2024’te Suriye’yi ne bekliyor: Göç, çatışma, diplomasi

Suriye iç savaşının 13. yılında neler olabilir? Bu yıl, Suriye’yi neden daha fazla konuşabiliriz? Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek şartlar neler? Ankara-Şam ilişkilerinde neler beklenebilir? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Suriye’de iç savaşın 13. yılına giriyoruz.

Ülke parçalanmanın eşiğinden dönmüş olsa da taşlar yerine oturmuş değil. Suriye’ye uzak ülkeler için iç savaşın geldiği aşama veya Suriye’nin istikrarı üzerinde düşünmek fikir jimnastiğinden öte bir anlam taşımıyor olabilir. Fakat bizim gibi Suriye’ye komşu olan ve iç savaşın sonuçlarını iliklerine kadar hisseden bir ülkenin yurttaşlarının Suriye’yi unutma veya izlememe lüksü yok.

Aslında arada bir Suriye gündemli haberler önümüze düşmüyor değil. Suriye meselesi, Türkiye’nin terörle mücadele çerçevesinde PKK/PYD’ye karşı yürüttüğü operasyonlar, İsrail’in hava saldırıları, Suriye vatandaşlarının ülkelerine dönmelerine ilişkin tartışmalar çerçevesinde gündeme gelebiliyor. Görünen o ki, 2024’te Suriye’yi son birkaç yıla göre daha fazla konuşacağız.

Suriye’de mevcut durum

Önce Suriye’de mevcut durumu bir gözden geçirelim.

Bugün Suriye fiilen dörde bölünmüş durumda. Ülkenin önemli bir kısmı Suriye Hükümeti’nin elinde. Rakka, Cezire ve Deyrizor vilayetlerinin büyük kısmı ile Menbiç PKK/PYD’nin kontrolünde; İdlib ve civarı HTŞ’nin denetiminde; Afrin, El Bab, Azez, Cerablus, Tel Abyad gibi yerler ise Suriye Milli Ordusu (SMO) destekli Suriye Geçici Hükümeti (SGH) tarafından yönetiliyor.

2020 yılının başından bu yana sayılan bölgeleri kimin kontrol ettiği konusunda büyük bir değişiklik yaşanmadı. Ancak bu durum Suriye’de önemli gelişmelerin olmadığı anlamına gelmiyor.

Suriye’nin dengelerini sadece askerî güvenlik konuları çerçevesinde değerlendirirseniz “O burayı vurdu, bu şuraya saldırdı…” konuları dikkatinizi çeker. Bu durumda Suriye’deki kargaşanın asli nedenlerini ortaya çıkaran faktörleri gözden kaçırırsınız. Yakın geleceği analiz etmeden önce gözden kaçanları paylaşayım.

Ekonominin sefaleti

İç savaşın Suriye ekonomisine maliyeti 1.2 trilyon doları geçti. Suriye gibi mütevazı kaynaklara sahip olan bir ülke için savaş öncesi ekonomik duruma erişebilmek bile en az 20 yıl gerektirecek. Ancak Suriye’de ekonomik durum düzelmek bir yana kötüleşiyor. Şam’ın denetimindeki bölgelerde ekonomik durum öylesine kötüleşti ki; artık ülke içi göçün birincil nedeni güvenlik sorunu değil, ekonominin kötüleşmesi. Ekonomik sorunun tek hissedildiği yer Şam ve civarı değil. Ülkenin tamamında son derece ağır bir tablo var. Maaşlar düşük, fiyatlar çok yüksek, yatırım ve istihdam yok.

İç savaşların kaçınılmaz sonucu olan kamu otoritesinin çöküşü her yerde hissediliyor. Suriye Hükümeti’nin kontrol ettiği bölge İran ve Rusya’nın etki alanlarına bölünmüş durumda, hükümet kıt kaynaklarla günü kurtarmaya çalışıyor. PYD ve HTŞ kontrol ettikleri yerlerde kendilerini devlet yerine koymuşlar. Suriye Geçici Hükümeti’nin denetimindeki bölgelerde ekonomik kaynakların ve idarenin denetimi yerel meclislerin elinde… Anlayacağınız Suriye’de hiç kimse gelecek planı yapabilecek kadar uzun süre önünü görebilecek bir siyasi, idari ve ekonomik zemin üzerinde hükmetmiyor.

Diğer savaşların etkisi

Hem Suriye’deki gelişmeleri etkileyen hem de onun gündemin geri sıralarına düşmesine neden olan diğer bir faktör “diğer savaşlar”.

Covid 19 öncesinde Suriye sahasının ne kadar hareketli olduğunu hatırlayınız. Şam’ın İdlib Operasyonları, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı, ABD’nin IŞİD’in son kalelerini ele geçirmesi 2018’in ikinci yarısından 2020’in ilk aylarına kadar geçen süreçte Suriye sahasının hayli hareketli olmasına neden olmuştu. Pandeminin etkilerinin azaldığı 2021’in sonlarında da Suriye gündeme gelmişti.

Hatırlarsanız Rus uçakları İdlib’i kan gölüne çevirirken on binlerce Suriyelinin tekrar Türkiye kapılarına hareket ettiği günler yaşandı. O günlerde Rusya’nın bu sert hava harekâtını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde Putin’le görüşmesi durdurmuştu. Bu olaydan 4 ay kadar sonra Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş başladı. Dolayısıyla ABD, Rusya ve Batı ülkeleri kozlarını Suriye’de değil, Ukrayna’da paylaşmaya başladılar. Ukrayna’daki savaşın temposunun düştüğü son birkaç ayda ateşkes senaryoları konuşulmaya başlanırken Gazze’de İsrail ile Hamas arasındaki çatışma başladı. Bu sefer Batı’nın ilgi odağı Ukrayna’dan İsrail’e kaydı. Diğer savaşlar devam ettikçe Suriye’de yeni bir büyük değişim gündemde olmayacak. Fakat altını çizeyim devam ettikçe.

Herkes kendi evini topluyor

Suriye’de yeni büyük çatışmaların olmaması ve dört bölgeyi kontrol eden dört yerel aktörün kendi bölgelerinde güçlerini konsolide etme girişimlerine yönelmelerini sağladı.

Suriye hükümetinin 2023 yılı

Suriye hükümeti, Astana Mutabakatı sonrasında askerî operasyonlarla yeniden kontrol ettiği yerlerde toplumsal ve siyasal kontrolü tam olarak elde etmeye ve uluslararası siyasette meşruiyet sorununu ortadan kaldırmaya odaklandı.

Bu nedenle 2023, Şam için önemli adımların atıldığı bir yıl oldu. Önce Türkiye ile bakanlar düzeyinde yapılan toplantılar, daha sonra Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı toplantılarına katılabilmesi Şam’ın diplomatik olarak yeniden kabul edildiğini gösterir adımlardı. Buna karşılık diğer aktörler de boş durmadı.

HTŞ ne yaptı?

Örneğin, HTŞ 2020’nin ortalarından sonra İdlib’i tam olarak denetimi altına aldı.

