2033’te dünya nasıl olacak: Uzmanlar ne öngörüyor?

Rusya çöker mi? Çin Tayvan’a saldırır mı? ABD hegemonyasını yitirir mi? Demokrasiler ayakta kalabilir mi? İklim değişikliği ile mücadelede yol alınabilir mi? Dünyanın önde gelen 167 küresel strateji uzmana göre, on yıl sonra dünyanın durumu ne olacak?

10 yıl sonra yani 2033’te dünya nasıl olacak: Uzmanlar ne öngörüyor? On yıl sonrası için planlarınızı Rusya’nın olası çöküşüne, Çin’in Tayvan’a saldırısına, küresel iklim değişikliği ile mücadelede sınırlı ilerlemeye, daha fazla ülkenin nükleer silah sahibi olduğu, daha istikrarsız bir dünyaya göre yapın. The Atlantic Council’in 2033 yılı öngörülerine ilişkin bir anketine yanıt veren dünya genelinden 167 küresel stratejistin büyük çoğunluğu bu görüşte. Konsey’in uzmanları Mary Kate Aylward, Peter Engelke, Uri Friedman ve Paul Kielstra’nın yorumlarıyla anketin en büyük on bulgusundan bölümler aktarıyoruz:

Rusya nükleer silah kullanabilir ve dağılabilir

“Araştırmamızın en şaşırtıcı çıkarımlarından biri, pek çok katılımcının önümüzdeki on yıl içinde Rusya Federasyonu’nun muhtemelen çökeceğini öngörmesiydi. Onlara göre Ukrayna ile savaş, gezegendeki en büyük nükleer silah cephaneliğine sahip bu süper güçte son derece önemli bir karışıklığa yol açacak. Ankete katılanların yaklaşık yarısı (yüzde 46), Rusya’nın 2033’e kadar başarısız bir devlet haline geleceğini, yüzde 40’ı ise (devrim, iç savaş, siyasi çözülme veya başka bir nedenle) bölünüp dağılmasını bekliyor. Avrupalıların yüzde 49’u, Amerikalıların ise yüzde 36’sı Rusya’nın dağılması olasılığını yüksek görüyor.

Bu öngörü, başka bir tahminle daha karamsar bir çerçeveye bürünüyor: Ankete katılanların yüzde 14’ü, Rusya’nın önümüzdeki on yıl içinde nükleer silah kullanacağına inanıyor. Rusya’nın önümüzdeki on yılda hem devlet başarısızlığı hem de parçalanma yaşamasını bekleyenlerin yüzde 22’si gibi önemli bir bölümü de gelecek 10 yılda nükleer silah kullanılacağını düşünüyor.

Yine de bazıları umutlu: Rusya’nın önümüzdeki on yılda bir devlet başarısızlığı veya dağılma yaşama olasılığının yüksek olduğuna inananların yüzde 10’u, halen otokratik olan herhangi bir ülkenin bu dönemin sonunda demokrasiye dönme olasılığının yüksek olduğunu düşünüyor.

En az dört ülke daha nükleer güç olabilir

Nükleer silahların daha fazla ülkeye yayıldığı ve bu silahların yayılmasını durdurmak için daha az işbirliği yapıldığı bir dönemdeyiz. Ankete yanıt verenlerin ancak sekizde biri (yüzde 13), önümüzdeki on yılda başka hiçbir ülkenin nükleer silah elde etmeyeceğini belirtti. Buna karşılık uzmanların dörtte üçünden fazlası, bu dönemde nükleer silaha sahip olmasını bekledikleri bir ülkeyi belirtti. İran, 2033’e kadar nükleer silaha sahip olacağı tahmin edilen ülkelerin başında geliyor (yüzde 68).

Bu dönemde dörtten fazla ülke nükleer silaha sahip olabilir. Uzmanlar önümüzdeki on yılda, bölgesel rekabetin nükleer silahların yayılmasını tetikleyeceğini düşünüyor. Örneğin İran’ın bu zaman diliminde nükleer silah elde edeceğine inananların yüzde 41’i Suudi Arabistan’ın da elde edeceğini söylüyor. Buna karşılık, uzmanları sadece yüzde 15’i Suudi Arabistan’ın, İran’ın nükleer güç olmasa bile nükleer silah sahibi olacağına inanıyor. Benzer şekilde Çin ve Kuzey Kore tehdidi nedeniyle Japonya’nın nükleer silah elde edeceğini söyleyenlerin yüzde 57’si Güney Kore’nin de aynısını yapacağı görüşünde…

Nükleer silahların yayılması riskine rağmen ankete yanıt verenlerin çoğunluğu (yüzde 58) önümüzdeki on yıl boyunca nükleer silah kullanılmayacağına inanıyor. Yine de katılımcıların yaklaşık üçte birinin (yüzde 31) önümüzdeki on yılda II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez nükleer silah kullanılacağını düşünmesi (yüzde 14’üne göre bu ülke Rusya olacak) oldukça rahatsız edici. Ayrıca katılımcıların üçte biri, Rusya’nın bu dönemde NATO ile savaşacağına da inanıyor.

