Biden doktrini hakkında dürüst olma zamanı

ABD Başkanı Joe Biden, bir yandan iklim değişikliği, pandemi, eşitsizlik ve yolsuzluk gibi küresel meselelere sahip çıktığını ileri sürüyor bir yandan da selefi Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikalarına sahip çıkıyor. Batılı demokratik değerlerin savunucusu rolüne bürünüp Çin ile güç rekabetine girişiyor. İyi de, neden? İhtiyacımız olan şey bu mu?

Joe Biden’ın ABD başkanlığına seçilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Biden bu sürede çelişkili görülen pek çok adım attı. Ülkesinin askerlerini Afganistan’dan çekerek selefi Donald Trump’ın deyişiyle “sonsuz savaşları” bitirmek yönünde büyük bir adım atarken, Çin’i “baş düşman” ilan etti ve büyük bir rekabete girdi. NATO’ya “Amerika geri döndü” mesajı verdi, ama İngiltere, Hindistan, Avustralya ve Japonya ile ittifak oluşturup başta Fransa olmak üzere NATO müttefiklerini çileden çıkardı. Ülkesini Paris İklim Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü’ne geri döndürdü, ama ne iklim konusunda ne de COVID-19 pandemisinde küresel ve adil bir mücadeleye yanaştığına dair işaret var.

Peki, Biden’ın siyaseti hangisi? Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass’ın deyişiyle “Trump’ın ‘Önce Amerika’ siyasetinin başka bir kılığa girmiş hali”[efn_note]https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2021-09-29/biden-trump-age-america-first[/efn_note] mi, yoksa bazı uluslararası ilişkiler uzmanlarının savunduğu gibi “Rekabetçi bir dünyada ABD’nin çıkarlarını korumayı amaçlayan bir pragmatik gerçekçilik” mi?

Bir sivil toplum örgütü ve düşünce kuruluşu olan New America’nın CEO’su Anne-Marie Slaughter’a göre, Biden’ın politikaları bunların hepsine yanıt vermeye çalışan bir “Biden doktrinleri” bütünü, ancak bu politika günün gerçekleri ve ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzak. Slaughter, The New York Times’da yayınlanan makalesinde Biden yönetimine farklı bir yol öneriyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Belki Sayın Biden çok sayıda Biden doktrini olmasından son derece hoşnuttur. Belki de birbiriyle çelişen dürtüleri uzlaştırmak, taviz koparmanın ve işlerin nasıl yapılması gerektiğini bilen bir siyasetçinin alâmetifarikası olduğunu söylüyordur.

Sorun şu ki, net ilkeler ve öncelikler dizisine sahip olmadan bir çerçeveden ve amaçlar dizisinden diğerine gidip gelmek, varoluşsal sorunlara karşı dünyanın ihtiyacı olduğu ilerlemeyi karşılayamama riskini taşıyor. Kentlerimiz sular altında kalır, Körfez Akıntısı (Gulf Stream) Avrupa ve ABD’yi ısıtmaya son verir ve yüz milyonlarca iklim mültecisi yollara düşerse ABD’nin Çin’i yenmesi ne işe yarar? Ya gezegenin biyolojik çeşitliliğini yok edip, peş peşe patlak veren pandemilerde milyonlarca kişi ölürse? Ya da dünya genelinde pek çok insan gelişmek için olanaklara sahip değilse?

Biden ve 20’inci yüzyıl zihniyetinin miladı doldu mu?

20’inci yüzyıl düşünce tarzından kurtulmanın zamanı geldi. Sayın Biden’ın kamu hizmetindeki 50 yılının 20 yılı Soğuk Savaş zamanı, 10 yılı ise 1990’larda ABD’nin hiper güç olduğu dönemde geçti. Söz konusu dönemde büyük güç rekabeti ile dünyayı demokrasi için güvenli bir hale getirme düşüncesi iç içe geçmişti. ‘İnsanlar’ meselesi, insan hakları savunuculuğuna ve kalkınma uzmanlığına indirgenmişti.

