağına dair yorumda bulunmuştur. Ateşi bir dönüştürücü olarak görmektedir.

VEFAT EDEN BİRİNİ GÖRMEK

Bir rüyada her şey mümkündür: ölülerle konuşmak bile. Ölen kişiyle gece karşılaşması rahatlatıcı olabilir ya da insanda yeniden bir keder uyandırabilir. Psikanalizde böyle bir rüya, kişinin henüz vedalaşmadığının bir işareti olarak kabul edilmektedir. Freud için, ölen kişinin rüyada da ölü olup olmadığı önemlidir. Eserinde şöyle yazmıştır: “Eğer rüyada ölen kişinin öldüğüne dair bir hatırlatma yoksa, rüyayı gören kendini ölüyle aynı seviyeye koymakta, kendi ölümünü rüyasında görmektedir.” Aynı zamanda Freud, ölülerle ilgili rüyaların yorumlanmasının çok zor olduğunu kabul etmektedir.

ARKADAŞLAR VE AKRABALAR

En iyi arkadaşımızı veya amcamızı rüyada gördüysek, öncelikle kendimize bu kişiyi düşünüp düşünmedeğimizi sorgulamalıyız. En azından C. G. Jung’un tavsiyesi bu yöndedir. Ona göre çoğu zaman kendimizle rüyalarda karşılaşırız. O zaman belirli bir parçamız, o kaliteyi bünyesinde barındıran başka biri olarak ortaya çıkar. Aslında hâlâ hayatta olan sevdiklerinin ölümüyle ilgili rüyaların ardında Freud, kişiye karşı gizli bir kırgınlık olduğundan şüphelenmektedir. Psikanalizin kurucusu, özellikle kardeşlerimize yönelik, ancak rüyalarda yaşayabileceğimiz, kötü dilekler beslediğimize inanmaktadır.

ÇOCUKLAR

Kadim rüya yorumcusu Artemidor von Daldis için çocukların rüyaları pek iyiye alamet değildir. Üzüntü ve kederin habercisi olduklarına inanmaktadır. Freud’un bu konuda yorumu ise bugün dahi tuhaf olarak alıgılanmaktadır, Viyanalı nöroloğa göre, bir çocukla oynamayı hayal eden herkes aslında mastürbasyon yapmayı hayal etmektedir.

Bu yazı ilk kez 25 Ağustos 2022’de yayımlanmıştır.

Corinna Hartmann’ın Psychologie Heute adlı internet sitesinde yayınlanan “Traumdeutung” başlıklı yazısından bazı bölümler Meral Harzem tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.psychologie-heute.de/leben/artikel-detailansicht/42073-traumdeutung.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Rüyalar bize ne söylüyor?

Ömrümüzün yaklaşık 5 yılını rüya görerek geçiririz. Ancak rüyaların neye karşılık geldiği büsbütün bilinebilmiş değil hâlâ. Psikanalizin kurucusu Freud ve Jung’un tüm çabalarına rağmen… Peki, modern bilim bu konuda ne söylüyor?

Rüya ya da düş, uykunun karakteristik özelliklerinden biri. Tarihi canlıların tarihine paralel olmakla birlikte, rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve maksatları tümüyle anlaşılmış değil.

Gazeteci ve psikolog Corinna Hartmann’ın Psychologie Heute’de yayımlanan yazısı, rüyalara modern bir pencereden bakıp kavramları yorumları yerli yerine oturtmaya çalışıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Sabah uyandığımızda her zaman hatırlayamasak bile herkes hayatının yaklaşık beş yılını rüyada geçirir. Beynimiz geceleri yanıltıcı bir dünyaya inanmamız için bizi kandırır ve yataktan bile çıkmadan uçar veya düşeriz, olmadık okullardan mezun dahi olabiliriz. Bu gece fantezileri aslında halüsinasyonlara benzer ve değişmiş bir bilinç durumunun ürünleridir. Beynimiz bir gecede birkaç kez sahneler bunu; hikâyeler, bizler açısından hiç varolmayan bambaşka dünyalar yaratarak, bunları birinci şahıs bakış açısıyla keşfetmemizi sağlar. Çoğu insan, rüyalarda görmüş olduğu sahnelerden öylesine etkilenir ki, uyurken kafa karıştıran rüya olaylarını gerçek sanabilir. İşte kimi zaman rüyalar yerine görülen kâbusları bu kadar kötü yapan da budur, çünkü içlerinde yaşanan korku gerçektir. Gerçek ve rüya gibi tehditler aynı beyin bölgelerini harekete geçirir. Genel olarak rüya gördüğümüz zamanlarda, genellikle güçlü duygularla ilişkilendirilirken, mantıksal düşüncemiz ve eleştirel yargımız arka planda kalır.