Çin’in Tayvan’a saldırması yüksek ihtimal

Son zamanlarda ABD’li yetkililer, Çin’in Tayvan’ı ana karayla yeniden birleştirmek için 2027’ye kadar bir askerî harekat başlatabileceği konusunda uyarıda bulunuyorlar. Anket sonuçlarımız bu korkunç değerlendirmeyi destekliyor: Yanıt verenlerin tam yüzde 70’i, Çin’in önümüzdeki on yıl içinde Tayvan’ı zorla geri almaya çalışacağı konusunda hemfikir. Sadece on kişiden yaklaşık ikisi böyle bir senaryonun gerçekleşeceğine inanmıyor.

Halen pek çok kişi Rusya’nın ABD ve NATO ile doğrudan bir savaşa girme riskine odaklanmış durumda. Ancak özellikle Ukrayna’da, yani NATO sınırlarında sıcak bir savaşın sancıları sürerken bile, uzmanların çoğunluğu (yüzde 60’tan fazlası) önümüzdeki on yıl içinde bir Rusya-NATO askerî çatışması olacağı fikrine katılmadı. Buna karşılık Çin’in Tayvan’a yönelik bir askerî saldırısı ve ABD’nin müdahale edip adayı desteklemesi çok daha muhtemel görülüyor. Büyük güçler arasındaki savaş Avrupa’da değil, Asya’da olabilir.

ABD ile Çin’in birbirinden kopuşu dert değil

“Kopuş” ya da ABD ve Çin ekonomilerini birbirinden ayırma çabaları hakkında çok konuşuluyor. Ancak anket yaptığımız uzmanlar tam kopuşun pek olası olmadığını düşünüyor. İki ülke arasındaki jeopolitik gerilimlere ve kısasa kısas ticaret kısıtlamalarına rağmen, katılımcıların yaklaşık yüzde 40’ına göre, ABD ve Çin ekonomileri, 2033’te birbirlerine olduğundan “biraz daha az” bağımlı olacaklar.

Çin’in Tayvan’a karşı güç kullanacağına inananların yüzde 64’ü, şaşırtıcı şekilde, ekonomik karşılıklı bağımlılıkta sadece bir miktar düşüş öngörüyor. Dahası, Çin’in Tayvan’a karşı güç kullanmasını bekleyenlerin yüzde 22’si, ABD ve Çin ekonomilerinin 2033 yılına kadar birbirine daha bağımlı hale geleceğine inanıyor.

Genel olarak, yanıt verenlerin yüzde 58’i 2033 yılına kadar iki ülke arasında daha az ekonomik karşılıklı bağımlılık öngörüyor ve sadece yüzde 23’ü daha fazla ekonomik bağımlılık bekliyor. Amerikalı katılımcıların yaklaşık yüzde 80’i, her iki yöndeki herhangi bir değişikliğin sınırlı kalacağını tahmin ediyor. O halde yaygın beklenti, kopuşun yavaş olacağı yönünde.

ABD güçlü kalacak ama hegemonyasını sürdüremeyecek

Katılımcılar genel olarak ABD’nin önümüzdeki on yıl boyunca gücünü koruyacağını inandıklarını ifade ettiler. Ancak birçoğu ABD’nin nüfuzun belli alanlarla sınırlı kalacağını düşünüyor.

On kişiden yedisi, ABD’nin 2033 yılına kadar dünyanın baskın askerî gücü olmaya devam edeceğini öngörüyor. Bu, Çin’in askeri modernizasyonu ve ABD’nin askerî üstünlüğünü kaybetmesiyle ilgili endişeler dikkate alındığında oldukça yüksek bir yüzde.

Katılımcıların yaklaşık yarısı ABD’nin dünyadaki teknolojik hakimiyetini sürdüreceğini düşünüyor. Ancak on kişiden sadece üçü, ABD’nin diplomaside dünyanın baskın oyuncusu ve yalnızca on kişiden üçünden biraz fazlası bu ülkenin dünyanın baskın ekonomik gücü olacağına inanıyor.

Bütün bunlar bir soruyu gündeme getiriyor: Ekonomik ve diplomatik hakimiyetini kaybederse ABD diğer avantajlarını koruyabilir mi? Ne de olsa, askerî güç önemli ölçüde güçlü ittifaklara ve ekonomik ve teknolojik beceriye, teknolojik güç ise büyük ölçüde bir ülkenin teknolojik ilerlemeleri ticarileştirme kapasitesine bağlıdır.