Söz konusu dönemin her türlü çerçevesi, paradigması ve doktrinleri 21’inci yüzyılın zorluklarının üstesinden gelmeye yeterli değildir. Daha cesur düşünmeye, büyük güç- küçük güç ayrımı yapmadan, demokrasi despot bir rejime dönüştürmeden, devletlerin ilgisini başka yöne çevirmek gerekiyor. İnsanları merkeze koymanın, dünyayı yapay olarak 195 ülkeye bölünmüş bir yer olarak görmek yerine, 8 milyar insanın yaşadığı bir gezegen olarak görmenin ve devlet eylemlerini insanlar üzerindeki etkisi üzerinden değerlendirmenin zamanı geldi artık. Bugün Çin ile bir meselede rekabet edip bir başka meselede işbirliğine gitmek yerine, Sayın Biden küresel meselelerde işbirliğine öncelik vermeli ve demokrasi, otokrasi veya ikisinin arasında bir şey olmasına bakmaksızın, buna katılması için çaba göstermeli.

Küreselcilik küreselleşmeye karşı

Küreselcilik (Globalizm) olarak bilinen bu yaklaşım küreselleşme ile bağlantısı nedeniyle kötü bir isim. Ancak küreselcilik, aslında yerelciliğe, insanlarla ve dünya haritasında farklı boyanmış karelerin hangisinde doğduğuna bakmaksızın onların ihtiyaçlarıyla yakından ilişkilidir. Küresel ölçekte sorunların çözümüne, devletlerin yerine insanları merkezine alır. Devletlerin var olmadığı veya onların önemsiz olduğunu ileri sürmez, ancak devletlerarası rekabetin önemli olduğu fikrini reddeder.

Küreselcilik ayrıca hükümet yetkililerini küresel sorunlara veya küresel çözümlere katkı sağlayabilecek oyuncular olarak görür. Bir problem çözücü olarak başarılı olmak için küresel şirketler ve kentler, sivil toplum örgütleri, inanç grupları, üniversiteler, bilim insanları ve diğerlerinin oluşturduğu ağlarla omuz omuza çalışır. Söz konusu oyuncular sadece bir ‘yardımcı’, bir katalizör veya bir unsur değillerdir. Küresel siyasettin oyuncularıdır.

Sayın Biden bazen bu yönde ilerliyor gibi görünüyor. Eylül ayında BM Genel Kurul Toplantıları’nda yaptığı konuşmada, sağlıktan iklim değişikliğine, eşitsizliklerden yolsuzluğa küresel sorunların uzun bir listesini çıkardı. Bana göre onun şimdiye dek en büyük dış politika başarısı yüzde 15 oranında küresel kurumlar vergisi vermesini güvence altına alması oldu.[efn_note]https://www.nytimes.com/2021/10/30/world/europe/g20-biden-corporate-tax-agreement.html[/efn_note] Bu vergi dünya genelinde şirketlerin, yollardan fikri mülkiyet haklarına kadar bel bağladıkları ve tüm vatandaşların yararlandığı kamu mallarına kendi paylarının en azından bir kısmını ödemelerini sağlayacak. Biden yönetimi ayıca, ‘toplumun her kesiminin’ katıldığı bir iklim değişikliği ile mücadele yaklaşımını benimsiyor.

Ancak Sayın Biden’ın diğer amacı, yani Çin’i yenmek veya demokratik ülkeleri despot rejimleri yenmek için bir araya getirmek, defeatle araya giriyor. ABD ve Çin, bu hafta ABD Başkanı’nın iklim özel elçisi John Kerry sayesinde hem karbondioksit hem de metan emisyonlarını azaltmak için işbirliğine gitmeyi kabul etti.[efn_note]https://www.nytimes.com/2021/11/10/climate/climate-cop26-glasgow.html[/efn_note] Ancak bu yeterli değil. Çünkü ABD, Çin, AB ve Hindistan’ı küresel iklim değişikliği ile mücadelenin ortak liderleri olarak harekete geçirme fırsatını kaçırıyor.