Rüya gördüğümüz zamanlarda neler olur?

Geceleri hafif uyku, derin uyku ve REM uykusu olmak üzere birkaç kez farklı uyku aşamalarından geçeriz. Rüyalar tüm uyku evrelerinde görülür, ancak özellikle REM uykusunda sık görülür ve canlıdır.

REM uykusunda gözler kapalı, iç gözün önünde ise bir film izliyormuşsunuz gibi görüntüler ileri geri hareket eder. Beyin REM uykusunda uyanık durumdadır. Hızlı ve düşük EEG dalgalarıyla tanımlanabilen uyuyanların beyin dalgaları ölçümlenebilir.

Rüyalar, uykunun hangi aşamasında ortaya çıktıklarına bağlı olarak farklılık gösterir. REM uykusunda gerçekleşen rüyalar genellikle duygusal olarak daha renkli görsellere sahip rüyalardır. Son yıllarda araştırmacılar, rüyaların nörobiyolojisini takip etmek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemeyi (fMRI) kullanıyorlar. Serebral korteks, yani beyin zarı, rüyalarda karşılaştığımız canavarları, efsanevi yaratıkları ve eski dostları yaratmada aracılık sağlayan, özellikle rüyalarımızın içeriğiyle ilgili hücre bölümüdür. Uyku modu ağı olarak adlandırılan beyin bölgeleri, uyanık duruma kıyasla özellikle rüyalarda aktiftir. Bu nedenle bazı sinirbilimciler, gece rüyalarımızı bu tür uyanık rüyaların artan bir şekli olarak tanımlarlar. Her iki durumda da, beyinde görüntüler, hikâyeler ve diğer izlenimler büyük ölçüde dış uyaranlardan bağımsız olarak yaratılır.

Motor işlevlerden sorumlu olan korteks alanları da rüya görürken aktiftir. Bunun koşmak, uçmak, yüzmek ve savaşmak gibi rüyalarda fark edilir şekilde sıklıkla hareket halinde olduğumuz gerçeğiyle bir ilgisi olduğu düşünülüyor. Öte yandan ön beynin daha yüksek bilişsel yeteneklerden sorumlu olan ve bazen “aklın yeri” olarak da anılan bölümleri, uyanık bilince kıyasla çok az çalışır. Berrak rüyalar sırasında – yani rüya gören kişi rüya gördüğünün farkında olduğunda ve eylemde kendisinin söz sahibi olabileceği zaman, ön beyin bölgeleri, rüya olaylarımızın sadece oyuncağı olduğumuz zamana göre daha aktiftir. Zaman algısıyla ilgili korteks alanlarının aktivitesi de bu esnada azalır.

Rüyaların işlevleri nelerdir?

Modern bilimin en büyük gizemlerinden biri, neden rüya görürüz sorusudur ve hâlâ tam anlamıyla bir cevap bulunamamıştır. Sonuçta araştırmacılar bile neden uyuduğumuz konusunda bir fikir birliğine varamamıştır. Yabancı dünyalara yapılan gece gezilerinin anlamını kavramak daha da zordur. Birkaç yıl öncesine kadar birçok biliminsanı, rüyaların gece beyin aktivitesinin rastgele bir yan ürününden başka bir şey olmadığını düşünüyordu.

Harvard Tıp Fakültesi psikiyatristi Allan Hobson, rüyalarımızın kaotik sinirsel boşalmaların sonucu ortaya çıktığını ve beynin beyin sapından gelen bu rastgele sinir hücresi uyarılarına bir anlam vermeye çalıştığını iddia ediyor. Onun görüşüne göre, rüyada karşılaştığımız şeyde daha derin bir anlam arama girişimleri de nafile bir çabaya sebebiyet veriyor.