Ankete katılan iki azınlık grubu, Amerika’nın gücü hakkında keskin bir şekilde farklı görüşlere sahip. Katılımcıların yüzde 19’u ABD’nin 2033’e kadar başarısız bir devlet olacağına, parçalanacağına ya da artık dünyanın ekonomik, diplomatik veya teknolojik baskın gücü olmayacağına inanıyor. Amerikalı katılımcıların yüzde 14’ü Avrupalıların ise yüzde 17’si bu gruba giriyor. Diğer bölgelerden katılımcıların (İstatistiksel olarak azınlıktalar) neredeyse yarısı bu görüşte… Tüm yanıt verenlerin yüzde 12’sini oluşturan ikinci grup ise ABD’nin tüm alanlarda tek hakim güç olacağına inanıyor.

Karbon emisyonu zirveye ulaşacak mı?

Ankete katılanlara göre gelecek on yılda uluslararası işbirliğinin en çok artacağı alan iklim değişikliği ile mücadele olacak (yüzde 42). Bunu halk sağlığı (yani pandemi) işbirliği takip edecek (yüzde 25).

İklim değişikliğinin gelecek on yılda küresel işbirliğinin odağında olacağına inananların yaklaşık üçte biri (yüzde 29), çevre hareketlerinin önümüzdeki on yıl içinde dünya çapında en fazla siyasi etkiye sahip olacağına da inanıyor.

Peki, siyasi liderler iklim konularına daha fazla odaklanırsa, sera gazı emisyonları önümüzdeki on yıl içinde zirveye ulaşacak ve azalmaya başlayacak mı? Orası karışık. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) küresel karbondioksit emisyonlarının 2025’te zirveye ulaşacağını tahmin etmişti. Ama katılımcıların sadece yüzde 47’si yüzde 2033’e gelindiğinde zirveye ulaşılacağına inanıyor. Diğerleri ise daha karamsar. Katılımcıların sadece yüzde 6’sı, emisyonların önümüzdeki on yıl içinde zirve yapıp azalacağını göreceğimize kesinlikle katılıyor.

Daha da büyük küresel istikrarsızlığa hazır olun

Anketin dikkate değer bir diğer sonucu uzmanları 2033’e kadar dünyanın pek çok konuda istikrarsız olacağı yönündeki beklentisidir.

Ankete katılanların dörtte üçünden fazlası (yüzde 76), 2033 yılına kadar, 2008-2009 mali krizi ölçeğinde başka bir küresel ekonomik kriz yaşanacağını tahmin ediyor. Yüzde 19’luk bir kesim ise bu türden iki veya daha fazla kriz olacağını söylüyor. Yüzde 49’u, 2033 yılına kadar COVID-19’un ölçeği ve etkisine sahip bir başka küresel salgın öngörürken, yüzde 16’lık bir kesim bu tür iki veya daha fazla salgın öngörüyor.

Bu sonuçlar, yakın zamandaki kriz deneyimlerinin bizi diğer krizlerin meydana gelmesi konusunda daha fazla endişelendirmesine neden olduğu gerçeğini yansıtıyor olabilir.

Demokrasiler biraz zemin kaybedecek

Uzmanlar bir bütün olarak önümüzdeki on yılda ne demokratlar ne de otokratlar için net bir zafer öngörmüyor. Dünyadaki demokrasilerin sayısının artmasından (yüzde 29) ziyade azalacağını (yüzde 37) tahmin ediyorlar. Ancak neredeyse tamamı herhangi bir değişikliğin mütevazı ölçüde kalacağını tahmin ediyor, sadece yüzde 4’ü 2033’e kadar çok daha fazla veya çok daha az demokrasi öngörüyor.

2033’e kadar hangi ülkelerin demokrasiden otokrasiye veya tam tersine geçeceğine dair açık uçlu sorular sorulduğunda, yanıt verenler en çok “hiçbiri”ni seçti. Uzmanların yüzde 46’sı dikkat çekici biçimde otokrasiden demokrasiye geçiş öngörmedi ve yalnızca yüzde 31’i, hiçbir ülkenin diğer yöne gideceğini düşünmediğini belirtti. Bu, yanıt verenlerin genel değişimin ılımlı olacağı ancak demokrasiden uzaklaşma eğiliminde olacağı yönündeki genel görüşüyle tutarlı.

Dahası, demokrasi ve otokrasi mutlaka farklı kategoriler değildir. Örneğin, Rusya da dâhil olmak üzere birçok ülke, hem demokrasiye dönme olasılığı yüksek otokrasiler hem de otokrasi olma olasılığı yüksek demokrasiler olarak gösteriliyor. Bu da bazı katılımcıların bu ülkeleri nasıl kategorize edecekleri konusunda farklı görüşlere sahip olduklarını gösteriyor.

Ayrıca 2033’e kadar otokratikleşme olasılığı en yüksek olan demokratik ülkeler arasında ABD’nin de gösterilmesi dikkat çekici. Üstelik ABD’li uzmanların yüzde 10’u da bu görüşü dile getirdi.

Milliyetçilik ve popülizm güçlenecek

Demokrasiler, başta milliyetçilik ve popülist siyasetin yanı sıra gelişen teknolojilerin yaratacağı zorluklarla mücadele etmek zorunda kalacakları tehlikeli bir on yıla giriyor.

