7 Ekim’den sonra Irak’ta ne oldu?
Olası İsrail-İran savaşında Irak neden hedefte?

7 Ekim’den bu yana Irak’ta neler oldu? Irak ve İsrail savaşır mı? Trump’ın İran’a maksimum baskı uygulama politikası Irak’ı nasıl etkiler? Bölge ülkeleri neden tetikte? Irak kendini ve bölgeyi koruyabilir mi? Mehmet Alaca yazdı.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye ve son dönemde Lübnan’a yoğunlaşan saldırılarının yol açtığı jeopolitik deprem Türkiye dahil bütün bölgesel aktörleri dış politikalarında yeniden konumlanmaya iterken, özellikle İran mihverindeki ülkeler odakta. İran’ın Suriye ve Lübnan’a teçhizat ve milis erişiminin köprüsü olan Irak ise bu süreçte İran sonrası dikkatlerin çekildiği ülkelerin başında yer alıyor.

İran destekli Iraklı milis grupları savaşın başından beri İsrail karşıtı açıklamaları ve saldırılarıyla adlarından söz ettiriyor. Tahran’ın milis grupları ve Irak hükümeti üzerindeki etkisi dikkate alındığında, İran’a yönelik olası saldırıda ilk hedeflerden biri Iraklı milisler, dolayısıyla da Irak olacak. İsrail’in durdurulması gerektiği konusunda aynı yerde dursalar da Başbakan Muhammed Şiya Sudani, İran ajandasını güden milis gruplarının saldırılarına kıyasla Gazze’deki savaşın diplomatik baskıyla sonlandırılmasını savunuyor.

Milisler-Tahran-Washington dinamiğinde denge tutturmaya çalışan Sudani, savaşın ülkesine sıçramaması ve milislerin kontrolden çıkmaması için ciddi efor sarf etse de süreç boyunu aşan bir dalgaya dönüşebilir.

Giderek yayılan savaşın İran’a topyekûn bir saldırıya dönüşmesi veya ABD ile İsrail’in Hizbullah örneğinde olduğu gibi İran’ın Irak’taki vekil güçlerini de zayıflatma yönünde siyaset benimsemesi, Irak’ı hem siyasi hem de askerî açıdan yangın yerine çevirecek.

Daha kestirmeden söylersek, düşürülecek ilk kale Irak olacak.

Irak, İsrail’i halen tanımıyor

Aslında Irak, 1948’deki kuruluşundan beri resmî olarak İsrail’le savaşta. Ülkede yasalar İsrail ile ilişkilenmeyi yasaklıyor. Geçmişte Arap dünyasının İsrail’e karşı düzenlediği askerî operasyonda yer alan Irak, 1979’da İsrail ile Mısır arasında imzalanan barış anlaşmasından sonra bölgedeki İsrail’i yok sayan siyasetinde halen ısrarcı. Saddam Hüseyin rejimini varoluşsal güvenlik tehdidi olarak gören İsrail de bu ısrara bigâne kalmayarak Irak’ın nükleer silah geliştireceği endişesiyle 1981’de Saddam’ın inşa ettirdiği Osirak nükleer tesisini bir hava saldırısıyla yok etmişti. Bu dönemde İran’la savaşan Irak ise 1991’de Hayfa ve Tel Aviv’i bombalamak için düzinelerce Scud füzesiyle misillemede bulunmuştu.

ABD’nin 2003’teki işgaliyle Irak’ta yeni bir rejim ihdas edilse de hem siyasal hem de toplumsal boyutta İsrail karşıtı ruh gücünü korudu. Sudani liderliğindeki hükümet “Siyonistlerin” savaşının başından bu yana pek çok diplomatik girişimde bulunurken, Irak’ın en büyük Şii otoritesi Ayetullah Ali Sistani de bu konuda açıklamalar yaptı. Popüler Şii lider Mukteda es-Sadr da İsrail’e silah desteği veren ülkelerle ticari ilişkilerin durdurulması için yasa çıkarılması gerektiğini savunuyor.

