Suriye’de sonunda 61 yıllık rejim düştü. Ülkede 1963’te darbeyle iktidara gelen Baas rejiminin ve 1970’te Hafız Esed’in ‘Düzeltici Hareket’ adını verdiği parti içi bir darbeyle kurduğu Esed ailesinin tiranlığı sadece 12 günlük bir askerî harekât sonrası 8 Aralık 2024’te bir halk devrimi ile tarihe karıştı. Suriye krizini uzun yıllardır takip eden uzmanlar için bile yaşanan baş döndürücü gelişmenin beklentilerin çok ilerisinde olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Rusya, İran ve Türkiye’nin yürüttüğü Astana Süreci sonrası büyük oranda İdlib’e (ki burası coğrafi büyüklük olarak Suriye’nin en küçük vilayetlerinden birisidir) sıkışan Suriyeli muhalif gruplar El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’nin evrilmiş hâli olan Hey’et Tahrir-el Şam (HTŞ) öncülüğünde ve ‘Askerî Operasyon İdaresi’ yapısı altında 27 Kasım 2024’te Batı Halep’e dönük ‘Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu’ başlattı. Bu operasyona Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu içerisinden bazı oluşumlar da katıldı. Müthiş bir hızla ilerleyen muhalifler kısa sürede Halep’i karşılarında ciddi bir direniş görmeden ele geçirdi. Rejim ordusunun direniş göstermemesinden cesaret bulan muhalif güçler sonrasında İdlib’in geri kalan kısmını, Hama’yı, Humus’u ve en nihayetinde başkent Şam’ı ele geçirdi. Kuzeyden Şam’a yürüyen muhaliflerin kazanımı güneydeki muhalifleri de yüreklendirdi ve buradaki muhalifler de silaha sarılarak Şam’ı sıkıştırdı. Bu durum da rejim unsurlarının çözülmesini kolaylaştırdı ve Şam ciddi bir çatışma olmaksızın muhalif güçlerin eline geçmiş oldu.
Sonuç itibarıyla Rusya ve İran’dan beklediği desteği alamayan devrik rejimin lideri Beşşar Esed Moskova’ya kaçtı ve mülteci statüsüne düştü. Suriye’nin her tarafında rejimi temsil eden bütün heykeller halk tarafından devrildi. HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani Şam’daki Emevi Camii’ne gelip konuşma yaptı. Rejimin kalbi sayılan sahil bölgelerinde bile muhaliflerin gelişi coşkuyla kutlandı.
Aşikar gerçekler
Son birkaç yılda umutların gittikçe sönümlendiği, devrik Esed rejiminin bölgesel ve uluslararası alanda normalleştirildiği ve Türkiye’nin yaklaşık son iki yıl boyunca Suriye rejimi ile uzlaşı zemini arayışında olduğu bir dönemin ardından Suriye muhalefeti modern tarihin gördüğü en büyük geri dönüşlerden birisine imza attı. Son operasyonun büyük oranda kansız bir şekilde ilerlemesi ve kısa bir zaman içerisinde tam teşekküllü bir halk devrimine dönüşmesinin önemi ne kadar vurgulansa az. Yapılan şeyin az buz olmadığı aşikâr.
Ve bugün evet eski siyasi düzen yok ve yeni bir düzenin kurulmasının zaman alacağı da aşikâr. Bir güç boşluğu oluşacak mı? Bu süreçte muhalif aktörler nasıl bir tutum takınacaklar? Nasıl bir yönetim kurulacak? Emniyet ve idarede zafiyet yaşanacak mı? Şu an için esas cevap aranan sorular bunlar. Gelişmelerin baş döndürücü bir hızla aktığı belirsizliklerle dolu bir süreçte bu soruların hepsine yanıt vermek zor olsa da bu sorular üzerine düşünmeye değer.
Suriyeli muhalifler ve yönetim tecrübeleri
Suriyeli muhalifler esasen şu an üç ana aksa ayrılmış durumda. HTŞ, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ve güçlü bir örgütlenme göstermeyen, farklı grupların etrafında toplanmış güneydeki muhalifler. Geçici siyasi düzen çok muhtemelen bu 3 taraf arasında olacak. Muhaliflerin önünde siyasi süreci iyi yönetme gibi ciddi bir meydan okuma var. Bu sürecin iyi düşünülmesi ve organize edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kırılgan bir yapı ortaya çıkacak, içeride ve dışarda etki ve problemlere açık bir yapı vücuda gelebilecektir.
Geçiş sürecinde eski rejimin bürokratlarının da en azından bir kısmının bu sürecin parçası olacağı ortada. Zaten Esed rejiminin Başbakanı ülkeden kaçmadı ve yönetimi Suriye halkının seçeceği herhangi bir yapıya devredeceğini belirtti. Bunun üzerine HTŞ lideri Colani, rejimin Başbakanı ile İdlib’deki HTŞ destekli Kurtuluş Hükümeti’nin Başbakanı Muhammed Beşir’i bir toplantıda bir araya getirdi ve geçiş süreci konuşuldu. Muhammed Beşir siyasi geçiş sürecinde Suriye’nin Başbakanı olarak görev alacak. Ama kendisine kimler eşlik edecek bu noktada henüz kesin bir durum yok.
