Suudi Arabistan-İran yumuşaması ne anlama geliyor?

Çin arabulucu oldu, Ortadoğu’nun geleneksel rakipleri Suudi Arabistan ve İran 7 yıl aradan sonra diplomatik ilişki tesis etmeye karar verdi. İki ülke arasında gerçek bir yumuşama mümkün mü? Olası yakınlaşmanın bölgede ve büyük güç siyasetinde sonuçları neler olur?

10 Mart 2023’te ajansların abonelerine geçtiği bir fotoğraf inanılır gibi değildi. Bir yanda Suudi Ulusal Güvenlik Danışmanı Musad bin Muhammed El Aiban diğer yanda İran Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şamkani, ortalarına Çin’in en üst düzey diplomatı Wang Yi’yi almış objektife mutlulukla gülümsüyorlardı. Üç yetkili, resmi adı “Ortak Üçlü Bildiri” olan ve Suudi Arabistan ile İran arasında yedi yıl önce büyük gürültüyle koparılan diplomatik ilişkileri yeniden tesis eden anlaşmayı imzalamışlardı. Geçen sürede iki ülkenin Yemen’de adı konmamış bir savaş içinde olduğu ve Körfez’de sık sık çatışmanın eşiğinden döndüğü düşünülünce böylesi bir gelişme olası görünmüyordu. Üstelik İki taraf Çin’de vardıkları anlaşmayla yetinecek gibi durmuyor: Suudi Arabistan Kralı Salman 19 Mart’ta İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi ülkesine davet ettiği, Tahran’ın da bu ziyarete sıcak baktığını açıklandı. Herkes olan biteni anlamaya çalışırken Uluslararası Kriz Grubu’nun Ortadoğu ve Kuzey Afrika kıdemli danışmanı Dina Esfandiary ile Körfez ülkeleri kıdemli uzmanı Anna Jacobs İran-Suudi Arabistan yumuşaması ne anlama geliyor, sorusuna yanıt veren süreci özetleyen açıklayıcı bir yazı kaleme aldılar. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“İran ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin eski haline getirilmesi için varılan anlaşma önemli bir başarı. Irak ve Umman’ın önceki arabuluculuk girişimlerinin ardından Çin büyük desteğiyle varılan anlaşma, iki ülke arasında gerilimleri artıran nedenleri azaltmayı amaçlıyor. Anlaşma, iki ülkenin karşılıklı olarak büyükelçiliklerini açmasından, 1998 ve 2001’de imzalanan ikili ekonomik, kültürel ve güvenlik işbirliği anlaşmalarına geri dönülmesinden ibaret ve bu açıdan sadece bir yol haritası niteliği taşıyor. Anlaşma daha sonra karşılıklı atılacak adımlarla önem kazanacak.

2016 büyük kırılma yılı oldu

Riyad ile Tahran uzun süredir rakip iki ülke. Suudi Arabistan İran’ı, Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen’deki devlet dışı aktörleri destekleyerek Ortadoğu’da huzursuzluk yaratan revizyonist bir güç olarak görüyor. Riyad, İran’ın Suudi Arabistan’ın ve bölgenin güvenliği için bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. İran açısından ise Suudi Arabistan, yabancı güçleri Körfez’e çeken, kendi bölgesel hegemonyasına rakip bir güç. Her iki ülke de tüm Müslümanların bir lideri olarak görülmek istiyor. Bu ülkeler, bugün Yemen’de yaşanmakta olduğu gibi, son yıllarda bölgede yaşanan savaşlarda karşıt taraflarda yer aldılar. Yemen’de Suudiler uluslararası toplum tarafından tanınan hükümeti, İran ise Husileri[efn_note]IHusiler ya da resmî adıyla Ensarullah, Yemen’de faaliyet gösteren Zeydi grup.[/efn_note] destekliyor. Riyad ile Tahran, Suudi yetkililer Şii din adamı ve rejim muhalifi Nemr Bakır el-Nemr’i infaz etmesi ve İran’ın başkentindeki protestocuları Suudi büyükelçiliğini yağmalamaya yönlendirmesinin ardından 2016’da diplomatik ilişkilerine karşılıklı olarak son vermişti.

İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması için anlaşmaya varılmasının zamanlaması da Çin’in buna arabuluculuk yapması da şaşırtıcıydı. İran ile Suudi Arabistan bir süredir diplomatik ilişkileri yeniden kurmaktan bahsediyorlardı, ancak bu tartışmalar çıkmaza girmiş gibi görünüyordu. İran, ilişkiyi onarmak ve büyükelçilikleri yeniden açmak için bastırıyordu ancak Suudi Arabistan bu adımı atmadan önce direniyor, Yemen’deki savaş da dâhil olmak üzere diğer konularda Tahran’dan tavizler bekliyordu. Üst düzey bir Suudi yetkilinin 2022 sonlarında Kriz Grubu’na açıkladığı üzere, “İran bağları yeniden kurmak istiyor ancak öncelikle bağların neden koptuğunu konuşmamız gerekiyor. İran’ın diyalogda ilerlemek için bu konuların (devlet dışı aktörlerle, özellikle Husilerle olan ilişkisinin) var olduğunu kabul etmesi gerekiyor.”

Anlaşmanın beklenenden daha hızlı ortaya çıkmasının birkaç nedeni var. Çin’in müdahil olması kesinlikle bunlardan biri. Büyük bir güç olarak Pekin, muhtemelen her iki tarafa da uzun süren suskunluklarının üstesinden gelmelerine yardımcı olan güvenceler sunmuş olmalı. Birkaç konuda kesin yargıya varmak için son derece erken. Ortak açıklamada iki tarafın bağları düzeltmek için birbirine neler sunduğuna dair ayrıntı verilmedi.

Neden şimdi?

Anlaşma, açık çatışma endişelerine yol açan bir dizi gelişmenin ardından geldi. 2019’da Suudi Arabistan’ın petrol altyapısına ve Körfez’de çeşitli bayraklar altında seyreden gemilere çok sayıda saldırı düzenlendi. O dönemde Körfez’in Arap ülkelerinin çoğu, ABD Başkanı Donald Trump’ın “en üst düzeyde baskı” kampanyasının destekçisiydi. Bu, ABD’nin İran ile 2015 nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çekilmesini, nükleer programı üzerinde çok daha sıkı kısıtlamalar içeren bir anlaşmayı kabul etmesini ve bu ülkeye yönelik ekonomik yaptırımların artırılmasını gerektiriyordu.

Körfez monarşileri ve Batılı hükümetler saldırılardan İran’ı sorumlu tutarken Riyad ile Abu Dabi, güvenliklerinin sağlanması için ABD’ye yöneldiler. Ama Trump yönetimi herhangi bir adım atmayınca paniğe kapıldılar. Önce Birleşik Arap Emirlikleri daha sonra Suudi Arabistan, gerilimi azaltmak için İran’a el uzatmaya başladılar.

Irak ile Umman’ın arabuluculuğunda Nisan 2021’de başlayan ikili görüşmelerle Suudi Arabistan ile İran masaya oturtuldu. Ancak 2 yıl süren düzensiz görüşmelerde İran ile Suudi Arabistan arasındaki diyalogda çok az ilerleme kaydedildi. Üst düzey bir Suudi yetkili, Kriz Grubu’na Nisan 2022’deki beşinci tur görüşmelerden sonra, iki tarafın aylarca ciddi bir temas kurmadığını söyledi. Ancak yetkili, Irak’ın arabulucu olduğu görüşmelerin nihai anlaşma için bir zemin hazırladığını da kabul etti.

Daha sonra köprüleri yeniden kurmak için Çin devreye girdi. Aralık 2022’in başlarında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ilk Çin-Arap Zirvesi için Riyad’a gitti. Üst düzey bir yetkilinin Kriz Grubu’na teyit ettiği üzere, bu toplantıda Pekin, Suudi Arabistan-İran görüşmelerine ev sahipliği yapma teklifinde bulundu. Çeşitli temaslar ve geri plandaki diplomatik girişimlerin ardından Mart 2023’te Çin’in ev sahipliğinde beş gün süren müzakereler, birçok hazırlık çalışmasının ardından geldi.

Hangi tavizleri verdiler?