Irak’taki İranlı milislerin İsrail’e saldırıları

Tarihin tekerrürü, bugün yine Irak’tan İsrail’e füze saldırıları yapılıyor. Ancak bu kez saldırılar devlet tarafından değil maaşını devletten alıp İran hesabına çalışan milislerce yürütülüyor. Nitekim 7 Ekim 2023’ten bu yana, Irak’taki milis grupların çatı yapılanması Haşdi Şaabi bünyesindeki Ketaib Hizbullah, Hareket Hizbullah en-Nuceba ve Ketaib Seyyid al-Şüheda başta olmak üzere Irak’ta İran destekli milis grupları ihtiva eden Irak İslami Direnişi, Gazze’deki Filistin direnişine desteğini artırarak İsrail’e karşı askerî eylemleri yoğunlaştırdı. İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısıyla bu eylemlerin tonu daha da arttı.

Öyle ki, ağustos ayında altı saldırı düzenlenirken sadece ekim ayında İsrail’e yönelik 90 kadar saldırının yapıldığı duyuruldu. Çoğu engellenen saldırılar İsrail açısından başlarda stratejik bir tehdit görülmese ekim ayında Irak’tan insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlenen saldırıda 2 İsrail askerinin ölmesi ve 24’ünün yaralanması, durumun daha da tırmanabileceğini gösterdi.

Hedef İsrail mi ABD mi?

Ancak olası savaşta İran’ın yanında konumlanacaklarsa da Iraklı milis grupların eylem kapasitesi ve olası bir savaşa ne kadar hazırlıklı olduğunu kestirmek güç. Zira İran’ın bölgedeki vekil yapılanmasının amiral gemisi Hizbullah’ın ardından İsrail konusunda en fazla inisiyatif alması beklenen Iraklı milis grupları uzun süre İsrail’i hedef almak yerine Irak ve Suriye’de ABD varlığını hedef aldı. Etki konusunda Yemen’deki Husilerin dahi açıkça gerisinde kaldılar.

ABD’nin gazabını üstlerine çekmemek veya İran’ın “stratejik sabrına” uyum için olsa gerek milislerin duyurduğu yüzlerce saldırının hedef odaklı olmadığı görülmüştü. Özellikle ocak ayı sonlarında Ürdün-Suriye sınırında üç ABD askerinin öldürülmesinin ardından İran, Irak hükümetinin yoğun baskıları sonucu Irak ve Suriye’deki ABD üslerine yönelik milis saldırılarını durdurmuştu. Ketaib Hizbullah gibi agresif bir aktör dahi ABD’ye saldırıları askıya almıştı. ABD’nin uyarılarının sonuçlarının hesap edildiği ve bunun maliyetinin dikkate alındığı anlaşılıyor.

Bu noktada savaşın ülkesine sıçramamasına uğraşan Sudani’nin çabaları da etkili oldu. Ayrıca, bu süreçte İran yanlısı güçlerin uzun süredir ABD’nin Irak’taki askerî varlığının sonlandırılması gerektiği yönündeki kampanyadan sonuç alması da saldırıların İsrail’e yönelmesine neden oldu. Sudani’nin bu zor denklemde ip üstünde yaptığı diplomatik manevraların da etkisiyle ABD askerlerinin 2025 sonunda çekilmesi kararının alınması Washington-Bağdat hattında sürpriz gerilimin şimdilik önüne geçmiş oldu.

Dikkat dağıtma stratejisi

İran ve vekil grupları, ABD’nin İsrail’e desteğini şiddetle eleştirirken direkt savaştan ziyade çatışma alanını yayarak düşmanlarının enerjisini parçalamaya çalışıyor. Çok boyutluluğu nedeniyle patlamaya hazır bir bomba olan mevcut süreçte ABD hedeflerine doğrudan saldırıdan kaçınan İran ve destekçileri, İsrail’e topyekün savaşı tetiklemeyecek düzeyde düşük saldırılar da yaptı, yapıyor.

