Mısır nedir, ne değildir?

Ankara ve Kahire ilişkileri yumuşama sinyalleri veriyor. 2013’teki büyük kırılmadan sonra, Mısır nasıl bir dönüşüm geçirdi? Hangi sorunlarla yüz yüze? Ülkede neler oluyor? Mısır’ın portresini Numan Telci yazdı.

Mısır ve Türkiye ilişkileri tesis edildiği 1925’ten beri inişler çıkışlar yaşasa da hep sürdürülebilir bir çizgide ilerledi. 2013’te Mısır’daki askerî darbe ile başlayan kırılma ve o tarihten beri yaşanan sert dönem de şimdi yumuşama sinyalleri veriyor.

Özellikle son aylarda Doğu Akdeniz’de yaşanan rekabet, her ülkeyi kendi çıkarlarını maksimize etme çabası içinde iş birliğine de zorluyor. 8 yıl sonra ilk kez Mısır ile Türkiye dışişleri bakanlıkları ve istihbarat yetkilileri arasında gerçekleştirilen diplomatik düzeydeki temaslar resmi yetkililer tarafından kamuoyuna açıklandı. Bu adımların ilişkilerde tam bir normalleşmeye öncülük edip etmeyeceği merak edilen başlıca konu. Bu süreçte normalleşme tartışmalarının ötesinde bir yaklaşımla bugünün Mısır’ına, siyasi dinamiklerine, ekonomisine, ordunun ağırlığına, toplumsal yapısına yakından bakmak daha sağlıklı analizlere katkı sağlayabilir.

Ortadoğu’nun en kalabalık ülkesi

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın en kalabalık ülkesi olan Mısır’ın nüfusu 100 milyonu geçti. Nüfus artış hızının yüzde 2 olduğu ülkede, artan nüfusa karşın yeterli iş imkanlarının yaratılamaması hükümet açısından önemli bir endişe kaynağı. Mısır Merkezi Toplumsal Mobilizasyon ve İstatistik Kurumu CAMPAS’a göre, 2020 yılı itibariyle ülkede 15-65 yaş arasındaki nüfusun oranı yüzde 61 iken, 15 yaş altındaki nüfusun oranı yüzde 34.1 Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre de Mısır’da mal ve hizmet üretimi için emek sağlayan 15 yaş ve üzeri nüfus içerisinde 29 milyonluk bir iş gücü bulunuyor.2 Ancak artarak büyüyen nüfusu 2013’deki askerî darbeden bu yana siyasi istikrarsızlık ve ekonomik belirsizliklerle yüz yüze olan ülke için yeni bir endişe kaynağı.

Öyle ki Mısır’da daha önce benzerine pek rastlanmayan bir şekilde siyasi, toplumsal ve dini kurumlar doğum kontrolü ve nüfus artışının önlenmesine yönelik kampanyalar yürütüyor. 19 Şubat 2021’de ülke genelinde Cuma hutbelerinde küçük ailenin teşvik edilerek, doğum kontrolünün önemine vurgu yapılması, Sisi yönetiminin bu konuda duyduğu endişeyi gözler önüne serdi.3

Her ne kadar doğal kaynaklar açısından kendi kendine yetme kapasitesi bulunan bir ülke olsa da Mısır, gerek kötü yönetim gerekse de bölgesel ve küresel aktörlerin iç işlerine müdahalesi gibi nedenlerle siyasi istikrar ve ekonomik kalkınmışlık konusunda ciddi bir ilerleme sağlayamıyor.

Mısır’ın en önemli sorunu: Güvenini kaybetmiş bir halk

Özellikle Müslüman Kardeşler hareketi üyesi cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yönelik 2013 yılında gerçekleştirilen askerî darbe sonrası iktidara gelen General Abdülfettah El-Sisi yönetimi, muhaliflere yönelik baskıcı tutumu ve dış politikadaki tartışmalı adımları nedeniyle birçok uzman tarafından başarısız bir yönetim olarak değerlendiriliyor. Mısır’ın 2011 devrimi sonrası süreçte demokratik hedeflerinden koparılarak bir karşı-devrime kurban gidişi ülkeyi uzun yıllar yakından takip eden New York Times Kahire Büro Şefi David D. Kirkpatrick’in Askerlerin Yönetimine Doğru: Mısır ve Ortadoğu’da Özgürlük ve Kaos (Into the Hands of Soldiers: Freedom and Chaos in Egypt and the Middle East) kitabında da kapsamlı biçimde ele alınıyor.4 Bu noktada Sisi rejimi üzerinde giderek daha fazla baskı oluşturan iç ve dış politika sorunlarından bahsetmek yerinde olacak.

Geçmişi, gelenekleri ve kültürel derinliği itibariyle Mısır, şüphesiz Ortadoğu’nun en kadim ülkelerinden birisi olarak değerlendirilebilir. Ancak özellikle Enver Sedat döneminden itibaren bölgesel önemi ve nüfuzu erozyona uğrayan ülke, son yıllarda da sivilleşemeyen siyasi liderliğin kurbanı olmakta. Bu durum Mısır halkının önemli bir kesiminin siyaset kurumuna olan güveninin zedelenmesine ve devlete sadakatlerinin kaybolmasına neden oluyor.

Bu durumun nedenlerinden birisi, 2013 darbesinin ardından iktidara gelen yönetimin muhaliflere yönelik uyguladığı dışlayıcı politikalar. Uluslararası kuruluşlarca eleştirilen insan hakları ihlalleri ve siyasi muhalefetin demokratik olmayan yöntemlerle sindirilmesi gibi uygulamalar, eğitimli, genç ve zengin Mısırlıları ülkelerinden ayrılmaya zorladı. Bu süreçte yüzbinlerce Mısırlı ülkesini terk ederek birçok ülkede yeniden yaşam kurmak zorunda kaldı. Dinamik ve eğitimli bir nesil büyük oranda işlevsiz hale geldi.

Kadim bir medeniyet geçmişine sahip, tarihiyle barışık, üretken, çoğulcu ve çok kültürlü bir sosyal dokusu olan Mısır gibi bir ülkede siyasi muhalefeti engellemek adına izlenen toptancı ve dışlayıcı politikalar, dinamik Mısır toplumunu sinmiş ve pasifize edilmiş bir yapı haline dönüştürdü. Bu durum ekonomiden eğitime, kültürden ticarete ve siyasetten dış politikaya her alana yansıyor. Yıllarca Arap dünyasında liderlik pozisyonunu korumuş ülke artık etkisiz, zayıf ve hedefsiz bir yapı.

Sisi yönetiminin gerek iç siyasette gerekse de dış politikada izlediği politikalar, toplumsal destekten uzak gözüküyor. Mısır toplumunun büyük kesimi başta Müslüman Kardeşler’e karşı yürütülen siyaset olmak üzere birçok konuda ikna edilebilmiş değil. Bu nedenle Sisi yönetimine olan destek çok düşük düzeyde. Yönetimden duyulan memnuniyetsizlik, Mısır’daki hoşnutsuzluğun kalıcı hale gelmesine de neden oluyor.

Bu durumun başlıca nedenlerinden birisi ise muhalefetin yurtdışından yürüttüğü hak arama ve rejimin onlara göre “gerçek yüzünü” gösterme çabası. Özellikle uydu yayıncılığı ve sosyal medya aracılığıyla Mısır’da toplumun her kesimine ulaşabilen Sisi karşıtı demokratik muhalif gruplar çok aktifler.

