Hepimizin evlerimizde, işyerlerimizde ya da arkadaşlarımızla ilişkilerimizde konuşmaktan kaçındığı zorlayıcı durumlar vardır. Konuşmadıkça bunun bir yük olduğunu hissederiz ama giderek ağırlaşmasına rağmen bu yükten kurtulamayız. 20 yılı aşkın süredir aileler, şirketler ve topluluklar arasındaki çatışmaların çözülmesi için arabuluculuk desteği veren Adar Cohen, “Bugüne kadar zorlu bir konuşma yapmaktan kaçındıysanız ya da ertelediyseniz yalnız değilsiniz. Herkes çatışmadan kaçınır” diyor ve çözüme ulaştıracak bir yol haritası için tavsiyelerini sıralıyor.
Cohen’in, Psyche dergisinde yayımlanan yazısının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Çatışma özünde kötü değildir. Bize başkalarıyla nasıl daha etkili şekilde çalışabileceğimiz, ilişkilerimizi nasıl iyileştirebileceğimiz ve bireyler olarak nasıl gelişebileceğimiz konusunda bilgi sağlar. Bundan kaçınmaya çalışmak çok daha kötüdür, çünkü sonunda yeni bir çatışma yaratırsınız ki bu da asıl sorundan daha sinsi ve maliyetli olur.
İnsanların zorlu konuşmalar yapmasına yardım ederken her zaman şu üç sonuçtan birini hedefliyoruz: Çözüm, plan veya anlayış. Çözüm; büyük bir pazarlık, bir kazanç, gelecekteki olası zorlukların yarattığı baskılara dayanması beklenen kapsamlı bir kararlılıktır. (…) Hepimiz çarpıcı ve kalıcı bir çözüm umut ederiz ancak bu genellikle hâlihazırda stresli bir ilişkiye aşırı yük getirerek yeni sorunlara neden olur. Plan ise daha gerçekçidir ve bir çözüm bulmak için harita işlevi görür. Çözümün kesin koşullarını açık uçlu bırakır, ancak ileriye götüren bir yol sunar. Plan, yeni sınırlarla ve yenilenmiş normlarla ilişkiyi yeniden düzenler ve en zor kısımların nasıl yönlendirileceğine dair ortak beklentiler oluşturur.
Ancak en gerçekçi sonuç, özellikle de başlangıçta, bir anlayışa ulaşmaya odaklanmaktır. Anlayış, karşınızdaki kişinin çatışma esnasında neler yaşadığına dair yeni bir farkındalıktır; ihtiyaçları, korkuları ve umutları karşılıklı olarak anlamaktır. Anlayışa varmak mümkündür ve büyük bir rahatlama sağlar; bir plan, çözüm ve yeni bir ilişki için temel oluşturabilir. (…)
Mesele “cevheri” çıkarmak
Arabulucu olarak çalışırken başarılı konuşmalarda her zaman “cevher ifade” dediğim şeyin olduğunu öğrendim. İki taraf birbirlerini uzun ve zorlu bir şekilde dinlediklerinde (aynı fikirde olmasalar da meraklı ve empatik bir şekilde dinlemek için kahramanca çaba sarf ettiklerinde), sonunda parlayan, paha biçilmez bir cevher ortaya çıkar. Bu genellikle kısa ve güçlü bir ifadedir. Son zamanlarda duyduklarımdan iki örnek: ‘Kavga etmeye devam ettik, çünkü ikimiz de bu arkadaşlıktan vazgeçmeye istekli değiliz. Bu bir şey ifade ediyor.’
‘Babamın tıbbi bakımı konusunda hemfikir olamasak bile, senin iyi niyetinden asla şüphe etmedim. Onun için en iyisini istediğini biliyorum.’
Neredeyse her seferinde böyle olur. Bir taraf, suç ve öfke çamurunda bir ışık yakar (…) ve uzlaşma, çözüm ve iyi niyet etrafında dönen yeni bir sohbete giden yolu aydınlatır. (…) Peki, neden sürecin başlarında böyle bir şey söyleyemezler? Ya da daha iyisi, en başta? Sohbetin doğal olarak böyle mi ilerlemesi gerekiyor, yoksa bunun çok daha erken olmasını sağlayabilir miyiz? Bu sorular üzerinde düşündüm ve insanların cevheri çıkarmak için harcadıkları zamanı azaltacak bir süreç geliştirdim. Bunun da işe yaradığını gördüm: İnsanlar cevheri daha önce bulduklarında daha az acı çekiyorlar ve zorlu konuşmalardan daha fazla fayda sağlıyorlar.” (…)
Yazar, arabulucuların zorlu zamanlarda yardımcı olabileceğini ama aslen çatışmaları çözmediklerini; insanların seslerini duyurabildikleri ve bunun kabul gördüğünü hissettikleri koşulları yaratarak iletişim ve problem çözme kalitelerini artırdıklarını söylüyor: “Zor bir konuşma sırasında gerçekten ihtiyacınız olan arabulucu değil, bu sohbeti yaratma ve sürdürme konusunda iyi olduğumuz koşullardır.