ABD’nin Ocak 2020’de Bağdat’ta öldürdüğü İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi lideri Ebu Mehdi el-Mühendis gibi tekil lider saldırılarından çekinen Iraklı milisler, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve kadronun önemli bir kısmının elimine edilmesine benzer bir kaderi de göze alamıyor.

Bu noktada Irak ile İsrail arasındaki çatışmalı ilişkiye rağmen Sudani hükümeti savaşın ülkeye vereceği tahribat nedeniyle milisleri kontrol etmeye çalışıyor. Bu konuda hem İran hem de Washington ile temasta olduğu anlaşılan Sudani’nin milislerin İsrail’e saldırılarına göz yumduğu da ortada. Tabii ABD’nin de Sudani’yi İran yanlısı aktörlerin nazarında daha fazla köşeye sıkıştırmak istemediği ve kolaylaştırıcı davrandığı düşünülebilir.

Ancak ip üstündeki siyasete rağmen işler Sudani’nin istediği gibi gitmeyebilir. Zira 19 Kasım’da İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Irak İslami Direnişi’ne karşı harekete geçilmesi çağrısında bulunan ve Tel Aviv’in “kendisini koruma” hakkını ihtiva eden bir mektup gönderdi. Bunun ardından, Sudani de İsrail’in savaşı genişletme çabalarını sert biçimde eleştirerek devlet olarak misilleme için teyakkuzda olacakları mesajı verdi. Aslında Sudani’nin bu çıkışıyla birlikte çatışmanın devletten devlete bir seviyeye yükselme ihtimali milislerin İsrail’e saldırılarını meşru bir zemine taşıyacağına işaret ediyor.

Trump’lı Orta Doğu patlamaya gebe

ABD, Irak ile İsrail arasında gerilen bu “dehşet dengesinin” öngörülemez bumeranga dönüşmemesi hedefiyle milislerin saldırılarına yanıt vermemesi için İsrail’e baskı yapıyor. İsrail’in baskıya ne kadar uyacağı kestirilemese de Washington, Bağdat ile yakın zamanda yaptığı güvenlik anlaşması nedeniyle ikili ilişkileri dengede tutmak ve Sudani’yi zaafiyete düşürmemek için bu baskıyı sürdürebilir. ABD, İran’ın Irak’taki nüfuzunun giderek güçlendiğini izlese de optimum dengeyi yakalamak zorunda hissediyor.

İsrail’in Irak’a olası bir saldırısında Sudani hükümetinin savaşa girmek veya Lübnan gibi taraf olmamak gibi iki seçeneği bulunuyor. Milis saldırıları nedeniyle Irak’a tehditler yağdıran İsrail, ayrıca Irak’ın hava sahasını İran’ın İsrail’i hedef almak için kullanmasına izin verdiğini savunsa da Bağdat bunu kesin biçimde reddediyor. Devlet olarak yıllardır savunduğu İsrail’i tanımama stratejisi, milis saldırıları ve İran nüfuzu nedeniyle ibre Irak’ın çatışma durumunda savaşa katılacağını gösteriyor.

Özellikle de ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın hamlelerini tahmin etmek zor olsa da dış politika ekibinin İsrail’e kesin desteği, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle güçlü ilişkileri ve İran’a karşı “maksimum baskıyı” savunacağını varsaymak geçmiş tecrübeyle sabit. Göreve başladığında Trump’ı Suriye ve Irak’taki Amerikan askerî varlığının geleceği ve İran dosyasına dair zor kararlar bekliyor olacak.

İran’ın sınır güvenlik konsepti açısından Irak en kritik ülke. Bu nedenle İran’a yönelik baskılamada Iraklı milis gruplarının önünü almayı deneyecekler. Yani aslında Irak’a yönelik baskı İran’a gelecek olanın işaret fişeği olacak. Bu durum da Irak’ı siyasi ve askerî anlamda altüst edecek bir toplam doğabilir. Hükümetin Şii milis gruplarının etkisinde olması ve Sudani’nin bu aktörlere tesir etmede yetersiz kalması nedeniyle de milisler Tahran’ı müdafaa etmek adına ABD üslerini daha yoğun hedef almayı deneyecek. Bu da çatışmayı her durumda Irak’a taşıyacak.