Nasıl bir güç rekabetine ihtiyacımız var?

İnsanlık perspektifinden bakıldığında, gezegenin kurtarılması her şeyden önce gelmesi gereken bir amaç olmalı. ABD, Çin ile halkına en temiz ve en güvenli çevreyi sağlarken, onların refahını artırma konusunda açıkça rekabet etmeli. Hangi ülke temiz teknolojileri daha hızlı ortaya çıkaracak ve uygulayacak? Hangi ülke altyapılarını iyileştirme ve karbondan kurtarmada daha çok yardım edecek? Çin’in Kuşak ve Yol yatırımlarına karşılık, G7 ülkelerinin önerdiği bir proje olan, ‘Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et’[efn_note]https://tr.euronews.com/2021/06/14/g7-den-cin-in-yol-ve-kusak-projesine-rakip-daha-iyi-bir-dunyay-yeniden-insa-et-girisim-ned[/efn_note] inisiyatifinin iklim üzerine etkisini değerlendirilebileceği ortak ölçütler geliştirilebilir.

COVID-19 pandemisine gelince: Ortak amacımız gerçekten dünya genelinde olabildiğinde çok kişiyi aşılamak ve tedavi etmekse jeo-politikayı göz ardı etmemiz gerekiyor. Yine Eylül ayında Biden yönetiminin küresel aşı zirvesinde biraraya gelen 100’den fazla hükümet, 2022 yılına kadar dünya nüfusunun yüzde 70’inin aşılanması taahhüdünde bulundu. Çin halen aşı üretimi için 19 ülkeyle ve buna ek olarak Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne katılan 30 ülke ile aşı dağıtımı konusunda işbirliğine gittiğini açıkladı. Gerçekten de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, geçen ay düzenlenen G20 zirvesinde, Küresel Aşı işbirliği Eylem İnisiyatifini önerdi, ancak ABD’den açık bir yanıt gelmedi.

ABD demokrasisi test edilmeli

Sayın Biden demokrasinin içkin değerine ve nihai üstünlüğüne inanıyor. Demokrasiyi insan onurunu ve amelini en iyi tanıyan ve en fazla sayıda insan için refah sağlayabilecek bir hükümet biçimi olarak görüyor. Ben de öyle. Ama 20’inci yüzyılda çoğu Amerikalı için nefes almak kadar düşünmeden verilen bir tepki olan bu kanaat şimdi ABD içinden başlayarak ampirik bir teste tabi tutulmalı.

Sayın Biden, bunu kısmen yapıyor. ABD’nin demokrasimizin aslında kendi insanları için sonuçları olduğunu göstermeli. Daha cesur bir düşünce, demokrasimizin milyonlarca insan için yetersiz kaldığını ve diğer yönetim biçimlerinin de iyi olabileceğini düşünmeyi gerektiriyor. ABD sınırları dışında demokrasi ve otokrasi arasında, hangi yönetim biçiminin kendi halkları için maddi, entelektüel, ruhsal, insan gelişimini ve ölçülebilecek tüm nitelikler açısından daha fazlasını sunabileceğini görmek için açık bir rekabet olmalıdır. Hangi ülkenin sivil toplumlardan oluşan küresel bir koalisyon tarafından değerlendirilen BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na[efn_note]https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html[/efn_note] daha çok ulaştığı bir ölçüt olabilir.

Küreselcilik, ne anlama geldiği net olmayan devlet idealizmi değildir, hatta ondan çok daha farklı bir şeydir. Devletin varlığını veya devletlerarası diplomasinin önemini inkâr etmez. Ancak büyük güç oyunlarının, insanların varlığının milliyetlerden daha önemli olduğu gezegen siyasetinde bir kenara bırakılması gerektiğinde ısrar eder. Rekabetin kendisi iyi ve doğaldır, ancak bu rekabet hepimizin yararına olmalıdır.

Anormal zamanlarda siyaset nasıl olmalıdır?