Her ne kadar önde gelen Batı başkentleri Kahire ile özellikle ekonomik çıkarlarını koruma hedefiyle iyi ilişkiler sürdürse de, küresel kamuoyu nezdinde Sisi yönetimine karşı olumsuz bir algı var. İngiliz The Guardian’dan5 Fransız haber kanalı France24’e kadar6 birçok ülkede önde gelen yayın organlarının ve sivil toplum kuruluşlarının Sisi rejimine yönelik ağır ithamlar içeren yayın çizgisi benimsemesi, Mısır’da muhaliflere yönelik baskıyı sert biçimde eleştirmesi ve hükümetin Mısır’ı bir “çökmüş devlet” olma yolunda ilerlettiğini iddia etmesi, muhaliflerin küresel kamuoyu nezdinde de ahlaki ve söylemsel üstünlüğü elinde tuttuğunu gösteriyor.

Mısır’ın diasporadaki muhalefeti siyasi ve ekonomik gücünü konsolide ettiği sürece, Sisi yönetimi üzerindeki baskının sürmesi ve bunun da ülke genelinde hükümet karşıtı duyguların diri kalmasına öncülük etmesi kuvvetle muhtemel görünüyor.

Pandeminin ağırlaştırdığı ekonomik sorunlar

Sisi yönetimi hem iç siyasette hem de dış politikada giderek daha kırılgan hale getiren bir başka unsur da bir türlü düzeltilemeyen ekonomik göstergeler. 30 yıllık Hüsnü Mübarek dönemi (1981 – 2011) boyunca ekonomik kalkınma ve gelişme konusunda zayıf performans gösteren Mısır, turizm ve doğal kaynaklar gibi sektörlerin desteğiyle ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyordu. Bu durum 2011’de yaşanan devrimle birlikte giderek daha kötü bir hal almaya başladı.

Devrim sonrası süreçte yaşanan belirsizlik ülke ekonomisini olumsuz etkilerken, 2012’de Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile yaşanan kısa süreli istikrar havası ekonomiye olumlu yansımıştı. 2011-2013 arası dönemde eski rejimin ağır ekonomik mirasından kaynaklanan sorunların çözümü için girişimlerde bulunulurken, devlet yardımları, kamu istihdamı ve maaşlarda arttırmaya gidilmişti. Uluslararası Para Fonu (IMF) bu dönemde Mısır’a kredi sağlamakta çekimser davranırken, Türkiye, Katar ve Libya gibi ülkeler Kahire yönetimine mali destekte bulunmuştu. Ancak Mursi yönetimi siyasi iktidarını konsolide etmeye odaklanarak ekonomik sorunların çözümünü ikinci plana atmak durumunda kaldı. Bu durum, ülke ekonomisini ciddi anlamda etkilerken 2012 yılında büyüme oranı %2’nin üzerinde gerçekleşmişti. Burada turizm sektöründe yaşanan ciddi gerilemenin etkisi büyüktü. Azalan turizm gelirleri, ülkenin yabancı döviz rezervlerine büyük darbe vurdu. Mısır’da turizm sektörü milli gelirin yüzde 12’sini oluştururken 2 milyon 800 bin kişiye iş imkânı sağlıyordu.

Sisi 2013’te ilk göreve geldiğinde ekonomi politikasını enerji arzını artırma, kamu maliyesini geliştirme, dış finansmanı arttırma, esnek bir döviz kuru rejimine geçme ve özel sektörü genişletmek olarak belirlemişti. Rejim, ülkeye nakit akışı için dış desteğe başvurmuştu. Bu çerçevede Mısır’daki askeri darbeye destek olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, 12 milyar dolarlık bir yardım paketi açıklamıştı. Buna ek olarak, 2016 yılında Mısır, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) üç yıllık 12 milyar $ kurtarma kredisi almıştı. Bu kredi ağır koşulları beraberinde getirirken, bu bağlamda yapılan reformlar çerçevesinde gıda ve yakıt gibi temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki devlet yardımları kesildi ve yeni bir katma değer vergisi getirildi. Bununla birlikte Mısır cüneyhinin dolar karşısında %65’e varan oranlarda değer kaybetmesi ile alt ve orta sınıflar ciddi ekonomik sorunlarla yüz yüze bıraktı. Uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle Mısır’da halk daha da fakirleşti. Elbette son bir yılda COVID-19 salgını da turizme ağır bir darbe vurdu.

Bugün Mısır’da kişi başı milli gelir 3 bin 560 dolar seviyesinde.7 Öte yandan ülkenin dış borcu ise 125.3 milyar dolara yükseldi.8 İşsizliğin %7.29 olduğu ülkede enflasyon 2020 yılında % 5.1 olarak gerçekleşti.10 Bu ekonomik olumsuzluklara rağmen Mısır’da büyüme oranı ise yüzde 3.5 seviyesinde.11 Her ne kadar son dönemde bir toparlanma içerisinde olsa da Mısır cüneyhinin dolara karşı değer kaybı ülkede alım gücünü ciddi anlamda geriletmiş durumda.

Bu duruma paralel olarak toplumun çoğunluğunu oluşturan dar gelirliler ve orta sınıfın yaşam koşulları önemli biçimde zorlaştı. Böyle bir ortamda farklı mecralardan Sisi yönetiminin yaptığı yolsuzlukların gün yüzüne çıkarılması, Mısır’da geniş kesimlerin öfkelenmesine neden oluyor. Hatırlanacağı üzere, hükümetin her türlü protesto gösterisini yasakladığı ve sert müdahale ettiği bir ortamda, binlerce Mısırlı 2019’un son aylarında sokaklara inerek Sisi rejiminin politikalarını ve özellikle Mısır ordusu ile alakalı yolsuzluk iddialarını protesto etmişti.12

Mısır ordusu: Kapasitesi, etkinliği, ekonomi ve siyasetteki yeri

Bu noktada son dönemde giderek daha fazla tartışmaların odağındaki Mısır ordusunun ülke siyaseti, ekonomisi ve toplumsal hayatındaki yerine biraz daha yakından bakmakta fayda var.

Mısır’ı diğer birçok ülkeden ayıran özelliklerin başında ordunun ülke siyaseti ve ekonomisinde tuttuğu yer geliyor. Geleneksel bir askerî yapılanmadan beklenen ülke güvenliğinin korunması ile alakalı görevlerinin yanında Mısır ordusu ülkedeki en önemli ekonomik güç. Savunma sanayinden endüstriye, tekstilden gıdaya, tarımdan telekomünikasyona birçok sektörde Mısır ordusunun yoğun faaliyetleri var. Ancak artık Mısır kamuoyunun geniş kesimlerinde ordunun bu faaliyetlerine yönelik tepkiler dillendiriliyor. Mesela Mısır ordusunca işletilen bir serada üretilen sebzelerin Sisi tarafından tanıtılması ülke genelinde alay konusu olabiliyor.13

Sebze dahi yetiştiren Mısır ordusunun kapasite, işlevsellik ve operasyonellik anlamında epey sorunu olduğu söylenebilir. Modern tehditlere karşı yanıtlar verebilecek ve terör örgütleriyle mücadelede hayati olan ekipmanlardan mahrum olan Mısır ordusu, özellikle DEAŞ’ın bu ülkedeki uzantısı olan Sina Vilayeti Örgütü’nün saldırıları karşısında çaresiz kalabiliyor. Öyle ki bazı durumlarda bu örgütün Mısır ordusunda mevcut olmayan silah kapasitesine sahip olduğu ve Mısır ordusu hedeflerine yönelik geniş çaplı saldırılar düzenlediği görülüyor. Terörist bir grup karşısında bazı durumlarda kendisini savunamayacak durumda olan bir düzenli ordunun bu hali, Mısır’da Sisi yönetimine karşı ciddi tepkinin yükselmesine neden oluyor. Bu tepkileri asgariye indirme çabası içerisindeki hükümet ise özellikle yurtdışından silah alımını artırıyor ve kamuoyuna yönelik güçlü ordu imajını ayakta tutmaya çalışıyor. Bu çerçevede 2013’teki askeri darbeyi izleyen süreçte Mısır’ın Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD gibi ülkelerden ciddi oranda silah aldığı biliniyor.14