Bölgesel kırılma kapıda mı?

Irak Kürdistan Bölgesi’nin de İran’a yönelik baskının artacağı yönünde ciddi endişesi bulunuyor.

Türkiye’de son dönemde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla gündeme gelen yeni sürecin bölgesel kırılma konusunda bir ön alma çabası olduğu değerlendirildiğinde Irak ve Suriye’nin yoğun etkileneceği akıllarda tutulmalı.

Trump’ın İran’a maksimum baskı uygulama politikasına İsrail’in eklemlenmesi olacaklara çarpan etkisi yapacaktır. Bu nedenle bölgedeki bütün aktörler eli kulağındaki bu süreci bekliyor. Sudani milisleri kontrol edebildiği ölçüde ülkesini hasardan uzak tutabilir ancak hem sınır hem de ilişkilerdeki girift hal nedeniyle bu seçenek gerçekçi değil.

Özetle İran’a yönelik bir savaşın ilk yansıyacağı hatta ilk çökerteceği yer Irak olacak. Bu durumun Türkiye’ye de fırsatlarla beraber kaçınılmaz ve ağır faturası olabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.

Mehmet Alaca
Mehmet Alaca
Mehmet Alaca - Irak, bölgesel Kürt siyaseti ve Ortadoğu’daki Şii milisler konularında akademik çalışmalarını yürütüyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans, İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nin Politics and International Relations of the Middle East Bölümü’nde yüksek lisans derecesi aldı. Çalışmaları çok sayıda ulusal ve uluslararası yayın organında yayımlanıyor. Çeşitli medya kurumları ve düşünce kuruluşlarında çalıştı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

7 Ekim’den sonra Irak’ta ne oldu?
Olası İsrail-İran savaşında Irak neden hedefte?

7 Ekim’den bu yana Irak’ta neler oldu? Irak ve İsrail savaşır mı? Trump’ın İran’a maksimum baskı uygulama politikası Irak’ı nasıl etkiler? Bölge ülkeleri neden tetikte? Irak kendini ve bölgeyi koruyabilir mi? Mehmet Alaca yazdı.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye ve son dönemde Lübnan’a yoğunlaşan saldırılarının yol açtığı jeopolitik deprem Türkiye dahil bütün bölgesel aktörleri dış politikalarında yeniden konumlanmaya iterken, özellikle İran mihverindeki ülkeler odakta. İran’ın Suriye ve Lübnan’a teçhizat ve milis erişiminin köprüsü olan Irak ise bu süreçte İran sonrası dikkatlerin çekildiği ülkelerin başında yer alıyor.

İran destekli Iraklı milis grupları savaşın başından beri İsrail karşıtı açıklamaları ve saldırılarıyla adlarından söz ettiriyor. Tahran’ın milis grupları ve Irak hükümeti üzerindeki etkisi dikkate alındığında, İran’a yönelik olası saldırıda ilk hedeflerden biri Iraklı milisler, dolayısıyla da Irak olacak. İsrail’in durdurulması gerektiği konusunda aynı yerde dursalar da Başbakan Muhammed Şiya Sudani, İran ajandasını güden milis gruplarının saldırılarına kıyasla Gazze’deki savaşın diplomatik baskıyla sonlandırılmasını savunuyor.

Milisler-Tahran-Washington dinamiğinde denge tutturmaya çalışan Sudani, savaşın ülkesine sıçramaması ve milislerin kontrolden çıkmaması için ciddi efor sarf etse de süreç boyunu aşan bir dalgaya dönüşebilir.