Normal koşullarda yönetimler amaçları belirler ve çıkarlar arasında yolunu bulmaya çalışır ki, siyasetin özü budur. Bir kriz, bir zirve, bir konuşma arasında düşe kalka ilerler. Ancak normal zamanlarda yaşamıyoruz. Sayın Biden’ın anladığı ve ülke içinde başarmak istediği gibi, şimdi cesur ve dönüştürücü değişimin zamanıdır. Amerikan’ın veya hatta demokrasinin üstünlüğünü göstermek için dünya genelinde daha fazla insanı aşılamak hepimizi inciten bir ahlaki felakettir.

Bazıları için ulusal ve küresel düzeyde insanları merkeze alan siyaseti benimsemek bir hayal olduğu kadar bir hezeyan olarak görülebilir. Ancak tarih gidişatın köklü biçimde değiştirilebileceğini gösteriyor. Yüz yıldan biraz daha uzun bir süre önce, ABD Senatosu, Versay Antlaşması’nı[efn_note]https://www.dw.com/tr/versay-antla%C5%9Fmas%C4%B1-100-ya%C5%9F%C4%B1nda/a-49391065[/efn_note] onaylamayı reddetti ve Milletler Cemiyeti’ne sırtını döndü. O zamanlar kimse çeyrek asır sonra Başkan Franklin Roosevelt’in Birleşmiş Milletler’in baş mimarlarından biri olacağını ve ABD’nin barış, refah ve güvenliği sürdürmek için tasarlanmış bir dizi küresel kurumu benimseyeceğini tahmin edemezdi. Z Kuşağı ve çok sayıda milenyum kuşağı mensubu, çoktandır insanları devletlerin üzerine koyuyor ve gezegeni düşünüyor. Geri kalanımızın onlara yetişmesinin zamanı geldi.”

Bu yazı ilk kez 18 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.

 

Anne-Marie Slaughter’ın The New York Times’da yayınlanan “Biden doktrini hakkında dürüst olmamızın zamanı geldi” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.nytimes.com/2021/11/12/opinion/biden-foreign-policy.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Biden doktrini hakkında dürüst olma zamanı

ABD Başkanı Joe Biden, bir yandan iklim değişikliği, pandemi, eşitsizlik ve yolsuzluk gibi küresel meselelere sahip çıktığını ileri sürüyor bir yandan da selefi Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikalarına sahip çıkıyor. Batılı demokratik değerlerin savunucusu rolüne bürünüp Çin ile güç rekabetine girişiyor. İyi de, neden? İhtiyacımız olan şey bu mu?

Joe Biden’ın ABD başkanlığına seçilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Biden bu sürede çelişkili görülen pek çok adım attı. Ülkesinin askerlerini Afganistan’dan çekerek selefi Donald Trump’ın deyişiyle “sonsuz savaşları” bitirmek yönünde büyük bir adım atarken, Çin’i “baş düşman” ilan etti ve büyük bir rekabete girdi. NATO’ya “Amerika geri döndü” mesajı verdi, ama İngiltere, Hindistan, Avustralya ve Japonya ile ittifak oluşturup başta Fransa olmak üzere NATO müttefiklerini çileden çıkardı. Ülkesini Paris İklim Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü’ne geri döndürdü, ama ne iklim konusunda ne de COVID-19 pandemisinde küresel ve adil bir mücadeleye yanaştığına dair işaret var.

Peki, Biden’ın siyaseti hangisi? Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass’ın deyişiyle “Trump’ın ‘Önce Amerika’ siyasetinin başka bir kılığa girmiş hali”[efn_note]https://www.foreignaffairs.com/articles/united-states/2021-09-29/biden-trump-age-america-first[/efn_note] mi, yoksa bazı uluslararası ilişkiler uzmanlarının savunduğu gibi “Rekabetçi bir dünyada ABD’nin çıkarlarını korumayı amaçlayan bir pragmatik gerçekçilik” mi?