Peki, ama rüyalarımızın gerçekten bizimle hiçbir ilgisi yok mu?

Rüyalarımız anlamsız ve değiştirilebilirler mi?

Rüyaların günlük yaşamlarımızla bağlantılı olduğu artık eni konu belgelenmiş durumda. Birçok rüyanın, günlük yaşamda da bizi ilgilendiren bazı konu ve problemlerle ilgilendiği neredeyse kesinlik kazandı. Mannheim’daki Merkez Ruh Sağlığı Enstitüsü’nden rüya araştırmacısı Michael Schredl, örneğin, çok müzik dinleyen veya müzik yapan insanların rüyalarının daha fazla müzik içerdiğini keşfetmiştir. Gün boyunca müzik besteleyenler, yeni nota dizileri hayal etme eğilimindedir. Hafıza için önemli olan nörobiyolojik süreçler de uyku sırasında gerçekleşmektedir ve günün parçaları rüyada belirerek, karmaşık hikâyelerde birleştirilir, yeni anılar görülebilir, sıralanabilir ve eski bilgilerle ilişkilendirilebilir.

Artık birçok araştırmacı, rüya gördüğünüzde beyninizin gün için çalıştığına inanıyor. Simüle edilmiş tehdit teorisine göre rüyalar, hayatta kalma becerilerini uyguladığımız bir tür sanal gerçeklik ortamı. Rüya gördüğümüz zamanlarda düşmanlardan kaçar, kendimizi savunur ve gerçek dünyada sosyal grupları dışlamamıza yol açabilecek utanç verici durumlarla uğraşırız.

Uzun zamandır rüyaların faydasız olduğunu savunan Allan Hobson bile, araştırma kariyeri ilerledikçe fikrini değiştirerek, 2009’da öne sürdüğü Önbilinç Teorisi’ne göre, “Rüyalar bilinç üreten beyin işlevleri için kritik öneme sahiptir” demiştir.

Rüyamızın kahramanları genellikle kendimiz oluruz ve görebilir, duyabilir, hissedebilir, koklayabilir ve tadabiliriz. Hayali bir dünyayı algılamamız ve içinde hareket etmemiz bu nedenle muhtemelen uyanık bilincimiz için bir eğitim kampıdır. Bebekler doğumdan önce bile rüyalarında gerçek dünyaya hazırlanabilir.

Diğer araştırmacılar ise rüyaların, günlük izlenimleri ve hafıza kırıntılarını çılgınca bir araya getirerek yeni içgörüler kazanmamıza yardımcı olduğu izlenimini yarattığını düşünmektedir.

Rüyaların işlevi ne?

Rüyalar, olaylara farklı bir açıdan bakmamızı sağlar. Başka bir teoriye göre ise rüyalar duygularımızı düzenlememize yardımcı olur. Fransız sinirbilimci Raphael Vallat liderliğindeki bir ekip, 2017 yılında rüyalarda özetlediğimiz gerçek deneyimlerin bizi orada daha az etkilediğini keşfetmiştir. Hem iyi hem de kötü deneyimler, rüyadaki 40 denek tarafından gerçek hayatta olduğundan daha tarafsız bir şekilde deneyimlenmiştir. Rüyalar, duyguların zamanla azalmasını ve bizi bunaltmamasını sağlayabilir.

Bunun dışında, iddia edilen başka bir fikre göre ise rüya görmenin toplumsal bir işlevi de bulunmaktadır. Bu yüzden başkalarına rüyalarımızı anlatmamıza yardımcı olur. En mahrem iç dünyamızla ilgili bilgi alışverişi, ilişkilerimizi derinleştirmemize ve birlikte yeni anlayışlar kazanmamıza yardımcı olabilir. Bununla birlikte, ne hakkında rüya gördüğümüze ve rüyalarımızın bizim hakkımızda ne ortaya koyduğuna dair daha net bir resme sahip olmamız için muhtemelen daha birkaç on yıl boyunca araştırmalara devam edilecektir.