HTŞ, İdlib’in hâkimiyetini Rusya-İran-Suriye ortaklığının 2019’da İdlib’e operasyon yaptığı dönemlerde Ahrar el Şam, Feylak el Şam, Ceyş el İzze ve Ceyş el Nasr gibi örgütlerle birlikte paylaşmak zorunda kalıyordu. Ayrıca o dönemde El Kaide’nin Suriye’deki kolu El Nusra’nın devamı olan Huraseddin de İdlib’de çok önemli bir güçtü.

3 yıl içinde HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed Culani, önce ılımlı muhalifleri, sonra El Kaidecileri devre dışı bıraktı. Sonra kendi içine döndü ve HTŞ içinde kendisine alternatif olabilecek isimleri teker teker sahneden sildi. Bu arada Suriye Geçici Hükümeti’ni İdlib’den çıkardı ve yeni bir “hükümet” kurdu. Böylece İdlib bir HTŞ alanına dönüştü. Bugün HTŞ İdlib’de 2800 km2lik bir alanı kontrol ediyor ve 20 binden fazla doğrudan kendisine bağlı militana sahip.

PYD de boş durmadı

Aynı şekilde PYD de boş durmadı. Kontrol ettiği bölgelerde olası tüm rakiplerini ekarte etti.

Birkaç kez Kürtler arası uzlaşı toplantıları adı altında Suriye Kürt Ulusal Konseyi (SKUK) ile görüşmeler yürütse de Suriye KDP’si dâhil olmak üzere tüm grupları tamamen bulunduğu bölgeden çıkarttı. Buna paralel olarak ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinden aldığı destekle uluslararası düzeyde kendisine “IŞİD’i yıkan güç” imajı çizdi. Dahası 2018’in sonlarına kadar ABD için Suriye sahasında terörle mücadele çerçevesinde operasyonel bir ortak iken son üç yılda ABD’nin Suriye’deki kalıcı ortağına dönüştü.

Kontrol ettiği bölgeyi yeniden yapılandırdı, idare düzeninde birçok değişiklik yaptı. Batılı müttefiklerinden elde ettiği mali kaynak ve tecrübe aktarımı sayesinde kısa sürede silahlı bir terör örgütü olması kimliğine “devletleşme sürecine” girmiş bir organizasyon olma özelliğini ekledi.

Bu süreçte karşılaştığı Sünni Arap aşiretlerinin isyanı, ABD tarafından önerilen İran’a karşı açıktan cephe alma rolünü reddetmesi, Türkiye’nin yürüttüğü askerî operasyonlar gibi nedenlerle sorunlarla karşılaşmış olsa da bu süreçlerden bir şekilde kurtuldu.

Tüm bunların sonucunda PKK’nın ideolojik argümanlarının ete kemiğe büründüğü bir “konfederalizm” iddiası çerçevesinde yeni bir siyasal proje ilan etti.

Muhaliflerin durumu

Ilımlı muhalifler ise son üç seneyi her an tetikte geçirdi.

Birkaç kez Tel Rifat ve Menbiç’e girme süreci konusunda umutlansalar da ABD ve Rusya engeline takıldılar. Ancak diğer aktörlerin tersine Suriye Geçici Hükümeti kendi bölgesinde bir grup potansiyel rakibini ortadan kaldırarak yetki, finansal kaynak ve silahlı gücü tekelleştiremedi. Aksine çok sayıda silahlı grup Suriye Milli Ordusu çatısı altında kağıt üzerinde birleşmiş olsa da grupların arasındaki ayrılıklar derinleşti.

Bazı durumlarda PKK/PYD’ye karşı ortak savaştılar; birkaç kez ise HTŞ saldırısına karşı koydular. Buna karşılık sık sık birbirleriyle çatıştılar, bazen de bazı Suriye Milli Ordusu (SMO) grupları (isimlere tek tek girip daha fazla detaya inmeyeyim) HTŞ ile bir olup, aynı çatı altında buluştuğu ortaklarına tuzak kurdular.

Bu arada Suriye Milli Ordusu gruplarının çoğu Suriye Geçici Hükümeti’nin güçlenmesini engellemek istedi. Bu nedenle Suriye’nin kuzeyinde Suriye Geçici Hükümeti’nin kontrol ettiği bölgede yerel yönetimlerin ağırlık kazandığı ve belediyelerin her açıdan yetkili hale geldiği garip bir ademi merkeziyetçi yapı ortaya çıktı. Bu sorunlarla boğuşan Suriye Geçici Hükümeti, PYD ve HTŞ’nin yaptığı gibi kuvvetli bir otorite geliştiremedi. Ayrıca uluslararası alanda destek bulabilen somut bir proje geliştirme çabası Suriye Geçici Hükümeti iç sorunlarla uğraştığı için yetersiz kaldı.

Muhalifleri temsil eden gruplar ortak bir siyasi proje geliştirmekte yetersiz kalınca bu durum Suriye’nin kuzeyindeki diğer faktörleri de etkiledi. Tek bir amaç doğrultusunda organize olmuş silahlı güç ve maddi kaynak olmayınca, muhalifler son üç yıl içinde “kendi evini” en az toparlayabilen grup oldu.

2024’te Suriye’yi ne bekliyor?

Bu yılın öncekiler gibi geçeceğine dair hiçbir somut gösterge yok.

Muhtemelen önceki yıllarda Suriye’de göreli sessizliği sağlayan iç ve dış faktörler yerini yeni dinamiklere bırakacak. Bunu nereden çıkarıyorum? Öncelikle bir süre önce alınan, ülkemizin hızlı gündeminde dikkat bile çekmemiş bir gelişmeyle başlayayım.

Suriye’de yaklaşan gıda krizi

Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde faaliyet gösteren Dünya Gıda Programı (DGP) yıllardır Suriye’de açlık yaşanmasının ve iç savaşın açtığı derin yaraların daha büyük bir felakete dönüşmesinin engellenmesinde en önemli aktörlerden birisiydi.

Dünya Gıda Programı’nın verilerine göre Suriye’de gıda maddelerine erişim sorunu yaşayanların sayısı 12.9 milyon; açlık tehlikesinde olan nüfus ise 2.6 milyon. Yine onların verilerine göre Suriye’de 14 vilayette toplamda 5.6 milyon kişiye gıda dağıtımı sağlayan örgüt 2024 yılında bütçe yetersizliği nedeniyle Suriye’deki bazı faaliyetlerini sürdüreceğini ancak gıda dağıtımını durduracağını açıkladı.

Gıda dağıtımı konusunda yaşanacak kriz hakkındaki tek uyarıyı Dünya Gıda Programı yapmadı. BM İnsani Yardım Koordinasyonu Ofisi’nin verilerine göre 2024 Ocak ayından itibaren kamplarda ve geçici yerleşim yerlerinde yaşayanların büyük bir gıda problemiyle karşılaşması olasılığı çok yüksek.

Bilin bakalım yine Dünya Gıda Programı’nın verilerine göre programın durdurulması sonucunda gıdaya erişim konusunda en çok sıkıntı çekecek yani açlık riskiyle karşı karşıya en çok kalacak bölge neresi?