Giderek yayılan savaşın İran’a topyekûn bir saldırıya dönüşmesi veya ABD ile İsrail’in Hizbullah örneğinde olduğu gibi İran’ın Irak’taki vekil güçlerini de zayıflatma yönünde siyaset benimsemesi, Irak’ı hem siyasi hem de askerî açıdan yangın yerine çevirecek.

Daha kestirmeden söylersek, düşürülecek ilk kale Irak olacak.

Irak, İsrail’i halen tanımıyor

Aslında Irak, 1948’deki kuruluşundan beri resmî olarak İsrail’le savaşta. Ülkede yasalar İsrail ile ilişkilenmeyi yasaklıyor. Geçmişte Arap dünyasının İsrail’e karşı düzenlediği askerî operasyonda yer alan Irak, 1979’da İsrail ile Mısır arasında imzalanan barış anlaşmasından sonra bölgedeki İsrail’i yok sayan siyasetinde halen ısrarcı. Saddam Hüseyin rejimini varoluşsal güvenlik tehdidi olarak gören İsrail de bu ısrara bigâne kalmayarak Irak’ın nükleer silah geliştireceği endişesiyle 1981’de Saddam’ın inşa ettirdiği Osirak nükleer tesisini bir hava saldırısıyla yok etmişti. Bu dönemde İran’la savaşan Irak ise 1991’de Hayfa ve Tel Aviv’i bombalamak için düzinelerce Scud füzesiyle misillemede bulunmuştu.

ABD’nin 2003’teki işgaliyle Irak’ta yeni bir rejim ihdas edilse de hem siyasal hem de toplumsal boyutta İsrail karşıtı ruh gücünü korudu. Sudani liderliğindeki hükümet “Siyonistlerin” savaşının başından bu yana pek çok diplomatik girişimde bulunurken, Irak’ın en büyük Şii otoritesi Ayetullah Ali Sistani de bu konuda açıklamalar yaptı. Popüler Şii lider Mukteda es-Sadr da İsrail’e silah desteği veren ülkelerle ticari ilişkilerin durdurulması için yasa çıkarılması gerektiğini savunuyor.

Irak’taki İranlı milislerin İsrail’e saldırıları

Tarihin tekerrürü, bugün yine Irak’tan İsrail’e füze saldırıları yapılıyor. Ancak bu kez saldırılar devlet tarafından değil maaşını devletten alıp İran hesabına çalışan milislerce yürütülüyor. Nitekim 7 Ekim 2023’ten bu yana, Irak’taki milis grupların çatı yapılanması Haşdi Şaabi bünyesindeki Ketaib Hizbullah, Hareket Hizbullah en-Nuceba ve Ketaib Seyyid al-Şüheda başta olmak üzere Irak’ta İran destekli milis grupları ihtiva eden Irak İslami Direnişi, Gazze’deki Filistin direnişine desteğini artırarak İsrail’e karşı askerî eylemleri yoğunlaştırdı. İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısıyla bu eylemlerin tonu daha da arttı.

Öyle ki, ağustos ayında altı saldırı düzenlenirken sadece ekim ayında İsrail’e yönelik 90 kadar saldırının yapıldığı duyuruldu. Çoğu engellenen saldırılar İsrail açısından başlarda stratejik bir tehdit görülmese ekim ayında Irak’tan insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlenen saldırıda 2 İsrail askerinin ölmesi ve 24’ünün yaralanması, durumun daha da tırmanabileceğini gösterdi.

Hedef İsrail mi ABD mi?

Ancak olası savaşta İran’ın yanında konumlanacaklarsa da Iraklı milis grupların eylem kapasitesi ve olası bir savaşa ne kadar hazırlıklı olduğunu kestirmek güç. Zira İran’ın bölgedeki vekil yapılanmasının amiral gemisi Hizbullah’ın ardından İsrail konusunda en fazla inisiyatif alması beklenen Iraklı milis grupları uzun süre İsrail’i hedef almak yerine Irak ve Suriye’de ABD varlığını hedef aldı. Etki konusunda Yemen’deki Husilerin dahi açıkça gerisinde kaldılar.