Vahiy niteliğindeki rüyalar

Antik Mısır döneminden bu yana insanoğlu rüyalara daha derin bir anlam yüklemiş ve onları çözmeye çalışmıştır. Ancak en geç antik çağda rüyaların yorumlanmasının kültürün ayrılmaz bir parçası olduğu düşünülür. O zamanki görüşe göre rüyalar geleceğe bir bakış sağlamaktadır. Kuşların uçuş rotalarından veya kurbanlık hayvan kalıntılarından tespit edilen eski kehanetlerin yanı sıra, rüyaların yorumlanması da gelecekteki gelişmeleri öngörmek için önemli bir teknik olmuştur. Eski zamanlarda profesyonel rüya yorumcuları bile olmuştur. Elbette bu meslek hakkında oldukça fazla tartışmalar bulunmaktadır, çünkü o zaman bile bazıları rüyaların kehanet niteliğinden şüphe duymuştur. Bununla birlikte, eski Yunanlıların ve Romalıların çoğu, onların iyi ve kötü şansı önceden haber veren ilahi ilhamlar olduğuna inanmıştır.

İ.S. 2’inci yüzyılda Küçük Asya’da yaşayan bir rüya yorumcusu olan Daldisli Artemidor, bu konuda kapsamlı bir inceleme yazmıştır. Rüya kitapları sayesinde (Yunanca: “Oneirokritika”), şimdi binden fazla eski rüya motifini ve o zamanki yorumlarını bilebiliyoruz; örneğin eski fikirlere göre bir rüyada örgü ören kişi, gerçek hayatta finansal zorluklar yaşayacaktır.

Aynı zamanda rüyalar tıpta teşhis aracı olarak da kullanılmıştır. Yunan hekim Kos’lu Hipokrat (İ.Ö. 460 – 370), hastalığın daha sonraki seyrini tahmin etmek için hastalarının hastalıkları sırasında gördükleri rüyaları hakkında notlar almıştır. Almış olduğu notlara göre hastalarının, rüyaları esnasında vücudun ve zihnin geceleri dinlendiğine ve böylece organizmanın sağlığını değerlendirmeye adayabileceğine inanıldığını göstermektedir. Rüyalar onun görüşüne göre sonuç hakkında da bilgiler vermektedir. Örneğin rüyada masmavi bir gökyüzü, güneş veya parlayan yıldızlar görürseniz, beden sağlıklıdır. Rüyada yağmur veya dolu yağarsa, eski doktorlar bunu kötüye işaret olarak görmüşlerdir.

Freud’a göre rüya yorumları

Antik çağda, rüyaların gelecek – bir hastalığın ya da kaderin gidişatı – hakkında bir şeyler gösterdiği varsayılırdı; bu modern zamanlarda temelden değişmiştir. Sigmund Freud (1856–1939) için rüya, ruhun gizli köşelerine bir göz atmaya izin verilmesi durumu anlamına gelmektedir. Psikanalizin kurucusu için rüyalar bilinçdışına giden kraliyet yoluydu ve bu nedenle akıl hastalığının tedavisinde önemli bir yapı taşıydı. Bu görüşlerini de 1899 tarihli “Düşlerin Yorumu” adlı kitabında yer verdiği teorilerle ortaya çıkarmıştı.

Freud, gündüzleri bastırılan gizli arzuların ve duyguların, kişileri korkuttuğu veya sosyal normlara aykırı olduğundan, geceleri ortaya çıktığına inanıyordu. Bu genellikle cinsel istek veya şiddet içeren fanteziler için geçerlidir. Freud’un düşüncesine göre rüyalarda bu ihtiyaçlar, onları gerçek hayatta yaşamak zorunda kalmadan karşılanmaktadır. Freud’a göre, kişinin kendi uçurumunun dehşetinden uyanmaması için, rüyadaki gerçek eylem sansürlenir, çarpıtılır, yoğunlaştırılır, sahne değiştirilir ve kahramanlar, rüya artık gerçekte ne hakkında olduğunu anlayamayıncaya kadar dönüştürülür.