Bir sivil toplum örgütü ve düşünce kuruluşu olan New America’nın CEO’su Anne-Marie Slaughter’a göre, Biden’ın politikaları bunların hepsine yanıt vermeye çalışan bir “Biden doktrinleri” bütünü, ancak bu politika günün gerçekleri ve ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzak. Slaughter, The New York Times’da yayınlanan makalesinde Biden yönetimine farklı bir yol öneriyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Belki Sayın Biden çok sayıda Biden doktrini olmasından son derece hoşnuttur. Belki de birbiriyle çelişen dürtüleri uzlaştırmak, taviz koparmanın ve işlerin nasıl yapılması gerektiğini bilen bir siyasetçinin alâmetifarikası olduğunu söylüyordur.

Sorun şu ki, net ilkeler ve öncelikler dizisine sahip olmadan bir çerçeveden ve amaçlar dizisinden diğerine gidip gelmek, varoluşsal sorunlara karşı dünyanın ihtiyacı olduğu ilerlemeyi karşılayamama riskini taşıyor. Kentlerimiz sular altında kalır, Körfez Akıntısı (Gulf Stream) Avrupa ve ABD’yi ısıtmaya son verir ve yüz milyonlarca iklim mültecisi yollara düşerse ABD’nin Çin’i yenmesi ne işe yarar? Ya gezegenin biyolojik çeşitliliğini yok edip, peş peşe patlak veren pandemilerde milyonlarca kişi ölürse? Ya da dünya genelinde pek çok insan gelişmek için olanaklara sahip değilse?

Biden ve 20’inci yüzyıl zihniyetinin miladı doldu mu?

20’inci yüzyıl düşünce tarzından kurtulmanın zamanı geldi. Sayın Biden’ın kamu hizmetindeki 50 yılının 20 yılı Soğuk Savaş zamanı, 10 yılı ise 1990’larda ABD’nin hiper güç olduğu dönemde geçti. Söz konusu dönemde büyük güç rekabeti ile dünyayı demokrasi için güvenli bir hale getirme düşüncesi iç içe geçmişti. ‘İnsanlar’ meselesi, insan hakları savunuculuğuna ve kalkınma uzmanlığına indirgenmişti.

Söz konusu dönemin her türlü çerçevesi, paradigması ve doktrinleri 21’inci yüzyılın zorluklarının üstesinden gelmeye yeterli değildir. Daha cesur düşünmeye, büyük güç- küçük güç ayrımı yapmadan, demokrasi despot bir rejime dönüştürmeden, devletlerin ilgisini başka yöne çevirmek gerekiyor. İnsanları merkeze koymanın, dünyayı yapay olarak 195 ülkeye bölünmüş bir yer olarak görmek yerine, 8 milyar insanın yaşadığı bir gezegen olarak görmenin ve devlet eylemlerini insanlar üzerindeki etkisi üzerinden değerlendirmenin zamanı geldi artık. Bugün Çin ile bir meselede rekabet edip bir başka meselede işbirliğine gitmek yerine, Sayın Biden küresel meselelerde işbirliğine öncelik vermeli ve demokrasi, otokrasi veya ikisinin arasında bir şey olmasına bakmaksızın, buna katılması için çaba göstermeli.

Küreselcilik küreselleşmeye karşı

Küreselcilik (Globalizm) olarak bilinen bu yaklaşım küreselleşme ile bağlantısı nedeniyle kötü bir isim. Ancak küreselcilik, aslında yerelciliğe, insanlarla ve dünya haritasında farklı boyanmış karelerin hangisinde doğduğuna bakmaksızın onların ihtiyaçlarıyla yakından ilişkilidir. Küresel ölçekte sorunların çözümüne, devletlerin yerine insanları merkezine alır. Devletlerin var olmadığı veya onların önemsiz olduğunu ileri sürmez, ancak devletlerarası rekabetin önemli olduğu fikrini reddeder.

Küreselcilik ayrıca hükümet yetkililerini küresel sorunlara veya küresel çözümlere katkı sağlayabilecek oyuncular olarak görür. Bir problem çözücü olarak başarılı olmak için küresel şirketler ve kentler, sivil toplum örgütleri, inanç grupları, üniversiteler, bilim insanları ve diğerlerinin oluşturduğu ağlarla omuz omuza çalışır. Söz konusu oyuncular sadece bir ‘yardımcı’, bir katalizör veya bir unsur değillerdir. Küresel siyasettin oyuncularıdır.