Esasen uzunca bir süredir muhalifler ciddi bir yönetim tecrübesine sahip. Hem HTŞ kurduğu Kurtuluş Hükümeti vasıtasıyla İdlib’i hem de Türkiye destekli muhaliflerin kurdukları Suriye Geçici Hükümeti Türkiye’nin askerî operasyon düzenlediği noktalarda bir yönetim tecrübesi yaşadılar ve milyonlarca insanı yönettiler. Kurtuluş Hükümeti bu süreçte rakibi olan Suriye Geçici Hükümeti’nden daha fazla öne çıkan bir yapı oldu.
HTŞ uzunca bir süre boyunca aslında Suriye’nin kuzeyinde tek bir askerî ve idari yapı kurmak için girişimlerde de bulundu. Bunu müzakerelerle yapamayacağını anladığında zor yoluna da başvurdu. Gerek müttefikleri gerekse de kendisi SMO içerisindeki gruplarla çatıştı. Ancak günün sonunda arzu ettiği birliği kuramadı.
Bugün ise sahada çok daha farklı bir gerçeklik var. HTŞ ve lideri Colani çok ciddi bir popülarite kazanmış durumda. Hatta ABD ve İngiltere HTŞ’nin terör örgütleri listesinden çıkabileceğine dair sinyaller vermeye başladı bile. Dolayısıyla HTŞ bu geçiş sürecinin ana dinamosu görevi görecektir. Muhaliflerin ele geçirdiği bölgelerde şu ana kadar büyük oranda sükûnet de korundu ve kaotik bir durum yaşanmadı. Muhalifler halihazırda devlet kurumlarında çalışan kişilerin paniğe kapılmamaları ve pozisyonlarında kalıp görevlerine devam etmeleri gerektiğine dair çağrıda da bulundular. Ne var ki şu ana kadar başarılı görünen tablo önümüzdeki süreçte de devam eder mi buna kesin olarak cevap vermek zor.
Önümüzdeki siyasi geçiş süreci
Beşşar Esed’in ülkeden kaçtığı bir dönemde Suriye Başbakanı kendisi açısından risk alarak ülkede kaldı ve muhaliflere bir geçiş dönemi konusunda yardımcı olacağını ifade ederek, seçilecek bir yönetimle çalışma iradesini ortaya koydu. Muhammed Beşir’in Suriye’nin geçici Başbakanı olarak belirlenmesiyle beraber önümüzdeki günlerde geçici siyasi yapının tamamlanması çalışmalarına hız verilecektir. Buradaki temel sorun ise bu yapının ne kadar kapsayıcı olacağı ve muhaliflerin devlet kurumlarını nasıl dönüştüreceği sorusu.
Evet, muhalefetin bir yönetim tecrübesi var ama burada iki noktanın altının çizilmesi gerekiyor. Birincisi, muhalifler sosyoloji olarak büyük oranda kendilerine müzahir bir yapıyı yönettiler. Şimdi ise dini ve etnik anlamda bir mozaik olan Suriye’de kapsayıcı bir yönetim kurma mecburiyetleri var. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Suriye’de kapsayıcı bir siyasi yapının kurulmasının bir gereklilik olduğunu ifade etti.
Aslında HTŞ de Suriye’deki farklı dinî azınlıklara ve etnisitelere garantiler verdiği bildiriler yayımlayarak bahse konu yapıların gönlünü kazanmaya çalıştı. Bu yazının yazıldığı tarihe kadar da Suriye’de devrim sonrası ciddi bir etnik ya da dinî problem yaşanmadı.
İkincisi, muhalefetin nüfus olarak büyük bir tabanı yönetmiş olsa da devlet kurumları açısından çok büyük bir yapı inşa ettiğini söylemek abartılı olabilir. Şu an muhaliflerin Suriye’deki devasa kurumları ve kompleks bir bürokrasiyi ilk başta kontrol etmesi sonrasında da dönüştürmesi gerekiyor. Yani muhalifler yönetim kapasitelerini artırmaya mecburlar. Son iki haftada devlet kurumlarının büyük oranda korunması da muhalefet açısından ciddi bir kazanım. Bu noktada muhaliflerin Esed rejiminin bürokratlarından ve teknokrat figürlerinden destek almaları gerekecek gibi duruyor.
27 Kasım sonrası Türkiye Suriye’de ana aktör konumuna yükseldi ve geçiş sürecinde çok muhtemelen muhaliflere destek olacaktır. Suriye rejimiyle uzlaşmayan neredeyse tek Arap aktör olan Katar’ın da bu sürece katkı vermesi olası. AB’den de kısmi manada destek gelebilir sürece. Terör örgütü listesinde olan HTŞ’nin de geçiş sürecinde kendisini feshetmesi muhtemel. HTŞ lideri bu konuda açıklamalarda bulundu. Irak’tan getirdiği ve Suriye’ye taşıdığı El Kaide bagajı nedeniyle Colani de geçiş sürecinde çok ön plana çıkmayarak bir danışman gibi hareket edecektir. Sonraki aşamalarda siyasi bir figür olarak sahneye çıkması daha olası bir senaryo olarak görünüyor. Benzer bir süreç Şam’ın Fethi Cephesi bazı başka gruplarla birleşip HTŞ kurulurken de yaşanmıştı aslında. HTŞ 2017’de kurulduğunda ilk başta liderliğe Haşim El-Şeyh’i getirmiş Colani askerî lider olarak arka planda durmuştu. Ama daha bir sene dolmadan Haşim el-Şeyh istifa etmiş (ettirilmiş olarak da okunabilir) ve Colani örgütün liderliğine yükselmişti.