Bununla birlikte, deneyimli bir psikanalist ile işbirliği içinde, rüya gerçek özüne kadar izlenebilir. Bu, Viyanalı nöroloğun zihinsel semptomların nedeni olduğuna inandığı iç çatışmaların izini sürmeye de yardımcı olmuştur. Tüm hayalperestler için aynı anlama gelen resimler vardır: şemsiyeler, bıçaklar ya da kravatlar aslında bir penistir; rüyanın kadın cinsel organları ile ilgili olduğu teneke kutular, mağaralar veya gemilerin görülmesiye tanımlanabilmektedir. Odalar genellikle “kadınlar odası” anlamına gelir ve bir rüyada merdivenleri tırmanan kişi aslında seks hayal etmektedir. Freud’un zamanında bile, meslektaşlarının çoğu, açıkça atanabilecek bu tür rüya sembollerinin varlığından şüphe duymuşlardır. Bu arada, bu fikrin ne psikolojide ne de bugün uygulandığı şekliyle modern psikanalizde hiçbir rolü yoktur. Rüya bilimi, Freud’un orijinal fikirlerinden büyük ölçüde ayrılmış olsa da, bunu yaparak, takip edecek olan tüm rüya yorumu okullarının temelini de atmıştır.

Jung ve arketipler

Freud gibi, İsviçreli psikiyatrist Carl Gustav Jung (1875–1961), rüyaların bilinçaltı hakkında bir şeyler ortaya çıkarabileceğine inanır. Ancak Freud’un aksine Jung, rüyaların her zaman genel terimlerle yorumlanabileceğini düşünür. Bir rüyanın anlamı, onu kimin hayal ettiğine bağlıdır. Bu, Jung’u bugün hâlâ psikanalizde kullanılan rüyaların yorumuna yaklaştırmıştır. Buna rağmen Jung, belirli sembollerin tüm insanlar için benzer bir şeyi temsil ettiğine de inanır. Hepimizin paylaştığı insanlığın bir tür manevi mirası olan “kolektif bilinçdışı” fikrini bu düşünceleriyle ortaya atmıştır. Dünya çapında benzer motifleri barındıran masallara ve mitlere atıfta bulunulur.

Jung’a göre birlikte doğduğumuz bu arketipler rüyalarda ortaya çıkmaktadır. Arketipler, tanrıçaların veya aldatıcı perilerin fikirlerine yansıyan dişil sembolü olan anima’yı içermektedir. Erkekler anima’yı dişi bir ilke olarak taşır, kadınlar ise erkek karşılığı animus olarak adlandırılır.

Jung’a göre rüyalarda bilinçdışından gelen içerik bilince ulaşmakta ve görülen rüyalar deneyim dünyamızı tamamlamaktadır. Onları anlamak, kişisel olarak gelişmemize yardımcı olmaktadır. Hastalarının rüyalarını deşifre etmek için onlarla olası anlamlar hakkında fikir alışverişinde bulunarak, bazen mitlere başvurduğu da bilinmektedir.

Bugün rüyalar nasıl yorumlanıyor? – Analitik psikoterapi

Rüyaların yorumlanması bugün hâlâ psikanalize dayanan analitik psikoterapide kullanılmaktadır. Bununla birlikte, rüyalar artık burada Freud’da olduğu gibi merkezi bir öneme sahip değildir, ancak bilinçsiz çatışmalara, bastırılmış ve bölünmüş şeylere ve dolayısıyla psikolojik sorunların kaynağına yaklaşmanın birkaç yolundan biri olarak kabul edilir. Freud’un rüya sembolizmi, modern psikanalistler tarafından geniş çapta eleştirilere maruz kalmıştır. Bunun yerine, yorumlar artık genellikle birlikte yapılarak, hastaya özel olarak uyarlanmaktadır.

Gördüğüm rüya ne anlama gelir?

Rüyalar köpükten başka bir şey mi, yoksa arkalarında gizli bir mesaj var mı? İşte araştırmacıların on yıllardır sorguladıkları ve tartıştıkları en önemli soru da budur. Bazı rüyaların kesin bir anlamı olduğu fikri artık modası geçmiş olarak kabul edilmektedir. Bazı gece görüntülerinin, örneğin rüyadaki bir mumun her zaman bir penisi temsil ettiğine dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Bununla birlikte, kültürel bir bakış açısından, psikanalizin kurucularının ve diğer tarihi şahsiyetlerin belirli rüyaların arkasından şüphelendikleri gizli mesajları bulmak da her zaman heyecan vericidir.