Önümüzdeki on yıl içinde dünya çapında en fazla siyasi etkiye sahip olmasını bekledikleri toplumsal hareketler sorulduğunda, yanıt verenlerin yalnızca yüzde 5’i demokrasi yanlısı olanları seçerken, çoğunluk ya milliyetçi ya da popülist hareketleri seçti. Önümüzdeki on yılda daha az demokrasi öngörenlerin yüzde 68’i popülist veya milliyetçi hareketlerin siyasi nüfuzunun artacağını öngörüyor.

Kitle iletişimindeki eğilimler ve yeni teknolojiler de demokrasiler için potansiyel tehlikeler sunuyor. Uzmanları yüzde 53’ü sosyal medyanın 2033’e kadar demokrasiler üzerinde olumsuz etkisi olacağını düşünüyor. Bu konuda olumlu düşünenlerin oranı yüzde 15’te kalıyor. Oysa Arap Baharı’nın başlarında sosyal medyanın demokratikleştirici bir güç olduğu yaygın bir görüştü.

Bir diğer önemli bulgu, katılımcıları yaklaşık üçte ikisinin bazı çığır açıcı teknolojilerin (Kuantum bilişim, otonom araçlar, yapay zekâ) 2033 yılına kadar ticari olarak uygulanabilir olacağı konusunda hemfikir olması. Uzmanlara göre her üç teknoloji de insanlık için muazzam faydalar vaat etse de gelecekle çalışma ve gelir, halk sağlığı ve güvenliği, ulusal güvenlik ve demokratik yönetişim dâhil olmak üzere pek çok alanda zorlukları da beraberinde getirecek. Demokrasilerin bu teknolojiler için demokratik ve hukuki bir zemin hazırlaması gerekecek.

Katılımcılar, çeşitli sorulara verdikleri yanıtlarla, önümüzdeki on yıl için birbiriyle çelişen iki senaryo olasılığını gündeme getirdi. Birincisinde demokrasinin düşüşte olduğu, milliyetçilik, popülizm ve sosyal medya tarafından aşındırılan ve daha otokratik bir ABD’nin eğilimi derinleştirdiği bir dünya tasvir ediliyor. Azınlıkta kalanların savunduğu ikincisinde ise demokratik bir ABD’nin yanı sıra demokratik değerlerle tutarlı sosyal hareketler ve kitle iletişim platformları tarafından desteklenen demokrasinin yükseldiği bir dünya öngörülüyor.

NATO değişmez

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, uluslararası güvenliği artırmak için tasarlanmış kurumların yeteneklerini ve sınırlarını ortaya çıkardı. Uzmanlar, önümüzdeki on yıl içinde Tayvan’da olası çatışmadan Rus devletinin kırılganlığına, daha fazla salgın ve ekonomik krize kadar güvenliğe yönelik bir dizi büyük zorluğa rağmen, dünyanın mevcut güvenlik mimarisinin çoğunlukla aynı kalacağını tahmin ediyor.

Örneğin, yanıt verenlerin yüzde 82’si, NATO’nun önümüzdeki on yılda Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin karşılıklı güvenlik garantisine dayalı bir ittifakı olarak kalacağına inanıyor. NATO’ya üye devletlerin vatandaşı olan katılımcıların yüzde 85’i, İttifak’ın mevcut yapısının korunacağını düşünüyor; diğer ülkelerden gelenlerin yüzde 71’i de aynı şeyi söylüyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) olası genişlemesine ilişkin yanıtlar da benzer bir mesaj veriyor. Yanıt verenlerin yüzde 64’ü, 2033 yılına kadar BM’nin en güçlü organına yeni kalıcı koltuk eklenmesini beklemiyor. BMGK’nde kalıcı koltuk eklenirse bu büyük ihtimalle birden fazla koltuk olacak. Katılımcılar en çok Hindistan’ın güvenlik konseyine daimi üye olacağını tahmin ediyor. Sonrasında Almanya (yüzde 45), Japonya, Brezilya, Nijerya ve Güney Afrika adaylar arasında zikrediliyor.

NATO ve BMGK’nde pek değişikliğin olmayacağı yönündeki görüş, bu örgütlerin önümüzdeki on yılın zorlukları arasında etkili araçlar olacaklarından ziyade bu kurumların zayıflığının, hatta değişimlere uyum sağlayamadıklarının göstergesi olabilir. Bazı katılımcılar, bu yönde yorumlarda bulundu. Uluslararası güvenlikle ilgili artan sayıda kararın başka yerlerde alınması nedeniyle BMGK’nun geçerliliğini kaybedeceğinden endişe ediliyor.”

Bu yazı ilk kez 10 Mart 2023’te yayımlanmıştır.

 

Mary Kate Aylward, Peter Engelke, Uri Friedman ve Paul Kielstra’nın The Atlantic Council’de yayınlanan “2033’e Hoş Geldiniz” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafında çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. Welcome to 2033: What the world could look like in ten years, according to more than 160 experts – Atlantic Council

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2033’te dünya nasıl olacak: Uzmanlar ne öngörüyor?