ABD’nin gazabını üstlerine çekmemek veya İran’ın “stratejik sabrına” uyum için olsa gerek milislerin duyurduğu yüzlerce saldırının hedef odaklı olmadığı görülmüştü. Özellikle ocak ayı sonlarında Ürdün-Suriye sınırında üç ABD askerinin öldürülmesinin ardından İran, Irak hükümetinin yoğun baskıları sonucu Irak ve Suriye’deki ABD üslerine yönelik milis saldırılarını durdurmuştu. Ketaib Hizbullah gibi agresif bir aktör dahi ABD’ye saldırıları askıya almıştı. ABD’nin uyarılarının sonuçlarının hesap edildiği ve bunun maliyetinin dikkate alındığı anlaşılıyor.

Bu noktada savaşın ülkesine sıçramamasına uğraşan Sudani’nin çabaları da etkili oldu. Ayrıca, bu süreçte İran yanlısı güçlerin uzun süredir ABD’nin Irak’taki askerî varlığının sonlandırılması gerektiği yönündeki kampanyadan sonuç alması da saldırıların İsrail’e yönelmesine neden oldu. Sudani’nin bu zor denklemde ip üstünde yaptığı diplomatik manevraların da etkisiyle ABD askerlerinin 2025 sonunda çekilmesi kararının alınması Washington-Bağdat hattında sürpriz gerilimin şimdilik önüne geçmiş oldu.

Dikkat dağıtma stratejisi

İran ve vekil grupları, ABD’nin İsrail’e desteğini şiddetle eleştirirken direkt savaştan ziyade çatışma alanını yayarak düşmanlarının enerjisini parçalamaya çalışıyor. Çok boyutluluğu nedeniyle patlamaya hazır bir bomba olan mevcut süreçte ABD hedeflerine doğrudan saldırıdan kaçınan İran ve destekçileri, İsrail’e topyekün savaşı tetiklemeyecek düzeyde düşük saldırılar da yaptı, yapıyor.

ABD’nin Ocak 2020’de Bağdat’ta öldürdüğü İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi lideri Ebu Mehdi el-Mühendis gibi tekil lider saldırılarından çekinen Iraklı milisler, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve kadronun önemli bir kısmının elimine edilmesine benzer bir kaderi de göze alamıyor.

Bu noktada Irak ile İsrail arasındaki çatışmalı ilişkiye rağmen Sudani hükümeti savaşın ülkeye vereceği tahribat nedeniyle milisleri kontrol etmeye çalışıyor. Bu konuda hem İran hem de Washington ile temasta olduğu anlaşılan Sudani’nin milislerin İsrail’e saldırılarına göz yumduğu da ortada. Tabii ABD’nin de Sudani’yi İran yanlısı aktörlerin nazarında daha fazla köşeye sıkıştırmak istemediği ve kolaylaştırıcı davrandığı düşünülebilir.

Ancak ip üstündeki siyasete rağmen işler Sudani’nin istediği gibi gitmeyebilir. Zira 19 Kasım’da İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Irak İslami Direnişi’ne karşı harekete geçilmesi çağrısında bulunan ve Tel Aviv’in “kendisini koruma” hakkını ihtiva eden bir mektup gönderdi. Bunun ardından, Sudani de İsrail’in savaşı genişletme çabalarını sert biçimde eleştirerek devlet olarak misilleme için teyakkuzda olacakları mesajı verdi. Aslında Sudani’nin bu çıkışıyla birlikte çatışmanın devletten devlete bir seviyeye yükselme ihtimali milislerin İsrail’e saldırılarını meşru bir zemine taşıyacağına işaret ediyor.