Kendinizi güvende hissetmiyorsanız veya durumunuz yasa dışı faaliyet ya da herhangi bir suiistimali içeriyorsa, buradaki öneriler sizin için doğru değildir. Böyle durumlarda hemen bir profesyonelden yardım alın. Daha fazla konuşmayı gerektirmeyen bazı durumlar da söz konusudur, bazı ilişkiler veya zorlukların geçmişte bırakılması daha iyidir. Dolayısıyla bir konuşma yapmanın sizin için doğru adım olup olmadığına dair içgüdünüze güvenmelisiniz. (…)
Cohen, gerekli olduğuna inandığımız zorlu bir konuşmayı düşünürken incinmiş veya kızgın hissediyorsak, ilişkinin bizim için önemli olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor: (…) “Karşınızdakinin söylemeniz gereken şeyi duymasıyla durumun düzelebileceğini düşünüyorsanız, umut vardır. Birini gerçekten duymak için ciddi bir çaba göstermeye hazır hissediyorsanız, umuttan daha fazlası vardır. Buradaki amacınızın hızlı bir çözüm bulmak ya da hemen plan yapmak olmadığını unutmayın. Bu, cazip olsa da gerçekçi değildir ve geri tepebilir. Amaç birbirinizi anlamaktır.
7 adımda zorlu konuşmaları yönetmek
1. Konuşmaya hazırlanın
İlk adım bir düşünce deneyidir: Konuşmanız gereken kişiyi ve onunla mümkün olan en iyi sohbeti tamamladığınızı hayal edin. Sesinizi duyurdunuz, endişeleriniz memnuniyetle ele alındı. Özür bekliyordunuz, onu da aldınız. Sadece hayal edin. İlişkinizin geleceği konusunda size güven veren bir anlayışa ulaştınız. (…) Rahatladınız, daha hafif hissediyorsunuz ve hatta çatışma içinde olduğunuz kişiye minnettarsınız.
2. Cevheri çıkarın
Şu anda ona ne söylersiniz? (Unutmayın, bu alıştırmada sesinizi duyurdunuz, bir özür aldınız ve konuşma çok iyi geçti.) Tüm bunlar olsaydı karşınızdakine ne söylerdiniz? Çatışmanın “altında” ne var? (…) Aklınıza gelen ilk cevher ifadeyi yazın. Bu, hissettiklerinizin gerçek bir ifadesi olmalı ve karşınızdaki için anlamlı ve olumlu bir etki yaratmalıdır. Örneğin, ‘Ekibimizin hedeflerine ulaşmasını çok önemsediğini söyleyebilirim ve sana çok saygı duyuyorum.’ Sonuna bir şikâyet eklemekten kendinizi alıkoyamayabilirsiniz. Şöyle ki, ‘Ekibimizin hedeflerine ulaşmasını çok önemsediğini söyleyebilirim, ancak bunu yapma şeklin etrafındaki herkes için büyük zorluklara neden oluyor.” Böyle yaptığınızı fark ederseniz, cümlenin ikinci kısmını atlayın. Bunu söyleyeceksiniz ama burada değil.
3. Kendinize hazır olup olmadığınızı sorun
Karşınızdakine söyleyeceğinizi gerçekten söylemek istiyor musunuz? Karşı tarafın bunu hak etmediğini düşündüğümüzde cömert ve kibar olmaktan geri dururuz. Dahası, bu tür açıklamalarda bulunmak bizi daha da savunmasız bir hale getirebilir. Durum böyleyse, başka türlü düşünmek gerekir. Cevher ifadenizi dile getirmek geçici bir rahatsızlık yaratsa da deneyimleyeceğiniz faydalar kalıcı ve derin olacaktır. (…)
4. Bir arkadaşınıza telefon edin
Sohbete dâhil olmayan bir arkadaşınıza ne yapacağınızı anlatın. Amaç cevher ifadeyi birlikte hazırlamak ya da onların tavsiyelerini almak değildir. Bunun yerine, arkadaşınıza aşağıdaki dört cümleyi söyleyin:
- Zorlu bir konuşma yapmam gereken kişiye karşı hissettiğim en büyük duygu…
- Karşımdakinin bana karşı hissetmesini beklediğim en büyük duygu…
- Ona söyleyeceğim cevher ifade…
- Sohbetten beklentim…
Dördüncüsü, yani konuşmadan beklentinizi belirlemek için bunu tanımlamak planlamanızın kritik bir aşamasıdır. En iyi sonucun kapsamlı bir çözüm veya ayrıntılı bir plan yerine yeni, ortak bir anlayışa varmak olduğunu unutmayın. Yeni anlayış, ilişkideki tüm gerilim ve çatışmaların mucizevi bir şekilde çözülmesini beklemeden sizi rahatlatabilir ve ileriye doğru hareket için alan sunabilir. (…)
5. Konuşmayı başlatın
Konuşmayı, kendinizi rahat hissediyorsanız yüz yüze veya telefonla ya da videoyla başlatabilirsiniz. İlk iş olarak cevher ifadeleri paylaşın. Birçoğu için en zor kısım budur ancak farkına varmadan biter. Söylemek istediğinizi söyleyin ve hemen ardından şunu ekleyin: ‘Bunu söylüyorum çünkü ikimiz de gerçekten denersek bunu çözebiliriz.’ (…) İkinizin de söyleyecekleri bittiğinde karşınızdakine şu dört soruyu sorun:
- Şimdi nasıl hissediyorsun?