İdlib.

Gıda sıkıntısı konusunda İdlib’i muhaliflerin denetiminde bulunan Afrin’in belli kısımları ile Halep’in kuzeyi izliyor. Ancak bu bölgeler kadar olmasa da Suriye Hükümeti’nin kontrolünde kalan şehirlerin çoğunda da benzer bir durumla karşı karşıya kalınacağı belirtiliyor.

Özetle, önümüzdeki aydan itibaren en iyimser tahminle 2.5 milyon daha kötümser tahminlerle 5.5. milyona yakın insan gıdaya erişim konusunda çok büyük sorunlar yaşayacak. Bunun sonucunu tahmin etmek hiç de zor değil. Gıda fiyatları uçuşa geçecek ve yüzbinlerce kişi hayatta kalabilmek için başka yerlere gitmek zorunda kalacak. Suriye’nin içinde yer değiştirmeler bir yana konulursa bu nüfus hareketliliğinin en olası rotalarından birisi kaçınılmaz olarak Türkiye.

Ekonomi büyük krizde

Bu noktada, ekonomik göstergeleri tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Suriye ekonomisinin içler acısı hali hâlihazırda son iki yılda ülke içinde bir nüfus hareketliliğine neden oluyordu. Binlerce insan ellerinde kalanları satıp önce muhaliflerin kontrol ettiği bölgeye oradan da dünyaya açılmak için 5’er 10’ar yollara düşüyordu. Suriye ekonomisi başta para biriminin aşırı derecede ve hızla değer kaybına ek olarak beklenen ekonomik desteği alamaması nedeniyle çok büyük çapta bir krize gidiyor. Savaş yorgunu ülkede dış kaynak olmadan ekonominin toparlanması mümkün değil. Bu nedenle ekonomik krizin 2024’te ağır toplumsal sonuçlar üretmesi mümkün olabilir. 2023 sonlarında daha çok Suriye ayaklanmasına da katılmamış bir grup olan Durzilerin yaşadığı Süveyda’da başlayan gösteriler pek dikkat çekmedi. Fakat dikkate edilirse oradan yayılan tepki federalist veya ayrılıkçı hale dönüşebilecek sinyaller barındırıyor.

2024’ü önceki yıllardan daha farklı kılan bir başka faktör yerel aktörlerin konsolide olmasının getirdiği sonuçlar.

Yeni bir nüfus hareketi kapıda mı?

Suriye hükümeti içeride ve dışarıda büyük ölçüde gücünü artırdığını düşünerek kendisini daha güvenli hissediyor. Ekonomik sorunları atlatabilirse gerçekten de güvenli seviyeye ulaşabilir. Ayrıca PYD’nin ayrılıkçılık yolunun taşlarını döşeyen sözde “toplum sözleşmesi” girişimi; İran ile ABD arasında Suriye topraklarında gerçekleşen düşük yoğunluklu çatışma; İdlib’de HTŞ’nin iç hesaplaşmalar sonucu karşılaştığı karmaşa ve son olarak ekonomik krizi başka bir gündem yaratarak perdeleme isteği gibi faktörler Şam’ı tekrar askerî anlamda harekete geçmeye yönlendiriyor gibi. Yılın son günlerinde İdlib’de şehir merkezi başta olmak üzere yerleşim yerlerine yaptığı saldırıların arkasında bu “harekete geçme” düşüncesi bulunuyor.

Elbette İran Suriye’nin doğusu ve Lübnan’da meşgulken, İsrail uçakları Suriye hava sahasında dolanırken ve Rusya hâlâ Ukrayna’daki çatışma nedeniyle ilgisini tam olarak Suriye’ye yöneltemezken 2019 benzeri bir İdlib operasyonu yapması şimdilik ihtimal dışı. Fakat artık 2019’daki gibi bir operasyon yapmasına gerek yok. Büyük çaplı bir askerî güç kullanmadan, ekonomik sorunlar ve gıda yetersizliğiyle boğuşan sivil halkı bombalayarak İdlib’de 2019’dan çok daha güçlü bir nüfus hareketini tetikleyebilir.

İdlib’de ne olacak?

Bununla birlikte İdlib, 2024’te sadece Şam’ın baskısından dolayı değil HTŞ’nin güç konsolidasyonu sırasında karşılaştığı yeni durumdan da etkilenebilir.

HTŞ lideri Culani’nin iktidarını pekiştirmek için attığı adımlar onu birkaç ay önce çok daha güçlü hale getirmişti. Fakat bununla yetinmeyen Culani üst üste Afrin, Cerablus, Azez ve Çobanbey gibi muhaliflerin kontrol ettiği bölgeleri ele geçirmek için askerî operasyonlara girişince durum değişti. HTŞ, bu süreçte IŞİD, PKK/PYD ve Nusra’nın geçmişte yaptığı hataya düştü: Aşırı genişleme. Culani, kısa süre içinde kontrol edebileceğinden fazla bir alana genişlemek istedi. Bunun için maddi kaynağa ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle eski müttefiklerinin yanına yolda bulduklarını ekledi. Böylece HTŞ’nin yönetim kapasitesinde çatlaklar oluştu.

Son altı ayda daha yoğun olmak üzere İdlib’de Culani, HTŞ’nin lider kadrosundan birçok ismi hain ilan edilip, tutuklamaya, susturmaya ve öldürmeye başladı. O yüzden HTŞ içinde Culani’nin diğer rakipleri sıranın kendilerine geleceğinden emin oldular. Bu nedenle bazıları örgütün içinde Culani’ye karşı örgütlenirken bazıları da erken davranıp kaçtı. Aralık’ın son günlerinde yaşanan Ebu Ahmet Zakkur olayı bu durumun en önemli örneklerinden birisiydi. Culani’nin Azez’i kontrol etmek için görevlendirdiği ve aile bağlarını kullanarak ılımlı muhaliflerin üzerine saldığı Zakkur, hayatının tehlike altında olduğunu görüp muhaliflerin bölgesine sığındı. Culani onu almak için askerî operasyon yapmaya kalkıştı. Fakat Türkiye’nin HTŞ’yi durdurması, Culani’nin başarısız olmasına ve HTŞ’nin içindeki kirli çamaşırların ortaya dökülmesine neden oldu.

Zakkur’un yayınladığı ses kayıtları Suriye’de bir dönem yaşananlara dair birçok bilgi içeren yeraltı bilgileriyle dolu.

Fakat asıl sorun bu değil.

HTŞ’nin karşılaştığı sorun, Şam’ın İdlib’e yönelik topçu ateşi baskısı, Suriye’ye yönelik gıda kesintisi ve örgüt içi mücadelenin açığa çıkmasının eş zamanlı gerçekleşmesi. Bu durum Suriye Hükümeti için bir fırsat yaratıyor.