Medyada çıkan haberlerde anlaşmanın ayrıntılarına yer verilmiyor. Çin’in tarafları nasıl anlaşmaya vardırdığı belirsizliğini koruyor. Riyad, Yemen konusunda ilerleme kaydedilmesini İran ile diplomatik ilişki kurulmasında bir ön koşul haline getirmişti. Bu bağlamda Tahran’ın, Husileri Suudi Arabistan’a yönelik sınır ötesi saldırılar düzenlemeye kışkırtmayacağına dair taahhütte bulunduğu söyleniyor. İran’ın Husilere silah sevkiyatını durdurmayı da kabul ettiği bildiriliyor. Buna karşılık İran’ın, Suudi yetkililer bunu açıkça reddetmesine rağmen, Riyad’ın finanse ettiği bir televizyon kanalı olan İran International’daki rejim karşıtı protesto haberlerini yumuşatmasını ve İran muhalefetine ve ayrılıkçı gruplara verdiği desteği azaltmasını istediği ve Suudi Arabistan’ın da kabul ettiği söyleniyor. Protestolar devam ederken İran International’a verdiği destek, ona daha önce sahip olmadığı bir koz vererek İran’ın Yemen konusunda taviz vermesi için baskı yapmasına imkân tanıdı. Çin’in beklenmedik müdahalesiyle birlikte bu etmen, müzakerelerin neden ilerlediğini açıklamaya yardımcı olabilir. Anlaşmanın zamanlaması, resmi ateşkesin Ekim 2022’de sona ermesinden bu yana fiili bir ateşkesin sürdüğü Yemen’deki olaylarla da ilgili olabilir. Suudiler, ateşkesi uzatmak ve genişletmek için Husilerle müzakere yürütüyor. Kaynaklar, bir tür Suudi-Husi anlaşmasına yakında varılabileceğini söylüyor, ancak Yemen içi diyaloğa ulaşmak daha zor olabilir. Yemen’de gerilimi azaltma olasılığı, Suudi Arabistan ile İran arasında daha yapıcı alışverişlerin önünü açmış olabilir. Yemen’deki ateşkesi yenilemek ve hatta uzatmak, karşılığında Suudi-İran anlaşmasının kalıcı olmasına yardımcı olabilir.

Çin’in bu anlaşmaya garantör olması ne anlama geliyor?

Zamanlama bir yana, Suudi-İran ilişkilerini düzeltmeye yönelik anlaşmayla ilgili birçok kişiyi şaşırtan şey, Çin’in anlaşmanın arabulucusu ve garantörü olarak oynadığı roldü. Pekin’in, kendisini bölgesel siyasette giderek daha etkili bir konuma getirmenin ve ekonomik bağlarını güçlendirmenin ötesinde, bu görevi üstlenmek için somut bir çıkarı olup olmadığı belirsiz. Çin, İran petrolünün önemli bir alıcısı ve Mart 2021’de Tahran ile 25 yıllık bir ekonomik işbirliği anlaşması imzaladı. Çin ayrıca Suudi Arabistan’ın bir numaralı ticaret ortağı. Anlaşma imzalandıktan sonra üst düzey bir Suudi yetkili, Kriz Grubu’na Çin’in, hem İran’a baskı yapabilecek hem de Suudi Arabistan’a güvence verebilecek tek ülke olduğunu söyledi. Müzakerelere yakın bir Suudi uzman da aynı şekilde Kriz Grubu’na şu açıklamayı yaptı:

“Çin bölgede kalıcı olmak istiyor. 25 yıllık anlaşmanın imzalanmasının ardından İran ile baskı gücüne sahip. … Bunu kullanmalı.”

Pekin’in ABD ile gergin ilişkileri ve Tayvan konusunda bir kriz olasılığı, Çin’in emtia akışlarında daha fazla istikrar sağlama arayışına itmiş olabilir. Ortadoğu’da daha fazla siyasi katılım, bu cephede daha fazla güvence sağlayabilir.

Anlaşma aynı zamanda, Çin’in Ortadoğu’da ekonomik alan dışında güç projeksiyonu peşinde koştuğuna dair bugüne kadarki en net mesajı veriyor. Pekin’e göre, Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma, Washington’un “savaş taktikleri” olarak tasvir ettiği şeyin aksine, onun bir “barış gücü”, istişare ve diyalog yoluyla çatışmayı çözmeye yardımcı olan bir aktör olduğu iddiasını güçlendiriyor.

Ancak İran-Suudi anlaşması başarılı olursa ve Çin’in Ortadoğu’daki gücünü artırırsa, bunlar ona daha fazla sorumluluk da yükleyecektir. Anlaşmanın garantörü olarak Pekin, anlaşmanın sürdürülmesinden sorumlu tutulacaktır. Tarafları anlaşmaya uymaya nasıl teşvik edeceğini, gerekli motivasyon ve yeteneğe sahip olup olmadığını ise göreceğiz.

