Hamas ve İsrail arasında 7 Ekim 2023’de başlayan çatışmalar sonrasında Lübnan’daki Hizbullah’ın savaşa dahil olmasından ve bölgesel bir savaştan endişe ediliyordu. Ancak ne İsrail ne de Hizbullah nispeten küçük çaplı karşılıklı saldırılar dışında şimdilik topyekûn bir savaşa girişmedi. İran, Orta Doğu’daki silahlı varlığının bel kemiği olan Hizbullah’ı feda etmek istemiyor, İsrail ise Gazze’de meşgul ve ABD’den gelecek desteği bekliyor. Ancak bu durumun ne kadar devam edeceği muallakta.
Foreign Policy dergisinde köşe yazarı olan Steven A. Cook ise yakın zamanda kaleme aldığı yazısında, iki tarafı kısıtlayan etkenlerin ortadan kalkması halinde İsrail ve Hizbullah arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu öne sürüyor.
Yazının öne çıkan bazı kısımlarını paylaşıyoruz:
“Önümüzdeki altı ila sekiz ay içerisinde Hizbullah ile İsrail arasında bir savaş çıkması ihtimali yüksek.
Bu konuda mümkün olduğunca açık olmak gerekiyor çünkü bugüne kadar konuyla ilgili yazılan hemen her makale Hizbullah ve İsrail’in savaş istemediğini ileri sürüyor. Bu analiz mevcut koşullara dayanarak geleceğe dair çıkarımlarda bulunuyor ancak Orta Doğu’daki gelişmeler son derece dinamik. Analistlerin ve hükümet yetkililerinin varsayımlarını ve tahminlerini yeniden gözden geçirmeleri akıllıca olacaktır.
Savaşı engelleyen koşullar değişmeye başladı
Hizbullah ile İsrail’in şimdiye kadar aralarındaki çatışmanın topyekûn bir savaşa dönüşmesini engelledikleri ve çeşitli provokasyonlara kısasa kısas şeklinde karşılık vermeyi tercih ettikleri doğrudur. Ancak bu görünürdeki itidal Hizbullah ve İsrail’in savaş istemediği anlamına gelmiyor. Aksine, Hizbullah liderliği ve İsrail Ordusu’nun komuta kademesi şu anda, şimdiye kadar bir çatışmayı frenleyen bir dizi kısıtlamayla karşı karşıya.
İran liderlerinin stratejik hesapları, Biden yönetiminin bölgesel bir çatışmadan kaçınma kararlılığı, Gazze’deki savaşın sonuçları, özellikle de Hamas’ın durumu ve ABD politikaları gibi bu faktörlerin çatışmayı daha uzun süre engelleyebileceğine kimse bel bağlamamalı. Aslında bu engeller şimdiden ortadan kalkmaya başladı.
Hizbullah’ın savaş istemediği iddiası, İran’ın kendisine bağlı bir silahlı grup ile İsrail arasındaki bir çatışmadan korktuğu iddiasına dayanıyor. Bu argümanın altında yatan gerekçe kulağa mantıklı geliyor: Son yıllarda Hizbullah, Suriye’de Beşar Esad rejimini kendi halkına karşı yürüttüğü kanlı savaşta desteklemek, İran destekli Iraklı milislerle çalışmak ve Yemen’de Husileri eğitmek gibi önemli roller üstlenerek İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ülke dışındaki bir kolu haline geldi.
İran, Hizbullah’ı ne kadar dizginleyecek?
Ancak Hizbullah, Devrim Muhafızları’nın bir kolu olmadan önce de İran’ın caydırıcılığının kritik bir bileşeniydi ve öyle olmaya devam ediyor. Bu silahlı grup ve sahip olduğu bilinen 100,000’den fazla roket İran’ın ikinci vuruş kabiliyetini oluşturuyor. İsrail ya da ABD İran’ın nükleer programına saldıracak olursa, Hizbullah’ın cephaneliği İsrail yerleşim merkezlerine yıkıcı bir darbe indirebilir. Ayetullah Ali Hamaney ve diğer İranlı liderler her ne kadar İsrail’i yok etmeye kararlı olsalar da rejimin hayatta kalmasına daha fazla önem veriyorlar ve Hizbullah’a yatırdıkları caydırıcı kabiliyeti kaybetmek istemiyorlar.