Bu fırsatı şöyle tanımlayabiliriz: HTŞ zor durumdayken, halen İdlib’den çıkmak isteyen fakat HTŞ’nin güvenlik aygıtından korktuğu için yollara düşmekten çekinen halkı harekete geçirmek. Gıda sıkıntısı, kötü hava koşulları, evlerin bombalanmasına ek olarak HTŞ’nin iç güvenlik güçlerinin başka sorunlarla meşgul olması ve örgütün kimseyi durduracak hali kalmamasına neden oluyor. Artık Suriye Hükümeti binlerce askerle operasyon başlatmaktan daha az bir maliyetle İdlib’de taşları yerinden oynatabilir.

İdlib’de taşlar yerinden oynarsa…

İdlib’de taşlar yerinden oynarsa ne olacak? İki milyondan fazla insan Türkiye sınırına çok yakın olduğu için güvenli görülen Atme ve civarındaki birkaç köye mi sığınıp yaşayacak?

İç savaştan önce 5000 kişinin yaşadığı Atme ve ondan azıcık daha büyük olan köy ve kasabalarda nüfus zaten 1 milyonu geçti. Buraya yaşanacak bir göç dalgası bu küçücük alanda takılıp kalmaz.

Nüfus hareketliliği başlarsa, bu insanlar Türkiye’ye veya Suriye Geçici Hükümeti’nin kontrolündeki bölgelere ilerlemeye başlayacaklar. Bu durumda karşılaşılacak sorun yumağının altından Suriye Geçici Hükümeti’nin tek başına kalkması mucize olur. Bu nedenle bu olasılığın gerçekleşmesi Suriye Geçici Hükümeti’ni hiç olmadığı kadar önemli hale getirebilir. Dahası, Suriye’nin kuzeyindeki alanda Suriye Geçici Hükümeti çok daha güçlü ve merkeziyetçi bir yapıya geçip olası insani krizi ve nüfus hareketlerini önlemek ve yönetmekte ana aktöre dönüşebilir.

Suriye Geçici Hükümeti’nin Suriye Milli Ordusu’nun desteğine ihtiyaç var. Fakat Suriye Milli Ordusu’nun yeni maceralar peşinde koşup Suriye dışı yeni rotalar aramaya başladığı yönündeki söylentiler doğruysa, Suriye Geçici Hükümeti’nin yerelde güvenliği sağlayacak bir gücü kalmayacak. Bu durum Suriye’nin kuzeyinde uçtan uca bir güvensizlik hattına neden olabilir. Bu durumda şimdi söyleyeceğim faktörle birlikte, bir süredir rafa kalkmış olan bir işbirliği yeniden hatırlanabilir.

Türkiye-Suriye ilişkileri tekrar gündeme gelebilir

Neymiş o söyleyeceğim faktör?

PYD’nin “toplumsal sözleşme” olarak adlandırdığı girişimi.

2023’ün son analizini yazdığım konu, PYD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda sözde bağlılık, özde ayrılık içeren PKK kavramlarının süslenmiş haliyle yayımlamış olduğu yol haritasıydı. Olmayan bir devlete bağlılık sloganı üzerinden ayrılıkçılığın kaldırım taşlarını döşeyen PYD hem Ankara’yı hem Şam’ı aynı anda çileden çıkarabildi. Doğrusu birkaç hafta öncesine kadar Ankara ve Şam’ın aynı ölçekte PYD’den rahatsız olduğunu iddia etmek çok kolay değildi. Ankara öteden beri PKK’nın Suriye’deki kolunun oluşturduğu yapıyı yıkmak için elinden geleni yapacağını gösteriyor.

Bu süre zarfında Şam “kurşun atmadan PKK/PYD sorununu çözebileceğini, buna karşılık İdlib’de alan hâkimiyetini genişleteceğini” düşünüyordu. Fakat PYD’nin son “toplum sözleşmesi” başlıklı yol haritası yayımlanınca bir gerçeğin tüm açıklığıyla Şam’ın gözleri önüne serilmiş olması gerekiyor: PYD’nin Suriye’nin içinde kalmak gibi bir planı yok; uygun zamanı kolluyor.

PYD, ABD-İran arasında Suriye’nin kuzeydoğusundan İran’ın batısına kadar uzanan bir alanda yoğunlaşan çatışmada kendisini önemli bir unsur olarak görmeye başladı. Bu nedenle PYD’nin yayımladığı metne Batı ülkelerinden bir kırmızı ışık gelmedi. Bu durum Şam’ın işini zorlaştırıyor.

Suriye, ABD’deki seçimlerden önce PYD meselesini çözemezse Suriye’nin kuzeydoğusundaki ayrılıkçılık girişimini, henüz adaylık durumu kesinleşmese de bir ihtimal olarak önümüzde duran Donald Trump ile çözmek zorunda kalabilir. Sanırım Orta Doğu’da savaş bu kadar sertleşmişken, Trump’un ABD’siyle karşı karşıya gelmek, karanlık bir odaya körlemesine girmek gibi olur.

Bu nedenle muhtemelen 2024’te karşılaşacağımız olası senaryo şuna benzeyecek: Şam’ın PYD’den algıladığı tehdit artacak; İdlib’de az maliyetle kritik süreçleri tetikleyebilecek; İran’ın Lübnan ve Irak’ta ABD ve İsrail ile girdiği angajman nedeniyle bu ülkeden destek alamayacağını görecek olan Suriye Hükümeti ortak sorunlara karşı işbirliği yapabilecek bir tek aktöre sarılmak zorunda kalacak: Türkiye.

Türkiye için Suriye’den kaynaklanabilecek en önemli sorunlar göç, terörizm ve ayrılıkçılık. Bu meseleler sadece bir dış politika meselesi değil. Bir yıl önce yapılan seçimde hayat pahalılığı kadar tartışılan diğer konular göç ve terörizmle mücadeleydi. Mart ayı sonunda gerçekleşecek yerel seçim öncesinde bu sorunların yeniden gündemde yer bulması ihtimali çok yüksek. Bu durumda Ankara-Şam arasında 2023’te başlayan ısınma turlarının devamını ve belki de daha fazlasını görebiliriz. Halen iki hükümet birbirine güvenmese de tehditlerin ortaklığından yola çıkarak işbirliği olasılığını dışlamayacak kadar rasyonel biz vizyona sahipler.

Son bir not

Son bir not: Ukrayna’daki savaşın sona ermediği bir ortamda Suriye’de köklü adımlar çok yavaş atılabiliyor. Batı ülkelerinin bir kısmında Ukrayna’daki savaşın durdurulması eğiliminin ağır bastığı görülüyor. Mevcut haliyle yapılacak bir ateşkes Rusya’nın toparlanma sürecine girmesine neden olabilir.

Buna karşılık Gazze’den başlayarak Lübnan’a ve Irak’a sınırlı şekilde genişleyen ABD-İran-İsrail hamleleri dünyanın çatışma merkezini tekrar Orta Doğu’ya getiriyor olabilir. Savaş Suriye’nin burnunun dibine tekrar gelmişken önümüzde iki yol var: Ya taraflar baltaları kalıcı bir biçimde gömecek ya da Suriye Irak ve Lübnan gibi yeniden bir muharebe sahasına dönüşecek. Umalım ki birincisi olsun. Ancak her iki durumda da Irak gibi Suriye de 2024’te önceki yıllardan daha çok konuşulacak.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2024’te Suriye’yi ne bekliyor: Göç, çatışma, diplomasi

Suriye iç savaşının 13. yılında neler olabilir? Bu yıl, Suriye’yi neden daha fazla konuşabiliriz? Yeni bir göç dalgasını tetikleyecek şartlar neler? Ankara-Şam ilişkilerinde neler beklenebilir? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Suriye’de iç savaşın 13. yılına giriyoruz.