Rusya çöker mi? Çin Tayvan’a saldırır mı? ABD hegemonyasını yitirir mi? Demokrasiler ayakta kalabilir mi? İklim değişikliği ile mücadelede yol alınabilir mi? Dünyanın önde gelen 167 küresel strateji uzmana göre, on yıl sonra dünyanın durumu ne olacak?

10 yıl sonra yani 2033’te dünya nasıl olacak: Uzmanlar ne öngörüyor? On yıl sonrası için planlarınızı Rusya’nın olası çöküşüne, Çin’in Tayvan’a saldırısına, küresel iklim değişikliği ile mücadelede sınırlı ilerlemeye, daha fazla ülkenin nükleer silah sahibi olduğu, daha istikrarsız bir dünyaya göre yapın. The Atlantic Council’in 2033 yılı öngörülerine ilişkin bir anketine yanıt veren dünya genelinden 167 küresel stratejistin büyük çoğunluğu bu görüşte. Konsey’in uzmanları Mary Kate Aylward, Peter Engelke, Uri Friedman ve Paul Kielstra’nın yorumlarıyla anketin en büyük on bulgusundan bölümler aktarıyoruz:

Rusya nükleer silah kullanabilir ve dağılabilir

“Araştırmamızın en şaşırtıcı çıkarımlarından biri, pek çok katılımcının önümüzdeki on yıl içinde Rusya Federasyonu’nun muhtemelen çökeceğini öngörmesiydi. Onlara göre Ukrayna ile savaş, gezegendeki en büyük nükleer silah cephaneliğine sahip bu süper güçte son derece önemli bir karışıklığa yol açacak. Ankete katılanların yaklaşık yarısı (yüzde 46), Rusya’nın 2033’e kadar başarısız bir devlet haline geleceğini, yüzde 40’ı ise (devrim, iç savaş, siyasi çözülme veya başka bir nedenle) bölünüp dağılmasını bekliyor. Avrupalıların yüzde 49’u, Amerikalıların ise yüzde 36’sı Rusya’nın dağılması olasılığını yüksek görüyor.

Bu öngörü, başka bir tahminle daha karamsar bir çerçeveye bürünüyor: Ankete katılanların yüzde 14’ü, Rusya’nın önümüzdeki on yıl içinde nükleer silah kullanacağına inanıyor. Rusya’nın önümüzdeki on yılda hem devlet başarısızlığı hem de parçalanma yaşamasını bekleyenlerin yüzde 22’si gibi önemli bir bölümü de gelecek 10 yılda nükleer silah kullanılacağını düşünüyor.

Yine de bazıları umutlu: Rusya’nın önümüzdeki on yılda bir devlet başarısızlığı veya dağılma yaşama olasılığının yüksek olduğuna inananların yüzde 10’u, halen otokratik olan herhangi bir ülkenin bu dönemin sonunda demokrasiye dönme olasılığının yüksek olduğunu düşünüyor.

En az dört ülke daha nükleer güç olabilir

Nükleer silahların daha fazla ülkeye yayıldığı ve bu silahların yayılmasını durdurmak için daha az işbirliği yapıldığı bir dönemdeyiz. Ankete yanıt verenlerin ancak sekizde biri (yüzde 13), önümüzdeki on yılda başka hiçbir ülkenin nükleer silah elde etmeyeceğini belirtti. Buna karşılık uzmanların dörtte üçünden fazlası, bu dönemde nükleer silaha sahip olmasını bekledikleri bir ülkeyi belirtti. İran, 2033’e kadar nükleer silaha sahip olacağı tahmin edilen ülkelerin başında geliyor (yüzde 68).

Bu dönemde dörtten fazla ülke nükleer silaha sahip olabilir. Uzmanlar önümüzdeki on yılda, bölgesel rekabetin nükleer silahların yayılmasını tetikleyeceğini düşünüyor. Örneğin İran’ın bu zaman diliminde nükleer silah elde edeceğine inananların yüzde 41’i Suudi Arabistan’ın da elde edeceğini söylüyor. Buna karşılık, uzmanları sadece yüzde 15’i Suudi Arabistan’ın, İran’ın nükleer güç olmasa bile nükleer silah sahibi olacağına inanıyor. Benzer şekilde Çin ve Kuzey Kore tehdidi nedeniyle Japonya’nın nükleer silah elde edeceğini söyleyenlerin yüzde 57’si Güney Kore’nin de aynısını yapacağı görüşünde…

Nükleer silahların yayılması riskine rağmen ankete yanıt verenlerin çoğunluğu (yüzde 58) önümüzdeki on yıl boyunca nükleer silah kullanılmayacağına inanıyor. Yine de katılımcıların yaklaşık üçte birinin (yüzde 31) önümüzdeki on yılda II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez nükleer silah kullanılacağını düşünmesi (yüzde 14’üne göre bu ülke Rusya olacak) oldukça rahatsız edici. Ayrıca katılımcıların üçte biri, Rusya’nın bu dönemde NATO ile savaşacağına da inanıyor.