En sık rastlanan 12 rüya görüntüsü

DİŞ KAYBI

Dişler sallanır, sadece bir köşeden sarkar veya aniden ağızdan düşerse, bu ne anlama gelir? Analitik psikolojinin kurucusu C. G. Jung için rüyalar ruhun derinliklerinden gelen mesajlar içermektedir. Aynı rüya iki kişi için farklı anlamlara gelebilir. Bir varyant: Jung’a göre, rüyanızda dişlerinizin döküldüğünü görürseniz, bilinçsiz bir çatışmanın içinde kalmış olabilirsiniz. Rüya gören kişi kızgındır, ancak saldırganlığını yaşayamamıştır. Yani gerçekten “ısırmak” istiyorsunuzdur, ama bir şey sizi bunu yapmaktan alıkoyuyordur.

Sık sık olduğu gibi, Sigmund Freud dişlerle ilgili rüyalarda cinsel bir anlam görmektedir. Onun görüşüne göre bu durum mastürbasyonla ilgilidir. Bir rüyada diş çekilirse, bu hadım anlamına gelir – cinsel istek için korkulan bir ceza niteliğindedir.

Eski rüya yorumcusu Artemidor von Daldis, buna daha farklı bir yorum getirmektedir; ona göre rüyada dişin düşmesi kötü bir alâmet olarak kabul edilmekte ve yaklaşmakta olan bir ölümü ilan etmektedir.

SAÇ KAYBI

Taradıktan sonra fırçada kalın bir tutam saç bulursak şok oluruz, çünkü saçlarımız bizim için önemlidir. Saç dökülmesi korkusu görünüşte o kadar derindir ki, bazen rüyalarımızda bile görürüz. Diğerlerinin yanı sıra C. G. Jung tarafından bulunan bir yorum, saçın canlılığı temsil ettiğini söylemektedir. Bu rüyanın yorumlaması Eski Ahit’te, “Samson yenilmez bir kahraman olarak kabul edildi ve tek başına tüm orduları yendi” şeklinde bir kehanetle yazılı olarak yerini almıştır. Tek başına bunu başaran kişinin bütün enerjisinin gür saçlarından kaynaklandığı söyleniyordu.

Sigmund Freud ise dişlere benzer şekilde rüyasında görülen saç dökülmesinde kodlanmış bir hadım edilme korkusu görmüştür.

UÇMAK

Hemen hemen herkes aniden havalanıp uçabilmeyi rüyasında görmüştür. C. G. Jung için uçma rüyası, gerçek hayatın çok hafife alındığının bir göstergesidir. Bir çatışmayla yüzleşmek, yerdeki şeylerle uğraşmak yerine, tabiri caizse, kişi mecazi olarak yerden yükselerek bu durumdan kaçmaktadır. Bununla birlikte, uçma hayalleri Freud’un aklını karıştırmıştır. Kökenlerini sadece çocukluk sürtüşmeleri ve oyunları olarak tasvir etmiştir.

ÖRÜMCEK

Örümcek korkusu çok yaygındır. Sekiz ayaklı arkadaşlar çoğunlukla tamamen zararsız olsa da, en yaygın kişisel fobilerden biridir. Evrimsel bir biyolojik açıklamaya göre, atalarımız tehlikeli örümceklerle mücadele etmiştir. Onlara saygı nesilden nesile aktarılmış olabilir. Bu, rüyalarda sık sık örümceklerle karşılaşmamızın olası bir nedenidir.

Freud’un örümcek rüyasını yorumlaması daha az belirgindir. “Düşlerin Yorumu”nda şöyle yazmıştır: “Küçük hayvanlar, haşaratlar, küçük çocukların temsilcileridir, örneğin istenmeyen kardeşler gibi.”