Yine de İranlıların başlıca silahlı gücü üzerindeki dizginleri gevşetecekleri bir zamanı hayal etmek zor değil. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Ocak ayı başlarında yaptığı ve ABD’nin 2020 başlarında bir insansız hava aracı saldırısında öldürdüğü Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani’nin hayatını ve çalışmalarını andığı konuşmasında açıkça ortaya koyduğu gibi, İranlılar “Direniş Ekseni’nin” güçlendirilmesi için önemli zaman, enerji ve kaynak harcadılar.
Bu eksenin önemli bir parçası da Hizbullah’ın yanı sıra Hamas. Önümüzdeki haftalarda çatışmaların durması ihtimaline rağmen İsrailliler Hamas liderliğini ele geçirmeye ve/veya öldürmeye ve grubu İsrail devletine karşı organize bir tehdit olmaktan çıkarmaya kararlı. Eğer İsrail Ordusu bu hedefleri gerçeğe dönüştürmeye kalkarsa, İranlılar Hamas’ın yenilgisini kabul etmek yerine Nasrallah’ın güçlerinin üzerindeki kısıtlamaları kaldırabilir. O gün yaklaşıyor gibi görünüyor.
ABD, İsrail’i ne kadar dizginleyecek?
İran Hizbullah’ı dizginlerken, ABD de İsrail konusunda aynı şeyi yapıyor. Biden yönetimi Gazze savaşı sırasında iki konuda tutarlı oldu: Birincisi, Hamas mağlup edilmelidir. İkincisi, İsrail ile Hizbullah arasında bir savaştan kaçınılmalıdır.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in geçtiğimiz Kasım ayında İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ile yaptığı açık bir görüşmede Biden ekibinin endişelerini aktardığı bildirildi. ABD Başkanı Joe Biden da İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya savaşı Lübnan’ı da kapsayacak şekilde genişletmemesini söyledi. ABD’li yetkililer Hizbullah ve İsrail arasındaki bu savaşın hızla bölgesel bir çatışmaya dönüşebileceğine ve ABD’nin de İran’a karşı savaşan taraflardan biri haline gelebileceğine inanıyor.
Biden yönetiminin endişeleri makul ancak ABD başkanının İsraillileri kuzey sınırındaki tehditleri nasıl ele alacakları konusunda etkileme kabiliyeti azalıyor. Zira İsrail hükümeti, çatışmaların kızışması ihtimaline karşı önlem olarak kuzeydeki yerleşim yerlerinden 80,000 İsrailliyi tahliye etme kararı aldı. İsrail’in bakış açısına göre, ülkelerinin bu kısmı yaşanmaz durumda ve İsrail’in buradaki egemenliği artık belirsiz. Bu durum mevcut hükümet -ya da herhangi bir İsrail hükümeti- için tahammül edilebilir bir durum değil ve onların gözünde güçlü bir karşılık verilmesini gerektiriyor.
Ancak İsrailliler Gazze’de meşgul oldukları için ABD ve Fransa’nın öncülüğündeki diplomatik çabalara isteksizce boyun eğdiler. Yine de ne Washington ne de Paris, İsraillileri ya da Hizbullah’ı tatmin edecek bir plan ortaya koyabilmiş değil. İsrailliler, BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 (2006) sayılı kararı uyarınca Hizbullah’ın İsrail sınırından 18 mil uzaklıktaki Litani Nehri’ne çekilmesini talep ediyor ve Hizbullah bu talebi reddediyor.
Hizbullah ise İsrail’in sınırdaki güçlerini azaltmasını istiyor ki İsrailliler özellikle 7 Ekim 2023’te yaşananlardan sonra böyle bir şeyi kabul etmeyecektir. Zaman geçtikçe diplomasinin sonuçsuz kaldığı kanıtlandı ve İsrailliler Gazze’de zafer elde ettiklerini düşündüklerinde dikkatlerini kuzeydeki güvenlik sorunlarına çevirecekler. Bu İsrailliler için varoluşsal bir mesele çünkü Beyaz Saray’ın arzularına rağmen bu bahar ya da yaz savaşın Lübnan’a sıçraması muhtemel.
İsrail’in önündeki son engel
İsrail’in önündeki son engel de ABD kongresinin işlevsizliği.