Öte yandan ekonomik sıkıntılarla boğuşan bir ülkenin bu derece yoğun silah alımları yapmasının arkasında da Sisi’yi destekleyen ve iktidarını korumasını hedefleyen Körfez ülkeleri var. Sisi’ye ihtiyacı olan finansmanı sağlama konusunda destek olan Suudi Arabistan ve BAE gibi aktörler, Sisi’ye sadece finansal destek vermekle kalmıyor, küresel sermayeyi Mısır’a çekmek adına da diplomatik ve ekonomik enstrümanlarını ve bağlantılarını da kullanıyorlar.

Körfez ülkelerinin Mısır üzerinde giderek artan etkisi

Giderek daha fazla bölge siyasetinde rol oynayan Körfez bölgesinin agresif dış politika aktörleri, Mısır iç siyasetinde de belirleyici rollerini artırıyorlar. Geçmişte ABD ve İsrail ile yakın ilişkiler geliştiren yerel aktörlerin, bugün Riyad ve Abu Dabi’ye sadakatlerini göstermeleri durumunda bu aktörlerden finansal ve diplomatik destek alarak iktidar yapılanmasında kendilerine yer bulabileceklerinin farkında olduğunu söylemek gerekir. Bu durum kendisini en açık biçimde 3 Temmuz 2013 darbesine gelinen süreçte gösterdi.

Mısır’da demokratik seçimlerle göreve gelen ilk sivil cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin özellikle BAE ve Suudi Arabistan’ın destek ve teşvikiyle hayata geçirilen bir askerî darbe ile görevinden uzaklaştırıldığı Mısır’ı yakından inceleyen uzmanlar tarafından iddia ediliyor. Elbette bu duruma dair istihbari kaynakları olmayan araştırmacıların net bir bilgi ya da yargıya varmaları mümkün değil ancak darbe öncesi döneme dair güvenilir kaynakların tespitleri ve darbeyi izleyen süreçte yaşanan gelişmeler, bu iddiaları doğrular nitelikte.

Mısır’daki mevcut iktidar yapılanmasında farklı aktörler de benzer bir fırsatın kendilerine tanınabileceğine inanıyorlar. Özellikle ordu içerisinde kısmi nüfuz alanlarına sahip olan kimi askerî figürlerin bu yönde daha fazla eğilime sahip olduğu görülüyor. Bu durum Sisi’yi zaman zaman ordu ve istihbarat kadrolarına değişiklikler yapmaya ve olası iktidar alternatiflerini belirli bir güç skalasına ulaşmadan elimine etmeye zorluyor.

Mısır’ın dış politika zorlukları

Mısır son dönemde dış politikada da önemli sorunlarla yüz yüze.

Libya’nın başkenti Trablus’taki meşru yönetimi askerî yöntemlerle devirme girişimlerinde bulunan Halife Hafter’e en yoğun destek veren ülkelerden birisi, Körfez ortakları ile birlikte Mısır oldu. Türkiye’nin Trablus lehine Libya’daki sürece müdahil olması ve Hafter’in niyet ettiği tüm girişimlerden başarısızlıkla ayrılması Mısır’ı da Libya politikasında revizyona zorladı. Gelinen noktada Kahire, Hafter’e olan desteğini sonlandırırken, Trablus yönetimiyle ilişkilerini olumlu bir gündemle yeniden başlattı.

Etiyopya’nın Nil nehri üzerindeki baraj inşaatı da Mısır’daki yönetimi zorlayan bir diğer konu. Nüfusu hızla artan ve giderek daha fazla su ve kaynak ihtiyacına sahne olacak Mısır’ın gelecek yıllarda büyük problemler yaşamasına neden olabilecek baraj inşaatı konusunda Etiyopya ile bir anlaşmaya varamaması, ciddi bir başarısızlık olarak değerlendiriliyor.

Bir diğer dış politika sorunu ise Kızıldeniz’de yaşandı. Uzun yıllar Mısır’ın toprağı olarak görülen Tiran ve Sanafir adalarının askerî darbe sonrası süreçte Suudi Arabistan’a bırakılması ülkede ciddi tepkilere neden oldu. Milyonlarca Mısırlı bu kararı Sisi yönetiminin Riyad’ın darbe yönetimine yaptığı yardımın karşılığı olarak görürken bu karara karşı ülke çapında geniş katılımlı gösteriler düzenlendi.

Benzer bir etki yaratan bir diğer dış politika konusu ise Filistin meselesi. Gazze’deki tünellerin yıkılması talimatını veren, Tel-Aviv ile ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesine çıkaran ve son olarak da İsrail’in işgal politikalarını itirazsız kabul eden Sisi yönetimi, Filistin konusunda ciddi hassasiyete sahip Mısır kamuoyunda onarılması güç itibar kaybına uğradı.

Türkiye ile ilişkiler

Türkiye – Mısır ilişkileri, hem iç kamuoyu açısından hem de Mısır’ın dış politikada rakip olarak gördüğü Türkiye ile yürüttüğü rekabetteki durumu açısından incelenebilir.

İç kamuoyuna yönelik ele alındığında Sisi rejiminin darbe sonrası süreçte Ankara ile ilişkileri koparması, geçen yıllara rağmen Mısır kamuoyunun Türkiye’ye yönelik görüşlerine çok yansımadı. Yine o yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Mısır’da da ciddi anlamda popüler olan Türk dizileri sayesinde Türkiye’ye karşı pozitif algı önemli seviyelere çıkmıştı. Böyle bir süreçten geçilirken Sisi rejiminin Ankara’ya karşı sert bir tutum izlemesi milyonlarca Mısırlının anlam veremediği bir tutum oldu. Ne Türkiye karşıtı boykot çağrıları karşılık buldu ne de Kahire ve İskenderiye’de bulunan Yunus Emre Kültür Merkezlerine yönelik talep azaldı. Aksine bu iki merkeze Türkçe öğrenmek için Mısırlı gençler tarafından yapılan başvurular her yıl artarak devam ediyor. Bunun yanında darbe yönetiminin baskıcı politikalarından kaçan onbinlerce Mısırlı için Türkiye en önemli varış noktalarından birisi oldu. Türkiye’nin bu politikayı herhangi bir ideolojik kaygıdan ziyade, demokratik teamüller ve insani hakları bağlamında izlediği de not edilmeli.

İki ülkenin ekonomik ilişkilerinde karşılıklı ticaret potansiyeli çok yüksek. Mısır, Türkiye’nin Afrika kıtasında en fazla ihracat yaptığı ülke. İki ülke arasında Serbest Ticaret Anlaşması ise 2005’te imzalandı. Mursi’nin iktidara geldiği 2012’de ticaret hacmi 5 milyar dolara ulaştı, 2018’de 5.2 milyar dolara yükseldi. Bu seviyenin siyasi ilişkilerdeki krize rağmen korunabilmesi iki ülke arasında ticaretin ayrı bir boyutta değerlendirildiğinin işareti. Bunun önemli bir diğer göstergesi ise Türkiye sermayeli marketler zinciri BİM’in, 2012 yılından itibaren her yıl onlarca yeni mağaza açarak Mısır’daki yayılmasını sürdürmesi.