YILAN

Yılan korkusu muhtemelen herkeste bulunmaktadır. Bu onları kâbuslar için uygun kahramanlar haline getirmektedir. Ancak Freud’a göre yılan “erkeklik organının en önemli sembolü” olarak tasvir edilmiştir ve bu nedenle cinsel arzuları veya korkuları maskeleyen bir simge olarak nitelenidirilmiştir. Jung, yılanların iyi bir duruma işaret olduğuna inanmaktadır: Onun için düzenli olarak eski derisini değiştiren sürüngen, dönüşüm ve iyileşmenin arketipsel bir simgesidir. Bu sembolizm bugün hâlâ bulunabilir; örneğin doktorlar ve eczacılar için profesyonel sembol olan Asculapius’un caduceus’unda üzerinde yılan bulunmaktadır.

YABAN KEDİLER

Aslan, hayvanların kralı olarak bilinir. Freud’a göre rüyamızda göreceğimiz bir aslan bizim için sadece bir yaban kedisi değil, aksine çok değerli ve büyük bir insanı temsil etmektedir. Bu, örneğin patron olabilir.

DENİZ / SU

Jung için derin su, bilinçaltının kendisinin bir sembolü olarak görülmektedir. Bir su kütlesi rüyada yüksek dalgalara çarparsa veya hatta kıyılardan sel olarak taşarsa, bu şu anlama gelebilir: Bilinçaltında dışarı çıkmak isteyen bir şey vardır.

ATEŞ

Ateşle ilişkimiz ikirciklidir. Bizi ısıtabilir, ama aynı zamanda da yok edebilir. Jung için odak noktası ateşin olumlu sembolizmi olmuştur. Rüyada alev gördüyseniz, içinizde bir değişiklik olacağına dair yorumda bulunmuştur. Ateşi bir dönüştürücü olarak görmektedir.

VEFAT EDEN BİRİNİ GÖRMEK

Bir rüyada her şey mümkündür: ölülerle konuşmak bile. Ölen kişiyle gece karşılaşması rahatlatıcı olabilir ya da insanda yeniden bir keder uyandırabilir. Psikanalizde böyle bir rüya, kişinin henüz vedalaşmadığının bir işareti olarak kabul edilmektedir. Freud için, ölen kişinin rüyada da ölü olup olmadığı önemlidir. Eserinde şöyle yazmıştır: “Eğer rüyada ölen kişinin öldüğüne dair bir hatırlatma yoksa, rüyayı gören kendini ölüyle aynı seviyeye koymakta, kendi ölümünü rüyasında görmektedir.” Aynı zamanda Freud, ölülerle ilgili rüyaların yorumlanmasının çok zor olduğunu kabul etmektedir.

ARKADAŞLAR VE AKRABALAR

En iyi arkadaşımızı veya amcamızı rüyada gördüysek, öncelikle kendimize bu kişiyi düşünüp düşünmedeğimizi sorgulamalıyız. En azından C. G. Jung’un tavsiyesi bu yöndedir. Ona göre çoğu zaman kendimizle rüyalarda karşılaşırız. O zaman belirli bir parçamız, o kaliteyi bünyesinde barındıran başka biri olarak ortaya çıkar. Aslında hâlâ hayatta olan sevdiklerinin ölümüyle ilgili rüyaların ardında Freud, kişiye karşı gizli bir kırgınlık olduğundan şüphelenmektedir. Psikanalizin kurucusu, özellikle kardeşlerimize yönelik, ancak rüyalarda yaşayabileceğimiz, kötü dilekler beslediğimize inanmaktadır.

ÇOCUKLAR

Kadim rüya yorumcusu Artemidor von Daldis için çocukların rüyaları pek iyiye alamet değildir. Üzüntü ve kederin habercisi olduklarına inanmaktadır. Freud’un bu konuda yorumu ise bugün dahi tuhaf olarak alıgılanmaktadır, Viyanalı nöroloğa göre, bir çocukla oynamayı hayal eden herkes aslında mastürbasyon yapmayı hayal etmektedir.

Bu yazı ilk kez 25 Ağustos 2022’de yayımlanmıştır.

Corinna Hartmann’ın Psychologie Heute adlı internet sitesinde yayınlanan “Traumdeutung” başlıklı yazısından bazı bölümler Meral Harzem tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.psychologie-heute.de/leben/artikel-detailansicht/42073-traumdeutung.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x