Sayın Biden bazen bu yönde ilerliyor gibi görünüyor. Eylül ayında BM Genel Kurul Toplantıları’nda yaptığı konuşmada, sağlıktan iklim değişikliğine, eşitsizliklerden yolsuzluğa küresel sorunların uzun bir listesini çıkardı. Bana göre onun şimdiye dek en büyük dış politika başarısı yüzde 15 oranında küresel kurumlar vergisi vermesini güvence altına alması oldu.[efn_note]https://www.nytimes.com/2021/10/30/world/europe/g20-biden-corporate-tax-agreement.html[/efn_note] Bu vergi dünya genelinde şirketlerin, yollardan fikri mülkiyet haklarına kadar bel bağladıkları ve tüm vatandaşların yararlandığı kamu mallarına kendi paylarının en azından bir kısmını ödemelerini sağlayacak. Biden yönetimi ayıca, ‘toplumun her kesiminin’ katıldığı bir iklim değişikliği ile mücadele yaklaşımını benimsiyor.

Ancak Sayın Biden’ın diğer amacı, yani Çin’i yenmek veya demokratik ülkeleri despot rejimleri yenmek için bir araya getirmek, defeatle araya giriyor. ABD ve Çin, bu hafta ABD Başkanı’nın iklim özel elçisi John Kerry sayesinde hem karbondioksit hem de metan emisyonlarını azaltmak için işbirliğine gitmeyi kabul etti.[efn_note]https://www.nytimes.com/2021/11/10/climate/climate-cop26-glasgow.html[/efn_note] Ancak bu yeterli değil. Çünkü ABD, Çin, AB ve Hindistan’ı küresel iklim değişikliği ile mücadelenin ortak liderleri olarak harekete geçirme fırsatını kaçırıyor.

Nasıl bir güç rekabetine ihtiyacımız var?

İnsanlık perspektifinden bakıldığında, gezegenin kurtarılması her şeyden önce gelmesi gereken bir amaç olmalı. ABD, Çin ile halkına en temiz ve en güvenli çevreyi sağlarken, onların refahını artırma konusunda açıkça rekabet etmeli. Hangi ülke temiz teknolojileri daha hızlı ortaya çıkaracak ve uygulayacak? Hangi ülke altyapılarını iyileştirme ve karbondan kurtarmada daha çok yardım edecek? Çin’in Kuşak ve Yol yatırımlarına karşılık, G7 ülkelerinin önerdiği bir proje olan, ‘Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et’[efn_note]https://tr.euronews.com/2021/06/14/g7-den-cin-in-yol-ve-kusak-projesine-rakip-daha-iyi-bir-dunyay-yeniden-insa-et-girisim-ned[/efn_note] inisiyatifinin iklim üzerine etkisini değerlendirilebileceği ortak ölçütler geliştirilebilir.

COVID-19 pandemisine gelince: Ortak amacımız gerçekten dünya genelinde olabildiğinde çok kişiyi aşılamak ve tedavi etmekse jeo-politikayı göz ardı etmemiz gerekiyor. Yine Eylül ayında Biden yönetiminin küresel aşı zirvesinde biraraya gelen 100’den fazla hükümet, 2022 yılına kadar dünya nüfusunun yüzde 70’inin aşılanması taahhüdünde bulundu. Çin halen aşı üretimi için 19 ülkeyle ve buna ek olarak Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne katılan 30 ülke ile aşı dağıtımı konusunda işbirliğine gittiğini açıkladı. Gerçekten de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, geçen ay düzenlenen G20 zirvesinde, Küresel Aşı işbirliği Eylem İnisiyatifini önerdi, ancak ABD’den açık bir yanıt gelmedi.