Öte yandan Sisi rejimi Türkiye ile olan siyasi rekabetinde de başarılı olamadı. Libya’da Ankara’nın desteklediği Trablus hükümetine karşı Halife Hafter güçlerini destekleyen Sisi rejimi, bu ülkede de bir darbe gerçekleştirilmesini ve Türkiye’nin nüfuzunun azaltılmasını istedi. Ancak Ankara’nın kararlı tutumu ve Libya’daki kırmızı çizgileri sayesinde Libya’nın da askeri bir yönetim altına girerek daha fazla istikrarsızlaştırılmasının önü kesildi. Türkiye’nin desteklediği Trablus hükümeti konumunu güçlendirirken, Hafter güçleri ise Mısır’ın desteklediği kampanyasında başarılı olamadı.

Mısır’ın Doğu Akdeniz politikası

Mısır ve Türkiye arasındaki gerginliğin yansıdığı bir başka alan olan Doğu Akdeniz’de de Sisi yönetimi istediğini elde edemedi.

Türkiye’ye karşı İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İtalya gibi ülkelerle ittifak kurmaya çalışan Mısır’ın bu yöndeki tüm çabaları Ankara ile Trablus arasında imzalanan anlaşmalarla karşılıksız kaldı. Türkiye ile Libya arasında uluslararası hukuka uygun olarak belirlenen anlaşma sayesinde Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki hedeflerine ulaşması imkansız hale gelmişti.

Ancak, bu bağlamda Ankara ve Kahire arasında 2021 yılının Mart ayında gerçekleşen normalleşme adımları Mısır adına hedeflerine ulaşmak için yeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bir başka deyişle, Mısır ve Türkiye, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruyabilmek adına birbirleriyle olan siyasi krizi sonlandırarak, normalleşme adımları atmalarının gerekliliği konusunda bir uzlaşıya vardılar.

Mısır’ın geleceği

Uzun yıllar bölge siyasetinin en önemli aktörlerinden birisi olan Mısır gelinen noktada iç siyasette derinleşen istikrarsızlık, dış politikadaki başarısızlıklar, ekonomik açmazlar ve devam eden toplumsal sorunlar nedeniyle birçok alanda kapasitesini kullanmaktan uzak bir görünüm sergiliyor. Siyaset kurumu ve toplum kesimleri arasındaki güvenin kaybolduğu, yönetim kademelerine olan inancın sarsıldığı, dış politikada herhangi bir caydırıcılığa sahip olmayan bir yapı arz eden Mısır’daki siyasi liderliğin bugüne kadarki birçok politikasını gözden geçirmesi ve yeni bir siyasi iradeyi hayata geçirmesi büyük önem taşıyor.

Demokratik kurumları benimsemek ve güçlendirmek yerine, tersi bir politikada ısrar etmesi, Sisi’nin gelecek nesillere zorlu bir miras bırakmasına yol açacak. Bu da Mısır’ın demokrasiye ulaşmasını geciktirecek, kalkınma gündeminin ötelenmesine neden olacak ve ülkenin bölgesel ve küresel politikalarda hak ettiği konumdan uzak kalmasına neden olacak. İç huzuru tesis etmiş, müreffeh, bölgesel aktörlerle uzlaşı halinde ve dış politikada özgüveni yüksek bir Mısır hem bölge hem de İslam dünyası açısından kritik önemde.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Mart 2021’de yayımlanmıştır.

  1. https://egyptindependent.com/egypts-population-predicted-to-reach-101-million-in-october-capmas/
  2. https://data.worldbank.org/indicator/SL.TLF.TOTL.IN?locations=EG
  3. https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/iki-cocuk-2057690
  4. https://www.amazon.com/Into-Hands-Soldiers-Freedom-Middle/dp/073522062X
  5. https://www.theguardian.com/commentisfree/2021/feb/11/president-sisi-mubarak-egypt-arab-spring
  6. https://www.france24.com/en/africa/20210125-you-don-t-have-a-country-ten-years-after-egypt-uprise-exiles-disillusioned
  7. https://www.imf.org/en/Countries/EGY
  8. https://english.ahram.org.eg/NewsContent/3/12/405806/Business/Economy/Egypt’s-external-debt-jumped-to–bln-by-end-of-Sep.aspx
  9. https://www.egypttoday.com/Article/3/98632/Egypt-s-unemployment-rate-records-7-2-in-Q4-2020
  10. https://www.cbe.org.eg/en/EconomicResearch/Statistics/Pages/InflationRates.aspx
  11. https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?locations=EG
  12. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/egypts-latest-protests-are-an-alarm-bell-for-sisi/
  13. https://middle-east-online.com/en/sisi-denies-making-fun-overweight-egyptians
  14. 2015’te Fransa’dan aralarında 24 Rafale savaş jetinin de bulunduğu 5.2 milyar dolarlık savunma sanayi alımı yapan Mısır, Almanya’dan da dört adet taarruz ve savunma amaçlı denizaltı satın aldı. Almanya ile yapılan anlaşmada dikkat çeken bir nokta ise bu anlaşmanın İsrail’in onayı ile yapılmış olmasıdır. Nitekim denizaltıları üreten Thyssen Krupp firması en büyük müşterilerinden olan İsrail’in gelecekteki satın alımlarını kaybetmemek istemiş ve bu nedenle Tel-Aviv ile görüştükten sonra Mısır’la olan anlaşmayı onaylamıştır. Mısır aynı zamanda donanmasını güçlendirmek için Fransa’dan iki adet Mistral tipi helikopter gemisi temin etti. Mısır ordusunun savunma alanındaki harcamaları 2019’da da devam etti. Rusya’dan 20 adet SU-35 savaş jeti almak üzere 2 milyar dolarlık anlaşma yapan Mısır, sadece Batılı aktörlere bağımlı olmadığını göstermek istedi. Ancak Kahire’nin bu hamlesi Washington tarafından tepkiyle karşılandı ve ABD yönetimi Mısır’a Rusya’yla anlaşma imzalaması durumunda yaptırım uygulayabileceğini duyurdu.

İsmail Numan Telci
İsmail Numan Telci
Doç. Dr. İsmail Numan Telci - Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü & ORSAM Başkan Yardımcısı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, yüksek lisans eğitimini Hochschule Bremen’de Avrupa Çalışmaları alanında tamamladı. 2009 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde başladığı doktora çalışmalarını “Mısır’da Devrim ve Karşı-Devrim Sürecinde İç ve Dış Aktörlerin Rolü: 2011-2015” başlıklı tezi ile 2015’te tamamladı. Bu çalışması “Mısır: Devrim ve Karşı-Devrim” başlığıyla SETA tarafından yayınlandı. 2014-2018 yılları arasında Sakarya Üniversitesi bünyesinde kurulan Ortadoğu Enstitüsü'nün kurucu müdür yardımcılığını yapan Telci, 2016-2019 yılları arasında SETA dış politika masasında araştırmacı olarak çalıştı. Halen Sakarya Üniversitesi’nde Modern Ortadoğu Tarihi ve Arap Devrimlerini Anlamak derslerini veren Telci, 2019'un Temmuz ayından itibaren ise Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Telci'nin çalışma alanları arasında Körfez siyaseti, Körfez ülkelerinin dış politikaları, Mısır siyaseti, Mısır’daki toplumsal hareketler ve Arap devrimleri gibi konular bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Mısır nedir, ne değildir?