Suudiler ve İran neden Çin’i seçti?

Kendi açılarından, Suudi Arabistan ile İran’ın her birinin Çin’i merkez sahneye koymak için ikna edici nedenleri var. Pekin’in bir anlaşmaya aracılık etmesi, Tahran’ın, (yaptırımları sürdüren Batılı siyasi karar alıcıların istediği gibi) yalıtılmış veya Moskova’ya bağımlı olmadığını göstermesini sağlıyor. İran, Çin ile olan ekonomik bağlarına da değer veriyor ve Çin’in siyasi desteğine ihtiyacı var. İran, üzerindeki uluslararası baskı artarken, 2015 nükleer anlaşmasını yeniden canlandırma müzakereleri durmuşken, rejim karşıtı protestolar devam ederken ve ekonomik kriz kötüleşirken kalan ortaklıklarıyla iyi geçinmeye niyetli. Ayrıca Pekin, Washington’un başlıca süper güç rakibi.

Suudi Arabistan’a gelince, anlaşma Riyad’ın sadece Washington’a bağımlı olmadığını göstermesini sağlıyor. ABD ile son zamanlarda yaşadığı gerilimler, bu ülkenin ilişkilerini çeşitlendirmesini kritik hale getiriyor. Riyad, ABD’nin Ortadoğu’dan yavaş yavaş çekildiğine ve bu nedenle eskisinden daha az güvenilir bir güvenlik garantörü olduğuna inanıyor. Biden yönetimi 2022’nin sonlarında Suudi Arabistan’ı petrol fiyatını düşürmek için daha fazla ham petrol pompalamaya ikna etmeye çalışmış, Riyad ABD’nin eylemlerini dikte etme girişimlerinden rahatsız olmuştu. Suudi-İran anlaşması, Çin’i Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) altı üyesi ve Arap Birliği ile Suudi Arabistan ile bir araya getiren, tamamı Riyad’da yapılan üç Çin-Arap zirvesinin ardından geldi. Bu toplantılar, Suudi Arabistan ile Çin arasında kapsamlı bir stratejik ortaklığın yanı sıra onlarca ekonomik anlaşmayı da beraberinde getirdi.

Anlaşmanın Ortadoğu’da nasıl bir etkisi olabilir?

Anlaşmanın bölgeyi nasıl etkileyeceği henüz belli değil. Diplomatik bağların yeniden kurulması – Tahran ve Riyad için aralarındaki önemli farklılıkları ele almada yalnızca bir ilk adım.

Anlaşmanın ilerleme sağlayabileceği alanlardan biri, Riyad’ın sonucunu Suudi Arabistan’ın güvenliği için kritik önemde gördüğü Yemen’deki savaş. Resmi bir ateşkesin genişletilmesi konusunda Suudi-Husi görüşmeleri hâlâ devam ediyor. İran, isyancı grubu, sözde insani ön koşullarını sulandırmaya ikna ederek yardımcı olabilir. Yemen’deki Kriz Grubu kaynakları, bu yolda hareket edildiğini ve Tahran’ın artık Riyad için mutlak bir öncelik olan Husilerin Suudi Arabistan’a saldırı düzenlemeye ikna etmeye hazır olduğunu bildiriyor. Olası Suudi-Husi anlaşması kendi başına yeterli olmayacak ama yine de ilgili tüm taraflar, savaşı sona erdirmek için Yemenliler arası bir siyasi diyalog başlatmak zorunda kalacaklardır. Yine de genel olarak, İran ve Suudi Arabistan (ve koalisyon ortakları) geleceği konusunda anlaşmazlığa düşerken, Yemen için kalıcı bir barış tasavvur etmek zor.”

Bu yazı ilk kez 22 Mart 2023’te yayımlanmıştır.

 

Dina Esfandiary ile Anna Jacobs’ın Uluslararası Kriz Grubu’nun internet sitesinde yayınlanan “Pekin, Riyad ile Tahran’ın Yumuşama Anlaşmasına Varmasına Nasıl Yardımcı Oldu” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. How Beijing Helped Riyadh and Tehran Reach a Detente | Crisis Group

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Suudi Arabistan-İran yumuşaması ne anlama geliyor?