Ülke parçalanmanın eşiğinden dönmüş olsa da taşlar yerine oturmuş değil. Suriye’ye uzak ülkeler için iç savaşın geldiği aşama veya Suriye’nin istikrarı üzerinde düşünmek fikir jimnastiğinden öte bir anlam taşımıyor olabilir. Fakat bizim gibi Suriye’ye komşu olan ve iç savaşın sonuçlarını iliklerine kadar hisseden bir ülkenin yurttaşlarının Suriye’yi unutma veya izlememe lüksü yok.

Aslında arada bir Suriye gündemli haberler önümüze düşmüyor değil. Suriye meselesi, Türkiye’nin terörle mücadele çerçevesinde PKK/PYD’ye karşı yürüttüğü operasyonlar, İsrail’in hava saldırıları, Suriye vatandaşlarının ülkelerine dönmelerine ilişkin tartışmalar çerçevesinde gündeme gelebiliyor. Görünen o ki, 2024’te Suriye’yi son birkaç yıla göre daha fazla konuşacağız.

Suriye’de mevcut durum

Önce Suriye’de mevcut durumu bir gözden geçirelim.

Bugün Suriye fiilen dörde bölünmüş durumda. Ülkenin önemli bir kısmı Suriye Hükümeti’nin elinde. Rakka, Cezire ve Deyrizor vilayetlerinin büyük kısmı ile Menbiç PKK/PYD’nin kontrolünde; İdlib ve civarı HTŞ’nin denetiminde; Afrin, El Bab, Azez, Cerablus, Tel Abyad gibi yerler ise Suriye Milli Ordusu (SMO) destekli Suriye Geçici Hükümeti (SGH) tarafından yönetiliyor.

2020 yılının başından bu yana sayılan bölgeleri kimin kontrol ettiği konusunda büyük bir değişiklik yaşanmadı. Ancak bu durum Suriye’de önemli gelişmelerin olmadığı anlamına gelmiyor.

Suriye’nin dengelerini sadece askerî güvenlik konuları çerçevesinde değerlendirirseniz “O burayı vurdu, bu şuraya saldırdı…” konuları dikkatinizi çeker. Bu durumda Suriye’deki kargaşanın asli nedenlerini ortaya çıkaran faktörleri gözden kaçırırsınız. Yakın geleceği analiz etmeden önce gözden kaçanları paylaşayım.

Ekonominin sefaleti

İç savaşın Suriye ekonomisine maliyeti 1.2 trilyon doları geçti. Suriye gibi mütevazı kaynaklara sahip olan bir ülke için savaş öncesi ekonomik duruma erişebilmek bile en az 20 yıl gerektirecek. Ancak Suriye’de ekonomik durum düzelmek bir yana kötüleşiyor. Şam’ın denetimindeki bölgelerde ekonomik durum öylesine kötüleşti ki; artık ülke içi göçün birincil nedeni güvenlik sorunu değil, ekonominin kötüleşmesi. Ekonomik sorunun tek hissedildiği yer Şam ve civarı değil. Ülkenin tamamında son derece ağır bir tablo var. Maaşlar düşük, fiyatlar çok yüksek, yatırım ve istihdam yok.

İç savaşların kaçınılmaz sonucu olan kamu otoritesinin çöküşü her yerde hissediliyor. Suriye Hükümeti’nin kontrol ettiği bölge İran ve Rusya’nın etki alanlarına bölünmüş durumda, hükümet kıt kaynaklarla günü kurtarmaya çalışıyor. PYD ve HTŞ kontrol ettikleri yerlerde kendilerini devlet yerine koymuşlar. Suriye Geçici Hükümeti’nin denetimindeki bölgelerde ekonomik kaynakların ve idarenin denetimi yerel meclislerin elinde… Anlayacağınız Suriye’de hiç kimse gelecek planı yapabilecek kadar uzun süre önünü görebilecek bir siyasi, idari ve ekonomik zemin üzerinde hükmetmiyor.

Diğer savaşların etkisi

Hem Suriye’deki gelişmeleri etkileyen hem de onun gündemin geri sıralarına düşmesine neden olan diğer bir faktör “diğer savaşlar”.

Covid 19 öncesinde Suriye sahasının ne kadar hareketli olduğunu hatırlayınız. Şam’ın İdlib Operasyonları, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı, ABD’nin IŞİD’in son kalelerini ele geçirmesi 2018’in ikinci yarısından 2020’in ilk aylarına kadar geçen süreçte Suriye sahasının hayli hareketli olmasına neden olmuştu. Pandeminin etkilerinin azaldığı 2021’in sonlarında da Suriye gündeme gelmişti.

Hatırlarsanız Rus uçakları İdlib’i kan gölüne çevirirken on binlerce Suriyelinin tekrar Türkiye kapılarına hareket ettiği günler yaşandı. O günlerde Rusya’nın bu sert hava harekâtını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde Putin’le görüşmesi durdurmuştu. Bu olaydan 4 ay kadar sonra Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş başladı. Dolayısıyla ABD, Rusya ve Batı ülkeleri kozlarını Suriye’de değil, Ukrayna’da paylaşmaya başladılar. Ukrayna’daki savaşın temposunun düştüğü son birkaç ayda ateşkes senaryoları konuşulmaya başlanırken Gazze’de İsrail ile Hamas arasındaki çatışma başladı. Bu sefer Batı’nın ilgi odağı Ukrayna’dan İsrail’e kaydı. Diğer savaşlar devam ettikçe Suriye’de yeni bir büyük değişim gündemde olmayacak. Fakat altını çizeyim devam ettikçe.

Herkes kendi evini topluyor

Suriye’de yeni büyük çatışmaların olmaması ve dört bölgeyi kontrol eden dört yerel aktörün kendi bölgelerinde güçlerini konsolide etme girişimlerine yönelmelerini sağladı.

Suriye hükümetinin 2023 yılı

Suriye hükümeti, Astana Mutabakatı sonrasında askerî operasyonlarla yeniden kontrol ettiği yerlerde toplumsal ve siyasal kontrolü tam olarak elde etmeye ve uluslararası siyasette meşruiyet sorununu ortadan kaldırmaya odaklandı.

Bu nedenle 2023, Şam için önemli adımların atıldığı bir yıl oldu. Önce Türkiye ile bakanlar düzeyinde yapılan toplantılar, daha sonra Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı toplantılarına katılabilmesi Şam’ın diplomatik olarak yeniden kabul edildiğini gösterir adımlardı. Buna karşılık diğer aktörler de boş durmadı.

HTŞ ne yaptı?

Örneğin, HTŞ 2020’nin ortalarından sonra İdlib’i tam olarak denetimi altına aldı.