Genelde böyle olmasa da İsrail’in şu anda yürüttüğü savaş şekli onu kritik bir şekilde ABD’ye bağımlı hale getirdi. Kuşkusuz İsrail’in gelişmiş bir savunma sanayi altyapısı ve güçlü bir askerî yapısı var ancak Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısına yanıt olarak başlattığı savaş, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin düşman topraklarında kısa ve yıkıcı savaşları öngören standart doktrininden büyük bir sapmayı teşkil ediyor.
Gazze’deki çatışma beşinci ayını geride bırakırken İsraillilerin bazı silah stoklarını yenilemeleri gerekiyor. Hizbullah’la mücadele söz konusu olduğunda İsrail Ordusu’nun daha fazla hassas güdümlü silaha ihtiyacı var ki bu silahlar Hizbullah’ın fırlatma noktalarını ve diğer kritik noktaları etkisiz hale getirmek için büyük önem taşıyor. İsrailliler bu silahları şu anda Kongrede bekleyen ek yardım paketi olmadan elde edemezler, bu da Gallant’ın Hizbullah’ı İsrail sınırından uzaklaştırmak için öngördüğü büyük askerî operasyonların henüz gerçekleşemeyeceği anlamına geliyor.
İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer geçtiğimiz günlerde bunu itiraf etti. ABD’nin güvenlik desteğine duyulan ihtiyacı anlatırken şöyle dedi: “Planlamamızı [da] yaptığımız için bu çok önemli. Sadece tek bir cepheyle uğraşmıyoruz, sadece güneyde Hamas’la değil, kuzeyde de Hizbullah’la uğraşıyoruz.” dedi.
Ancak bir noktada Kongre kendini toparlayacak ve finansman tasarısını geçirecektir. İsrail Kongredeki popülerliğini koruyor ve siyasi dinamikler bu ülkeye yapılacak güvenlik yardımının, her şey eşit olduğunda, yasama tarafından desteklenmesi gerektiğini gösteriyor. Ancak bugünlerde Kongredeki her şeyde olduğu gibi, genel olarak popüler olan girişimler ve yasalar bile kutuplaşma, güç politikaları ve genel olarak Kongrenin işlevsizliğinin pençesine düşüyor. Nispeten tartışmalı olmayan İsrail yardımları şimdi daha tartışmalı olan ve ABD’deki en büyük siyasi meseleler olan sınır güvenliği ile Ukrayna yardımlarının gerisine düşmüş durumda. Bu da Washington’daki seçilmiş liderler, başkanlık seçimlerinin yapıldığı bir yılda daha da karmaşık hale gelen diğer iki meseleyi çözerken İsraillilerin bekletildiği anlamına geliyor. Ancak Kongre eninde sonunda harekete geçecek ve bu gerçekleştiğinde İsrailliler üzerindeki son kısıtlama da kalkmış olacak. Muhtemelen İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Gazze Şeridi’ndeki büyük askerî operasyonları o zamana kadar sona erecek ve İsrail tüm dikkatini Hizbullah’a çevirebilecek.
Savaşın ayak sesleri
Hem Hizbullah hem de İsrail üzerindeki kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte, sahadaki tüm işaretler savaşa işaret ediyor. Hizbullah ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin birbirlerine yönelik saldırıları giderek daha cüretkâr bir hal alıyor ve birbirlerinin topraklarının daha derinlerinde gerçekleşiyor.
Son olarak Hizbullah’ın bir İsrail insansız hava aracını düşürmesinin ardından İsrailliler Bekaa Vadisi’ni vurdu. Bundan önce de Hizbullah Aşağı Celile’ye insansız hava araçları göndermiş, İsrail Hava Kuvvetleri de Beyrut’a 30 milden daha az mesafedeki Sidon’daki silah depolarını vurmuştu.
Hizbullah ve İsrail arasındaki sıfır toplamlı ilişkiye diplomatik bir çözüm yok, özellikle de İsrailli liderler İsrail ve Direniş Ekseni arasındaki oyunun kurallarını değiştirmeye yemin etmişken. Dolayısıyla ya Nasrallah güçlerine kuzeye, Litani Nehri’ne gitmelerini emredecek ya da İsrail Ordusu’nu geri dönmeye zorlayacak. Hizbullah ise direnecek çünkü amacı bu ve içeride yıpranmış itibarını tazelemek için bundan daha iyi bir yol olabilir mi? Şu anda savaşı ertelemenin bir yolu yok gibi görünüyor.”
Bu yazı ilk kez 12 Mart 2024’te yayımlanmıştır.