Çin arabulucu oldu, Ortadoğu’nun geleneksel rakipleri Suudi Arabistan ve İran 7 yıl aradan sonra diplomatik ilişki tesis etmeye karar verdi. İki ülke arasında gerçek bir yumuşama mümkün mü? Olası yakınlaşmanın bölgede ve büyük güç siyasetinde sonuçları neler olur?

10 Mart 2023’te ajansların abonelerine geçtiği bir fotoğraf inanılır gibi değildi. Bir yanda Suudi Ulusal Güvenlik Danışmanı Musad bin Muhammed El Aiban diğer yanda İran Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şamkani, ortalarına Çin’in en üst düzey diplomatı Wang Yi’yi almış objektife mutlulukla gülümsüyorlardı. Üç yetkili, resmi adı “Ortak Üçlü Bildiri” olan ve Suudi Arabistan ile İran arasında yedi yıl önce büyük gürültüyle koparılan diplomatik ilişkileri yeniden tesis eden anlaşmayı imzalamışlardı. Geçen sürede iki ülkenin Yemen’de adı konmamış bir savaş içinde olduğu ve Körfez’de sık sık çatışmanın eşiğinden döndüğü düşünülünce böylesi bir gelişme olası görünmüyordu. Üstelik İki taraf Çin’de vardıkları anlaşmayla yetinecek gibi durmuyor: Suudi Arabistan Kralı Salman 19 Mart’ta İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi ülkesine davet ettiği, Tahran’ın da bu ziyarete sıcak baktığını açıklandı. Herkes olan biteni anlamaya çalışırken Uluslararası Kriz Grubu’nun Ortadoğu ve Kuzey Afrika kıdemli danışmanı Dina Esfandiary ile Körfez ülkeleri kıdemli uzmanı Anna Jacobs İran-Suudi Arabistan yumuşaması ne anlama geliyor, sorusuna yanıt veren süreci özetleyen açıklayıcı bir yazı kaleme aldılar. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“İran ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin eski haline getirilmesi için varılan anlaşma önemli bir başarı. Irak ve Umman’ın önceki arabuluculuk girişimlerinin ardından Çin büyük desteğiyle varılan anlaşma, iki ülke arasında gerilimleri artıran nedenleri azaltmayı amaçlıyor. Anlaşma, iki ülkenin karşılıklı olarak büyükelçiliklerini açmasından, 1998 ve 2001’de imzalanan ikili ekonomik, kültürel ve güvenlik işbirliği anlaşmalarına geri dönülmesinden ibaret ve bu açıdan sadece bir yol haritası niteliği taşıyor. Anlaşma daha sonra karşılıklı atılacak adımlarla önem kazanacak.

2016 büyük kırılma yılı oldu

Riyad ile Tahran uzun süredir rakip iki ülke. Suudi Arabistan İran’ı, Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen’deki devlet dışı aktörleri destekleyerek Ortadoğu’da huzursuzluk yaratan revizyonist bir güç olarak görüyor. Riyad, İran’ın Suudi Arabistan’ın ve bölgenin güvenliği için bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. İran açısından ise Suudi Arabistan, yabancı güçleri Körfez’e çeken, kendi bölgesel hegemonyasına rakip bir güç. Her iki ülke de tüm Müslümanların bir lideri olarak görülmek istiyor. Bu ülkeler, bugün Yemen’de yaşanmakta olduğu gibi, son yıllarda bölgede yaşanan savaşlarda karşıt taraflarda yer aldılar. Yemen’de Suudiler uluslararası toplum tarafından tanınan hükümeti, İran ise Husileri[efn_note]IHusiler ya da resmî adıyla Ensarullah, Yemen’de faaliyet gösteren Zeydi grup.[/efn_note] destekliyor. Riyad ile Tahran, Suudi yetkililer Şii din adamı ve rejim muhalifi Nemr Bakır el-Nemr’i infaz etmesi ve İran’ın başkentindeki protestocuları Suudi büyükelçiliğini yağmalamaya yönlendirmesinin ardından 2016’da diplomatik ilişkilerine karşılıklı olarak son vermişti.

İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması için anlaşmaya varılmasının zamanlaması da Çin’in buna arabuluculuk yapması da şaşırtıcıydı. İran ile Suudi Arabistan bir süredir diplomatik ilişkileri yeniden kurmaktan bahsediyorlardı, ancak bu tartışmalar çıkmaza girmiş gibi görünüyordu. İran, ilişkiyi onarmak ve büyükelçilikleri yeniden açmak için bastırıyordu ancak Suudi Arabistan bu adımı atmadan önce direniyor, Yemen’deki savaş da dâhil olmak üzere diğer konularda Tahran’dan tavizler bekliyordu. Üst düzey bir Suudi yetkilinin 2022 sonlarında Kriz Grubu’na açıkladığı üzere, “İran bağları yeniden kurmak istiyor ancak öncelikle bağların neden koptuğunu konuşmamız gerekiyor. İran’ın diyalogda ilerlemek için bu konuların (devlet dışı aktörlerle, özellikle Husilerle olan ilişkisinin) var olduğunu kabul etmesi gerekiyor.”

Anlaşmanın beklenenden daha hızlı ortaya çıkmasının birkaç nedeni var. Çin’in müdahil olması kesinlikle bunlardan biri. Büyük bir güç olarak Pekin, muhtemelen her iki tarafa da uzun süren suskunluklarının üstesinden gelmelerine yardımcı olan güvenceler sunmuş olmalı. Birkaç konuda kesin yargıya varmak için son derece erken. Ortak açıklamada iki tarafın bağları düzeltmek için birbirine neler sunduğuna dair ayrıntı verilmedi.

Neden şimdi?

Anlaşma, açık çatışma endişelerine yol açan bir dizi gelişmenin ardından geldi. 2019’da Suudi Arabistan’ın petrol altyapısına ve Körfez’de çeşitli bayraklar altında seyreden gemilere çok sayıda saldırı düzenlendi. O dönemde Körfez’in Arap ülkelerinin çoğu, ABD Başkanı Donald Trump’ın “en üst düzeyde baskı” kampanyasının destekçisiydi. Bu, ABD’nin İran ile 2015 nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çekilmesini, nükleer programı üzerinde çok daha sıkı kısıtlamalar içeren bir anlaşmayı kabul etmesini ve bu ülkeye yönelik ekonomik yaptırımların artırılmasını gerektiriyordu.

Körfez monarşileri ve Batılı hükümetler saldırılardan İran’ı sorumlu tutarken Riyad ile Abu Dabi, güvenliklerinin sağlanması için ABD’ye yöneldiler. Ama Trump yönetimi herhangi bir adım atmayınca paniğe kapıldılar. Önce Birleşik Arap Emirlikleri daha sonra Suudi Arabistan, gerilimi azaltmak için İran’a el uzatmaya başladılar.

Irak ile Umman’ın arabuluculuğunda Nisan 2021’de başlayan ikili görüşmelerle Suudi Arabistan ile İran masaya oturtuldu. Ancak 2 yıl süren düzensiz görüşmelerde İran ile Suudi Arabistan arasındaki diyalogda çok az ilerleme kaydedildi. Üst düzey bir Suudi yetkili, Kriz Grubu’na Nisan 2022’deki beşinci tur görüşmelerden sonra, iki tarafın aylarca ciddi bir temas kurmadığını söyledi. Ancak yetkili, Irak’ın arabulucu olduğu görüşmelerin nihai anlaşma için bir zemin hazırladığını da kabul etti.

Daha sonra köprüleri yeniden kurmak için Çin devreye girdi. Aralık 2022’in başlarında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ilk Çin-Arap Zirvesi için Riyad’a gitti. Üst düzey bir yetkilinin Kriz Grubu’na teyit ettiği üzere, bu toplantıda Pekin, Suudi Arabistan-İran görüşmelerine ev sahipliği yapma teklifinde bulundu. Çeşitli temaslar ve geri plandaki diplomatik girişimlerin ardından Mart 2023’te Çin’in ev sahipliğinde beş gün süren müzakereler, birçok hazırlık çalışmasının ardından geldi.

Hangi tavizleri verdiler?