Muhalifler birlikte hareket edebilecek mi?
İstanbul’daki Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Hadi el-Bahra da 18 aylık bir geçiş süreci öneriyor. Bunun ilk 6 ayında yeni bir anayasanın tartışılacağını ifade ediyor. 18 aylık bir süreçten sonra ise özgür ve adil seçimlerin yapılmasının gerekliliğini vurguluyor. Bu önerinin Colani ve HTŞ’de ne kadar kabul göreceği şimdilik bir muamma.
Sözün özü, muhalif gruplar önümüzdeki zaman diliminde güç paylaşımı için Sovyetler ülkeden çekildiğinde Afganistan’da olduğu gibi birbirlerine girerler mi sorusu önemli. Şimdilik işler yolunda gidiyor ve bu senaryo zayıf görünüyor. Muhalifler son yıllarda daha koordineli bir şekilde hareket etmeyi öğrendi ve geçmişteki bazı hatalardan dersler çıkarmış gibi görünüyorlar. Aralarında bir çekişme yaşanacağı izahtan vareste ama siyasi gücü aralarında bölüştürmekten başka çareleri de yok.
YPG/SDG ve Suriyeli muhalifler
İşin bir başka boyutu da YPG/SDG kontrolü altındaki toprakların akıbeti.
Yaşanan kaos ortamında Esed rejimin çekildiği alanlara hamle yapan SDG kısa bir süre Suriye topraklarının yüzde 40’ına hükmeder oldu. SMO’nun Özgürlük Şafağı Operasyonu ile beraber ise Tel Rıfat ve Menbiç SDG’den geri alındı ve Fırat’ın batısında SDG varlığı sona erdi. Son günlerde Suriye’nin Arap yoğunluklu doğu bölgelerinde de halk SDG’ye karşı ayaklandı ve önümüzdeki dönemlerde Arap yoğunluklu alanlarda SDG’nin daha fazla toprak kaybetmesi olası. SMO ve SDG arasında çatışmaların yoğunlaşması muhtemel görünüyor.
Bu süreçte HTŞ ise daha farklı bir pozisyonda duruyor. HTŞ ve SDG arasında çok kısıtlı bazı çatışmaların dışında ciddi bir karşı karşıya gelme durumu yaşanmadı. HTŞ, SDG meselesini büyük oranda Türkiye ve SMO’ya havale etmiş durumda ve dahil olmak istemiyor. Halep’in Kürt yoğunluklu bölgeleri olan Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde HTŞ, SDG’den silahlarını alıp, bir çatışmaya girmeden bölgeden çıkmalarını istedi.
Bu nedenle HTŞ ve SMO arasında SDG’nin siyasi masaya gelmesi noktasında bir ayrışma yaşanması çok olası. HTŞ, SDG ile siyasi anlaşmaya daha sıcak bakacak bir taraf. Aynı şekilde PYD figürlerinden Salih Müslim de HTŞ hakkında olumlu bir söylem takındı. Salih Müslim ‘HTŞ, koordine ve daha uzlaşmacı bir yapı. Bizim gibi Suriyeliler. Onlar hakkında iyimserim, Suriye’nin çeşitliliğine saygı duymalılar’ minvalinde açıklamalarda bulundu. Ama SMO konusunda çok olumsuz bir tutum takınarak onları IŞİD ile eşdeğer gördüğünü belirtiyor. Bu tavır nereye evrilir, SDG, SMO konusunda da daha uzlaşmacı bir noktaya evrilir mi bunu zaman gösterecek.
Yeni bir Suriye inşa etme zamanı
Kısacası, Suriye halkı çok büyük bedeller ödeyerek muhteşem bir zafer elde etti. Şahsen Suriye krizini yıllardır takip etmeme rağmen devrim gününü göreceğimi tahayyül etmemiştim. Kriz boyunca tarihin doğru tarafında-yani Suriyelilerin haklı taleplerinin yanında durmanın-ve tarihe tanıklık etmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Ama Suriyeliler için iş henüz daha yeni başlıyor. Geçmişte yaşanan bütün acılara rağmen Suriyeliler savaşta büyük zarar görmüş ülkelerini, adalet ve kardeşlik temelinde yeniden inşa etme gibi devasa bir tarihsel sorumluluğa sahipler.
Suriye krizi noktasında büyük bedeller ödeyen Türkiye’nin de bu sürece katkıda bulunacağına şüphem yok. Şimdi yeni bir Suriye inşa etme zamanı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 11 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.