- İkimiz de buradayız çünkü bunu halledebileceğimizi düşünüyoruz. Senin için halledilmemiş ne var?
- Yardım etmek için ne yapabilirim?
- Bana söylemek istediğin başka bir şey var mı?
6. Dinleyin ve konuşun
Çatışma içinde olduğunuz veya çatışmaktan kaçtığınız birini dinlemek rahatsız edici, sinir bozucu ve acı vericidir. Durum zorlaştığında amacınızı hatırlayın. Neden bu konuşmayı yapıyorsunuz? Arkadaşınıza da bahsettiğiniz beklentiniz nedir? Bunu aklınızda tutmak, dinlemeye devam etmenize yardımcı olacaktır.
Geçenlerde hasta babalarına bakmakta zorlanan kardeşlere yardımcı oldum. Babalarının karmaşık tıbbi sorunlarını gayet iyi biliyorlardı, her biri bakımıyla ilgileniyor ve hepsi bakımı koordine etmek için gereken zamanı ayırmaya istekliydiler. Ancak onlarca yıllık çatışmanın yarattığı düşmanlık ve güvensizlik, en temel iletişim ve koordinasyonu bile imkânsız hale getiriyordu. Birbirlerini dinlerken yüzlerinde ıstırap gördüm. Babaları konusunda aynı hedefleri paylaşmalarına rağmen birbirlerini dinlemeye güçlükle tahammül edebiliyorlardı.
Seanslarımız ilerledikçe durum değişmeye başladı. Kapsamlı bir çözüme ulaşamadılar ve birbirlerine ısınmadılar. Ancak, ileriye dönük yolda kendilerine destek olacak güçlü bir anlayışa ulaştılar. Hepsi artık babalarını çatışmalarına dâhil etmeyecekleri ve anlaşmazlıklarına daha doğrudan yaklaşacakları konusunda hemfikirdi. (…)
Fikir birliğine varmayabilirsiniz de. Söylenenler konusunda haklı ya da haksız olmak da sandığınız kadar önemli değil. Çatışmanız için uygulanabilir bir çözüm de söz konusu olmayabilir ancak sadece dinlemek, durumu büyük ölçüde iyileştirebilir. Dinlendiğini düşünen insanlar uzun süredir var olan taleplerini ve şikâyetlerini dile getirirler. (…)
Konuşma sıranız geldiğinde, uymanız gereken birkaç kural vardır. Hayal kırıklığınızı, acınızı ve öfkenizi ifade etmeye ihtiyacınız olabilir. Bunları duyulabilir kılmanın yolları ise şunlardır:
- Karşı tarafınızın hatalarını ve kusurlarını sıralamak yerine deneyimlerinizi ve duygularınızı açıklayın. Bu, zarar verici argümanları en aza indirir ve empatinin kilidini açabilir.
- Şikâyetlerinizi filtreleyin. Şikâyetiniz, En Büyük Üç Şikâyet listenizde yoksa, onu konuşmanın dışında bırakın. Çatışma halindeki insanlar, eleştiriyi duyma, özümseme ve üretken bir şekilde karşılık verme konusunda en kötü durumdadır.
- Arkadaşınıza okuduğunuz cümlelere tekrar bakın. Bu cümleleri tamamladığınızdan beri bir şey değişti mi? Sizi şaşırtan bir şey oldu mu? Konuşmada en büyük umudunuzu pekiştiren bir şey gösterebilir misiniz?
7. Konuşmayı bitirin
Sohbet sona ererken birbirinize şunu sorun: ‘Bu konuşmanın sonunda senin için ne değişti?’ Belki karşınızdakinin sizi yeni bir açıdan duyduğunu hissettiniz ya da onun deneyimini daha iyi anladınız veya pek de zorlu bir duygu hissetmiyorsunuz. Ne kadar küçük olursa olsun karşınızdakine bir minnettarlık ifadesi göstermeye çalışın. Bunun tam teşekküllü bir iltifat olması gerekmez. Karşınızdakiyle ya da konuşmanızdaki halleriyle ilgili takdir ettiğiniz bir şey bulun. Son olarak, konuşmayı bitirirken vermek istediğiniz bir taahhüdü paylaşın. Sonuca varın ama gerçekçi olun, ilerleme kaydeden ama çatışmalarını tamamen çözmeyen kardeşleri hatırlayın.”
Bu yazı ilk kez 26 Kasım 2020’de yayımlanmıştır.