Medyada çıkan haberlerde anlaşmanın ayrıntılarına yer verilmiyor. Çin’in tarafları nasıl anlaşmaya vardırdığı belirsizliğini koruyor. Riyad, Yemen konusunda ilerleme kaydedilmesini İran ile diplomatik ilişki kurulmasında bir ön koşul haline getirmişti. Bu bağlamda Tahran’ın, Husileri Suudi Arabistan’a yönelik sınır ötesi saldırılar düzenlemeye kışkırtmayacağına dair taahhütte bulunduğu söyleniyor. İran’ın Husilere silah sevkiyatını durdurmayı da kabul ettiği bildiriliyor. Buna karşılık İran’ın, Suudi yetkililer bunu açıkça reddetmesine rağmen, Riyad’ın finanse ettiği bir televizyon kanalı olan İran International’daki rejim karşıtı protesto haberlerini yumuşatmasını ve İran muhalefetine ve ayrılıkçı gruplara verdiği desteği azaltmasını istediği ve Suudi Arabistan’ın da kabul ettiği söyleniyor. Protestolar devam ederken İran International’a verdiği destek, ona daha önce sahip olmadığı bir koz vererek İran’ın Yemen konusunda taviz vermesi için baskı yapmasına imkân tanıdı. Çin’in beklenmedik müdahalesiyle birlikte bu etmen, müzakerelerin neden ilerlediğini açıklamaya yardımcı olabilir. Anlaşmanın zamanlaması, resmi ateşkesin Ekim 2022’de sona ermesinden bu yana fiili bir ateşkesin sürdüğü Yemen’deki olaylarla da ilgili olabilir. Suudiler, ateşkesi uzatmak ve genişletmek için Husilerle müzakere yürütüyor. Kaynaklar, bir tür Suudi-Husi anlaşmasına yakında varılabileceğini söylüyor, ancak Yemen içi diyaloğa ulaşmak daha zor olabilir. Yemen’de gerilimi azaltma olasılığı, Suudi Arabistan ile İran arasında daha yapıcı alışverişlerin önünü açmış olabilir. Yemen’deki ateşkesi yenilemek ve hatta uzatmak, karşılığında Suudi-İran anlaşmasının kalıcı olmasına yardımcı olabilir.

Çin’in bu anlaşmaya garantör olması ne anlama geliyor?

Zamanlama bir yana, Suudi-İran ilişkilerini düzeltmeye yönelik anlaşmayla ilgili birçok kişiyi şaşırtan şey, Çin’in anlaşmanın arabulucusu ve garantörü olarak oynadığı roldü. Pekin’in, kendisini bölgesel siyasette giderek daha etkili bir konuma getirmenin ve ekonomik bağlarını güçlendirmenin ötesinde, bu görevi üstlenmek için somut bir çıkarı olup olmadığı belirsiz. Çin, İran petrolünün önemli bir alıcısı ve Mart 2021’de Tahran ile 25 yıllık bir ekonomik işbirliği anlaşması imzaladı. Çin ayrıca Suudi Arabistan’ın bir numaralı ticaret ortağı. Anlaşma imzalandıktan sonra üst düzey bir Suudi yetkili, Kriz Grubu’na Çin’in, hem İran’a baskı yapabilecek hem de Suudi Arabistan’a güvence verebilecek tek ülke olduğunu söyledi. Müzakerelere yakın bir Suudi uzman da aynı şekilde Kriz Grubu’na şu açıklamayı yaptı:

“Çin bölgede kalıcı olmak istiyor. 25 yıllık anlaşmanın imzalanmasının ardından İran ile baskı gücüne sahip. … Bunu kullanmalı.”

Pekin’in ABD ile gergin ilişkileri ve Tayvan konusunda bir kriz olasılığı, Çin’in emtia akışlarında daha fazla istikrar sağlama arayışına itmiş olabilir. Ortadoğu’da daha fazla siyasi katılım, bu cephede daha fazla güvence sağlayabilir.

Anlaşma aynı zamanda, Çin’in Ortadoğu’da ekonomik alan dışında güç projeksiyonu peşinde koştuğuna dair bugüne kadarki en net mesajı veriyor. Pekin’e göre, Suudi Arabistan ile İran arasındaki anlaşma, Washington’un “savaş taktikleri” olarak tasvir ettiği şeyin aksine, onun bir “barış gücü”, istişare ve diyalog yoluyla çatışmayı çözmeye yardımcı olan bir aktör olduğu iddiasını güçlendiriyor.

Ancak İran-Suudi anlaşması başarılı olursa ve Çin’in Ortadoğu’daki gücünü artırırsa, bunlar ona daha fazla sorumluluk da yükleyecektir. Anlaşmanın garantörü olarak Pekin, anlaşmanın sürdürülmesinden sorumlu tutulacaktır. Tarafları anlaşmaya uymaya nasıl teşvik edeceğini, gerekli motivasyon ve yeteneğe sahip olup olmadığını ise göreceğiz.