Ankara ve Kahire ilişkileri yumuşama sinyalleri veriyor. 2013’teki büyük kırılmadan sonra, Mısır nasıl bir dönüşüm geçirdi? Hangi sorunlarla yüz yüze? Ülkede neler oluyor? Mısır’ın portresini Numan Telci yazdı.

Mısır ve Türkiye ilişkileri tesis edildiği 1925’ten beri inişler çıkışlar yaşasa da hep sürdürülebilir bir çizgide ilerledi. 2013’te Mısır’daki askerî darbe ile başlayan kırılma ve o tarihten beri yaşanan sert dönem de şimdi yumuşama sinyalleri veriyor.

Özellikle son aylarda Doğu Akdeniz’de yaşanan rekabet, her ülkeyi kendi çıkarlarını maksimize etme çabası içinde iş birliğine de zorluyor. 8 yıl sonra ilk kez Mısır ile Türkiye dışişleri bakanlıkları ve istihbarat yetkilileri arasında gerçekleştirilen diplomatik düzeydeki temaslar resmi yetkililer tarafından kamuoyuna açıklandı. Bu adımların ilişkilerde tam bir normalleşmeye öncülük edip etmeyeceği merak edilen başlıca konu. Bu süreçte normalleşme tartışmalarının ötesinde bir yaklaşımla bugünün Mısır’ına, siyasi dinamiklerine, ekonomisine, ordunun ağırlığına, toplumsal yapısına yakından bakmak daha sağlıklı analizlere katkı sağlayabilir.

Ortadoğu’nun en kalabalık ülkesi

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın en kalabalık ülkesi olan Mısır’ın nüfusu 100 milyonu geçti. Nüfus artış hızının yüzde 2 olduğu ülkede, artan nüfusa karşın yeterli iş imkanlarının yaratılamaması hükümet açısından önemli bir endişe kaynağı. Mısır Merkezi Toplumsal Mobilizasyon ve İstatistik Kurumu CAMPAS’a göre, 2020 yılı itibariyle ülkede 15-65 yaş arasındaki nüfusun oranı yüzde 61 iken, 15 yaş altındaki nüfusun oranı yüzde 34.1 Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre de Mısır’da mal ve hizmet üretimi için emek sağlayan 15 yaş ve üzeri nüfus içerisinde 29 milyonluk bir iş gücü bulunuyor.2 Ancak artarak büyüyen nüfusu 2013’deki askerî darbeden bu yana siyasi istikrarsızlık ve ekonomik belirsizliklerle yüz yüze olan ülke için yeni bir endişe kaynağı.

Öyle ki Mısır’da daha önce benzerine pek rastlanmayan bir şekilde siyasi, toplumsal ve dini kurumlar doğum kontrolü ve nüfus artışının önlenmesine yönelik kampanyalar yürütüyor. 19 Şubat 2021’de ülke genelinde Cuma hutbelerinde küçük ailenin teşvik edilerek, doğum kontrolünün önemine vurgu yapılması, Sisi yönetiminin bu konuda duyduğu endişeyi gözler önüne serdi.3

Her ne kadar doğal kaynaklar açısından kendi kendine yetme kapasitesi bulunan bir ülke olsa da Mısır, gerek kötü yönetim gerekse de bölgesel ve küresel aktörlerin iç işlerine müdahalesi gibi nedenlerle siyasi istikrar ve ekonomik kalkınmışlık konusunda ciddi bir ilerleme sağlayamıyor.

Mısır’ın en önemli sorunu: Güvenini kaybetmiş bir halk

Özellikle Müslüman Kardeşler hareketi üyesi cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yönelik 2013 yılında gerçekleştirilen askerî darbe sonrası iktidara gelen General Abdülfettah El-Sisi yönetimi, muhaliflere yönelik baskıcı tutumu ve dış politikadaki tartışmalı adımları nedeniyle birçok uzman tarafından başarısız bir yönetim olarak değerlendiriliyor. Mısır’ın 2011 devrimi sonrası süreçte demokratik hedeflerinden koparılarak bir karşı-devrime kurban gidişi ülkeyi uzun yıllar yakından takip eden New York Times Kahire Büro Şefi David D. Kirkpatrick’in Askerlerin Yönetimine Doğru: Mısır ve Ortadoğu’da Özgürlük ve Kaos (Into the Hands of Soldiers: Freedom and Chaos in Egypt and the Middle East) kitabında da kapsamlı biçimde ele alınıyor.4 Bu noktada Sisi rejimi üzerinde giderek daha fazla baskı oluşturan iç ve dış politika sorunlarından bahsetmek yerinde olacak.

Geçmişi, gelenekleri ve kültürel derinliği itibariyle Mısır, şüphesiz Ortadoğu’nun en kadim ülkelerinden birisi olarak değerlendirilebilir. Ancak özellikle Enver Sedat döneminden itibaren bölgesel önemi ve nüfuzu erozyona uğrayan ülke, son yıllarda da sivilleşemeyen siyasi liderliğin kurbanı olmakta. Bu durum Mısır halkının önemli bir kesiminin siyaset kurumuna olan güveninin zedelenmesine ve devlete sadakatlerinin kaybolmasına neden oluyor.

Bu durumun nedenlerinden birisi, 2013 darbesinin ardından iktidara gelen yönetimin muhaliflere yönelik uyguladığı dışlayıcı politikalar. Uluslararası kuruluşlarca eleştirilen insan hakları ihlalleri ve siyasi muhalefetin demokratik olmayan yöntemlerle sindirilmesi gibi uygulamalar, eğitimli, genç ve zengin Mısırlıları ülkelerinden ayrılmaya zorladı. Bu süreçte yüzbinlerce Mısırlı ülkesini terk ederek birçok ülkede yeniden yaşam kurmak zorunda kaldı. Dinamik ve eğitimli bir nesil büyük oranda işlevsiz hale geldi.

Kadim bir medeniyet geçmişine sahip, tarihiyle barışık, üretken, çoğulcu ve çok kültürlü bir sosyal dokusu olan Mısır gibi bir ülkede siyasi muhalefeti engellemek adına izlenen toptancı ve dışlayıcı politikalar, dinamik Mısır toplumunu sinmiş ve pasifize edilmiş bir yapı haline dönüştürdü. Bu durum ekonomiden eğitime, kültürden ticarete ve siyasetten dış politikaya her alana yansıyor. Yıllarca Arap dünyasında liderlik pozisyonunu korumuş ülke artık etkisiz, zayıf ve hedefsiz bir yapı.

Sisi yönetiminin gerek iç siyasette gerekse de dış politikada izlediği politikalar, toplumsal destekten uzak gözüküyor. Mısır toplumunun büyük kesimi başta Müslüman Kardeşler’e karşı yürütülen siyaset olmak üzere birçok konuda ikna edilebilmiş değil. Bu nedenle Sisi yönetimine olan destek çok düşük düzeyde. Yönetimden duyulan memnuniyetsizlik, Mısır’daki hoşnutsuzluğun kalıcı hale gelmesine de neden oluyor.

Bu durumun başlıca nedenlerinden birisi ise muhalefetin yurtdışından yürüttüğü hak arama ve rejimin onlara göre “gerçek yüzünü” gösterme çabası. Özellikle uydu yayıncılığı ve sosyal medya aracılığıyla Mısır’da toplumun her kesimine ulaşabilen Sisi karşıtı demokratik muhalif gruplar çok aktifler.