Çin’in Tayvan’a saldırması yüksek ihtimal

Son zamanlarda ABD’li yetkililer, Çin’in Tayvan’ı ana karayla yeniden birleştirmek için 2027’ye kadar bir askerî harekat başlatabileceği konusunda uyarıda bulunuyorlar. Anket sonuçlarımız bu korkunç değerlendirmeyi destekliyor: Yanıt verenlerin tam yüzde 70’i, Çin’in önümüzdeki on yıl içinde Tayvan’ı zorla geri almaya çalışacağı konusunda hemfikir. Sadece on kişiden yaklaşık ikisi böyle bir senaryonun gerçekleşeceğine inanmıyor.

Halen pek çok kişi Rusya’nın ABD ve NATO ile doğrudan bir savaşa girme riskine odaklanmış durumda. Ancak özellikle Ukrayna’da, yani NATO sınırlarında sıcak bir savaşın sancıları sürerken bile, uzmanların çoğunluğu (yüzde 60’tan fazlası) önümüzdeki on yıl içinde bir Rusya-NATO askerî çatışması olacağı fikrine katılmadı. Buna karşılık Çin’in Tayvan’a yönelik bir askerî saldırısı ve ABD’nin müdahale edip adayı desteklemesi çok daha muhtemel görülüyor. Büyük güçler arasındaki savaş Avrupa’da değil, Asya’da olabilir.

ABD ile Çin’in birbirinden kopuşu dert değil

“Kopuş” ya da ABD ve Çin ekonomilerini birbirinden ayırma çabaları hakkında çok konuşuluyor. Ancak anket yaptığımız uzmanlar tam kopuşun pek olası olmadığını düşünüyor. İki ülke arasındaki jeopolitik gerilimlere ve kısasa kısas ticaret kısıtlamalarına rağmen, katılımcıların yaklaşık yüzde 40’ına göre, ABD ve Çin ekonomileri, 2033’te birbirlerine olduğundan “biraz daha az” bağımlı olacaklar.

Çin’in Tayvan’a karşı güç kullanacağına inananların yüzde 64’ü, şaşırtıcı şekilde, ekonomik karşılıklı bağımlılıkta sadece bir miktar düşüş öngörüyor. Dahası, Çin’in Tayvan’a karşı güç kullanmasını bekleyenlerin yüzde 22’si, ABD ve Çin ekonomilerinin 2033 yılına kadar birbirine daha bağımlı hale geleceğine inanıyor.

Genel olarak, yanıt verenlerin yüzde 58’i 2033 yılına kadar iki ülke arasında daha az ekonomik karşılıklı bağımlılık öngörüyor ve sadece yüzde 23’ü daha fazla ekonomik bağımlılık bekliyor. Amerikalı katılımcıların yaklaşık yüzde 80’i, her iki yöndeki herhangi bir değişikliğin sınırlı kalacağını tahmin ediyor. O halde yaygın beklenti, kopuşun yavaş olacağı yönünde.

ABD güçlü kalacak ama hegemonyasını sürdüremeyecek

Katılımcılar genel olarak ABD’nin önümüzdeki on yıl boyunca gücünü koruyacağını inandıklarını ifade ettiler. Ancak birçoğu ABD’nin nüfuzun belli alanlarla sınırlı kalacağını düşünüyor.

On kişiden yedisi, ABD’nin 2033 yılına kadar dünyanın baskın askerî gücü olmaya devam edeceğini öngörüyor. Bu, Çin’in askeri modernizasyonu ve ABD’nin askerî üstünlüğünü kaybetmesiyle ilgili endişeler dikkate alındığında oldukça yüksek bir yüzde.

Katılımcıların yaklaşık yarısı ABD’nin dünyadaki teknolojik hakimiyetini sürdüreceğini düşünüyor. Ancak on kişiden sadece üçü, ABD’nin diplomaside dünyanın baskın oyuncusu ve yalnızca on kişiden üçünden biraz fazlası bu ülkenin dünyanın baskın ekonomik gücü olacağına inanıyor.

Bütün bunlar bir soruyu gündeme getiriyor: Ekonomik ve diplomatik hakimiyetini kaybederse ABD diğer avantajlarını koruyabilir mi? Ne de olsa, askerî güç önemli ölçüde güçlü ittifaklara ve ekonomik ve teknolojik beceriye, teknolojik güç ise büyük ölçüde bir ülkenin teknolojik ilerlemeleri ticarileştirme kapasitesine bağlıdır.