Suudiler ve İran neden Çin’i seçti?

Kendi açılarından, Suudi Arabistan ile İran’ın her birinin Çin’i merkez sahneye koymak için ikna edici nedenleri var. Pekin’in bir anlaşmaya aracılık etmesi, Tahran’ın, (yaptırımları sürdüren Batılı siyasi karar alıcıların istediği gibi) yalıtılmış veya Moskova’ya bağımlı olmadığını göstermesini sağlıyor. İran, Çin ile olan ekonomik bağlarına da değer veriyor ve Çin’in siyasi desteğine ihtiyacı var. İran, üzerindeki uluslararası baskı artarken, 2015 nükleer anlaşmasını yeniden canlandırma müzakereleri durmuşken, rejim karşıtı protestolar devam ederken ve ekonomik kriz kötüleşirken kalan ortaklıklarıyla iyi geçinmeye niyetli. Ayrıca Pekin, Washington’un başlıca süper güç rakibi.

Suudi Arabistan’a gelince, anlaşma Riyad’ın sadece Washington’a bağımlı olmadığını göstermesini sağlıyor. ABD ile son zamanlarda yaşadığı gerilimler, bu ülkenin ilişkilerini çeşitlendirmesini kritik hale getiriyor. Riyad, ABD’nin Ortadoğu’dan yavaş yavaş çekildiğine ve bu nedenle eskisinden daha az güvenilir bir güvenlik garantörü olduğuna inanıyor. Biden yönetimi 2022’nin sonlarında Suudi Arabistan’ı petrol fiyatını düşürmek için daha fazla ham petrol pompalamaya ikna etmeye çalışmış, Riyad ABD’nin eylemlerini dikte etme girişimlerinden rahatsız olmuştu. Suudi-İran anlaşması, Çin’i Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) altı üyesi ve Arap Birliği ile Suudi Arabistan ile bir araya getiren, tamamı Riyad’da yapılan üç Çin-Arap zirvesinin ardından geldi. Bu toplantılar, Suudi Arabistan ile Çin arasında kapsamlı bir stratejik ortaklığın yanı sıra onlarca ekonomik anlaşmayı da beraberinde getirdi.

Anlaşmanın Ortadoğu’da nasıl bir etkisi olabilir?

Anlaşmanın bölgeyi nasıl etkileyeceği henüz belli değil. Diplomatik bağların yeniden kurulması – Tahran ve Riyad için aralarındaki önemli farklılıkları ele almada yalnızca bir ilk adım.

Anlaşmanın ilerleme sağlayabileceği alanlardan biri, Riyad’ın sonucunu Suudi Arabistan’ın güvenliği için kritik önemde gördüğü Yemen’deki savaş. Resmi bir ateşkesin genişletilmesi konusunda Suudi-Husi görüşmeleri hâlâ devam ediyor. İran, isyancı grubu, sözde insani ön koşullarını sulandırmaya ikna ederek yardımcı olabilir. Yemen’deki Kriz Grubu kaynakları, bu yolda hareket edildiğini ve Tahran’ın artık Riyad için mutlak bir öncelik olan Husilerin Suudi Arabistan’a saldırı düzenlemeye ikna etmeye hazır olduğunu bildiriyor. Olası Suudi-Husi anlaşması kendi başına yeterli olmayacak ama yine de ilgili tüm taraflar, savaşı sona erdirmek için Yemenliler arası bir siyasi diyalog başlatmak zorunda kalacaklardır. Yine de genel olarak, İran ve Suudi Arabistan (ve koalisyon ortakları) geleceği konusunda anlaşmazlığa düşerken, Yemen için kalıcı bir barış tasavvur etmek zor.”

Bu yazı ilk kez 22 Mart 2023’te yayımlanmıştır.

 

Dina Esfandiary ile Anna Jacobs’ın Uluslararası Kriz Grubu’nun internet sitesinde yayınlanan “Pekin, Riyad ile Tahran’ın Yumuşama Anlaşmasına Varmasına Nasıl Yardımcı Oldu” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. How Beijing Helped Riyadh and Tehran Reach a Detente | Crisis Group

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x