Her ne kadar önde gelen Batı başkentleri Kahire ile özellikle ekonomik çıkarlarını koruma hedefiyle iyi ilişkiler sürdürse de, küresel kamuoyu nezdinde Sisi yönetimine karşı olumsuz bir algı var. İngiliz The Guardian’dan5 Fransız haber kanalı France24’e kadar6 birçok ülkede önde gelen yayın organlarının ve sivil toplum kuruluşlarının Sisi rejimine yönelik ağır ithamlar içeren yayın çizgisi benimsemesi, Mısır’da muhaliflere yönelik baskıyı sert biçimde eleştirmesi ve hükümetin Mısır’ı bir “çökmüş devlet” olma yolunda ilerlettiğini iddia etmesi, muhaliflerin küresel kamuoyu nezdinde de ahlaki ve söylemsel üstünlüğü elinde tuttuğunu gösteriyor.

Mısır’ın diasporadaki muhalefeti siyasi ve ekonomik gücünü konsolide ettiği sürece, Sisi yönetimi üzerindeki baskının sürmesi ve bunun da ülke genelinde hükümet karşıtı duyguların diri kalmasına öncülük etmesi kuvvetle muhtemel görünüyor.

Pandeminin ağırlaştırdığı ekonomik sorunlar

Sisi yönetimi hem iç siyasette hem de dış politikada giderek daha kırılgan hale getiren bir başka unsur da bir türlü düzeltilemeyen ekonomik göstergeler. 30 yıllık Hüsnü Mübarek dönemi (1981 – 2011) boyunca ekonomik kalkınma ve gelişme konusunda zayıf performans gösteren Mısır, turizm ve doğal kaynaklar gibi sektörlerin desteğiyle ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyordu. Bu durum 2011’de yaşanan devrimle birlikte giderek daha kötü bir hal almaya başladı.

Devrim sonrası süreçte yaşanan belirsizlik ülke ekonomisini olumsuz etkilerken, 2012’de Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile yaşanan kısa süreli istikrar havası ekonomiye olumlu yansımıştı. 2011-2013 arası dönemde eski rejimin ağır ekonomik mirasından kaynaklanan sorunların çözümü için girişimlerde bulunulurken, devlet yardımları, kamu istihdamı ve maaşlarda arttırmaya gidilmişti. Uluslararası Para Fonu (IMF) bu dönemde Mısır’a kredi sağlamakta çekimser davranırken, Türkiye, Katar ve Libya gibi ülkeler Kahire yönetimine mali destekte bulunmuştu. Ancak Mursi yönetimi siyasi iktidarını konsolide etmeye odaklanarak ekonomik sorunların çözümünü ikinci plana atmak durumunda kaldı. Bu durum, ülke ekonomisini ciddi anlamda etkilerken 2012 yılında büyüme oranı %2’nin üzerinde gerçekleşmişti. Burada turizm sektöründe yaşanan ciddi gerilemenin etkisi büyüktü. Azalan turizm gelirleri, ülkenin yabancı döviz rezervlerine büyük darbe vurdu. Mısır’da turizm sektörü milli gelirin yüzde 12’sini oluştururken 2 milyon 800 bin kişiye iş imkânı sağlıyordu.

Sisi 2013’te ilk göreve geldiğinde ekonomi politikasını enerji arzını artırma, kamu maliyesini geliştirme, dış finansmanı arttırma, esnek bir döviz kuru rejimine geçme ve özel sektörü genişletmek olarak belirlemişti. Rejim, ülkeye nakit akışı için dış desteğe başvurmuştu. Bu çerçevede Mısır’daki askeri darbeye destek olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, 12 milyar dolarlık bir yardım paketi açıklamıştı. Buna ek olarak, 2016 yılında Mısır, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) üç yıllık 12 milyar $ kurtarma kredisi almıştı. Bu kredi ağır koşulları beraberinde getirirken, bu bağlamda yapılan reformlar çerçevesinde gıda ve yakıt gibi temel ihtiyaç maddeleri üzerindeki devlet yardımları kesildi ve yeni bir katma değer vergisi getirildi. Bununla birlikte Mısır cüneyhinin dolar karşısında %65’e varan oranlarda değer kaybetmesi ile alt ve orta sınıflar ciddi ekonomik sorunlarla yüz yüze bıraktı. Uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle Mısır’da halk daha da fakirleşti. Elbette son bir yılda COVID-19 salgını da turizme ağır bir darbe vurdu.

Bugün Mısır’da kişi başı milli gelir 3 bin 560 dolar seviyesinde.7 Öte yandan ülkenin dış borcu ise 125.3 milyar dolara yükseldi.8 İşsizliğin %7.29 olduğu ülkede enflasyon 2020 yılında % 5.1 olarak gerçekleşti.10 Bu ekonomik olumsuzluklara rağmen Mısır’da büyüme oranı ise yüzde 3.5 seviyesinde.11 Her ne kadar son dönemde bir toparlanma içerisinde olsa da Mısır cüneyhinin dolara karşı değer kaybı ülkede alım gücünü ciddi anlamda geriletmiş durumda.

Bu duruma paralel olarak toplumun çoğunluğunu oluşturan dar gelirliler ve orta sınıfın yaşam koşulları önemli biçimde zorlaştı. Böyle bir ortamda farklı mecralardan Sisi yönetiminin yaptığı yolsuzlukların gün yüzüne çıkarılması, Mısır’da geniş kesimlerin öfkelenmesine neden oluyor. Hatırlanacağı üzere, hükümetin her türlü protesto gösterisini yasakladığı ve sert müdahale ettiği bir ortamda, binlerce Mısırlı 2019’un son aylarında sokaklara inerek Sisi rejiminin politikalarını ve özellikle Mısır ordusu ile alakalı yolsuzluk iddialarını protesto etmişti.12

Mısır ordusu: Kapasitesi, etkinliği, ekonomi ve siyasetteki yeri

Bu noktada son dönemde giderek daha fazla tartışmaların odağındaki Mısır ordusunun ülke siyaseti, ekonomisi ve toplumsal hayatındaki yerine biraz daha yakından bakmakta fayda var.

Mısır’ı diğer birçok ülkeden ayıran özelliklerin başında ordunun ülke siyaseti ve ekonomisinde tuttuğu yer geliyor. Geleneksel bir askerî yapılanmadan beklenen ülke güvenliğinin korunması ile alakalı görevlerinin yanında Mısır ordusu ülkedeki en önemli ekonomik güç. Savunma sanayinden endüstriye, tekstilden gıdaya, tarımdan telekomünikasyona birçok sektörde Mısır ordusunun yoğun faaliyetleri var. Ancak artık Mısır kamuoyunun geniş kesimlerinde ordunun bu faaliyetlerine yönelik tepkiler dillendiriliyor. Mesela Mısır ordusunca işletilen bir serada üretilen sebzelerin Sisi tarafından tanıtılması ülke genelinde alay konusu olabiliyor.13

Sebze dahi yetiştiren Mısır ordusunun kapasite, işlevsellik ve operasyonellik anlamında epey sorunu olduğu söylenebilir. Modern tehditlere karşı yanıtlar verebilecek ve terör örgütleriyle mücadelede hayati olan ekipmanlardan mahrum olan Mısır ordusu, özellikle DEAŞ’ın bu ülkedeki uzantısı olan Sina Vilayeti Örgütü’nün saldırıları karşısında çaresiz kalabiliyor. Öyle ki bazı durumlarda bu örgütün Mısır ordusunda mevcut olmayan silah kapasitesine sahip olduğu ve Mısır ordusu hedeflerine yönelik geniş çaplı saldırılar düzenlediği görülüyor. Terörist bir grup karşısında bazı durumlarda kendisini savunamayacak durumda olan bir düzenli ordunun bu hali, Mısır’da Sisi yönetimine karşı ciddi tepkinin yükselmesine neden oluyor. Bu tepkileri asgariye indirme çabası içerisindeki hükümet ise özellikle yurtdışından silah alımını artırıyor ve kamuoyuna yönelik güçlü ordu imajını ayakta tutmaya çalışıyor. Bu çerçevede 2013’teki askeri darbeyi izleyen süreçte Mısır’ın Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD gibi ülkelerden ciddi oranda silah aldığı biliniyor.14