Trump’lı Orta Doğu patlamaya gebe

ABD, Irak ile İsrail arasında gerilen bu “dehşet dengesinin” öngörülemez bumeranga dönüşmemesi hedefiyle milislerin saldırılarına yanıt vermemesi için İsrail’e baskı yapıyor. İsrail’in baskıya ne kadar uyacağı kestirilemese de Washington, Bağdat ile yakın zamanda yaptığı güvenlik anlaşması nedeniyle ikili ilişkileri dengede tutmak ve Sudani’yi zaafiyete düşürmemek için bu baskıyı sürdürebilir. ABD, İran’ın Irak’taki nüfuzunun giderek güçlendiğini izlese de optimum dengeyi yakalamak zorunda hissediyor.

İsrail’in Irak’a olası bir saldırısında Sudani hükümetinin savaşa girmek veya Lübnan gibi taraf olmamak gibi iki seçeneği bulunuyor. Milis saldırıları nedeniyle Irak’a tehditler yağdıran İsrail, ayrıca Irak’ın hava sahasını İran’ın İsrail’i hedef almak için kullanmasına izin verdiğini savunsa da Bağdat bunu kesin biçimde reddediyor. Devlet olarak yıllardır savunduğu İsrail’i tanımama stratejisi, milis saldırıları ve İran nüfuzu nedeniyle ibre Irak’ın çatışma durumunda savaşa katılacağını gösteriyor.

Özellikle de ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın hamlelerini tahmin etmek zor olsa da dış politika ekibinin İsrail’e kesin desteği, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle güçlü ilişkileri ve İran’a karşı “maksimum baskıyı” savunacağını varsaymak geçmiş tecrübeyle sabit. Göreve başladığında Trump’ı Suriye ve Irak’taki Amerikan askerî varlığının geleceği ve İran dosyasına dair zor kararlar bekliyor olacak.

İran’ın sınır güvenlik konsepti açısından Irak en kritik ülke. Bu nedenle İran’a yönelik baskılamada Iraklı milis gruplarının önünü almayı deneyecekler. Yani aslında Irak’a yönelik baskı İran’a gelecek olanın işaret fişeği olacak. Bu durum da Irak’ı siyasi ve askerî anlamda altüst edecek bir toplam doğabilir. Hükümetin Şii milis gruplarının etkisinde olması ve Sudani’nin bu aktörlere tesir etmede yetersiz kalması nedeniyle de milisler Tahran’ı müdafaa etmek adına ABD üslerini daha yoğun hedef almayı deneyecek. Bu da çatışmayı her durumda Irak’a taşıyacak.

Bölgesel kırılma kapıda mı?

Irak Kürdistan Bölgesi’nin de İran’a yönelik baskının artacağı yönünde ciddi endişesi bulunuyor.

Türkiye’de son dönemde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla gündeme gelen yeni sürecin bölgesel kırılma konusunda bir ön alma çabası olduğu değerlendirildiğinde Irak ve Suriye’nin yoğun etkileneceği akıllarda tutulmalı.

Trump’ın İran’a maksimum baskı uygulama politikasına İsrail’in eklemlenmesi olacaklara çarpan etkisi yapacaktır. Bu nedenle bölgedeki bütün aktörler eli kulağındaki bu süreci bekliyor. Sudani milisleri kontrol edebildiği ölçüde ülkesini hasardan uzak tutabilir ancak hem sınır hem de ilişkilerdeki girift hal nedeniyle bu seçenek gerçekçi değil.

Özetle İran’a yönelik bir savaşın ilk yansıyacağı hatta ilk çökerteceği yer Irak olacak. Bu durumun Türkiye’ye de fırsatlarla beraber kaçınılmaz ve ağır faturası olabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.

Mehmet Alaca
Mehmet Alaca
Mehmet Alaca - Irak, bölgesel Kürt siyaseti ve Ortadoğu’daki Şii milisler konularında akademik çalışmalarını yürütüyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans, İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nin Politics and International Relations of the Middle East Bölümü’nde yüksek lisans derecesi aldı. Çalışmaları çok sayıda ulusal ve uluslararası yayın organında yayımlanıyor. Çeşitli medya kurumları ve düşünce kuruluşlarında çalıştı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x