HTŞ, İdlib’in hâkimiyetini Rusya-İran-Suriye ortaklığının 2019’da İdlib’e operasyon yaptığı dönemlerde Ahrar el Şam, Feylak el Şam, Ceyş el İzze ve Ceyş el Nasr gibi örgütlerle birlikte paylaşmak zorunda kalıyordu. Ayrıca o dönemde El Kaide’nin Suriye’deki kolu El Nusra’nın devamı olan Huraseddin de İdlib’de çok önemli bir güçtü.

3 yıl içinde HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed Culani, önce ılımlı muhalifleri, sonra El Kaidecileri devre dışı bıraktı. Sonra kendi içine döndü ve HTŞ içinde kendisine alternatif olabilecek isimleri teker teker sahneden sildi. Bu arada Suriye Geçici Hükümeti’ni İdlib’den çıkardı ve yeni bir “hükümet” kurdu. Böylece İdlib bir HTŞ alanına dönüştü. Bugün HTŞ İdlib’de 2800 km2lik bir alanı kontrol ediyor ve 20 binden fazla doğrudan kendisine bağlı militana sahip.

PYD de boş durmadı

Aynı şekilde PYD de boş durmadı. Kontrol ettiği bölgelerde olası tüm rakiplerini ekarte etti.

Birkaç kez Kürtler arası uzlaşı toplantıları adı altında Suriye Kürt Ulusal Konseyi (SKUK) ile görüşmeler yürütse de Suriye KDP’si dâhil olmak üzere tüm grupları tamamen bulunduğu bölgeden çıkarttı. Buna paralel olarak ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinden aldığı destekle uluslararası düzeyde kendisine “IŞİD’i yıkan güç” imajı çizdi. Dahası 2018’in sonlarına kadar ABD için Suriye sahasında terörle mücadele çerçevesinde operasyonel bir ortak iken son üç yılda ABD’nin Suriye’deki kalıcı ortağına dönüştü.

Kontrol ettiği bölgeyi yeniden yapılandırdı, idare düzeninde birçok değişiklik yaptı. Batılı müttefiklerinden elde ettiği mali kaynak ve tecrübe aktarımı sayesinde kısa sürede silahlı bir terör örgütü olması kimliğine “devletleşme sürecine” girmiş bir organizasyon olma özelliğini ekledi.

Bu süreçte karşılaştığı Sünni Arap aşiretlerinin isyanı, ABD tarafından önerilen İran’a karşı açıktan cephe alma rolünü reddetmesi, Türkiye’nin yürüttüğü askerî operasyonlar gibi nedenlerle sorunlarla karşılaşmış olsa da bu süreçlerden bir şekilde kurtuldu.

Tüm bunların sonucunda PKK’nın ideolojik argümanlarının ete kemiğe büründüğü bir “konfederalizm” iddiası çerçevesinde yeni bir siyasal proje ilan etti.

Muhaliflerin durumu

Ilımlı muhalifler ise son üç seneyi her an tetikte geçirdi.

Birkaç kez Tel Rifat ve Menbiç’e girme süreci konusunda umutlansalar da ABD ve Rusya engeline takıldılar. Ancak diğer aktörlerin tersine Suriye Geçici Hükümeti kendi bölgesinde bir grup potansiyel rakibini ortadan kaldırarak yetki, finansal kaynak ve silahlı gücü tekelleştiremedi. Aksine çok sayıda silahlı grup Suriye Milli Ordusu çatısı altında kağıt üzerinde birleşmiş olsa da grupların arasındaki ayrılıklar derinleşti.

Bazı durumlarda PKK/PYD’ye karşı ortak savaştılar; birkaç kez ise HTŞ saldırısına karşı koydular. Buna karşılık sık sık birbirleriyle çatıştılar, bazen de bazı Suriye Milli Ordusu (SMO) grupları (isimlere tek tek girip daha fazla detaya inmeyeyim) HTŞ ile bir olup, aynı çatı altında buluştuğu ortaklarına tuzak kurdular.

Bu arada Suriye Milli Ordusu gruplarının çoğu Suriye Geçici Hükümeti’nin güçlenmesini engellemek istedi. Bu nedenle Suriye’nin kuzeyinde Suriye Geçici Hükümeti’nin kontrol ettiği bölgede yerel yönetimlerin ağırlık kazandığı ve belediyelerin her açıdan yetkili hale geldiği garip bir ademi merkeziyetçi yapı ortaya çıktı. Bu sorunlarla boğuşan Suriye Geçici Hükümeti, PYD ve HTŞ’nin yaptığı gibi kuvvetli bir otorite geliştiremedi. Ayrıca uluslararası alanda destek bulabilen somut bir proje geliştirme çabası Suriye Geçici Hükümeti iç sorunlarla uğraştığı için yetersiz kaldı.

Muhalifleri temsil eden gruplar ortak bir siyasi proje geliştirmekte yetersiz kalınca bu durum Suriye’nin kuzeyindeki diğer faktörleri de etkiledi. Tek bir amaç doğrultusunda organize olmuş silahlı güç ve maddi kaynak olmayınca, muhalifler son üç yıl içinde “kendi evini” en az toparlayabilen grup oldu.

2024’te Suriye’yi ne bekliyor?

Bu yılın öncekiler gibi geçeceğine dair hiçbir somut gösterge yok.

Muhtemelen önceki yıllarda Suriye’de göreli sessizliği sağlayan iç ve dış faktörler yerini yeni dinamiklere bırakacak. Bunu nereden çıkarıyorum? Öncelikle bir süre önce alınan, ülkemizin hızlı gündeminde dikkat bile çekmemiş bir gelişmeyle başlayayım.

Suriye’de yaklaşan gıda krizi

Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde faaliyet gösteren Dünya Gıda Programı (DGP) yıllardır Suriye’de açlık yaşanmasının ve iç savaşın açtığı derin yaraların daha büyük bir felakete dönüşmesinin engellenmesinde en önemli aktörlerden birisiydi.

Dünya Gıda Programı’nın verilerine göre Suriye’de gıda maddelerine erişim sorunu yaşayanların sayısı 12.9 milyon; açlık tehlikesinde olan nüfus ise 2.6 milyon. Yine onların verilerine göre Suriye’de 14 vilayette toplamda 5.6 milyon kişiye gıda dağıtımı sağlayan örgüt 2024 yılında bütçe yetersizliği nedeniyle Suriye’deki bazı faaliyetlerini sürdüreceğini ancak gıda dağıtımını durduracağını açıkladı.

Gıda dağıtımı konusunda yaşanacak kriz hakkındaki tek uyarıyı Dünya Gıda Programı yapmadı. BM İnsani Yardım Koordinasyonu Ofisi’nin verilerine göre 2024 Ocak ayından itibaren kamplarda ve geçici yerleşim yerlerinde yaşayanların büyük bir gıda problemiyle karşılaşması olasılığı çok yüksek.

Bilin bakalım yine Dünya Gıda Programı’nın verilerine göre programın durdurulması sonucunda gıdaya erişim konusunda en çok sıkıntı çekecek yani açlık riskiyle karşı karşıya en çok kalacak bölge neresi?