Ankete katılan iki azınlık grubu, Amerika’nın gücü hakkında keskin bir şekilde farklı görüşlere sahip. Katılımcıların yüzde 19’u ABD’nin 2033’e kadar başarısız bir devlet olacağına, parçalanacağına ya da artık dünyanın ekonomik, diplomatik veya teknolojik baskın gücü olmayacağına inanıyor. Amerikalı katılımcıların yüzde 14’ü Avrupalıların ise yüzde 17’si bu gruba giriyor. Diğer bölgelerden katılımcıların (İstatistiksel olarak azınlıktalar) neredeyse yarısı bu görüşte… Tüm yanıt verenlerin yüzde 12’sini oluşturan ikinci grup ise ABD’nin tüm alanlarda tek hakim güç olacağına inanıyor.

Karbon emisyonu zirveye ulaşacak mı?

Ankete katılanlara göre gelecek on yılda uluslararası işbirliğinin en çok artacağı alan iklim değişikliği ile mücadele olacak (yüzde 42). Bunu halk sağlığı (yani pandemi) işbirliği takip edecek (yüzde 25).

İklim değişikliğinin gelecek on yılda küresel işbirliğinin odağında olacağına inananların yaklaşık üçte biri (yüzde 29), çevre hareketlerinin önümüzdeki on yıl içinde dünya çapında en fazla siyasi etkiye sahip olacağına da inanıyor.

Peki, siyasi liderler iklim konularına daha fazla odaklanırsa, sera gazı emisyonları önümüzdeki on yıl içinde zirveye ulaşacak ve azalmaya başlayacak mı? Orası karışık. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) küresel karbondioksit emisyonlarının 2025’te zirveye ulaşacağını tahmin etmişti. Ama katılımcıların sadece yüzde 47’si yüzde 2033’e gelindiğinde zirveye ulaşılacağına inanıyor. Diğerleri ise daha karamsar. Katılımcıların sadece yüzde 6’sı, emisyonların önümüzdeki on yıl içinde zirve yapıp azalacağını göreceğimize kesinlikle katılıyor.

Daha da büyük küresel istikrarsızlığa hazır olun

Anketin dikkate değer bir diğer sonucu uzmanları 2033’e kadar dünyanın pek çok konuda istikrarsız olacağı yönündeki beklentisidir.

Ankete katılanların dörtte üçünden fazlası (yüzde 76), 2033 yılına kadar, 2008-2009 mali krizi ölçeğinde başka bir küresel ekonomik kriz yaşanacağını tahmin ediyor. Yüzde 19’luk bir kesim ise bu türden iki veya daha fazla kriz olacağını söylüyor. Yüzde 49’u, 2033 yılına kadar COVID-19’un ölçeği ve etkisine sahip bir başka küresel salgın öngörürken, yüzde 16’lık bir kesim bu tür iki veya daha fazla salgın öngörüyor.

Bu sonuçlar, yakın zamandaki kriz deneyimlerinin bizi diğer krizlerin meydana gelmesi konusunda daha fazla endişelendirmesine neden olduğu gerçeğini yansıtıyor olabilir.

Demokrasiler biraz zemin kaybedecek

Uzmanlar bir bütün olarak önümüzdeki on yılda ne demokratlar ne de otokratlar için net bir zafer öngörmüyor. Dünyadaki demokrasilerin sayısının artmasından (yüzde 29) ziyade azalacağını (yüzde 37) tahmin ediyorlar. Ancak neredeyse tamamı herhangi bir değişikliğin mütevazı ölçüde kalacağını tahmin ediyor, sadece yüzde 4’ü 2033’e kadar çok daha fazla veya çok daha az demokrasi öngörüyor.

2033’e kadar hangi ülkelerin demokrasiden otokrasiye veya tam tersine geçeceğine dair açık uçlu sorular sorulduğunda, yanıt verenler en çok “hiçbiri”ni seçti. Uzmanların yüzde 46’sı dikkat çekici biçimde otokrasiden demokrasiye geçiş öngörmedi ve yalnızca yüzde 31’i, hiçbir ülkenin diğer yöne gideceğini düşünmediğini belirtti. Bu, yanıt verenlerin genel değişimin ılımlı olacağı ancak demokrasiden uzaklaşma eğiliminde olacağı yönündeki genel görüşüyle tutarlı.

Dahası, demokrasi ve otokrasi mutlaka farklı kategoriler değildir. Örneğin, Rusya da dâhil olmak üzere birçok ülke, hem demokrasiye dönme olasılığı yüksek otokrasiler hem de otokrasi olma olasılığı yüksek demokrasiler olarak gösteriliyor. Bu da bazı katılımcıların bu ülkeleri nasıl kategorize edecekleri konusunda farklı görüşlere sahip olduklarını gösteriyor.

Ayrıca 2033’e kadar otokratikleşme olasılığı en yüksek olan demokratik ülkeler arasında ABD’nin de gösterilmesi dikkat çekici. Üstelik ABD’li uzmanların yüzde 10’u da bu görüşü dile getirdi.

Milliyetçilik ve popülizm güçlenecek

Demokrasiler, başta milliyetçilik ve popülist siyasetin yanı sıra gelişen teknolojilerin yaratacağı zorluklarla mücadele etmek zorunda kalacakları tehlikeli bir on yıla giriyor.