ABD demokrasisi test edilmeli

Sayın Biden demokrasinin içkin değerine ve nihai üstünlüğüne inanıyor. Demokrasiyi insan onurunu ve amelini en iyi tanıyan ve en fazla sayıda insan için refah sağlayabilecek bir hükümet biçimi olarak görüyor. Ben de öyle. Ama 20’inci yüzyılda çoğu Amerikalı için nefes almak kadar düşünmeden verilen bir tepki olan bu kanaat şimdi ABD içinden başlayarak ampirik bir teste tabi tutulmalı.

Sayın Biden, bunu kısmen yapıyor. ABD’nin demokrasimizin aslında kendi insanları için sonuçları olduğunu göstermeli. Daha cesur bir düşünce, demokrasimizin milyonlarca insan için yetersiz kaldığını ve diğer yönetim biçimlerinin de iyi olabileceğini düşünmeyi gerektiriyor. ABD sınırları dışında demokrasi ve otokrasi arasında, hangi yönetim biçiminin kendi halkları için maddi, entelektüel, ruhsal, insan gelişimini ve ölçülebilecek tüm nitelikler açısından daha fazlasını sunabileceğini görmek için açık bir rekabet olmalıdır. Hangi ülkenin sivil toplumlardan oluşan küresel bir koalisyon tarafından değerlendirilen BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na[efn_note]https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html[/efn_note] daha çok ulaştığı bir ölçüt olabilir.

Küreselcilik, ne anlama geldiği net olmayan devlet idealizmi değildir, hatta ondan çok daha farklı bir şeydir. Devletin varlığını veya devletlerarası diplomasinin önemini inkâr etmez. Ancak büyük güç oyunlarının, insanların varlığının milliyetlerden daha önemli olduğu gezegen siyasetinde bir kenara bırakılması gerektiğinde ısrar eder. Rekabetin kendisi iyi ve doğaldır, ancak bu rekabet hepimizin yararına olmalıdır.

Anormal zamanlarda siyaset nasıl olmalıdır?

Normal koşullarda yönetimler amaçları belirler ve çıkarlar arasında yolunu bulmaya çalışır ki, siyasetin özü budur. Bir kriz, bir zirve, bir konuşma arasında düşe kalka ilerler. Ancak normal zamanlarda yaşamıyoruz. Sayın Biden’ın anladığı ve ülke içinde başarmak istediği gibi, şimdi cesur ve dönüştürücü değişimin zamanıdır. Amerikan’ın veya hatta demokrasinin üstünlüğünü göstermek için dünya genelinde daha fazla insanı aşılamak hepimizi inciten bir ahlaki felakettir.

Bazıları için ulusal ve küresel düzeyde insanları merkeze alan siyaseti benimsemek bir hayal olduğu kadar bir hezeyan olarak görülebilir. Ancak tarih gidişatın köklü biçimde değiştirilebileceğini gösteriyor. Yüz yıldan biraz daha uzun bir süre önce, ABD Senatosu, Versay Antlaşması’nı[efn_note]https://www.dw.com/tr/versay-antla%C5%9Fmas%C4%B1-100-ya%C5%9F%C4%B1nda/a-49391065[/efn_note] onaylamayı reddetti ve Milletler Cemiyeti’ne sırtını döndü. O zamanlar kimse çeyrek asır sonra Başkan Franklin Roosevelt’in Birleşmiş Milletler’in baş mimarlarından biri olacağını ve ABD’nin barış, refah ve güvenliği sürdürmek için tasarlanmış bir dizi küresel kurumu benimseyeceğini tahmin edemezdi. Z Kuşağı ve çok sayıda milenyum kuşağı mensubu, çoktandır insanları devletlerin üzerine koyuyor ve gezegeni düşünüyor. Geri kalanımızın onlara yetişmesinin zamanı geldi.”

Bu yazı ilk kez 18 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.

 

Anne-Marie Slaughter’ın The New York Times’da yayınlanan “Biden doktrini hakkında dürüst olmamızın zamanı geldi” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.nytimes.com/2021/11/12/opinion/biden-foreign-policy.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x