İdlib.

Gıda sıkıntısı konusunda İdlib’i muhaliflerin denetiminde bulunan Afrin’in belli kısımları ile Halep’in kuzeyi izliyor. Ancak bu bölgeler kadar olmasa da Suriye Hükümeti’nin kontrolünde kalan şehirlerin çoğunda da benzer bir durumla karşı karşıya kalınacağı belirtiliyor.

Özetle, önümüzdeki aydan itibaren en iyimser tahminle 2.5 milyon daha kötümser tahminlerle 5.5. milyona yakın insan gıdaya erişim konusunda çok büyük sorunlar yaşayacak. Bunun sonucunu tahmin etmek hiç de zor değil. Gıda fiyatları uçuşa geçecek ve yüzbinlerce kişi hayatta kalabilmek için başka yerlere gitmek zorunda kalacak. Suriye’nin içinde yer değiştirmeler bir yana konulursa bu nüfus hareketliliğinin en olası rotalarından birisi kaçınılmaz olarak Türkiye.

Ekonomi büyük krizde

Bu noktada, ekonomik göstergeleri tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Suriye ekonomisinin içler acısı hali hâlihazırda son iki yılda ülke içinde bir nüfus hareketliliğine neden oluyordu. Binlerce insan ellerinde kalanları satıp önce muhaliflerin kontrol ettiği bölgeye oradan da dünyaya açılmak için 5’er 10’ar yollara düşüyordu. Suriye ekonomisi başta para biriminin aşırı derecede ve hızla değer kaybına ek olarak beklenen ekonomik desteği alamaması nedeniyle çok büyük çapta bir krize gidiyor. Savaş yorgunu ülkede dış kaynak olmadan ekonominin toparlanması mümkün değil. Bu nedenle ekonomik krizin 2024’te ağır toplumsal sonuçlar üretmesi mümkün olabilir. 2023 sonlarında daha çok Suriye ayaklanmasına da katılmamış bir grup olan Durzilerin yaşadığı Süveyda’da başlayan gösteriler pek dikkat çekmedi. Fakat dikkate edilirse oradan yayılan tepki federalist veya ayrılıkçı hale dönüşebilecek sinyaller barındırıyor.

2024’ü önceki yıllardan daha farklı kılan bir başka faktör yerel aktörlerin konsolide olmasının getirdiği sonuçlar.

Yeni bir nüfus hareketi kapıda mı?

Suriye hükümeti içeride ve dışarıda büyük ölçüde gücünü artırdığını düşünerek kendisini daha güvenli hissediyor. Ekonomik sorunları atlatabilirse gerçekten de güvenli seviyeye ulaşabilir. Ayrıca PYD’nin ayrılıkçılık yolunun taşlarını döşeyen sözde “toplum sözleşmesi” girişimi; İran ile ABD arasında Suriye topraklarında gerçekleşen düşük yoğunluklu çatışma; İdlib’de HTŞ’nin iç hesaplaşmalar sonucu karşılaştığı karmaşa ve son olarak ekonomik krizi başka bir gündem yaratarak perdeleme isteği gibi faktörler Şam’ı tekrar askerî anlamda harekete geçmeye yönlendiriyor gibi. Yılın son günlerinde İdlib’de şehir merkezi başta olmak üzere yerleşim yerlerine yaptığı saldırıların arkasında bu “harekete geçme” düşüncesi bulunuyor.

Elbette İran Suriye’nin doğusu ve Lübnan’da meşgulken, İsrail uçakları Suriye hava sahasında dolanırken ve Rusya hâlâ Ukrayna’daki çatışma nedeniyle ilgisini tam olarak Suriye’ye yöneltemezken 2019 benzeri bir İdlib operasyonu yapması şimdilik ihtimal dışı. Fakat artık 2019’daki gibi bir operasyon yapmasına gerek yok. Büyük çaplı bir askerî güç kullanmadan, ekonomik sorunlar ve gıda yetersizliğiyle boğuşan sivil halkı bombalayarak İdlib’de 2019’dan çok daha güçlü bir nüfus hareketini tetikleyebilir.

İdlib’de ne olacak?

Bununla birlikte İdlib, 2024’te sadece Şam’ın baskısından dolayı değil HTŞ’nin güç konsolidasyonu sırasında karşılaştığı yeni durumdan da etkilenebilir.

HTŞ lideri Culani’nin iktidarını pekiştirmek için attığı adımlar onu birkaç ay önce çok daha güçlü hale getirmişti. Fakat bununla yetinmeyen Culani üst üste Afrin, Cerablus, Azez ve Çobanbey gibi muhaliflerin kontrol ettiği bölgeleri ele geçirmek için askerî operasyonlara girişince durum değişti. HTŞ, bu süreçte IŞİD, PKK/PYD ve Nusra’nın geçmişte yaptığı hataya düştü: Aşırı genişleme. Culani, kısa süre içinde kontrol edebileceğinden fazla bir alana genişlemek istedi. Bunun için maddi kaynağa ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle eski müttefiklerinin yanına yolda bulduklarını ekledi. Böylece HTŞ’nin yönetim kapasitesinde çatlaklar oluştu.

Son altı ayda daha yoğun olmak üzere İdlib’de Culani, HTŞ’nin lider kadrosundan birçok ismi hain ilan edilip, tutuklamaya, susturmaya ve öldürmeye başladı. O yüzden HTŞ içinde Culani’nin diğer rakipleri sıranın kendilerine geleceğinden emin oldular. Bu nedenle bazıları örgütün içinde Culani’ye karşı örgütlenirken bazıları da erken davranıp kaçtı. Aralık’ın son günlerinde yaşanan Ebu Ahmet Zakkur olayı bu durumun en önemli örneklerinden birisiydi. Culani’nin Azez’i kontrol etmek için görevlendirdiği ve aile bağlarını kullanarak ılımlı muhaliflerin üzerine saldığı Zakkur, hayatının tehlike altında olduğunu görüp muhaliflerin bölgesine sığındı. Culani onu almak için askerî operasyon yapmaya kalkıştı. Fakat Türkiye’nin HTŞ’yi durdurması, Culani’nin başarısız olmasına ve HTŞ’nin içindeki kirli çamaşırların ortaya dökülmesine neden oldu.

Zakkur’un yayınladığı ses kayıtları Suriye’de bir dönem yaşananlara dair birçok bilgi içeren yeraltı bilgileriyle dolu.

Fakat asıl sorun bu değil.

HTŞ’nin karşılaştığı sorun, Şam’ın İdlib’e yönelik topçu ateşi baskısı, Suriye’ye yönelik gıda kesintisi ve örgüt içi mücadelenin açığa çıkmasının eş zamanlı gerçekleşmesi. Bu durum Suriye Hükümeti için bir fırsat yaratıyor.