Önümüzdeki on yıl içinde dünya çapında en fazla siyasi etkiye sahip olmasını bekledikleri toplumsal hareketler sorulduğunda, yanıt verenlerin yalnızca yüzde 5’i demokrasi yanlısı olanları seçerken, çoğunluk ya milliyetçi ya da popülist hareketleri seçti. Önümüzdeki on yılda daha az demokrasi öngörenlerin yüzde 68’i popülist veya milliyetçi hareketlerin siyasi nüfuzunun artacağını öngörüyor.

Kitle iletişimindeki eğilimler ve yeni teknolojiler de demokrasiler için potansiyel tehlikeler sunuyor. Uzmanları yüzde 53’ü sosyal medyanın 2033’e kadar demokrasiler üzerinde olumsuz etkisi olacağını düşünüyor. Bu konuda olumlu düşünenlerin oranı yüzde 15’te kalıyor. Oysa Arap Baharı’nın başlarında sosyal medyanın demokratikleştirici bir güç olduğu yaygın bir görüştü.

Bir diğer önemli bulgu, katılımcıları yaklaşık üçte ikisinin bazı çığır açıcı teknolojilerin (Kuantum bilişim, otonom araçlar, yapay zekâ) 2033 yılına kadar ticari olarak uygulanabilir olacağı konusunda hemfikir olması. Uzmanlara göre her üç teknoloji de insanlık için muazzam faydalar vaat etse de gelecekle çalışma ve gelir, halk sağlığı ve güvenliği, ulusal güvenlik ve demokratik yönetişim dâhil olmak üzere pek çok alanda zorlukları da beraberinde getirecek. Demokrasilerin bu teknolojiler için demokratik ve hukuki bir zemin hazırlaması gerekecek.

Katılımcılar, çeşitli sorulara verdikleri yanıtlarla, önümüzdeki on yıl için birbiriyle çelişen iki senaryo olasılığını gündeme getirdi. Birincisinde demokrasinin düşüşte olduğu, milliyetçilik, popülizm ve sosyal medya tarafından aşındırılan ve daha otokratik bir ABD’nin eğilimi derinleştirdiği bir dünya tasvir ediliyor. Azınlıkta kalanların savunduğu ikincisinde ise demokratik bir ABD’nin yanı sıra demokratik değerlerle tutarlı sosyal hareketler ve kitle iletişim platformları tarafından desteklenen demokrasinin yükseldiği bir dünya öngörülüyor.

NATO değişmez

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, uluslararası güvenliği artırmak için tasarlanmış kurumların yeteneklerini ve sınırlarını ortaya çıkardı. Uzmanlar, önümüzdeki on yıl içinde Tayvan’da olası çatışmadan Rus devletinin kırılganlığına, daha fazla salgın ve ekonomik krize kadar güvenliğe yönelik bir dizi büyük zorluğa rağmen, dünyanın mevcut güvenlik mimarisinin çoğunlukla aynı kalacağını tahmin ediyor.

Örneğin, yanıt verenlerin yüzde 82’si, NATO’nun önümüzdeki on yılda Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin karşılıklı güvenlik garantisine dayalı bir ittifakı olarak kalacağına inanıyor. NATO’ya üye devletlerin vatandaşı olan katılımcıların yüzde 85’i, İttifak’ın mevcut yapısının korunacağını düşünüyor; diğer ülkelerden gelenlerin yüzde 71’i de aynı şeyi söylüyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) olası genişlemesine ilişkin yanıtlar da benzer bir mesaj veriyor. Yanıt verenlerin yüzde 64’ü, 2033 yılına kadar BM’nin en güçlü organına yeni kalıcı koltuk eklenmesini beklemiyor. BMGK’nde kalıcı koltuk eklenirse bu büyük ihtimalle birden fazla koltuk olacak. Katılımcılar en çok Hindistan’ın güvenlik konseyine daimi üye olacağını tahmin ediyor. Sonrasında Almanya (yüzde 45), Japonya, Brezilya, Nijerya ve Güney Afrika adaylar arasında zikrediliyor.

NATO ve BMGK’nde pek değişikliğin olmayacağı yönündeki görüş, bu örgütlerin önümüzdeki on yılın zorlukları arasında etkili araçlar olacaklarından ziyade bu kurumların zayıflığının, hatta değişimlere uyum sağlayamadıklarının göstergesi olabilir. Bazı katılımcılar, bu yönde yorumlarda bulundu. Uluslararası güvenlikle ilgili artan sayıda kararın başka yerlerde alınması nedeniyle BMGK’nun geçerliliğini kaybedeceğinden endişe ediliyor.”

Bu yazı ilk kez 10 Mart 2023’te yayımlanmıştır.

 

Mary Kate Aylward, Peter Engelke, Uri Friedman ve Paul Kielstra’nın The Atlantic Council’de yayınlanan “2033’e Hoş Geldiniz” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafında çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. Welcome to 2033: What the world could look like in ten years, according to more than 160 experts – Atlantic Council

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x