Öte yandan ekonomik sıkıntılarla boğuşan bir ülkenin bu derece yoğun silah alımları yapmasının arkasında da Sisi’yi destekleyen ve iktidarını korumasını hedefleyen Körfez ülkeleri var. Sisi’ye ihtiyacı olan finansmanı sağlama konusunda destek olan Suudi Arabistan ve BAE gibi aktörler, Sisi’ye sadece finansal destek vermekle kalmıyor, küresel sermayeyi Mısır’a çekmek adına da diplomatik ve ekonomik enstrümanlarını ve bağlantılarını da kullanıyorlar.

Körfez ülkelerinin Mısır üzerinde giderek artan etkisi

Giderek daha fazla bölge siyasetinde rol oynayan Körfez bölgesinin agresif dış politika aktörleri, Mısır iç siyasetinde de belirleyici rollerini artırıyorlar. Geçmişte ABD ve İsrail ile yakın ilişkiler geliştiren yerel aktörlerin, bugün Riyad ve Abu Dabi’ye sadakatlerini göstermeleri durumunda bu aktörlerden finansal ve diplomatik destek alarak iktidar yapılanmasında kendilerine yer bulabileceklerinin farkında olduğunu söylemek gerekir. Bu durum kendisini en açık biçimde 3 Temmuz 2013 darbesine gelinen süreçte gösterdi.

Mısır’da demokratik seçimlerle göreve gelen ilk sivil cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin özellikle BAE ve Suudi Arabistan’ın destek ve teşvikiyle hayata geçirilen bir askerî darbe ile görevinden uzaklaştırıldığı Mısır’ı yakından inceleyen uzmanlar tarafından iddia ediliyor. Elbette bu duruma dair istihbari kaynakları olmayan araştırmacıların net bir bilgi ya da yargıya varmaları mümkün değil ancak darbe öncesi döneme dair güvenilir kaynakların tespitleri ve darbeyi izleyen süreçte yaşanan gelişmeler, bu iddiaları doğrular nitelikte.

Mısır’daki mevcut iktidar yapılanmasında farklı aktörler de benzer bir fırsatın kendilerine tanınabileceğine inanıyorlar. Özellikle ordu içerisinde kısmi nüfuz alanlarına sahip olan kimi askerî figürlerin bu yönde daha fazla eğilime sahip olduğu görülüyor. Bu durum Sisi’yi zaman zaman ordu ve istihbarat kadrolarına değişiklikler yapmaya ve olası iktidar alternatiflerini belirli bir güç skalasına ulaşmadan elimine etmeye zorluyor.

Mısır’ın dış politika zorlukları

Mısır son dönemde dış politikada da önemli sorunlarla yüz yüze.

Libya’nın başkenti Trablus’taki meşru yönetimi askerî yöntemlerle devirme girişimlerinde bulunan Halife Hafter’e en yoğun destek veren ülkelerden birisi, Körfez ortakları ile birlikte Mısır oldu. Türkiye’nin Trablus lehine Libya’daki sürece müdahil olması ve Hafter’in niyet ettiği tüm girişimlerden başarısızlıkla ayrılması Mısır’ı da Libya politikasında revizyona zorladı. Gelinen noktada Kahire, Hafter’e olan desteğini sonlandırırken, Trablus yönetimiyle ilişkilerini olumlu bir gündemle yeniden başlattı.

Etiyopya’nın Nil nehri üzerindeki baraj inşaatı da Mısır’daki yönetimi zorlayan bir diğer konu. Nüfusu hızla artan ve giderek daha fazla su ve kaynak ihtiyacına sahne olacak Mısır’ın gelecek yıllarda büyük problemler yaşamasına neden olabilecek baraj inşaatı konusunda Etiyopya ile bir anlaşmaya varamaması, ciddi bir başarısızlık olarak değerlendiriliyor.

Bir diğer dış politika sorunu ise Kızıldeniz’de yaşandı. Uzun yıllar Mısır’ın toprağı olarak görülen Tiran ve Sanafir adalarının askerî darbe sonrası süreçte Suudi Arabistan’a bırakılması ülkede ciddi tepkilere neden oldu. Milyonlarca Mısırlı bu kararı Sisi yönetiminin Riyad’ın darbe yönetimine yaptığı yardımın karşılığı olarak görürken bu karara karşı ülke çapında geniş katılımlı gösteriler düzenlendi.

Benzer bir etki yaratan bir diğer dış politika konusu ise Filistin meselesi. Gazze’deki tünellerin yıkılması talimatını veren, Tel-Aviv ile ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesine çıkaran ve son olarak da İsrail’in işgal politikalarını itirazsız kabul eden Sisi yönetimi, Filistin konusunda ciddi hassasiyete sahip Mısır kamuoyunda onarılması güç itibar kaybına uğradı.

Türkiye ile ilişkiler

Türkiye – Mısır ilişkileri, hem iç kamuoyu açısından hem de Mısır’ın dış politikada rakip olarak gördüğü Türkiye ile yürüttüğü rekabetteki durumu açısından incelenebilir.

İç kamuoyuna yönelik ele alındığında Sisi rejiminin darbe sonrası süreçte Ankara ile ilişkileri koparması, geçen yıllara rağmen Mısır kamuoyunun Türkiye’ye yönelik görüşlerine çok yansımadı. Yine o yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Mısır’da da ciddi anlamda popüler olan Türk dizileri sayesinde Türkiye’ye karşı pozitif algı önemli seviyelere çıkmıştı. Böyle bir süreçten geçilirken Sisi rejiminin Ankara’ya karşı sert bir tutum izlemesi milyonlarca Mısırlının anlam veremediği bir tutum oldu. Ne Türkiye karşıtı boykot çağrıları karşılık buldu ne de Kahire ve İskenderiye’de bulunan Yunus Emre Kültür Merkezlerine yönelik talep azaldı. Aksine bu iki merkeze Türkçe öğrenmek için Mısırlı gençler tarafından yapılan başvurular her yıl artarak devam ediyor. Bunun yanında darbe yönetiminin baskıcı politikalarından kaçan onbinlerce Mısırlı için Türkiye en önemli varış noktalarından birisi oldu. Türkiye’nin bu politikayı herhangi bir ideolojik kaygıdan ziyade, demokratik teamüller ve insani hakları bağlamında izlediği de not edilmeli.

İki ülkenin ekonomik ilişkilerinde karşılıklı ticaret potansiyeli çok yüksek. Mısır, Türkiye’nin Afrika kıtasında en fazla ihracat yaptığı ülke. İki ülke arasında Serbest Ticaret Anlaşması ise 2005’te imzalandı. Mursi’nin iktidara geldiği 2012’de ticaret hacmi 5 milyar dolara ulaştı, 2018’de 5.2 milyar dolara yükseldi. Bu seviyenin siyasi ilişkilerdeki krize rağmen korunabilmesi iki ülke arasında ticaretin ayrı bir boyutta değerlendirildiğinin işareti. Bunun önemli bir diğer göstergesi ise Türkiye sermayeli marketler zinciri BİM’in, 2012 yılından itibaren her yıl onlarca yeni mağaza açarak Mısır’daki yayılmasını sürdürmesi.