Bu fırsatı şöyle tanımlayabiliriz: HTŞ zor durumdayken, halen İdlib’den çıkmak isteyen fakat HTŞ’nin güvenlik aygıtından korktuğu için yollara düşmekten çekinen halkı harekete geçirmek. Gıda sıkıntısı, kötü hava koşulları, evlerin bombalanmasına ek olarak HTŞ’nin iç güvenlik güçlerinin başka sorunlarla meşgul olması ve örgütün kimseyi durduracak hali kalmamasına neden oluyor. Artık Suriye Hükümeti binlerce askerle operasyon başlatmaktan daha az bir maliyetle İdlib’de taşları yerinden oynatabilir.

İdlib’de taşlar yerinden oynarsa…

İdlib’de taşlar yerinden oynarsa ne olacak? İki milyondan fazla insan Türkiye sınırına çok yakın olduğu için güvenli görülen Atme ve civarındaki birkaç köye mi sığınıp yaşayacak?

İç savaştan önce 5000 kişinin yaşadığı Atme ve ondan azıcık daha büyük olan köy ve kasabalarda nüfus zaten 1 milyonu geçti. Buraya yaşanacak bir göç dalgası bu küçücük alanda takılıp kalmaz.

Nüfus hareketliliği başlarsa, bu insanlar Türkiye’ye veya Suriye Geçici Hükümeti’nin kontrolündeki bölgelere ilerlemeye başlayacaklar. Bu durumda karşılaşılacak sorun yumağının altından Suriye Geçici Hükümeti’nin tek başına kalkması mucize olur. Bu nedenle bu olasılığın gerçekleşmesi Suriye Geçici Hükümeti’ni hiç olmadığı kadar önemli hale getirebilir. Dahası, Suriye’nin kuzeyindeki alanda Suriye Geçici Hükümeti çok daha güçlü ve merkeziyetçi bir yapıya geçip olası insani krizi ve nüfus hareketlerini önlemek ve yönetmekte ana aktöre dönüşebilir.

Suriye Geçici Hükümeti’nin Suriye Milli Ordusu’nun desteğine ihtiyaç var. Fakat Suriye Milli Ordusu’nun yeni maceralar peşinde koşup Suriye dışı yeni rotalar aramaya başladığı yönündeki söylentiler doğruysa, Suriye Geçici Hükümeti’nin yerelde güvenliği sağlayacak bir gücü kalmayacak. Bu durum Suriye’nin kuzeyinde uçtan uca bir güvensizlik hattına neden olabilir. Bu durumda şimdi söyleyeceğim faktörle birlikte, bir süredir rafa kalkmış olan bir işbirliği yeniden hatırlanabilir.

Türkiye-Suriye ilişkileri tekrar gündeme gelebilir

Neymiş o söyleyeceğim faktör?

PYD’nin “toplumsal sözleşme” olarak adlandırdığı girişimi.

2023’ün son analizini yazdığım konu, PYD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda sözde bağlılık, özde ayrılık içeren PKK kavramlarının süslenmiş haliyle yayımlamış olduğu yol haritasıydı. Olmayan bir devlete bağlılık sloganı üzerinden ayrılıkçılığın kaldırım taşlarını döşeyen PYD hem Ankara’yı hem Şam’ı aynı anda çileden çıkarabildi. Doğrusu birkaç hafta öncesine kadar Ankara ve Şam’ın aynı ölçekte PYD’den rahatsız olduğunu iddia etmek çok kolay değildi. Ankara öteden beri PKK’nın Suriye’deki kolunun oluşturduğu yapıyı yıkmak için elinden geleni yapacağını gösteriyor.

Bu süre zarfında Şam “kurşun atmadan PKK/PYD sorununu çözebileceğini, buna karşılık İdlib’de alan hâkimiyetini genişleteceğini” düşünüyordu. Fakat PYD’nin son “toplum sözleşmesi” başlıklı yol haritası yayımlanınca bir gerçeğin tüm açıklığıyla Şam’ın gözleri önüne serilmiş olması gerekiyor: PYD’nin Suriye’nin içinde kalmak gibi bir planı yok; uygun zamanı kolluyor.

PYD, ABD-İran arasında Suriye’nin kuzeydoğusundan İran’ın batısına kadar uzanan bir alanda yoğunlaşan çatışmada kendisini önemli bir unsur olarak görmeye başladı. Bu nedenle PYD’nin yayımladığı metne Batı ülkelerinden bir kırmızı ışık gelmedi. Bu durum Şam’ın işini zorlaştırıyor.

Suriye, ABD’deki seçimlerden önce PYD meselesini çözemezse Suriye’nin kuzeydoğusundaki ayrılıkçılık girişimini, henüz adaylık durumu kesinleşmese de bir ihtimal olarak önümüzde duran Donald Trump ile çözmek zorunda kalabilir. Sanırım Orta Doğu’da savaş bu kadar sertleşmişken, Trump’un ABD’siyle karşı karşıya gelmek, karanlık bir odaya körlemesine girmek gibi olur.

Bu nedenle muhtemelen 2024’te karşılaşacağımız olası senaryo şuna benzeyecek: Şam’ın PYD’den algıladığı tehdit artacak; İdlib’de az maliyetle kritik süreçleri tetikleyebilecek; İran’ın Lübnan ve Irak’ta ABD ve İsrail ile girdiği angajman nedeniyle bu ülkeden destek alamayacağını görecek olan Suriye Hükümeti ortak sorunlara karşı işbirliği yapabilecek bir tek aktöre sarılmak zorunda kalacak: Türkiye.

Türkiye için Suriye’den kaynaklanabilecek en önemli sorunlar göç, terörizm ve ayrılıkçılık. Bu meseleler sadece bir dış politika meselesi değil. Bir yıl önce yapılan seçimde hayat pahalılığı kadar tartışılan diğer konular göç ve terörizmle mücadeleydi. Mart ayı sonunda gerçekleşecek yerel seçim öncesinde bu sorunların yeniden gündemde yer bulması ihtimali çok yüksek. Bu durumda Ankara-Şam arasında 2023’te başlayan ısınma turlarının devamını ve belki de daha fazlasını görebiliriz. Halen iki hükümet birbirine güvenmese de tehditlerin ortaklığından yola çıkarak işbirliği olasılığını dışlamayacak kadar rasyonel biz vizyona sahipler.

Son bir not

Son bir not: Ukrayna’daki savaşın sona ermediği bir ortamda Suriye’de köklü adımlar çok yavaş atılabiliyor. Batı ülkelerinin bir kısmında Ukrayna’daki savaşın durdurulması eğiliminin ağır bastığı görülüyor. Mevcut haliyle yapılacak bir ateşkes Rusya’nın toparlanma sürecine girmesine neden olabilir.

Buna karşılık Gazze’den başlayarak Lübnan’a ve Irak’a sınırlı şekilde genişleyen ABD-İran-İsrail hamleleri dünyanın çatışma merkezini tekrar Orta Doğu’ya getiriyor olabilir. Savaş Suriye’nin burnunun dibine tekrar gelmişken önümüzde iki yol var: Ya taraflar baltaları kalıcı bir biçimde gömecek ya da Suriye Irak ve Lübnan gibi yeniden bir muharebe sahasına dönüşecek. Umalım ki birincisi olsun. Ancak her iki durumda da Irak gibi Suriye de 2024’te önceki yıllardan daha çok konuşulacak.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x