Öte yandan Sisi rejimi Türkiye ile olan siyasi rekabetinde de başarılı olamadı. Libya’da Ankara’nın desteklediği Trablus hükümetine karşı Halife Hafter güçlerini destekleyen Sisi rejimi, bu ülkede de bir darbe gerçekleştirilmesini ve Türkiye’nin nüfuzunun azaltılmasını istedi. Ancak Ankara’nın kararlı tutumu ve Libya’daki kırmızı çizgileri sayesinde Libya’nın da askeri bir yönetim altına girerek daha fazla istikrarsızlaştırılmasının önü kesildi. Türkiye’nin desteklediği Trablus hükümeti konumunu güçlendirirken, Hafter güçleri ise Mısır’ın desteklediği kampanyasında başarılı olamadı.

Mısır’ın Doğu Akdeniz politikası

Mısır ve Türkiye arasındaki gerginliğin yansıdığı bir başka alan olan Doğu Akdeniz’de de Sisi yönetimi istediğini elde edemedi.

Türkiye’ye karşı İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İtalya gibi ülkelerle ittifak kurmaya çalışan Mısır’ın bu yöndeki tüm çabaları Ankara ile Trablus arasında imzalanan anlaşmalarla karşılıksız kaldı. Türkiye ile Libya arasında uluslararası hukuka uygun olarak belirlenen anlaşma sayesinde Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki hedeflerine ulaşması imkansız hale gelmişti.

Ancak, bu bağlamda Ankara ve Kahire arasında 2021 yılının Mart ayında gerçekleşen normalleşme adımları Mısır adına hedeflerine ulaşmak için yeni bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bir başka deyişle, Mısır ve Türkiye, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruyabilmek adına birbirleriyle olan siyasi krizi sonlandırarak, normalleşme adımları atmalarının gerekliliği konusunda bir uzlaşıya vardılar.

Mısır’ın geleceği

Uzun yıllar bölge siyasetinin en önemli aktörlerinden birisi olan Mısır gelinen noktada iç siyasette derinleşen istikrarsızlık, dış politikadaki başarısızlıklar, ekonomik açmazlar ve devam eden toplumsal sorunlar nedeniyle birçok alanda kapasitesini kullanmaktan uzak bir görünüm sergiliyor. Siyaset kurumu ve toplum kesimleri arasındaki güvenin kaybolduğu, yönetim kademelerine olan inancın sarsıldığı, dış politikada herhangi bir caydırıcılığa sahip olmayan bir yapı arz eden Mısır’daki siyasi liderliğin bugüne kadarki birçok politikasını gözden geçirmesi ve yeni bir siyasi iradeyi hayata geçirmesi büyük önem taşıyor.

Demokratik kurumları benimsemek ve güçlendirmek yerine, tersi bir politikada ısrar etmesi, Sisi’nin gelecek nesillere zorlu bir miras bırakmasına yol açacak. Bu da Mısır’ın demokrasiye ulaşmasını geciktirecek, kalkınma gündeminin ötelenmesine neden olacak ve ülkenin bölgesel ve küresel politikalarda hak ettiği konumdan uzak kalmasına neden olacak. İç huzuru tesis etmiş, müreffeh, bölgesel aktörlerle uzlaşı halinde ve dış politikada özgüveni yüksek bir Mısır hem bölge hem de İslam dünyası açısından kritik önemde.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Mart 2021’de yayımlanmıştır.

  1. https://egyptindependent.com/egypts-population-predicted-to-reach-101-million-in-october-capmas/
  2. https://data.worldbank.org/indicator/SL.TLF.TOTL.IN?locations=EG
  3. https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/iki-cocuk-2057690
  4. https://www.amazon.com/Into-Hands-Soldiers-Freedom-Middle/dp/073522062X
  5. https://www.theguardian.com/commentisfree/2021/feb/11/president-sisi-mubarak-egypt-arab-spring
  6. https://www.france24.com/en/africa/20210125-you-don-t-have-a-country-ten-years-after-egypt-uprise-exiles-disillusioned
  7. https://www.imf.org/en/Countries/EGY
  8. https://english.ahram.org.eg/NewsContent/3/12/405806/Business/Economy/Egypt’s-external-debt-jumped-to–bln-by-end-of-Sep.aspx
  9. https://www.egypttoday.com/Article/3/98632/Egypt-s-unemployment-rate-records-7-2-in-Q4-2020
  10. https://www.cbe.org.eg/en/EconomicResearch/Statistics/Pages/InflationRates.aspx
  11. https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG?locations=EG
  12. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/egypts-latest-protests-are-an-alarm-bell-for-sisi/
  13. https://middle-east-online.com/en/sisi-denies-making-fun-overweight-egyptians
  14. 2015’te Fransa’dan aralarında 24 Rafale savaş jetinin de bulunduğu 5.2 milyar dolarlık savunma sanayi alımı yapan Mısır, Almanya’dan da dört adet taarruz ve savunma amaçlı denizaltı satın aldı. Almanya ile yapılan anlaşmada dikkat çeken bir nokta ise bu anlaşmanın İsrail’in onayı ile yapılmış olmasıdır. Nitekim denizaltıları üreten Thyssen Krupp firması en büyük müşterilerinden olan İsrail’in gelecekteki satın alımlarını kaybetmemek istemiş ve bu nedenle Tel-Aviv ile görüştükten sonra Mısır’la olan anlaşmayı onaylamıştır. Mısır aynı zamanda donanmasını güçlendirmek için Fransa’dan iki adet Mistral tipi helikopter gemisi temin etti. Mısır ordusunun savunma alanındaki harcamaları 2019’da da devam etti. Rusya’dan 20 adet SU-35 savaş jeti almak üzere 2 milyar dolarlık anlaşma yapan Mısır, sadece Batılı aktörlere bağımlı olmadığını göstermek istedi. Ancak Kahire’nin bu hamlesi Washington tarafından tepkiyle karşılandı ve ABD yönetimi Mısır’a Rusya’yla anlaşma imzalaması durumunda yaptırım uygulayabileceğini duyurdu.

İsmail Numan Telci
İsmail Numan Telci
Doç. Dr. İsmail Numan Telci - Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü & ORSAM Başkan Yardımcısı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, yüksek lisans eğitimini Hochschule Bremen’de Avrupa Çalışmaları alanında tamamladı. 2009 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde başladığı doktora çalışmalarını “Mısır’da Devrim ve Karşı-Devrim Sürecinde İç ve Dış Aktörlerin Rolü: 2011-2015” başlıklı tezi ile 2015’te tamamladı. Bu çalışması “Mısır: Devrim ve Karşı-Devrim” başlığıyla SETA tarafından yayınlandı. 2014-2018 yılları arasında Sakarya Üniversitesi bünyesinde kurulan Ortadoğu Enstitüsü'nün kurucu müdür yardımcılığını yapan Telci, 2016-2019 yılları arasında SETA dış politika masasında araştırmacı olarak çalıştı. Halen Sakarya Üniversitesi’nde Modern Ortadoğu Tarihi ve Arap Devrimlerini Anlamak derslerini veren Telci, 2019'un Temmuz ayından itibaren ise Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Telci'nin çalışma alanları arasında Körfez siyaseti, Körfez ülkelerinin dış politikaları, Mısır siyaseti, Mısır’daki toplumsal hareketler ve Arap devrimleri gibi konular bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x